BİRİNCİ MESELE:
Soru, ya âlimden, ya da âlim olmayandan sâdır olur. Alimden maksadım müctehid, âlim olmayandan maksadım da mukallittir. Her iki takdire göre de, soru sorulan kişi ya âlim olacak, ya da âlim olmayacaktır. Böylece karşımıza dört şık çıkmaktadır: (1)
Alimin sorması: Bu meşru bir tarzda[1] çeşitli şekillerde gerçekleşir: Olmuş birşeyi tahkik etmek, karşılaştığı bir problemi ortadan kaldırmak, unutacağından korktuğu birşeyi hatırlamak, soru sahibini istifade mahalline arız olabilecek bir hataya karşı uyarmak veyahut da hazır olan öğrencilere niyabeten ya da muhtemelen zayi olabilecek mahiyette olan bir bilgiyi[2] elde etmek... gibi amaçlarla sorabilir. (2)
Öğrencinin kendisi gibi olana sorması: Bu da çeşitli şekillerde olabilir: İşittiği birşeyi beraberce müzakere etmek, kendi işitmediği fakat onun işitmiş olduğu birşeyi elde etmek, âlimle karşılaşmadan önce meseleler hakkında beraberce alıştırma yapmış olmak, ya da âlimin anlattığı şeyi anlayabilmek için onun aklından yararlanmak gibi. (3)
Alimin öğrenciye sorması: Bunun da şekilleri vardır; izale edilmesi istenilen problem mahalline dikkatini çekmek, aklî derecesini ölçmek, eğer üstün bir anlayış gücüne sahipse, problemin tasavvuru için onun yardımını istemek veyahut da bilmediği şeye istidlalde bulunabilmesi için bildiği şeyleri kendisine hatırlatmış ve böylece onu uyarmış olmak... vb. amaçlarla sorması gibi. (4)
Öğrencinin âlime sorması: Bu soru bahsinde temel esas olmaktadır ve kişinin bilmediği şeyi öğrenmek amacına[3] yöneliktir.
Birinci, ikinci ve üçüncü kısımda, eğer biliyorsa cevap vermek sorulan kişi üzerine şer'an muteber olan bir engel bulunmadığı takdirde bir borçtur. Aksi takdirde aczini itiraf etmesi gerekir.
Dördüncü kısma gelince, bu kısımda cavap vermek mutlak olarak bir borç değildir; aksine konu hakkında tafsilat vardır: Eğer soru:
i. Olmuş (ya da olabilecek) bir hadise ile ilgili ise,
ii. Mutlak değil de öğrenciye nisbetle hakkında şer'î bir nass bulunan bir konu hakkında olursa,
iii. Soruyu soran kişi aklen cevabı kaldırabilecek bir güçte bulunursa,
iv. Cevap dinde sıkıntı doğuracak, tekellüfe sebebiyet verecek şekilde olmazsa,
v. Amelî bir değeri olursa... vb. İşte bu şartlarla kendisine soru yöneltilen kişi, eğer o soruya cevap verebilecek güçte ve bu vasıfta başka bir kimse de yoksa (yani bu kendi üzerine taayyün etmişse[4]) cevap vermesi kendisine vacip olacaktır.
Bazı hallerde ise cevap vermesi gerekmeyebilir. Bu da şu durumlarda olur:
i. Cevap verme, kendisi üzerine taayyün etmez.
ii. Mesele ictihâdî bir konu olur ve hakkında şer'î bir nass bulunmaz[5]
Bazen de cevap vermesi caiz olmaz. Bu da:
i. Soruyu yönelten kişinin cevabı kaldırabilecek aklî bir güce sahip olmaması[6]
ii. Cevabın ifratı doğuracak olması,
iii. Soruların mugalata cinsinden olması,
iv. Sorunun itiraz anlamı içermesi gibi hallerde söz konusu olur.
Burada konunun açıklık kazanması için aşağıdaki meselelerin vuzuha kavuşmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Onların izahı esnasında Allah'ın izniyle bu noktalar açıklık kazanacaktır. [7]
Alimin sorması: Bu meşru bir tarzda[1] çeşitli şekillerde gerçekleşir: Olmuş birşeyi tahkik etmek, karşılaştığı bir problemi ortadan kaldırmak, unutacağından korktuğu birşeyi hatırlamak, soru sahibini istifade mahalline arız olabilecek bir hataya karşı uyarmak veyahut da hazır olan öğrencilere niyabeten ya da muhtemelen zayi olabilecek mahiyette olan bir bilgiyi[2] elde etmek... gibi amaçlarla sorabilir. (2)
Öğrencinin kendisi gibi olana sorması: Bu da çeşitli şekillerde olabilir: İşittiği birşeyi beraberce müzakere etmek, kendi işitmediği fakat onun işitmiş olduğu birşeyi elde etmek, âlimle karşılaşmadan önce meseleler hakkında beraberce alıştırma yapmış olmak, ya da âlimin anlattığı şeyi anlayabilmek için onun aklından yararlanmak gibi. (3)
Alimin öğrenciye sorması: Bunun da şekilleri vardır; izale edilmesi istenilen problem mahalline dikkatini çekmek, aklî derecesini ölçmek, eğer üstün bir anlayış gücüne sahipse, problemin tasavvuru için onun yardımını istemek veyahut da bilmediği şeye istidlalde bulunabilmesi için bildiği şeyleri kendisine hatırlatmış ve böylece onu uyarmış olmak... vb. amaçlarla sorması gibi. (4)
Öğrencinin âlime sorması: Bu soru bahsinde temel esas olmaktadır ve kişinin bilmediği şeyi öğrenmek amacına[3] yöneliktir.
Birinci, ikinci ve üçüncü kısımda, eğer biliyorsa cevap vermek sorulan kişi üzerine şer'an muteber olan bir engel bulunmadığı takdirde bir borçtur. Aksi takdirde aczini itiraf etmesi gerekir.
Dördüncü kısma gelince, bu kısımda cavap vermek mutlak olarak bir borç değildir; aksine konu hakkında tafsilat vardır: Eğer soru:
i. Olmuş (ya da olabilecek) bir hadise ile ilgili ise,
ii. Mutlak değil de öğrenciye nisbetle hakkında şer'î bir nass bulunan bir konu hakkında olursa,
iii. Soruyu soran kişi aklen cevabı kaldırabilecek bir güçte bulunursa,
iv. Cevap dinde sıkıntı doğuracak, tekellüfe sebebiyet verecek şekilde olmazsa,
v. Amelî bir değeri olursa... vb. İşte bu şartlarla kendisine soru yöneltilen kişi, eğer o soruya cevap verebilecek güçte ve bu vasıfta başka bir kimse de yoksa (yani bu kendi üzerine taayyün etmişse[4]) cevap vermesi kendisine vacip olacaktır.
Bazı hallerde ise cevap vermesi gerekmeyebilir. Bu da şu durumlarda olur:
i. Cevap verme, kendisi üzerine taayyün etmez.
ii. Mesele ictihâdî bir konu olur ve hakkında şer'î bir nass bulunmaz[5]
Bazen de cevap vermesi caiz olmaz. Bu da:
i. Soruyu yönelten kişinin cevabı kaldırabilecek aklî bir güce sahip olmaması[6]
ii. Cevabın ifratı doğuracak olması,
iii. Soruların mugalata cinsinden olması,
iv. Sorunun itiraz anlamı içermesi gibi hallerde söz konusu olur.
Burada konunun açıklık kazanması için aşağıdaki meselelerin vuzuha kavuşmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Onların izahı esnasında Allah'ın izniyle bu noktalar açıklık kazanacaktır. [7]
Konular
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- DÖRDÜNCÜ MESELE:
- BEŞİNCİ MESELE:
- ALTINCI MESELE:
- YEDİNCİ MESELE:
- SEKİZİNCİ MESELE:
- DOKUZUNCU MESELE:
- EK:1 TEARUZ VE TERCİH
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- EK: 2
- CEDEL İLMİ
- (SORU VE CEVABA DAİR HÜKÜMLER)
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- DÖRDÜNCÜ MESELE:
- BEŞİNCİ MESELE:
- ALTINCI MESELE:
- TEŞEKKÜR
- ANADOLU'DA YURT TUTAN BEYLİKLER
- Karamanogulları Beyliği
- Karaman Beylerinin Çizelgesi
- Eşrefoğülları Beyliği
- Eşrefoğülları Beyliği Çizelgesi
- Hamıdogolları Beyliği
- Hamidoğcılları Antalya Şubesi Çizelgesi
- Menteşeoğülları Beyliği