5- Zevil-Erhâmın Nafakası
Zengin oğul, fakir olan, müslüman ana - babanın nafakası için cebrolunur.
Zimmi olan, baba ve ananın nafakası için de, cebrolunur. Kazancı üzerine, takdir edilsin veya edilmesin değişmez.
Harbî ile müstemen olan, ana-baba bunun hilâfınadır. (Yâni, oğul onların nafakası için cebr olunmaz). Zengin oğula, fakir olan, ana babaya vereceği nafakada, hiç bir kimse ortak olamaz. Itâbiy-ye'de de böyledir.
Zenginlik, nisab île takdir olunmuştur. Bu, İmâm Bbû Yûsuf (R,A.) dan rivayet edilmiştir. Fetva da, bunun üzerinedir. Nisab, .sadaka almanın haram olduğu nisabdir. Hidâye'de de böyledir.
Erkek, kadın, karışık oldukları vakit ana - babanın nafakası; eşit olarak, onların üzerinedir. Zâhir-i rivâyetde böyledir. Fa-kıyh Ebû'l - Leys de, bunu almıştır. Fetva da, bununla verilir. Ker-derî'i Vecîzi'nde de böyledir.
Fakir bir adamın, birisi çok zengin diğeride nisaba mâlik olan iki oğlu olsa; nafaka bunların üzerine, müsavi şekildedir.
Şayet, onlardan birisi, müslüman, diğeri de, zımnî ise; nafaka ikisinin de üzerine müsavi şekildedir. Fdtâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Şeyhu'l - İmâm Şemsü'İ - Einıme ve diğer âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır : Gerçekten, nafaka, iki oğul üzerine, müsavi şekilde olur. Eğer, aralarındaki zenginlik farkı az ise bu böyledir.
Fakat, aralarındaki zenginlik farkı, fahiş derecede fazla ise, nafaka takdirinde de, araları farklı olmalıdır. Ve öyle olması icâb-eder. Zehiyre'de de böyledir.
Bundan sonra, hâkim ikisinin de üzerine nafakayı hükmeder de, onlardan birisi bundan kaçınır ve babasına vermesi gereken nafakayı vermezse; artık, hâkim, diğerine nafakanın tamamım vermesini emreder. Sonra da bu hissesi için, diğer kardeşine müracaat eder.
Eğer fakir bir adamın bir karısı olur ve o kadın da, adamın büyük oğlunun anası olmazsa; o oğul babasının karısına nafaka vermek için cebredilmez.
Keza, oğul eğer babasının ümm-ü veledine ve cariyesine nafaka için, cebredilmez. Ancak, babanın bir illeti olur da, kendi işini kendi göremez; bir hizmetçiye muhtaç olursa, o takdirde, babanın hizmetçisi, ister, nikâhlı karısı, ister, cariyesi isterse, başka biri olsun, oğlu, babanın hizmetçisine nafaka vermek üzere cebredilir. Muhıyt' de böyledr.
Baba fakir muhtaç olur; muhtaç ve küçük çocukları da bulunur; bir de, zengin büyük oğlu olursa; o büyük oğlan, babasının ve cnun küçük çocuklarının nafakası üzerine cebredilir. Serahsî'nin ?VUıhiyiı'nde de böyledir.
Ana fakir olduğu zaman, onun nafakası gerçekten, oğluna lâzım olur. Her ne kadar, oğlu da fakir olsa ve kendisi de kötürüm olmasa, bile böyledir.
Oğul ana babanın ikisine değilde ancak birine nafaka verecek güçte bulunursa; ana, daha haklıdır.
Bir adamın, babası, bir de küçük oğlu olsa, adam da bunlardan yalnız birine nafaka verme gücüne sahip bulunsa; oğul daha haklıdır.
Bir adamın ana - babası bulunsa; fakat bu şahsın, onların hiç birine nafaka vermeye gücü yetmese; işte bunların ikisi de oğullarının yediğini beraber yerler.
Baba, bir kadına muhtaç; oğlu da zengin olsa, babasını evlendirmek veya ona bir câriye satın almak oğluna vacip olur.
Babanın iki veya daha fazia karısı olsa; oğluna, o kadınlardan ancak birinin nafakasını vermek lâzım olur. Onu, babasına teslim eder. Babada, onu kadınların arasında paylaştırır. Cevhere-tti'n Neyyire'de de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R,A.) şöyJe buyurmuştur :
Oğul, fakir ve kuvvetli; baba ise, kötürüm olsa, ma'ruf şekilde, oğul kuvvette baba ile ortaklaşır. Çünkü, ona ortaklaşmasa babanın ölmesinden korkulur.
Hassaf, Edebü'1-Kâdî Kitâbı'nda şöyle demiştir: «Eğer, baba fakir olur, kazanç t olmazsa; oğul da, fâk^r olur, fakat kazancı bulunursa; baba, hâk ıe: «Gerçekten, oğlum kazanıyor. Bana nafaka takdir eyle.» derse; artık, hâkim, oğlanın kazancına bakar: Eğer onda yiyeceğinden fazla bulunursa; oğlan babanın nafakası üzerine cebredilir.
Kendi yiyeceğinden fazla bir şeyi olmazsa; hükümde bir şey lâzım olmaz. Fakat diyâneten emrolunur. Bu, oğul bir olduğu zamandır.
Eğer, o oğlanın bir karısıyla, küçük çocukları da olsa, babanın yanına girip, yiyeceğinden bir iyal gibi, faydalandırması hususunda cebredilir. Bir şey vermekle zorlanmaz.
Eğer, baba kazançlı ise, oğlan kazanç ve nafakaya zorlanır mı? Bunda ihtilâf eylediler. Bir kısmı: «Cebrohumr.» bir kısmı da; Cebrolunmaz.» de'diler. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.
Ana cihetinden dede ve baba; baba cihetinden olan dede gibidir.
Keza, ana tarafından olan ninelere, baba tarafından olan nineler gibi nafaka takdir edilir. Dedeler hakkında itibar edilene; nineler hakkında da, itibar edilir. JVİuhıyt'te de böyledir.
Mahrem olan, zi-rahmin tamamının nafakası küçük ve fakir veya bulûğa erişmiş fakir kadınlar veya kötürüm, kör erkek olurlarsa, miras miktarı, vacib olur. Ve bunun üzerine, zorlamada yapılır. Hidâye'de de böyledir.
İrsin, hakikatına değil ehliyetine itibar edilir. Zengin olduğu zaman, zevil-erhamdan bir kimseye nafaka hükmolunmaz. Her ne kadar fakir olsalar da, sıhhatli olanlarının nafakaları başkalarının üzerine nümoiunnıa^.
Zevi'l-erhamdan, büyük kadınların nafakaları gerekir. Eğer, bedenleri sağlam olur ve nafakaya muhtaç olurlarsa bu böyledir. Zehıyre'de de böyledir.
Karısının nafakası hakkında, kocaya, hiç bir kimse ortak olamaz. Hatta, kadının kocası fakir olsa, o kocadan başka bir kocadan da, kadının zengin bir oğlu bulunsa; veya babası;kardeşi zengin olsa, bu kadının nafakası, yine kocaya âiddir. Babasına, kardeşi ne, oğluna âid değildir.
Fakat baba, kardeş ve oğula emrolunur. O kadına nafaka verirler. Sonra da, kocasına genişlik yelince, müracaat ederek sarfet-tiklerini ondan alırlar. Bedâi'de de böyledir.
Bir fakirin zengin babası ve oğlunun oğlu olduğu zaman, onun nafakası, babanın üzerinedir.
Fakirin kızı ve oğlunun oğlu olsa; o adamın nafakası, has-satan kızının üzerinedir. Her ne kadar mîras aralarında müşterek clsa bile, böyledir. '
Fakir adamın, kızının kızı veya oğlunun kızı ile, birde ana-baba bir kardeşi olsa, nafakası, kızının çocuğu üzerinedir. Bu erkek olsun kız olsun fark etmez. Her ne kadar, miras, kardeşin olur; kızın çocuğunun olmaz ise de, bu böyledir.
Fakir bir adamın; zengin olan bir babası, bir de oğlu olsa; onun nafakası, oğlunun üzerinedir. Her ne kadar, yakınlıkta müsavi olsalar da bu böyledir. Ancak, oğul'te'vil itibariyle tercih olunur,
Fakir adamın, dedesi ve oğlunun oğlu olsa; onun nafakası, mirasları miktarı her ikisinin üzerinedir. Altıda bir, dedenin; kalanı oğlunun oğîunadır.
Fakir adamın; bir kızı, bir de anababa bir bacısı olsa; bunların ikisi de, zengin bulunsalar; onun nafakası, kızının üze-, rinedir. Her ne kadar bunlar mirasda müsavi iselerde, bu böyledir.
Keza, fakir adamın, müslüman olan bir kardeşi ile, nas-râni olan bir oğlu bulunsa, bunların ikisi de zengin olsalar; her ne kadar mîras kardeşin ise de, nafaka oğlunun üzerinedir.
Keza, fakir adamın, "bir kızı ile birde azâdh kölesi olsa; bunlaım ikisi de zengin olsalar; her ne kadar miras da, eşit olsalar-da, nafaka kızın üzerinedir.
Keza; fakir kadının; bir kızı, birde anababa bir bacısı olsa; her ne kadar mîrasda ortak iseler de, kadının nafakası kızının üzerinedir. Muhiyt'te de böyledir.
Fakir adamın; anası ve dedesi olsa; o'nun nafakası, bunların mîıasda olduğu gibi, üçte biri ananın üzerine, ikisi de, dedenin üzerinedir.
Keza, fakir adamın; anası, anababa bir kardeşi veya ana-baba bir kardeşinin oğlu, veya anababa bir amacası. veya bir asabesi bulunsa; işte o adamın nafakasının üçte biri, ananın üzerine; üçte ikisi diğer mirasçıların üzerinedir Ve mirasdaki hisseleri gibidir;
Fakir adamın, dedesi ve ninesi olsa; o'nun nafakası, herbi-risi için altıda birdir.
Fakir adamın, ana-baba bir amcası; ana - baba birde halası buluiisa;o adamın nafakası halasının değil, amcasının üzerinedir.
Keza, fakir adamın, ana - baba bir amcası ile, ana - baba bir dayısı olsa; o adamın nafakası, amcasının üzerinedir.
Fakir adamın, ana - baba bir halası; ana-baba bir dayısı olsa, o adamın nafakasının üçte biri, halası üçte biri de daysının üzerinedir.
Keza, fakir adamın; ana - baba bir dayısı ile teyzesi olsa; o adamın nafakası, üçte bir olarak ikisinin üzerinedir.
Fakir adamın; ana - baba bir dayısı ile, ana - baba bir amcasının oğlu olsa; onun nafakası dayısının üzerinedir. Mirası ise, amcası oğluna aittir. Çünkü, nafakanın vücûbumın şartı, mîras ehlinden mahrem olan, rahm sahib' olmaktır. Şayet, mahrem olmayan rahm sahibi olursa: (amca oğlu gibi) veya rahm olmayan mahrem olursa, (süt kardeşi ve, süt bacısı gibi) veya akrabadan olmayan, mahrem olan rahm olursa (süt kardeşi olan amca oğlu gibi) bunlara nafaka vâcib olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Fakir adamın, müteferrik üç tane kardeşi olsa, o adamın nafakası, ana - baba bir kardeşi ile, ana bîr kardeşinin üzerinedir. Mî rafları kadar nafaka verirler. Ana bir kardeşi, altıda birini verir.
Fâkn adamın; amcası, halası, teyzesi olsa; o adamın nafakası, amcasının üzerinedir.
Eğer. amca fakir ise, nafaka hala üe teyzenin üzerinedir. Burda asi olan : Mirasın tamamını alandır. O, fakir olunca, ölü mesabesinde kılınır. Ölü mesabesinde kılınınca da, nafaka, geride kalanlara mîrasdaki payları nisbetindedir.
Bir kimse kî, mirasın bir kısmını alabilir, işte o ölü mesabesinde kılınmazda, nafaka, mîrasda onunla beraber olanların mîras hisseleri nisbetindedir.
Bu aslın açıklaması : Kazançtan aciz, fakir bir adamın, kazançtan âcİ7 fakir bir oğlu; veya küçük bir çocuğun mütferrik üç kardeşi bulunsa; işte o babanın nafakası, ana-baba bir kardeşinin ve, ana biv kardeşinin üzerinedir. Şoyleki: Ana bir kardeşinin üzerine, nafakanın altıda birisidir. Altıda beşi de, ana - baba bir kardeşinin üzerinedir. Çocuğun nafakası ise, hasseten ana-baba bir kardeşinin üzerinedir.
Bir adamın, müteferrik üç tane bacısı olsa; o adamın nafakası, mirasları kadar, üçünün üzerinedir. Beşde üçü, ana-baba bir bacının üzerine; beşte biri, baba bir bacının üzerine; beşte biride, ana bir bacının üzerinedir.
Oğlunun nafakası, ana - baba bir halanın üzerinedir. Şayet, oğlun yerinde kız olsa mesele hâli üzeredir.
Kardeşleri hakkında, babanın nafakası, ana-baba bir kardeşinin üzerinedir. Müteferrik bacıları hakkında ise, ana-baba bir bacısının üzerinedir.
Keza, kızın nafakası, ana-baba bir amcanın veya ana-baba bir halanın üzerinedir. Bedâi"de de böyledir.
Gğu] ile beraber bulunan baba, zenginlikte ihtilâf eyleseler, oğul : «o zengindir, nafakası benim üzerime değildir» dese, baba da : «Ben fakirim» dese; Münteka'da zikredilmiş ki, gerçekten söz oğu-lun sözüdür. Beyyine babanın beyyinesidir. Babanın ben fakirim sözüne inanılmaz her ne kadar şahidi olsada ve eğer oğul ikrar ederde o köle id: sonra azad edildi o zaman onun babanın nafakası oğu-lun üzerine olur.
Şayet, baba, oğlunun malından kendi için harcar sonra p"a cğul onu dâva eder ve : «Sen, zengin olduğun halde harcama'yaptın» der; baba da : «Evet, yaptım; ben fakirim» derse; da'va zamanı babanın hâline bakılır : Eğer, fakir ise, istihsânen, onun sözü ge^ çerlidir. Eğer zengin ise, oğJunun sözü geçerli olur. Şayet, ikisi de, beyyine getirirlerse; oğlun beyyinesi kabul edilir. Hulâsa'da da böyledir.
Babanın nafakası ve elbisesi oğlunun üzerine takdir edildiği zaman; bir aylık nafaka ve bir.yılhk elbiseyi, oğul verir; babası da : «Zayi oldu.» der ve eğer doğru söylediğine inanılırsa, ikinci defa vermesi cebredilir. Diğer mahremler de böyledir. Tatarhâmy-ye'de de böyledir.
Baba muhtaç olur; oğlu da, ona nafaka vermeden kaçınır; durumu lu her vermek için hâkim de olmazsa; baba, oğlun malından çalabilir.
Hâkimin bulunduğu yerde, bir baba oğlunun malından çalarsa; günahkâr olur. Oğul ise, kifayet miktarı vermeyince günahkâr olur. Babanın kifayet miktarı, alması da caiz olur.
Kifayet miktarının üstünde çalması sebebiyle de günahkâr olur.
Keza, baba, muhtaç olmadığı zaman, oğlunun üzerine nafaka yoktur. Babanında, oğlunun malından çalması caiz olmaz.
Eğer babanın evi veya hayvanı olursa; bize göre, oğlunun üzerine nafaka takdir edilir. Ancak, evinde fazlalık olursa bu durumda, bir tarafında oturur; diğer tarafının satılması babaya emredilir ve satılan kısmın parasını nefsine infak eyler.
Keza, babanın binek hayvanı pahalı ise, onun satılıp daha ucuz bir hayvan alması ve fazla parayı nafaka yapması emredilir.
Bu hususta, ana-baba, evlad, diğer mahremler müsavidir. Sahih olan da budur. Zehıyre'de de böyledir.
Din ihtilafı (= ayrılığı) ile nafaka vacip olmaz. Ancak, karı - koca, ana - baba, dedeler ve nineler çocuk ve çocuğa müstesnadır.
Müslüman olan adama, nasrâni olan kardeşinin nafakası vâcib olmaz.
Keza, müslüman olan adamın nafakası, nasrânî olan kardeşinin üzerine vâcib olmaz. Hi'dâye'de de böyledir.
Müslüman veya zimmî olan bir adam, ehl~i harpten olan babasının, her ne kadar dâr-i İslâm'da, güvence altında olsalarda, nafakası için, zorlanmaz.
Keza, güvenceli olarak bize gelen harbî müslüman veya zimmi olan ana - babasının nafakası için zorlanmaz.
Zimmet ehli kendi aralarında, ehli İslâm gibidir. Her ne kadar, milletleri değişik olsa da bir şey değişmez. Serahsî'nin Mu-myt'nde de böyledir.
Bir zımmî müslüman olduğu zaman önün ehl-i İslâm olmayan bir karısı olur ve İslâm'a razı olmaz ve aralan açılırsa; id-deti içinde, o kadına, nafaka yoktur.
Kadın müslüman olsa da, kocası İslâm olmadan kaçınsa ve araları açılsa; kadın iddette durduğu müddetçe, nafakası ve evi kocasının üzerine vâcibdir. Mebsût'ta da böyledir.
Harbî olan bir adam, karısıyla beraber bize gelip, güven altına girse; kadın nafaka talep eylese; hâkim ona nafaka takdir eylemez. Siyerdi Kebîr'de, İmâm şöyle buyurmuştur :
Şayet, hâkim, karının nafakasını, ana - babanın nafakasını, çocuğun nafakasını, dâr-i harpte esir olan müslümanm malından takdir eder; onlar da, esirin dâr-i harpte irtidâd eylediğini belgeler; bunu da, hakimin, kadına nafaka takdirinden önce yaparlarsa alınanı tazmin eder.
Eğer, kadın «bunu, benim iddet nafakama mahsup ediniz.» derse, hâkim ona : «Sana, nafaka yoktur.» der Muhıyt'te de böyledir.
Bir zımmî, mahremi ile evlense, işte bu, dinlerinde olan gibidir. Kadın nikâh nafakası isterse; işte bu, İmâm Ebû Hanife (R.A.)"nın kıyası üzerinedir. Ona, nikâh nafakası takdir edilir. Âlimlerin icmâi ile, bu nikâh, şahitsiz yapılmışsa da, kadın nafakaya müstehaktır. Zehıyre'de de böyledir.
En doğrusunu,-ancak Allahu Teâlâ bilir. [37]
Zimmi olan, baba ve ananın nafakası için de, cebrolunur. Kazancı üzerine, takdir edilsin veya edilmesin değişmez.
Harbî ile müstemen olan, ana-baba bunun hilâfınadır. (Yâni, oğul onların nafakası için cebr olunmaz). Zengin oğula, fakir olan, ana babaya vereceği nafakada, hiç bir kimse ortak olamaz. Itâbiy-ye'de de böyledir.
Zenginlik, nisab île takdir olunmuştur. Bu, İmâm Bbû Yûsuf (R,A.) dan rivayet edilmiştir. Fetva da, bunun üzerinedir. Nisab, .sadaka almanın haram olduğu nisabdir. Hidâye'de de böyledir.
Erkek, kadın, karışık oldukları vakit ana - babanın nafakası; eşit olarak, onların üzerinedir. Zâhir-i rivâyetde böyledir. Fa-kıyh Ebû'l - Leys de, bunu almıştır. Fetva da, bununla verilir. Ker-derî'i Vecîzi'nde de böyledir.
Fakir bir adamın, birisi çok zengin diğeride nisaba mâlik olan iki oğlu olsa; nafaka bunların üzerine, müsavi şekildedir.
Şayet, onlardan birisi, müslüman, diğeri de, zımnî ise; nafaka ikisinin de üzerine müsavi şekildedir. Fdtâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Şeyhu'l - İmâm Şemsü'İ - Einıme ve diğer âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır : Gerçekten, nafaka, iki oğul üzerine, müsavi şekilde olur. Eğer, aralarındaki zenginlik farkı az ise bu böyledir.
Fakat, aralarındaki zenginlik farkı, fahiş derecede fazla ise, nafaka takdirinde de, araları farklı olmalıdır. Ve öyle olması icâb-eder. Zehiyre'de de böyledir.
Bundan sonra, hâkim ikisinin de üzerine nafakayı hükmeder de, onlardan birisi bundan kaçınır ve babasına vermesi gereken nafakayı vermezse; artık, hâkim, diğerine nafakanın tamamım vermesini emreder. Sonra da bu hissesi için, diğer kardeşine müracaat eder.
Eğer fakir bir adamın bir karısı olur ve o kadın da, adamın büyük oğlunun anası olmazsa; o oğul babasının karısına nafaka vermek için cebredilmez.
Keza, oğul eğer babasının ümm-ü veledine ve cariyesine nafaka için, cebredilmez. Ancak, babanın bir illeti olur da, kendi işini kendi göremez; bir hizmetçiye muhtaç olursa, o takdirde, babanın hizmetçisi, ister, nikâhlı karısı, ister, cariyesi isterse, başka biri olsun, oğlu, babanın hizmetçisine nafaka vermek üzere cebredilir. Muhıyt' de böyledr.
Baba fakir muhtaç olur; muhtaç ve küçük çocukları da bulunur; bir de, zengin büyük oğlu olursa; o büyük oğlan, babasının ve cnun küçük çocuklarının nafakası üzerine cebredilir. Serahsî'nin ?VUıhiyiı'nde de böyledir.
Ana fakir olduğu zaman, onun nafakası gerçekten, oğluna lâzım olur. Her ne kadar, oğlu da fakir olsa ve kendisi de kötürüm olmasa, bile böyledir.
Oğul ana babanın ikisine değilde ancak birine nafaka verecek güçte bulunursa; ana, daha haklıdır.
Bir adamın, babası, bir de küçük oğlu olsa, adam da bunlardan yalnız birine nafaka verme gücüne sahip bulunsa; oğul daha haklıdır.
Bir adamın ana - babası bulunsa; fakat bu şahsın, onların hiç birine nafaka vermeye gücü yetmese; işte bunların ikisi de oğullarının yediğini beraber yerler.
Baba, bir kadına muhtaç; oğlu da zengin olsa, babasını evlendirmek veya ona bir câriye satın almak oğluna vacip olur.
Babanın iki veya daha fazia karısı olsa; oğluna, o kadınlardan ancak birinin nafakasını vermek lâzım olur. Onu, babasına teslim eder. Babada, onu kadınların arasında paylaştırır. Cevhere-tti'n Neyyire'de de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R,A.) şöyJe buyurmuştur :
Oğul, fakir ve kuvvetli; baba ise, kötürüm olsa, ma'ruf şekilde, oğul kuvvette baba ile ortaklaşır. Çünkü, ona ortaklaşmasa babanın ölmesinden korkulur.
Hassaf, Edebü'1-Kâdî Kitâbı'nda şöyle demiştir: «Eğer, baba fakir olur, kazanç t olmazsa; oğul da, fâk^r olur, fakat kazancı bulunursa; baba, hâk ıe: «Gerçekten, oğlum kazanıyor. Bana nafaka takdir eyle.» derse; artık, hâkim, oğlanın kazancına bakar: Eğer onda yiyeceğinden fazla bulunursa; oğlan babanın nafakası üzerine cebredilir.
Kendi yiyeceğinden fazla bir şeyi olmazsa; hükümde bir şey lâzım olmaz. Fakat diyâneten emrolunur. Bu, oğul bir olduğu zamandır.
Eğer, o oğlanın bir karısıyla, küçük çocukları da olsa, babanın yanına girip, yiyeceğinden bir iyal gibi, faydalandırması hususunda cebredilir. Bir şey vermekle zorlanmaz.
Eğer, baba kazançlı ise, oğlan kazanç ve nafakaya zorlanır mı? Bunda ihtilâf eylediler. Bir kısmı: «Cebrohumr.» bir kısmı da; Cebrolunmaz.» de'diler. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.
Ana cihetinden dede ve baba; baba cihetinden olan dede gibidir.
Keza, ana tarafından olan ninelere, baba tarafından olan nineler gibi nafaka takdir edilir. Dedeler hakkında itibar edilene; nineler hakkında da, itibar edilir. JVİuhıyt'te de böyledir.
Mahrem olan, zi-rahmin tamamının nafakası küçük ve fakir veya bulûğa erişmiş fakir kadınlar veya kötürüm, kör erkek olurlarsa, miras miktarı, vacib olur. Ve bunun üzerine, zorlamada yapılır. Hidâye'de de böyledir.
İrsin, hakikatına değil ehliyetine itibar edilir. Zengin olduğu zaman, zevil-erhamdan bir kimseye nafaka hükmolunmaz. Her ne kadar fakir olsalar da, sıhhatli olanlarının nafakaları başkalarının üzerine nümoiunnıa^.
Zevi'l-erhamdan, büyük kadınların nafakaları gerekir. Eğer, bedenleri sağlam olur ve nafakaya muhtaç olurlarsa bu böyledir. Zehıyre'de de böyledir.
Karısının nafakası hakkında, kocaya, hiç bir kimse ortak olamaz. Hatta, kadının kocası fakir olsa, o kocadan başka bir kocadan da, kadının zengin bir oğlu bulunsa; veya babası;kardeşi zengin olsa, bu kadının nafakası, yine kocaya âiddir. Babasına, kardeşi ne, oğluna âid değildir.
Fakat baba, kardeş ve oğula emrolunur. O kadına nafaka verirler. Sonra da, kocasına genişlik yelince, müracaat ederek sarfet-tiklerini ondan alırlar. Bedâi'de de böyledir.
Bir fakirin zengin babası ve oğlunun oğlu olduğu zaman, onun nafakası, babanın üzerinedir.
Fakirin kızı ve oğlunun oğlu olsa; o adamın nafakası, has-satan kızının üzerinedir. Her ne kadar mîras aralarında müşterek clsa bile, böyledir. '
Fakir adamın, kızının kızı veya oğlunun kızı ile, birde ana-baba bir kardeşi olsa, nafakası, kızının çocuğu üzerinedir. Bu erkek olsun kız olsun fark etmez. Her ne kadar, miras, kardeşin olur; kızın çocuğunun olmaz ise de, bu böyledir.
Fakir bir adamın; zengin olan bir babası, bir de oğlu olsa; onun nafakası, oğlunun üzerinedir. Her ne kadar, yakınlıkta müsavi olsalar da bu böyledir. Ancak, oğul'te'vil itibariyle tercih olunur,
Fakir adamın, dedesi ve oğlunun oğlu olsa; onun nafakası, mirasları miktarı her ikisinin üzerinedir. Altıda bir, dedenin; kalanı oğlunun oğîunadır.
Fakir adamın; bir kızı, bir de anababa bir bacısı olsa; bunların ikisi de, zengin bulunsalar; onun nafakası, kızının üze-, rinedir. Her ne kadar bunlar mirasda müsavi iselerde, bu böyledir.
Keza, fakir adamın, müslüman olan bir kardeşi ile, nas-râni olan bir oğlu bulunsa, bunların ikisi de zengin olsalar; her ne kadar mîras kardeşin ise de, nafaka oğlunun üzerinedir.
Keza, fakir adamın, "bir kızı ile birde azâdh kölesi olsa; bunlaım ikisi de zengin olsalar; her ne kadar miras da, eşit olsalar-da, nafaka kızın üzerinedir.
Keza; fakir kadının; bir kızı, birde anababa bir bacısı olsa; her ne kadar mîrasda ortak iseler de, kadının nafakası kızının üzerinedir. Muhiyt'te de böyledir.
Fakir adamın; anası ve dedesi olsa; o'nun nafakası, bunların mîıasda olduğu gibi, üçte biri ananın üzerine, ikisi de, dedenin üzerinedir.
Keza, fakir adamın; anası, anababa bir kardeşi veya ana-baba bir kardeşinin oğlu, veya anababa bir amacası. veya bir asabesi bulunsa; işte o adamın nafakasının üçte biri, ananın üzerine; üçte ikisi diğer mirasçıların üzerinedir Ve mirasdaki hisseleri gibidir;
Fakir adamın, dedesi ve ninesi olsa; o'nun nafakası, herbi-risi için altıda birdir.
Fakir adamın, ana-baba bir amcası; ana - baba birde halası buluiisa;o adamın nafakası halasının değil, amcasının üzerinedir.
Keza, fakir adamın, ana - baba bir amcası ile, ana - baba bir dayısı olsa; o adamın nafakası, amcasının üzerinedir.
Fakir adamın, ana - baba bir halası; ana-baba bir dayısı olsa, o adamın nafakasının üçte biri, halası üçte biri de daysının üzerinedir.
Keza, fakir adamın; ana - baba bir dayısı ile teyzesi olsa; o adamın nafakası, üçte bir olarak ikisinin üzerinedir.
Fakir adamın; ana - baba bir dayısı ile, ana - baba bir amcasının oğlu olsa; onun nafakası dayısının üzerinedir. Mirası ise, amcası oğluna aittir. Çünkü, nafakanın vücûbumın şartı, mîras ehlinden mahrem olan, rahm sahib' olmaktır. Şayet, mahrem olmayan rahm sahibi olursa: (amca oğlu gibi) veya rahm olmayan mahrem olursa, (süt kardeşi ve, süt bacısı gibi) veya akrabadan olmayan, mahrem olan rahm olursa (süt kardeşi olan amca oğlu gibi) bunlara nafaka vâcib olmaz. Tahâvî Şerhi'nde de böyledir.
Fakir adamın, müteferrik üç tane kardeşi olsa, o adamın nafakası, ana - baba bir kardeşi ile, ana bîr kardeşinin üzerinedir. Mî rafları kadar nafaka verirler. Ana bir kardeşi, altıda birini verir.
Fâkn adamın; amcası, halası, teyzesi olsa; o adamın nafakası, amcasının üzerinedir.
Eğer. amca fakir ise, nafaka hala üe teyzenin üzerinedir. Burda asi olan : Mirasın tamamını alandır. O, fakir olunca, ölü mesabesinde kılınır. Ölü mesabesinde kılınınca da, nafaka, geride kalanlara mîrasdaki payları nisbetindedir.
Bir kimse kî, mirasın bir kısmını alabilir, işte o ölü mesabesinde kılınmazda, nafaka, mîrasda onunla beraber olanların mîras hisseleri nisbetindedir.
Bu aslın açıklaması : Kazançtan aciz, fakir bir adamın, kazançtan âcİ7 fakir bir oğlu; veya küçük bir çocuğun mütferrik üç kardeşi bulunsa; işte o babanın nafakası, ana-baba bir kardeşinin ve, ana biv kardeşinin üzerinedir. Şoyleki: Ana bir kardeşinin üzerine, nafakanın altıda birisidir. Altıda beşi de, ana - baba bir kardeşinin üzerinedir. Çocuğun nafakası ise, hasseten ana-baba bir kardeşinin üzerinedir.
Bir adamın, müteferrik üç tane bacısı olsa; o adamın nafakası, mirasları kadar, üçünün üzerinedir. Beşde üçü, ana-baba bir bacının üzerine; beşte biri, baba bir bacının üzerine; beşte biride, ana bir bacının üzerinedir.
Oğlunun nafakası, ana - baba bir halanın üzerinedir. Şayet, oğlun yerinde kız olsa mesele hâli üzeredir.
Kardeşleri hakkında, babanın nafakası, ana-baba bir kardeşinin üzerinedir. Müteferrik bacıları hakkında ise, ana-baba bir bacısının üzerinedir.
Keza, kızın nafakası, ana-baba bir amcanın veya ana-baba bir halanın üzerinedir. Bedâi"de de böyledir.
Gğu] ile beraber bulunan baba, zenginlikte ihtilâf eyleseler, oğul : «o zengindir, nafakası benim üzerime değildir» dese, baba da : «Ben fakirim» dese; Münteka'da zikredilmiş ki, gerçekten söz oğu-lun sözüdür. Beyyine babanın beyyinesidir. Babanın ben fakirim sözüne inanılmaz her ne kadar şahidi olsada ve eğer oğul ikrar ederde o köle id: sonra azad edildi o zaman onun babanın nafakası oğu-lun üzerine olur.
Şayet, baba, oğlunun malından kendi için harcar sonra p"a cğul onu dâva eder ve : «Sen, zengin olduğun halde harcama'yaptın» der; baba da : «Evet, yaptım; ben fakirim» derse; da'va zamanı babanın hâline bakılır : Eğer, fakir ise, istihsânen, onun sözü ge^ çerlidir. Eğer zengin ise, oğJunun sözü geçerli olur. Şayet, ikisi de, beyyine getirirlerse; oğlun beyyinesi kabul edilir. Hulâsa'da da böyledir.
Babanın nafakası ve elbisesi oğlunun üzerine takdir edildiği zaman; bir aylık nafaka ve bir.yılhk elbiseyi, oğul verir; babası da : «Zayi oldu.» der ve eğer doğru söylediğine inanılırsa, ikinci defa vermesi cebredilir. Diğer mahremler de böyledir. Tatarhâmy-ye'de de böyledir.
Baba muhtaç olur; oğlu da, ona nafaka vermeden kaçınır; durumu lu her vermek için hâkim de olmazsa; baba, oğlun malından çalabilir.
Hâkimin bulunduğu yerde, bir baba oğlunun malından çalarsa; günahkâr olur. Oğul ise, kifayet miktarı vermeyince günahkâr olur. Babanın kifayet miktarı, alması da caiz olur.
Kifayet miktarının üstünde çalması sebebiyle de günahkâr olur.
Keza, baba, muhtaç olmadığı zaman, oğlunun üzerine nafaka yoktur. Babanında, oğlunun malından çalması caiz olmaz.
Eğer babanın evi veya hayvanı olursa; bize göre, oğlunun üzerine nafaka takdir edilir. Ancak, evinde fazlalık olursa bu durumda, bir tarafında oturur; diğer tarafının satılması babaya emredilir ve satılan kısmın parasını nefsine infak eyler.
Keza, babanın binek hayvanı pahalı ise, onun satılıp daha ucuz bir hayvan alması ve fazla parayı nafaka yapması emredilir.
Bu hususta, ana-baba, evlad, diğer mahremler müsavidir. Sahih olan da budur. Zehıyre'de de böyledir.
Din ihtilafı (= ayrılığı) ile nafaka vacip olmaz. Ancak, karı - koca, ana - baba, dedeler ve nineler çocuk ve çocuğa müstesnadır.
Müslüman olan adama, nasrâni olan kardeşinin nafakası vâcib olmaz.
Keza, müslüman olan adamın nafakası, nasrânî olan kardeşinin üzerine vâcib olmaz. Hi'dâye'de de böyledir.
Müslüman veya zimmî olan bir adam, ehl~i harpten olan babasının, her ne kadar dâr-i İslâm'da, güvence altında olsalarda, nafakası için, zorlanmaz.
Keza, güvenceli olarak bize gelen harbî müslüman veya zimmi olan ana - babasının nafakası için zorlanmaz.
Zimmet ehli kendi aralarında, ehli İslâm gibidir. Her ne kadar, milletleri değişik olsa da bir şey değişmez. Serahsî'nin Mu-myt'nde de böyledir.
Bir zımmî müslüman olduğu zaman önün ehl-i İslâm olmayan bir karısı olur ve İslâm'a razı olmaz ve aralan açılırsa; id-deti içinde, o kadına, nafaka yoktur.
Kadın müslüman olsa da, kocası İslâm olmadan kaçınsa ve araları açılsa; kadın iddette durduğu müddetçe, nafakası ve evi kocasının üzerine vâcibdir. Mebsût'ta da böyledir.
Harbî olan bir adam, karısıyla beraber bize gelip, güven altına girse; kadın nafaka talep eylese; hâkim ona nafaka takdir eylemez. Siyerdi Kebîr'de, İmâm şöyle buyurmuştur :
Şayet, hâkim, karının nafakasını, ana - babanın nafakasını, çocuğun nafakasını, dâr-i harpte esir olan müslümanm malından takdir eder; onlar da, esirin dâr-i harpte irtidâd eylediğini belgeler; bunu da, hakimin, kadına nafaka takdirinden önce yaparlarsa alınanı tazmin eder.
Eğer, kadın «bunu, benim iddet nafakama mahsup ediniz.» derse, hâkim ona : «Sana, nafaka yoktur.» der Muhıyt'te de böyledir.
Bir zımmî, mahremi ile evlense, işte bu, dinlerinde olan gibidir. Kadın nikâh nafakası isterse; işte bu, İmâm Ebû Hanife (R.A.)"nın kıyası üzerinedir. Ona, nikâh nafakası takdir edilir. Âlimlerin icmâi ile, bu nikâh, şahitsiz yapılmışsa da, kadın nafakaya müstehaktır. Zehıyre'de de böyledir.
En doğrusunu,-ancak Allahu Teâlâ bilir. [37]
Konular
- Liân Nasıl Yapılır :
- 12- INNET
- Innet [27]
- 13- IDDET
- Iddet
- 14- HIDÂD (=KADININ YAS TUTMASI)
- Hıdâd ( = Kadının Yas Tutması)
- 15- NESEBİN SUBÛTU
- Nesebin Sübûtu
- 16- HIDÂNE ( = ÇOCUĞA BAKMA VE TERBİYE ETME HAKKI)
- 17- NAFAKALAR
- 1- Zevcenin (= Kadının) Nafakası
- 3- İddet Bekliyen Kadının Nafakası
- 4- Çocukların Nafakası
- 5- Zevil-Erhâmın Nafakası
- 6- Kölelerin Nafakası
- 7- Hayvanların Nafakası
- KİTÂBÜ'L-VAKF
- VAKIFLAR
- 1- VAKİİN TARİFİ, RÜKNÜ, SEBEBİ, HÜKMÜ, ŞARTLARI Ve VAKIFLA İLGİLİ SÖZLER VAKFIN TARİFİ
- İmameyn'e Göre Vakıf
- Vakfın Rüknü
- Vakfın Sebebi
- Vakfın Hükmü
- Vakfın Şartları
- Mürtedîn Vakfı
- İrtidad Eden Kadının Vakfı
- Kiraya Verilen Ve Rehin Bırakılan Şeylerin Vakfedilmesi
- Kendisi İle Vakıf Tamam Olup Olmayan Lafızlar