Balkanlar'da Bir Bomba! Makedonya!

Yılmaz öztuna Bey,değerli eserinde Makedonya bir milli­yetler mozaiki idi, der. Yan nüfusu müslümanlar teşkil eder­ken diğer yan sayıyıda gayrimüslimlerden müteşekkil toplu­luk meydana getirmekteydi. Makedonya, yüzbin kilometre kareye varan verimli arazide yaşayanların umumi nüfusu dört milyon kişiyi bulmakla beraber, bunların bir milyonunu teşkil eden Bulgarlar ve Makedonlan, Yunanlılar onları" da Sırplar takip ederken bir miktarda ülah'da denilen Romenler bu topraklarda İslâm koruması, Osmanlı idaresi altında fehir fahur bir hayat sürdürmekteydiler.
Tâaki 21/Eylül/1902'de başlayan Makedonya Bulgaria-rınn ihtilâli zorda olsa askeri birliklerimiz tarafından bastırılır­ken, hareketin de kolay geçmediğini hatırlatalım. Huzurun bozulmaması için kıyama katılma- yan Bulgarları da zorla­makta gerekirse fecii suretde öldürüyorlardı. Genç bir müla­zım olarak Makedonya dağlarında askerliğini yapmış bulu­nan Gönen'in değerli evlâdı Ömer Seyfettin buralarda müşa­hede ettiği tedhiş hareketlerinden esinlenerek meşhur Bom­ba adlı hikâyesini kaleme almıştır.

Sultan Abdülhamid Hân; Hristiyan âleminin Osmanlı dev­leti ve onun geleceği hakkındaki samimi plânlarını bildiğin­den yüzlerine mültefit davransada hiç bir zaman itimat et-rnez, her şeyin tedbirini almaya çalışırdı. Nitekim; Makedon­ya meselesi kendini gösterirken, padişahda, tedbirlerini al­maya başlamış derhal <Vilâyat-ı Selâse umûm Müfettiş!iği> nâmıyla üç vilayetin genel müfettişi mânasına gelen bir ma-kam ihdas etmişti. Bu makamı da ileride sadrıazamda ola­cak olan Hüseyin. Hilmi Paşa'yı getirmişti. Selanik, Manastır ve Kosova.Valileri, bu zâtın vereceği talimatlarla idareyi sür­düreceklerdi.
Hüseyin Hilmi Paşanın hakkında günümüze kadar yazılmış müstakil bir kitap olmadığını tesbit etmiş bulunuyorum. Bu­nun ne mânası olabilir? Sorusu akla gelirse ilkönce ne de­mek lazımsa onu söyleyelim; can dostu olmamış. Kültür ce­miyetlerinde, matbuat âleminde kendine arkadaşlar edinme­miş, klasik bir devlet memuru etrafına fazla açılmamış devlet adamı olduğundan medhini yapacak bir vâris bırakamadığı mânaları istinbat edilebilir. Abdülhamid Hân'ın Müfettiş-i Umûmi yaptığı H.Hilmi Paşa hakkında bakınız; İttihad ü Te­rakki cemiyetinin muhaliflerinden olup, Mısır'a kaçan sada­ret şifre kalemi hulefasindan Selahaddin bey; "Bildiklerim" . adıyla 1918 yılında Kahire'de tab et tîrdiği kitabında ne de­mektedir: "Kâmil Paşa kabinesinde dahiliye nazırı olarak bu­lunan Hüseyin Hilmi Paşa ise, ne sebebten.se bu hâin serseri­leri (ittihatçıları) serfürû (baştacı etmek) ve ınkıyaddan (on­lara uymakdan) kendini bir türlü alamamış ue mevkii sadeı-rete ibadı uâdi'ne inzimam eden hırs-ı câh ile gözlerine âmâ tarl olup, halû istikbâl-i devlet ue milleti feramuş (unut­mak) ederek bu hazele ile mean kabinenin sükûtuna var kuvvet-i bazu ya verüb çalıştığından vatan ve milletimizin bu hâli felâket ve inkısâme maruz kalmasına,müşarünileyhin (Hüseyin Hilmi Paşa) bu vech hareketi sebebi yegânedir." Demektedir. Selahaddin Bey koskoca Yıldız sarayının kitabe­tinde şifre kalemi memurininden olduğundan ve asrın en kıy­metli hükümdarını bilgilendiren, imlâsıyla günümüz insanının melül melül bakacağı yukarıdaki satırları karalamıştır.

Biz; tırnak içindeki ifadesinde Salahaddin bey'in ne demek istediğini okurlarımıza sadeleştirerek vermeye gayret edelim. "Kâmil Paşanın kurmuş olduğu hükümette içişleri bakanı olarak vazife almış bulunan Hüseyin Hilmi Paşa ne sebebten-se ittihatçıları başına taç yapmış, onların her söylediğine uy­mak gereğini hissetmiş, kendisini sadaret makamına yâni başbakan yapmaya dâir yapılan gizli vaad, hırsını arttırmış ve gözü başka şey görmez olmuştur. Kabinenin yıkılmasını temin edecek gayretlere giriştiğini tabiatı ile bunun sonucun­da ne milletin hâlini, ne geleceğini düşünmemiş ve sonunda uğradığı mız felâket ve bölünmenin müsebbibi Hüseyin Hilmi Paşanın, bu tarzdaki davranışları tek sebebdir." demek iste­miş oluyor

Hüseyin Hilmi Paşa'nın, Midilli Mutasarrıflığı ile sürgünde bulunan Nâmık Kemâl Bey'in yanında pek genç yaşda bu­lunduğu edebiyat ve görüşlerinden çok istifade ettiği ayıca Nâmık Kemâl Bey'e büyük muhabbeti bilinmektedir.
Hüseyin Hilmi müfettişlik görevine atandığından kırkdört gün sonrada makam-ı sadarete de Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa getirilmişti. Ferid Paşa babıâlî'de teşkil edilen Rumeli Vilayetleri İslahat komisyonu riyasetinde bulunmaktaydı bu sebeble Rumeli'de olan bitene hayli vukufiyeti vardı. Make-donya'daki kıyam bir müddet sonra alınan tedbirlerle sona erir gibi oldu. 2/Ağustos/1903'de Bulgarlar, yeniden ihtilâl kıvılcımını üfle diler ve özellikle Manastır civarında te'siri ve kan deryasına çevirdikleri sokaklarda kendi dindaş ve soy­daşlarını öldürmekten çekinmiyorlar bu da bizim genç su­baylarımıza yeni düşünce ufukları açıyor, düşünce dünyasını başka bir pencereden mütalaa eden bu genç zabitler, itikadi-yatlannın süzgecinden bu fikir ve davranışları geçirmedikle­rinden, savaştıkları, öldürüp, yaralamak veya tevkif etmek zorunda kaldığı düşmanlarının fikriyatına hayran oimak gibi bir açmaza düşüp, bizim buralarda ne işimiz var diye yanlış, yanlış olduğu kadar da zararlı bir düşüncenin zebunu olup, ırkçılık tuzağına düşmeye başladılar. Bulgarların, bağımsızlık elde etme mücadelelerini, kendi ellerinden çıkmak demek olduğunu, orada Bulgarların miktarından çok daha fazla müslüman ve diğer ırklara mensup insanlar olduğunu hesa­ba katmıyarak Makedonya'dan olumsuz etkilendiler,
Hiç düşünmediler ki, Makedonya Rus, İngiliz, Fransız, Al­manya daha doğrusu haçlı dünyasının kendilerine oyuncak ettikleri bir topluluktur. O hengamede Almanya bizim tarafı­mıza yakın davranıyordu. Hâlbuki o donem zabitlerinden biri olan Binbaşı Mehmed Şefik Bey ise, kafa patlatıyor Osmanlı devleti üzerinde hristiyan dünyasının plân ve programlan karşısında bizim ne yapmamız gerektiğini bulmaya çalışıyor­du. Bu hususda da devlet-i âliyenin devamının nasıl kabil olabileceğine dâir çözümler üretmeye koyulurken, bizim Ma­kedonya topraklarındaki genç zabitlerimiz fikri bir asimilas­yona uğruyor idi. Bu o kadar mühim bir hadise olarak Sultan Hamid mekteplerinin mezunu subaylarının fikri çeliniyordu, çünkü tahsil esnasında verilen örnekler daha ziyade avrupa târihine ait oluyor, nezaket, nezafet, feragat, şecaat ile ilgili hususlar, bilhassa ecnebi muallim ler ve ırkçı düşüncelere sahip hoca'lar tarafından zabitlerimiz, asakir-i islâm ifade ve anlayışından uzak yetişiyorlardı. Bir bakıma Fravun, hasmı Musa (A.S)'ı nasıl sarayında yeti ştiriyorken, Abdülhamid Hân'da kendisini alaaşağı edecekleri kuş sütüyle besliyordu, icabında Hatay'da 35 ay maaş gönderemediği jandarma bir­liğini idare-i maslahat ediniz beyanıyla oyalayarak. Şimdi bu çalışmamıza yukarıda bahsettiğimiz gibi bir risaleyi Os-manlıcadan latinize edip, tetkikinize sunuyor ve diyorumki, Makedonları haklı görenmi yoksa binbaşı Mehmed Şefik Bey'mi daha isabetli bakıyor, buna emin olmak için Beka-i Osmaniye adlı risaleyi buraya alıyorum:


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..