logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Kıraat

Seferde, ıztırar halinde, kıraatin sünnet olan miktarı, tat-maz kılan kimsenin Fâtihâ'yı ve dilediği bir sureyi okumasıdıi*. Iz-tirar : Yolculukta, acele etmek; hazerde ise, vaktin dar olması ve nefsi veya malı hakkında, bir korku taşımak gibi hallerdir. Bu du­rumlarda, vakti geçirmeyecek veya —korkudan—emîn olacak kadar okumak gerekir. Zâhidî'de de böyledir.

Seferde ve ihtiyar halinde kıraatin, sünnet olan miktarı ise : -Sabah namazında Bürûc Sûresini ve emsallerini okumaktır. İhtiyar halinde maksat, vakitte genişlik bulunması, emniyet ve karar halinin olması demektir. Mezkûr sureler okumakla, seferde kısa okumaya verilen ruhsatlarla, kıraatte sünnet olan miktarın gözetilmiş olma­sı hallerinin, arası cem edilmiş olur. İbnî Emîri'I - Hâc'ın Münye-tül - Musallî Şerhi'nde de böyledir.

Öğle namazında, kıraatin sünnet olan miktarı da, sabah na­mazı gibidir. İkindi ve yatsı namazlarında ise, bundan biraz daha kısa okunur. Akşam namazında ise, cidden kısa süreler okunur. Zâ­hidî'de de böyledir.

Hazerde Kıraatin sünnet olan miktarı : Sabah namazında, Fâtihâ'dan sonra, iki rek'atte kırk veya elli âyet okumaktır. Câ-miü's - Sağîr'de zikredüdiğine göre. Öğle namazındaki kıraat miktarı da sabah namazı gibidir. Asü'da ise : «Ondan daha aşağıdır.» denil­miştir.

Kıraatin sünnet olan miktarı, ikindi ve yatsı namazlarında, Fâ­tihâ'dan başka yirmi ayettir.

Akşam namazında ise, Fâtihâ'dan sonra ilk iki rek'atin her bi­rinde, bir kısa sûre okumak sünnettir. Muhiyt'te de böyledir.

Hazerde, sabah ve öğle namazlarında, tıvâl-i mufassalı (= uzun sûreleri), ikindi ve yatsı namazlarında, evsât-ı Mufassalı t = Orta uzunluktaki sûreleri), akşam namazında ise, kısâr-ı muJa»-sah (kısa sûreleri) okumak sünnettir. V'kâye'cle de böyledir

Uzun sûreler, Hııcurât'tan Bürûc Sûresine kadar olan sûre­lerdir.

Or.ta uzunluktaki sûreler, Büruc'dan Lem Yekun'e kadar olan sûrelerdir.

Kısa sûreler ise, Lem YekünMen Kur'ân'm sonuna kadar olan sûrelerdir. Muhiyt'te, Vikâye'de ve Münyetü'l - Musallfde de böyle­dir.

Yetîme'de : «Bir kimse, ikindi namazını, mekruh vakitte kılıyor cisa bile, uygun olan, sünnet olan miktarda kıraat etmektir.» denilmiştir. Tatârbâniyye'de de böyledir.

Vitir namazında, Fâtîhâ'dan sonra, hangi sûrelerin okunma­sı gerektiği konusu üzerinde durulmamıştır. Mi'râcü'd - Dftrâyede de böyledir.

Vitir namazını kılan kimsenin Fatihadan sonra  dilediği sûreyi okuması, güzel görülmüştür. Muhıyt'te de böyledir.

Fakat, Peygamber (S.A.V) Efendimiz, vitir namazım «Seb-bihâ'sme Rabbikel - a'la», »Kul Yâ Eyyühe'î - Kâfirûn» ve «Kul hü-ve'Hahü ehad» ile kılardı. Sen de, bazı günlerde, teberrüken vitir na­mazını bu sûreleri okuyarak kıl, bazan da, Kur'ân'm diğer sûrelerin­den ayrılmış olmaktan kaçınmak için, diğer sûreleri de oku. Teh-zîb'de de böyledir.

İmâm olan kimsenin, müstehab olan kıraatin üzerine, bir miktar daha ilave ederek onu ziyadeleştirmesi uygun olmaz. Cemaa­te ağırlık vermemelidir. Kıraat, müstehab olan miktara ulaşıp ta­mamlandıktan sonra, imâm onu hafifletir. Tahavî'den naklen Muz-marât'ta da böyledir.

Sabah namazının birinci rek'atında, ikinci rek'atinden daha uzun okumak, bil'icmâ' sünnettir.
İmâm Muhammed (R.A.3  : «Bütün namazların ilk rek'atle-rinde, ikinci rek'atlermden daha uzun okumak, bana daha sevimli­dir.» demiştir. Fetva da bunun üzerinedir. Z&hı'dî'de ve Mi'râcû'd -Dirâye'de de böyledir. Huccet'de de, fetva için bu kavil alınmıştır. Tatarhâriiyye'de de böyledir.

Cunı'a ve Bayram Namazlarında, iki rek'at arasındaki kı­raat Farkı üzerinde ihtilâf edilmiştir. Bedâi'de de böyledir.

Bu hususta bazı âlimler : «Bu iki rek'at arasındaki fark, üçde bir ve üçde iki nisbetinde olmalıdır : Üçde iki, birinci rek'atte; üçde bir de, ikinci rek'atte okunmalıdır.» demişlerdir.

Tahâvî Şerhü'nde ise : «Uygun olan, birinci rek'atte otuz âyet, ikinci rek'atte ise, on veya yirimi âyet okumaktır.» denilmiştir Mu­hıyt'te de böyledir.

Bu ölçü, yukardaki «üçde bir, üçde iki» kavüni açıklamaktadır. Ev!â olan da budur. Aslında, birinci rek'atte okunan miktar ile ikin­ci rek'atte okunan miktar arasındaki farklılık, daha fazla olsa; me­selâ : Bir kimse, birinci rek'aîte uzun bir sûre, ikinci rek'atte de üç âyet okumuş olsa, bunda da hüküm bakımından bir beis yok­tur. Zahîrîyye'de de böyledir.

Câmiü's - Sağîr'in bazı şerhlerinde : «îkinci rek'atte, birin­ci rek'atten üç veya daha fazla bir miktarda uzun âyet okuma ha-linde, bunun caiz olacağında hilaf yoktur; ancak bu mekruhtur. An­cak, aradaki fark, üç âyetten az olursa, bu durum mekruh da değil­dir.» denilmiştir. Hulâsa'da da böyledir.

Murgînânî ise : «Eğer, âyetlerin uzunluğu birbirlerine ya­kın ise, âyetlerin sayısına itibâr olunur. Ancak, âyetler uzunluk ba­kımından birbirlerinden farklı iseler, bu durumda, kelimelerinin —veya— harflerinin sayısına itibâr olunur.» demiştir. Tebyîn'de de böyledir.

Namazlara, muayyen sûre veya âyetler tahsis ederek, —o namazlarda, sadece o sûre veya âyetleri— okumak mekruhtur.

Tahâvî ve İsücâbî : «Bu durumun mekruh olması, böyle yapan kimsenin yaptığı şeyi vacib görüp, başka sûre veya âyetleri okuma­nın caiz olmayacağım sanması, veya başkalarım okumayı mekruh görmesi halindedir. Böyle olmada, bu süreleri, kendisine kolay gel­diği için veya teberrüken (yani, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz on­ları okumuş olduğu için) okursa, bunda bir kerahat yoktur. Yine de, zaman zaman, —câhil kimseler, başkalarının okunmasının caiz olmayacağını sanmasınlar diye— başka âyet veya sûreleri de oku­mak şarttır. Tebyîn'de de böyledir.

Efdal olan, farz olan namazların her rek'atinde Fâtihâ'yı ve ilk iki rek'atte— bir sûrenin tamamım okumaktır.

Âciz olan kimse, bir sûreyi, iki rek'atte de okuyabilir. Hulâ-m'da da böyledir.

Bir sûrenin, âyetlerinden bir kısmını, bir rek'atte, diğer kıs­mını da başka bir rek'atte okumak hususunda «bu mekruh olur» da denilmiştir; «mekruh olmaz» da denilmiştir. Sahih olan ise, bunun mekruh olmayışıdır. Zahîriyye'de de böyledir. Mekruh olmamakla beraber münasip olan, böyle yapmamaktır. Böyle yapılmış olma­sında da bir beis yoktur. Hulâsa'da da böyledir.

Hüccet'de : «Birinci rek'atte bir sûrenin sonunu, (mesela : Âmene'r - resulü'yü), ikinci rekatte de kısa bir sûreyi (meselâ ; (Kul hüvellahü ehad'i okumak mekruh olmaz.» denilmiştir. Tatar-hâmyye'de de böyledir.

Eğer, suretim sonu okunan kısa sürenin tamamından daha uzun ise, heı iki rek'atte de, sûre sonlarından okumak, kı­sa sûrenin tamamını okumaktan efdâidir. Ancak, tamamı okunan sûre, —bu sûre sonlarından— daha uzun ise, onu okumak efdâidir. Zehıyre'de de böyledir,

Namaz kılan kimse, «Müdâyene âyeti» gibi uzun. bir âyet okumak isterse, böyle uzun bir âyet okumasından, kısa bir sûre miktarına baliğ olan, üç âyet okuması, daha sahihdir. Tatarhâniyye' de de böyledir.

Aralarında bir veya iki sûre bulunan, iki sûreyi bir rek'atte cem etmek (yani, bu iki sûreyi bir rek'atte okumak) mekruhtur.

Fakat, aralarında sûreler bulunan bu iki sûreyi, iki  ayrı  rek'atte okumak mekruh değildir.

Bazıları : «Bu iki sûre arasında, tek bir sûre var ise, bunları,  birbirini takip eden iki rek'atte okumak mekruhtur.» demişler­dir.

Bazıları da : «—Bu iki sûrenin aralarında bulunan  sûre uzun ise,  aralarında iki kısa sûre bulunduğu halde bunları okumak mekruh olmadığı gibi  bu durumda da mekruh değildir.» demişler­dir. Muhıyt'te de böyledir. Hulâsa'da da böyledir.

Bazıları ise : «Rek'atin birinde bir sûre, diğerinde ise baş-. ka sûre okunursa, asla mekruh olmaz. Fakat, ikinci rek'atte, birinci rek'atte okuduğu sûrenin üst tarafında bulunan bir sûreyi okumak mekrûtur.» demişlerdir.
Keza, namaz kılan   kimsenin, ikinci rek'atte,   birinci1 rek'atte okuduğu âyetten daha üst tarafta bulunan bir âyeti okuması da mek-. ruhtur. Aynı rek'atte, önce bir âyet okuyup, ondan sonra da, daha üst tarafta bulunan başka bir âyeti okumak da mekruhtur.

Aralarında bir veya iki âyet bulunan âyetleri, bir rek'atte veya iki rek'atte cemstme (yani bu durumda olan âyetleri bir rek'at­te okuma) halinde de sûreler hakkında söylediğimiz —hükümler— geçerlidir. Muhıyt'te ide böyledir.

Yukarıda söylediğimiz hükümlerin tamamı, farz namazlar­la ilgilidir. Bu durumlarda, sünnet namazlarda kerâhat yoktur. Mu­hıyt'te de böyledir.

Namaz kılan bir kimse, birinci rek'atte bir sûre okusa, ikin­ci rek'atte ise, bu sûre ile aralarında —rsadece— bir sûre bulunan başka bir sûreyi okumaya başlasa veya bu kimse ikinci rek'atle, bi­rinci rek'atte okuduğu sûrenin üst tarafında bulunan bir sûreyi oku­maya başlamış olsa; muhtar olan kavle göre, o kimse, başladığı sû­reyi okumaya devam eder; onu okumayı kesmez. Zehıyre'de de böy­ledir.

Nomaz kılan kimse, bir sûreyi okumaya başladıktan sonra, başka bir sûreyi okumak istediğinde; eğer, başladığı sûreden bir ve­ya iki âyet okumuşsa, bu sûreyi bırakıp, istediği sûreyi okumaya laması, mekruhtur. Keza, başladığı sûreden bir âyetten az, hatta bir harf bile okumuş olsa, bunu bırakıp başkasını okuması mekruhtur.

Namazda, rükû' için tekbir almış olan kimsenin, rükû'a varma­dıkça, bunu terkedip, okumaya devam etmesinde beis yoktur. Hulâ­sa'da da böyledir.

Bir kimsenin, namazda yalnız Fatihayı okuması veya Fati­ha ile birlikte —sadece-— bir veya iki âyet okuması mekruhtur. Mu­hıyt'te de böyledir.

Namazda, Kur'ân'i hatmeden kimse, birinci rek'atte muav-veneteyn'dcıı (Kul eûzü bi Rabbîl-Felak ve Kul eûzü bi Rabbi'n- Nas'dan) sonra rükû'a gider.   İkinci rek'ate   kalkınca, Fâtihâ'yi ve Bakara Sûresi'nin ilk âyetlerini okur. Iîulâ?a'da da böyledir.

Hüccet'dc : «Kuram Kırâat-i seb'a ile ve rivayetlerin hepsi ile okumak caizdir. Fakat ben, acib kıraatlerle, imâlelerle ve garîb rivayetlerle okumamayı doğru görüyorum. denilmiştir. Tatarhânly-ye'de dc böyledir.
Bir kimse, nafile namazları, oturduğu yerden kılabilir. Bu kimse, rükû' etmek istediği zaman, ayağa kalkar ve rükû'unu yapar. Ancak, efdai olan, rükû' için ayağa kalktığı zaman, o kimsenin bir miktar Kur'an okumasıdır. Eğer, bu durumda, okumazsa veya rükû' için ayağa kalkmazsa veyahut da kalktığı halde, okumadan rükû'a varırsa, bunlarda caizdir. Fakat, rük'û için kalkmak isteyen kimse, tam doğrulmadan rükû1 yaparsa, caiz oîmaz. Hulâsa'da da böyledir. [33]