logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Altıncı Seferi Hümayun Irak Seferi


Irak seferi Sultan Kaanuni'nin 6. seferidir. Hicrî 940/Miiâdî 1536'da sona ermiştir.
Tebriz havalisinde Şah İsmail artıkları İranlılar Bitlis civa­rında hükümferma olan Bitlis hâkimi, Safevî devletini yeni­den ihya etme hayallerine kapılmış olduklarından, Devleti Osmaniyye'nin zafer sancaklarını o güzel diyarlarda yeniden dalgalandırmasını icab ettirdi. Sadrazam kumandasındaki orduyu muazzama Van, Erciş, Adilcevaz, Ahlat tarafların; İranlılardan ve onlara mütemayil beylerin elinden tekrar ala­rak sınırlarına dahil eyledi. Osmanlı Sancağı Tebriz kalesine çekildiğinde Hazreti Padişah da maiyyetindeki büyük bir or­du ile teşrif edip, Tebriz kal'asını şereflendirdiler. Sdrazam İb rahim Paşa'nın yapılması kararlaştırılan bütün işleri yaptığını bunları muvaffakiyyetle bitirilmiş olduğunu gören Kaanuni Sultan Süleyman Han zaferlere bakan gözlerini ve atının diz­ginlerini Irak-i Acem'den Irak Arablarına doğru çevirip, türlü zorluk ve sıkıntılara duçar olarak fakat dudaklarından lâfzı celâli, elinden kılıcı düşürmiyerek sabırla fetih yolunda yürü­yüp, sonunda Bağdad şehrine vardı. Bağdad kapssını bu şanlı gaziye ve onun mübarek ordusuna gönül hoşluğu için­de açtı. Bu sırada Fransa'dan gelen Lafavre adlı bir elçi Padi­şah Hazlerini ordugâhta ziyaret etmişti. Bu ziyaret iki aniaş-nna ile neticelenmiş, biri siyasf, diğeri ticarî anlaşmadır. Bun-larglan ticari olanı »Ahdi Atik» yâni Fransızca Kapitilasyonlar idi. Büitapitilasyonlar sonradan başımıza belâ olduğu için, Kaanuni Sultan Süleyman Hazretlerini yanlış bir anlaşma yapmakla suçlayan bir çok kimseler olmuştur. Bunlar çeşitli mevki sahipleri olduğu gibi Cumhuriyetin ilânından sonra okularda Osmanlı Padişahları aleyhinde yapılan tedrisatta, çok önemli bir malzeme olarak kullanılmıştır. Zamanın en zekî, kültürlü ve kudretli Sultanı olan Hazreti Padişah şüphe­siz ki dar ve kısa görüşlü olamazdı. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük amiralini, Barbaros Hayreddin Paşa'yı Devleti Aliy-ye'nin hizmetine çekebilmiş olan bu Sultan Ahdi Atik'e imza­sını koyarken şüphesiz ki, bu İslâm milletinin en küçük bir menfaatini dahi gözden uzak tutmamıştır. Fakat bütün anlaş­maların tesiri, kuvvetli oldukça vardır. Kuvvetini muhafaza edemedikten sonra hangi devletle olursa olsun, ne şartlarla olursa olsun yapılan anlaşmalar zayıf olanın aleyhine, kuv­vetli olanın lehine işler. Çünkü dünyada kılıçla, kalem birbiri­nin desteğine muhtaçtır. Kılıca istinat etmeyen kalem güç­süz, kaleme dayanmayan kılıç ise kırılmaya mahkûmdur. Nasıl ki cennetmekân Hazreti Fatih Sultan Mehmed Han, Patrik ve Patrikhaneyi lağvetmiyerek hristiyan dünyasının daima iki başlı olmasını temin etmiş ve onların ittihadını ön­lemişti. Kuvvetli olduğumuz zamanlarda Patrikhane daima istediğimiz istikâmette hareket etmek mecrubiyyetinde kal­mıştır. Fakat salibin, hilâle olan düşmanlığı fırsatını bulduğu zaman su yüzüne çıkmıştır. Gerek Sultan 2. Mehmed devri, gerekse mütareke yılları salibin, hilâle karşı haînane ve cani-yane ihanetleri ile doludur. Kapitilasyonlar bugün bir yalnız tarih ilminin mevzuu değil, çok dikkatle araştırılacak ve ke­sin olarak taraf tutmadan karar verebilecek, Allahtan korkar, Peygamberden utanır ve şer'i şerifi kayıtsız şartsız kabul eden ve ona ittiba eden iktisatçı, sosyal bilimci, hatta deniz ticareti ihtisasının elemanlarının işidir. Hicrî tarihi, Milâdî tari­he çevirmesini bilmeyen sözde ilim adamlarının işi değildir.
Irak seferi nihayete ermiş, Orduyu hümayun zaferle dön­düğü yolda birtakım nizamsızlıkları düzelte düzelte Dersaadet'e doğru yol alırken Sadrazam Makbul İbrahim Paşa, bir-cOk zaferlerin sahibi hissedarı olduğundan şımarmıştı. Hatta bir seferinde Şarlken'in elçisine «Ben bir şey istersem Padi­şah Hazreteri derhal kabul eder. Padişahımız Efendimiz bir şey isteyip, ben de onun istediğin istemezsem o şey olmaz» diyerek gurur ve kibir adlı şeytanın kucağına düşmüştü. Bu seferin dönüşünde de kendisine «Serasker Sultan» unvanını benimseyince çizmeden yukarı çıkmış oldu. Hicrî 942/Milâdl 1536'da Orduyu Hümayun Dersaadet'e dahil oldu.  Az bir müddet geçince Sadrazam Makbul ibrahim Paşa, yatağında boğdurularak Maktul İbrahim Paşa adını aldı. Fakat bu ad onun ölümle buluşmasından sonra aldığı ad olduğundan o adı kulanamadı. Sadece tarihlerde önce Makbul sonra Mak­tul adıyla geçen bir sadrazam oldu. Kaanunî Sultan Süley­man Hazretleri bu Irak seferinde Bağdad'da dört ay ikamet ettiği sırada İmâm-ı Â'zam Hazretleri'nin, Abdülkâdir Geylânî (K.S.) kabirlerini buldurup onlara güzel birertürbe inşa ettir­miş ayrıca İmamı Hanbel Hazretlerinin de kabrine bir türbe yaptırarak İslâm büyüklerine karşı olan vazifelerini yerine getirmeye çalışmış oldu.