logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Çerkeş Hasan Vak'ası


Padişah Abdülaziz'in vefatı peşinden, İstanbul'da ahalinin kısm-ı âzami babayiğit padişahın katledildiğine kanaat getir­miş ve böylece bir şehid gözüyle baktığı Efendisini bir hafta sonrasında 4. kadınefendisi Neşerek hatun'un vefatı vuku-bulmuştu. Bu hatunun sonunu yukarıda anlattığımız gibi, bir zabitin üzerinden aldığı şal, hasta halde Fer'iye'den Topkapu sarayına getirilirken üşümesine yol açmış, mevcud hastalığı ilerlemiş akıbetin de irtihal vukubulmuştur. Ahali bu vefatın vukuu üzerine kadınefendi'nin cenazesine öylesine büyük bir alâka ve iştirak göstermiştirki nice padişah cenazeleri bunun yanında sönük kalmıştır. Çünkü; bu kadınefendi kocası Ab-dülaziz Hân gibi zâlimlerin tatbikatından dolayı terk-i dünya etmişti diye kabul görüyordu. Bu iştirakle de Ahmed Cevdet Paşanın dediği gibi, <Harem-i hümayun hakkında reva görü­len muamelat-ı hakaretkâranenin avâm-ü havasa son derece te'sir ettiğini ve efkârıumumiyenin defaten (yeniden) hey'et-i hâzıra aleyhine> döndüğünü yazmıştır, değerli târihinde.

Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey, Gazi İsmet Bey'in oğlu olup, Abdülaziz Hân, bu Yüzbaşının eniştesi oluyordu. Çünkü; Ne­şerek Kadınefendi ile kardeşti. Çerkeş kavminin birbiriierine olan sadakatleri herkesin malumudur. Hanedan-i âl-I Osman üyeleri bu muhacir ve pek kimsesi olmayan hanımlarla izdi­vaç yaparak, Moskof zulmünün vatancüda ettiği, hanımlara sahip çıkmış oluyordu. Hemde bunların fazla kimseleri olma­dığından günü- müzde olduğu gibi pekde, yeğen-yiyen hâdi­seleri zuhur etmiyordu. Bilindiği gibi, Pertevniyal Vâlidesul-tan da bu Çerkeş kavmine mensup olup, mâruz kaldığı ha­karetler son derece, hazmı gayri kâbi! husûsattandı.

Şurada pek dikkat-i câlib bir husus vardır ki, Midhat Paşa­nın Tabsıra'da yazdığına göre, Abdülaziz Hân'ın halledilme­sinden iki hafta önce Hüseyin (Avni) Paşa, İzzeddin Efendi ile Göksu Mesiresinde iken, Çerkeş Hasan Bey, Seraskeri orada öldürmeğe kalkışmışsada, arkadaşları engel olup, ettikleri nasihatle, niyeti icraaya koymaya fırsat vermemişlerdi du­rum bu tarzda olunca, Yzb. Hasan Bey, Seraskeri neden öl­dürmeğe kalksın?

Bu soruya cevab arayan Ziya Nur Aksun Beyefendi, tah­min yürüterek, hâl düşüncesinin dışarı sızması sonucunda ve bunu Çerkeş Hasan Bey'in duymuş olması, veyahut da, Rüş-dü Paşanın Yusuf İzzeddin Efendiye yaptığı ihbarın neticesin­de olabilir demektedir. Ancak diğer bir rivayetae, padişahın kaimbiraderinin tâyinini Bağdat ordusuna çıkartan, Seras-ker'İn, bu tâyin yüzbaşıdan duyduğu çekinme dolayısıylamı, yoksa padişah ile aralarında mesele ihdas etmek içinmi, ya­kınına hücum ile savaşı ilânmıydı. Fakat hâl gününe kadar tâyinin yapıldığı yere gitmeyen Yüzbaşı Çerkeş Hasan, hâl'-den önce paşayı katletme işine kalkıştığına göre, kendisiyle uğraşılmasından memnun olmadığını gösteriyor ve padişa­hın yakını olma, nüfuzunu kullanarak, tâyin bölgesine gitme­diğini, tesbit karşımıza çıkıyor. Hâl'den sonra Serasker, Çer­keş Hasan'ı yanına getirtmiş; ya hapishane, yada tâyin ye­rin, diye bir görüşme yaptığı rivayeti pek yaygındır. İcraatını yapmaya karar vermiş olan Hasan Yüzbaşı tâyin yerine gide­ceğini, bu bakımdan bir günlük müsaade iste diğini, Seras-ker'e söyleme soğukkanlılığını göstererek, bu müsaadeyi el­de etmeyi başarmıştır. Konağında kalmakta olduğu hala'sı-nın kocası merhum Kapdan-ı derya Âteş Mehmed Paşa'nın Cibali semtinden ayrıldığında yanına dört tane rovelver ve birde kanca almıştı. Veda etme bahanesiyle Serasker'in Üs­küdar'da Paşalimanında bulunan sahilhanesine gitmiş, Se­rasker'in Midhat Paşa'nın Bayezid'de Soğanağa mahallesin­de bulunan konağında vükelâ toplantısına gittiğini öğrenmiş Sirkeci'ye geçerek bindiği sürücü beygiriyle Bayezid'e çık­mıştır. Bu sırada, Sağır Memduh Paşa'nın tabiriyle: <taamda-n evvel neşeler serşar ve simalarda âsar-ı ibtisam bedîdar> olduğu halde Girid ve Karadağ meselelerini görüşüyorlardı. Paşaların bir kısmı yukarıda kafaları çekerlerken alt katta da bunların uşakları meygüzar olmuşlar ve böylece öyle bir ko­nak vardı ki, Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey'in önünde efendile-ride, hizmetçileri de serhoş idi. Hasan Beyin gittiği konak bu halde İdi ve bir müddet ağaların odasına girerek nefeslendik-ten sonra, Serasker'i sordu. Buradadır cevabını alınca kendi­sini Tayyar Paşanın gönderdiğini ifade ile haber göndermiş, paşaya haber vermek üzere çıkan uşağın peşinden merdi­venleri tır manmaya başlamıştır. Salon kapısına geldiğince hızla kapıyı ardına kadar açarken, "davranma serasker" diye kükremiş ve silahını Hüseyin Paşa'ya doğrultmuş ve iki el üstüste endaht ettirmiştir. Serasker ellerini dizlerine vurarak ayağa kalktığında karnına isabet etmiş bulunan mermilerin tesiriyle sofa'ya kaçmışsa da burada yere yıkılmıştır. Müter­cim Rüşdü, Kayserili Ahmed, Hâriciye Nâzın Râşid, Ahmed Cevdet, Defter-Î Hakanî Nâzın Yusuf, Midhat, Hasan Rıza, Şerif Hüseyin ve Halet Paşalar ile sadaret müsteşarı Said Efendi, Mektupçu Memduh, âmedci Mahmud Celaieddin Beylerden mürekkep onüç kişiyi çil yavrusu gibi dağılmış, bunlar girecek delik aramaya başlamışlardır. Râşid Paşa yalnızca bayılmış olduğundan yerinden kalkamamıştır. Ah­med Cevdet Paşa, Râşid Paşanın korkusundan can verdiği­nin anlaşılmış olduğunu yazmaktadır. Ancak herkes bu işin, Hasan Bey'in değil, kalabalık bir baskın ekibinin işi zannet­mişlerdir. Hem saldırıya mâruz kalan paşalar hem de aşağı­daki uşaklar ve paşaların refakatçileri aynı kanaati beslemiş­lerdir. Çerkeş Hasan Bey, sofa da yere çökmüş bulunan Se­rasker'in vücuduna kamasını sokup çıkarmaya başlamıştır. Yaşlı fakat cesur bir adam olan Kayserili Ahmed Paşa Çerkeş Hasan'ın ellerini arkadan gelip tutmaya çalışmıştır ancak ka­mayı bu paşaya çeviren yüzbaşı, parmaklarını doğrayıp, ku­lağını kesmiştir kapdan-ı deryanın. Bu vaziyette firara kalkan Ahmed Paşayı kovalamaya başlayan Çerkeş Hasan Bey, Öü-nünde beliren Râşid Paşayı görmüş ve bir mermi sıktıktan sonrada, gırtlağını elindeki kamayla kesmiştir Râşid Paşa o gece davetli olmadığı gibi cereyanda kaldığından Ahmed Cevdet Paşa ile yer değişmiş adetâ eceline koşmuştur. Paşa­lar bir odaya kapanmışlar ve kapıyı arkadan destekliyerek, Hasan Bey'in girmesini engelliyorlardı ki, Hasan Bey, Rüşdü Paşaya seslenerek Kayserili'yi talep etmiştir. O kapıyı zorlar­ken, Midhat Paşanın bir uşağı elindeki yatağan ile Çerkeş Hasan Bey'i sırtından yaralamışsada, arkasını dönen Hasan Bey, bir kurşunla bu uşağıda yere sermiştir. Alt katta bulunan yaverler, uşaklar, ağalar, çavuşların sayısı otuz kişiyi bulmasına rağmen bir şey yapamamışlar Hasan Paşa Kara­kolu ile Serasker kapısından asker gelmesini beklemişlerdir. Bunlar da geldiğinde hemen silahlarını ateşlemişler ve üst katı ateş yağmuruna tutmuşlardır. Sonunda bir binbaşı ateşi kestirmiş ve yukarı asker sevk etmiştir. Perdeleri tutuşturup yangın çıkarmaya çalışan Çerkeş Hasan Bey, karşısına gelen gencecik askerleri görünce, ben evlatlarıma ateş etmem di­yerek, rovelverini teslim etmiş ve askere tâbi olmuştur. Mer­divenleri mevcutlu olarak inerken, Bahriye kolağası Şükrü Bey, hem ağır sözler söylemeye başlamış hem de kılınanı çekmeye başlayınca, Hasan Bey, çizmesinin koncunda sak­ladığı diğer bir rovelverle kol ağasını bir mermide öldürmüş­tür.
Takvimler bu sırada 16/Haziran/1876'yı gösteriyordu divan-ı harbde verdiği ifadede Serasker ile hariciye nazırını ve bir de kendisini bıçaklayan Midhat Paşanın uşağını öldürdü­ğünü başkasını vurmadığını söylemiş doktorların yarana ba­kalım demesine, zaten ben asılacağım veya kurşuna dizile­ceğim, gerek yok diyen Hasan Bey, ne yaptıysa millet için yaptığını ifadesinde belirtmiştir. 17/Haziran/1876 târihinde, Çerkeş Hasan Bey, şimdiki İstanbul Üniversitesinin büyük kapısı önünde bulunan dut ağacına asılarak idam olunmuş­tur. Midhat Paşa; Tabsıra'da, bu idam hükmünün mahkeme kararı olmayıp, heyet-i vükelânın karan olduğunu yazmak suretiyle itiraf etmiştir. Meşrutiyetçilerin, mahkeme kararına lüzum görmeden, heyet-i vekile kararıyla adaleti(!) yerine getirmeleri meşrutiyete ne kadar uygundur? Halk arasında Hasan bey idamdan sonra Bayezid'de çok deveran etmiştir şeklinde rivayetler uzun zaman dillenmiştir. Çerkeş Hasan Bey, ahali arasında milli bir kahraman olarak yâd olunmuştur, Bur- sa'lı Senih Efendi, Serasker Hüseyin Avni Paşanın katline:

"Halk şeninden emin olmaz iken kati olunup; Zahir oldu eseri küllî mazurun yükte I" yine başka bir şiirinde de: "Kafi kıymışlar idi safın cihâna o zaman; İdüp isyan, unudup ni'meti bir kaç havâne. " Eşref Paşa ise Sultan Abdülaziz hakkında yazdığı mersiye­sinde şu güzel beyt'i söyler:

"Rabb-i İzzet cennet etsün kabrini Çerkeş Hasen Kaamet-i Avnî'ye ol esnada biçmişdi kefen, "dedikten sonra, Müderrisinden Mehmed Hilmi Efendide, aşağıdaki kıta ile ahalinin duygularına tercüman olmuştur.

"Fi'l-hakika sâdık-ı devlet imiş Çerkeş Hasen; Ol vakitki fi'lini şimdi görür gibi hasen; Bunda zî-medhal olan kalsun mı yâ sağ-ü esen; Var mıdır dünya'da hiç mikraz ile kolun kesen?" Yüzbaşı Çerkeş Hasan Bey, Serasker Hüseyin Paşa'nın ka­fasından geçenleri tatbike koyabilmesini, onun vücudunu or­tadan kaldırmak suretiyle önlemiştir. Bunu hemşiresine yapı­lan hakaretin öcü olarak düşünmekde yanlış olmaz, hane-dan-ı Osmandan biri katledilirken kanı damlamasın diye yay kirişiyte boğma istikametinde hareket edilirken, Avni gibile­rin bu hanedanın aynı zamanda reisi olan Osmanlı Padişahı­na ve Müslümanla- rın halifesine el kaldırmayı, yapan, düşü­nen ve buna teşvikçi olmayı plânlayanlara, Çerkeş Hasan Bey'in uygulamaya koyduğu aksiyoner davranış, hükümda­ra kalkan elin hiç umulmaz şekilde cezaya maruz kalacağını hatırlatmıştır ki, ihtilâlci zihniyetler, kozmopolitler ve beynel-milelizmin uşakları paniğe kapılmışlardır. Devlet adamı, büyük Tarihçi ve âlim Ahmed Cevdet Paşa şunu anlatıyor: "Sultan Aziz'ln hâl mes'elesi vukubul duğunda Hâriciye teş­rifatçısı. Kâmil Bey ile birlikte vapura binmiştik, Boğazi-çin'den İstanbul'a geçerken söz hâl'den açılınca Kâmil Bey, ah ucundan kıyısından bizimde bu işde elimiz ve adımız ol­saydı diyerek işin dışında kaldığına esef etmişti. Çerkeş Ha­san vak'asından sonra yine vapurda karşılaştığımızda, nasıl beyefendi, ucundan kıyısından bir hisse istermisin? Dedi­ğimde, <Aman Allah saklasın, söyleme dedi> bu hadise ni­celerinin düşüncelerini değiştiriverdi" der meâlen.