Kölenin Nikâhı:


Mükâtebin, müdebberin, cariyenin ve ümmü veledin nikâhları efen­disinin iznine bağlıdır. Bu ibare «Kenz» in ibaresinden daha güzeldir. Kenz kölenin nikâhını caiz görmemiştir. Kölenin nikâhı caizdir. Lâkin mevkûfdur. Eğer velî izin verirse, nikâh geçerli olur. Eğer velî redde­derse, o mevkuf [18] nikâh bâtıl olur.

Eğer bu zikredilenler velînin izni ile nikâh edilirlerse, mehr ve na­fakayı kınn ve diğerleri vermesi gerekir. Onların Ölümleri ile alınacak yer yok olduğu için mehr ve'nafaka düşer.

Eğer nikâh velîden izinsiz oldu ise metni, kınımı âzâd edildikden sonra vermesi gerekir. Eğer kınn'm nikâhı velînin izni ile oldu ise, nikâh edilen kadının zararını gidermek için mehr kınnın ı ak abesine yüklenir. Çünkü kınnın zimmeti zayıftır. Eğer kınnm rakabesine yük-lenmese nikâh edilen kadın zarar görür. Şu şey bunun aksinedir : Şa­yet kınn efendisinden izinsiz' evlenip ve kadına cima yapsa, o vakit kınn bu sebeble satılmaz, belki kadının mehri âzâd edildikden sonra istenir. Nitekim ikrarı ile borç yaptıkda âzâd edildikden sonra istendi­ği gibi.

Velîsinin izni ile evlenen kmn'dan karısı mehrini istedikde, o kınn bir kere satılır. Eğer kıymeti borcuna yetmedi ise, ikinci kez satılmaz. Belki âzâd edildikden sonra istenir. Çünkü bu satış o mehrin hepsi içindir. Nafakada defalarca satılır. Çünkü nafaka saat be saat vâcib olur. Satış nafakanın hepsi için vâki olmaz. Bu söz, köle yabancı kadınla evlendiği vakittedir. Eğer efendi kölesini cariyesi ile evlendirse, bunda Meşâyih ihtilâf etmişlerdir. Bazıları: «Mehr vâcib olur, sonra düşer. Çünkü mehrin vâcib olması şeriatın hakkıdır.» Bazıları da: «Efendi için, köle üzere mehrin vâcib olması imkânsızdır, köleye mehr vâcib olmaz. Çünkü efendi İçin hem lehinde hem aleyhinde vücûb iktizâ eder.» demişlerdir.

Ben derim ki: İkinci söz te'yîd eder ki: Mehrin vücûb unu ifâde eden âyet köleyi kapsamaz. O âyet Allah Teâlâ' (C.C.) nın şu kavli şerifidir.
«Bunlardan başkasını mallarınızla istemeniz size helâl kılındı.» [19] Bu âyet-i kerîme, mal sahiplerine hitâbdır. Köîe ise mala mâlik değildir. Şu halde mehr vâcib olmaz.

MükiUeb ile müdebber mehr ve nafakayı çalışıp kazanırlar. Çünkü bunlar kitabet ve tedbîrin kalmasıyle beraber bir mülkden bir mülke nakle muhtemel olmazlar. Kazancı ticâret borcundan fazla kaldıkdan sonra. Çünkü ticâret borcu, mehr efendinin ikrâriyle sabit olursa, mehr borcundan önce gelir. Eğer mehr delil ile sabit olursa, o' vakit kadın borçlularla mehrinde eşit olur. Tuhfe'de böyle zikredilmiştir.    •

Efendi, izni olmadan evlenen kölesine, karını talâk-ı ric'î ile boşa diye emretse, nikâha izindir. Çünkü ric'î talâk ancak sahîh nikâhda olur. Şu halde bu, izin olur.

Efendinin, izinsiz evlenen kölesine, karını boşa veya ayni demesi izin olmaz. Çünkü efendinin bu sözünde red ihtimâli vardır. Zira bu akdin reddi ve terk edilmesi, boşama ve ayrılma diye adlandırılır. Bu, âsî kölenin hâline daha uygundur, veya daha aşağıdır. Şu halde daha aşağı olanına hamletmek evlâdır.
Köle için, evlenmeye izin sahihi kapsadığı gibi, fâsid nikâhı da kapsar. Bu söz, İmâm A'zam1 (Rh.A.) in sözüdür. İmâmeyn (Rh.AIeyhi-mâ); fâsid nikâhı kapsamaz, demişlerdir. Hilafın semeresi iki durumda görülür.

Musannif birinci durumu şu sözüyle zikretmiştir: Şayet köle bir ka­dınla iâsid nikâh ile evi ense ve kadını cima etse, İmânı A'zam' (Rh.A.) a göre, fi'l-hâl (derhal) akd lâzım gelir, ve köle kadının mehri için satılır. İmâmeyn (Rh.Aleyhimâ) e göre, köleden mehr istenmez. Ancak âzâd edildikden sonra istenir.

Musannif ikinci durumu şu sözüyle zikretmiştir: Şayet köle fâsid nikâh ile bir kadınla evlense ve kadınla cima etse, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, izin bitmiş olur. Hattâ o köle kadını ikinci kez nikâh etse veya o birinci kadından sonra, diğer bir kadın nikâh etse, İmâmeyn* (Rh.­Aleyhimâ) e göre sahîh olur. İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre sahîh olmaz. Belki izne bağlı olur.

Bir kimse ticârete izin verdiği izinli borçlu kölesini bir kadınla evlendirse, nikâh sahih olur vç kadın mehr-i mislinde kölenin alacaklı­ları He beraber olur. Nikâhın sahîh olmasının sebebi ise nikâhın köle­nin mülkü üzere kurulmuş olmasıdır.

Köleyi zinadan korumak için nikâh caizdir. Kadının mehr-i mislde alacaklılar ile eşit olması ise, rriehrin bir sebeble hükmen lâzım gelmesi içindir ki, o sebeb reddedilmez. O sebeb nikâhın sıhhatidir. Çünkü bu gibi surette nikâh rnehrsiz meşru değildir.

Eğer kölenin efendisi mehr-i mislden daha çoğu üzere onu evlen­dirse mehr-i mislden fazlası hastalık borcu ile beraber sıhhat borcu gibi alacaklıların alacağını almalarından sonra istenir.
Bir kimse cariyesini başkasıyla evlendirse, o kimsenin, cariyesi ile kocası arasından çekilip hizmette kullanmaması gerekmez. Yâni efendi­nin o cariyeyi kocasının evinde oturtması ve ikisi arasım tahliye et­mesi gerekmez. Şayet efendi o koca için ev hazırlamamış da olsa, ca­riyeye sâhib olduğu için tebvie [20] efendiye isnâd edilir.

Efendinin cariyeye ev hazırlayıp oturtması gerekmez. Şu halde câ­riye efendisine hizmet eder. Tebvienin vâcib olmamasının sebebi, efen­dinin hakkı kocanın hakkından daha kuvvetli olduğu içindir. Çünkü efendi cariyenin hem zâtına ve hem menfaatlerine mâliktir. Koca efen­dinin aksinedir. Eğer tebvie efendiye vâcib olsa, efendinin hizmette kul­lanmada hakkı bâtıl olurdu. Kocanın hakkı da cariyenin efendisine hizmeti ile bâtıl olmaz.- Çünkü koca cariyeyi elde ettikde cima eder. Lâkin tebvie ile nafaka ve mesken kocaya vâcib olur. Çünkü nafaka ve mesken intihasın (kendisini kocası için habsetmesi) karşılığıdır.

Efendinin tebvieden sonra geri dönmesi sahilidir. Yani efendi o cariyenin istihdamını dilese tebvieden dönmesi sahîh olur. Çünkü efen­dinin hakkı tebvie ile düşmüş olmaz. Nitekim nikâh ile sakıt olmadığı gibi.

Nafaka tebvieden dönmekle sakıt olur. Nitekim sebebi yukarıda geçmişti ki o, ihtibâsın karşılığıdır. Efendi tebvieden döndüğü zaman nafaka kocadan sakıt olur. Eğer câriye tebvieden ,sonra efendisinin is­tihdamı olmaksızın efendisine hizmet- etse, kocadan nafaka düşmez.

Efendinin, kölesini ve cariyesini evlenmeye zorlaması caizdir. Bu­rada zorlamanın ma'nâsı, köle ve cariyenin rızâları olmaksızın efen­dinin nikâhının geçerli olmasıdır. İmâm Şafiî' (Rh.A.) ye göre, kölede zorlama yoktur. Bu İmâm A'zam ve Ebû Yûsuf (Rh. Aleyhimâ) dan da bir rivayettir. Cevaza sebeb şudur ki: Köle efendinin rakabe yönünden ve mâlikiyet yönünden memlûküdür. Şu halde mülkünü ko^ rumak bakımından onda külli tasarruf ile köleye mâlik olur.

Efendinin, başkası ile evlendirdiği cariyesini kocası ile cinsî ilişkide bulunmazdan önce öldürmesiyle mehr düşer. Bu söz İmâm A'zam' (Rh. A.) in sözüdür. İmâmeyn (Rh.Aleyhimâ) eceli ile Ölümüne itibâr ede­rek, mehr düşmez demişlerdir. Çünkü maktul eceli ile ölmüştür. İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: Efendi, üzerine akd yapılmış şeye koca kavuşmak suretiyle tekarrür etmezden önce o şeyi itlaf etmiştir. Binâ­enaleyh kocaya, efendinin alması için bir şey vâcib olmaz. Nitekim efendi cariyesini satsa ve alıcı câriye ile beraber şehirden gitse veya cinsî ilişkide bulunmazdan önce âzâd etse, o câriye ayrılığı seçse veya efendi o cariyeyi kocasının ona kavuşması mümkün olmayan bir yere gizlese, kocaya efendi için bir şey lâzım gelmediği gibi. Öldürmek dün­yâ ahkâmı hakkında itlaf (yok etme) sayılmıştır. Hattâ kısas, diyet ve mirâsdan mahrum etmek vâcib olmuştur. Hidâye'de, Kâfî'de ve baş­kasında böyie zikredilmiştir.

Sadru'ş-Şerîa (Rh.A.) demiştir ki: Efendi Öldürmekle mehri alma­ya acele etmiştir. Böyle olunca mahrumiyet ile cezalandırılır. Ben derim ki: Bu itiraz götürür. Çünkü mehrin düşmesinin sebebi; eğer efendi katil olmakla mirâsdan mahrum olmuş kalmaksa, duhûlden sonra ca­riyeyi öldürmesinde de mehri almaması gerekir. Halbuki Sadru'ş-Şerîa (Rh.A.) şöyle demiştir: Musannifin cima'dan önce demesi şundandır: Çünkü cima'dan sonra iki surette de vâcibdir. Cima'dan önce hür kadın kendisini öldürse mehr düşmez. İmâm Züfer (Rh.A.) buna muhaliftir; şöyle demiştir: O hürre, mübdeli teslim etmezden önce yok etmiştir. İmdi bedel de yok olur, mehr düşer. Efendinin cariyesini öldürmesi gibi olur.                               .

Bizim delilimiz şudur : Kişinin kendisine cinayeti dünyâ ahkâmın* da asla muteber değildir. Bundan dolayı bir kimse kendisini öldürse, yıkanır ve üzerine namaz kılınır.

Efendinin kocaya azl için izin vermek hakkı vardır. Cariyeye izin vermeye hakkı yoktur. Çünkü azl çocuk meydana gelmesinden menet­mek içindir. Bu ise efendinin hakkıdır,

Âzâd olunan câriye ve mükâtebe, nikâhı bozmada muhayyer kılın­mıştır. Keza müdebbere ve ümmü veled de âzâd edildiklerinde muhay­yer kılınmışlardır. Gerek bu zikredilen kadınlar hür erkeğin nikâhı altında olsunlar, gerekse nütâh rızâları ile olsun, gerekse olmasın mü­savidir. Eğer onlardan her biri kölenin nikâhı altında olurlarsa ân de­fetmek için ittifakla nikâhı bozmakda muhayyer kılınmışlardır. Ardan murâd hür kadının köleye hanım olmasıdır. Eğer hür erkeğin nikâhı altında olursa, bunda İmâm Şafiî (Rh.A.) ayrı görüştedir.

Bir köle efendisinden izinsiz bir kadın nikâh etse, efendi onu âzâd ettikde, o nikâh geçerli olur. Keza o köleyi efendisi sattıkda alıcı ona izin verse, o nikâh geçerli olur, Nihâye'de böyle zikredilmiştir.

Keza bir câriye efendisinden izinsiz kendisini bir kimseye nikâh-lasa ve efendisi onu âzâd etse, nikâh geçerli olur. Çünkü câriye ehl-i ibareden (söz sahibi) dir. Nikâhın geçerli olmayışı ise efendinin hak­kıdır. Halbuki o ortadan kalkmıştır. O. câriye için muhayyerlik de yok­tur. Çünkü nikâh âzâddan sonra geçerli olmuştur. Nikâhın geçerli ol­masından sonra câriye üzere mülk ziyâde olmamıştır. Binâenaleyh, muhayyerlik sebebi bulunmamıştır. Şu halde feshetme muhayyerliği de bulunmaz. Nitekim âzâddan sonra evlendikte olduğu gibi:

Eğer koca cariyeyi azadından önce cima etti ise, her ne kadar o müsemmâ mehr-i mislden çok olsa da, efendi için mehrden müsemmâ lâzım gelir. Eğer koca cariyeyi âzâd edildikden sonra cima etse mehr-i müsemmâ câriye için lâzım gelir. Yani bir câriye efendisinden izinsiz bin akça nıehr ile bir kimseye kendisini nikâhlasa ve onun mehr-i mis­li yüz akça olsa, koca cariyeye dâhil oldukdan sonra efendisi onu âzâd etse, o bin akça mehr-i müsemmâ efendinin olur. Çünkü koca, efen­dinin olan mülk edinilmiş menfaati almıştır. Şu halde bedeli efendi alır. Eğer koca o câriye ile âzâd edilinceye kadar cinsî ilişkide bulun­madı ise mehr cariyenin olur. Çünkü koca câriye için memlûke olan menfaati almıştır, bu durumda bedel câriye için vâcib olur.
Ma'Iûm ola ki, kölenin azadına mâlik olmayan kimse onu evlen­dirmeye de mâlik olmaz. Fakat câriye bunun 1 ula futadır. Baba, dede, velî, vasi, kâdî, ınükâteb ve işini teslim ettiği ortağı, cariyeyi evlendire-bilirler, köleyi evlendiremezler. İzin verilmiş köle, izin verilmiş küçük çocuk ve şirket-i inan ile ortak olan kimse, zikredilenler gibi cariyeyi evlendiremezler.

Bir kimse oğlunun cariyesi ile cima yapsa ve câriye ondan bir ço­cuk doğurdukda o kimse çocuk bendendir diye iddia etse, çocuğun ne­sebi sabit olur ve câriye o kimsenin ümmü veledi olur. Cariyenin kıy­metini vermesi gerekir. Mehrini vermesi gerekmez. Yani ukr (cima edi­len kadına verilen mehr) lâzım gelmez. Çocuğun kıymeti de lâzım gel­mez. Gerek baba şüphe iddia etsin, gerekse etmesin. Oğlu da bunda babasını gerek tasdik etsin, gerekse etmesin. Nesebde ancak câriye ulûk vaktinden da'vâ vaktine varıncaya kadar oğulun mülkünde olursa sa­bit olıar. Çünkü mülk ulûk vaktine istinâd yoluyla sabit olur. Binâ­enaleyh temellük velayetinin ulûkf vaktinden da'vâ vaktine varıncaya kadar mevcûd olmasını gerektirir. Bunun açıklaması şöyledir: Çünkü baba için kendisim korumaya ihtiyâç olduğunda oğulun malını temel­lük velayeti vardır. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :

«Sen ve senin malın baban içindir* buyurmuştur.

Babanın menisi oğulun cüz'üdür. Şu halde oğulun maliyle o çüz'ün zayi' ol ir-ak dan korunması gerekir. Doğurtma işi sahih olsun diye bu, oğulun cariyesini temellük ile olur. Bir de; Mülkden hâli kalsa neseb ortadan kalkar. Baba cariyeyi temellük etse oğula cariyenin kıymetini öder. -Çünkü babanın ihtiyâcı tam değildir. Çünkü o ihtiyâç beka za­ruretlerinden değildir. Bundan dolayı oğul, babasına çocuk doğurt­mak için câriye vermekle zorlanmaz. İhtiyâç bulunduğu için babaya te­mellükü ve zaruret bulunmadığı için oğulun malını korumak cariyenin kıymetini vâcib kıldık. Ukr vâcib olmadı. Çünkü cima babanın mülkünde vâki olmuştur. Çocuğun kıymetini de ödemez. Çünjtüt çocuk, doğurt­manın öncesine dayanmakla müteallik hür oldu. Keza zikredilen ah­kâmda babanın ölümünden sonra dede baba gibidir.

Eğer oğul cariyesini babasıyle evlendirse ve o câriye oğulun baba­sından bir çocuk doğursa, babanın ümmü veledi olmaz. Çünkü o cari­yenin babanın mülküne geçmesi, babanın menisini korumak için idi. Halbuki babanın menisi onsuz korunmuş olup ona hacet yoktur. Ba­baya mehr, nikâh ile iltizâm ettiği için vâcib olur. Cariyenin kıymetini ödemesi gerekmez. Çünkü rakabesine mâlik değildir. Cariyenin çocu­ğu hürdür. Çünkü o çocuğa kardeşi mâlik olmuştur. Onun nâmına âzâd olur,

Hür bir kadın kocasının sahibine; kocam olan köleni benim nâmı­ma bin akça ile âzâd eyle dedikde, o da âzâd etse, nikâh fâsid olur. Keza bir adam nikâhı altında olan câriye için, cariyenin efendisine, benden bin akça ile benim nikâhlım olan cariyeni âzâd eyle dedikde, o da âzâd etse, câriye âzâd olur, nikâh da fâsid olur. Birinci meselede, kadının kölesi üze­rine mehrin vücûdu muhal olduğu için mehr düşer. İkinci meselede mehr düşmez. İmâm Züfer' (Rh.A.) e göre, mülk yok olduğu için nikâh fâsid olmaz. Bu hilafın tahkiki şudur: Şayet bedel zikredüse, bize göre iktizâ île mülk sabit olur. Nitekim eğer kadın, kocam olan köleni şu mikdâra bana sat, ondan sonra benim nâmıma âzâd eyle demiş gibi olur. Efendinin, âzâd ettim demesi, sana sattım ve senin için âzâd et­tim demek olur. Mülk iktizâ yoluyla sabit olunca nikâh fâsid olur. İmâm Züfer (Rh.A.), iktizâ ile mülk sabit olur, demez. Ona göre, mülk sabit olmayınca, nikâh da fâsid olmaz. Bu meselenin tahkikinin ta­mâmı Usûl Kitaplarında zikredilmiştir. O kölenin velâsı (velî olma hakkı) o hürre kadın için olur. Eğer keffâret için niyet ederse o hür kadının keffâreti için vâki olur. Çünkü o köle hür kadının âzâdhsıdır.
Eğer kocanın efendisine, benden âzâd eyle dediği vakitte bedeli terk etse, yâni bin akça İle âzâd eyle demese, müUs olmadığı için nikâh fâsid olmaz. O kölenin velâsı da velîsi için olur. Çünkü bu surette âzâd eden velîdir. Bu İmâm A'zaın (Rh.A.) ile İmâm Muhammed' (Rh.Aley-himâ) e göredir. [21]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..