Külah Kapma Mücadeleleri
İnsan hayatında kimse, kimsenin ekmeğiyle oynamamalı yanlışlar görüldüğünde ikazlar yapılmalı devam ettiği müşahede olunduğunda da yeri değiştirilmeli ve bu seferki ikaz, biraz daha açık ve sonucun vahim olacağı şeklinde izah edilmeli der akil kimseler. Kaimmakam Recep Paşa, bazı kin ve. garaz sahiplerinin, kendisine kıvırdıkları bazı yalanlarla Defterdar Ali Efendiye muğber olmasını sağlamışlardı. Bu muğ-beriyet Paşa da hayli ileri safhaya gitmiş, azilden başka kellesini de istetecek bir ispazmoza dönüşmüştü. Sonunda Defterdar Ali Efendiyi azlettirmeye muvaffak oldu. Boşalan makama Eğriboz muhafızlığında bulunmakta olan Seyyid Mustafa Paşanın tâyinini çıkarmış kendisine Belgrad'a gidip orduya katılmasını bildirmişti. Emre uyan yeni Defterdar Mustafa Paşa, derhal görev yerine gidip işine başlamıştır. Eski Defterdar'a gelince sadrıazamın aslında memnun olduğu bu zâtın, kaldırılmasına çalışan kairnmakamin, gönderdiği bilgilere pek kulak asmıyordu, yalan yanlış bilgilerden bıkan sad-rıazam, Seddülbahr'e gönderilmek istenen Defterdar Ali Efendinin tâyinine rızası olmadığını bildirmişti. Ne var ki, Recep Paşa kin ve gayzını aşamamış, vekili olduğu sadrıazamın uyarısını hesaba almamış ve Ali Efendiyi vazifesinden etmişti.
Beri tarafta da, Sadrıazamın Çavuşbaşısına sert ifadelerle cevap veren meşhur Minkarîzâde'de sürgüne gönderilirken takvimler 15/cemaziyelahir/1098-28/nisan/1687'yi gösteriyordu. Budin'in düşmesinden, vali Abdi Paşanın şehadetin-den sonra, elimizden bir çok kale ve palanga çıkmaya başladı. Avusturyalı kuvvetlerin Macaristan üzerinde pek rahat dolaşmaya başladığı görüldü. Segedin'in düşmesinin ardından, Şemontoma, Peçuy (Peçevi) , Kapoşvar ve Şikloş gidenler arasındaydı. Kış bastırdığı için ordumuz Essek üzerinden Belgrad'a kışlağa çekildi. Erdel Kaleleri de bu arada Avus-turyanın eline geçti. Esek'de Avusturya saldırısıyla sarsılırken, Belgrad'daki Sarı Süleyman Paşada hemen gelecekleri beklemeden Esek'e yardıma koştu. Orada düşmanı mağlubiyete uğratmak kabil oldu. Şikloş Avusturyanın tutunduğu bir nokta oldu. Ancak; Osmanlı askerinin oraya doğru yol aldığını tahmin eden veya haber alan Avusturya birlikleri burayı da boşaltıp ovaya yayıldı. Şikloş'dan fazla uzaklaşılmadan Prens Şarl'ın kuvvetleri Sarı Süleyman Paşa ve askerinin önüne dikilerek döğüşe başlandı. Önceleri ordumuz vaziyeti lehe doğru çevirmeye muvaffak olmuştu. Ancak veziriazamın harp tecrübesinin fazla olmaması, yaptığı hatalı taktikler büyük bir hezimeti haber vermeye başladı. Anadolu askerinin bulunduğu taraf yorgunluk emareleri göstermeye başladı. Bu hâl ordunun tamamına sirayet etdi. Mağlubiyet pek çabuk geİdi. Efendim; askerlik târihinin ve de Osmanlı târihi askeriyesinin nâdir evsafta ki komutanlarından olan Katırcı-oğlu Gaazi Müşir Ahmed Muhtar Paşa'yı kendi erkânı harbi Mehmed Arif Bey merhum "Başımıza gelenler" adlı muhteşem eserinde anlatırken, bizim askerin bozulmasının hiç bir askerin bozulmasına benzemediğini, adetâ bozguna dönüştüğünü, tam bir kurmay anlayışıyla izah eder. Bu yüzdende bizim bozulan askerimizi, firardan ancak onu vurmak suretiyle alıkoyabilirsiniz demektedir. Nitekim; İstiklâl Harbimizin kahraman komutanlarından Dadaylı Deli Halit Paşa (Nur içinde yatsın) çok firarın önünü bu tarif edilen yoila engelleyebilmiştir.
Bu firar işinde rütbe tanımaz, cepheye arkasını vereni vurur geçerdi. "Yetmişlik Bir Subay'ın Hatıraları" adlı kitapta Kemalettin Apak albayın, kendisinin asla firarda gözü olmadığı halde, azkalsın yanlışlıkla Paşanın mermisine hedef olmaktan, son anda kurtulduğunu kaydeder. İşte askerimizin bozulması öyle bir bozguna döndü ki Eşek üzerine gelindiğinde bir nefes alındı. Eşek Kalesine asker koyan veziriazam Boşnak Sarı Süleyman Paşa orada da durmayıp, Petervaradin'e geldi. Ancak buraya da Eğri'den bir feryad ulaştı. Yiyecek ihtiyaçları dayanılmaz safhaya erişmiş yardımın yapıl-
ması şart idi. Düşman yollan kesmiş ve mesafede bir hayli uzak olmasına rağmen Cafer Paşa komutasında, erzak, cephane ve de silah bir miktarda asker takviyesi için tertibat alındı. Askerin itiraz edeceği ve itirazını isyana çevirmekten imtina etmeyeceği göz önüne alındığından hazırlıkların ve gidilecek yerin gizli tutulması kararlaştırıldı. Ne var ki; bu tedbire rağmen iş duyuldu.
Umulur ki; o tarafa gidecek komutan bu saklı bilgiyi sızdırdı ve askerde muhalefet ettiğinden Eğri Kalesine erzak da, esliha ve cephanede gönderilemedi. İşin rengi başkataştı! Tabii ki dini mübini İslâm anlayışında sizden olan emire itaat şarttır. Bunun aksi cezayı müstelzimdir. Bu olay savaş esnasında husule gelirse suçluların ölümü hakkedecekleri tabiidir. Bu durumu idrak eden; Eğri'ye gönderilecek birliğin komut > nı olan Yeğen Osman Paşa her halete sızdırma vakasından dolayı suçu sübût bulacak ve bahse konu cezaya, çarptırıla-cakdı. Bunun önlemi vak'ayı başka bir mecraya döküp, şans denemesine baş vurmaktı. Şerikleri olanlarla birleşip, Amasyalı Küçük Mehmed'i de yanına alarak, askerin maaşı verilmedi bahanesiyle sadnazam aleyhine İsyan ettiler.
Yeniden Yeniçeri ağalığına getirilmiş bulunan Bekri Mustafa Paşa ve Defterdar Seyyid Mustafa Paşa ile birlikte sadnazam, Sancakı Şerifi alarak Belgrad'a, Tuna Nehri yoluyla kaçtılar. Bunlar canlarını kurtarmış oldular. Geride ise; kaçmış sadrıazamın otağında bir toplantı düzenleyen Yeğen Osman Paşada, Köprülü ailesi darnadiarından olan Siyavuş Paşaya gidip, "seni sadnazam ettik" deyip, zorlayarak ata binmesini temin ettiler ve Süleyman Paşanın otağına getirdiler. Siyavuş Paşanın sadaretini ilân ve birbirleri aleyhine davra-nışda bulunmayacaklarına dâir sözleştiklerinden başka Padişah 4. Mehmed'in hâl'ini aralarında söz kestiler ve de cepheyi boşaltarak İstanbul'a doğru yola koyuldular. Zilkade/1098-Eylül/1687 târihleri idi. Bu vak'a gibisi Osmanlı Târihinde eşi emsali olmayan bir fenomendir. Müthiş bir şeydir. Siyavuş Paşayı veziriazam eden güç gayri resmî, gayri kaanuni ve bir isyan hukukudur. Bu hukukunda padişah katında kabulü, gerçekten bir siyasi denemedir hem de, kendini feda edercesine, kaçanlar başlarını kurtarmak için cepheyi boş bırakmışlar, isyancılar, bu hareketin padişah tarafınca cezasız bırakılmayacağını bildiklerinden onu taht'dan İndirebilmek için İstanbul'a yürüyorlar ve bunlar da zaten çiğnenmekte olan mahrusei islâmiyeyi engelsiz bir arazi olarak, ahaliyi bir avuç muhafıza bırakarak, katliama açık bir kurban sürüsü yerine koymuşlardı.
Önce kaçan tez gidermiş menziline hesabı; Süleyman Paşa geldiği İstanbul'da, kaimakam Recep Paşa eliyle, mührü hümayunu padişaha gönderdi. İşte padişahın siyaseti burada denemesinin takdire şayan olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü; bunlara hot zot demek evvelâ, yukarıda işaret ettiğimiz cephenin boşaltılması, telafisi gayri kabil tehlikeler arzediyordu. Bunların yaptığını kabullenmek, nefsini yenen biri olarak padişah için kolay olmasa gerek.
Evet; 4. Mehmed hân; mührü hümayunu Siyavuş'a gönderdi ve Belgrad'dan bu tarafa geçmemelerini emretti. Cephenin bırakılmamasını da hatırlattı. Fakat dinleyen olmadı. İstanbul'a doğru yola çıktılar. Onlar yürüye dursun Avusturyalılar da gezintiye çıkmış gibi, bir zamanlar Kaanuni'nin Karlos'un ülkesinde atını nasıl gezdirdiyse, bunlar da islâm topraklarını keyiflerince çiğniyorlardı. Sırayla da, Eşek, Vara-din, Sirem ve civarı ile Belgrad yakınlarındaki Zemlin düşmanın eline geçiyordu. Bu arada Lehistan Kuvvetlerinin Ka-maniçe üzerine yürümesinden de bahsetmeden geçmeyelim. 1098/ramazanıl687/temmuzu Lehistan Kralı Jan Sobiyes-ki'nin, büyük oğlu, Yakob Sobiyeski'nin kumandasındaki birliklerin, Kamaniçe üzerine geldiğini haber aldığında Boşnak Hüseyin Paşa vaziyeti Bozoklu Mustafa Paşaya bildirdi. Serdar etrafına kuvvet toplamaya çalışırken, düşman Kamani-çe'ye gelip bilahare muhasarayı başlattı.
Yaş şehrini ise bu arada ele geçirmişlerdi. Lehliler bu hücum hareketleri esnasında zahire bakımından hayli sıkıntıya düşmektelerdi. Lojistik bakımdan yetersiz kalışlarının telafisini Bucak'taki Tatarların buğday anbarlarını garet ve yağmada gerçekleştirmeyi denediler. Fakat; Tatarlar her tarafı ateşe verdiğinden Lehliler boşuna Prut Nehrini geçmiş oldular. Geriye dönüşlerinde ise biraz da telefat vermişlerdi. Üstüne üstlük, Kırım hân'ınin gönderdiği onbin süvari, Lehistan kuvvetlerinin Kamaniçe muhasarasını kaldırmasına mühim bir se-beb teşkil etdi. 24/şevval/1098-2/eylül/1687'yi gösteriyordu.
Beri tarafta da, Sadrıazamın Çavuşbaşısına sert ifadelerle cevap veren meşhur Minkarîzâde'de sürgüne gönderilirken takvimler 15/cemaziyelahir/1098-28/nisan/1687'yi gösteriyordu. Budin'in düşmesinden, vali Abdi Paşanın şehadetin-den sonra, elimizden bir çok kale ve palanga çıkmaya başladı. Avusturyalı kuvvetlerin Macaristan üzerinde pek rahat dolaşmaya başladığı görüldü. Segedin'in düşmesinin ardından, Şemontoma, Peçuy (Peçevi) , Kapoşvar ve Şikloş gidenler arasındaydı. Kış bastırdığı için ordumuz Essek üzerinden Belgrad'a kışlağa çekildi. Erdel Kaleleri de bu arada Avus-turyanın eline geçti. Esek'de Avusturya saldırısıyla sarsılırken, Belgrad'daki Sarı Süleyman Paşada hemen gelecekleri beklemeden Esek'e yardıma koştu. Orada düşmanı mağlubiyete uğratmak kabil oldu. Şikloş Avusturyanın tutunduğu bir nokta oldu. Ancak; Osmanlı askerinin oraya doğru yol aldığını tahmin eden veya haber alan Avusturya birlikleri burayı da boşaltıp ovaya yayıldı. Şikloş'dan fazla uzaklaşılmadan Prens Şarl'ın kuvvetleri Sarı Süleyman Paşa ve askerinin önüne dikilerek döğüşe başlandı. Önceleri ordumuz vaziyeti lehe doğru çevirmeye muvaffak olmuştu. Ancak veziriazamın harp tecrübesinin fazla olmaması, yaptığı hatalı taktikler büyük bir hezimeti haber vermeye başladı. Anadolu askerinin bulunduğu taraf yorgunluk emareleri göstermeye başladı. Bu hâl ordunun tamamına sirayet etdi. Mağlubiyet pek çabuk geİdi. Efendim; askerlik târihinin ve de Osmanlı târihi askeriyesinin nâdir evsafta ki komutanlarından olan Katırcı-oğlu Gaazi Müşir Ahmed Muhtar Paşa'yı kendi erkânı harbi Mehmed Arif Bey merhum "Başımıza gelenler" adlı muhteşem eserinde anlatırken, bizim askerin bozulmasının hiç bir askerin bozulmasına benzemediğini, adetâ bozguna dönüştüğünü, tam bir kurmay anlayışıyla izah eder. Bu yüzdende bizim bozulan askerimizi, firardan ancak onu vurmak suretiyle alıkoyabilirsiniz demektedir. Nitekim; İstiklâl Harbimizin kahraman komutanlarından Dadaylı Deli Halit Paşa (Nur içinde yatsın) çok firarın önünü bu tarif edilen yoila engelleyebilmiştir.
Bu firar işinde rütbe tanımaz, cepheye arkasını vereni vurur geçerdi. "Yetmişlik Bir Subay'ın Hatıraları" adlı kitapta Kemalettin Apak albayın, kendisinin asla firarda gözü olmadığı halde, azkalsın yanlışlıkla Paşanın mermisine hedef olmaktan, son anda kurtulduğunu kaydeder. İşte askerimizin bozulması öyle bir bozguna döndü ki Eşek üzerine gelindiğinde bir nefes alındı. Eşek Kalesine asker koyan veziriazam Boşnak Sarı Süleyman Paşa orada da durmayıp, Petervaradin'e geldi. Ancak buraya da Eğri'den bir feryad ulaştı. Yiyecek ihtiyaçları dayanılmaz safhaya erişmiş yardımın yapıl-
ması şart idi. Düşman yollan kesmiş ve mesafede bir hayli uzak olmasına rağmen Cafer Paşa komutasında, erzak, cephane ve de silah bir miktarda asker takviyesi için tertibat alındı. Askerin itiraz edeceği ve itirazını isyana çevirmekten imtina etmeyeceği göz önüne alındığından hazırlıkların ve gidilecek yerin gizli tutulması kararlaştırıldı. Ne var ki; bu tedbire rağmen iş duyuldu.
Umulur ki; o tarafa gidecek komutan bu saklı bilgiyi sızdırdı ve askerde muhalefet ettiğinden Eğri Kalesine erzak da, esliha ve cephanede gönderilemedi. İşin rengi başkataştı! Tabii ki dini mübini İslâm anlayışında sizden olan emire itaat şarttır. Bunun aksi cezayı müstelzimdir. Bu olay savaş esnasında husule gelirse suçluların ölümü hakkedecekleri tabiidir. Bu durumu idrak eden; Eğri'ye gönderilecek birliğin komut > nı olan Yeğen Osman Paşa her halete sızdırma vakasından dolayı suçu sübût bulacak ve bahse konu cezaya, çarptırıla-cakdı. Bunun önlemi vak'ayı başka bir mecraya döküp, şans denemesine baş vurmaktı. Şerikleri olanlarla birleşip, Amasyalı Küçük Mehmed'i de yanına alarak, askerin maaşı verilmedi bahanesiyle sadnazam aleyhine İsyan ettiler.
Yeniden Yeniçeri ağalığına getirilmiş bulunan Bekri Mustafa Paşa ve Defterdar Seyyid Mustafa Paşa ile birlikte sadnazam, Sancakı Şerifi alarak Belgrad'a, Tuna Nehri yoluyla kaçtılar. Bunlar canlarını kurtarmış oldular. Geride ise; kaçmış sadrıazamın otağında bir toplantı düzenleyen Yeğen Osman Paşada, Köprülü ailesi darnadiarından olan Siyavuş Paşaya gidip, "seni sadnazam ettik" deyip, zorlayarak ata binmesini temin ettiler ve Süleyman Paşanın otağına getirdiler. Siyavuş Paşanın sadaretini ilân ve birbirleri aleyhine davra-nışda bulunmayacaklarına dâir sözleştiklerinden başka Padişah 4. Mehmed'in hâl'ini aralarında söz kestiler ve de cepheyi boşaltarak İstanbul'a doğru yola koyuldular. Zilkade/1098-Eylül/1687 târihleri idi. Bu vak'a gibisi Osmanlı Târihinde eşi emsali olmayan bir fenomendir. Müthiş bir şeydir. Siyavuş Paşayı veziriazam eden güç gayri resmî, gayri kaanuni ve bir isyan hukukudur. Bu hukukunda padişah katında kabulü, gerçekten bir siyasi denemedir hem de, kendini feda edercesine, kaçanlar başlarını kurtarmak için cepheyi boş bırakmışlar, isyancılar, bu hareketin padişah tarafınca cezasız bırakılmayacağını bildiklerinden onu taht'dan İndirebilmek için İstanbul'a yürüyorlar ve bunlar da zaten çiğnenmekte olan mahrusei islâmiyeyi engelsiz bir arazi olarak, ahaliyi bir avuç muhafıza bırakarak, katliama açık bir kurban sürüsü yerine koymuşlardı.
Önce kaçan tez gidermiş menziline hesabı; Süleyman Paşa geldiği İstanbul'da, kaimakam Recep Paşa eliyle, mührü hümayunu padişaha gönderdi. İşte padişahın siyaseti burada denemesinin takdire şayan olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü; bunlara hot zot demek evvelâ, yukarıda işaret ettiğimiz cephenin boşaltılması, telafisi gayri kabil tehlikeler arzediyordu. Bunların yaptığını kabullenmek, nefsini yenen biri olarak padişah için kolay olmasa gerek.
Evet; 4. Mehmed hân; mührü hümayunu Siyavuş'a gönderdi ve Belgrad'dan bu tarafa geçmemelerini emretti. Cephenin bırakılmamasını da hatırlattı. Fakat dinleyen olmadı. İstanbul'a doğru yola çıktılar. Onlar yürüye dursun Avusturyalılar da gezintiye çıkmış gibi, bir zamanlar Kaanuni'nin Karlos'un ülkesinde atını nasıl gezdirdiyse, bunlar da islâm topraklarını keyiflerince çiğniyorlardı. Sırayla da, Eşek, Vara-din, Sirem ve civarı ile Belgrad yakınlarındaki Zemlin düşmanın eline geçiyordu. Bu arada Lehistan Kuvvetlerinin Ka-maniçe üzerine yürümesinden de bahsetmeden geçmeyelim. 1098/ramazanıl687/temmuzu Lehistan Kralı Jan Sobiyes-ki'nin, büyük oğlu, Yakob Sobiyeski'nin kumandasındaki birliklerin, Kamaniçe üzerine geldiğini haber aldığında Boşnak Hüseyin Paşa vaziyeti Bozoklu Mustafa Paşaya bildirdi. Serdar etrafına kuvvet toplamaya çalışırken, düşman Kamani-çe'ye gelip bilahare muhasarayı başlattı.
Yaş şehrini ise bu arada ele geçirmişlerdi. Lehliler bu hücum hareketleri esnasında zahire bakımından hayli sıkıntıya düşmektelerdi. Lojistik bakımdan yetersiz kalışlarının telafisini Bucak'taki Tatarların buğday anbarlarını garet ve yağmada gerçekleştirmeyi denediler. Fakat; Tatarlar her tarafı ateşe verdiğinden Lehliler boşuna Prut Nehrini geçmiş oldular. Geriye dönüşlerinde ise biraz da telefat vermişlerdi. Üstüne üstlük, Kırım hân'ınin gönderdiği onbin süvari, Lehistan kuvvetlerinin Kamaniçe muhasarasını kaldırmasına mühim bir se-beb teşkil etdi. 24/şevval/1098-2/eylül/1687'yi gösteriyordu.
Konular
- Çarpışma Vükü Bülüyor
- Bizim Tahlilimiz!
- Mağlûbiyetin Şahıslara Tesiri
- Ciğerdelenin Kaybı
- Kırım Hân'ının Azledilmesi
- Belgrad Ve Ölüm!
- Sadrıazam'ın Katli
- Bir Devir Kapanıyor!
- Kahraman Paşalar
- Kara İbrahim Paşa Düşerken!
- Sadrıazamla Beraber Değişim
- Süleyman Paşa Ve Budın'ın Düşmesi
- Büdin Şarkısı
- İmdadı Seferiyye
- Külah Kapma Mücadeleleri
- 4. Mehmed Devri Deniz Hareketleri
- 4. Mehmedin Düşüşü Başlıyor!
- İmamlar Sesini Yükseltiyor!
- Siyavüş Paşanın Sadareti
- 4. Mehmed'in Hanımları Ve Çocukları
- 4. Mehmed'in Sadrazamları
- 4. Mehmed'in Şeyhülislâmları
- Girid Meselesinin Halli
- Fâzıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti
- Cehreyn Seferi
- (İç Asrın Tahlili
- İstıdrad:
- 2. Viyana Muhasarası
- 4. Mehmed'in Aleyhinde Kıyam