logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Vazifeler   Babı

VezâU, vazifenin çoğuludur. Vazife, insan için her gün yemekten veya nzıktan mukadder olan şeydir. Burada murâd, öşr ve harâcdır. Vazife adı verilmesi mecazdır. Varacağı netice itibariyle bir şeyin ad­landırılması kabîlindendir.      ;

öşriyye olan arazî, Arabın arzıdır. Boyca o, Uzeyb'den Yemen'deki en son taş ile Mihre adındaki köy arasıdır Genişliği ise,' Yebrîn ve Re-rael-i âlic arası ile Şam sınırına kadardır.

Halkı gönüllü (tav'an) İslâm'ı kabul eden arazî de öşriyyedir. Zi­ra Müslümanı zilletten korumak için harâc ile başlanmaz. Çünkü on­da cizye ma'nâaı vardır, öşrde ise ibâdet ma'n&sı vardır.

Veya zada feth olunup arazîsi gaziler arasında taksim edilen yer­ler öşriyyedîr. Şayet Devlet Reisi gaziler arasında taksim edip üzerine haf&c koysa, eğer harâc suyu ile «ulanıyorsa câia olur, Attâbî' (Rh.A.) nin el-Câmiu's-Sağîr'mde böyle zikredilmiştir.

Basra arazîsi de öşriyyedir. Zira Sahabe* (R.Anhüm) nin Öşriyye olduğuna İcmâı vardır. Kıyâs ise harâciyye olmasıdır. Çünkü kahren feth olunup arazîsi halkına bırakılmıştır. Basra, Irak'ın arazîsi cüm-lesindendir. Lâkin bu onların icmâı ile terkedilmiştir,

Mfislümanm bostanı veya duvarı olan bağı da Öşrivyedir. Zira Müs-lümanın üzerine tavzifin başlangıcında Öşr daha uygundur. Çünkü öşr­de ibâdet ma'nâsı vardır. Bir de, o daha hafîfdir, zira öşr hâricin nefsi­ne (yâni çıkan ürünün kendisine) tealluk eder:

HarÂcf olan araz!, Irak'ın çevresidir. Bu Irak çevresi (yâni Arab Irâlcı) genişliğine, Uzeyb ile Halvân akabesine kadar olan aradır. Boyca, Sa'lebiyye'den - bazısı, Ales'den demiştir - Abâdân'a kadar olan aradır.

Zorla feth edilip halkı, üzerinde bırakılan arazî veya halkı ile imâ­mın (Devlet Reisi) uzlaştıkları arazî harâciyyedir. Zira tavzif ile baş­layıp kâfire harâc koymak ihtiyâca daha uygundur.

Ya da imâm kâfirleri sürgün edip, onların yerlerine başka kâfirleri nakletse arzları harâciyyedir. Nitekim bilirsin ki, harâc, ancak nakle­dilen kavm kâfir olurlarsa, konur. Şayet kavm Müslüman olurlarsa, onların üzerine öşr konur.

İmâmın (Devlet Reisi) izniyle zimmînin ıhyâ ettiği ölü arâzt de ha­racıdır. Çünkü o ilkin kâfire verilmiştir. Veya zimmî Müslümanlar ile beraber ehl-i harbe karşı savaştığı için imâmın zîmmîye ganimetten bahşiş (radh) olmak üzere verdiği arz da haracıdır.

Müslümamn ıhyâ ettiği arz yakınlık ile itibâr olunur. Eğer o Müs­lüman m ıhyâ ettiği arz harâcî arazîye yakın ise harâcîdir. Öşriyye olan arza yakın ise o da öşriyyedir.

Öşriyye ve harâcî yy e olan arazîden her biri, eğer Öşr suyu ile su­lanıyorsa öşr alınır. Ancak öşr suyu ile sulanan kâfirin arzından Öşr alınmaz. Bu takdirde ondan harâc alınır. Eğer harâc suyu ile sulanır­sa harâc alınır.      .

El-Câmiu's-Sağîr'de deniliyor ki: Öşr ve harâc ikisi de nâmiye ar­za bağlıdır. Nâmiye arzın neması o arzın suyuyladır. Şu halde sulama öşr suyu ile yahut harâc suyu ile itibâr olunur, ,

Zeylaî (Rh.A,) demiştir ki,: Musannifin bu ayırımından muradı Müslüman hakkındadır. Kâfir hakkında ise hangi su ile sularsa sula-sıri onun üzerine harâc vâcib olur. Zira kâfire ibtidâen öşr konmaz. îb-tidâ hâlindeki tafsilât burada bil icmâ mümkün değildir. Kâfirde hı-lâf ancak beka hâlinde olurki: Kâfir öşriyye arzına mâlik olduğu va­kitte onun üzerine harâc mı vâcib olur, yoksa öşr mü? mes'elesinde ortaya çıkar.

Bundan sonra musannif suyu zikredince, suyu açıklamayı nıurâd edip şöyle demiştir: Öşriyye arzında olan yağmur suyu, kuyu suyu ve pınar suyu öşrîdir. Acemin kazdığı nehirlerin suyu jöşrîdir. Harâciyye arzındaki kuyu ve pınar suyu da harâcîdir. Muhît'te böyle zikredilmiş­tir. Şayet Müslüman veya zimmî arzı bir defasında öşr suyu ile ve diğer bir defasında harâc suyu ile sulasa, Müslüman öşre ve kafir de haraca lâyık olur. MFrâc'ud-Dirâye'de böyle zikredilmiştir.

Hacend ilinin nehri Seyhun, haracıdır. Tirmiz ilinin nehri Ceyhun, Bağdâd ilinin nehri Dicle, Küfe ilinin nehri Fırat İmâm Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, harâcîdir. İmâm Muhammed' (Rh.A.) e göre öşrîdir.

Harâc iki çeşittir: Bunlardan biri harâc-i mukâseme'dir. Bunda vâcib olan; yerden çıkanın beşte biri ve benzeri cüzleridir. İkincisi ha-râc-ı vazifedir. Bunda vâcib olan yerden istifâde imkânına bağlı zim­mette bir §eydir. Nitekim Hz. Ömer (R.A.) suyun ulaştığı her bir cerib (dönüm) için bunu koymuştur. Cerîb : Kirbâs zirâi ile altmış kere alt­mış zirâ'dir. Kirbâs (bez) zirâi yedi kabzadır. Mesaha zirâi yedi kabza ve dikine bir parmak uzunudur. Hesabcılara göre, yirmi dört parmak­tır. Bir parmak ölçüsü, karınları birbirine eklenmiş olduğu halde altı arpadır.

Bazıları demişlerdir ki: Bu zikredilen, Irak'ın çevresinin cerîhidir. Irak'ın çevre yerlerinden başkasında cerib, onların katında mu'tâd olandır.

Buğdaydan veya arpadan, her bîr cerib için bir sâ' ve bir dirhem harâc konur. Yaş mahsûlün her bir cerîbi için beş dirhem harâc konur. Bağın ve hurmanın birbirine bitişik olduğu halde, bir cerîbi İçin beş dirhemin katı konur (ki on dirhem oiur).

Za'ferân ve bostana — Bostan, bir arzdır ki onu duvar çevrelemiş­tir, içinde çeşitli hurmalar, ağaçlar, üzümler vardır ve ağaçların ara­sında zirâat mümkündür. Eğer ağaçlar birikirine sarılmış olup orada zirâat mümkün olmasa, o yer bağdır. — taşıyacağı kadar vergi konur. Çünkü onda Hz. Ömer* (R.A.) in tavzîfi (koyduğu vergi miktarı) yok­tur. Hz. Ömer (R.A.) bu hususta tâkata itibâr etmiştir. Şu halde biz de tavzif olmayan arzda tâkata îtibâr ederiz. Fakîhİer, tavzif olmayan arzda, arzdan çıkan mahsûlün yarısı, takatin sonudur, bundan fazla olmaz, demişlerdir. Çünkü tansîf insafın sonudur. Eğer o arz vazifeyi taşımazsa bil icma eksiltilir. İmânı Ebû Yûsuf (Rh.A.) a göre, taşırsa artırılraaz. Bu İmâm A'zam* (Rh.A.) dan da rivayet edilmiştir. İmâm Muhaznmed' (Rh.A.) e göre, noksana itibârla artırılır.
Ebû Yûsuf (Rh.A.) un delili şudur: Harâc-ı Tavzif (vergi haracı) şer'an mukadderdir ve bu hususta Sahabeye (Allah onların hepsinden râ-zi olsun) tabî olmak vâcibdir. Çünkü miktarlar ancak tevkîfî (delile bağlı) olarak bilinir, takdir ziyâdeyi meneder. Çünkü noksan icmâen caizdir. Binâenaleyh takdir faydadan hâlî olmasın diye ziyâde aletta1-yin men edilir.

Harâc konan arzın suyu kesilse veya su arza gâlib olsa yâni arzı su kaplasa harâc yoktur. Çünkü harâcda mu'teber olan takdirî nemadır - ki zirâatten temekkündür - o da yok olmuştur.

Ya da ekilen şeye bir âfet isabet etse yine harâc olmaz. Zira asıl helak olunca, asla bağlı olan şey de bâtıl olur.

Fukahâ: «Harâc seneden ancak arazîyi ikinci defa ekmek müm­kün olacak kadar zaman kalmazsa bâtıl olur. Eğer ikinci defa ekmek mümkün olacak kadar zaman kalırsa harâc düşmez.» demişlerdir.

Arzın mâliki arzı boş bıraktı ise harâc vâcib olur. Çünkü ziraata imkân vardı. Mâlik onu elden kaçırdı. Eğer arzın mâliki Müslüman ol­sa harâc bakî kalır. Çünkü onda meûnet (rizık) ma'nâsı vardır. Meûnet beka hâlinde İtibâr olunur. Şu halde meûnetin Müslüjnan üzerine bı­rakılması mümkün olur.

Ya da arzı, ehl-i harâcdan Müslüman satın aha, zikrettiğimiz se-bebden dolayı, harâc bakî kalır. Sahabenin (Allah Teâlâ (C.C.) onla­rın hepsinden razı olsun), harâc arazîsi satın alıp haracım ödedikleri sahîh olmuştur:            

Harâcî arzının mahsûlünde öşr yoktur. Çünkü ResûlüUah (S.A.V.):

«Öşr ve harâc bir Müslümanın aranda bir araya gelmez.» buyurmuş­tur.

Bir de; âdil ve zâlim hiçbir* hükümdardan Öşr ve haracı bir araya getirmemiştir. Onların icmâ'ı hüccet bakımından yeter.

Öşr, çıkan mahsûlün tekerriîrüyle tekrarlanır: Çünkü öşr her çı­kan mahsûlde vâcib olmakla tahakkuk eder. Muvazzaf har&cda değil. Zira muvazzaf harâc çıkan mahsûlün bir yılda tekerrürüyle tekrarlan­maz. Çünkü Hz. Ömer (R.A.) onu mükerreren muvazzaf kılmamıştır.

Musannifin haracı, muvazzaf ile kaydına sebeb : Mukâseme haracı çıkan mahsûlün tekerrürü ile tekrarlandığı içindir.
Vakf arazîsinde, çocukların» delilerin, mükâteb, me'zun ve borçlu-lann arazîsinde, eğer o arazî öşriyye. ise öşr, harâciyye ise harâc vâcib olur. Zira öşrün sebebi, çıkan mahsûlün hakîkatıyle üreyen yerdir. Haracın sebebi ise, temekkün (yâni mümkün olmak suretiyle) üreyen yerdir. Sahibine itibâr yoktur. [35]