(Mirastan Kaçıranın Boşaması)
Evinin dışında işlerini görmekden âciz olan hasta gibi, hâli daha ziyâde helak olacağını gösteren kimse talâk kaçırandır. Evinin dışında işlerini görüp de şikâyeti bulunan kimse ise fârr [51] olmaz. Çünkü insan böyle şikâyetten pek az kurtulur. Doğru olan söz budur.
Savaşda bir adam ile savaşan kimse veya kısas ile veya recm ile öldürülmek için takdim edilen kimse talâk kaçırıcıdır. Meşâyihden bazısı, «Kısas için takdim edilse fârr olmaz. Çünkü afv mendûbdur. Fakat recm böyle değildir, demişlerdir.' İtimâd birinci sözedir. Bunu Zeylâî (Rh.A.)N zikretmiştir. Veya bindiği gemi parçalanıp bir kalas üzerinde kalan kimse; veya yırtıcı hayvan alıp hayvanın ağzında kalan kimse, kötürüm ve felçli olan kimse, felci ve kötürümlüğü fazla olduğu müddetçe hasta gibidir. Eğer eski olup artmadı ise talâkda ve başkasında o kimse sağlıklı ve sağlam gi&idir.
Kadın da, anlatılan bu şeylerin hepsinde erkek gibidir. Hattâ ayrılma sebebi kadından gelse; bulûğ muhayyerliği, âzâd olma muhayyerliği ve kocanın oğluna temkini (zina imkânı vermesi) ve irtidâd gibi ki mezkûr hastalık ve diğer şeyler başına geldikten sonra, fârre (kaçıncı) olduğu için koca kadına vâris olur. Bunu Zeyiaî (Rh.A.) zikretmiştir.
Hâmile olan kadın sağlam ve sağlıklı gibidir. Eğer onu doğum sancısı tutsa, hasta gibidir. Çünkü onun ölmesi, doğum sancısı tutmadıkça gâlib olmaz. Kâfî'de böyle zikredilmiştir.
İmdi zikredilen kimselerden her biri talâkı kaçırıcıdır. Böylesiniıı bağışı (teberruu) ancak malının üçtebirinden sahih olur. Eğer koca ka-nsmı rızâsı yok iken bir bâîn talâk ile boşasa kadın da bâînen boşanmaya razı olsa, koca talâk kaçırıcı sayılmaz ve koca Ölse, her ne kadar koca hastalıkdan, savaştan ve bu ikisinin benzeri başka şeyden ölse veya öldürülse bile kadın iddeti içinde vâris olur. Bu, bâîn talâk ile kadın boşanmış olduğu zamandır. Ric'î talâkda ise kocasına mutlak surette vâris olur. Şayet koca kadının iddetinde ölürse, ikisi arasında karı - kocalık bakî olduğu için vâris olur. Çünkü karı - kocalık, kocanın ölüm hastalığında vâris olmasına sebebdir. Zira koca mirasın ibtâlinı kasdetmiştir. Binâenaleyh kasdı kendi aleyhine çevrilmiştir. Bu da kadından zararı def etmek için boşamanın amelim iddetin bitmesine kadar geciktirmekle olmuştur. Bundan dolayı, kadir» ölürse koca da kadına vâris olur. Fakat bâîn talâk böyle değildir. Çünkü sebeb ki nikâhdır bâîn talâk ile yok olmuştur.
Keza ric'î talâkı isteyen kadın üç kez boşansa vâris olur. Çünkü talâk nikâhı yok etmez. Bundan dolayı koca için cima helâl olur ve kadın ric'î talâk ile mirâsdan mahrum olmaz. Kocasından ric'î talâk istemekle hakkının bâtıl olmasına razı olmuş değildir.
Yine koca kansan bir bâîn talâk ile boşasa, hüküm anlatılan gibidir. Keza bâîn ile boşanmış olan kadın kocasının oğlunu öpse, yine kocasına vâris olur. Yâni hasta bir adam, karısını ba^în talâk ile boşasa, o kadın kocasının oğlunu Öpse, onun öpmesi vâris olrhayı menetmez. Çünkü beynûnet (kati talâk) kocanın bâîn boşaması Üç vâki olmuştur.. Kadının öpmesi ile vâki olmamıştır. Öpülmekle bâîn olan kadın böyle değildir. Çünkü öpülmekle bâîn olan kadın kocasına vâris olmaz. Keza hastalık hâlinde mülâane olunan kadın veya ilâ olunan kadın da vâris olur. Birinci, yâni mülâane olunan kadının vâris olmasına gelince; koca karısına sağlamken kazf etse, ondan sonra hastalığı hâlinde mülâane etse, kadın vâris olur. Keza hastalığı hâlinde karısına kazf etse vâris olur. Çünkü Hân, talâkın ta'lîkına eklenmişti^, Bir îiil ile ki kadına o fiil lâzımdır. Nitekim yakında açıklaması gelecektir. Çünkü kadının kendisinden ân kaldırmak için da'vâcı olması gerekir..
İkinciye yâni îiâ ile vâris olmasına gelince; koca, ölümüne sebeb olan hastalığında, dört ay kadına yaklaşmamaya yemin etse, o kadına müddet geçinceye kadar yaklaşmasa ve beynûnet vâki olsa, sonra ölse, kadın vâris olur.
Şayet koca sıhhatinde îlâ etse ve kadın üâ ile kocanın hastalığında bâîn olsa; karısı vâris olmaz. İlâ da hastalığında ise vâris olur. Çünkü îlâ cimâdan hâli dört ayın gelmesiyle talâkı ta'lîk anlamınadır. İmdi îlâ vaktin geçmesiyle La'lîka katılır. Yakında açıklaması gelecektir.
Savaş alanında olan veya hummaya tutulan kimse veya kısas veya recin için habs edilen veya kuşatılan kimseler anlatılanın aksidir. Çünkü bu takdirde boşanıhmş kadın vâris olmaz. Zira bunlarda ölmek gâlib değildir.
Keza kocanın hastalığında hull' olmuş olan kadın ve yine muhayyer olan kadın ki kocasının hastalığında kendisini seçmiştir. vâris olmaz. Karısını karısının emri ile boşayan kimse, bundan sonra .kadın îddette iken ölse, o kadın da vâris olmaz. Çünkü bu kadın hakkının bâtıl olmasına razı olmuştur. Te'hir onun hakkı içindi. Ya da koca kadının emri olmadan hastalığında üç talâk boşayıp ondan sonra hastalığından iyileşip sonra koca iddette ölse, o kadın da vâris olmaz. Çünkü o koca fârr olmaz. Çünkü koca hastalıkdan iyileşince hastalığın ölüm hastalığı olmadığı belli olmuştur. Bundan dolayı onun bağışı malının hepsinden itibâr edilir. Keza, koca borcu olduğunu söylese, sağlıklı hâlindeki alacaklıları hastalık hâlindeki alacaklılarından Önce gelmez. Yâni sağlıklı hâlindeki alacaklılarına öncelik tanınmaz.
Koca ile kan sıhhat hallerinde üç talâk hakkında ve iddetih geçtİ-tiğl hususunda birbirlerini tasdik etseler veya koca kadının emri ile kadını bâîn talâk ile boşayıp o kadın için mal ikrar etse veya koca vasiyet etse, o kadın içiı o ikrar ettiğinin ve mirasın en azı vardır. Yâni koca hastalığı hâlinde karısına »Ben seni sıhhatim hâlinde boşadım,, iddetin de bitti!» dedikde, kadın da kocasını doğrulasa, ondan sonra kadın için mal ikrar etse veya kadına mal vasiyet etse veya kadının emri ile kendi hastalığında onu bâîn talâkla boşasa, sonra ona mal ikrar etse veya vasiyet edip ondan sonra Ölse, o kadın için ikrar ettiği maldan ve mî-râsdan en azı vardır.
Şayet koca karısının talâkını bir yabancının fiiline veya bir vaktin gelmesine bağlasa, ta'lîk ve şart o kocanın hastalığında olsa veya kendisinin fiiline bağlasa, ta'lîk ye şartın ikisi de hastalığında olsa veya yalnız şart hastalığında olsa veya kadının yapması gereken; yemek, içmek, ana-babası ile konuşmak, borcunu ödemek ve alacağını almak gibi kadının bir kaçınılmaz fiiline bağlasa ve ta'lîk ve şartın ikisi de hastalığı hâlinde olsa veya yalnız şart hastalığında olsa, koca fârr olduğu için o kadın vâris olur. Bu anlatılan suretlerden başkasında kadm vâris olmaz. Bu ta'lîk ve şart bütün vechlerde sıhhatte olduğu vakittedir. Veya ta'lîk sıhhatte olup onu yabancının fiiline veya vaktin gelmesine bağladığı vakittedir. Ya da nasıl olursa olsun, kadın için ona lâzım olan fiiline ta'lîk ettiği vakittedir. Bu suretlerde kadın vâris olmaz.
Ma'lûm olsun ki bu mesele dört vech üzeredir: Ya talâkı zamanın gelmesine veya bir yabancının fiiline yâhûd kendisinin iiiline yâhûd kadının fiiline bağlamaktır.
Bu dürt vechden heı- biri de iki vech üzeredir: Ya ta'lîk sıhhatte ve şart hastalıkda veya ta'lîk ve şart ikisi de hastalıkda olmakladır.
İlk iki veçhe gelince; yâni talâkı zamanın gelmesine veya yabancının fiiline bağladığı zaman, eğer ta'lîk v« şart ikisi de hastalıkda olursa koca ıârr olduğu için kadın vâris olur. Eğer ta'lîk sıhhatte ve şart hastalıkda olursa, kadın vâris olmaz.
Üçüncü vech ise şudur: Koca kendi fiiline ta'lîk ettiği zaman kadın vâris olur. Şart hastalıkda bulunduğu zaman nasıl olursa olsun vâris ölür. Ta'lîk gerek sıhhatte, gerek hastalıkda olsun ve gerek fiil mutlaka lâzım olsun, gerekse olmasın müsavidir. Çünkü koca kadının hakkını ta'lîk ve şartla veya yalnız şart ile ibtâle kasd etmiştir. Çünkü şartın illete benzerliği vardır. Zira muallâkın varlığı şart katındadır. Koca, kadının hakkının korunması yönünden bir bakıma zulmedicidir. Kocanın muhtaç ve mecbur olması başkasının hakkını ibtâl etmez. Nitekim ıztırâr hâlinde veya uyku hâlinde başkasının malını yok etmek gibi.
Dördüncü vech ise şudur: Talâkı kadının fiiline bağlaması, eğer o bağlanan fiil kadın için ımıllaka Jâzim değilse, mutlaka vâris olmaz. Gerek ta'lîk ve şart hastalıkda ve gerek ta'lîk sıhhatte ve şart hastalıkda olsun müsavidir. Çünkü kadın şarta razı olmuştur. Şarta rızâ meşruta da rızâ olur.
Koca cima ettiği karısını hastahğı hâlinde bâîn talâk ile boşasa, ve koca hastalıkdan îyileştikden sonra ölse veya koca kadını îbâne et-tikden sonra kadın mürted olsa, kadın İslâm dinine girdikde koca ölse, o kadın vâris olmaz.
Birincinin sebebi; sıhhatin talâk ile ölüm arasına girmesinden anlaşıldı ki, koca fârr değildir. İkincinin sebebi ise, kadın mürted olduğu için mirasa yeterliliğini ibtâl etmiştir. Çünkü mürted hiçbir kimseye vâris olamaz. Şayet kadın ondan sonra İslâm'a gelse, sebebin geri dönmesi mümkün olmaz.
Koca kansına «Eğer ben hasta olursam, sen üç kez boşsun!» dese, koca fârr olur. Hattâ koca hasta olup o hastalıkda ölse kadın vâris olur.
Kadın hasta olan kocasına «Beni boşa!» dedikde, koca onu üç talâk boşasa, kadın vâris olur. Çünkü beni boşa demenin medlulü ric'ı talâkın istenmesidir ve ric'î talâka rızâdan üç talâka rızâ lâzım gelmez. Koca talâkı üç yapınca, fârr olur ve kadın vâris olur.
Bir kimse «Son evlendiğim kadın üç kez boştur!» deyip bir kadı» île evlenip ondan sonra bir diğer kadınla da evlense, ondan sonra koca' Ölse, sonraki kadın evlenirken boşanmış olur, koca fârr olmaz ve kadın, ona vâris olmaz. Bu îmânı A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, kocanın ölümü sırasında boşanmış olur. Koca fârr olup kadın ona vâris olur. Çünkü sonralık ancak bu kadından sonra bundan başka kadın ile evlenmekle gerçekleşir. Bu ise ancak kocanın ölümü ile gerçekleşir. Binâenaleyh şart ölüm sırasında gerçekleşmiş olur ve ona iktisâr edilir. İmâm A'zam1 (Rh.A.) m delili şudur: Ölüm bildiricidir ve somınculuk ile bitişik olması şartın vaktindendir. Şu halde müstenid olarak sabit olur. [52]
[1] İX Nısâ sûresi (4); jiyel : 141.
[2] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 116-124.
[3] Bk. Muhammed sûresi (47); âyet: 11
[4] Kefâet: Müsavat ve denklik, demektir. Dînde kefâet nıu'teberdir. Binâenaleyh Müslüman bir kadının bir kâfirle evlenmesi ictnâ'en haramdır. Müslüman kadınların kâfirlere haram kılınması 6. Hicrî yılında (M. 627) Hudeybiye'de vuku' bulmuştur.
Kefâet mes'elesinde neye i'tibâr edileceği Ulemâ arasında çok ihtilaflıdır, Maamâ-fîh, kefâet mu'teberdir, ve bazı ictihâd farkları ile; Dînde, takvada, sao'atta, hürriyette, malda ve sâiredc aranır. Bu hak kadınındır. Binâenaleyh aranacak şeyler erkekte aranacak; bu suretle onun kadına denk olup olmadığı anlaşılacaktır.
(Selâmet Yollan, Ahmed Davudoğlu, C. 3)
[5] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 124-128.
[6] MEHİR: Nikâhın (hükümlerindendir; ve kadının şerefini meydana çıkarmak için megrû' olmuştur.
Mehrin; sadak, nihle, atiyye, ukr, ecir ve ferîza gibi bir çok İsimleri vardır.
[7] Bk.' Nisa sûresi (4); âyet: 24
[8] Bk. Nisa sûresi (4); âyet: 3
[9] Bk. Bakara sûresi (2): ayet : 236.
[10] 10 dirhem gümüş 28,05 gramdır. Değeri; gümüşü» râyİc fiyatı ile çarpılarak bulunur. Meselâ gümüşün gramı 100.-TL. ise; nıelıir miktarı 100 x 28.05 ~ 2805.-TL. dır.
Akid esnasında mehri zikretmek îcâbeder. Çünkü mehri zikretmek niza'a meydan bırakmaz. Muamâfîh mehir zikredilmeden nikâh kıyılsa akid yine sahilidir, zifaftan sunra kadına mehr-i misil veriliı.
[11] Mehr-i misil: Kadının misli olan diğer bir kadının meselâ ablasının veya kızkardeşinin mehridir. Onun mehri ne ise, bunun da o olur. Nikâhtan önce verilen yüzük, küpe ve şâire gibi şeyler de mehirden sayılırlar. Mehrin peşin verilen kısmına «Mchr-İ muaccel» veresiye kalım kısmına da «Mehr-i müeccel» derler. Mehrin hepsinin peşin verilmesi müstehâbdır.
[12] Bk. Bakara sûresi (2), âyet : 236
[13] Bk. liilâk sûresi (65), âyel: 6
[14] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 129-143.
[15] Kınn: Bir çeşit köledir, islâm şeriatında terim olarak ma'nâsı, mükâteb ve, müdebber olmayan köledir. Fukahâ; erkek köle için kınn, kadın köle için kınna kelimesini kullanmışlardır. (Keşşaf, C. 2)
[16] Rakîk: Rıkk, şeriatta, bir şahıs İçin sürekli olan hükmi acz, demektir. Başlangıçta aslı kâfir olan köle, ceza olarak'nkk olur ve mülk sayılır. Böyle köleye rakîk denir. Rıkk, köleliğin en ağır şeklidir. Çünkü abd denen Müslüman köle bazan hür insandan daha güçlü olur.
Sözün kısası, rıkk hükmî bir'aczdır. Şu ma'nâda ki; Sâri', rakîk denen kuleyi şe-hâdet, kaza ve velayet (yani nefs, mal, evlâd, evlenmek ve evlendirmek üzere velayet) gibi hür insanın mâlik olduğu şeylerden bir çoğu için ehil kılnıamıştır.
Rıkk, yani kâfir olan bir insanın köle yapılması, ilkin Allah Teâİâ' (C.C.) nın hakkıdır. Çünkü rıkk küfrün cezası olarak vâki olmuştur. Zira kâfirler Allah Teâlâ' (C.C.) a kutluk etmekden ar duyup kaçınmışlardır. Allah' (C.C.) m birliğini kabul etmediler. Âyetleri hakkında düşünmediler. Böyle yapmakla kendilerini hayvanlar mertebesine düşürdüler. Bundan dolayı Allah (C.C.) da onları kullarının kulları yapmakla cezalandırdı. Buna binâen rıkk, Müslüman için ibtidâen sabit değildir. R k. kâfir olan köle için sürekli olarak kalır. Hatta sonradan Müslüman olsa da yine rakîk olarak kalır. (Keşsâf-u Istılâhât'il-Fünûn, C: 1)
[17] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 144.
[18] Mevkuf: Bir hüküm ifâde etmesi, bankasının izni ve icazetine muhtâc ulan bir fiil veya akiddİr.
[19] Bk. Nisa sûresi (4), âyet: 24
[20] Tebvie: Cariyenin efendisi veya efendisinin ehl ve lyâli tarafından İstihdam edilmeyip kocası hâilesine teslim edilmesi, demektir.
[21] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 144-150.
[22] Bk. Mümtahme sûresi (60), âyet: 10
[23] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 151-153.
[24] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 154-155.
[25] Bir çocuk bir kadından emdi mı artık dînen o kadın onun süt annesi, kadının sütüne sebeb olan kocası süt babası, o kadından emenler de süt kardeşi olurlar. Bu sûrelle doğumdan gayrı bir akrabalık teessüs eder; ve artık bu sayılanlar arasında nikâh haram olur,
Süt emme meselesi dînen pek mühimdir. Zamanla unutulmaya maruz bulunan bu meselede Müslümanların çok uyanık davranmaları îcâb eder. Doğan çocuğu ya hiç süt anneye vermemeli,, yahut vermek mecburiyeti varsa meseleyi ciddî bir şekilde ele alarak bir yere yazmalı, bellemeli, hısım ve akrabaya, konuya komşuya onu dııyur-malıdir. Aksi takdirde unutulur da günün birinde İki süt kardeşi evlendirmek gibi pek büyük bir vebal altında kalınabilir.
(Selâmet Yolları, Ahmed Davudoğlu, C. 3)
[26] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 156-161.
[27] Blu Bakara Sûresi (2), âyet: 229
[28] Boşamanın sebebi: Kan ile kocanın ahlâkı birbirine uymadığı zaman hissedilen ayrılma ihtiyacı ve Allah' (C.C.) m emirlerini ifaya engel olacak dargınlığın ânz olmasıdır.
Boşama aslı i'tibâriyle mübâh değil, memnu'dur. Çünkü boşama, nikâh denilen büyük ni'mete karşı bir küfrân-ı ni'raettir. Ancak zarurete binâen bazen mubah olur.
Boşama bâbındaki âyet ve hadîslerin mutlak oluşlarına bakarak, boşamaya «mubahtır» diyenler de olmuştur.
Hulâsa: Boşama, mubahların, Allah (C.C.) indinde en sevimsizidir.
(Selâmet Yollan, C. 3, Ahmed Davudoğlu)
[29] Bk. Talâk sûresi (65), âyet: 1
[30] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 162-167.
[31] Bk. Bakara sûresi (2). âyet: 229
[32] Bk. Nisa sûresi (4). âvet: 92
[33] Bk. Şuarâ sûresi (26), âyçt: 4
[34] Bk. Lclıeb sûresi (111), âyet: İ
[35] Bk. Bakara sûresi (2), âyet: 283
[36] Bk. Enfâl sûresi (8), âyet: 63
[37] Bk. Enfâl sûresi (S), âyet: 63.
[38] Bk. İnşirah Sûresi, ayet: S
[39] Bakara sûresi (2), âyet: 230 .
[40] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat:168-181.
[41] Talâk üç kısımdır:
a) Ahsen-i talâk: Kadını cima etmediği bir tenmlik de ;esmde bir defa boşayarak iddeti geçinceye kadar terketmektir.
b) Hascn-i talâk: İçinde cima bulunmayan üç temT7İik devresinde birer defâ bo-şn inaktır.
c) Bid'î talâk: Bir defada üy sayı ile boşamak, yâhud hayız hâlinde boşamaktır. Talâk vüku'u i'tibâriyle de ric'î ye bâin olmak üzere iki nevidir.
Talâk-i ric'î: Talâkta kullanılan açık sö/Ierle yupilan talâktır. Bâfn talâk ise; kinaye sözlerle yapılan talâktır.
[42] Hûd sûiesî (11), âyel: 97
[43] Bk. Bakara sûresi (2), âyet : 229
[44] Bk. Bakara sûresi (2), âyet: 230
[45] Hürnıet-i galî/a: Hür kadında üç, câriye hakkında İki talâk ile husule gelen hürmettir kî. buna (hürmet-i kiibrâ), (beynûnel-i kübrâ), (beynûnet-i tnugallaza) da denir.
* Hürmct-İ hafife: Bir veya iki talâk ile husule gelen hürmettir ki, buna (hiir-mcl-i sugrâ), (beynûnet-i sugrâ) da denir,
* Beynûnet-i küfarâ: Alel'ıllâk üç talâk ile meıkma gelen ayrılıktır. Buna fhey-nünet-l.kai'ivve) de denir.
* Beynûnet-i sugrâ: Bir veya iki bâîn talâk İle meydana gelen ayrılıktır.
[46] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat:182-189.
[47] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 190-199.
[48] Ta'Iîk : Bir cümlenin ma'nâsının meydana gelmesini; diğer bir cümlenin ma'nâsının meydana gelmesine şart edatı ile bağlamaktır.
Bir şeye bağlı gösterme, geciktirme, asıntıda bırakma, askıda bırakılma, mıı'nâ-îarında kullanılır.
[49] İstishâb kaidesi: Bilinen bir hâli bilinmeyen hale ?ahîd tutarak hüküm vermeye «İs-. tishftb kaidesi» denir. Meselâ, bir adam kaybolur da bir sene kendisinden haber alınmazsa, eski hâline bakarak, onun sağlığına hükmedilir.
[50] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 200-206.
[51] Fârr: Fakîhlere göre; bir kadının ölüm hastalığına (maraz-ı mevt'c) yâni ölüme götüren hastalığa yakalanmış, gâlib-i hâli helak olan kocasının, kadını bu hastalık ha-, ünde boşamasidır. Bu kadına fârrm karısı denilir.
Maraz-ı mevtte kadını boşamak, onu mîrâstan mahrum etmeye muhtemel olduğu için bununla ilgili bir takım ahkâm mevcûddur. (Kegjâf, C, 2)
[52] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 207-211.
Konular
- Velî'ntn Hükümleri :
- Küfüv'ün Hükümleri:
- Memr Babı
- Kölenin Ve Kâfirin Nikâhı Babı
- Kölenin Nikâhı:
- Kâfirin Nikâhı :
- Kasm Babı
- Süt Emme Bölümü (Radâ')
- Boşama Bölümü (Talâk)
- Boşamanın Yapılması Babı
- Talâkın Kinayeleri Faslı
- Tefviz Babı
- (Boşamayı Kadına Devretmek)
- Ta'lîk Babı
- Fârr'ın Talâkı Babı
- (Mirastan Kaçıranın Boşaması)
- Ricat Babı
- İlâ Babı
- (Karısına Yaklaşmamak Yemini)
- Hul' Babı
- Zıhâr Babı
- Liân Babı
- (Karı - Koca Lânetleşmesî)
- Cimâa Kadir Olmayan (Innîn) Ve Benzeri Kimseler Babı
- İddet Babı
- İddetin Hükümlerinden Bazıları Şunlardır:
- Yas Tutma (İhdâd) Hakkında Bir Fasıl
- Nesebin Sübûtu Bâbı
- Hıdâne Babı