logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Yemek, İçmek, Altın Ve Gümüş Kap Ve Eşya Kullanmak  Ve  Bazı  Mahzurlu Şeyler Hakkında Bir Fasıl


Ölmeyi defedecek kadar yemek farz kılınmıştır. [49] Namazı ayak­ta edaya kadir olacak kadar ve orucu edâ edecek kadar yemek ınüste-habdır. Kuvveti artması için doyuncaya kadar yemek mubahtır. Doy­manın üzerinde yemek haramdır. Ancak eğer yarınki orucuna kuvvet kazanmak kasdı için doydukdan sonra yerse veya konuğunun utan­masını savmak için doyumluktan fazla, yerse haram değildir.

Etâmn eti ve sütü mekruhtur. E t ân, ehli eşeğin dişisidir. Süt etten çıkar. Şu halde onun gibidir. Yaban eşeği bunun aksinedir. Çün­kü yaban eşeğinin eti ve sütü helâldir.

Musannif, ehlî eşek için haramdır, dememiştir. Çünkü ehlî eşekde İmâm Mâlik' (Rh.A.) in hilafı vardır.

Keza İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, atın da eti ve sütü mekruhtur.

Bazıları: «Kerâhet-i tahrîmiyye ile mekruhtur.» Bazıları da; «Kerâ-het-i tenzîhiyye ile mekruhtur» demişlerdir. İmâmeyn (Rh.Aleyhimâ) bu meselede ayrı görüştedir.

Devenin sidiği haramdır.

Erkek ve kadın için, altın ve'gümüş çanaktan yemek, içmek, yağ­lanmak ve buhurlahmak haramdır. Bazıları demiştir ki: Haram olan yağlanmak şekli, altın ve gümüş çanağı alıp ve yağı onunla başı üzerine dökmektir. Eğer o altın ve gümüş çanağın içine elini sokup ve yağı alıp ondan sonra başı üzerine elinden dökse bu surette kerahet-i tahrîmiyye ile mekruh olmaz. I^ihâye'de Zahîre'den nakl İle böyle zik-redilmiştir. Buna şöyle itiraz edilmiştir: Şüphesiz bu delîl ile altın ve gümüş sahandan yemeği kaşık ile alıp ondan sonra yese mekruh ol­mamak gerekir ve yine böylece eliyle alıp eliyle yese, uygun olan mek­ruh olmamaktır. Ondan sonra denilmiştir ki: Lâkin uygun olan; altın ve gümüş sahanı kullanma kapısı açılmasın diye bu rivayetle fetva vermektir.

Ben derim ki: Bu ihtilâfın kaynağı Meşayıhın ibaresinin ma'nâ-sından gaflettir ve onların ne demek istediklerini anlamamaktır. Birin­cisi, yani Meşâyihin ibaresinin ma'nâsmdan gaflet şudur ki: Me§âylhin; «altın kaptan» sözündeki (Min) lafzı İbtİdfiİyyedir. İkincisi, yani onlann ne demek İstediklerini anla­mamak şudur ki: Meşayihin demek istediği; haram olan eşyadan ya­pılan kapların kullanılması ancak, eğer İnsanlar arasında bilindiği üze­re kullanmak için yapılan kaplarda kullanırsa haram olur. Çünkü al­tından ve gümüşten, yemek yemek için yapılmış büyük kapların kul­lanılması haram değildir. Ancak ondan eliyle veya kaşıkla yerse, onun kullanılması haram olur. Çünkü o büyük kaplar insanların örfünde, yemenin başlangıcı ondan eliyle veya kaşıkla olmak için konulmuştur. Eğer adam o altın ve gümüşden yapılan büyük kaplardan yemeği alsa ve mubah bir yere koyup oradan yese kullanmanın başlangıcı o altın ve gümüş kaplardan olmadığı için haram değildir.

Keza yağlanmak için altın ve gümüşten yapılan küçük kaplar ve bunun benzerinin kullanılması, ancak adam kabı alıp ve yağı başı üze­re ondan döktüğü zaman haram olur. Çünkü o kaplar ancak ondan o şekilde yağlanmak İçin yapılmıştır. Şayet adam elini o küçük kaba so­kup ve yağı alıp başı üzere dökse, kullanma ilkin o kaplardan olmadığı için haram olmaz. Şu halde zahir oldu ki: Meşayihin muradı, müteâref (âdet) olan kullanmanın başlangıcının o haram olan şeyden olmasıdır. Yakında gelecek gümüşlenmiş çanak ve gümüşlenmiş serîr (karyola, divân) jneselesi Meşâyihin«Gümüş konulan yerinden sakınarak» sözle­rinin mülâhazasiyle beraber bizim zikrettiğimiz şeyi te'yîd eder. İmdi gerisini sen düşün!

Keza altından ve gümüşten kaşıklar ile yemek ve onlardan yapılan miller ile sürme çekmek ve bunlara benzer olan âdetler haramdır.

Kurşundan, sırçadan, billurdan ve akik (siyah taş) den yapılan kaplardan yemek helâldir. Gümüşlenmiş kapdan yemek de helâldir.

Erkeğin gümüşlenmiş serîr (yani karyola veya divân) üzerine otur­ması, eğer gümüş konulan yerinden sakınarak oturursa helâl olar. Zira

gümüş kapdan yemek ve içmek, gümüşlü serîr üzerine, gümüşlü eyer üzerine oturmak ve bunun benzeri şeyler kullanmak; ancak yerken ve içerken gümüş, ağız yerine gelmezse ye elin tuttuğu yerde gümüş ol­mazsa ve serîr üzerine oturacak yerde gümüş olmazsa, yani gümüş ye­rinden sakınırsa helâl olur. Bu takdirde o adam bu kaplan mezkûr şekil üzere kullanmış olmaz. Fakat elin, ağızın ve oturağın yeri altın ve gü­müşten hâlî olmasa, bu takdirde helâl olmaz.

Yine, altın ile veya gümüş İle yaldızlanan sandalyenin kullanılma-sı helâl olmaz. Bunîann hepsi İmâm A'zam' (Rh.A.) a göredir. Ebû Yû­suf (Rh.A.) a göre hepsi mekruhtur, tmâm Muhammed' (Rh.A.) İn sözü İmâm A'zam (Rh.A,) ile beraber rivayet edilir. Ebû Yûsuf (Rh.A.) ile de rivayet edilir. Bu ihtilâf hâlis olan altın ve gümüştedir. Fakat kanşık olursa onun kullanılmasında bilittifak mahzur yoktur.

Rivayet edilmiştir ki: Bu mesele yani yaldızlanmış kap, serîr ve eyer, tmâm Ebû Ca'fer ed-Devânikî' (RüJL; nin meclisinde olmuş, tmâm A'zam (Rh.A.) ve o asrın imamları o rneclisde bulunuyorlannış. îmâmlar mekruh olur, demişler. İmâm A'zam (Rh,A.) susuyormuş. İmâm A'zam (Rh.A.) hazretlerine siz ne buyurursunuz, diye sormuş­lar. O da «Eğer ağzım gümüşlü yere korsa mekruh olur; koymazsa -mek­ruh olmaz,» diye cevap vermiş. İmâm A'zam' (Rh.A.) a senin delilin nedir? diye sorulmuş. İmâm A'zam (Rh.A.) : Söyle bana, adamın par­mağında gümüş yüzük olsa da, o adam avucundan su içse mekruh olur m|i? demiş. İmamların hepsi duraklamışlar. Ebû Ca'fer (Rh.A.), İmâm A'zam' (Rh.A.) m cevâbına hayret etmiş. Bu cevâb da zikrettiğimiz şe­yi te'yîd eder.

Kâfirin - isterse Mecûsi olsun - ben bu eti Müslümandan veya Kitâ-bîo^u satın aldım demesi kabul edilip o etin yenmesi helâl olur. Ama Mecftsîden satın aldım demesi kabul edilmeyip o etin yenmesi haram olur,

Kenz sahibi kitabında; «Helâl ve haramda kâfirin sözü makbul olur» demiştir. Zeylai (Rh.A.); «Bu yanlıştır. Çünkü helâl ve haram di­yanettendir. Kâfirin sözü ise diyanette kabul edilmez. Ancak zaruret İçin, özellikle muamelâtta kabul edilir,» demiştir.

Ben derim ki: Kenz sahibi yanılmış değildir. Çünkü helâl ye haram üe muradı, muamelât konusunda hâsıl olan şeydir. Zeylaf (Rh.A.> nin sandığı gibi mutlak helâl ye haram değildir. Detfl şudur; Kenz sâ-hİbl, Kâft'de, kâfirin helâl ve haramda sözü makbul olur deyip hattâ eğer o adamın bir Mecûsi işçisi veya bir Mecûsi hizmetçisi olsa, o kâttr^ hizmetçiyi et satın almak için gönderse, o Mecûsi hizmetçi de ben bu" eti bir Yahüdîden veya Hıristiyandan veya Müslümandan satın aldım dese, o adam için etin yenmesi caiz olur. Eğer satın alma zikredilen­lerden başkasından olursa, o etin yenmesi caiz olmaz.
Ondan sonra demiştir ki: Bunun aslı şudur; Şüphesiz kâfirin ha­beri muamelâtta bi'1-icmâ makbuldür. Çünkü akıldan ve'yalana mâni dinden sâdır olmuştur. O kâfirin haberini kabul etmek zarureti, mua­melâtın çokluğundan dolayı ve kâfir genellikle ehl-İ şehâdetten oldu­ğu içindir. İmdi, Zeylaî' (Rh.A.) nin muradının bizim zikrettiğimiz şey olduğu anlaşılmıştır.

Tuhaftır ki; Zeylaî (Rh.A.), Kenz sahibine bu nuaz. ra Kâîi'nin sözünün hulâsasını nafcletmisiiv. İmdi " ZeylaT (RhA.) ye itiraz yerine, helâl ve hatâmla muamelât zımnında hâsıl olan şeyi mu-râd etti demesi ve Kâti'nin sözünü onun üzerine karine kılması lâzım gelirdi îmdi gerisini sen düşün!

Bir tek kimsenin sözü - gerekse o kimse kâfir olsun veya kadın ol­sun veya fasık olsun veya köle olsun - muamelâtta kabul edilir. Çünkü bu zikredilen kimseler insanların cinsleri arasında çoktur. Şu halde eğer.zâid olan şart, şart kıhnsa güçlüğe yol açardı. Güçlüğü savmak için mutlaka q f erdin sözü kabul edilir.

Bu zikredilen kimselerin her birinin sözü tevkil (vekil etme) de de kabul edilir. -«Ben şu şeyin satışında falan kimsenin vekiliyim» diye haber vermek gibi. Öyleki, o tevkili haber, veren kimseden satın almak caiz olur,                             

Kölenin ve çocuğun hediyede ve' İzinde sözü kabul edilir. Nitekim çocuk hediye ile gelse ve «şu hediyeyi sana falan kimse gönderdi.» dese, o hediyyenin ondan kabulü helal olur. Veya köle i<ten ticârete me'zû-num» dese, sözü kabul edilir.

Bir tek kimsenin haber vermesinde, diyânât-ı mahzada adalet şart kılınmıştır. Suyun pis olmasından haber vermek gibi. Eğer salih bir HÜMüman - gerekse köle olsun - suyun pis olduğunu haber verse, sözü kabul edilir, ve suyu soruşturan kimse teyemmüm eder. Ve suyun pia olduğunu haber veren kimse fâsik veya mestur (hâli -bilinmeyen) bir kimse olsa, suyu soruşturan kimse arattırır ve kendisinin zann-ı galibi üe amel eder. Evjâ olan o suyu dökmektir. Teyemmüm, haber veren kimsenin 'doğru olması ihtimâli gâlib olduğu zamandır. Abdest almak ve hem de teyemmüm etmek ise haber veren kimsenin yalancı olması ihtimâli gâlib olduğu zamandır.
Bir adam içinde münker bulunan bir düğün yemeği (velîme) ne da'vet edilse ve o adam orada münker işlendiğini bilse, o da'vete git­mez. [50] Eğer o adam velîmede münker olduğunu bilmese veya adam oraya vardıktan sonra ortaya çıksa, şayet o adam insanların uyduğu kimse olup bu takdirde o münkerin menfine kadir olsa, menetmesi ge­rekir. Eğer men'ine kadir olmazsa o velîmeden mutlaka çıkar. Eğer o adam insanların uyduğu (muktedâyı nâs) bir kimse değil ise, oturup düğün yemeğinden yese caiz olur. Çünkü onun da'vete İcabeti sünnet­tir. KesûlüSIah (S.A.V.) :
«Her khn da'vete icabet etmezse, Ebıs'l-Kâsim'a (Yâni Resûlüllah'a) âsî olmuştun; buyurmuştur Kendinden başkasında olan bid'atm kendi­sine yakın olmasından dolayı da'vet terkedüraea. Yüksek sesle başka­sının ağlamasından dolayı Cenaze Namazı terk edilmediği gibi. [51]