(Mirastan   Kaçıranın   Boşaması)


Evinin dışında işlerini görmekden âciz olan hasta gibi, hâli daha ziyâde helak olacağını gösteren kimse talâk kaçırandır. Evinin dışında işlerini görüp de şikâyeti bulunan kimse ise fârr [51] olmaz. Çünkü in­san böyle şikâyetten pek az kurtulur. Doğru olan söz budur.

Savaşda bir adam ile savaşan kimse veya kısas ile veya recm ile öl­dürülmek için takdim edilen kimse talâk kaçırıcıdır. —Meşâyihden ba­zısı, «Kısas için takdim edilse fârr olmaz. Çünkü afv mendûbdur. Fa­kat recm böyle değildir, demişlerdir.'— İtimâd birinci sözedir. Bunu Zeylâî (Rh.A.)N zikretmiştir. Veya bindiği gemi parçalanıp bir kalas üzerinde kalan kimse; veya yırtıcı hayvan alıp hayvanın ağzında kalan kimse, kötürüm ve felçli olan kimse, felci ve kötürümlüğü fazla olduğu müddetçe hasta gibidir. Eğer eski olup artmadı ise talâkda ve başka­sında o kimse sağlıklı ve sağlam gi&idir.

Kadın da, anlatılan bu şeylerin hepsinde erkek gibidir. Hattâ ayrıl­ma sebebi kadından gelse; bulûğ muhayyerliği, âzâd olma muhayyerli­ği ve kocanın oğluna temkini (zina imkânı vermesi) ve irtidâd gibi ki mezkûr hastalık ve diğer şeyler başına geldikten sonra, fârre (kaçıncı) olduğu için koca kadına vâris olur. Bunu Zeyiaî (Rh.A.) zikretmiştir.

Hâmile olan kadın sağlam ve sağlıklı gibidir. Eğer onu doğum sancısı tutsa, hasta gibidir. Çünkü onun ölmesi, doğum sancısı tutmadıkça gâlib olmaz. Kâfî'de böyle zikredilmiştir.

İmdi zikredilen kimselerden her biri talâkı kaçırıcıdır. Böylesiniıı bağışı (teberruu) ancak malının üçtebirinden sahih olur. Eğer koca ka-nsmı rızâsı yok iken bir bâîn talâk ile boşasa —kadın da bâînen boşan­maya razı olsa, koca talâk kaçırıcı sayılmaz— ve koca Ölse, her ne ka­dar koca hastalıkdan, savaştan ve bu ikisinin benzeri başka şeyden ölse veya öldürülse bile kadın iddeti içinde vâris olur. Bu, bâîn talâk ile kadın boşanmış olduğu zamandır. Ric'î talâkda ise kocasına mut­lak surette vâris olur. Şayet koca kadının iddetinde ölürse, ikisi ara­sında karı - kocalık bakî olduğu için vâris olur. Çünkü karı - kocalık, kocanın ölüm hastalığında vâris olmasına sebebdir. Zira koca mirasın ibtâlinı kasdetmiştir. Binâenaleyh kasdı kendi aleyhine çevrilmiştir. Bu da kadından zararı def etmek için boşamanın amelim iddetin bitme­sine kadar geciktirmekle olmuştur. Bundan dolayı, kadir» ölürse koca da kadına vâris olur. Fakat bâîn talâk böyle değildir. Çünkü sebeb —ki nikâhdır— bâîn talâk ile yok olmuştur.

Keza ric'î talâkı isteyen kadın üç kez boşansa vâris olur. Çünkü talâk nikâhı yok etmez. Bundan dolayı koca için cima helâl olur ve kadın ric'î talâk ile mirâsdan mahrum olmaz. Kocasından ric'î talâk is­temekle hakkının bâtıl olmasına razı olmuş değildir.

Yine koca kansan bir bâîn talâk ile boşasa, hüküm anlatılan gibi­dir. Keza bâîn ile boşanmış olan kadın kocasının oğlunu öpse, yine ko­casına vâris olur. Yâni hasta bir adam, karısını ba^în talâk ile boşasa, o kadın kocasının oğlunu Öpse, onun öpmesi vâris olrhayı menetmez. Çün­kü beynûnet (kati talâk) kocanın bâîn boşaması Üç vâki olmuştur.. Ka­dının öpmesi ile vâki olmamıştır. Öpülmekle bâîn olan kadın böyle de­ğildir. Çünkü öpülmekle bâîn olan kadın kocasına vâris olmaz. Keza hastalık hâlinde mülâane olunan kadın veya ilâ olunan kadın da vâris olur. Birinci, yâni mülâane olunan kadının vâris olmasına gelince; ko­ca karısına sağlamken kazf etse, ondan sonra hastalığı hâlinde mülâa­ne etse, kadın vâris olur. Keza hastalığı hâlinde karısına kazf etse vâ­ris olur. Çünkü Hân, talâkın ta'lîkına eklenmişti^, Bir îiil ile ki kadına o fiil lâzımdır. Nitekim yakında açıklaması gelecektir. Çünkü kadının kendisinden ân kaldırmak için da'vâcı olması gerekir..

İkinciye yâni îiâ ile vâris olmasına gelince; koca, ölümüne sebeb olan hastalığında, dört ay kadına yaklaşmamaya yemin etse, o kadına müddet geçinceye kadar yaklaşmasa ve beynûnet vâki olsa, sonra ölse, kadın vâris olur.

Şayet koca sıhhatinde îlâ etse ve kadın üâ ile kocanın hastalığında bâîn olsa; karısı vâris olmaz. İlâ da hastalığında ise vâris olur. Çünkü îlâ cimâdan hâli dört ayın gelmesiyle talâkı ta'lîk anlamınadır. İmdi îlâ vaktin geçmesiyle La'lîka katılır. Yakında açıklaması gelecektir.

Savaş alanında olan veya hummaya tutulan kimse veya kısas ve­ya recin için habs edilen veya kuşatılan kimseler anlatılanın aksidir. Çünkü bu takdirde boşanıhmş kadın vâris olmaz. Zira bunlarda ölmek gâlib değildir.

Keza kocanın hastalığında hull' olmuş olan kadın ve yine muhay­yer olan kadın — ki kocasının hastalığında kendisini seçmiştir. — vâris olmaz. Karısını karısının emri ile boşayan kimse, bundan sonra .kadın îddette iken ölse, o kadın da vâris olmaz. Çünkü bu kadın hakkının bâ­tıl olmasına razı olmuştur. Te'hir onun hakkı içindi. Ya da koca kadı­nın emri olmadan hastalığında üç talâk boşayıp ondan sonra hastalı­ğından iyileşip sonra koca iddette ölse, o kadın da vâris olmaz. Çünkü o koca fârr olmaz. Çünkü koca hastalıkdan iyileşince hastalığın ölüm hastalığı olmadığı belli olmuştur. Bundan dolayı onun bağışı malının hepsinden itibâr edilir. Keza, koca borcu olduğunu söylese, sağlıklı hâ­lindeki alacaklıları hastalık hâlindeki alacaklılarından Önce gelmez. Yâni sağlıklı hâlindeki alacaklılarına öncelik tanınmaz.

Koca ile kan sıhhat hallerinde üç talâk hakkında ve iddetih geçtİ-tiğl hususunda birbirlerini tasdik etseler veya koca kadının emri ile ka­dını bâîn talâk ile boşayıp o kadın için mal ikrar etse veya koca vasiyet etse, o kadın içiı o ikrar ettiğinin ve mirasın en azı vardır. Yâni koca hastalığı hâlinde karısına »Ben seni sıhhatim hâlinde boşadım,, iddetin de bitti!» dedikde, kadın da kocasını doğrulasa, ondan sonra kadın için mal ikrar etse veya kadına mal vasiyet etse veya kadının emri ile ken­di hastalığında onu bâîn talâkla boşasa, sonra ona mal ikrar etse veya vasiyet edip ondan sonra Ölse, o kadın için ikrar ettiği maldan ve mî-râsdan en azı vardır.

Şayet koca karısının talâkını bir yabancının fiiline veya bir vak­tin gelmesine bağlasa, ta'lîk ve şart o kocanın hastalığında olsa veya kendisinin fiiline bağlasa, ta'lîk ye şartın ikisi de hastalığında olsa ve­ya yalnız şart hastalığında olsa veya kadının yapması gereken; yemek, içmek, ana-babası ile konuşmak, borcunu ödemek ve alacağını almak gi­bi kadının bir kaçınılmaz fiiline bağlasa ve ta'lîk ve şartın ikisi de hastalığı hâlinde olsa veya yalnız şart hastalığında olsa, koca fârr ol­duğu için o kadın vâris olur. Bu anlatılan suretlerden başkasında kadm vâris olmaz. Bu ta'lîk ve şart bütün vechlerde sıhhatte olduğu va­kittedir. Veya ta'lîk sıhhatte olup onu yabancının fiiline veya vaktin gelmesine bağladığı vakittedir. Ya da nasıl olursa olsun, kadın için ona lâzım olan fiiline ta'lîk ettiği vakittedir. Bu suretlerde kadın vâris ol­maz.

Ma'lûm olsun ki bu mesele dört vech üzeredir: Ya talâkı zamanın gelmesine veya bir yabancının fiiline yâhûd kendisinin iiiline yâhûd kadının fiiline bağlamaktır.

Bu dürt vechden heı- biri de iki vech üzeredir: Ya ta'lîk sıhhatte ve şart hastalıkda veya ta'lîk ve şart ikisi de hastalıkda olmakladır.

İlk iki veçhe gelince; yâni talâkı zamanın gelmesine veya yaban­cının fiiline bağladığı zaman, eğer ta'lîk v« şart ikisi de hastalıkda olur­sa koca ıârr olduğu için kadın vâris olur. Eğer ta'lîk sıhhatte ve şart hastalıkda olursa, kadın vâris olmaz.

Üçüncü vech ise şudur: Koca kendi fiiline ta'lîk ettiği zaman ka­dın vâris olur. Şart hastalıkda bulunduğu zaman nasıl olursa olsun vâ­ris ölür. Ta'lîk gerek sıhhatte, gerek hastalıkda olsun ve gerek fiil mut­laka lâzım olsun, gerekse olmasın müsavidir. Çünkü koca kadının hak­kını ta'lîk ve şartla veya yalnız şart ile ibtâle kasd etmiştir. Çünkü şartın illete benzerliği vardır. Zira muallâkın varlığı şart katındadır. Koca, kadının hakkının korunması yönünden bir bakıma zulmedicidir. Kocanın muhtaç ve mecbur olması başkasının hakkını ibtâl etmez. Ni­tekim ıztırâr hâlinde veya uyku hâlinde başkasının malını yok etmek gibi.

Dördüncü vech ise şudur: Talâkı kadının fiiline bağlaması, eğer o bağlanan fiil kadın için ımıllaka Jâzim değilse, mutlaka vâris olmaz. Gerek ta'lîk ve şart hastalıkda ve gerek ta'lîk sıhhatte ve şart hastalık­da olsun müsavidir. Çünkü kadın şarta razı olmuştur. Şarta rızâ meş­ruta da rızâ olur.                                                

Koca cima ettiği karısını hastahğı hâlinde bâîn talâk ile boşasa, ve koca hastalıkdan îyileştikden sonra ölse veya koca kadını îbâne et-tikden sonra kadın mürted olsa, kadın İslâm dinine girdikde koca öl­se, o kadın vâris olmaz.

Birincinin sebebi; sıhhatin talâk ile ölüm arasına girmesinden an­laşıldı ki, koca fârr değildir. İkincinin sebebi ise, kadın mürted olduğu için mirasa yeterliliğini ibtâl etmiştir. Çünkü mürted hiçbir kimseye vâris olamaz. Şayet kadın ondan sonra İslâm'a gelse, sebebin geri dön­mesi mümkün olmaz.

Koca kansına «Eğer ben hasta olursam, sen üç kez boşsun!» dese, koca fârr olur. Hattâ koca hasta olup o hastalıkda ölse kadın vâris olur.                                       

Kadın hasta olan kocasına «Beni boşa!» dedikde, koca onu üç ta­lâk boşasa, kadın vâris olur. Çünkü beni boşa demenin medlulü ric'ı ta­lâkın istenmesidir ve ric'î talâka rızâdan üç talâka rızâ lâzım gelmez. Koca talâkı üç yapınca, fârr olur ve kadın vâris olur.
Bir kimse «Son evlendiğim kadın üç kez boştur!» deyip bir kadı» île evlenip ondan sonra bir diğer kadınla da evlense, ondan sonra koca' Ölse, sonraki kadın evlenirken boşanmış olur, koca fârr olmaz ve ka­dın, ona vâris olmaz. Bu îmânı A'zam' (Rh.A.) a göredir. İmâmeyn' (Rh. Aleyhimâ) e göre, kocanın ölümü sırasında boşanmış olur. Koca fârr olup kadın ona vâris olur. Çünkü sonralık ancak bu kadından sonra bundan başka kadın ile evlenmekle gerçekleşir. Bu ise ancak kocanın ölümü ile gerçekleşir. Binâenaleyh şart ölüm sırasında gerçekleşmiş olur ve ona iktisâr edilir. İmâm A'zam1 (Rh.A.) m delili şudur: Ölüm bildiricidir ve somınculuk ile bitişik olması şartın vaktindendir. Şu hal­de müstenid olarak sabit olur. [52]
[1] İX  Nısâ sûresi (4); jiyel : 141.
[2] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 116-124.
[3] Bk. Muhammed sûresi (47); âyet: 11
[4] Kefâet: Müsavat ve denklik, demektir. Dînde kefâet nıu'teberdir. Binâenaleyh Müslü­man bir kadının bir kâfirle evlenmesi ictnâ'en haramdır. Müslüman kadınların kâfirlere haram kılınması 6. Hicrî yılında (M. 627) Hudeybiye'de vuku' bulmuştur.

Kefâet mes'elesinde neye i'tibâr edileceği Ulemâ arasında çok ihtilaflıdır, Maamâ-fîh, kefâet mu'teberdir, ve bazı ictihâd farkları ile; Dînde, takvada, sao'atta, hürriyette, malda ve sâiredc aranır. Bu hak kadınındır. Binâenaleyh aranacak şeyler erkekte ara­nacak; bu suretle onun kadına denk olup olmadığı anlaşılacaktır.
(Selâmet Yollan, Ahmed Davudoğlu, C. 3)
[5] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat:  124-128.
[6] MEHİR: Nikâhın (hükümlerindendir; ve kadının şerefini meydana çıkarmak için megrû' olmuştur.

Mehrin; sadak, nihle, atiyye, ukr, ecir ve ferîza gibi bir çok İsimleri vardır.
[7] Bk.' Nisa sûresi (4); âyet: 24                        
[8] Bk. Nisa sûresi (4); âyet: 3
[9] Bk.  Bakara sûresi  (2):  ayet : 236.
[10] 10  dirhem  gümüş 28,05 gramdır. Değeri;  gümüşü»   râyİc  fiyatı  ile çarpılarak bulunur. Meselâ gümüşün gramı 100.-TL. ise; nıelıir miktarı 100 x 28.05 ~ 2805.-TL. dır.

Akid esnasında mehri zikretmek îcâbeder. Çünkü mehri zikretmek niza'a meydan bırakmaz. Muamâfîh mehir zikredilmeden nikâh kıyılsa akid yine sahilidir, zifaftan sunra kadına mehr-i misil veriliı.
[11] Mehr-i misil: Kadının misli olan diğer bir kadının meselâ ablasının veya kızkardeşinin mehridir. Onun mehri ne ise, bunun da o olur. Nikâhtan önce verilen yüzük, küpe ve şâire gibi şeyler de mehirden sayılırlar. Mehrin peşin verilen kısmına «Mchr-İ muaccel» veresiye kalım kısmına da «Mehr-i müeccel» derler. Mehrin hepsinin peşin verilmesi müstehâbdır.
[12] Bk. Bakara sûresi (2), âyet : 236
[13] Bk.   liilâk sûresi (65), âyel: 6
[14] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 129-143.
[15] Kınn: Bir çeşit köledir, islâm şeriatında terim olarak ma'nâsı, mükâteb ve, müdebber olmayan köledir. Fukahâ; erkek köle için kınn, kadın köle için kınna kelimesini kul­lanmışlardır. (Keşşaf, C. 2)
[16] Rakîk: Rıkk,  şeriatta, bir şahıs  İçin sürekli olan   hükmi  acz, demektir.   Başlangıçta aslı  kâfir olan köle, ceza olarak'nkk olur ve mülk sayılır. Böyle  köleye  rakîk denir. Rıkk, köleliğin en ağır şeklidir. Çünkü abd denen Müslüman köle bazan hür insandan daha güçlü olur.

Sözün kısası, rıkk hükmî bir'aczdır. Şu ma'nâda ki; Sâri', rakîk denen kuleyi şe-hâdet, kaza ve velayet (yani nefs, mal, evlâd, evlenmek ve evlendirmek üzere velayet) gibi hür insanın mâlik olduğu şeylerden bir çoğu için ehil kılnıamıştır.
Rıkk, yani kâfir olan bir insanın köle yapılması, ilkin Allah Teâİâ' (C.C.) nın hak­kıdır. Çünkü rıkk küfrün cezası olarak vâki olmuştur. Zira kâfirler Allah Teâlâ' (C.C.) a kutluk etmekden ar duyup kaçınmışlardır. Allah' (C.C.) m birliğini kabul etmediler. Âyetleri hakkında düşünmediler. Böyle yapmakla kendilerini hayvanlar mertebesine dü­şürdüler. Bundan dolayı Allah (C.C.) da onları kullarının kulları yapmakla cezalandırdı. Buna binâen rıkk, Müslüman için ibtidâen sabit değildir. R k. kâfir olan köle için sürekli olarak kalır. Hatta sonradan Müslüman olsa da yine rakîk olarak kalır. (Keşsâf-u Istılâhât'il-Fünûn, C:  1)
[17] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 144.
[18] Mevkuf:   Bir  hüküm   ifâde   etmesi,   bankasının   izni   ve   icazetine   muhtâc   ulan  bir fiil veya akiddİr.
[19] Bk. Nisa sûresi (4), âyet: 24
[20] Tebvie: Cariyenin efendisi veya efendisinin ehl ve lyâli tarafından İstihdam edilmeyip kocası hâilesine teslim edilmesi, demektir.
[21] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 144-150.
[22] Bk. Mümtahme sûresi (60), âyet: 10
[23] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 151-153.
[24] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 154-155.
[25] Bir çocuk bir kadından emdi mı artık dînen o kadın onun süt annesi, kadının sütüne sebeb olan kocası süt babası, o kadından emenler de süt  kardeşi olurlar. Bu sûrelle doğumdan gayrı bir akrabalık teessüs eder; ve artık bu sayılanlar arasında nikâh haram olur,

Süt emme meselesi dînen pek mühimdir. Zamanla unutulmaya maruz bulunan bu meselede Müslümanların çok uyanık davranmaları îcâb eder. Doğan çocuğu ya hiç süt anneye vermemeli,, yahut vermek mecburiyeti varsa meseleyi ciddî bir şekilde ele alarak bir yere yazmalı, bellemeli, hısım ve akrabaya, konuya komşuya onu dııyur-malıdir. Aksi takdirde unutulur da günün birinde İki süt kardeşi evlendirmek gibi pek büyük bir vebal altında kalınabilir.
(Selâmet Yolları, Ahmed Davudoğlu, C. 3)  
[26] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 156-161.
[27] Blu Bakara Sûresi (2), âyet: 229
[28] Boşamanın sebebi: Kan ile kocanın ahlâkı birbirine uymadığı zaman hissedilen ayrılma ihtiyacı ve Allah' (C.C.) m emirlerini ifaya engel olacak dargınlığın ânz olmasıdır.

Boşama aslı i'tibâriyle mübâh değil, memnu'dur. Çünkü boşama, nikâh denilen bü­yük ni'mete karşı bir küfrân-ı ni'raettir. Ancak zarurete binâen bazen mubah olur.

Boşama bâbındaki âyet ve hadîslerin mutlak oluşlarına bakarak, boşamaya «mu­bahtır» diyenler de olmuştur.

Hulâsa: Boşama, mubahların, Allah (C.C.) indinde en sevimsizidir.
(Selâmet Yollan, C.  3, Ahmed Davudoğlu)
[29] Bk. Talâk sûresi (65), âyet: 1
[30] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 162-167.
[31] Bk. Bakara sûresi (2). âyet: 229        
[32] Bk. Nisa sûresi (4). âvet: 92
[33] Bk. Şuarâ sûresi (26), âyçt: 4
[34] Bk. Lclıeb sûresi (111), âyet:   İ
[35] Bk. Bakara sûresi (2), âyet: 283
[36] Bk. Enfâl sûresi (8), âyet: 63
[37] Bk. Enfâl sûresi (S), âyet: 63.
[38] Bk. İnşirah Sûresi, ayet: S
[39] Bakara sûresi (2), âyet: 230 .                
[40] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat:168-181.
[41] Talâk üç kısımdır:

a)  Ahsen-i talâk: Kadını cima etmediği bir tenmlik de ;esmde bir defa boşayarak iddeti geçinceye kadar terketmektir.
b)  Hascn-i talâk:   İçinde  cima bulunmayan  üç  temT7İik devresinde birer defâ bo-şn inaktır.

c)  Bid'î talâk: Bir defada üy sayı ile boşamak, yâhud hayız hâlinde boşamaktır. Talâk vüku'u i'tibâriyle de ric'î ye bâin olmak üzere iki nevidir.

Talâk-i ric'î: Talâkta kullanılan açık sö/Ierle yupilan talâktır. Bâfn talâk ise; kinaye sözlerle yapılan talâktır.
[42] Hûd sûiesî (11), âyel: 97
[43] Bk.  Bakara sûresi (2), âyet : 229
[44] Bk. Bakara sûresi (2), âyet: 230
[45] Hürnıet-i galî/a: Hür kadında üç, câriye hakkında İki talâk ile husule gelen hürmettir kî. buna (hürmet-i kiibrâ), (beynûnel-i kübrâ), (beynûnet-i tnugallaza) da denir.

*  Hürmct-İ hafife: Bir veya  iki   talâk ile husule gelen  hürmettir  ki,  buna (hiir-mcl-i sugrâ), (beynûnet-i sugrâ) da denir,

*  Beynûnet-i  küfarâ: Alel'ıllâk  üç  talâk  ile meıkma  gelen  ayrılıktır.   Buna fhey-nünet-l.kai'ivve) de denir.

*  Beynûnet-i sugrâ: Bir veya iki bâîn talâk İle meydana gelen ayrılıktır.
[46] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat:182-189. 
[47] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 190-199.
[48] Ta'Iîk : Bir  cümlenin  ma'nâsının  meydana  gelmesini;  diğer  bir  cümlenin   ma'nâsının meydana gelmesine şart edatı ile bağlamaktır.

Bir şeye bağlı  gösterme,  geciktirme,  asıntıda  bırakma,  askıda  bırakılma,  mıı'nâ-îarında kullanılır.
[49] İstishâb kaidesi: Bilinen bir hâli bilinmeyen hale ?ahîd tutarak hüküm vermeye «İs-. tishftb kaidesi» denir. Meselâ, bir adam kaybolur da bir sene kendisinden haber alın­mazsa,  eski hâline bakarak,  onun sağlığına hükmedilir.
[50] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 200-206.
[51] Fârr: Fakîhlere göre; bir kadının ölüm  hastalığına (maraz-ı mevt'c) yâni ölüme gö­türen hastalığa yakalanmış, gâlib-i hâli helak olan kocasının,  kadını bu hastalık ha-, ünde boşamasidır. Bu kadına fârrm karısı denilir.
Maraz-ı mevtte  kadını boşamak, onu mîrâstan mahrum etmeye muhtemel oldu­ğu için bununla ilgili bir takım ahkâm mevcûddur. (Kegjâf, C, 2)
[52] Molla Husrev, Büyük İslam Fıkhı 2, Eser Neşriyat: 207-211.


Eser: Dürer

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Dürer

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..