logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

SULTAN 4. MEHMED (AVCI)

Babası: Sultan İbrahim Han

Annesi: Turhan Hatice Sultan
Doğum Tarihi: 1642
Vefat Tarihi: 1693
Saltanat Müd.: 1648-1687

Türbesi: İstanbul'dadır.
Sultan İbrahim'in ilk erkek evlâdı oldu dediğimiz zaman, Ahmet Refik Altınay merhum'un ifadesi olan "Osmanlı horo­zu öttü" sözlerini satırlarımızı süslemekde kullanmıştık. Şim­di de başka bir ilmin gereği olan ve târih düşmede kullanılan ebced hesabına uygun söylenen bir beyiti kayda lüzum gör­dük. H. 1051/m. 1642'de doğan şehzade Mehmed İçin, Şâni'nin inşa buyurduğu beyit: "Nurdur geldi Mehemmed sulbi İbrahim'den" böylece yeni doğmuş şehzadenin dünya'ya ge­liş tarihi belirlenmişti ayrıca adı da, Mehmed olmuştu. Ancak şehzâde'nin adının Mehmed olmasından evvel bir isim mace­rası vardirki; bu devrin en önemli kaynaklarından biri olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi bu hususta cilt 1, sh. 188'de aynen şöyle söylemekte: "Yıldız ve cifirilminde <Ibrahim Hân oğlu Yusuf adında bir padişah dünya'ya gelecek. Yusuf Peygamber gibi güzelliğe mâlik ve bahtı açık bir hükümdar olacak. Doğuya ve batı'ya korku salacak... Venedik, Nemçe (Avusturya) Leh, Çek, Rus yâni Moskof diyarlarını harab edip, Yusuf meziyetli çalışkan bir padişah olacak!> yolunda bütün cifir bilginleri hüküm çıkarmışlardır. Allah'ın hikmeti-de, bu Mehmed hân henüz annesinin karnında iken babası İbrahim Hân: "Eğer bir erkek evlâdım olursa, müjde eden­den başka ilk olarak kimi görürsem ve kime rast gelirsem evlâdıma onun ismini korum" şeklinde söz demiş idi. Do­ğum sabahı sabah namazında padişahın yanına gelen kızlar ağası şehzade Mehmed'in doğduğunu müjdeleyince, padişa­hın karşısında Hünkâr İmamı Yusuf efendi oturmaktadır.
Bunun üzerine Sultan İbrahim Cenabı Hakk'a şükreder ve: "Yarabbi ben sözümdeyim. Haberi aldığımda karşıma ilk çıkan zatın adını oğluma vereceğim demiştim. Yüce Mevlâm benim karşıma mübarek bir insanı, bir âlimi çıkarttı" dedik­ten sonra secdei şükrana kapanmıştır. Yeni doğmuş şehza­denin kulağına Ezanı Muhammedi'yi Hünkâr İmamı Yusuf efendi okudu. Daha sonra sarayın mensupları belki de, Os­manlı devletinin ikinci kurucusu sayılmakta olan 1. Meh­med Çelebi'ye atıf için, hanedana yeniden doğuşu sağlayan şehzadeyi Mehmed olarak isimlendirmek istemiş olabilirler. Yoksa; kulağına ezan ile okunan ilk isim Yusuf olmuştur. Padişah etraftan gelen bu istekleri ve yukarıda tahminimize muvafık hususa i'tiraz etmeyi uygun görmemiş olabilir.
Bu şehzadenin doğduğu gece, bir zelzele vukubulduğu gi­bi, yeniçerilerin kışlasında bulunan baruthane tutuşmuş idi. Müneccimler bu olayları kötü talih olarak yorumlamişlarsada 51 yıllık ömrünün 39 yılını taht'ta geçirdi ve hayatını da kay­betmeden taht'tan indirildi. Bu yönüyle bu kehanet yerine oturmuş sayılmaz. Ülke içinse, zaman zaman parlayan Os­manlının kılıcı netice olarak hesaplandığında, tevakkuf yâni tam bir duraklama manzarası gösterir. Ancak; Girid Adasının kafi fethini budevrin padişahı gerçekleştirmiştir. Öte taraftan yedi yaşındayken geçmiş olduğu Osmanlı tahtında kalma müddeti bakımındanda Kanuni'den sonra ikinci gelmektedir, padişah 4. Mehmed (Avcı) hazretleri. Vefat târihi İse, h. 1102/m. 1693'tür. Evliya Çelebi, padişahın çocukluğunu şöyle tarif eder: "Tahta çıktığında, yedi yaşında gayet zayıf ve ince yapılı bir çocuktu. Fakat son derece aklı başında, ol­gun ve zeki idi. Çelebi; Sultan Mehmed'i yirmi yaşlan döne­minde şöyle tarif ediyor: "Boyu babası gibi uzundu ve belden aŞağı kısmıda uzundu, etli pazuları, elleri ise aslan pençesine benzerdi. Kaşlarının arası açık, güzel görünen bir yüze sahip­ti- Gözler elâ renkteydi, nurlu bir siması vardı. Çok iyi bir bi­biydi. Ava çıkmaktan pek hoşlanır ve bunu savaş tatbikatı sayardı. Sultan Mehmed biraz büyüdükten sonra kendinden küçük kardeşleriyle birlikte padişahlık imamı Şâmi Yusuf efendi önünde eğitime başlamıştır. Bu derslerin en önemli bölümünü din ve diyanetinide öğrenmesi teşkil etmiştir.
Çok geçmeden vefat eden Yusuf efendi'den sonra, dersle­re yine Şâmi Hüseyin efendi gelmeğe başlamıştır. Babası Sultan İbrahim'in 1058/1648 tarihinde tahttan indirilmesi üzerine, onun yerine geçmiştir. Her tahta çıkan padişahın ödeme zorunda olduğu culüs bahşişini hazinenin ödemesi mümkün görülmediğinden, sadrazam Sofu Mevlevi Mehmed Paşa, öldürdükleri padişahın, verdiği nimetlerden-bir hayli faydalandığı bilinen Cinci Hoca diye tanınan Hüseyin efendi­den temin etme yoluna gitti. Cinci Hüseyin Hoca'dan ikiyüz kese talebinde bulunan sadrazama, kaimpederi Karaçelebi-zâde Mahmud efendiye olan, onun sayesinde baskıya maruz kalmam ham hayaline kapıldı. Ne varki; sadnazama param yok demesi, sadece servetini değil, kellesininde gitmesine sebeb olmuştu.
Beri taraftan tahta geçmiş buiunan 4. Mehmed, yaşının küçüklüğü göz önüne alındığında işleri tam manasıyla yürüt­mediği aşikârdır. Annesi Turhan Valide Sultan hem tecrübe­siz, hem de kaimvâlidesİ, Kösem Mahpeyker Valide Sul-tan'ında önüne geçebilmeyi sağlayabilecek ne bilgi ve tecrü­beye ne de, lâzım gelecek teşkilâta sahipti. Dolaysıyla Kö­sem Valide Sultan, devletin idaresini ellerine almıştı. Aslında başarılı sayılmalıydı bana göre tarihin sayfalarına nazar etti­ğimizde, vezirleriyle evlenerek yeni hanedanlar zuhuruna ya­rayan sebebleri, ortaya seren vâlidesultan ve kraliçeler ile doludur dünya tarihi.
Ancak bu yapı Osmanlı düşünce dünyasında asla yer al­mamıştır. Evet Kösem Valide Sultan çeşitli siyasi oyunlarla devlet gemisini yürütmeyi başarmıştır. Çok geçmeden Kö-em ile Turhan Valideler arasında zuhur eden yönetme me­kanizmasını ele-geçirme rekabeti çok kanlı neticelere varan İsyanlara, saray içinde kötü ve şen'i tuzaklara teşebbüslerin, meydana gelmesine sebebiyet vermiştir. İslâm anlayışı için-Je. devletin Atabeyi pozisyonuna geldiğini zanneden dok­sanlık sadrıazam, Kösem Vâlide'nin padişah vâsisi olarak dillendirdiği emirleri yerine getirmediği gibi, yaygın hastalık­lardan olan rüşveti ise hiç kaldıramamıştı. Eğer hayatlarına kast edilen padişahların izalesinde vazife alan zevat arasın­da da kolay kolay yatağında Ölene pek rastlanmaz. Her biri takip altında tutularak en ufak bir yanlışında padişahın katli ile alakalandırılır, canını elden yitirirdi. Tarihin derinliklerinde rastlanılan malumattandır ki; Sultan İbrahim'in katlinde faali­yet gösteren yetmiş kişinin adının listeye alındığını, Nâima Tarihinde 4. cildinin 387. sahifesinde görmek kabildir. Yeni Camii Ayaklanması   Memleketin idaresinde görülen zafiyet, pek net şekilde ortadaydı. Padişah küçük, sadrazam yaşlı ve devlet idaresini çevirebilecek kıratta olmayıp, zaman zaman ülkenin en akıllı insanlarından biri olduğunu göstermiş bulu­nan Kösem Valide Sultanın emirleri bu sofu sadrazama zor geliyor ve yerine getirilmiyor idi.
Dolaysıyla icraat pek sesli ve değişik tarzda ahalinin ka­derine hükmetmekteydi. Yine bu sırada, idaresizliğin ve eski antlaşmazlıkların gündeme gelmesinden dolayı yeniçeri ile sipahiler ve içoğlanları denilen iki askerî güç arasında, adına Yeni Camii ayaklanması denilen kanlı mücadeleler çıktı. Ye­niçerilerin başında bulunan Koca Musluhiddin Ağa'nın idare­sindeki yeniçeriler galib gelmeyi başardılar. Bu arada sadra­zam; Cinci Hüseyin Hoca'nın evine yaptırmış olduğu baskın­da eline geçirdiği 150 bin kuruşluk çil altınlarla rahatça cülus bahşişini ödemişti. Sipahiler nereden estiği bilinmeyen bir rüzgar sayesinde orada burada "Sultan İbrahim'i hangi fet­vayla katlettiniz?" şeklinde hesap sormaya başlamıştı. He­men arkasından katletme işinde görev alanların, kellelerinin ismen istendiği sipahi askerinin ağzından çıkıvermişti. Tabii ki bu listenin birinci ismi ihtiyar sadrazamdı. Adının kellesi istenenler arasında birinciliği aldığını görünce, sağda solda toplananlar üzerine yeniçerileri göndermekte beis görmedi. Ne varki; husule gelen çatışmalar şehrin sokaklarında pek kanlı şekilde gerçekleşirken, günlerce sürmekteydi. Yukarıda da söylediğimiz bu kıtalin sonunda yeniçeri başarı sağlamış­sa da, bir canavar icadına sebeb olunmuştu. Sadrazamı memnun etmenin verdiği şımarıklığın nerelere varacağı çok geçmeden kendini gösterdi. Yeniçeri, bir zamanlar devletin en Önemli savaş makinesi olan bu zümre, kahredici silahını kendi insanına çevirmiş, fırın, han ve hamam basmakta in­sanlara ve servetlere büyük zararlar vermekteydi.