BİRİNCİ MESELE:

Sünnetin mânâsı: Sünnet kelimesi bir ıstılah olarak çeşitli an­lamlarda kullanılır:
Sünnetin birinci mânâsı: Sadece Hz. Peygaraber'den nakle-dilegelen, bizzat Kur'ân tarafından ele alınmayan, aksine Hz. Pey­gamber tarafından beyan edilen şeylerdir. Bunların Kur'-ân'm genel olarak getirdiği esasların beyanı mahiyetinde olup ol­maması arasında fark yoktur.[1]                                                
Sünnetin ikinci mânâsı: "Bid'at" m karşıtı anlamındadır. Meselâ bir kimse Hz. Peygamber'in davranışına uygun ha­rekette bulunduğu zaman "Falan kişi sünnet üzeredir" denilir. Bu­rada söz konusu davranış şeklinin Kur'ân'da açıklanmış olup olmaması[2] arasında fark yoktur. Aksi şekilde harekette bulunduğu za­man ise "Falan kişi bid'at üzeredir." denilir. Öyle gözüküyor ki, sünnetin bu kullanılış şeklinde dikkate alınan husus sadece şeriat sahibinin yani Hz. Peygamber'in ameli[3] olmakta ve "sün­net" tabiri işte bu açıdan kullanılmakta; yapılan fiilin Kitab'm bir gereği olup olmadığı noktasına bakılmamaktadır.
Üçüncü anlamı: Sünnet sözcüğü, sahabenin işleyegeldikleri şeyler anlamında da kullanılmaktadır. Sünnet diye isimlendirilen bu şeylerin Kitap'ta veya sünnette olup olmamasına[4]da bakılma­maktadır. Çünkü bu halleriyle onlar:

a) Ya kendilerince sabit olan fakat bize kadar ulaşmayan bir sünnete tâbi olmuşlardır.
b) Ya da üzerinde tümünün veya halifelerinin icmâ ettiği bir içtihada[5]dayanmışlardır.
Onların bir konuda görüş birliği etmeleri, (serî delillerden biri olan) icmâ olmaktadır. Halifelerinin icmâı ise, aslında tüm sahabe­nin icmâı anlamına gelir.[6] Çünkü maslahat gereği tüm insanları oşey ile amel etmeye sevketmeleri ve bu arada sahabenin böyle bir davranışa karşı herhangi bir tepki göstermemesi, onların da o hük­me katıldıklarını gösterir.[7]
Bu durumda mürsel maslahatlar[8] ve istihsân(a dayah uygula­malar) sünnetin bu sonuncu kullanılış şekli altına girer. Nitekim sahabe devrinde gerçekleştirilen içki cezasının seksen sopaya çıkarılması[9], zenâatkârların tazminle sorumlu tutulması[10], Kur'ân'-ın bir mushaf halinde toplanılması[11], bütün insanların Kur'ân'ı ye-di çeşit okuma şekli içerisinden (ahruf-ı seb'a) tek bir şekil üzere okumalarının sağlanması,[12] divanların kurulması[13] ve benzeri[14] uy­gulamalar bu kabildendir. Sünnetin sahabe uygulaması anlamında kullanılışının doğruluğuna şu hadis de delâlet eder: "Sünnetime ve hidayete erdirilmiş râşid halifelerin sünnetine yapışın"[15]

Buraya kadar anlatılanları topladığımızda, sünnet sözcüğünün kullanılışının şu dört yönü içerdiği ortaya çıkmaktadır:
1) Hz. Peygamberin sözleri,
2) Fiilleri,
3) Tasvipleri (ikrar, onay).[16] Hz. Peygamber'den  sâdır olan bütün bu söz, fiil ve tasvipler ya vahye dayalıdır, ya da—Hz. Peygamber hakkında içtihadın sahihliği görüşüne göre— içtihada dayalıdır.
4) Sahabe ve halifelerden nakledilen uygulamalar. Bu türden olanlar da, her ne kadar söz, fiil ve tasvip (ikrar) gibi üçe aynlabilirse de, tek bir tür olarak kabul edilmektedir. Zi­ra sahabeden nakledilen şeyler, aynen Hz. Peygamber'den nakledilenler gibi detaylı bir şekilde ele alınma­maktadır.[17]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..