18- ALIŞ-VERİŞ VE SATILAN ŞEYDEKİ KUSUR HUSUSUNDAKİ İKRAR

Bir adam, diğerine: "Şu kölemi, sana dün sattım. Sen ise, kabul etmedin." der; müşteri de:  "Ben, onu kabul eyledim." derse, bu durumda müşterinin sözü geçerli olur.

Keza müşteri: "Ben, senden bunu satın aldım. Sen kabul etmedin." der; satıcı ise: "Hayır, ben kabul ettim." derse, bu durumda, onun sözü geçerli olur. Çünkü satış, ikisinin beraberce fiili ile intizam bulur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Şu kölemi, filan adama sattım; bedelini de aldım." der fakat onun hangi köle olduğunu belirlemezse, bu caiz olur.

Hangi köle olduğunu belirtir ve onu aldığını da ikrar ederse, bu daha caizdir.

Şayet bedeli belirtir ve: "Almadım." der; müşteri de: "Gerçekten sen, onu aldın." derse, bu durumda, satıcının yeminli olarak söylediği söz geçerli olur.

Bu durumda, beyyine getirme işi müşteriye aittir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine "bir yer sattığını ikrar eder" fakat, onun neresi olduğunu belirtmez, sonra da, bu satışı inkar ederse, önceki ikrarı batıl (= geçersiz) olur.

Eğer satılan yeri belirtir fakat bedelini belirtmezse, yine önceki ikrarı geçersizdir.

Şayet o yerin hudutlarını belirttiği gibi bedelini de belirtmiş olursa, o zaman ilzam edilir.

Eğer satıcı inkar eder, şahidler de hududu tanımazlarsa, bundan sonra, hududu tanıtacak beyyine olsa bile, Önceki ikrarı geçersizdir. Serahsî'nin Muhıytrnde de böyledir.

Bir adam, "kölesini, filana sattığını" ikrar ettiği halde, bu kölenin adını söylemez; sonra da onu inkar ederse; bu ikrarı geçersiz olur.

Keza, "kölesini filana sattığını." ikrar ettiği halde şahitler, bizatihi satılan bu köleyi tanımazlarsa, ikrar geçersiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam,  kölesini,  birine sattığını söylediği halde, bedelini belirtmez müşteri de: "Ben, onu senden beşyüz dirheme satın aldım." der; satıcı da bunu inkar ederek müşteriye karşı yemin ederse; önceki ikrarı üzerine bir şey gerekmez.

Keza, önce müşteri ikrar ederse, durum yine aynısı olur. Muhıyt't de de böyledir.

Bir kimse, "şu köleyi, filan şahsa, bin dirheme sattığını" iddia eder; o filan da: "Ben, senden birşey satın almadım." der; sonra da: "Evet, ben onu senden bin dirheme satın aldım." der; satıcı da: "Ben, onu sana satmadım." derse, bu durumda müşterinin sözü geçerli olur. Ve bedelini vererek, köleyi teslim alır. Şayet müşteri, satın aldığım inkar edince, satıcı: "Doğru söyledin. Sen, onu satın almadın." der; sonra da müşteri: "Gerçekten satın aldım." derse; satım gerekmediği gibi, ona karşı beyyinesi de kabul edilmez.

Ancak satıcı, onun satın aldığı iddiasını doğrularsa, o takdirde her ikisi de önceki söylenilen üzerine doğrulanırlar ve bu satış, geçerli bir satış olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam: "Şu köleyi filana sattım; hayır, belki de filana sattım.',' derse, işte bu batıl (= geçersiz) olur. Her ikisine de, bedeli hakkında yemin verilir. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir kimse, elinde bulunan bir kölenin, "filanın kölesi olduğunu'* iddia eder ve "onu, ondan bin dirheme satın alıp, parasını peşinen verdiğini" söyler, sonra da "onu, başka birisinden, beşyüz dirheme aldığını" ikrar eder ve her ikisini de beyyinelerse, işte bu caiz olur. Bu durumda, ilk söylediği bedel birincinin, ikinci söylediği ise, ikincinindir.

Bu, bedellerin verilmediği hallerde böyledir. Bedelin ödendiğine dair beyyine varsa, hiç birine bir şey gerekmez.

Şayet beyyinesi bulunmaz ise, bu durumda köle, önceki ikrar eylediği adamındır. O adam, satışı inkar eder, ikinci ise ikrar ederse, ona beşyüz dirhem vermesi gerekir.

Şayet o da satışı inkar ederse, ikrar eden kölenin kıymetini ona öder. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer, öncekine beyyine getirir de, diğerine karşı getiremezse, diğeri de satışı kabul ederse, cevap önceki cevap gibidir. Yani, her ikisi de beyyine ile sabit olmuş gibidir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, "bir köleyi, bin dirheme sattığını" söyler; müşteri de: "Ben onu, beşyüz dirheme satın aldım." derse, bu durumda, bu kölenin yarısı, müşterinin mülkünden çıkmış olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'un kavlidir.

Bu durumda satıcı, geride kalan beşyüz dirhemin verilmesini, ister razı olsun, ister olmasın fark etmez.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, müşterinin yeminle birlikte söylediği söz geçerli olur. Ancak satıcı, kalanı almaya razı olursa, bu takdirde iki tarafta yemin ederler.

İmâm Muhanımed (R.A.)'e göre, satıcı kalanı almaya razı olur ve onu isterse her iki tarafta yemin ederler ve kölenin kıymeti geri verilir. Mebsût'ta da böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, satın aldığı cariyeyi teslim aldıktan sonra, "bu cariyenin, davacı şahsa ait olduğunu" ikrar eder, satıcı da onu tasdik eder ve müşteri parası için satıcıya müracaat edince, satıcı: "O, iddia eden şahsındır. Çünkü, sen onu, ona bağış yaptın." derse; onun bu sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhıytf nde de böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, diğerinden fasid satışla bir cariye satın alıp, onu teslim aldıktan sonra, satıcı gelerek, onu geri vermesini ister; müşteri de: "Ben, onu filana bağış yaptım. O da onu teslim aldı-. Sonra da, onu benim yanıma emanet bıraktı." der; satıcı da bunu kabul etmezse, bu durumda müşterinin sözü kabul edilmez; satıcı, bu cariyeyi geri alır.

Müşteri, iddiasını beyyinelese bile, yine kabul edilmez. Eğer hakim, müşterinin iddiasını biliyor veya satıcıyı doğruluyor yahut satıcının ikrarına beyyinesi bulunuyor veya müşteriye yemin veriyor, o da, yemin etmiyorsa, dava kaldırılıyor ve müşteri cariyenin kıymetini satıcıya borçlanıyor demektir.

Şayet, şu söylenenlere karşı beyyine bulunmaz ve cariye satıcıya geri verilir, hazırda olmayan iddiacıda gelip, müşterinin iddiasını inkar ederse, bu durumda cariye satıcının olur. Eğer müşterinin sözünü kabul ederse, satıcıdan cariyeyi alır. Müşteri de-onun kıymetini borçlanır.

Şayet müşteri: "Ben, onu filana bağışladım. O da onu teslim aldı. Sonra da bana emanet olarak bıraktı. Sonra da, onu azad eyledi veya müdebbere eyledi yahut ümm-ü veled eyledi." der; satıcı da, onu inkar ederse; kıymetini almakdan başka, yapacağı bir şey yoktur.

Cariyenin müdebberiliği veya ümm-ü veledliği bekletilir; bağış yapan ölünce, cariye ıtk (= azad) edilmiş olur. Eğer, iddia olunan zat gelip, müşterinin söylediğinin tamamını doğrularsa, cariyeyi alır ve bu cariye, onun müdebftiresi veya ümm-ü veledi olur. Gelince, cariyenin bağışlandığını doğrular ve diğerlerini yalanlarsa, bu durumda cariye onun cariyesi olur.

Şayet müşteri, bağışlanan cariyenin mükâtebe olduğunu söyler, satıcı da, onu yalanlarsa; cariyeyi geri alır ve bağış yapılan adam gelene kadar, yanında tutar. Kendisine bağış yapılan adam gelir, müşteriyi yalanlarsa cariye satıcının olur.

Ancak, cariye beyyine ibraz ederek, "satıcının sattığını, müşterinin de mükâtebe eylediğini" söylerse, o takdirde, onun kitabetine hükme­dilir.

Eğer, kendisine bağış yapılan zat gelip hibeyi doğrular, kitabeti ise yalanlarsa, cariyeyi alır ve bu cariye onun cariyesi olur.

Eğer, söylenenin tamamını doğrularsa; cariyeyi satıcıdan alır. Ve durum müşterinin söylediği gibi olur. Bu durumda müşteri, onun kıymetini, satıcıya borçlanır.

Cariye satıcıya iade edilince, satıcı onu satar veya müdebbere yahut azad eder; bağış yapılan şahıs da gelip, satış ve bağış hususunda müşteriyi doğrularsa, sözü geçerli olur. Bu durumda satıcının yaptıkları bat it ve geçersizdir. Câmiu'l-Kebîr Şerhi Tahrîr'de de böyledir.

Satış hususunda vekil olan zat, satışı ikrar ederse müvekkili hakkında bu ikrarı sahih olur. Satış bedeli ister duruyor olsun; isterse zayi olmuş bulunsun farketmez.

Şayet müvekkil, "vekilin, filan şahsa, bin dirheme sattığım" söyler, o filan şahıs da onu doğruladığı halde, vekil inkar ederse; bu durumda köle, bin dirheme, o filan şahsın olur. Müvekkilin sözü geçerlidir. Vekilin sözü, geçerli değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine bir köle verip, ona, "onu satmasını" söyle­dikten sonra, söyleyen zat ölür ve vekil de, "o köleyi, bin dirheme sattığını ve bedelini aldığını" ikrar ederse; köle duruyor olması halinde, vekilin sözüne inanılmaz. Eğer köle yoksa, vekilin sözü doğrulanır. Mebsût'ta da böyledir.

Yabancı bir adamın kölesini, müşteri zayi ettiğinde, bu kölenin sahibi, satıcıya: "Ben, sana benim için bedeli ile sat diye emretmiştim." der; vekil de: "Sen, bana bedeli ile sat demedin. "Senin için onun kıymeti vardır." derse, kölenin mevcut olması halinde, kölenin sahibinin sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Böyle emreylemese de ona satma müsadesi verseydi; kölenin biza­tihi, duruyor olması halinde, bu caiz olurdu. Ve eğer zayi olmuş olsaydı, bu caiz olmazdı.

Eğer, Önce elini kesip, sonra da satımına izin vermiş olsaydı, bu durumda diyet müşteriye düşerdi.

Eğer satımına izin vermemiş olsaydı, bu durumda ise, diyet kölenin sahibine ait olurdu. Mebsût'ta da böyledir.

Eğer köle, "bir gün sonra, satışa izin verildiğini" ikrar ettiği halde, müşteri bunu inkar eylese, bu durumda yeminsiz olarak, kölenin sahibinin sözü geçerli olur. Şayet köle Ölmüş olursa, müşterinin yeminle birlikte söylediği söz geçerli olur. Serahsî'nin Muhiytf nde de böyledir.

Bir adam, diğer bir şahsı, kendi cariyesini satmaya vekil tayin edip, cariyeyi de ona teslim ettikten sonra; bu müvekkil gelerek, o cariyeyi geri istediğinde vekil: "Ben, onu filana bin dirheme sattım. Ona cariyeyi teslim ettim. Ben de parasını teslim aldım. İşte parası... Sonra da, o adam, cariyeyi bana emanet bıraktı." der;.müvekkil de onu yalanlarsa, bu durumda, vekilin sözü doğrulanmaz ve bu cariye, müvekkile geri teslim edilir. Vekilin, bu husustaki beyyinesi de kabul edilmez.

Şayet, ikrar olunan şahıs gelip, inkar ederse, bu durumda cariye, müvekkile teslim edilir.

Şayet iddia edilen şahsı ikrar ederse, bu durumda cariye müvek­kilden alınır ve müvekkil —eğer elinde duruyorsa— onun parasını vekilden alır. Şayet zayi olmuşsa, tazminat gerekmez.

Eğer vekil ikrar etmez, bedelini aldığım söylemezse, onun sözü geçerlidir. İkrar olunan şahıs, bedelini verip cariyeyi alır.

Keza, cariye esir düşmüş olur ve onu da bir müslüman, bin dirheme satın alarak, dar-i harpden dar-i İslam'a götürür ve önceki sahibi gelerek, bedelini verip, müşteriden o cariyeyi alır ve: "Ben, onu filana bağışladım. O da, onu benden aldı. Sonra da, onu bana emanet olarak bıraktı ve kayboldu." derse; bu sözü kabul edilmez. Bu cariye önceki sahibine hükmedilir. Müşterinin, bu husustaki beyyinesi de kabul edilmez.

Şayet, ikrar olunan gelir ve söyleneni inkar ederse, cariye önceki efendisine teslim edilip, bedeli ondan alınır.

Şayet müşterinin ikrarım doğrularsa, cariye önceki efendisinden alınır ve efendisi onun kıymetini geri alarak, bu cariyeyi bağışlanan şahsa verir. Kendisine bağış yapılan şahıs da: "Ben onu, filana bağışladım ve ona teslim eyledim. Sonradan, o da, onu bana emanet olarak bıraktı." derse; bu durumda dediği şahsa teslim etmesi emredilir.

Eğer, iddia olunan zat, bunu inkar ederse maziye dönülür.

Eğer doğrularsa, bağış yapan şahsa, bu cariyeyi, bağış yaptığı zata teslim etmesi" emredilir. Câmiu'l-Kebîr Şerhi Tahrîr'de de böyledir.

Bir adam, diğer bir adama "belirli bir köleyi satın almasını" emrettiğinde, vekil, "onu, bin dirheme aldığını" söyler, satıcı da öyle olduğunu iddia eder; emreden şahıs ise bunu inkar ederse, bu durumda vekilin sözü geçerli olur.

Şayet belirli olmayan bir köleyi almasını emretmiş olsa ve cinsini, sıfatını ve fiatını belirtseydi; vekil de, onun dediği fiata aldığını söylese, amir ise, bunu inkar eyleseydi, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, eğer amir bedeli vekile teslim etmiş ise bu durumda, o vekil tasdik edilir. Eğer tesüm etmemişse vekil tasdik edilmez.

İ in ânı ey n ise: *'Şayet köle, bizatihi duruyor ve onun misli de o fiata satın almıyorsa, vekilin sözü geçerli olur." buyurmuşlardır.

Şayet emreden ölür, sonra da vekil o bedele aldığını ikrar ederse, bedel ister kendi elinde, isterse satıcının elinde olsun veya amir bedeli vermemiş bulunsun, bu vekil, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) göre tasdik edilmez.

Eğer satıcı bedeli harcamış ise, bu durumda vekilin sözü geçerlidir. Hâvî'de de böyledir.

İmâm Muhaınmed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, diğer bir adama "kendisi için, filan adamın cariyesini, bin dirheme satın almasını", emreder; o adam da: "Olur." der ve onu satın ve teslim alır veya teslim almaz; sonra da: "Ben onu, binbeşyüz dirheme satın aldım. Ben, sana muhalefet eyledim. Bu cariye benim oldu." der; amir de: "Sen, onu bin dirheme satın aldın. O cariye, benim mahmdır." der ve satıcı da amiri doğrularsa, bu durumda satıcının sözü geçerlidir. Amir bedeli vermemişse, bin dirhemi satıcıya verir. Ve o cariyeyi teslim alır.

Bu durumda müşterinin, "satıcının yemin etmesini isteme" hakkı yoktur.

Eğer amirin yemin etmesini ister ve o da yemin ederse; cariyeyi alır ve bedelini satıcıya verir.

Şayet yemin etmezse, cariye, müşterinin olur. Bu durumda müşteri, bin dirhemi satıcıya vererek cariyeyi teslim alır.

Şayet satıcı müşterinin tasdiki üzere beş yüz dirhem için müşteriye müracaat ederse, durumun ne olacağı kitapda yazılmamıştır.

Bu durumda amirin bin dirhemini talep etmeye hakkı var mıdır, yok mudur? Cassâs'ın Kerhî'nden ve Kadî İmâm Ebû Heysem'in de kadılar­dan rivayet ettiklerine göre, amirin buna hakkı vardır. Dilerse, bin dirhemini müşteriden talep eder.

Alimlerin ekserisi ise: "...hakkı yoktur." buyurmuşlardır.

Eğer müşteri: "Ben, onu yüz dinara satın aldım." derse; mes'ele hali üzeredir.

Bu mes'ele ile önceki mes'ele müsavidir.

Ancak, şu bölüm müstesnadır: Birinci mes'elede, amir cariyeyi alır ve bin dirhemi satıcıya verir; sonra da müşteri yemin teklif edince, yeminden kaçınırsa, müşteri cariyeyi amirden meccanen alır. Bu, kıyasda böyledir. İstihsanda ise, bedelim vererek alır ve amirin o cariyeyi bedeli verilene kadar habsetme hakkı vardır.

İkinci mes'elede ise, bir şey vermeksizin meccanen alır. Bu, hem kıyas; hem de istihsanda böyledir. Bu hal, müşterinin, "satın aldığını" ikrar etmesi halinde böyledir.

Ancak, satın aldığını inkar eder; amir de: "Sen, onu bin dirheme satın aldın." der; satıcı da onu doğrularsa, bu durumda satıcının sözü geçerli olur. Bedeli vermek ise, amire aidtir.

Satıcı: "Ben, müşteriye "amir adına almadığına dair" Allah adına yemin veriyorum." der ve o da yemin ederse, ona bir şey gerekmez.

Şayet yeminden kaçınırsa, o zaman bedeli vermek ona düşer ve bu durumda o da amire müracaat eder.

Eğer hakkının olmadığını söylerse, mes'ele yokdur.

Bu mes'elede hilaf zikredilmemiştir. Hilaf, cinsi ayrı olduğu zaman olmuştur.

Alimlerimizden bir kısmı: "Onlardan hiç birine yemin verilmez." demişler bazıları da: "Yemin verilir." demişlerdir.

Amir yemin ederek: "Vallahi, ben binbeşyüz dirheme aldığını bil­miyorum." veya "Bin dinara aldığım bilmiyorum." derse, onun sözü geçerli olur.

»Bu durumda, satıcı bin dirhem veya yüz dinar aldığını söylese, sözüne iltifat edilmez ve bu sözü batıl (= geçersiz) olur. İhtilaf amir ile memur arasında kalır.

Bu durumda me'mur, "kendi nefsi için aldığını" iddia eder; amir de "kendi için aldığını" iddia ederse, me'murun yeminle birlikte söylediği söz geçerli olur. Eğer böylece yemin ederse, satın alma işi kendi nefsi için sabit olur. *

Şayet yeminden kaçınırsa, satın alma işi amir adına sabit olur.

Amir bedeli belirtmez ve me'mur da: "Ben, o cariyeyi bin dirheme aldım." der, amir ise: "Beşyüz dirheme satın aldın." derse, satıcının me'muru doğrulanması, halinde, müşterinin (yani me'murun) yemin ederek söylediği söz geçerli olur. Câmiu'l-Kebîr Şerhi Tahrîr'de de böyledir.                        

Satıcı, ikrar ederek: "Şu köleyi, şu adama» şu fiata sattım." der ve aybını da söyler, müşteri de: "Ben, ondan çok uzağım." derse; bu durumda satıcının beyyine getirmesi gerekir.

Eğer beyyinesi olmazsa, müşteriye yemin etme teklifinde bulunur. Yemin ederse-, onu, iade eder.

Eğer müşteri iddia ederek: "Onu, o kusuru ile satın aldığını" söyler; satıcı ise, bunu inkar ederse, bu durumda bir şey gerekmez. Hâvî'de de böyledir.

Müşterinin beyyinesi olmadan red hakkı olmaz. Beyyinesi olur veya satıcının ikrarı bulunursa, bu takdirde müşterinin sözü geçerli olur ve kusuru (=  aybı) sebebiyle, onu satıcıya geri verir. Muhıyt'te de böyledir.

Satıcı, "yırtık olduğunu" ikrar ederek satar; müşteri de, onu yırtığı sebebiyle geri getirirse; "Bu yırtık, o değildir." demesi halinde, satıcının bu sözü tasdik olunmaz.

Şayet: "Çoğalmış." veya "Büyümüş." derse, bu sözü tasdik olunur.

Eğer, başka bir yırtık olur ve satıcı: "Ben, sana şu yırtıkla sattım; diğefi yoktu." derse; yeminle birlikte söylemesi halinde, satıcının bu sözü geçerli olur. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.

Satıcı iki kişi olur ve onlardan birisi, bir kusuru belirtip ikrar eder; diğeri de bunu inkar ederse, müşteri, onu ikrar eden şahsa geri verir. Diğerine geri veremez.

Satıcı bir kişi olduğu halde, onun müfâveda onun ortağı bulunur ve satıcı aybı inkar eder, ortağı ise onu ikrar ederse; bu durumda müşteri, kusurlu şeyi geri verir. Mebsût'ta da böyledir.

Bu durumda müşteri için, muhayyerlik vardır: İsterse, aybı sebe­biyle ikrar edicinin ortağına; isterse, satıcıya geri verir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer ortak man ortağı ise, müşterinin onun ikrarı sebebiyle red hakkı yoktur.

Müdarabe ortaklığı da böyledir.

Müdarib bir mal satsa, mal sahibi de onun aybını ikrar eylese, bu durumda müşteri, müdaribe onu iade edemez.

Mal sahibi satsa da, müdarib o malın aybını ikrar eylese yine böyedir.

Keza, vekil satsa da, müvekkil aybını ikrar eylese, bu durumda da vekil ilzam edilmez.

Amir de böyledir.

Şayet vekil aybı ikrar ettiği halde, amir inkar ederse, müşteri, bu takdirde o malı vekile iade eder.

inan ortaklığında, eğer satıcı aybı ikrar ettiği halde, ortağı inkar ederse, ikisi de ilzam olunurlar.

Müdârib de böyledir; eğer aybı ikrar ederse mal sahibi ilzam olunur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, başka birinden satın aldığı kumaşı, bir başkasına sattığında, bu ikinci müşteri, onu kusuru sebebiyle, önceki müşteriye geri verse, eğer hükümsüz vermişse, bu durumda önceki müşteri, satıcıyı dava edemez.

Şayet hakimin hükmü ile geri verirse, bu durumda üç vecih vardır:

Birincisi: Onun ikrarı ile reddeyledi ise (şöyleki: O satıcı, önce kumaşın aybını ikrar eyledi; sonra da, kabul eylemedi ve hakim onun üzerine hükmeyledi ise) bu durumda da iki vecih vardır:
1) Ondan,  bu  aybı ikrardan önce,  buna ait bir inkar sebkat etmemiştir. (Mesela: Kusurunu ikrardan önce, "Ben, onu bu aybı ile sattım." dememiştir.) Bu takdirde, satıcı dava edilir ve kumaş geri red­dedilir.
2) Eğer satış zamanı, o kusurun var olduğunu isbat ederse, bu durumda satıcı dava edilmez ve kumaşı da iade olunmaz.

İkinci Vecih: Yemin etmemesi sebebiyle geri verilir. Bu durumda, eğer ondan inkar sebkat etmediyse, (o ayba karşı susmak bir şey söyle­memek gibi) ona yemin verdirilir. Yemin etmekten kaçınırsa, kumaşı kendisine geri verilir ve satıcısı dava edilir.

Şayet ondan inkar sebkat eylemişse, bu durumda satıcı dava edilmez.

Üçüncü vecih: Beyyine ile reddedilir. Bu durumda, eğer o kusura karşı, susmak gibi bir inkar sebkat eylememişse ve buna karşılık da beyyine olursa, satıcı dava edilir.

Eğer inkar sebkat etmişse, işte bu iki vecih üzeredir:
1) İkinci müşteri, onu, o aybi ile birlikte satmış olabilir. O zaman ilk satıcı dava edilemez.

Şayet, "o aybın, birinci satıcı satarken bulunduğunu" beyyinelerse, o zaman satıcıyı dava eder. Bazı rivayetlerde böyle zikredilmiştir. "Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kavlidir diyenler olmuştur.
2) Bazı rivayetlerde ise: "...satıcı dava edilmez." denilmiştir.

"Bu da İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir." denilmiştir. Mnhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bir yer sattıktan sonra, "onun içinde kusur olduğunu" ikrar eylese, ("duvarında çatlak var." veya "ağacında kırık var." yahut "kapısı kırık" gibi...) bu yüzden, o ev geri verilir.

Keza, bir kimse, içinde hurma ağaçları bulunan bir yer, sattığında, "sonradan hurmaları az olur." veya "içinde ağaç azdır." gibi, bir ikrarda bulunursa, bu yüzden orası geri iade edilir.

Elbise olsun, hayvan olsun, para olsun, satıcı onun aybını ikrar ederse, cümlesi geri iade edilirler.

Şayet,  bir kimse  "sattığı kölenin,  bir elinin  kesik olduğunu" söylediği halde,  müşteri iki eli de kesik olarak getirirse,  onu geri, veremez. Fakat, bir elinin kesikliğinin noksanlık bedelini alır.

Eğer kölenin bir parmağı fazla olur ve bunu satıcı ikrar etmiş bulu­nursa, müşteri onu iade eder.

Satıcının, kusuru ikrar etmiş bulunduğu bütün hallerde, onun satmış bulunduğu bu şey, kendisine iade edilebilir. Mebsût'ta da böyledir.                                                                                 .

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, cairyesine: "Ey hırsız" veya "ey kaçkın" yahut "ey zaniye" veya "ey deli" dedikten sonra, onu satar, müşteri de, bu cariyede, o hallerden birisini bulur ve o kusuru yüzünden, onu geri vermek ister; satıcı ise: "O kusur, senin yanında oldu." derse, onun sözü geçerlidir. Her ne kadar, müşteri "satıcının, daha önce söylediği kusurun, onda olduğunu" beigelese bile, bu beyyinesi kabul edilmez. Ve geri verme hakkı olmaz.

Keza,  beyyine  ibraz  ederek:   "ona  sen  satmadan  önce,   böyle söyledin." derse, bu sözünün de bir kıymeti olmaz. Camiu'l-Kebîr Şerhi Tahrîr'de de böyledir.

Cariyesi hakkında "hırsızdır." denilen şahıs susarsa, işte bu, bir ikrar sayılır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Şayet, cariyesine hırsız, zaniye, kaçgın, deli diyen şahsa karşı, şahitler şehadette bulunsalar; bu fiiller o cariyede olmasa bile, müşteri, bu şehadetler sebebiyle, o cariyeyi geri verebilir. CâmiuM-Kebîr Şerhi Tahrîr'de de böyiedirt.

Bir adam, karısına: "Ey boşanmış." veya cariyesine: "Ey hürre." dese; veya "Bu boşanmıştır." veya "Bu hürredir.' dese, dediği gibi olur ve bu ikrar olur.
Bu, eğer bir işe makrun olur veya çağırma cihetiyle olursa böyledir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir. [22]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..