logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Ahmed Tevfik Paşanın Gayretleri

Sadrazam A.Tevfik Paşa devletin itibarına pek çok önem verir, ancak itibar zedeleyecek davranışlardan kaçınılmasını bir tedbir olarak kabul ederdi. Avusturya ve Rusya başda ol­mak üzere Makedonya meselesi ve ıslahatına Avrupadaki devletlerin her birinden bir ses çıkmaktaydı. Ancak Ruslar ve Avusturyalılar adetâ bir müdahil oiarak meseleye karışmak nezaketsizliği gösteriyordu.

Son sadrazam A. Tevfik Paşa bu sıkıntılar yaşanırken he-yet-i vükelâda hâriciye nâzın koltuğunu hakkıyla doldur­maktaydı. İstanbul'daki Rus ve Avusturya elçileri diğer sefir­leri drije etmiş bir araya gelmişler, müştereken padişahın hu­zuruna çıkıp kendisiyle mülakat tâleb etmeye karar kılmış­lardı.

Bu kararı alan sefirler, bir heyet teşkil ederek hâriciye na­zırının kapısını çaldılar. A. Tevfik Paşa kendilerini sükunet içinde kabul etti. Arzularını dinledikten sonra, yerinden bir milim kımıldamadan, herhangi bir düşünme payı istemeden ve derhal müteazzım bir tavır ve sâda ile "..Bu talebiniz asla İs'af olunamaz! Şu kadar yüzyıllık devletimizin hiç bir anında ne böyle bir taleb vukubulabilmiş, ne de böyle şey görül­müştür. Asla kabul edilemez bu isteğinizi benim gibi avrupa siyasası hakkında hepinize kaide ve teamülleri hatırlatabile­cek bilgilere sahib bir pîri fâniye yaptırtmanız imkânsızdır. Ben böyle bir yolun açılmasına vesile olamam." Diyerek işi kestirip atmıştır.

Heyet-i süfera; hâriciye nazırının bu kesin ve sert tavrını hiç bir müşavereye istinad etmeden sergilemesinden hem yanlış kapı çaldıklarını hemde yanlış iş yaptıklarını anlamış olmalıdırlar ki, arzuy-u bâtılalarını kuvveden fiile çıkarmak için başka teşebbüslere başvurmadılar.
Başkâtib Ali Cevad bey'in nakline göre: 31/mart vak'ası sırasında sadaretten çekilmiş bulunan H.Hilmi Paşanın yeri­ne Abdülhamid tarafından sadarete getirilen Tevfik Paşanın yanına koşan meşhur Mizan Gazetesi sahibi Murad bey, böy­le muhataralı günde kendilerine hizmet sunmaya hazır ol­duklarını belirtmişti. Volkan Gazetesinin bile yelkenleri indir­diği böyle bir vakitde, Murad bey'in aklı selime hizmeti tak­dire şayandı. Tevfik Paşa bundan memnunluğunu pek açığa vurmadan, "teşekkür ederim" diyerek geçiştirmesi, Paşanın olgunluğunun başka bir şekilde tezahürüdür.
Ziya Nur Aksun'un Osmanlı Tarihî adlı kıymetli eserinin 5. cildinde gördüğümüz ve sayfamızı süslemeyi uygun buldu­ğumuz tesbitde paşanın siyasi cesaretini sergilemesi bakı­mından pek kayda değerdir. Meâlen; 31/mart günü cereyan eden olaylar, bir çok kişiyi tedirgin ederken Meclisi mebusan reisi Ahmet Rıza'yı bilhassa pek fazla korkutmuştu. Sığındığı yerden meclise gelmeye cesaret bulamıyordu. Adetâ kendi kendini meclis riyasetinden ıskat etmiş halde idi. Bunun da başlıca sebebi fikir ve düşünce hürriyeti altında insanlığın övüneceği tek din İslâm ve onun çeşitli kaideleri ve tatbikat­ları için sarf ettiği hâinane sözlerin hesabının böyle günde avam tarafından sorulabileceği kaygısı korkularının birinci sebebini teşkil ediyordu. Kim olursa olsun, milletin inançları hakkında aşağılayıcı beyanlarda bulunmamalıydı böyle bir sapıklığın sahibi olsaydı dahi. Günün birinde millet böylelerini sıkıştırır, turşusunu çıkarırdı.

Ahmed Rıza bey densizliğinden bu duruma düşmüştü. Meclis-i mebusan, reis yokluğunu hissetmesin düşüncesiyle Berat mebusu İsmail Kemâl (Fraşeri) bey, riyaset görevini deruhde etmeye başlamıştı. Müteşebbis ve cesaret dolu bir ruhun sahibi olduğunu gördüğü İsmail Kemâl bey'e Tevfik Paşa; bahse konu şahıs hakkındaki şaibelere hiç aldırmayıp, dahiliye nazırlığını teklif etmiş olması büyük bir cüret olarak tavsif olunmuştur. Denmektedir.

Ahmed Tevfik Paşa; Sultan Abdülhamid Hân'ın tahtdan in­dirilmesinden sonra yerine geçen Sultan Reşad'ın huzuruna kabine efradıyla çıktığında, görevde ipka olunmuştur.

Ali Fuad (Türkgeldi) beyefendi, Sadrazam yaverlerinden olan Ragıb bey'in yazdıklarına ve şifahen dinlediklerine isti­naden Ahmed Tevfik Paşa'dan şöyle bir nâkilde bulunmakta­dır:

Ragıp bey; makalelerinde hatıralarını da kaydetmektedir. Bunların arasında; Tevfik Paşaya dâir bazı hatıralar da yer al­maktadır. Tevfik Paşaya bir gün yer, mekân, ve zaman bildi­rilerek ittihatçılar tarafından suikast yapılacağı haberi veril­miş.

Sadrazam yolu üzerinde olan mevkiye cesaretle giderek biraz beklemiş ve husul bulmayınca da: "Bu adamlar bana tabanca çekmeye utanmazlar mı? Şu koskoca ülkeyi peri­şan bir halefe yere seren benmiyim? Hayır oğlum! Onlar tat­lı canlarını hükümet konaklarının yardımıyla yüzde yüz si­gorta ettirmeden kestane fişeği bile atamazlar. Hâni nerede Öyle bir idealist vatan fedaisi" demiş. Biraz sustuktan sonra­da "Nazım Paşanın saflığı" sözlerini irad buyurmuşlardır. Va­tanın parçalanmasının devam ettiği mütareke senelerinde ise, derin üzüntüler içinde çırpınmış, bir gün Fransız sefare­tinde hakaarete maruz kalmış. Çıkarken perişan bir halde merdivenlere çöküvermiş ve yolda ben bütün bu felâketlerin başımıza geleceğini daha önce tahmin etmiştim. Londra'dan avdet ettiğimde, sadrazamlarına (ittihatçıların) "aman ne ya­pıyorsunuz?" Dedim. Ne yapacağız paşam yarın veya öbür-gün ordularımız Kahire'de Cuma Namazı kılacaklar cevabını verdiler. Paşa bu gibi üzüntüler içinde "talihim olsaydı Yahya Efendi dergâhına daha evvel giderdim." cümlesini söyleye­rek ölümünü dahi istemiştir.

Ahmed Tevfik Paşa; son sadaretinde dünya siyasi mahafil-lerinde, adı pek duyulan ve Yunan emperyalizminin, enosis mugalatasının müthiş bir hatibi, Venizelist siyaset ekolü sahi­bi olmuş bulunan, Elefterios Venizelos'u, kendilerinin Ati­na'da Osmanlı büyükelçisi sıfatıyla bulunduğu dönemlerde, mahut palikaryayı avucuna sıkıştırdığı bir kaç Osmanlı lirası­na tav ederek, devleti âliye lehine istihbarat işlerinde kullan­dığını ga zetelerde resmini gördüğü an hatırlayıvermişti. Ge­çen uzun zamana rağmen bu ihtiyarın hafızasının gücünün cesametini göstermesi bakımından pek bariz misâl sayılması icâb ettiğini hatırlatmak istedik.

Sayfamızı okurlarımızın gülümsemesine yaraması muhte­mel hakiykaten vukubulmuş şu hadiseyi de naklederek süsleyelim: Ragıb Beyefendi diyorlarki: "Son sadrıazama acılı mütareke günlerinde maiyetinde hizmet vermekteydim. Memlekette durumun vahametinden herkes kan ağlamakta, sadrıazam paşa ise başını kaşıyacak vakit bulamaz iken zi­yaretçilerin biri gidiyor biri gelmekteydi. İşte böyle günler­den birinde makam-ı sadaretin kapısına elli yaşlarında gös­teren bir kadıncağız geldi. Kucağında ikibuçuk-üç yaşların­da gösteren bir çocuk olduğu halde, bana hitabla: Toru-numdur bu yavru. Babası Midilli Kravözöründe şehid düşdü. Vakti geldi yavrucuğun dili çözülmedi. Sevabdir oğlum! Devletlim şuna bir nefes ediversin. O, padişah vekilidir. Ne­lere kadir değil ki!'

Bunun üzerine Ragıb bey şaşkın olmakla beraber, bir şe­hidin yavrusuna yardımcı olmak sâıkiyle hemen bir deniz binbaşısı olan, başyavere gider ve şehid validesinin isteğini anlatır. Bu hizmet kapısında nice haller görmüş bulunan ya­ver binbaşı: 'Kadın doğru olanı yapmış. Eskiden beri devam eden adettendir. Çocukların konuşması geciktiğinde sadrı-azamlara gelirler. Mücerrebdir. Sadrazam da mühr-ü hüma­yunu yavrunun ağzına besmeleyle üçdefa dokundurur. Ço­cuk yıllanmış saka kuşu gibi şakır şakır konuşmaya başlar. Bu tür müracaatleri geri çevirmeyin. Vaziyetin müsaid oldu­ğu bir anda ço cuğu getir sadrıazama çıkaralım, O, ne ya­pacağını bilir!' Cevabını verir. Ragıb bey diyor ki: "Uygun olan anı yakaladığımda Ahmed Tevfik Paşa'ya; efendim bir çocuk getirmişler dediğimde, hemen getiriniz emrini verdiler.

Başyaver önde, çocuğun babaannesi arkada odaya girdik. Rahmetli Paşa, kibarlıkta bir nûmune-i imtisal idi. Nur gibi yüzü, konuştuğunda mahcubiyetten kızarırdı. Fakat bu işe alışkın olmahki, hemen yelek cebinden mührü çıkardı. Bes-mele-i şerif çekerek, yavrunun ağzına üç defa dokundurdu. Maşaallah diyerek çocuğun yanaklarını okşadı. Bana da pek yavaş bir sesle vede kadının duymamasına itina göstererek: 'Sadaka Kâtibinden beş altun alıp, kadıncağıza verin' Dedi. Kadın dualar ederek gitti." Diye anlatan Ragıb beyefendi; o dönemde modalaşmış materyalist anlayışın sahibi kimselere ikaz olmak üzere mezkûr olayın arkasından şöyle sesleniyor:

"Bazı kimseler böyle şey olurmu? Diye itirazlanırlar. Bü­yük devlet inanışı, istikbalimizi dahi emniyete alabilecek ye­gâne ümidimizdir. Bir sürü heragil (hergeleler) ve esafil-i (se­filler) nâsdan mürekkep züppeler, şu inanışa dudak büküp, yerebilirler. Onlar için Ferid bey gibi:

"Ol kadar eşşekdİr ki, bâlasındaki teşdidinin

Âlet-i timara benzer lâyu'ad dendânı var" demekten ve hi­dayete gelmelerini dilemekten başka çâre yoktur." demekte­dir.