Kâfirlerin İstilâsı Babı
Şayet düşman savaşçıları (ehl-i harb), ehl-î zimmeti bizim yurdumuzdan dâr-ı harbe sürseler, ehl-i harb o ehl-i zimmete mâlik olmazlar. Çünkü onlar hürdürler. Vakıâtu's-Sadn'ş-Şehîd'de böyle zikredilmiştir.
Şayet düşman savaşçılarının (yani ehl-i harbin) bazısı bazısını esîr etse ve mallarını alsalar veya bizden dâr-ı harbe bir deve kaçıp onu alsalar veya ehl-i harb bizim malımız üzerine gâlib olup o malı ihraz edip yurtlarına soksalar, her ne kadar bizim o malımız mü'min bir köle veya câriye de olsa, ehl-i harb o mala mâlik olurlar. Kâfî'de ve başkasında, aşağıda gelen mes'elenin şerhinde bunu zikretmişlerdir.
Mes'ele şudur: «Şayet bir müste'men yani emân ile bizim yurdumuzda oturan kâfir, mü'min bir köle satın alıp yurtlarına soksa,,denilen meseledir... ilâh.» Musannifin «onu yurtlarına soksalar (ihraz etseler) a demesine sebeb şudur : Çünkü ehl-i harb o aldıkları eşyayı yurtlarına sokup ihraz etmezden önce eşyadan bir şeye mâlik olmazlar. Hattâ bir tacir ehl-i harbin aldığı eşyadan yurtlarına sokup kazanmadan önce bir şey satın alsa, sahibi de o şeyi satın alanın, elinde bulsa, bir şey vermeden alır.
Bizim hâlis hürrümüze, nıüdebberimize, ümmü veledimize ve mü' kâtebemize mâlik olamazlar. Hattâ ehl-i harb (yâni düşman askerleri) zikredilenleri bizim yurdumuzdan alıp yurtlarına sokup ihraz etseler, sonra biz ehl-i harbe üstün geldikde; onlar taksimden önce ve taksimden sonra bir şeysiz mâliklerinin olurlar.
Bunun açıklaması şöyledir: İstilâ mülkün sebebi olmaz. Ancak mülk için mahalle mülâki olursa olur. O mubah maldır. Hür ise mülk için mahal değildir. Yine hürden başka, müdebber, ümmü veled ve mü-kâtebde de, bir bakımdan hürriyetleri olduğu için hüküm böyledir.
Bizim yurdumuzdan bir kaçak köle, gerek o köle Müsİümanın olsun ve gerekse zimmînin olsun onların yurtlarına girse - «Onların yurtlarına girse» kaydı, İslâm ülkesinde dolaşan kaçak köleden ihtirazdır böyle bir köleyi ele geçirirlerse ona mâlik olurlar - Kâfirler, şayet onu tutsalar ve ele geçirseler, o kaçak köleye mâlik olamazlar. Bunu Hidâye sarihleri söylemişlerdir.
Musannifin «şayet onu ele geçirseler» sözüne sebeb, İmâmeyn' (Rh. Aleyhımâ) in hilâfına işaret içindir. Çünkü kâfirler o köleyi ele geçirseler ve ayağına bukağı taksalar, İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göre, ona mâlik olurlar. İmâm A'zam (Rh.A.), înıâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) den ayrı görüştedir.
İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) in delili şudur : Korumak (ismet) mâlikin hakkı içindir. Çünkü, mal elindedir. Halbuki burada ismet ortadan kalkmıştır. Bundan dolayı, eğer kâfirler o köleyi İslâm ülkesinden ele geçirseler, ona mâlik olurlar. Nitekim dafra önce geçti.
İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: O kölenin, naâlikiyyeti (yedi) bizim ülkemizden çıkmasiyle kendi nefsi aleyhine aâhir olmuştur. Çünkü itibârının düşmesi, onun üzerinde efendisinin zilyedliğî tahakkuk etsin, diyedir. Bu ona istifâde için verilen bir imkândır. Halbuki bu ortadan kalkmıştır. Şu halde kölenin mâlikiyeti nefsi aleyhine biz-, zat dokunulmaz olarak zahir olmuştur. Öyleyse mülke mahal kalmamıştır. Gidip gelen köle bunun aksinedir. Çünkü dâr-ı İslâm ehlinin köle üzerinde mâlikiyeti kâim olduğu için efendinin yed'i köle üzerinde hükmen bakîdir. Şu halde kâfirlerin köleyi temellükleri efendinin mâlikiyetinin zuhurunu menetmiştir. Bundan dolayı o gidip gelen köleyi küçük oğluna hibe etse, küçük oğlan o köleye mâlik olur. Eğer dâr-ı harbe girdikten sonra hibe etse, o küçük oğlan o köleye mâlik olamaz.
Biz kâfirlere galip gelmekle onların hür olanlarına, müdebberleri-ne, ümmü veledlerine, mükâteblerine ve mülklerine mâlik oluruz. Zira şeriat onların ismetlerini, suçlan üzere ceza için düşürmüştür. Çünkü onlar Allah Teâlâ' (C.C.) in birliğini inkâr edince ve Allah Teâlâ' (C.C.) a ibâdetten ayrılınca,» Allah-u Teâlâ onları, o İnkârlan sebebiyle kullarının kullan yapmakla cezalandırmış ve malları rakabelerine tâbi olmuştur.
Bundan sonra kâfirler bizim üzerimize gâlib olup mallarımızı al-dikdan sonra şayet biz de onların üzerlerine galip olsak ve ehl-i ganimet onların bizden aldıkları şeyi alsa, bizden birimiz malını ganîmet-ciîerin elinde» ganimeti taksimimizden önce bulursa, karşılıksız (meccânen) alır. Taksimden sonra bulursa, değeriyle (kıymetiyle) alır. Çünkü tbn Abbâs' (R.A.) dan rivayet edilmiştir ki: Müşrikler, Müslümanlardan Öte adamın devesini yurtlarına alıp götürdüler Sonra o deve ganimete düştü- Sski sahibi o deveyi almak istedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) : «Sen o deveyi ganimetin taksiminden Önce bulursan bir şey vermeden alırsın, eğer taksimden sonra bulursan dilersen kıymetiyle alırsın» buyurmuştur.
Bu İki durumun arasını ayırmanın sebebi şudur: Zira devenin eski sahibi rızâsı yokken mülkünün kendisinden gitmesiyle zarar görür, ehl-i ganimetten devenin ayn'ı nasibine düşen kimse de elinden bedava alınmakla zarar görür. Çünkü o kimse o devenin ayn'ına ganimetten, payına karşılık olmak üzere müstehak olmuştur.
Biz deriz ki; iki zararın hayırlısı olmak bakanından, mümkün olan miktarı alma hakkı kıymetlidir. Taksimden önce devede mülk, âmmeye âiddir. Ve âmmeden her ferde, onun yok olmasıyle kayrılmak miktarı hisse isabet etmez. Şu halde zarar tahakkuk etmiş olmaz. oTak-Bİmimizden önce» dememizin sebebi, el-Mecma'da ve musannifinin el-Mecma' şerhinde vâki olan şeyi red içindir. Onda denilmiştir ki: Biz şayet kâfirler üzerine taksimden Önce gâlib olsaydık, bizden aldıkları eşya sâhibleri için helâl olur. Ya da kâfirler bizden aldıkları eşyayı taksimlerden sonra gâlib olsaydık, o eşyayı sâhibleri, eğer dilerse kıymetiyle alırlar. Şerh'de şöyle denilmiştir: Şayet Müslümanlar kâfirler üzerine gâlib Olsalar ve mallarını kâfirlerin elinde taksimlerinden önce bulsalar, o mal bir şey vermeksizin sahiplerinin olur. Eğer taksîm etmelerinden sonra bulsalar, dilerlerse kıymetiyle alırlar. Çünkü taksimi kâfirlerin taksimi üzere hami etmek bütün kitaplara muhaliftir. Nitekim basiret sahibi olanlara gizli, değildir,
Eğer bir tacir o malı dâr-i harbde onlardan satın alıp bizim ülkemize çıkardı ise, mal sahibi malmi Semeni [26] ile alır. Çünkü eski mâlik malını eğer özel mülkde buldu ise, imdi eğer zülyed (mâlikiyet. sahibi) ona sahih muâveze ile mâlik olduysa, o malı, eğer misliyyâttan ise, ivazın [27] misli ile ahr. Eğer kıymetleri olan şeylerden ise kıymetiyle alır. Çünkü mâlikiyet sahibinden bedava almakla zülyede zarar dokunur. Çünkü mâlikiyet sahibi bedeli (ivazı) o malın karşılığında vermiştir.
Eğer mâlikiyet sahibi o mala fâsid akd ile veya kâfirler o malı bir Müslümana hibe etmekle bedelsiz (ivazsız) mâlik oldu ise, eski mâlik o malt - eğer o mal kıymeti olan şeylerden ise, - kıymeti ile ahr. Eğer mis-liyyâttan ise almaz. Çünkü o malı misli ile alsa, bu takdirde fayda vermez.
Şayet kâfirler bir köleyi esîr etseler, onu bir Müslüman satın alıp bizim ülkemize çıkardıkdan sonra o kölenin gözü çıkarılsa ve o Müslüman, o kölenin gözünü çıkarandan gözünün diyetini (ersini) alsa, eski mâlik o köleyi, o Müslümanın düşmandan aldığı semeniySe ahr. Diyetini almaz. Çünkü eski efendinin hakkı, üzerine müstevli olduğu gözdedir. İstilâ o diyet üzerine vârid olmaz ve o hakkı gözden meydana gelmez.
Kâfirler bir köleyi esir edip bir adam o köleyi bin dirheme aldık-dan sonra kâfirler o köleyi ikinci kez esîr edip dâr-ı harbe sokdukda bir başka adam da o köleyi bin dirheme alıp bizini ülkemize getirmekle esirliği ve satın alınması tekerrür etmiş olsa, eski mâlikin o Köleyi ikinci müşteriden alması doğru olmaz. Çünkü esirlik eski mâlikin mülkü üzere vârid olmamıştır. Belki, mülkü üzere esirliğin gelmesinden dolayı, birinci müşteri, ikinci müşteriden semeniyle ahr. Ondan sonra eski mâlik ilk müşteriden iki semeni ile dilerse alır. Çünkü birinci müşteri üzerine iki semen kâim olmuştur. Onun hakkını korumak için bir şey indirilmez. Eski efendi o köleyi birinci müşteri ikinci müşteriden almazdan önce almaz. Yani birinci müşteri gâib olsa yine birinci müşteri hâzır olduğu halde alamadığına itibâr ile ikinci müşteriden eski mâlik alamaz. Şu halde eğer birinci müşteri razı olmasa eski mâlik ikinci müşteriden almaz. Çünkü iki semen ile almanın hakkı ancak birinci müşterinin mülkünün geri dönmesi zımnında eski mâlik için sabit olur. Şayet mütezammın sabit olmassa zımnında olan şey sabit olmaz.
Bîr köle mal ile kaçıp kâfirler onu ve malı ellerine geçirseler, sonra bir adam malı ve köleyi kâfirlerden satın alsa, kölenin mâliki o köleyi meccânen alır. Çünkü kâfirler o köleye mâlik olmazlar. Malı ise seme-ni île ahr. Çünkü kâfirler o mala mâlik olurlar.
Emân verilmiş bir kâfir, Müslüman bir köleyi satın alıp dâr-i harbe götürse, bunda beş mesele vardır ve hepsinde de köle, jâxâd edilmeden âzâd olur.
Bu beş meselenin biri şudur: Şüphesiz o köle, iki ülkenin zat olmasını âzâd yerine geçirmek bakımından, sâdece dâr-ı harbe girmekle âsâd olur.
mesele ki musannif onu şu sözüyle zikretmiştir: Ya da kafirler o köleyi ele geçirip-ve onu dâr-ı harbe götürdükden sonra o köle yine onlardan kaçıp îsiâm ülkesine girse, yine âzâd olur.
Üçüncü meseleyi musannif şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle dâr-ı harbde Müslüman olup bize çıkıp gelse yine âzâd olur.
Dördüncü meseleyi §u sözü ile zikretmiştir : Ya da biz kâfirler üzerine gâlib olsaydık o köle yine âzâd olur.
Beşinci meseleyi şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle Müslümanların askerine Müslüman olduğu halde çıkıp gelse, bu beş şeklin hepsinde de o köle âzâd olur. Hiç kimse İçin mâlik olma hakkı sabit olmaz. Çünkü ba âzâdlar hükmî âzâddır. Gâyetu'l-Beyân sahibi bunu, Tahâvî şerhinden naklen zikretmiştir. [28]
Şayet düşman savaşçılarının (yani ehl-i harbin) bazısı bazısını esîr etse ve mallarını alsalar veya bizden dâr-ı harbe bir deve kaçıp onu alsalar veya ehl-i harb bizim malımız üzerine gâlib olup o malı ihraz edip yurtlarına soksalar, her ne kadar bizim o malımız mü'min bir köle veya câriye de olsa, ehl-i harb o mala mâlik olurlar. Kâfî'de ve başkasında, aşağıda gelen mes'elenin şerhinde bunu zikretmişlerdir.
Mes'ele şudur: «Şayet bir müste'men yani emân ile bizim yurdumuzda oturan kâfir, mü'min bir köle satın alıp yurtlarına soksa,,denilen meseledir... ilâh.» Musannifin «onu yurtlarına soksalar (ihraz etseler) a demesine sebeb şudur : Çünkü ehl-i harb o aldıkları eşyayı yurtlarına sokup ihraz etmezden önce eşyadan bir şeye mâlik olmazlar. Hattâ bir tacir ehl-i harbin aldığı eşyadan yurtlarına sokup kazanmadan önce bir şey satın alsa, sahibi de o şeyi satın alanın, elinde bulsa, bir şey vermeden alır.
Bizim hâlis hürrümüze, nıüdebberimize, ümmü veledimize ve mü' kâtebemize mâlik olamazlar. Hattâ ehl-i harb (yâni düşman askerleri) zikredilenleri bizim yurdumuzdan alıp yurtlarına sokup ihraz etseler, sonra biz ehl-i harbe üstün geldikde; onlar taksimden önce ve taksimden sonra bir şeysiz mâliklerinin olurlar.
Bunun açıklaması şöyledir: İstilâ mülkün sebebi olmaz. Ancak mülk için mahalle mülâki olursa olur. O mubah maldır. Hür ise mülk için mahal değildir. Yine hürden başka, müdebber, ümmü veled ve mü-kâtebde de, bir bakımdan hürriyetleri olduğu için hüküm böyledir.
Bizim yurdumuzdan bir kaçak köle, gerek o köle Müsİümanın olsun ve gerekse zimmînin olsun onların yurtlarına girse - «Onların yurtlarına girse» kaydı, İslâm ülkesinde dolaşan kaçak köleden ihtirazdır böyle bir köleyi ele geçirirlerse ona mâlik olurlar - Kâfirler, şayet onu tutsalar ve ele geçirseler, o kaçak köleye mâlik olamazlar. Bunu Hidâye sarihleri söylemişlerdir.
Musannifin «şayet onu ele geçirseler» sözüne sebeb, İmâmeyn' (Rh. Aleyhımâ) in hilâfına işaret içindir. Çünkü kâfirler o köleyi ele geçirseler ve ayağına bukağı taksalar, İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göre, ona mâlik olurlar. İmâm A'zam (Rh.A.), înıâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) den ayrı görüştedir.
İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) in delili şudur : Korumak (ismet) mâlikin hakkı içindir. Çünkü, mal elindedir. Halbuki burada ismet ortadan kalkmıştır. Bundan dolayı, eğer kâfirler o köleyi İslâm ülkesinden ele geçirseler, ona mâlik olurlar. Nitekim dafra önce geçti.
İmâm A'zam' (Rh.A.) m delili şudur: O kölenin, naâlikiyyeti (yedi) bizim ülkemizden çıkmasiyle kendi nefsi aleyhine aâhir olmuştur. Çünkü itibârının düşmesi, onun üzerinde efendisinin zilyedliğî tahakkuk etsin, diyedir. Bu ona istifâde için verilen bir imkândır. Halbuki bu ortadan kalkmıştır. Şu halde kölenin mâlikiyeti nefsi aleyhine biz-, zat dokunulmaz olarak zahir olmuştur. Öyleyse mülke mahal kalmamıştır. Gidip gelen köle bunun aksinedir. Çünkü dâr-ı İslâm ehlinin köle üzerinde mâlikiyeti kâim olduğu için efendinin yed'i köle üzerinde hükmen bakîdir. Şu halde kâfirlerin köleyi temellükleri efendinin mâlikiyetinin zuhurunu menetmiştir. Bundan dolayı o gidip gelen köleyi küçük oğluna hibe etse, küçük oğlan o köleye mâlik olur. Eğer dâr-ı harbe girdikten sonra hibe etse, o küçük oğlan o köleye mâlik olamaz.
Biz kâfirlere galip gelmekle onların hür olanlarına, müdebberleri-ne, ümmü veledlerine, mükâteblerine ve mülklerine mâlik oluruz. Zira şeriat onların ismetlerini, suçlan üzere ceza için düşürmüştür. Çünkü onlar Allah Teâlâ' (C.C.) in birliğini inkâr edince ve Allah Teâlâ' (C.C.) a ibâdetten ayrılınca,» Allah-u Teâlâ onları, o İnkârlan sebebiyle kullarının kullan yapmakla cezalandırmış ve malları rakabelerine tâbi olmuştur.
Bundan sonra kâfirler bizim üzerimize gâlib olup mallarımızı al-dikdan sonra şayet biz de onların üzerlerine galip olsak ve ehl-i ganimet onların bizden aldıkları şeyi alsa, bizden birimiz malını ganîmet-ciîerin elinde» ganimeti taksimimizden önce bulursa, karşılıksız (meccânen) alır. Taksimden sonra bulursa, değeriyle (kıymetiyle) alır. Çünkü tbn Abbâs' (R.A.) dan rivayet edilmiştir ki: Müşrikler, Müslümanlardan Öte adamın devesini yurtlarına alıp götürdüler Sonra o deve ganimete düştü- Sski sahibi o deveyi almak istedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V.) : «Sen o deveyi ganimetin taksiminden Önce bulursan bir şey vermeden alırsın, eğer taksimden sonra bulursan dilersen kıymetiyle alırsın» buyurmuştur.
Bu İki durumun arasını ayırmanın sebebi şudur: Zira devenin eski sahibi rızâsı yokken mülkünün kendisinden gitmesiyle zarar görür, ehl-i ganimetten devenin ayn'ı nasibine düşen kimse de elinden bedava alınmakla zarar görür. Çünkü o kimse o devenin ayn'ına ganimetten, payına karşılık olmak üzere müstehak olmuştur.
Biz deriz ki; iki zararın hayırlısı olmak bakanından, mümkün olan miktarı alma hakkı kıymetlidir. Taksimden önce devede mülk, âmmeye âiddir. Ve âmmeden her ferde, onun yok olmasıyle kayrılmak miktarı hisse isabet etmez. Şu halde zarar tahakkuk etmiş olmaz. oTak-Bİmimizden önce» dememizin sebebi, el-Mecma'da ve musannifinin el-Mecma' şerhinde vâki olan şeyi red içindir. Onda denilmiştir ki: Biz şayet kâfirler üzerine taksimden Önce gâlib olsaydık, bizden aldıkları eşya sâhibleri için helâl olur. Ya da kâfirler bizden aldıkları eşyayı taksimlerden sonra gâlib olsaydık, o eşyayı sâhibleri, eğer dilerse kıymetiyle alırlar. Şerh'de şöyle denilmiştir: Şayet Müslümanlar kâfirler üzerine gâlib Olsalar ve mallarını kâfirlerin elinde taksimlerinden önce bulsalar, o mal bir şey vermeksizin sahiplerinin olur. Eğer taksîm etmelerinden sonra bulsalar, dilerlerse kıymetiyle alırlar. Çünkü taksimi kâfirlerin taksimi üzere hami etmek bütün kitaplara muhaliftir. Nitekim basiret sahibi olanlara gizli, değildir,
Eğer bir tacir o malı dâr-i harbde onlardan satın alıp bizim ülkemize çıkardı ise, mal sahibi malmi Semeni [26] ile alır. Çünkü eski mâlik malını eğer özel mülkde buldu ise, imdi eğer zülyed (mâlikiyet. sahibi) ona sahih muâveze ile mâlik olduysa, o malı, eğer misliyyâttan ise, ivazın [27] misli ile ahr. Eğer kıymetleri olan şeylerden ise kıymetiyle alır. Çünkü mâlikiyet sahibinden bedava almakla zülyede zarar dokunur. Çünkü mâlikiyet sahibi bedeli (ivazı) o malın karşılığında vermiştir.
Eğer mâlikiyet sahibi o mala fâsid akd ile veya kâfirler o malı bir Müslümana hibe etmekle bedelsiz (ivazsız) mâlik oldu ise, eski mâlik o malt - eğer o mal kıymeti olan şeylerden ise, - kıymeti ile ahr. Eğer mis-liyyâttan ise almaz. Çünkü o malı misli ile alsa, bu takdirde fayda vermez.
Şayet kâfirler bir köleyi esîr etseler, onu bir Müslüman satın alıp bizim ülkemize çıkardıkdan sonra o kölenin gözü çıkarılsa ve o Müslüman, o kölenin gözünü çıkarandan gözünün diyetini (ersini) alsa, eski mâlik o köleyi, o Müslümanın düşmandan aldığı semeniySe ahr. Diyetini almaz. Çünkü eski efendinin hakkı, üzerine müstevli olduğu gözdedir. İstilâ o diyet üzerine vârid olmaz ve o hakkı gözden meydana gelmez.
Kâfirler bir köleyi esir edip bir adam o köleyi bin dirheme aldık-dan sonra kâfirler o köleyi ikinci kez esîr edip dâr-ı harbe sokdukda bir başka adam da o köleyi bin dirheme alıp bizini ülkemize getirmekle esirliği ve satın alınması tekerrür etmiş olsa, eski mâlikin o Köleyi ikinci müşteriden alması doğru olmaz. Çünkü esirlik eski mâlikin mülkü üzere vârid olmamıştır. Belki, mülkü üzere esirliğin gelmesinden dolayı, birinci müşteri, ikinci müşteriden semeniyle ahr. Ondan sonra eski mâlik ilk müşteriden iki semeni ile dilerse alır. Çünkü birinci müşteri üzerine iki semen kâim olmuştur. Onun hakkını korumak için bir şey indirilmez. Eski efendi o köleyi birinci müşteri ikinci müşteriden almazdan önce almaz. Yani birinci müşteri gâib olsa yine birinci müşteri hâzır olduğu halde alamadığına itibâr ile ikinci müşteriden eski mâlik alamaz. Şu halde eğer birinci müşteri razı olmasa eski mâlik ikinci müşteriden almaz. Çünkü iki semen ile almanın hakkı ancak birinci müşterinin mülkünün geri dönmesi zımnında eski mâlik için sabit olur. Şayet mütezammın sabit olmassa zımnında olan şey sabit olmaz.
Bîr köle mal ile kaçıp kâfirler onu ve malı ellerine geçirseler, sonra bir adam malı ve köleyi kâfirlerden satın alsa, kölenin mâliki o köleyi meccânen alır. Çünkü kâfirler o köleye mâlik olmazlar. Malı ise seme-ni île ahr. Çünkü kâfirler o mala mâlik olurlar.
Emân verilmiş bir kâfir, Müslüman bir köleyi satın alıp dâr-i harbe götürse, bunda beş mesele vardır ve hepsinde de köle, jâxâd edilmeden âzâd olur.
Bu beş meselenin biri şudur: Şüphesiz o köle, iki ülkenin zat olmasını âzâd yerine geçirmek bakımından, sâdece dâr-ı harbe girmekle âsâd olur.
mesele ki musannif onu şu sözüyle zikretmiştir: Ya da kafirler o köleyi ele geçirip-ve onu dâr-ı harbe götürdükden sonra o köle yine onlardan kaçıp îsiâm ülkesine girse, yine âzâd olur.
Üçüncü meseleyi musannif şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle dâr-ı harbde Müslüman olup bize çıkıp gelse yine âzâd olur.
Dördüncü meseleyi §u sözü ile zikretmiştir : Ya da biz kâfirler üzerine gâlib olsaydık o köle yine âzâd olur.
Beşinci meseleyi şu sözü ile zikretmiştir: Ya da o köle Müslümanların askerine Müslüman olduğu halde çıkıp gelse, bu beş şeklin hepsinde de o köle âzâd olur. Hiç kimse İçin mâlik olma hakkı sabit olmaz. Çünkü ba âzâdlar hükmî âzâddır. Gâyetu'l-Beyân sahibi bunu, Tahâvî şerhinden naklen zikretmiştir. [28]
Konular
- Umre Ve Hükümleri :
- İhramın Mîkatları [115]
- İhrâmlıya Yasak Olan Şeyler Ve İşler :
- Kıran Ve Temettü' Babı
- Cinâyetler Babı
- İhsâr Olunan İhrâmlı Babı
- Kendi Yerine Başkasını Hacca Göndermek :
- Udh İyye Bölümü
- (Kurbân Bahsi)
- Kurbâna Mâni Olan Veya Olmayan Haller :
- Kurbâna Ortak Olanlar Hakkında Meseleler :
- Boğazlanan Hayvânlar Bölümü
- Av Bölümü
- Cihâd Bölümü
- Ganimet Ve Paylaştırılması Babı
- Kâfirlerin İstilâsı Babı
- Müste'men Babı
- Dâr-I İslâm Ve Dâr-I Harb İle İlgili Bir Tamamlama
- Vazifeler Babı
- Cizye Hakkında Bir Fasıl
- Mürted Bâbı
- (İslâm Dînînden Dönen Kimse)
- Âsiler Babı
- Boş Ve Sâhibsiz Arazînin İhyası Bölümü
- Sular Hakkında Bir Fasıl
- Şirb Suyu:
- Şuf'a Suyu:
- Kerâhiyyet Ve İstihsân Bölümü
- Yemek, İçmek, Altın Ve Gümüş Kap Ve Eşya Kullanmak Ve Bazı Mahzurlu Şeyler Hakkında Bir Fasıl
- İpek Elbise Giymek, Altın Ve Gümüş İle Süslenmek Ve Yüzük Takmak Hakkında Bir Fasıl