logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Kefaletin Rüknü

Kefaletin rüknü îcab ve kabûl'dür.

Bu, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammet

(R.A.)'in kavillerine göre böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un önceki kavli de budur.

Gerçekten kefalet, sadece kefil'in bulunması ile tamamı olmaz. Kefilin mala veya nefse (, = cana) kefil olması da müsâvîdir.
Şayet mekfûlün leh[2] (= talip = mazmunun leh)'in veya bundan başka bir yabancının, akid meclisinde kabulü bulunmazsa; sâdece kefilin bulunması ile kefalet işlemi tamam olmaz.

Veya, kefâslet işleminin tamam olabilmesi için, alacaklının, mekfûlün Ieh'ten başka olan şahsa: "Benim için, filanın nefsine kefil ol." demesi, o şahsın da: "Kefil oldum." karşılığını vermesi gerekir.

Veya, bu sözü, bir yabancının söylemesi gerekir. Şöyleki: "Filanın nefsine (veya malına), filandan dolayı kefil ol." demesi üzerine, diğerinin de: "Kefil oldum." demesi gerekir ki kefalet sahih olsun.

Mekfûlün lehinde aynı mecliste, bu kefalete razı olması beklenir.

Kefilin, hazırda bulunmayan şahsın rızâsından önce, nefsini kefa­letten çıkarma (kefil olmaktan vaz geçme) hakkı vardır.

Ancak, kefilin: "Filanın nefsine (veya malına) filandan dolayı kefil oldum.''Demesibulunmadankefaletakdedilmiş olmaz.

Meselâ: Mekfûlün leh, bir şahsa, kefil olmasını tebliğ eder; kefil de bunu kabul ederse; bu kefalet sahih olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ilk kavlinden rücû ederek şöyle demiştir:

Kefalet, sadece kefilin kabulünün bulunması ile tamam olur. Başkasından hitapvekabulbulunsunveyabulunmasın farketmez. Muhıyt'te de böyledir.

îmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un bu kavli üzerinde âlimler görüş ayrılığına düştüler.

Bazı âlimler: "Tevakkuf (= durmak) vasfıyle kefalet caiz olur. Meselâ: Buna talip razı olursa kefalet geçerli olur; razı olmazsa, bu kefalet bâtıl olur." demişlerdir.

Bâzıları ise: "Talibin rızası, îmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre şart değildir; kefilin kabul etmiş olması, kefalet için yeterlidir." demişlerdir. Esahh olan da budur. Kâfî'de de böyledir. Zahir olan da budur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Bezzâ ziyye'de: ' 'Fetva bunun üzerinedir.'' denilmiştir. Nehru'I-Fâık ve Bahru'r-Râık'ta da böyledir.
Mekfûlün anh[3] ( = kendisine kefil olunulan) dan bir hitap veya kabul bulunur ve meselâ: O, bir şahsa: "Benden dolayı, filan adama karşı, nefsime (veya malıma) kefil ol." demesi veya bir şahsın, onun malı veya nefsi için kefil olması hâlinde, mekfûlün anh'in kabul etmesi gibi bir hâl olursa; kefaleti istenilen kimseden hitap ve kabul bulunması hâlinde bile, İmâm Ehû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, bu kefalet sahih olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un önceki kavli de böyledir.

Mekfûlün anh'in hitap ve kabulü yok mesabesindedir.

Matlûb, hastalığı hâlinde, vârisine karşı hitap eder ve meselâ: Birinin üzerinde bulunan borca kefil olur ve daha sonra da, bu şahıs, o hastalıktan ölürse; kıyâsen, bu iki imamımıza göre de, kefaleti sahih olmaz; istihsânen ise, sahih olur.

Ve bu şahıs, o hastalıktan ölürse; kefalet hükmüne göre, kefalet borcu, —alacaklı şahıs hazırda olmasa bile— veresesinden alınır. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet bu kimse, terekesiz (= hiç bir mîras bırakmadan ölürse, vârisleri,  bu kefaletborcununödenmesiiçinsorumlu tutulmazlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

O hasta şahsın, bu sözü, vârislerine değil de bir yabancıya söylemiş olması hâlinde âlimler ihtilâf etmişlerdir:

Bazı âlimler: "Bu kefalet borcunu, bu yabancının ödemesi sahih olmaz. Çünkü, bir yabancıdan, iltizamsız, borcu-ödemesi istenilmez. Bu hususta hasta ile sağlam müsavidir." demişlerdir.

Bazıları ise: "Bu ödeme sahih olur. Çünkü, hasta onu nefsi için kasdederek söylemiştir. Bu yabancı da, ohastanın emri ile borcu ödeyince; hastanın terekesine (= ölünce bıraktığı şeylere) başvurur. Ve bu, hasta hakkında sahih olur. Kâfî'de, Tebyîn'de, Kifâye'de, Nihâye'de ve Aynî'de de böyledir.
Evceh[4] olan da budur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Vârislerin, hastaya: "Senin üzerinde bulunan bütün borçları, biz, alacaklılara ödeyeceğiz."  deseler;  alacaklıların hazırda bulunmama­larından dolayı bu sahih olmaz.

Hasta da, vârislerden bu talepte bulunamaz.
Ancak, vârisler, bu hasta öldükten sonra aynı sözü söylerlerse; bu kefaletleri, istihsânen sahih olur. Fetâvâyi Kâdthân'da da böyledir. [5]