İcâre Hususunda Değişik Mes'eleler

Bir adam, Fırat Nehrinin kenarına, insanların hayvan veya bağ, bahçe sulamaları için bir su yolu açar ve ondan da ücret almak isterse, bu caiz olur.

Şayet kendi mülkü üzerine bir bina yapmış ve sulama bedeli için icara varıyorsa, bu caiz olmaz. Mülkü olmayan şahsa icara vermesi de caiz olmaz. Çünkü, icare onun helakma sebep olur.

Eğer, orada sulayıcılar dursunlar, yanına da hayvanlarını koysunlar diye icare verirse, işte bu caiz olur.

Fakat, bu şahıs, o su yolunu ammenin mülkü üzerine yapar, sonra da onu icara verirse, bu da caiz olmaz. İçinde sulayıcılar, etrafında da hayvanları dursa bile farketmez. Zehıyre'de de böyledir.

Dirhemleri, dinarları ve bunların sikkelenmemişlerini, keza bakır ,ve kalaydan olan paraları sikkelenmemiş olsalar bile icara vermek caiz değildir.

Ölçülen ve tartılan şeyleri de icara vermek caiz olmaz. Çünkü, onların ayniyle intifa mümkün değildir. Ancak kendileri zayi olurlar; aynıları değil de menfaatları icara dahil olursa, o zaman bunları icara vermek caiz olur.

Bir adam, tek bir gün için, dirhemler veya buğday icarlar; ne için icarîadığmı da açıklamazsa, durumun ne olacağı el-AsI kitabında zikre-dilmemiştir.

Şeyhu'i-İmâm Hâher-zâde şöyle buyurmuştur:

Bu akdin caiz olması için, onunla intifa edileceğine hamlolunur, Buna, "caiz değil demek" evla olur.

İmâm Kerhî'de buna meyletmiştir. Muhıyt'te de böyledir.

Dirhemleri ve dinarları, onlarla dükkanları süslemek için icar-lamak caiz olmaz.

Keza, koklanılması gereken şeylerden, koklamak maksadıyla misk ve od gibi şeyler icarlanmaz. Çünkü bunlarda, maksud olan menfaat yoktur. Bedâi"de de böyledir.

Bir şeyler-tartmak için terazi icarlamak caizdir. Zira onda maksûd olan menfaat vardır. Fetâvâyi Attâbiyye'de de böyledir.

Terazi taşını (kilo, gram gibi ölçü birimini) sabahtan akşama kadar icarlamak ve onunla bir şeyler tartmak caizdir.

Serahsî: "Bu durumda ücret gerekir." buyurmuştur.

H.assâf ise: "Eğer o bir kıymet taşıyor ve onu icarlamak adet ise, ücret gerekir; değilse gerekmez." demiştir.

Şemsü'l-Eimme'nin kavli de bunun üzerinedir.

"Her haliyle ücret gerekir." denilmiştir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Uyun'da şöyle zikredilmiştir:

İçinde kerpiç kesmek üzere bir yer kiralansa, bu icare fasid olur. Çünkü, bu durumda topıak da, kerpiç de karcının olur. Toprağın bede­lini, yerin sahibine vermesi icabeder.

Eğer bir şey söylenilmemişse, o toprağın kıymeti ecr-i misildir.

Şayet toprak bir kıymet taşımıyorsa veya o toprağı ordan kaldırmak toprak sahibi için bir fayda sağlıyorsa, ona bir şey gerekmez. Zehıyre'de de böyledir.

Şayet toprağın noksanlığı, o yerin kıymetini düşürecekse, icarcı, o noksanı tazmin eder. O da ecr-i misle girer; değilse bir şey gerekmez. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir hakim, kısas ve hadleri yerine getirmek için, bir adamı icar-larsa, Şeyhu'I-İmâm Şemsü'l-Eimme: "Eğer, vaktini açıklamadı ise, bu caiz olmaz." demiştir.

Şayet kısas ve had cezalarını yerine getirmek veya elinin kesilmesi yahut hüküm meclisinde bir ay kalması için belirli bir ücretle kiralarsa, bu icare caiz olur. Çünkü üzerinde anlaşma yapılan şeyde, o müddet içinde menfaat vardır.

Fakat, bir açıklamada bulunmadan icarlarsa, bu durumda maksûd olan menfaat meçhuldür ve bu durumda ne zaman fayda temin edileceği belli olmadığından, icare fasid olur. Bu şekilde yapılan şeylerde de yine ecr-i misil gerekir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, her ay belirli bir miktar vermek üzere bir akid yapılırsa, bu akid caiz olur. Çünkü, üzerinde sözleşme yapılan hususta, bir menfaat mevcuttur ve o da ma'lumdur. Şayet miktarı açıklanmaz ise, bu hakimin, kifayet miktarı beytü'l-mâldan alması gibidir. Böylece hakim, bu alacağı şeyi belirli aylara taksim ederse, caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Kısas olan bir adamı, borcu azalsın diye, diğerinin icarlaması halinde, ona ücret verilmez.

Siyer-i Kebîr'de, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) "Caiz olmaz." buyurmuşlardır. İmâm Muhammed (R.A.) ise: "Caizdir." buyurmuştur.

Keza, imam (= devlet başkanı), bir adamı, irtidat etmiş birisini veya esirleri öldürmek için veya kendi nefsindeki kısasını ödemek için icarlarsa; İmâmeyn'e göre, bu icare caiz olmaz.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise, bü gibi icareler caiz olur.
Şayet İmam o şahsı —nefsini öldürmek değil de— kısas için kendi elini kesmek üzere icarlarsa, bu, icare bi'1-ittifak caiz olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

—Nefsin dışında— kısas için yapılan icar, caizdir.

Deve boğazlamak için, adam icarlamak caizdir. Siracü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Bir komutan, bir müslümana veya bir zimmîye: "Eğer sen, şu sü­variyi öldürürsen, sana yüz dirhem vardır." der; o da, onu öldürürse, bu durumda o şahsa, bir şey verilmez. Çünkü bu cihad ve taat babıdır; bunu yapan kimse, ücret haketmiş olmaz.

İmâm Muhammed (R. A.) şöyle buyurmuştur:

Şayet zimmîye söylemişse, ona ücret verilmesi gerekir. Askerlerin komutanı, öldürülecek şahısları göstererek: "Kim, bunların başlarını keserse, ona on dirhem vardır." derse bu caizdir. Çünkü, bu bir cihad değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da ve Suğrâ'da da böyledir.

İmânıeyn, şöyle buyurmuşlardır:

Düşman emîrinin (= komutanının) başı kesilmiş olur ve müslüman emiri: "Kim o başı getirirse, ona şu rütbe verilecektir." der; asker dört bir tarafa dağılır ve bunların birisi, o başı alıp gelirse; bu durumda, ona bir şey verilmez.

Zira, başın gelmesine bir ihtiyaç yoktur.

Şayet, bu komutan, askerlerden birini tayin eder ve: "Eğer, onun başını getirirsen sana şu vardır..." derse veya askerlere "Hanginiz, onun başını getirirse, ona şu vardır." derse, bu durumda, o tayin edilen adamın başını kesip getiren kimseye va'd edilen şey verilir.

Şayet İslam ordusu, dar-i harbde bulunur; ganimet alırlar ve orada kıtal edecek hiç bir erkek bulunmaz, orada sadece kadınlar ve çocuklar ve mal bulunur ve komutan: "Bu gece, —sabaha kadar— bu kuyuları kim koruyacak?" der ve askerlerin hepsi birden, sabaha kadar korur­larsa; bu durumda komutan, onlara söz verdiği şeyi verir.

Bazı alimlerimiz, bu uususta şöyle söylemişlerdir:

Bir toplulukla, bu şekilde akid yapmak doğru olmaz. Zaman tesbit edilir ve sıra ile, koruyan şahıslara ücreti ödenir. Bu şekilde sıra ile yapı­lan icare caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, bir şeyini kaybettiğinde:  "Kim, onun yerini bana gösterirse, ona şu vardır." der; bir adam da onun yerini gösterirse, işte ona bir şey yoktur.

Şayet bir adama: "Beraber gidelimde göster." der; o da beraber giderse, ona ecr-i misil vardır.

Siyer-i Kebîr'de şöyle zikredilmiştir:

Bir seriyyenin emîri (= öncü birliğin komutanı): "Bana filan yeri kim gösterirse, ona şu vardır." dese; bu sahih olur. Belirttiği ücreti, gösteren şahsa verir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.

Bir adam, av avlamak üzere eğitilmiş bir köpek icarlarsa, ona ücret gerekmez.

Avlamak için yetiştirilmiş kuşlar da böyledir. Bazı rivayetlerde: "Şayet bu hayvanlar için, bir müddet belirtmiş ise, ücret gerekir." denilmiştir.

Eğer belirli bir vakit tayin edilmemişse, ücret gerekmez.

Müntekâ'da: "Bir kimsenin, evindeki fareleri tutması için kedi icarlaması caiz değildir." denilmiştir.

Alimler: "Bir kimsenin, evini koruması için köpek icarlaması da caiz olmaz." demişlerdir.

Bir adam, evini süpürmek için, bir maymun icarlasa, uygun olanı, —müddetinin  belirtilmesi  halinde—  bunun  caiz  olmasıdır.   Çünkü maymun —kedinin hilafına— verilen işi yapar. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adamın, ötsün diye bir horoz kiralaması caiz olmaz. Buna benzer şekilde insanların yapmadığı şeyi yapmak ve satmak, icarlamak caiz olmaz. Muhıyt'te de böyledir,

Tekeyi (erkek keçiyi) dişisine çekmek için icarlamak caiz olmaz. Bu, bütün hayvanlarda böyledir. Siracü'l-Vehhâc'da da böyledir.

Bir adamın, üzerine oturmamak ve yatıp uyumamak üzere, süs olarak sermek için, evine alacağı yaygıyı icarlaması caiz değildir.

Bir kimsenin, gütmek için bir hayvan icarlaması caiz olmaz. Zahî-riyye'de de böyledir.

Bir adamın, insanların görmesi için kapısına bağlamak üzere, bir hayvan icarlaması caiz değildir.

Keza, bir kimsenin güzel görünsün diye, kullanmayıp eve koyacağı kaplar (= süs eşyaları) icarlaması veya "evi varmış." desinler diye, içinde oturmayacağı bir evi icarlaması da caiz değildir.

Keza, bir kimsenin, çalıştırmayacağı bir köleyi veya evine koyacağı dirhemleri icarlaması caiz değildir; fasidedir ve bunlara ücret ödenmez.
Şayet, bu şahıs, bu şeylerden bi'1-fiil faydalanırsa, icareleri caiz olur. Hulasa'da da böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir teke veya koç icarlayıp onları delalet ojsun diye, sü­rüsüne sevkeylese, bu caiz olmaz. Muhıyt ve Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerinin biçilmiş ve otu toplanmamış yerini veya kırkmak için koyununu icarlarsa, bu kareler fasiddir; kıymetleri mal sahibine ödenir. Çünkü, onun malıdır. Akid fasiddir. Şu mes'ele buna muhalifdir: Otlağı, koyunlarını otlatmak için icarlamak caizdir;-bu durumda tazminat gerekmez.  Çünkü o mubahtır.  Gıyâsiyye'de de böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir ay takınmak için bir kılıç icarlamak veya bir ay ok atmak üzıe, bir yay kiralamak caizdir.

İçine, belirli bir müddet tuzak kurmak için, bir yer icarlamak caizdir. Kerderî'nin Vecizî'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine zoraki almış olduğu (= mağsûb) bir bakır göstererek: "Şu kadar ücrete, bana bir ibrik yap." der; o adam da, bu bakırın mağsub olduğunu bile bile, ipriği yaparsa; ücretini alır. Gınye'de de böyledir.

Bir hırsız veya bir gasıb, çaldığı veya zoraki aldığı bir şeyi, güzelleştirmek için, icara verse bu caiz olmaz. Çünkü, başkasının malını nakletmek (= yerini veya şeklini değiştirmek) ma'siyettir. Serahsî'nin MuhıytTnde de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [34]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..