Şehadet Ve İhanet
Bu kuvvetli düşman karşısında hemen muharebeye girmektense, askeri bir ifâde olan kademe nizamında ricat etmeli ve siper sayılacak bir arazide mevzilenerek, oradan umumî karargâha durumu bildiren haberci gönderelim. Oradan gelecek imdad kuvvetiyle birleştikten sonra savaşa tutu-şulmasmı bunun uygun bir tedbir olacağını Aziz Paşaya ifade eden Mirliva Feyzullah Paşa, bu kumandanın hiddetlenip kendisine şöyle cevap vermesine muhatap oldu: "...Sen korkuyor isen geri dönebilirsin!" Bu cevâbı hakketmediğini bilmenin takdiri içinde olan Gazi Feyzullah Paşa'da cevaben: "Değil benim gibi oniki yaşında gözü muharebe meydanlarında açılmış; mektebden çıkar çıkmaz bir saat bile rahat oturub sıcak çorba içmeyerek her an ömrünü muharebelerde geçirmiş; bir şehid evlâdı, hatta nâz ve nimetle büyümüş bir asker bile hiç bir zaman muharebeden geri dönmek arını irtikâb etmez" dedikten sonra ancak bir çok eksikler olduğu halde böyle bir keşif İçin çıkarılan kısıtlı bir kuvvetin, kalabalık hayli teçhizatli ve mükemmel talimli bir düşmanla savaşa tutuşması, savaş kaidelerine pek muhalif olduğu gibi herhalde felâket dolu bir neticeye varacağını ifade ederek savaşılmcmasını kabullendirmeğe çalışmışsa öö, bir türlü ik-nâya muvaffak olamamıştır.
Sonunda verilen marş ileri! Kumandasiyla saldırıya geçil-mişse de daha ilk ateş salvosunda Ferik (korgeneral) Aziz paşa isabet alarak şehid oldu. Pederim Feyzullah Paşa (bu dünlerde süvari korgenerali olan Hakkı Paşa hazretleri) ki o zamanlar binbaşı rütbesindeydi ve bir kaç zabit yaralanmış, diğer subaylar ve erler tamamı denilecek kadarı şehadet şerbetini nûş etdiler. Aziz Paşanın ikazları dinlemeyen ve üstelik ikazı yapanları cebanetle yâni korkaklıkla ithamı sonunda verdiği hücum emri hem kendini, hemde emrindeki askerimizi, zabitimizi ölümün kucağına atmaya sebeb olmuştu.
İkinci ateş salvosundan sonra düşmanın hücuma geçtiği görüldü,, Çok süratli adetâ bir şimşek hızıyla topların yanına gelen Feyzullah Paşa, kolundan ve bacağından yaralanmış ve yere düşmüştü. Düştüğü yerde kılınanı eline almış nefsini müdafaya başarı ile uğraştığı sırada birde karnından yara almıştı. Eskiden beri kendisini askere sevdirmeyi, Hakka sevdirmek gibi sayan Feyzullah Paşa bu sevgi hâlesi uyandırmış olmanın karşılığını görmeye başlamıştı. Bir kaç fedai asker arkadaşları Feyzullah Paşayı sırtladıkları gibi Cenab-ı Hakk'm hıfz-ı emânı ile savaş alanından uzaklaştırmakla kalmamışlar, fırkanın karargâhına da ulaştırmışlardı. (O sıralarda Varna cihetlerinde Mısır Askerine kumanda eden zât Mısırlı Reşid Paşa idi zannediyorum) pederimin duçar olduğu vaziyete pek çok üzülmüş ve bu hâle düşüren Aziz Paşanın tedbirsizliğine de teessüf ederek Feyzullah Paşaya büyük bir lütufkârlık göstererek, ihtimam içinde, sarsmadan Varna' ya kadar götürülmesini orada gemiye konarak gönderilmesi hakkındaki gösterdiği kolaylıkları sağlaması ailemizin her an duyacağı şükrana sebeb olmuştur.
Feyzullah Paşa ile o hengâmede binbaşı olan şimdinin süvari korgenerali olan Gazi Hakkı Paşa ve iki binbaşı daha yarali olarak böylece İstanbul'a avdetlerinde, pederim padişah Sultan Abdülhamid Hân'ın iradei seniyyesiyle Haydarpaşa Hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Bu hastanenin doktorlarından Dr. Volkoviç tedavisine memur edilmişti. Bu doktor Volkoviç 1289/1872'de kaymakam (yarbay) olup, Beyrut hastanesi baştabibliğinde bulunmuştu. Rusya savaşı esnasında Haydarpaşa hastanesinde operatör sıfatıyla bulunuyordu. Pederim her nekadar üç yerinden yaralı idiysede Silistre muharebesinde şehid düşen babasının intikamını henüz alamamış olmanın verdiği teessürle: "..Doktor rica ederim şu benim yaralarımın bir an evvel çaresine bak ki savaş bitmezden evvel oraya gidip şunlara biraz daha sopa atayım!" Diyordu. Bu söz asla doktorun hoşuna gitmemiş olmalı ki, bir hafta sonra koluda kesilmek üzere, ayağının kesilmesine karar verdi. Ameliyat neticesinde vefat ederse mesuliyeti kendisine aid olmak üzere (Feyzullah Paşaya) bu hususda bir de senet vererek, Saray-ı hümayunu da te'min ederek, ameliyatı yaptı. Ne kadar teessüf edilse azdır ki böyle ağır bir ameliyatı yapan doktorun yâni doktor Volkoviç'in o geceyi hastanede geçirmesi iktiza ederken o Beyoğlundaki evinde istirahate çekilirken hastanede başka şeyler oluyordu.
Doktor Vulkoviç ayağı kestiği yeri kasden güzelce bağlamadığından kan kaybı haddinden fazla olmuş ve ameliyatın bu noksanlığı, Feyzullah Paşanın sıhhî durumunu takibe vazifeli heyet tarafından da itiraf olunmuştu. Böyle mühim ve mesuliyeti üzerine alınmış bir ameliyat gecesi doktorun hastanede bulunmayarak evinde olması, diğer vazifeli sağlıkçıların kanı dindirememeleri yüzünden hayli kan zâyiine yâni bir çok kanın akıp gitmesine engel olunamaması şehid-i mağfurun, pek çok zayıf düşdüğü o zamanda: "Ağlamayınız! Ben zâten aziz vatanım ve sevgili milletim uğrunda vücudu iki dirhem kurşundan esirgememesine gece-gündüz Ce-nab-ı Hakk'a dua etdiğim ailemizin her bir ferdinin bildiği ve malumu olduğu hususattandır. Sizi mukaddes vatanımın aquş-u şefkatine (yâni müşfik kucağına) mület-i necibe-i Osmâniyemizin sonsuz şefkatine ve asker kardeşlerimin muavenet-i merdanelerine (yâni merdçe yapacakları yardımlara) terk ederek asla gözüm arkada kalmayacağı gibi, Girid, Yemen ve Şark (Doğu) târihlerinde de nâmım yazılacağı gibi vatan fedaisi olan bir asker içinde bundan büyük bir şeref ve iftihar olamaz." Dediğine Cenâb-i Hakk' şahid-i âdildir. Bu bakımdan delicesine, büyük bir cesaretle din ve devlet, vatan ve millet uğrunda vücudunun yok olmasına gönüllü koşmakla kahramanca vasıfları üzerinde toplayan Gazi Feyzullah Paşa bu dağdağai hayatı terk eyledi. Gencecik varlığından daha çok istifade edilebilecek bir zamanda r.!294/m.l878 senesinde otuzyedi yaşında olduğu halde ruh-u azizi cennet bağçelerine uçdu.
Dedem Hacı Ateş ve Pederim Gazi Feyzullah Paşa mağfuru Cenâb-ı Râbbi Mennânın gufranı içinde garik-i rahmetle yattıkça bilcümle asker kardeşleriyle bu millet-i necibey-i Osmaniyeye ömrü tavil (uzun ömür) ve her bir işinde tevfik-ı ihsan buyursun. Amin. "Gazi Feyzullah Paşanın kabri Haydarpaşa'da büyük kabristanda Viran Sebil civarındadır.
Sonunda verilen marş ileri! Kumandasiyla saldırıya geçil-mişse de daha ilk ateş salvosunda Ferik (korgeneral) Aziz paşa isabet alarak şehid oldu. Pederim Feyzullah Paşa (bu dünlerde süvari korgenerali olan Hakkı Paşa hazretleri) ki o zamanlar binbaşı rütbesindeydi ve bir kaç zabit yaralanmış, diğer subaylar ve erler tamamı denilecek kadarı şehadet şerbetini nûş etdiler. Aziz Paşanın ikazları dinlemeyen ve üstelik ikazı yapanları cebanetle yâni korkaklıkla ithamı sonunda verdiği hücum emri hem kendini, hemde emrindeki askerimizi, zabitimizi ölümün kucağına atmaya sebeb olmuştu.
İkinci ateş salvosundan sonra düşmanın hücuma geçtiği görüldü,, Çok süratli adetâ bir şimşek hızıyla topların yanına gelen Feyzullah Paşa, kolundan ve bacağından yaralanmış ve yere düşmüştü. Düştüğü yerde kılınanı eline almış nefsini müdafaya başarı ile uğraştığı sırada birde karnından yara almıştı. Eskiden beri kendisini askere sevdirmeyi, Hakka sevdirmek gibi sayan Feyzullah Paşa bu sevgi hâlesi uyandırmış olmanın karşılığını görmeye başlamıştı. Bir kaç fedai asker arkadaşları Feyzullah Paşayı sırtladıkları gibi Cenab-ı Hakk'm hıfz-ı emânı ile savaş alanından uzaklaştırmakla kalmamışlar, fırkanın karargâhına da ulaştırmışlardı. (O sıralarda Varna cihetlerinde Mısır Askerine kumanda eden zât Mısırlı Reşid Paşa idi zannediyorum) pederimin duçar olduğu vaziyete pek çok üzülmüş ve bu hâle düşüren Aziz Paşanın tedbirsizliğine de teessüf ederek Feyzullah Paşaya büyük bir lütufkârlık göstererek, ihtimam içinde, sarsmadan Varna' ya kadar götürülmesini orada gemiye konarak gönderilmesi hakkındaki gösterdiği kolaylıkları sağlaması ailemizin her an duyacağı şükrana sebeb olmuştur.
Feyzullah Paşa ile o hengâmede binbaşı olan şimdinin süvari korgenerali olan Gazi Hakkı Paşa ve iki binbaşı daha yarali olarak böylece İstanbul'a avdetlerinde, pederim padişah Sultan Abdülhamid Hân'ın iradei seniyyesiyle Haydarpaşa Hastanesinde tedavi altına alınmıştır. Bu hastanenin doktorlarından Dr. Volkoviç tedavisine memur edilmişti. Bu doktor Volkoviç 1289/1872'de kaymakam (yarbay) olup, Beyrut hastanesi baştabibliğinde bulunmuştu. Rusya savaşı esnasında Haydarpaşa hastanesinde operatör sıfatıyla bulunuyordu. Pederim her nekadar üç yerinden yaralı idiysede Silistre muharebesinde şehid düşen babasının intikamını henüz alamamış olmanın verdiği teessürle: "..Doktor rica ederim şu benim yaralarımın bir an evvel çaresine bak ki savaş bitmezden evvel oraya gidip şunlara biraz daha sopa atayım!" Diyordu. Bu söz asla doktorun hoşuna gitmemiş olmalı ki, bir hafta sonra koluda kesilmek üzere, ayağının kesilmesine karar verdi. Ameliyat neticesinde vefat ederse mesuliyeti kendisine aid olmak üzere (Feyzullah Paşaya) bu hususda bir de senet vererek, Saray-ı hümayunu da te'min ederek, ameliyatı yaptı. Ne kadar teessüf edilse azdır ki böyle ağır bir ameliyatı yapan doktorun yâni doktor Volkoviç'in o geceyi hastanede geçirmesi iktiza ederken o Beyoğlundaki evinde istirahate çekilirken hastanede başka şeyler oluyordu.
Doktor Vulkoviç ayağı kestiği yeri kasden güzelce bağlamadığından kan kaybı haddinden fazla olmuş ve ameliyatın bu noksanlığı, Feyzullah Paşanın sıhhî durumunu takibe vazifeli heyet tarafından da itiraf olunmuştu. Böyle mühim ve mesuliyeti üzerine alınmış bir ameliyat gecesi doktorun hastanede bulunmayarak evinde olması, diğer vazifeli sağlıkçıların kanı dindirememeleri yüzünden hayli kan zâyiine yâni bir çok kanın akıp gitmesine engel olunamaması şehid-i mağfurun, pek çok zayıf düşdüğü o zamanda: "Ağlamayınız! Ben zâten aziz vatanım ve sevgili milletim uğrunda vücudu iki dirhem kurşundan esirgememesine gece-gündüz Ce-nab-ı Hakk'a dua etdiğim ailemizin her bir ferdinin bildiği ve malumu olduğu hususattandır. Sizi mukaddes vatanımın aquş-u şefkatine (yâni müşfik kucağına) mület-i necibe-i Osmâniyemizin sonsuz şefkatine ve asker kardeşlerimin muavenet-i merdanelerine (yâni merdçe yapacakları yardımlara) terk ederek asla gözüm arkada kalmayacağı gibi, Girid, Yemen ve Şark (Doğu) târihlerinde de nâmım yazılacağı gibi vatan fedaisi olan bir asker içinde bundan büyük bir şeref ve iftihar olamaz." Dediğine Cenâb-i Hakk' şahid-i âdildir. Bu bakımdan delicesine, büyük bir cesaretle din ve devlet, vatan ve millet uğrunda vücudunun yok olmasına gönüllü koşmakla kahramanca vasıfları üzerinde toplayan Gazi Feyzullah Paşa bu dağdağai hayatı terk eyledi. Gencecik varlığından daha çok istifade edilebilecek bir zamanda r.!294/m.l878 senesinde otuzyedi yaşında olduğu halde ruh-u azizi cennet bağçelerine uçdu.
Dedem Hacı Ateş ve Pederim Gazi Feyzullah Paşa mağfuru Cenâb-ı Râbbi Mennânın gufranı içinde garik-i rahmetle yattıkça bilcümle asker kardeşleriyle bu millet-i necibey-i Osmaniyeye ömrü tavil (uzun ömür) ve her bir işinde tevfik-ı ihsan buyursun. Amin. "Gazi Feyzullah Paşanın kabri Haydarpaşa'da büyük kabristanda Viran Sebil civarındadır.
Konular
- Yunan'lıların Faaliyetleri
- Alasonya Ve Civar Muharebeleri
- Milona Muharebesi
- Yanya Civarındaki Muharebeler
- Teselya Topraklarının Fethi
- Çatalca Muharebeleri Ve Zaptı
- Velestin Golos
- Golos'ün Fethi
- Dömeke Zaferi
- Ermiye'nin Fethi
- Mütareke İlânı
- Bir Şehidin Târihçe-İ Hayatı
- Mukaddime
- Dini Vatanı Ve Milleti Uğrunda İfnayı Vucüd Eden Gayet Şecî Bir Şehidin Mühtasar-I Târihçe-Hayatıdı
- Albay Feyzullah - Paşa Ölüyor
- Şehadet Ve İhanet
- Hüvelbakı
- Hatime
- Balkanlar'da Bir Bomba! Makedonya!
- Beka-İ Osmaniyye Mütalaası
- Almanya Ve Avusturya Devletlerine Gelince
- Osmanlı; Hayat Ve İstiklâliyetini Nasıl Teminat Altına Almalı?
- Esbâb-I Mücibeler
- Mücadelesi
- Deli Fuad Paşa
- Gelelim Menfaatçi Guruba
- Huzura Davet
- Sorgu Başlıyor
- Korkunç Plân
- Fuad Paşanın İstanbul Cihetine Geçişi