Padişahın Sulha Eğilimi
-
Rus savaşını devam ettirmek savaşın sürmesi ile alakalı olmayıp sulh döneminin dahi, bir harp gibi geçtiği pek nâdir rastlanan devirdi. Padişah bu savaşın bitmesini arzusunda savaşmak karşıtı olmaktan değil, ordumuzun zaferyâb olacağına çok fazla itikat sahibi olmamaktan kaynaklandığını kabul etmek gerekir. Nitekim yapılmış olan Kaynarca antlaşmasında yer alan ağırca maddeler, bunun ispatını yapmış olur. Bu antlaşmanın pek ağır maddelerinden, bazılarını sayfamıza alalım ve düştüğümüz şartlan hatırlatmaya çalışalım: Osmanlı devletinin, kuruluşundan Kaynarca antlaşmasının imzalandığı târihe kadar <Timurlenk belâyı müstesnası haricjncle> devletimiz hiç böyle ağır bir hasara maruz kalmamıştır. Hasarın en birinci geleni; Kırım hâniığıyla Kuban ve Bucak Tatarlarının, Osmanlı devletiyle, olan irtibatları üstüne gelen, istiklâliyet adı, altındaki maddeyi tasdik zorunda kalmış olmamızdır.
İkincisi ise; Yenikale ile Kerç, Azak kaleleri ve etrafını, Rusya'ya terk etmek, Aksu Nehrinin hudud sayılması. Üçüncü husus da; Rus ticaret gemilerine Ak ve Karadeniz sularında, serbestçe dolaşma ve ticaret imtiyazı verilmesiydi. Dördüncü can sıkıcı madde Ruslara onbeşbin kese akça tazminat ödemeyi taahhüd etmek oldu. Beşinci olarak Buğdan ve Eflâk'a verilmiş imtiyazlara genişlik tanınması ve altıncı olarak, Ruslara nerede isterlerse orada konsolosluk açabilmeleri hakkı tanınması, o güne kadar hiç imzalamadığımız şeraittendir.
Başda padişah olduğu üzere bütün devlet adamları ülkede mutlaka bir İslahata bir intizama ihtiyaçda kesin olarak ittifak halindeydiler. Bunu temin içinde pek geniş bir istişari meclis toplantısı tertib olundu. Katılım bir hayli ancak, İşin ehlini bulmak pek kabil olmadığı gibi, devlet-i âliye'nin şark hududu taraflarında çeşitli gaileler bir plânın dahi ortaya çımasına engel teşkil etti.
Târih; 1201/1787 yılını gösterirken, Koca Yusuf Paşa Rus-yaya ingiliz elçisinin teşviki, Hâmid-i evvelin arzusuna muvafık olarak Rusya'ya savaş ilân edip, ordu İstanbul'dan henüz yola çıkmışken, Babıâli'nin kapısını çalan Avusturya sefiri, elinde bulunan harp ilânını hâvi resmi yazıyı ilgililere uzatıyordu. Yazıyı okuyan harp taraftan olanlar bu haber altında bellerini nasıl bükülüyor anlamış oluyordu. Fakat sadrıazam damad-ı şehriyâri Koca Yusuf Paşa, Rusya-Avusturya menfaat birliğini evvelden tahmin etmiş olacakki vakayı sürpriz saymadı, çıkılan seferin deniz yolundan gidenlerin başına
Kapdan-i derya Gazi Hasan Paşayı, kara yolu üzerinden gitmekte olan askerin başına da eski sadnazamlardan Şahin Ali Paşa getirilmiş yollarına devam etmesi mesajı, arkalarından gönderilmişti. Ne varkî Rus cephesinde bazen biz başarılı olurken bazen de Ruslar savaşda gâlib geliyorlardı. Yanlız so-nuçda kaybeden biz olduk. Yaş, Hotin ve Ozi kaleleri, Rusların eline düşdü. Avusturya cephesinde ise; Sadrazam Yusuf paşa hemen Belgrad muhasarasını sürdürmekde olan Avusturya ordusunun üzerine atılarak pek feci bir mağlubiyet tattırdı onlara. Bol miktarda savaş ganimeti elde ederken, -Tu-na'nin öbür yakasına geçip düşman kuvvetlerini birde orada yendi. Fakat bu sırada Rusya cephesinden gelen haberler sadrazamın kuvve-i mâneviyesini sarsdı. Yoluna devam etmekten vazgeçip, kış mevsiminin gelmesiyle de İstanbul'a dönmek fiilini tercih etti. Sadnazamın zaferle dönmesi tam milleti sevindirmişken, Rusya hezimeti sevincin kursakta kalmasına vesile olmuştu.
Bütün Osmanlı milleti kan ağlarken en büyük üzüntü Sultan 1. Abdülhamide gelmiş ki bendelerinden birinin: -Padişahım Ozi karamız Rusyanın eline geçmiş! Dediğinde: Padişah sadece: -Ah! Diyebilmiş ve felcin getirdiği, pek derin bir ko-ma'ya girmiştir. Sultan 1. Abdülhamid'in Şahsiyeti Sultan Hamid-i evvel , çok temiz kalpli, güzel ahlâklı, terakkiyi arzu eden bir kimseydi. Fakat şehzadelerin sarayda kalmaları kaidesi idareci olarak yetişmelerine en büyük engel sayılabileceğinden, Hamid-i evvel'i de bu engele çarpanlardan sayabiliriz. Yeri gelmişken bir istihfam olan şehzadelerin saraydaki dâirelerinde abkoyuluşları, taht kavgasını tebâmn içinde değil, daha küçük olan saray dahilinde yapmaları şeklindeki anlayışa bağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Fakat tebânın tahtın sahibine taraftarlık etmesi, padişah olsunda nasıl olursa olur mantığına dayandırılmamalıydı.
Buna bağlı olarak, sarayda kırküç sene hergün bir idam tehdidi korkusu altında yaşayan insan tâbiiki melekelerini enüst seviyede tutamazdı. Her ne kadar yaşama kaygısı içinde olduğunu söylerken amcası 3. Mustafa'yı itham etmiş olmayalım çünkü son derece yeğenlerine şefkatli davranmıştır. Korkunun, mazideki tatbikatlardan geldiğini söylemeyi ihmâl etmeyelim. Fakat daha sonra gerek 3. Selim'İn şehadeti gerekse 4. Mustafa'ya tatbik olunan kati, ileriye sürdüklerimizin pek de boş sayılmaması gerektiğini ispat eder sanırım.
1. Abdülhamid döneminin diğer ülkelerdeki muasırları şunlardiAlmanya'da imparator 2. Jozef, İngilizler de kral 3. Jorj, İran'da şah Zend Kerim hân, Papalık'da 14. Koleman ve 6. Piu, Prusya'da da Kral 2. Fredrik, Rusya'da 2. Katerine, Fransa Kral 16. Lui gibi zevattı.
Memleket içinde ise; Koca Yusuf Paşa, Yeğen Mehmed Paşa, Silahdar Seyyid Mehmed Paşa, Ferah Ali Paşa, Kapdan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, Cezzar Ahmed Paşa, Şâir Gâlib Dede, Reisü'l Küttab Abdürrezzak Bahir efendi, Tevkii Resm'i Ahmed efendi, hanım şâirlerden Fitnat hanım, Sünbülzâde Vehbi, Esrar Dede gibi zevatdır.
Rus savaşını devam ettirmek savaşın sürmesi ile alakalı olmayıp sulh döneminin dahi, bir harp gibi geçtiği pek nâdir rastlanan devirdi. Padişah bu savaşın bitmesini arzusunda savaşmak karşıtı olmaktan değil, ordumuzun zaferyâb olacağına çok fazla itikat sahibi olmamaktan kaynaklandığını kabul etmek gerekir. Nitekim yapılmış olan Kaynarca antlaşmasında yer alan ağırca maddeler, bunun ispatını yapmış olur. Bu antlaşmanın pek ağır maddelerinden, bazılarını sayfamıza alalım ve düştüğümüz şartlan hatırlatmaya çalışalım: Osmanlı devletinin, kuruluşundan Kaynarca antlaşmasının imzalandığı târihe kadar <Timurlenk belâyı müstesnası haricjncle> devletimiz hiç böyle ağır bir hasara maruz kalmamıştır. Hasarın en birinci geleni; Kırım hâniığıyla Kuban ve Bucak Tatarlarının, Osmanlı devletiyle, olan irtibatları üstüne gelen, istiklâliyet adı, altındaki maddeyi tasdik zorunda kalmış olmamızdır.
İkincisi ise; Yenikale ile Kerç, Azak kaleleri ve etrafını, Rusya'ya terk etmek, Aksu Nehrinin hudud sayılması. Üçüncü husus da; Rus ticaret gemilerine Ak ve Karadeniz sularında, serbestçe dolaşma ve ticaret imtiyazı verilmesiydi. Dördüncü can sıkıcı madde Ruslara onbeşbin kese akça tazminat ödemeyi taahhüd etmek oldu. Beşinci olarak Buğdan ve Eflâk'a verilmiş imtiyazlara genişlik tanınması ve altıncı olarak, Ruslara nerede isterlerse orada konsolosluk açabilmeleri hakkı tanınması, o güne kadar hiç imzalamadığımız şeraittendir.
Başda padişah olduğu üzere bütün devlet adamları ülkede mutlaka bir İslahata bir intizama ihtiyaçda kesin olarak ittifak halindeydiler. Bunu temin içinde pek geniş bir istişari meclis toplantısı tertib olundu. Katılım bir hayli ancak, İşin ehlini bulmak pek kabil olmadığı gibi, devlet-i âliye'nin şark hududu taraflarında çeşitli gaileler bir plânın dahi ortaya çımasına engel teşkil etti.
Târih; 1201/1787 yılını gösterirken, Koca Yusuf Paşa Rus-yaya ingiliz elçisinin teşviki, Hâmid-i evvelin arzusuna muvafık olarak Rusya'ya savaş ilân edip, ordu İstanbul'dan henüz yola çıkmışken, Babıâli'nin kapısını çalan Avusturya sefiri, elinde bulunan harp ilânını hâvi resmi yazıyı ilgililere uzatıyordu. Yazıyı okuyan harp taraftan olanlar bu haber altında bellerini nasıl bükülüyor anlamış oluyordu. Fakat sadrıazam damad-ı şehriyâri Koca Yusuf Paşa, Rusya-Avusturya menfaat birliğini evvelden tahmin etmiş olacakki vakayı sürpriz saymadı, çıkılan seferin deniz yolundan gidenlerin başına
Kapdan-i derya Gazi Hasan Paşayı, kara yolu üzerinden gitmekte olan askerin başına da eski sadnazamlardan Şahin Ali Paşa getirilmiş yollarına devam etmesi mesajı, arkalarından gönderilmişti. Ne varkî Rus cephesinde bazen biz başarılı olurken bazen de Ruslar savaşda gâlib geliyorlardı. Yanlız so-nuçda kaybeden biz olduk. Yaş, Hotin ve Ozi kaleleri, Rusların eline düşdü. Avusturya cephesinde ise; Sadrazam Yusuf paşa hemen Belgrad muhasarasını sürdürmekde olan Avusturya ordusunun üzerine atılarak pek feci bir mağlubiyet tattırdı onlara. Bol miktarda savaş ganimeti elde ederken, -Tu-na'nin öbür yakasına geçip düşman kuvvetlerini birde orada yendi. Fakat bu sırada Rusya cephesinden gelen haberler sadrazamın kuvve-i mâneviyesini sarsdı. Yoluna devam etmekten vazgeçip, kış mevsiminin gelmesiyle de İstanbul'a dönmek fiilini tercih etti. Sadnazamın zaferle dönmesi tam milleti sevindirmişken, Rusya hezimeti sevincin kursakta kalmasına vesile olmuştu.
Bütün Osmanlı milleti kan ağlarken en büyük üzüntü Sultan 1. Abdülhamide gelmiş ki bendelerinden birinin: -Padişahım Ozi karamız Rusyanın eline geçmiş! Dediğinde: Padişah sadece: -Ah! Diyebilmiş ve felcin getirdiği, pek derin bir ko-ma'ya girmiştir. Sultan 1. Abdülhamid'in Şahsiyeti Sultan Hamid-i evvel , çok temiz kalpli, güzel ahlâklı, terakkiyi arzu eden bir kimseydi. Fakat şehzadelerin sarayda kalmaları kaidesi idareci olarak yetişmelerine en büyük engel sayılabileceğinden, Hamid-i evvel'i de bu engele çarpanlardan sayabiliriz. Yeri gelmişken bir istihfam olan şehzadelerin saraydaki dâirelerinde abkoyuluşları, taht kavgasını tebâmn içinde değil, daha küçük olan saray dahilinde yapmaları şeklindeki anlayışa bağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Fakat tebânın tahtın sahibine taraftarlık etmesi, padişah olsunda nasıl olursa olur mantığına dayandırılmamalıydı.
Buna bağlı olarak, sarayda kırküç sene hergün bir idam tehdidi korkusu altında yaşayan insan tâbiiki melekelerini enüst seviyede tutamazdı. Her ne kadar yaşama kaygısı içinde olduğunu söylerken amcası 3. Mustafa'yı itham etmiş olmayalım çünkü son derece yeğenlerine şefkatli davranmıştır. Korkunun, mazideki tatbikatlardan geldiğini söylemeyi ihmâl etmeyelim. Fakat daha sonra gerek 3. Selim'İn şehadeti gerekse 4. Mustafa'ya tatbik olunan kati, ileriye sürdüklerimizin pek de boş sayılmaması gerektiğini ispat eder sanırım.
1. Abdülhamid döneminin diğer ülkelerdeki muasırları şunlardiAlmanya'da imparator 2. Jozef, İngilizler de kral 3. Jorj, İran'da şah Zend Kerim hân, Papalık'da 14. Koleman ve 6. Piu, Prusya'da da Kral 2. Fredrik, Rusya'da 2. Katerine, Fransa Kral 16. Lui gibi zevattı.
Memleket içinde ise; Koca Yusuf Paşa, Yeğen Mehmed Paşa, Silahdar Seyyid Mehmed Paşa, Ferah Ali Paşa, Kapdan-ı Derya Gazi Hasan Paşa, Cezzar Ahmed Paşa, Şâir Gâlib Dede, Reisü'l Küttab Abdürrezzak Bahir efendi, Tevkii Resm'i Ahmed efendi, hanım şâirlerden Fitnat hanım, Sünbülzâde Vehbi, Esrar Dede gibi zevatdır.
Konular
- 3. Mustafa'nın Şeyhülislâmları
- İran Seferi Ve Kırım Meselesi
- Okuma Parçası
- Rusya Târihi
- Giriş
- Tercümenin Kısm-I Evveli
- Deli Petro'nun Krallığı
- SULTAN I. ABDULHAMİD HAN
- Şark'daki Sıkıntı
- Kaynarca Antlaşmasındaki Yanlışlık
- Eflâk Ve Buğdan Kürgüsü
- Zend Kerim Ve Katerina Uyuşması
- Kırım'ın Derdi
- Fransızların Ruslara Yaklaşması
- Batı Avrupanın Rusya'ya Bakışı
- Padişahın Sulha Eğilimi
- 1. Abdülhamid'in Hanımları
- 1. Abdülhamid'in Çocukları
- 1. Abdülhamid'in Sadrazamları
- 1. Abdülhamid'ın Şeyhülislâmları
- SULTAN 3. SELİM HAN
- Buze Suyu Bozgunu
- Koca Yusuf Paşa Yine Sadrazam
- Yaş Antlaşması
- Karışıklıkların BirıbiriniTakibi
- Gaile'ler
- Avrupa Ahvâli
- Edirne Vakası
- Rusya Savaşı-İngiliz Donanması
- Napolyon'ca