logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Darbei Hükümet

Ülke gerek asayiş bakımından, gerekse Girit ahvali yüzün­den, padişahın sadrazama bütün itimadı yüzünden pek sıkın-tih duruma getirilmişti. Sadrıazam Ahmed Paşa, padişahın kızlarından birini oğlu için istemişti. Böylece kendi damatlığı yanında oğlunuda hanedanı Osmaniyan'a intisab ettirmiş olacaktı. Bu hayırlı işin talebi padişah katında kabul gördü­ğünden, düğün hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. Yukarıda-da bahse konu elliğimiz memleketin genel durumunun karı­şık bir halde olması, daha önce padişahın gözdelerine kar­deşlerinin hizmet ettiği, dedikodusu çıkan problemlerden Va­lide Kösem Mahpeyker Sultan, oğluna muğber olmuştu. Ay­rıca yeniçeriler vede bunların ileri gelen komutanları osmanlı devlet idaresinin gösterdiği zaafdan çok ümidsiz, ümidsiz ol­duğu kadar da, İşleri nasıl nizam ve intizama koyabilecekle­rini planlamaktaydılar. İş bu plân, ilk Önce sadrıazamıda içine alan bir plândı. Ancak sadnazam hiçbir perde kalmadan kendisine teklifedilen darbede şerik olmayı merdane bir tarz­da red eyledi.

Böylece Ahmed Paşa, padişaha ihanet etmemişti. Biz bu teklife verdiği cevabında takdire şayan olduğunu idrakle bu hareketini bütün kusuruna rağmen lehine bir puan olarak te­lâkki eyledik. Sadnazam bu cevabı vermekle kalmayıp, ihti­lâlcileri kazasız belâsız ortadan kaldırma kararma vararak bunların ortadan kalkmasını teminen bir düğün ziyafeti ter­tipledi. Sadnazam bütün ağaları ve ihtilalci takımının azaları­nı bu düğüne davet etti. Ancak; bu davete icabet eden Yeni­çeri Ağası ve diğerleri katılacaklarını açıkladıkları, sadnazam davetine silahsız gelecek veya silahlı gelip de, kapıda biraka-cak ahmaklardan değillerdi.

Nitekim silahlarını sofrada dahi üzerlerinde taşıdılar. Daha enterasanı, yemeğin hiçde tahmin olunmayacak bir safha­sında, otomatiğe basılmış yay gibi aynı anda da sofradan kalktılar. Tabiiki hertüriü saldırıya alesta bekliyen kılıç ehli üzerine saldırmak, a'klın alacağı husustan olmaması bu tuza­ğın akim kalmasını intaç etti. Ziyafetten çıkanlar doğruca, orta camie gittiler. Bu orta caminin bazı tarihlere göre Şeh-zadebaşı Câmü olduğu ileri sürülüyor. Çünkü her ne hâile düğündeki ziyafet tuzağının başka şekilde tekrarlanacağını, belkide gecenin ileri saatinde tek tek enterne edileceklerini anlamış olmalıdırlar ki, başta şeyhülislâm olmak üzere, vaiz­leri, ulemâyı ve diğer tabur, bölük Ağalarını câmi'e çağırdı-iar.

Konuştular, konuştular... Sabah olduğunda, silahsız yeni­çeriler camiin etrafını doldurmuş, bir aşağı bir yukarı dolaş­maktaydılar. Ahali ise; yeniçerilerden biraz uzakta olmakla beraber câmi'ye yakın bir alanda bekleşmekteydiler. Çıka­cak kararı beklerlerken, diğer merak ettikleri husus ûlema'nın alacağı tavır idi. Çünkü, ilmiye ile seyfiye diğer tâbir­le âlimler ile kılıç erbabı ittifak ettimi, zorlar kolaylaşır, hak ortaya çıkardı. Öte yandan ortaya gelen yeni vaziyet, sara­yın kulağına ulaşmıştı. Şeyhülislâmın toplantıyla ilişkili ol­duğu da alınan malumattan olduğundan soruyu şeyhülislâ­ma tevcih ettiler bir haberci koşturup. Bu kanuna uygun ol­maz toplantı nedir? Şeyhülislâm cevab verdi:
Padişah sadnazamı bize teslim etsin. Aksi haide dağılma­ma kararı çıktı. Dedi. 1058/recep ayının 15. günü akşamı, 1648/ağustosunun 5. günü yapılan bu toplantıdan ahaliye verilen bilgileri şöyle tertiplemişlerdi. Sadnazam müfsid bir kimsedir, ortalığı soyup soğana çevirmektedir. Valide Sultan aleyhine oğlunu tahrik edip, devletin başına felâketler çeki­yor. Bu bakımdan sadrazamın ortadan kaldırılması, yerine münasip bir kimsenin oturması sağlanmalıdır şeklindeki ka­rar gelen haberciye şeyhülislam tarafından nakledildi.

O gecenin sabahında, sabah namazını kılmak üzere ulema ve kalabalık Fâtih Camiine geldiler. Şeyhülislâm Abdürrahim efendi, yanında Kara Murad Ağa olduğu halde mezkûr camie gelip, namazı hep birlikte edâ ettiler. Daha sonra toplantı ya­pıldı. Bu toplanan zevat arasında Yalı'da bulunan Kazaskerler yâni, Bahai ve Mahmud efendiler görülmüyordu. Sipahilere haber verilip verilmemesi hususu tartışmaya açıldı.

" Kara Murad Ağa bunlara ikrahi bir yaklaşım İçinde oldu­ğunu sergilemekten çekinmedi. Sipahilerin çağrılmasının ge­rekmediğini ileri sürdü. Bu isteğe ûlema'ikirâmın taraftar ol­madığı, askerin hep beraber davranması icab ettiğini tercih ettiklerini söylediler. Bu tercihlerinde ısrar sahibi olduklarını ileri sürerek, yeniçeri zorbalarını iknaya muvaffak oldular. Bunun üzerine sipahilerin de gelmesiyle beraber ahalinin ka­tılımı aynı zamana rastladığından mahşeri kalabalık meyda­na gelmişti. Fâtih Câmii'ne gelmesi İçin sadrazam Ahmed

Paşa'ya davet salındıysa da, gelen cevapta akşam evinden ayrılmış olduğu, bilinmeyen bir yerde saklandığı ifade edil­mekteydi.

Öte yandan; asker ve ulemanın müştereken meydanlarda içtima etmiş olduğunu haber alan saray, Haseki Ağa ve Bos-tancıbaşının adamlarından bir heyeti gönderdi. Heyet; Ab-dürrahim efendiden toplanma sebeblerini sorarken, biraz sonra gelen Bostancıbaşı'nın memuru, "hemen dağılın" em­rini verdi. Çünkü bu padişahın iradesiydi. Bu iradeye karşı Müftü efendi Abdürrahim efendi; verdiği cevapla; meşhur Mi­zancı Murad bey'e göre, Fransız ihtilâlinin büyük hatibi Mira-bo'ya bir buçuk asır takaddüm ediyordu. Biz Murad beyin kaleminden aynen buraya almayı uygun buluyoruz:

<Bu cemiyetin, şer'i şerif ile sözü vardır. Vazifesini ifâ et­meyince dağıtamaz. Siz varın padişaha söyleyin ki sadrıaza-mı hemen bize versin. Görüldüğü gibi, gerek orta câmi'de, gerekse Fâtih Camiinde yapılan toplantıda, şeyhülislâm Ab-durrahim efendi işin başını götürdüğü gibi, daima hedef ola­rak da sadnazamı ileri sürmekteydi. Mehmed Murad bey, yâ­ni Mizancı Murad bey, şu mütalaayı ileri sürüyor, şeyhülislâ­mın yukarı tırnak içine aldığımız ifadesini tahlil ederken: <Eğer AAüftü efendi, gayreti vataniye ve fazilet aşkı ile bu sö­zü söylemiş olsaydı, pek makbul ve mübeccel bir harekette bulunmuş olurdu. Namı da, kemâli ihtiramla müebbeden yâd olunurdu. Ne çâre ki Abdurrahim efendi Kösem Vâlide'nin bir davasını ücrete mukabil deruhde etmiş, âdi bir avukat mertebesinde kalıyordu.> Evvet, Karaçelebizâde'nin bu söz­leri ile kıyam bilfiil başlamış olduğundan, Fâtih Camiinden, yine orta camie dönüldü ve aynı dakikalarda sadrıazamın bulunduğu yerde katline fetva çıkarıldı. Ölüm fetvası verilmiş sadrazam Ahmed Paşanın artık sadareti düşmüş olduğun­dan, yerine bir sadnazam tâyini kıyamcılarca düşünüldü.

Eski defterdarlardan Derviş Paşa İle Sofu Mehmed Paşa arasında bir tercih yaşadılar. Doksanlık Sofu Mehmed Paşa tercihe şayan bulundu. Herhalde yaşının büyüklüğü ve kısa akıl sahibi tercih sebebi oldu. Bu Mevlevi Tarikatı mensubu yaşlıyı yapılan teklifi red etmiş görüyoruz. Ancak, zorla ite kaka adam Orta Câmİ'e getirildi. Burada el öpme töreni icra olundu. Bütün bunlar olurken, padişahın musahiblerinden Tavukçu Mustafa Paşa topluluğun yanına geldi. Padişahın; sadrazamın tâyinini kabul ettiğini, yeni sadrazam ve şeyhü­lislâm efendinin saraya gelmesini irade ettiğini, ikinci tenbi-hininde topluluğun hemen dağılması olduğunu bildirdi. Bu iradenin yalnız sadrazamı çağıran tarafına riayet edildi ve ih­tiyar sadnazam, ki sadrazamlığı kıyamcıların eseriydi nede-rece makbuldü az sonra görülecekti. İhtiyar adam binbır özürle padişahın huzuruna dahil oldu. Padişah kendisine mü­hür verdi. Böylece de bu adamın sadareti meşruiyyet kazan­dı. Padişah: Ahmed Paşayı azlettim. Ancak kendisi haneda­nın ve dolaysıyla benim damadımdır. Canını bana bağışlayın. Dedi. Bu talebe Mehmed Paşa tavassut edeceği sözünü ver­di. Huzurdan ayrıldı. Zorbaları kendisini bekler buldu. Padişa­ha tavassut hususunda verdiği sözü söylediğinde, kıyamet koptu. Sadnazam şaşılacak bir vakayla karşı karşıyaydı, an­cak bunu idrak edemiyordu. Kendisine veziriazam diyorlar sonrada, söylediklerini dinlemiyorlardı. Bu nasıl sadrazam­lıktı? Kendisini istedikleri gibi güdüyorlardı. Ayakları geri geri giden sadnazam, Sultan İbrahim'in huzuruna yeniden girdi. Padişah: Ne ettin? Diye sorduğunda: Mevlevi Sofu Mehmed Paşa: İradenizi kabul etmediler? Beni de pek azarladılar. De­diğinde, bütün sinirleri tepesine çıkan padişah bir kartal gibi, sadarete lâyık olmayan sadrazam müsvettesinin üzerine yü­rüdü. Bir hayli hırpaladı.

Eski tâbirle; bir güzel donattı. Padişahın huzurundan yan ölü gibi çıkan Mehmed Paşa kendini konağına zor attı. Mührü hümayunu ise, padişaha değil, kıyamcı güruhuna yolladı. Bektaş ve Muslihiddin Ağalar, Mehmed Paşanın konağına koştular. Kendisini; bizim gibi yaşlıların dine hizmetten başka ne gibi gayesi olabilir diyerek teselli ve iknaya muvaffak ol­dular. Hep beraber, kıyamın merkezi seçilmiş bulunan orta camie yollandılar. Buraya geldiklerinde zorbalarla yeniden konuşuldu ve esas maksat, bu sırada ortaya döküldü. Ah-med Paşayı katil, Sultan İbrahim'i hâl, şehzade Mehmed Sul­tanı tahta iclâs kararı tekarrür etti. Padişah huzurundaki ha­linden sonra şaşırmış halde mührü hümayunu padişah yeri­ne kıyamcılara göndermiş olması sonradan pek işlerine yarramıştı.

Çünkü bu mühürle damgalamış olduğu iradeler derhal ye­rine getirilmekteydi. Şehir kapılarının kapatılmasında, bazı inzibati tedbirler alınması hususundaki talimatları yaptırmak mührü hümayun sayesinde kolaylaşmıştı. Adeta ihtilâl de­meğe insanın dili varmıyordu! Bu sırada Kösem Mahpeyker Vâlidesultana, bir yazı gönderildi. Vaziyetin geldiği safhayı bildirdiler. Şehzadelerin Sultan İbrahim'den gelebilecek bir kötülüğe karşı, emniyete almalarını ihtar ettiler. Kıyamlar ve ihtilâller genellikle kan ile bulaşırlar. Norma! bir haldir; çün­kü, muvazenesini kaybetmiş herşey şaşırır, sağa da sola da çarpar. Ya kendini kurban, ya da başkalarını kurban eder.