BIRAKMAK

Bir adam, gasbedilmiş bir şeyi gasbeden şahıstan gasbederse; gas-bedilen bu şeyin asıl sahibi, isterse Önceki gâsıba isterse sonrakine taz­min ettirir.   .

Şayet mal sahibi, önceki gâsıba tazmin ettirirse; bu şahıs ikinci gâ­sıba müracaat eder ve yaptığı tazminatı ondan alır.

Şayet mal sahibi, ikinci gâsıba.tazmin ettirmişse, o birinciye müra­caat edemez.

Mal sahibi, onlardan herhangi birisine tazmin ettirdiğinde, ikin­ciye tazmin ettirme hakkı yoktur.

Bu, İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmânı Muhammed (R.A.)e göre böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Birinden teslim almamışsa, diğerinden alır." buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Mal sahibi, ister gâsıba, isterse gasıbtan gasbedene tazmin ettir­sin veya emanet konulanı ödetsin, diğeri tazminattan kurtulur. Hulâsa'-da da böyledir.

Bir şey, gâsibtan gasbeden şahıs, o mağsubu zayi eder ve kıyme­tini de önceki gâsıba öderse; tazminattan kurtulur.

İmânı Ebû Yûsuf (R, A.Han gelen bir rivayete göre, bu şahıs tazmi­nattan kurtulamaz. Ancak aynını verirse o takdirde kurtulur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Mağsup (= gasbedilen şey), gâsıptan gasbeden şahsın yarımda zayi olur; o da, kıymetini önceki gâsıba öderse; tazminattan berî olur.

Bu durumda, asıl mal sahibi, eğer kıymetini aynın karşılığı ise ve önceki maruf üzere almış ve bu beyyine ibrazı veya mal sahibinin tasdi­ki ile belli olmuşsa- ona tazminat yaptıramaz.

Şayet gâsıp İkrar eylemiş ve onu da mal sahibi tasdik etmemişse; ö takdirde, mal sahibi muhayyerdir; istediğine tazmin ettirir.

Şayet gâsıbm gâsıbı, mağsûbu satmış ve parasını da almış ve o parayı birinci gâsıb ondan almışsa; ona sahip olmadığı gibi, naip de de­ğildir. Onun satılmasına izin verme hakkı da yoktur. Hızânetü'l-Müftin'de de böyledir.                                        

Bu durumda, mal sahibi muhayyerdir, hangisini isterse ona taz­min ettirir. Çünkü hepsi de onun hakkına tecavüz etmişlerdir. Kendine emânet bırakılan şahıs da aynısıdır, Mutaiyt'te de böyledir.

Şayet gâsıp, gasbeylediği şeyi ariyet olarak bıraktı ise, sahibi han­gisine ödetirse, o, diğerine müracaat edemez. Eğer ariyet alan onu telef etmişse, tazminat ona aittir. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Gasbeden şahıs gasbolunan şeyi bir adama bağışlar; o da orda zayi olursa, sahibi, bağışlanan şahsa onu tazmin ettirir; o ise gâsıba mü­racaat edemez. Serahsî'nin Mumytı'nde de böyledir.

Gâsıp mağsûbu satıp, onu teslim ederse; sahibi muhayyerdir: Di­lerse, parasını gâsıba tazmin ettirir; bu durumda satışı caiz olur. Diler­se, müşteriye ödettirir ve bu durumda müşteri, satıcıya başvurur; satış bâtıl ( = geçersiz) olur; tazminat için başvuramaz. Eğer satmış fakat tes­lim etmemişse; tazmin eylemez; mal sahibine onu geri verir. Kerderi'nin Vecîzi'nde de böyledir.

İbnii Semâa'nm Muntekâsı'nda İmâm Mutaammed (R.A.)'in şöyle bu­yurduğu zikredilmektedir:

Şayet, malı gasbedilen şahıs, önceki gâsıba tazmin ettirirse; o, bu­na razı olsun veya olmasın, hâkim, önceki gâsıba kıymetini hükmeder; o da ikinciye tazmin ettirir.

Hakim öncekine, mağsûbün minhin malının kıymetini hükmeyle-mezse; o zaman, mal sahibi, ikinci gâsiba müracaat ederek, malını ona ödettirir.

Şayet önceki gâsıp, tazminata razı olmaz veya kıymetini vermek is­temez ise, kölenin efendisi ikisini de huzuruna alır, ikincinin beyyinesi-ni kabul eder ve gasbedilen köleyi ondan alır.

Şayet, mal sahibi, onlardan herhangi birisine, mağsûbün kıyme­tinin yarısını veya üçte birisini yahut dörtte birisini tazmin ettirirse; ka­lan kısmını, diğerine tazmin ettirir. Zehıyre'de de böyledir.

İmâm Mıihammed (R.A.) Câmiû'l-Kebîr'de şöyle buyurmuştur: Bir adam, diğerinin bin dirhem kıymetindeki bir cariyesini gasbey-

Iediğinde bir bu cariyeyi; ondan da bir başkası gasbeder ve gasp sırasın­da, bu cariyenin kıymeti, yine bin dirhem olur ve mal sahibi, birinci gâ-sıba bin dirhem olarak tazminat yaptırıp, ondan onu alınca, ikinci gâ­sıp, tazminattan berî olur.

Şayet mal sahibi, ikinci gasıba tazmin ettirirse; bu defa da birinci gâsıp tazminattan berî olur.

Hatta, bu câriye, birinci gâsıbın yanında ölürse, mal sahibi, onun gasp vaktindeki kıymetini tazmin ettirir.

İkinci gasibdan cariyenin bedelini alırsa, câriye ikinci gâsbın memlükesi olur.

Şayet öncekinden kıymetini alırsa, câriye onun memlükesi olur. Sonradan, ikinci gâsıp, cariyenin kıymetini birinci gâsiba ödeyin­ce, bu defa da, o ikincinin memlükesi olur.

İlk gasb gününde, cariyenin kıymeti bin dirhem; ikinci gasb za­manı ise, kıymeti iki bin dirhem olur ve sonra da bu câriye ikinci ada­mın yanında kalsa ve birinci gâsıp, ikinciden iki bin dirhem kıymet alıp, onu da zayi etse; cariyenin sahibi, önceki gâsıba iki bin dirhem tazmin ettiremez. Ancak, bin dirhem tazmin ettirir. Zira gasp zamanı olan kıy­meti o idi.

Şayet cariyenin asıl sahibi, cariyenin kıymetini, birinci gâsıbın ya­nında hazır olarak bulur ve câriye de meydana çikıverirse; efendisi muhayyerdir: Dilerse, cariyeyi alır; dilerse, birinci gâsıbın, ikinci gasibdan aldığı kıymeti alır.

O takdirde, ikinci gâsıp, birinci gâsıba müracaat ederek, verdiğini geri alır.

Şayet cariyenin sahibi, birinci gasibdan cariyenin ikinci gasibdan alınan iki bin dirhem kıymetini alırsa, cariyeyi ikinci gâsıba teslim eder.

Birinci gâsibtan iki bin dirhemi alan efendi, onun bin dirhemini tasadduk eder.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Bir şey tasadduk eylemez; hepsi de tîb ( = temiz = helâl) dir."buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.

Fetâvâyi Attâbiye'de şöyle zikredilmiştir: Gasbedilen bir câriye, gâ­sıbın yanında doğum yapar ve onları da (yâni câriye ile çocuğunu da) bir başkası gasbederse; bu durumda cariyenin asıl sahibi, birinci gâsı­ba, cariyenin kıymeti için, müracaat eder. Birinci gâsıb da ikinciye, hem câriye, hem de çocuğun kıymeti için müracaat eder.

Bir rivayete göre, çocuğun kıymetini tasadduk eder.

Şayet cariyesi gasbedilen mal sahibi, birinci gâsıpla eksik kıyme­te anlaşma yaparlar ve bu birinci gâsıb da, kıymetinin tamamını ikinci­den alırsa; fazla olanı, tasadduk eder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

İbnü Semâa, Muhammed bin Hasan'a mektup yazmış ve sormuş: —Bir adam, diğerinin kölesini gasbettiğinde, onu, bu gâsıbın ya­nında, bir başkası hatâen öldürür; bu kölenin efendisi de, kölenin yarı kıymetini peşin olarak ihtiyar eder; katilin aknesinden de, yarı kıymeti­ni va'deli olarak isterse, bu olur mu?

Cevap:

—"Evet, olur." Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerinin malını gasbettiğinde, o malı, ondan da baş­ka birisi gasbeder ve bu gâsıp malı gasbedilen şahsın alacaklısı olursa; burda muhtar olan, önceki malı gasbedilen zat muhayyerdir: İsterse, ma­lını önceki gâsıba ödetir; isterse, ikinciye ödetir.

Eğer öncekine ödetirse, ikinci kurtulmuş olmaz. Amma ikinciye Öde­tirse, birinci kurtulur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir köle gasbedildikten veya biri onu gasbeyledikten sonra, o kö­lede kaçtığında, efendisi, gâsıba: "Senin gasbeylediğin zaman, onun kıy­meti bin dirheih idi.der; sonra da onu bir başkası gasbeder ve o za­man da kıymeti iki.bin dirhem olur ve birinci gâsıp, kölenin efendisine: "Hayır, benim gasbeylediğim zaman, kölenin kıymeti beşyüz..tiirhejn idi. Benim yanımda kıymeti bin dirhem arttı; onun yarısı benimdir." derse; bu hususta efendinin sözü geçerli olur.

Şayet, önceki gasıp, birşey söylemese ve "Benim yanımda, kıymeti arttı." demeseydi; hakikaten artan kıymeti, kölenin efendisi ona verir ve kölesini alırdı.'

Efendisi köleyi almak isteyince, ikinci gâsıp, köleyi öldürürse; efendi muhayyerdir: İsterse, kölenin önceki kıymetini, önceki gâsıbtan alır; is­terse öldürenin akîlesinden, diyetini ister ve alır. Kâfi'de de böyledir.

Bazı fıkıh kitaplarında mütalâa eylediğime göre: Bir adam, bir köle gasbeylediğinde, onu, ondan da başka biri gasbeder ve bu köle onun yanında ölürse; bu durumda, efendisi muhayyerdir: İsterse, öncekine müracaat eder; o da ikinciyi takip eder; isterse, birinciden vazgeçer, ikin­ciye müracaat eder. O takdirde, .birinciye yapılacak bir şey kalmaz. Füsolü'l-Imâdiyye'de de böyledir.

Bir adam, bir köleyi gasbederek, onu bir yere emânet bırakır; o da ordan kaçarsa; bu durumda kölenin asıl sahibi muhayyerdir: İs­terse, yanına emânet bırakılan şahsa ödetir; isterse, gasbedene ödetir.

Emânet edilene ödetirse, o da kendisine emânet bırakana müraca­at eder.

Kendisi bizatihi ödemeden önce de böyle yapar.

Şayet köle geri gelir de, onu kendisine emânet bırakılan iddia eder ve ödediği tazminatı isterse, buna hakkı vardır.

Şayet emânet bırakan şahıs, onun parasını vermeden önce, köle emâ­net bırakılan bu şahsın yanında ölürse; emânet bırakanın malı olarak Ölmüş olur.

Rehin de, icâre de böyledir. Kâfi'de de böyledir.

Efendisi irâde, etmedikçe, gâsıp, köleye hizmet yaptıramaz.

Şayet efendisi diler de, kıymetini alırsa, artık köle gasbedenin malı olur; ona, dilediğini yaptırır.

Şayet gasbedilen câriye olur ve onu, efendisi bizatihi geri isterse, gâsıbın tasarrufu bâtıl olur.

Yalnız ondan bir çocuk doğurmuşsa istihsanen nesabi sahih olur; fakat çocuk yine de köledir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

İkinci gâsıbın, cariyeye cima etme hakkı efendisi, onun kıymeti­ni birinci gasbedinciden alana kadar veya birinci gâsıbın, kendisinden, cariyenin bedelini almasına kadar-yoktur.

Şayet câriye hayız ise, birinci; ikinci gâsıbdan bedeli alıp da asıl efen­disi, ondan almadan önce, yine-istibradan önce-cima yapamaz.

Şayet birinci gâsıp, ikinci gâsıptan, cariyenin bedelini aldığını ikrar eder ve bu da beyyine ile sabit olursa; artık cariyenin efendisi, ikinci gâsıba tazmin ettiremez; öncekine tazmin ettirir,

Keza, önceki gâsıp, "cariyeyi, ikinci gasbediciden aldığını" ik­rar eder ve "yanında da öldüğünü" söylerse; bu sözü kabul edilmez.

Bu hallerin tamamında, cariyenin sahibi ikinci gâsıba tazminat yaptırabilir.

İkinci gasbedici de birinciye müracaat eder ve kıymetini ondan alır.

Zehiyre'de de böyledir.

Bir kimse, diğerinin, atını gasbeylediğinde, ondan da bir başkası gasbeyîer; bu ikinci gasbediciden de, atın sahibi, o atı çalar; sonra da ikinci gâsıp, sahibinden, bu atı zoraki geri alır ve atın sahibi, ikinci gas-bediciyi, davadan aciz kalırsa; bu durumda birinciyi de dava edemez. Çünkü at onun eline geçince birinciden tazminat düşmüş olur. Kerderi'-nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bir adam, bir başkasının malım gasbeylediğinde, bir başkası da, onu sahibine vermek için, ondan gasbeyleyip, sahibini de bulamasa; bu, onun uhdesinden çıkmış olmaz. Fakat, onu tasadduk ederse; ümid ede­riz ki; sevabı, onun sahibine sadaka olur.

Bir kimse, gasbolunan şeyi, sahibine vermek için, gasbedicinin yanından aynen çıkardığı hâlde, sahibini bulamazsa; bu adam gâsıptan gasbetmiş olur ve o şeyin kendi uhtesinden (zimmetinden) çıkması için, onu tekrar önceki gasbediciye vermesi gerekir. Cevâhıru'l-Fetâvâ'da dâ böyledir.

İbnü Semâa, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu naklet-nıiştir: Bir hırsız, gâsıptan mağsûbu çalar ve bunun böyle olduğunu da kadı bilir; mal sahibi de huzurda bulunmazsa, kadı (= hâkim) malı alır ve onu gâsıbtan korur.
Bu hâkimin, gaibin malını tasarruf etme hakkı —muhafaza için ve­rildiği zaman, ibra için değil— vardır. Malın gâsib üzerinde olması, ga­ibin hakkının olmasının hâkim tarafından ibra edilmesi sebebiyle, sakıt olmaz. ( = dü:şmez.) Serahsî'nin MuhıytTnde de böyledir. [14]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..