Boşamanın Yapılması Babı

Talâk iki çeşittir: Sarîhdir ve kinayedir. Sarih söz, usûluyyûn'a gö­re, kendisinden murâd açıkça anlaşılan sözdür. Hattâ murâd o kadar açık olur ki, söz; gerek hakikat, gerek mecaz olsun, yalnız işitmekle an-laşıhverir.                                                 

Talâkın sarihi (açık ve besbelli olanı), ancak boşamada kullanılan lâfızdır. Meselâ «Ben seni boşadım (tatlîk ettim)», «Sen taliksin (boş­sun)», «Sen mutallâka (boşanmış) sın» ve «Sen talâksın» demek gibi.

Bîr şâir:

«Sen taliksin, talâk ise azimettir.» demiştir. Çünkü bu lâfızlar an­cak talâkda kullanılmıştır.
Bu sarîh ile, ric'î bir talâk vâki olur. Kocanın karısına; «Sen boş­sun» demesine gelince: Hidâye'de söylenen şu sözden dolayı boş düşer. Bu sö2? ferdin sıfatıdır. Hattâ iki zevce-için «Talikan», üç zevce için «Tavalık» denir. İmdi adede muhtemel olmaz. Çünkü ferd adedin zıd-dıdır ve «Talâk» ı söylemek kadının sıfatı olan talâkı söylemektir. Yok­sa talâkın sıfatı olan boşamayı söylemek değildir. Talâkla birlikte söyle­nen sayı mahzûf masdarın sıfatıdır. Ma'nâsı, «Üç talâk» demektir. Bu­nun açıklaması, Tavzih sahibinin dediği gibidir. Şüphesiz kocanın «Sen boşsun» sözü, lügat yönünden kadının sıfatı olan talâk üzere delâlet eder ve iktizâ yönünden erkeğin sıfatı olan t allık üzere de delâlet eder. Kadının sıfatı olan talâkda üç talâk niyeti sahih olmaz. Çünkü o şey haddi zâtında müteaddid değildir. Teaddüd ancak gerçekten bo­şamada olur. Boşamanın teaddüdüne göre, o boşamanın lâzımı da te­addüd eder, yâni kadının sıfatı da teaddüd eder. İmdi kadının sıfatı olan talâkda üçün niyeti sahîh olmaz. Erkeğin sıfatı olan tatlîkde dahî üçe niyet etmek sahîh değildir. Çünkü bu iktizâen sabittir. Et-Telvîh sahibi, bunu lâzım olduğu gibi açıklamıştır. Bundan anlaşılır ki: Zey-laî' (Rh.A.) nin: «Hidâye sahibinin; tatlîk lâfzı ferdin sıfatıdır, sözü doğru değildir. Çünkü söz talâkdadır. Kadında değildir.» demesi doğru değildir. İmdi sen bu mahalli düşün. Geri kalanlarında ise, meselâ «Sen talâksın», «Sen tâlik'ut-talâksın» ve «Sen bir talâk taliksin» lâfızları gibi. Bunlar lügat bakımından ihbar için olup sâri' onları inşâya nak-letmiştir. Lâkin ihbar ma'nâsım tamamen ortadan kaldırmamıştır. Çünkü bütün vaziyetlerinde lügat ma'nâlarma itibâr etmiştir. Hattâ inşâ için mâzî sığaları seçmiştir ki bunlar hâlde ma'nâlarının sabit ol­duğuna delâlet ederler. Koca, «Seni tatlîk ettim» dese, bu lâfız lûgatta ihbar için olmakla kadının hâlde talâkla nıevsûfe olması vâcib olur. İm­di şeriat, konuşan tarafından bu söz sahîh olmak için iktizâen ikâı (ol-, durmayı) sabit kılar. İmdi talâk iktizâen sabit olur. Bunda üçün niyeti sahîh olmaz. Çünkü muktezânm umûmu yoktur. Bir de üçe niyet etmek ancak mecaz yoluyla sahih olur. Zîrâ üç, itibari bir'dir. Mecaz niyeti ise ancak lâfzın kendisinde olur. Niyyete tahsis gibi.

Talâk ric'î olur. Çünkü Allah Teâlâ (C.C.) :
«Boşama iki defadır. Ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır.»[31] buyurmuştur.
Fukahâ demişlerdir ki: «İyilikle tutmak» 4an murâd ric'attir. Mut­laka, yâni gerek bâîn olan bire niyet etsin ve gerekse ondan daha çoğa ve gerekse bir şeye niyet etmesin, talâk ric'î olur. Çünkü sözün muradı besbellidir. Hüküm sözün ayn'ına müteallik olur ve onun ma'nâsımn ye­rine geçer ve niyete ihtiyâç kalmaz. Talâk-ı bâîn yapmak niyyeti üe Şâriin iddetin geçmesine bağladığı şeyi hemen geçerli kılmak istemiş olur ki, bu kasdı hükümsüz kalır. Nitekim namaz kılan kimse üzerinde sehv secdesi var iken namazdan çıkmak için selâm verse bu selâm hü­kümsüz kalır. Keza üçe niyet de lâfzın müktezâsım değiştirmedir. Ya­kında açıklaması gelecektir. Şu halde lagv olur.

Ric'î t^lâk kadının vâris olmasını asla menetmez. Yâni ne sıhhatte ve ne hastalıkda menetmez. Söyleyen kimse (kocası), vesâk niyetinde diyâneten tasdik Edilir. Yâni kocası «Sen boşsun.» deyip bu lâfız ile vesâkden (ipten) boşanmasını niyet ederse, mahkemece tasdik edil­mez. Çünkü görünürün hılâfınadır. Kadın hâkim gibidir. Şayet koca­dan bu sözü işitse veya bu söze şâhid olan âdil bir kimse o kadın yanın­da şâhidlik etse, p kadının kendini kocasına teslim etmesi helâl olmaz. Lâkin kocasının niyeti kendisiyle Allah (G.C.) arasında muteberdir.

Eğer bunu açıklarsa, yâni «Sen ipten boşsun.» derse mutlaka tas-dîk edilir. Yâni kazaen dahî bir şey vâki olmaz. Çünkü bunu söyleyen kimse lâfzın muhtemel olduğu nıa'nâyı açıklamıştır. Şu halde diyâne­ten ve kazaen tasdik edilir. Amel niyetinde ne diyâneten ve ne de ka­zaen tasdik edilmez. Çünkü talâk, kaydı kaldırmak içindir. Kadın ise amel ile mukayyed değildir. Keza, talâk vâki olan suretlerde olduğu gi­bi, kocanın karısına, «Sen talâksın», «Sen tâliku't-talâksın», «Sen talâ-kan taliksin» veya «tatlîkaten taliksin» demesi yukarıda zikredilenler gibidir. Lâkin bu suretlerde, eğer niyet etmedi ise veya bire niyet etti ise, bir ric'î talâk vâki olur. Çünkü yukarıda geçtiği gibi sözden murâd açıkdır.

Ya da ikiye niyet etti ise iki talâk yâkî olur. Çünkü sebebi anlatıl­dığı gibi, isneteyn (iki) lâfzı aded-i mahzdır, umfrede şâmil olmaz.

Eğer talâk adedinin tamâmına niyet etti ise, yâni hür kadında üç ve cariyede ikiye niyet etti ise talâk sahîh olur. Nitekim usûlde takar­rür etmiştir ki, masdar lâfzı müfreddir, adede delâlet etmez. Üç (selâs) ise itibarî bir (vâhid) dir. Çünkü cinsin tamâmıdır. Keza iki (isnetânî), câriye hakkında cinsin tamâmıdır. Fakat hür kadın hakkında aded-i mahzdır. Binâenaleyh onu niyet Sahîh olmaz. Eğer talâkı kadına mu-zâf kılarsa sahîh olur. Meselâ «Sen taliksin» der. Veya bütününü ifâ­de eden rakabe  (boyun) gibi bir cüzüne izafe etmesidir, Çünkü Allah
Teâlâ' (C.C «Bir boyun (köle) âzâd etmektir.» [32]

kavl-i şerifinde rakabe ile bütün vücûd ifâde edilmiştir. Keza, unuk da böyledir. Çünkü Allah Teâlâ' (C.C.)
«Ona boyunları haram oldu.» [33] buyurmuştur.

Ruha da böyledir: «Ruhu helak oldu.» elerler. Beden, cesed ve ferclc de bütün vücûd ifâde edilir. Çünkü Resûlüllah (S.A.V.) :

«Eyerler üzerindeki ferclere Allah lâ'net etti.» buyurmuştur.

Yüz de böyledir: «Ey! Arabın yüzü.» denir. Başa (re'se) da izafe edilir. «Fülân kavmin başıdır» denir. Veya kadımın yarısı veya üçtebiri gibi yaygın cüz'üne izafe ederse, talâk vâkî olur. Çünkü yaygın cüz, sa­tış ve satışın gayri gibi diğer tasarruflar için mahaldir. Binâenaleyh talâk için de mahaldir. Lâkin talâk hakkında parçalanmayı kabul et­mez. Zaruret hasebiyle, tümde sabit olur.
Eğer koca talâkı kadının eline, ayağına, sırtına, karnına veya kal­bine izafe ederse talâk vâki olmaz. Çünkü bu uzuvlar tümü ifâde etmez. Eğer sorulsa ki, el ve kalb ile tüm ifâde edilmiştir, nitekim Allah Teâlâ (C.C.):  «Ebû Leheb'in elleri kurusun, yok olsun!» [34] buyurmuştur.
Resûlüilah (S.A.V.) de«Aldığı 3ey* yerine vermek elin borcudur.» buyurmuştur.
Yine Allah Teâlâ (C.C.) «Şüphesiz ki onun kalbi günahkârdır.»,  [35] buyurmuştur.
Yine Allah Teâlâ (C.C.) «Sen onların kalblerini uzlaştıramazdın.» [36] buyurmuştur. Yâni    «Onların arasını» diye tefsir edilmiştir.          

Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ (C.C.) :
«Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı.» [37] buyurmuş­tur. Bunlarda el (yed) ve kalb ile tüm (kül) ifâde edilmiştir. Bu soruya şöyle cevâb verilmiştir: Bunların devam üzere kullanıldığı, ne lûgaten, ne de örfen ma'lûm değildir, ancak nadiren kullanılmışlardır. Hattâ bir kavme göre; bunlarla tümü ifâde etmek, örfen sabit ise talâk vâkî olur. Zikredilen hangi uzuv olursa olsun fark etmez. Bunu Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir,

Şayet koca karısını talâkın yarısı veya üçtebîri ile boşasa, yâni sen «Yarım talâk ile boşsun.» veya «Üçtebir talâk ile boşsun» dese, bir ta­lâk vâkî olur. Keza her şayi' cüz'e izafe ile bîr talâk vâkî olur. Çünkü bölünme kabul etmeyen şeyin cüz'ünü zikretmek tamâmım zikretmek gibidir. Yine «Birden ikiye kadar» veya «Bir ile iki arasında boşsun.» dese, bir talâk vâkî olur. «Birden üçe kadar sen boşsun» dese, iki talâk vâki olur. Bu, İmâm A'zam' (Rh.A,.) a göredir. Çünkü İmâm A'zam' (Rh. A.) a göre, birinci gaye mugayyada (sınırlanan şeyde) dâhil olur, ikinci gaye dâhil olmaz. İmâmeyn' (Rh.Aleyhimâ) e göre, gayenin ikisi de mu-gayyada dâhildir, hattâ birinci gayede iki talâk vâki olur. İkinci gaye-de üç talâk vâki olur. İmâm Züfer' (Rh.A.) e göre iki gaye mugayyâda dâhil olmaz. Hattâ birinci gayede bir" şey vâki olmaz, İkinci gayede bir talâk vâki olur. İki talâkamn üç yansına izafe etse, üç talâk vâki olur.. Çünkü iki talâkamn yarısı bir talâkdır. İmdi üç yarım toplansa, bizza-rûre üç: tatlîka olur. Bir talâkın üç yarımına izafe etse, iki talâka vâki olur. Çünkü bir talâkamn üç yarımı bir buçuk talâk olur. İmdi yarım tamamlanıp iki talâk meydana gelir.

Bazıları «Üç talâk meydana gelir» demişlerdir. Çünkü her bir ya­rım tamamlanıp üç talâk meydana gelir.

Kocanın karısına bir lâfzını ta'yûı etmesiyle, yâni «Sen iki içeri­sinde bir defa boşsun» demesiyle, eğer bir şeye niyet etmedi ise, lâfıs açık olduğu için bir talâk vâki olur. Ya da çarpmaya niyet etti ise yine bir talâk vâki olur. Çünkü madrûbda (çarpılan şeyde) bir şey ziyâde et­mez. Eğer bir ile ikiye niyet etti ise üç olur. Çünkü üç, lâfzın muhte­melidir. Bu bizim zikrettiğimiz, cima edilmiş kadın hakkındadır. Cima edilmemiş kadında bir talâk vâki olur. Yâni, cima edilmemiş kiadına «Sen ikide bir defa boşsun» dese de ikiye niyyet etse bir talâk vâki olur. Nitekim, bir ve iki boşsun, dese, hüküm yine budur. Yâni, cima etme­diği karısına; «Sen bir ve iki talâk boşsun» dese, bir talâk vâki olur. İkiye yer kalmaz. Ama, birle beraber iki talâka niyyet ederse, üç vâki olur. Çünkü bu da lâfzın muhtemelidir.

Çarpma niyyetiyle; «Sen ikide iki boşsun.» dese, iki talâk vâki olur. Çünkü bilirsin ki, niyeti yoksa madrûbda (çarpılanda) bir şey ziyâde olmaz. Eğer, ikiyle beraber ikiye yâhûd iki ve İkiye niyet ederse, o ka­dın cima edilmiş ise, üç talâk vâki olur. Çünkü, sebebi yukarıda geçtiği gibi, üç lâfzının muhtemelidir.

Kocanın, «Buradan Şam'a varıncaya kadar boşsun» demesiyle bir ric'î talâk vâki olur îmâm Züfer (Rh.A.), «Bâîn talâk vâki olur. Çünkü koca talâkı uzunluk ile nitelemekle sanki o, «Uzun boşsun» demiş olur. Eğer böyle dese bâîn olurdu. Bunda da bâîn olur.» demiştir.

Biz deriz kî: Hayır, uzunluk ile değil, kısalık üe nitelemiştir. Çîu> kü talâk vâki olduğu vakit, mekânların hepsinde vâki olur. Talâkın kendisi kısaltmaya (kasra) muhtemel olmaz. Çünkü cism değildir. Ta­lâk hükmünün kısalığı ise; ric'î* olmaktadır.

Kocanın karışma; «Sen Mekke'de yahûd evde boşsun.» demesi, o anda talâkı yapmaktır. Çünkü talâk bir yere mahsûs değildir. E|er onunla ta'lîk murâd ederse, diyanet yönünden tasdik edilir, ama kazaen tasdik edilmez. Çünkü izrriar zahirin hilafıdır. (Yani, kapalı konuşmak açık konuşmak gibi değildir). Keza; «Sen filân elbisenin içinde boşsun.» dese, kadın derhal boş olur. Bununla ta'Hka niyyet etse, kazaen tasdîk edilmez. Keza; «Sen gölgede veya güneşde boşsun.» demesinde de. hü­küm zikredilen gibidir.

Kocanın karısına, «Mekke'ye girdiğin zaman veya eve girdiğin za­man sen boşsun» demesi ta'lîkdir. Birincinin sebebi, koca talâkı Mek­ke'ye girmeye bağladığı içindir. İkinciye sebep, (fî) lâfzı zarf için kul-lanıldığındandır. Ve fiil hakîkaten zarfiyyet için uygun olmaz. İkisi arasında münâsebet olduğu için ikisinden her biri cem' için olmakla şart ma'nâsı üzere hami edilir. Çünkü mazruf zarfı cemeder. Keza meş­rut da şartı cemeder ve şartsız meşrut bulunmaz. Şart meşrut üzere geçer. Keza zarf da mazruf üzere geçer. Birbirlerine yakınlaşmış olur­lar. Şu halde istiare caiz olur.

Kocanın karısına, «Sen yarın boşsun.» veya «Sen yarında boşsun.» demesiyle kendisine bağlanılan şey bulunduğu için talâk sabah vaktin­de vâki olur.

«Yarında boşsun» demekle ikindiyi niyyet etmek de sahilidir. Yâni gündüzün sonu niyyeti sahîh olur. Musannifin muradı kazaen sahih ol­maktır. Amma İmâm A'zam' (RhA.) a göre, diyâneten ikisinde de tas­dik edilir, tmânıeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre ise, ikisinde de kazaen tas-dîk edilmez ve diyâneten ikisinde de tasdik edilir.

«Sen bugün, yarın boşsun veya yarın, bugün boşsun» sözünde «Bu­gün, yarın boşsun.» da bugüne itibâr edilir ve ikincisi hükümsüz olur. Yâni birinci surette o gün. kadın boş olur ve ayarın» sözü hükümsüz olur. İkinci surette talâk (yannda) vâki olur. (Bugün) sözü hükümsüz olur. Çünkü talâk zikredilince hükmü; ta'lîkan veya tencîzen sabit olur. İkinciyi zikr ile ta'bîr muhtemel olmaz. Çünkü muallâk tencîzi, tencîz ta'iîki kabul etmez. Şu söz buna muhaliftir: Şayet, «Yarınki gün geldik-de sen bu gün boşsun» dese, o vakit yarınki günden önce talâk vâki ol­maz. Çünkü mütekellinı talâkı yarınki günün gelmesine bağlamıştır. Yarınki günden önce talâk vâki olma?. Günün (yevm) zikri ta'lîk vak­tini açıklamak içindir.

Koca karısına «Sen bir talâk boşsun veya.değilsin»; «Sen befcîm ölü­mümle beraber boşsun», veya «Sen, senin ölümünle beraber boşsun» dese, hükümsüzdür. Birincinin hükümsüz olması, vasıf her ne zaman adede bitişik olsa da talâkın vukuu adedin zikri ile olur. Nitekim açık« laması gelecektir. İmdi şüphe ikâ'a (talâkı yapmaya) dâhil olur, bu yönden talâk vâki olmaz. İkincide yani «ölümümle beraber» dediği su­rette boş düşmemesi talâkı ona zıt (münâfî) bir hâle izafe ettiği için­dir. Çünkü kocanın ölümü ikâ'm ehliyetine zıttır. Kadının ölümü ise talâkın vukûunun mahalliyetine aykırıdır. Halbuki bunların ikisi de (hem ehliyyet hem mahalliyet) mutlaka lâzımdır.

Keza, «Ben seninle evlenmezden önce boşsun» yeya «sen dünkü gün boşsun» dese de, halbuki onunla bugün evlensc, kocanın sözü yine hükümsüz olur. Çünkü, talâkı kadına mâlik olmadığı vakte izafe et­miştir. Şu halde hükümsüz olur. Nitekim, «Ben yaradılmazdan önce sen boşsun»; «Sen yaradılmazdan önce boşsun», «Ben seni küçük çocuk iken boşadım», veya.«Ben seni uyuduğum halde boşadım» dese hüküm­süz olur ve talâk vâki olmaz. Fakat efendi kölesine «Ben satın almaz­dan önce sen hürsün» veya «Dünkü gün sen hürsün» dese, halbuki kö­leyi o konuştuğu gün satın almış olsa, köle âzâd edilmiş olur. Çünkü mâlik olmazdan önce kölenin hürriyetini ikrar etmiştir. Görülmez mi ki, bir kimse başkasının kölesi için «Bunu efendisi âzâd eyledi.» deyip ondan sonra satın alsa, o kimse hesabına âzâd edilmiş olur. Nitekim se­bebini yukarıda zikrettik. Bunu Zeylaî (Rh.A.) zikretmiştir. Eğer dün­kü günden önce nikâh etti ise «Dünkü gün sen boşsun», demekle, o an­da talâk vâki olur. Çünkü talâka aykırı olan duruma isnâd etmemiştir. Ve kendisinin yahûd başkasının talâkından haber verme suretiyle tas­hihi de mümkün olmaz. Çünkü bunların ikisi de yoktur. İmdi inşâ mü-teayyin olup o an talâk vâki olur.

Erkek kan.sına; «Sen, benim ölümümden iki ay önce veya iki ay­dan daha çok öncede boşsun.» dese ve iki ay geçmezden önce ölse, şart bulunmadığı için, boşanmış olmaz. Eğer o iki ay geçtikden sonra ölse, şart bulunduğu için boşanmış olur. Amma kadına miras yoktur. Çünkü iddet iki ayda üç hayzla bitmiştir. Câmiu'l-Kebîr şerhi «Tahrîr» de böy-* le zikredilmiştir.

Eğer erkek, karışma; «Ben seni boşamadıkça sen boşsun» veya «Ben seni ne zaman boşamazsam, o vakit boşsun» dese veya «Her ne zaman ki ben seni boşamazsam boşsun.» dedikden sonra sussa, kadın boşanmış olur. Çünkü adam talâkı boşamakdân hâlî olan zamana izafe etmiştir. talâk da sustuğu vakitte bulunmuştur. Çünkü .«Her ne zaman» ma'nâ-sına gelen (meta) lâfzı, zaman zarflarından olduğu için vakitte açık­tır. Keza (mâ) lâfzı da vakitte kullanılır.

«Eğer ben seni boşamadım ise sen boşsun» dese, susmasiyle kadın boşanmış olmaz, belki nikâh devam eder. Hattâ ikisinden biri, boşamaz-dan Önce, ölünceye kadar nikâh devanı eder. Talâk ölümden az önce vâki olur. Çünkü şart o vakitte gerçekleşmiş olur.

«izâ, izâmâ» lâfızları İmâm A'zam' (Rh.A.) a göre, niyetsiz «in» lâf­zı gibidir ve İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, «meta» lâfzı gibidir. On­ların hükümleri yukarıda zikredildi. Hattâ «Ben seni boşamazsam, boş­sun» veya «Ben seni boşamadığım zaman boşsun.» dese, İmâm A'zam* (Rh.A.) a göre, hayâtın son cüzünde kadın boşanmış olur. îmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre «meta» gibidir. Yâni sükûtu mahallinde talâk vâki olur. Eğer erkek vakte veya şarta niyet etse, niyeti gibi vâki olur. Çünkü lâfzın ikisinden her birine ihtimâli vardır.
Erkeğin «Sen boşsun, ben seni boşamadıkça sen boşsun» sözünde, sonuncu- defada dediği «Sen boşsun» sözü ile boşanmış olur. Bunun ma1-naşı, şayet erkek bu sözü mevsûlen dediyse olur. Kıyâs şudur ki: Eğer kadın ile cinsî münâsebette bulunmuş ise iki talâk vâki olmalıdır. Bu, İmâm Züfer' (Rh'.A.) in sözüdür. Çünkü erkek, talâkı boşamakdan hâlî bir zamana izafe etmiştir. Halbuki az da olsa bu zaman mevcûddur. O da, talâkla meşgul olduğu zamandır.

İstihsânın vechi şudur ki-, yemininde durma zamanı yemine dâhil değildir. Halbuki maksûdun bih odur. Onun tahkiki mümkün olmaz. Ancak yemînden o miktarı çıkarmakla olur. Hilafın aslı, elbiseyi giy­miş iken «Ben elbiseyi giymem.» diye yemin eden kimsede görülür. Bu­nun benzerinin açıklaması inşâallah yakında gelecektir.

Erkek karısına «Seninle evlendiğim gün boşsun.» der de, o kadını gece nikâh ederse, yeminini bozmuş olur. Emir bü.-yed (emrin elinde olsun sözü) bunun aksinedir.                       

Malûmun olsun kî; «yevm (gün)» lâfzı sürekli bir işe bitişik ol­sa, onunla gündüz (nehâr) murâd edilir. Eğer sürekU olmayana bitişik (yakın) olursa, mutlak vakit murâd edilir. Çünkü zaman zarfı, şayet (il = de) lâfzı olmadan bir fiile bağlı olsa, onun için ölçü (mi'yâr) olun Meselâ,'«Ben yılı oruç tuttum» sözü gibi. «Ben yüm içinde oruç tuttum.» sözü bunun aksinedir. Şayet emr bi'l~yed gibi, fiil sürekli ol­sa, ölçü de sürekli olur. Şu halde gün ile gündüz murâd edilir. Şayet fiil sürekli olmasa, talâkm yukûu gibi ölçüde sürekli olmaz. Şu halde gün ile mutlak vakit murâd edilir. Bunun tam araştırması Telvîh'de-dir. Biz onu Telvîh haşiyelerinde açıkladık.

«Sen efendinin âzâd etmesiyle beraber iki kere boşsun» dese, efen­di de âzâd etse, onun için ric'at yardır. Yâni bir adam başkasının câri-yesiyle evlenip ona bu sözü söylese, sahibi de âzâd etse, o câriye iki talâk ile boşanmış olur. Zahir olan, o kocanın ric'ate mâlik olmaması­dır. Çünkü câriye hakkında iki talâk, üç talâk gibidir. Lâkin o koca ric'ate mâlik olur. Çünkü sahibinin âzâd etmesi boşamak için şarttır. «Beraber» lâfzı ona aykırı değildir. Çünkü «beraber» lâfzı «sonra» ma'-nâsında kullanılır. Meselâ, Allah Teâlâ' (C.C.) nm:
 «Demek ki zorlukla beraber (yâni sonra) bir kolaylık var-» [38] kavli şerifinde olduğu gibi. Binâenaleyh, âzâd etmek, talâkdan önce olur. Talâk vâki oldukda câriye hür bulunur. Talâkın tamâmı İki olmaz, bel­ki diğer hür kadınlar gibi üç olur. İmdi o erkek iki talâkdan sonra ric'a-te mâlik olur. Eğer mezkûr mes'elede cariyenin âzâdı ve iki defa boşan­ması yarının gelmesine bağlanırsa, yâni efendi cariyesine, «Yarınki gün geldikde sen hürsün» dese, ve kocası; «Yarınki gün geldikde, sen iki ta­lâk ile boşsun.)) dese, yarınki gün gelince o koca için ric'at hakkı yok­tur. Çünkü talâkın vükûu cariyenin âzâd edilmesinin v-ukûu ile bera­berdir. O câriye için iki talâk vâki olur. Câriye olması bakımından ko-, cası için ric'at yoktur. Fakat birinci mes'ele bunun aksinedir. Çünkü bilirsin ki o anda âzâd etme, rütbe bakımından Öncedir, tmâm Muham-med' (Rh.A.) e göre, koca ric'ate mâlik olur. Çünkü âzâd etme aslî du­ruma geri dönme olduğu için vukuu daha çabuktur. Bu ise müstahsen (güzel) bir iştir. Boşamak âzâd etmenin aksinedir. Çünkü boşamak (ta­lâk), mubahların en sevilmeyenidir. Belki o câriye, bi'1-ittifâk ihtiyat için, hür kadın gibi iddet çeker.

Kocanın karısına «Ben senden bâînim» demesiyle kadın boşanmış olur. Veya koca karısına, talâka niyetle «Ben sana haramım» demesiyle bâîn talâk ile boşanmış olur. «Ben senden boşum» demesiyle, gerek talâ­ka niyet etsin ve gerekse etmesin kadın boşanmış olmaz. Çünkü talâk, kaydi izâle içindir. Halbuki kayd kadındadır, kocada değildir. Eğer mülkü izâle için olsa mülk kadının üzerindedir. Çünkü kadın kocanın memlûkesidir ve koca mâliktir. Kocanın «Ben senden boşum.» demesi hükümsüz olur. tbâne bunun aksinedir. Çünkü ibâne vuslatı izâle için­dir. Vuslat ise koca ile kan arasında müşterektir, Tahrîm de ibâne gibi hılâf üzeredir. Çünkü tahrîm helâlliği yok etmek içindir. Bu da ibâne gibi karı - koca arasında müşterektir. Şu halde ibâne ile tahrîmin koca ile kanya izafesi sahîh olur. Fakat talâkın izafesi ancak kadına sahîh olur. Vikâye'deki: «Karı - kocadan biri diğerinin bütününe veya. bir cüz'üne mâlik oldukdan sonra boşama yoktur.» sözünü zikretmemesine sebeb, talâkın îkâ'ı babından önce zikredilen; «Karı - kocadan biri di­ğerine mâlik olursa nikâh bâtıl olur» sözüyle yetinildiği içindir. Çünkü nikâh Ipâtil olunca vukua ihtimâl kalmaz. Yâni Vikâye'nin «Kan - koca­dan biri diğerine mâlik veya bir parçasına mâlik oldukdan sonra talâk vâki olmaz.» sözünü burada zikretmemesine sebeb, bâîn talâkın îkâ'ın-dan önce, «Kan - kocadan biri diğerine mâlik, olsa nikâh bâtıl olur.» sözü ile yetinildiği içindir. Çünkü nikâh bâtıl olunca, vukua ihtimal kalmaz.

Kocanın karısına, parmağının içine işaretle;, sen şöyle boşsun, dese; dikili parmakların sayısınca boş düşer. Parmaklann sırtına İşaretle söy­lerse yumulan parmakların sayısınca boş düşer. Zira açık parmakla işaret ederse, âdeten avucun -içi. nıuhâtab tarafında olur ve açık par­makların sayısına itibâr olunur. Parmağı yumarsa, avuç içi, eli yuma­nın tarafına bakar ve ora halkının örflerine göre yumulan parmakların sayısına itibâr olunur.

Koca hür olan karısına «Sen taliksin, bâinsin.»; «En şiddetli talâk ile boşsun» veya «Talâkın en fahişi ile veya en kötüsü ile veya şeytânın talâkı ile veya bid'at talâkı ile veya dağ gibi talâk ile veya bin gibi ta­lâk ile veya ev dolusu talâk ile veya şiddetli boşamakla veya uzun ta­lâk ile ve geniş ile boşsun» dese, üç talâka niyetsiz bir talâk-ı bâin. vâki olur. — Bu «üç talâka niyetsiz sözü, hiç adet niyet etmediği yâhûd bir veya ikiyi niyet ettiği suretlere şâmildir: Bu hür kadın hakkındadır. Fakat cariyede ikiye niyet üç menzüesindedir. Daha önce defalarca geçtiği için, musannif bunu tekrar zikretmemiştir.— İmdi bu zikredilen sözlerin hepsinde hür kadında bir bâiıı t^lâk vâki olur. Yâni koca talâkı ziyâdeden veya şiddetten bir çeşitle nitelese, bâîn talâk vâki olur. Çün­kü koca talâkı muhtemel olduğu şey ile nitelemiştir. Bu nitelik iki muhtemelin birini ta'yîn içindir.

Üçe niyet etmekle üç talâk vâki olur. Daha önce geçtiği gibi; üç cin­sin tamâmıdır. Lâfız ona ihtimâllidir. İmdi niyet ile üçe yorumlanır.

Koca mevtûası (cima etmediği nikâhlısına) olmayan nikâhlısına «Sen üç talâk ile boşsun.» dese, üç talâk vâki olur. Hasan Basrİ (R.A.); «Şayet koca cinsî münasebette bulunmadığı karısına «Sen üç talâk ile boşsun» dese, bir talâk vâki olur. Şayet «Ben senin üzerine üç boşama vâki kıldım.» dese, üç boşama vâki olur» demiştir. Çünkü kocanın «Sen boşsun» sözü ile kadın .iddete hâfcet kalmaksızın boş. olur ve üç sözü ka­dın yabancı oldukdan sonra söylenmiştir. Nitekim atfla söylemiş olsa hü­küm yine böyledir. Kocanın «Ben senin üzerine üç boşama vâki kıldım» demesi, bunun aksinedir. Bizim delilimiz şudur: Ne zaman aded zikredi-llrse talâkın vukuu adcd ile olur. Yakında açıklaması gelecektir. Atf böyle değildir. Bu ibare Kenz'in ve Vikâye'nin ibaresinden daha güzel­dir. Çünkü onda Kenz ve Vikâye'nin aksine mezkûr hilafa işaret var­dır. Nitekim onlara bakıp inceleyen kimseye bu gizli değildir, îmdi ge­risini sen düşün!

Eğer koca, cima edilmemiş kadın için talâkı ayrı söylerse, mese­lâ: «Sen, bir defa ve bir defa boşsun.», «Sen boşsun, boşsun.» veya «Sen boşsun» sen boşsun» demekle ayırsa, iddete hacet olmaksızın birinci ta­lâk üe bâin olur. Çünkü kadın henüz cima olunmamıştır. Mahal bulun­madığı için ikinci talâk vâki olmaz. Talâk bitişik olduğu sayı Oe yâkİ olur, talâk sözü ile vâki olmaz. Yani koca «Sen bir defa boşsun.» dese, talâk bir lâfzı ile vâki olur, yoksa (»Sen boşsun» lâfzı ile vâki olmaz. Çünkü sözün başlangıcı sayı zikrine bağlıdır. Sayı zikrinden önce hü­küm ifâde etmez. Nitekim usûlde anlatılmıştır.

Eğer koca «Sen boşsun.» dedikde, sayı zikretmezden önce kadın öl­se, kocanın «sen boşsun» sözü hükümsüz olur. Talâk vâki olmaz. Mu­sannifin, ölümü kadının ölümü ile kayd etmesine sebep şudur: Çünkü sayı zikrinden önce kocanın ölümü ile bir talâk vâki olur. Çünkü ko­ca kadın öldüğü surette talâk lâfzını sayıya eklemiş ve sayı zikri kadı­nın ölümünden sonra hâsıl olmuştur. Kocanın ölümünde ise; talâk lâfzı söylenmiş, ona aded eklenmemiş, sadece «Sen boşsun» sözü kalmıştır. Bu söz, talâk vâki olmak için bizzat amel eder. Görülmüyor mu ki: Koca karısına «Sen boşsun» deyip bununla (üç) demek istese ve (üç) lâfzını zikretmezden önce bir kimse onun ağzını tutsa ve talâkın zikrinden son­ra bir şey söyleyemese bir talâk vâki olur. Çünkü talâkın vukuu kocanın lâfzı iledir. Yoksa kasdı ile değildir. Mi'râcu'd-Dirâye'de böyle zikredil­miştir.

Kocanın cima etmediği karışma «Sen bir ve bir (defa) boşsun»; «Sen birden önce bir (defa) boşsun.» veya «Sen birden sonra bir (de­fa) boşsun» demesiyle bir talâk vâki olur.

«Sen bir ve .bir (defa) boşsun», sözü ile bir talâk olmasının sebebi açıktır. Geri kalanlarına gelince: Birinci talâk onlarda öncelikle vasfe-dildiği içindir. Çünkü o talâk vâki olunca, ikinciye mahal kalmaz.

Kocanın karısına «Sen birden önce bir (defa) boşsun»; «Sen birden sonra bir (defa) boşsun», «Sen bir ile beraber bir (defa) boşsun», «Sen bir ile beraber bir (defa) boşsun* demesiyle iki talâk vâki olur. Birin­cide iki talâk olmasının sebebi şudur: Öncelik kinaye harfine bitişik ol­duğu için ikinci bîrin sıfatıdır. Bu da; o talâkın îkâı'nın geçmişte yapıl­dığım ve "birinci talâkın da şimdi vuku bulduğunu gerektirir. Lâkin geçmişde yapmak şimdi yapmakla olur. Binâenaleyh ikisi de beraberce vâki olurlar. İkinci sebeb ise; sonralık birinci bir talâkın sıfatı olduğu için bir talâkın'îkâ'ı şimdi; diğerinin îkâ'ı bundan Önce olması gerekir. Binâenaleyh ikisi beraber olurlar.

Üçüncü ve dördüncüye gelince: «maû» lâfzı beraber ma'nâsma ol­duğu içindir.

Koca karısına «Eğer eve girersen sen bir talâk ile ve bir ile boş­sun» dese, eğer kadın eve girerse bir talâk vâki olur. Çünkü şarta bağlı olan söz şart zamauında söylenmiş gibidir. Şartsız söylenmiş olsa bir talâk vâki olur. Çünkü ikinci ile üçüncü için mahal kalmaz. Burada da onun gibidir.                                                                          

Eğer koca şartı te'hîr ederse, iki talâk vâki olur. Yani koca cima edilmeyen karısına «Eğer eve girersen sen boşsun ve boşsun» dese, iki talâk vâki olur. Çünkü iki cüz şarta bir defada bağlanmışlardır. İmdi İki talâk vâki olur. Cima edilmiş kadında zikredilen kelimelerin hep­sinde iki talâk vâki olur. Çünkü iddet mevcûd olmakla nikâhın eseri bakî kalmıştır. Bu ibarenin yeri burasıdır. Yikâye'de ibare yerini bulma­mıştır.                                                                                    
İki veya üç karısı olan bir erkek «Benim karım boştur.» dese, birisi boşanmış olur. O adam için ta'yîn etme muhayyerliği vardır. Sahih söz budur. «Sahîh söz budur» demekle o kadınların her biri için talâk var­dır, denilen sözden sakmılrmştır. Sahîh söz birinci sözdür. Bunu Zey-laî (Rh.A.) «Bâbu'1-îlâ» in sonunda zikretmiştir.

Bir kimse kansmı ciınâ etmeden Önce üç talâkla boşasa, üç talâk (talâk-ı selâse) vâki olur. Çünkü kocanın «sen üç (talâk) boşsun» sö­zü, mahzûf masdan söylemektir. Sözün takdiri «Üç talâka demektir. Şu halde üç talâk topdan vâki olur. Kocanın «Sen boşsun» sözü yalnız ba­sma îkâ' değildir. El-thtiyâr'da da böyle zikredilmiştir.

Denilemez ki; nass, medhûlün bihâ (cima edilen hakkında) vâ-riddir. Şöyle ki: Allah Teâlâ (C.C.):
«Kadın  ondan başka bir ere nikahlanıp varıncaya kadar...»  [39]buyurmuştur.     

Çünkü biz buna şöyle cevap veririz: Usûlde takarrür etmiştir ki, itibâr lâfzın umûmîliğinedir, sebebin özelliğine değildir. Nass-ı kerîmde ilk kocanın cima ettiğine delâlet yoktur.

Koca, dört karısına «Sizin aranızda bir boşama vardır.» dese, her biri bir talâk ile boşanmış olur. Keza, dört karısına «Sizin aranızda iki boşama vardır.», «Üç boşama vardır.» veya «Dört boşama vardır» dese, her biri bir talâkla boşanmış olur. Ancak o koca onların arasında her sözü taksime niyet etmiş ise, o zaman her bir kadına üç talâk vâki olur.
Eğer koca karılarına «Sizin aranızda beş boşama vardır.» dese, her biri için iki talâk vâki olur. Sekiz boşamaya varıncaya kadar böylece iki talâk vâki olur. Eğer koca sekizden fazla söylerse her biri üçer ta­lâk ile boşanmış olur. Hâniye'de böyle zikredilmiştir. [40]


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..