Sırbistan Ve Karadağ Savaşı


Tabiiki; Osmanlı devlet zirvesinde bir şeyler oluyor, diye hayat durmuyor, mecrasında akıp gidiyordu. Abdülaziz'in tahttan indirilme tasavvurlarını kuvveden fiile çıkarmaya ça­lışanlar faaliyetine devam ededursunlar, Rusya'nın drije ettiği küçük balkan devlerinden olan Sırbistan ve Karadağ'ı ve bunların reisi oian Sırbya'da Prens Milân, Karadağ'da ise Nikola iç ittifaklarını teminden sonra, Sırbistan ve Karadağ sa­vunma işbirliği an laşmasını gerçekleştirmişlerdi. Dışarıya borçlanan bu iki devletçik, hayli silahlanmıştı. 16/cemaziye-levvel/1293/9/haziran/1876'da Bulgaristan isyan hareketi­nin bastırıldığı gün, sadaret müsteşarlığı, sadnazam adına Miiân ve Nikola'ya gönderdikleri bir istizah (soru) yazısında, bir şeyler düşünüyorsunuz galiba, seferberlik hâline geçtiği­nize muttali olduk, işin aslı nedir mealinde bir cevap verilme­sini isteyen bir talepti.
Milan; verdiği cevapda, yakın bir zamanda İstanbul'a adam göndereceğini, bu özel vazifelinin durumları izah ede­ceğini bildirmişti. İki hafta sonra ise, babıâli karşısında özel vazifeli beklerken, bir ültimatom buldu. Bu ültimatomda Bosna-Hersek hattından dolayı hayli sıkıntılı vaziyet yaşadı­ğını, zararlarının tadat edilşmeyecek kadar çok olduğunu, başıbozuk kuvvetlerin kendi köylerine saldırılarda bulundu­ğunu bildirmiş ve Bosna'yı istemiştir. Akabinde Karadağ Prensi Nikola'da aynı yavelerle dolu bir yazı göndererek, o da Hersek için benzer talebde bulunmuştur. Bunlara verilen ret cevaplan karşısında, Milan isyan etmiş ve bunun sebebini bir ilânname ile efkârı umumiyeye duyurmuş, 2/T Temmuz/l 876'da harekâtı başlatmıştır. Bu durum karşısında da Osmanlı hükümeti yapa askerî harekâtın esbab-ı mûcibesini resmî bir beyanname hâlinde yayımlamış ve asâkir-i.şahane­ye isyanı durdurun, isyancıları tenkil emri hükümet tarafın­dan emredilmiştir.

Hemen her şeyden evvel ortaya koymak gerekirki, mey­dana gelen bu kıyam hadisesini iç mesele addetmek elzem­dir zira Sırbiya bize teba olup, bu bakımdan hadise iç mesele olarak mütalaa olunur ne varki, Ortodoksluğu kullanmayı yaklaşık bir asırdır hayli kullanan Rusya, bu hareketin a'jita-törü olduğu, onlarda pek üst seviyede bu hususda avrupalı devletlerin müsamahasına nail olduğundan hükümet-i Os­maniye biraz yavaş hareket etmek mecburiyetinde kalmıştı.
Arkadan durum mühim bir savaşa dönüşebilir endişesiyle, her ne kadar Sultan Abdülaziz Hân, dünya'nın 2. büyük do­nanmasını vücuda getirmiş ve itibarımızın birazcık yükseldiği görülüyorsa da, balkan âlemi bir barut fıçısı olarak duruyor ve o fıçıyı patlatacak kıvılcım bizim hareketlerimizden sıçra-mamalıydı. Yapıla bilen istihbar! çalışmalar neticesinde, Mi-lân'ın 30 süvari bölüğü, 120 bin piyade askerine ve üçyüz adetde, topun sahibi olarak bu işe kalkıştığını, Üss-i İnkılab adlı eserde görebilmek kâbildirki, buna İnzimamen Kardağ ve Beyleri Nikola ellibin kişiye varan isyancıyla harekâta işti­rak edince yekûn olarak ikiyüzbin silahlı mevcuduyla bir güç karşımızda belirmiş oldu. Osmanlı genel kurmayı bu kıyamı bastırmak üzere yüzbih asker tahsis etmiş, ancak bu güce kara ve deniz üzerinden takviye yapabilecek tarzda da ted­bire sahip bir plânlamanın içindeydi. Üstelik, Osmanlı asker­leri çok sıkı bir talimli orduyu sergiliyor, yeniçeriliğin ilgasın­dan sonra geçen yarım asır sonunda avrupa tarzı sistemlere muntazam devam eden, kılıcımda kılıcım demeyip, savaşın gerektirdiği bütün silahları istimalde kararlı ve bunu fevkalâde güzel kullanmayı öğrenmiş bir Osmanlı muharip askerleri vardı. Toplarımız, Krup savaş sanayiinin imâl ettiği en son sistemdeki toplanmızdı. Seri atış yapabilen tüfenklerimiz her mücahidin omuzunda asılıydı.

Rusların sadece ajitatör olarak değil gönüllüler adı altında bir çok zabit ve askeri bu isyan içinde bulundurduğu görülü­yordu. Sultan Abdülaziz bölümünün baş taraflarında bahset­tiğimiz gibi balkanlarda birbirini takip, eden kıyamlar, komi­tacılıklar bu bölgede dünyayı yönetmek isteyen zihniyetlerin istediği anarşiyi yaşaması elbette tesadüf değildi.

Bu bölge, bölge parçala, yut politikasının sahibi emperya­listlerin ve onların beyni olan siyonizmin tezgâhlaması oldu­ğunu dönemin Osmanlı ricali fark etmiyor, Kâğıdhane'deki adam Veliahd Abdülhamid Hân, bunlar büyük bir belânın ha­bercileri olan vak'alardır düşüncesini kafasında şekillendiri­yordu.
Gerek Sırp, gerekse Hersek ve gereksede Karadağlıların ittifak hâlindeki kuvvetlerine Rus generallerinden Çernayef kumanda ederken, Almanya'nın matbuatı, bu isyan değil, Osmanlı-Rus harbi diye yazmalarına sebeb olarak Çerniyef i ve mezun Rus zabitlerini göstermekten kendini alamıyordu. Bahse konu Çernayef, elinde bir sigara olduğu halde yaşıyor ve yakmak için ateş vermeyi teklif edenlere, İstanbul'a girdi­ğimizde yakacağım sözleriyle mukabele mukabele ediyordu. Fakat kader bu Çernayef'e, Rus Çar'ına yazdığı mektup da, şu satırları yazmayı nasip ediyordu: "Burada hiç yoktan or­dular yapmak mümkün; bu orduları ölüme sürmek müm­kün. Ben bu imkânlardan bol bol istifade ediyorum. Fakat yarattığım orduları sendeleten bir kuvvet var: Osmanlıların yaşayan hatıraları. üç~dört yüzyıl evvel her milleti ve her kudreti yenen asakir-i osmaniye şimdide silinmez hâtırala-rıyla, her teşebbüsü sendeletiyorlar. Ölümden korkmayanlar bu hâtıralardan korkuyorlar. Hemen her yürekte bu korku­yu seziyorum. Demekki yalnız Türkleri değil, onların târihi­mde yenmek lâzım. Bu vaziyette ben Türklerin düzinelerle milleti idare etmelerindeki sırrı da anlıyorum. Onlar milletleri bir kere yeniyorlar; fakat kazandıkları zaferi ruhlarda ve ne­sillerde yaşatmayı biliyorlar. Bir değil bir kaç ihtilâl dahi Türk'ün iliklere işleyen gizil hâkimiyetini yıkmağa kafi gele­meyecek. Türklerde yalnız sonsuz bir cesaret değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekâsı da varmış. Zâten yarı aurtı­payı, asırlarca boyunduruk altına almak, başka türlü müm­kün olamazdı."Şeklinde Çar'a mektubunda yazması, biz de, mücerreb, yâni bizzat denenmiştir mânasına gelen bu keli­meyi nasılda hatırlatıyor, milletimizin bu mümeyyiz vasfını karşılaştığı vak'alar ve nihayette uğradığı mağlubiyet kafası­na dank ettirmiş böylece bizzat yaşadığı tecrübeyi taksiratını aşılmaz sebeblere yüklemek için buna kani olmuş görünü­yor. Netice itibarıyla bu kıyam hareketini teskin düşüncesi, aşağıda nakle çalışacağımız surette tatbike konuldu ve başa­rıyla sona erdirildi ve devletin tepesinde fırtınalar koparken, asker balkan ovalarında satvet-i Osmanî'yi temine muvaffak olmuştu. 5. Murad döneminde Hüseyin Avni'nin akıbetinden sonra aynı zamanda serdar-ı ekremlikde dâhil olmak üzere; Seraskerlik makamına Çırpanlı Abdülkerim Nâdir Paşa Paşa getirilmişti. Sergerdelerle çarpışmalar parça parça ve çeşitli bölgelerde yapıldıktan bir müddet sonra Ahmed Eyüb Paşayı ordu kumandanlığına getirip ve bu orduyu Niş'de toplayıp bir nizama soktuktan sonra yürüyüşe geçirip, önce Grame de, sonra Kınazvaç üzerine gidilmiş, bu arada Süleyman Paşa fırkasıyla birleşilmiş düşman perişan edilmiş, Knazvaç şehri ise bir yangının enkazı hâline gelmiştir. Daha sonrada Alek-sinaç üzerine yürüyüş sürdürülmüş o sırada Morava Nehrini aşıp gelen Ali Sâib Paşa kuvvetleriyle ittihat olunmuş, Alman askerî otoritelerinin bu Aleksinaç istihkâmlarını, Kırım'da Si­vastopol istihkâmlarıyla müsavi saydıkları basın âleminde zaman zaman yer almaktaydı. Bütün varlığıyla Aleksinaç üzerine yüklenen Osmanlı ordusu büyük bir zafer kazanır­ken, isyancı Prens Milân telâş içinde Avrupa devletlerine ara­buluculuk talebinde bulunmaya baş vurmaktan başka çâre kalmadığını görmüştü. Sultan 5. Murad yerini 2. Abdülhamid unvanı ile Osmanlı'nın başına geçişine bırakmıştı. Bu bakım­dan aslında Sultan Hamid isyan bastırmış, avrupa toprakla­rında seri savaşlar kazanmış bir devletin padişahı olarak cü­lus etmiştir.


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..