logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Müste'men Babı


Müste'men [29], gerek Müslüman, gerek harbi olsun kendi ülkesin­den başkasına emân ile giren kimseye denir.

Bizim tacirimiz kâfirlerin ülkesinde onların kanlarına ve malları­na taarruz etmez. Çünkü Müslümanlar verdikleri şartlara göre dav­ranırlar. Emân istemekle onlara taarruz olunmamak şart kılınmıştır. Bundan sonra taarruz, gadr (yâni hıyanet) olur.

Tacir,  taarruz yoluyla çıkardığı mala haram olarak mâlik olur.

Mülk olmasına sebeb, mubah malı istilâ içindir. Haram olması ise, haram olan gadr sebebiyle hâsıl olduğu içindir. Şu halde zimmetini o haramdan ayırmak için, o aldığı malı tasadduk eder.

Ancak, eğer onların hükümdarları o tacirin malını alırsa veya kral o taciri hapsederse veya kraldan başkası onun bilmesiyle tacirin ma­lım alıp veya hapsedip kral o başkasını menetmezse, o tacirin taarruzu caiz olur. Çünkü ahdi bozmaya onlar başladılar. İltizâm bu şarta bağ­lı olur.

Esir olan Müslüman, tacirin hilâfına dır. Onun için dilediği vakit­te taarruz mubahtır. Her ne kadar Müslüman esîri isteyerek de salıver-seler, gadr sayılmaz. Çünkü esir müste'men değildir ve onda iltizâm yoktur.

Onların tereleri de mubah görülmez. Çünkü fere ancak mülk ile helâl olur ve İslâm ülkesine sokmazdan önce ise mülk olmaz. Nitekim daha önce geçti.

Ancak, esir olan karısını veya ümmü veledini veya müdebberesini orada bulursa, helâl olur. Çünkü kâfirler, onlara malili; olmazlar. An­cak onlan harbî cima etmemiş olmalıdır. Çünkü kâfirler onları cima eylemiş olsa ve mâlik de cima eylese, nesebde şüphe ve karışıklık mey­dana gelir.

Esir olan cariyesini bulsa, her ne kadar harbî onu cima eyle meşe de, onu mutlak surette cima caiz olmaz. Çünkü kâfirler ona mâlik ol­dular.

Harbî, müste'meni bir çeşit tasarruf ile borçlu kîlsa veya müste'­men harbiyi borçlu etse veya ikisinden biri diğerinin malını gasb etse ve ikisi de bizim ülkemize gelip harbî de müste'men olsa, borç ve gasb-dan ikisinden birine bir şey hükm olunmaz. Borç (deyn) ile hükm olunmamasının sebebi hükm velayete dayandığı içindir. Borç (alma veya verme) vaktinde ise asla velayet yoktur. Müste'men üzerine hükm vaktinde de yoktur. Çünkü müste'men geçen fiillerinde İslâmm bük müne uymamıştır: Ancak gelecekte uymuştur. Gasb olduğuna hüküm verilmemesine gelince; o gasb olunan şey, rna'süm olmayan maîa mü­sadif olduğu için ma'sûm malı ele geçiren gâsıbm mülkü olduğundan­dır. Nitekim daha önce geçti.

Keza borç ile gasbı iki harbî işleyip ikisi de müste'men oldukları halde bizim ülkemize gelseler, yine böyledir.

Eğer ikisi de Müslüman oldukları halde gelseler, ikisi arasında borç ile hükm olunur, gasb ile hükm olunmaz. Borç ile hükm, kendi nzâlanyla olduğu için sahîhdir. Hükm hâlinde yeîâyet sabittir. Çün kü ikisi de İslâm'a girmekle ahkâmı iltizâm eylemişlerdir. Gasba ge­lince; istilânın mubah mal üzere vürûdu (gelmesi) sebebiyle gâsıb ona mâlik olduğu içindir. Harbînin mülkünde murdarlık yoktur ki geri vermekle emrolunsun.

Müste'men olan bir Müslüman dâr-ı -harbde mislini yâni bizim müste'menimizi, isteyerek veya hatâen Öldürse, kasıdda ve hatâda malından diyetini verir.

Hatâ için keffâret verir. Keffâretin delili AUah Teâlâ' (C.C.) in :
«Bir mu'mini yanlışlıkla Öldürenin, bir mü'min köleyi âzâd etme si gerekir.» [30] kavli şerifidir. Bunu dâr-ı İslâm ve dâr-ı harb ile kayd-lamamıştır. Keffâreti hatâya tahsisin vechi ise, bize göre kasden öldür­mekte keffâret olmadığı içindir. Diyet ise, bizim ülkemize taşınmakla sabit olan dokunmazlık, müste'menliğin ânz olmasıyla bâtıl olmadığı iğindir. Kasden öldürmede kısas olmamasına sebeb; - ki bu zahir ri­vayettir. - Çünkü kısasın istifası ancak kendini müdafaa etmişse me nea [31] mümkün olur. Tek kişi (vâhid), çok kere tek kişiye karşı koyar. Karşı koyma gücü (menea) asker veya kuvvet de ancak İmâmda ve Müslümanlarda vardır. Bunların ikisi de dâr-ı harbde yoktur. Şu halde vucûbda fayda yoktur. Öyleyse hadd gibi vâcib olmaz.

Kasden öldürmede diyetin malından vâcîb olması âkıleler kasden Öldürmekde diyet vermedikleri içindir. Nitekim yerinde anlatılmıştır. Hatâda ise âküelerin, iki ülke biribirine zıt olduğu için sıyânete (koru­maya) güçleri olmadığı içindir. Onların üzerine diyetin vucûbu ise sı-yânete terk etmeleri itibariyledir.

İki esirde, şayet ikisinden birisi diğerim öldürse yalnız hatâda keffâret verir. Yâni İmâm A'aam' (Rh.A.) a göre, hatâda diyet yoktur ve kasıtta asla bir şey yoktur. Yine Müslüman tacir, kâfir bir esiri dâr-ı harbde öldürse, İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre o Müslüman üzerine bir şey yoktur, ancak hatâda keffâret vardır. İmâmeyn (Eh.Aleyhimâ)  «İki esîrde, hatâda ve kasıtta katil üzerine diyet vardır. Çünkü ismet (dokunulmazlık) esirlik arıziyle bâtıl olmaz, istîmân (müste'menlik) arıziyle bâtıl olmadığı gibi» demişlerdir. Kısasın mümteni' olması (imkansızlığı)  müdafaa kuvveti bulunmadığı içindir. Diyet ise geçen se-bebden dolayı malından vâcib olur.

İmâıtı A'zam' (Rh.A.J m delili şudur: O kimse esir olmakla kâ­firlerin ellerine düştüğü için onlara tâbi olmuştur. Bundan dolayı on­ların ikâmeti ile mukîm olur ve seferleri ile müsâfir olur. Bu sebeble ihraz aslen bâtıl ve bize göç etmeyen Müslüman gibi olur. Yukarıda geçen sebebden dolayı, keffâret hatâya tahsis edilmiştir. Dâr-ı harbde İslâm'a gelen Müslümanı bir Müslümânın öldürmesi gibi ki, onun öl­dürülmesi ile, hatâda ancak keffâret vâcib olur.

Müste'men olduğu halde gelip bizim ülkemize giren harbîye, bir yıl oturmaya izin verilmez. O harbîye, eğer bizim ülkemizde bir yıl veya bir ay ikâmet edersen, üzerine cizye bağlarız, denilir. Eğer o tak­dir olunan yıl ve aydan, önce ülkesine dönerse ne a'lâ, dönmezse, o har­bî zimmî olur.

Bil m elisin ki, harbîye bizim ülkemizde sürekli oturmaya izin ve rilmez. Ancak köle olmakla veya cizye ile izin verilir. Tâkİ kâfirler için casusluk edip bizim zararımıza çalışmasın! Ancak az bir ikâmete izin verilir. Çünkü az bir ikâmetin menedilmesinde ihtiyâç maddele­rinin gelmesini kesmek ve ticâretin kapısını kapamak vardır.

Çok ikâmet ile az ikâmetin arası bir yıl ile ayrünuştir. Çünkü yıl içerisinde cizye vâcib olan bir müddettir.

Binâenaleyh, ikâmet cizye maslahatı için olur. Eğer İmâmın (Dev­let Reisi) sözünden sonra yıl tamâm olmadan önce vatanına dönerse, ona bir şey yoktur. Eğer imâmın sözünden sonra bir yıl tamamen ka­lırsa, o kimse zi mm id ir, cizyeyi iltizâm etmiş olur. İmâm bir ay veya iki ay gibi, bir yıldan az olan müddeti ta'yîn edebilir. Şayet harbî, imâ­mın sözünden sonra o ta'yin edi-Ien müddet kadar ikâmet ederse zimmî olur. Nitekim sebebi zikredildi.

Zimmînin dâr-ı harbe dönmesine izin verilmez. Zira zimmet akdi bozulmaz. Çünkü zimmet akdi İslâm'dan haleftir. İslâm ise bozulmaz. Keza halefi de bozulmaz. Keza harbî imâmın müddet takdirinden ön­ce bizim ülkemizde bir yıl otursa, zimmî olur, dâr-ı harbe (iönmesine izin verilmez. Zira imâm müddet takdîr etmeyince, mu'teber olan bir yıldır. Çünkü takdir, özrü denemek içindir. Bir yıl ise özrü denemeye uygundur. Nitekim cinsî münâsebetten âciz olan kimsenin te'cîlinde bir yıl takdîr edildiği gibi. Nihâye'de, Mebsût'tan naklen böyle zikredil­miştir.

Lâkin cizye iki surette, yâni takdirden sonra ve takdirden önce, yıl tamâm oldukdan sonra konulur. Ancak cizyenin yıl tamâm oldukdan sonra alınması, birinci surette yâni takdirden sonra olduğu su­rette şart kılınırsa ve yıldan veya aydan sonra alırız, denirse, bu tak­dirde cizye ondan birinci yıl tamâm olunca alınır.

Keza, harbi arazî satın alıp o harbî üzerine, satın aldığı arazînin haracı konulsa zimmî olur. Bunda şuna işaret vardır ki harâc arazîsi satın almakla, o harbî üzerine harâc konuluncaya kadar, harbî zimmî olmaz. Şayet üzerine harâc konulan müşteri zimmî olduysa, koyma vaktinden itibaren onun üzerine bir yılın cizyesi lâzım gelir. Bu du­rumda sene gelecek yıl olur.

Ya da harbiyye olan kadını bizim ülkemizde bir zimmî nikâh etse, o harbiyye zimmiyye olur. Çünkü kadın kocasına tâbidir. Bir zimnıiy-yeyi bir harbî erkek nikâh etmekle harbî zimmî olmaz. Çünkü kadını boşayıp vatanına dönmesi mümkündür.

Bir müste'meb yani bizim ülkemize emânla gelen harbî, dâr-ı har­be dönse, kanı helâl olur. Çünkü emâmnı, iptal eylemiştir. Onun dâr-ı İslâm'da olan malı tehlikededir

Eğer dâr-ı harbe dönen müste'men esîr olsa veya ehl-i harb üze­rine thl-i İslâm gâlib olsa da o müste'men öldürülse, onun ma'sûm olan Müslüman veya ziniraîdeki alacağı düşer. Çünkü onun üzerine hak is-bâtı, mütâlebe vâsıtasıyledir. Bu da düşmüştür ve borçlunun hakkı ise âmmenin hakkından önce gelir. Bu suretle borç o kimseye muh-tas olarak sakıt olur.
O öldürülen müste'menin bizim ülkemizde bir ma'sûmun yanında olan emâneti ganimet olur. Çünkü takdîren kendi elindedir. Çünkü emânet konulan kimsenin eli (yed'i) onun kendi eli gibidir. Şu halde o emânet konulan şey o müste'mene tebâiyet ile ganimet olur. İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) dan rivayete göre : Emânet, 'emanetçinin mülkü olur. Çünkü emânet onun eline en önce geçmiştir. Şu halde ona emanetçi her­kesten ziyâde hak sahibidir. Ebû Yûsuf1 (Rh.A.) a göre; o müste'menin -koyduğu rehini alan kimse, rehini borç karşılığında alıkor. İmâm Mu-hammed' (Rh.A.) e göre, o rehin satılır, parası ile borç ödenir, borcdan fazla kalırsa Beytü'l-Mâlindir. Bunu Zeylaî (Rh.A.)  zikretmiştir.

Eğer o dâr-ı harbe giden müste'men eceliyle ölürse veya ehl-i İs­lâm kâfirlere gâlib olmaksızın Öldürülürce verdiği borç ve emâneti vâ­rislerinin olur. Çünkü emânın hükmü bâtıl olmadığı için bakîdir. Vâ­risleri onun yerine kâim oldukları için vârislerine verilir.

Bir harbî bizim ülkemizde olsa, dâr-ı harb d e karısı ve çocukları olup bir ma'sûm veya zimmî yanında emânet bırakıp kendisi burada Müslüman olsa, ehl-i îslâm kâfirler üzerine gâlîb olduğu zaman onun karısı ve çocukları hepsi ganimettir. Karısının ve büyük çocuklarının ve karısının karnında olanın ve akarının ganimet olmasına sebeb, aGa-nîmet Babında» zikredilen .sebebdir. Küçük çocuklarının ganimet ol­masının sebebine gelince: Küçük çocuklar babasına tâbi olup baba­sının İslâmıyle Müslüman olması, ancak babasının elinde ve velayeti altında olduğu vakittedir. Dâr-ı İslâm ile dâr-ı harb zıt ve ayrı olduğu için dâr-ı harbdeki küçük çocuklar babasma tâbi olmuş olmaz ve ba­ba kendisini dâr-ı İslâm'a getirmekle dâr-ı harbde olan mallarını da kazanmış olmaz. Şu halde hepsi ganimet olmak üzere bakî kalır. Bu meselede, eğer küçük çocuk esir olup dâr-ı İslâm'a gelse, ikisi bir ül­kede bulunduğu için, babasına tebâiyetle Müslüman olur. Fakat o çocuk dar-ı İslâm'a getirilmezden önce ganimet olması, iki ülke ayrı olduğu için bunun hilafıdır - nitekim sebebi zikredildi - ve dâr-ı harb­de hâli üzere ganimettir. Müslüman olması - yerinde öğrendiğin sebeb-den dolayı - köleliğe aykırı değildir. Bunu Zeylâi (Rh.A.) zikretmiştir.

Eğer harbî, dâr-ı harbde Müslüman olup bizim ülkemize gelse ve ehl-i İslâm kâfirler üzerine gâlib olsa, onun küçük çocuğu hür Müslü-mandır. Çünkü o dâr-ı harbde Müslüman olunca iki ülkenin birleşme­sinden dolayı küçük çocuğu ona tâbi olur. Onun ma'sûm olan Müslü-manda veya zimmîde olan emâneti de ona âiddir. Çünkü o emânet sahîh ve muhterem olarak elindedir. Sanki o kendi elinde gibidir. On­dan başkası, yâni büyük çocukları, karısı, akan ve harbî elinde olan emâneti ganimettir.

Bir harbî dâr-ı harbde Müslüman olsa ve onun dâr-ı harbde Müs­lüman vârisleri bulunsa ve bir Müslüman onu öldürse o katil üzerine bir şey lâzım gelmez. Ancak hatâda kef taret lâzım getir. Kasıtta bir şey lâzım gelmez. Bunu vechi daha önce öğrenilmiştir.
İmâm (Devlet Başkam) velîsi olmayan Müslümanın diyetini alır. Dâr-ı İslâm'da 3M(üslüman olan müste'menin de diyetini alır. Hatâen Öl­dürmede, öldüren kimsenin âkılesindçn alır. Çünkü o kimse ma'sûm bir nefsi öldürmüştür. İmdi hatâen öldürme hakkında vârid olan nassr lar onu kapsar.
«İmâm diyetini ahr» sözünün ma'nâsı: Beytü'1-Mâle koymak için­dir. Çünkü imâm Müslümanlar için nazır nasb olunmuştur. Bu da menfaatini gözetmektendir.
Şayet öldürmek kasden (âmden) olsa, imâm kısas yapmak ve sulh yoluyla diyet almak arasında muhayyerdir. Çünkü kasden Öldürmenin gereği kısâsdır ve imâmın velayeti nazarîdir. Ona bakar, hangisini da­ha uygun görürse onu yapar. Zahir olan şudurki, bu surette diyet kı-sâsdan daha faydalıdır. Onun için afvetmez. Çünkü hak, âmmenindir. Bedelsiz âmmenin hakkını düşürmek menfaat kollamaktan değildir. [32]