11- YOL VE SU YOLU DA'VASI

Bir kimsej başka bir şahsa karşı,  "onun yurdunda (evinde yerinde) mürur ( = geçme, geçiş) hakkı olduğunu ve yolu bulunduğunu" iddia ederse, bu durumda yurt sahibinin sözü geçerli olur.

Davacı (= müddet) "o yerden gelip geçtiğine dair" beyyine ibraz etse bile, bununla, bir şeye sahip olamaz. Hulasa'da da böyledir.

Şahitler: "Bu yurtta, bunun yolu vardır." diye şehadette bulunur­larsa, bu şehadetleri —yolun hududunu belirtmeseler bile— caiz olur.

Şemsü'l-Eimme Halvânî (R.A.) —bazı rivayetlerde— şöyle buyurmuştur:

Gerçekten o şehadet, yolun yerini belirtmedikçe kahûl edilmez. Evin önünde mi, arkasında mı? Şahitler, yolun enini —boyunu söylerler."

Sahih olan budur.

Bazı rivayetlerde de: "Şehadet —yolun hududunu belirtmeseler bile— kabul edilir.

Bu, davalının yolu ikrarına hamledilir.

Şemsü'l-Eimme Serahsî ise, şöyle buyurmuştur:

Sahih olan, —yolun yerini ve mıkdannı belirtmeseler bile— şahit­lerin şehadetlerinin makbul olmasıdır. Çünkü, bilgisizlik ancak hüküm taazzür eylediği zaman men olunur. Burda ise, taazzür yoktur. Büyük kapıyı arz, hükmen onun yolunu tanımaktır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Esahh olan, her haliyle bu şehadetin makbul olmasıdır. Muhıyt'te de böyledir.

"Babası öldü ve bu yolu ona miras bıraktı." diye şehadette bulu­nurlarsa, bu şahitlikleri caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adamın evinin duvarından sokağa açılan bir kapısı olduğunda, sokak halkı, onu inkar ederek: "Sokaklarından gelip- geçme hakkının olmadığını" söyleseler; onlar bu şahsı men edebilirler.

Ancak bu şahıs "orda sabit yolunun olduğuna" belge ibraz ederse, o.müstesnadır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın eyine karşı bir oluk konduğunda suyunun akacağı yer hususunda ihtilaf edilirse; bu oluğu su akmaz iken koymuşsa, suyun akmasına ve su yoluna hakkı yoktur. Ancak beyyine ibraz ederse o müs­tesnadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Ev sahibinin, oluğu kırmaya hakkı yoktur. Muhiyt'te de böyledir.
Fakıyh Ebû'1-Leys şöyle anlatmıştır:.

Eğer oluk eski ise, sonradan yapma değilse, onun su yolunun hak olduğunu güzel görmüşlerdir."

Suyun akması halinde ihtilaf ederlerse, oluk sahibinin sözü geçerli olur." denilmiştir. Bu durumda o, suyun akmasına hak sahibidir.

Bazı alimler ise: "Hakkı yoktur." demişlerdir.

Eğer su yoluna beyyine ibraz eder ve yağmur suyunun o oluktan aktığını açıklar; o suyun abdest, gusül suyu olmadığım beyan edip açıklarsa bu durumda o, dediği gibidir.

Eğer şahitler: "Su yolu hakkı vardır." derler fakat açıklamazlarsa, —yeminle birlikte— ev sahibinin sözü kabul edilir. Bu durumda o: "Yağmur suyu" veya "abdest ve gusül sularının yoludur." der.

Bazı alimler: "Su yolu hakkındaki şehadetleri kabul edilmez. Yol hakkındaki şehadetleri, kabul edilir." demişlerdir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Şayet davacının beyyinesi yoksa, ev sahibinden yemin istenir. Eğer yemin edemez ise, hükmedilir. Havî'de de böyledir.

Hişam'ın NevâdirFnde şöyle zikredilmiştir: fmâm Muhammed (R.A.)'den sordum:

Bir adam diğer adama karşı, iddia ederek: "Suyunun aktığı yerin, onun bostanı olduğunu" söylüyor; dava ettiği günde ise, su akmıyor; iki şahit de: "Dün, bu bostana akıyordu. diye şehadette bulunuyor durum ne olur?

İmâm şöyle buyurdu:

—Ebû Yûsuf (R.A.), bu şehadeti kabul ederdi, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ise, —onun mülkü veya hakkı olduğuna şahitlik yapmadıkça— kabul etmezdi.

Eğer davalının ikrarına şahitlik yaparlarsa, hepsinin kavline göre de şehadetleri caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, diğerine karşı: "Ağaç oluğunu, dün, kanalının üzerine koyduğunu; sel gelerek, onu söküp attığını" iddia ettiğinde, İmâm Muhammed (R.A.): "Böylece şahit dinletirse, ağaç oluğun, —olduğu gibi— iadesini emrederiz. Eğer su geçirmek isterse, kanal sahibi onu men eder ve onun su akıtma hakkının olduğunu inkar eder.

İmâm Muhammed (R.A.)'e denildi ki: Bu takdirde, menfaati nedir? O, şöyle buyurdu:

—Kanal sahibi isterse, su geçirmek için icarlar; bu caizdir. Zahîriy-ye'de de böyledir.

Bir adamın tarlasında, içinden su akan bir ark bulunduğunda onda ihtilaf ederlerse, su sahibinin sözü kabul edilir.

Ancak, tarla sahibi beyyine ibraziyle "arkın, kendi malı olduğunu" iddia ederse, o müstesnadır.

Keza, dava zamanı, su akmadığı halde, bundan önce, ordan su aktığı bilinirse, o zaman da su sahibinin sözü kabul edilir ve ark ona hükmedilir.

Ancak yer sahibi "arkın kendisinin olduğunu" isbat ederse, o zaman ona hükmedilir.

Dava zamanı su akmıyor; daha önce aktığı da bilinmiyorsa, o zaman ark, yer sahibine hükmedilir. Ancak su sahibi beyyine ibraz ederse, ona hükmedilir. Muhıyt'te de böyledir.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir: Hişam şöyle demiştir:

—Ben   İmâm   Muhammed   (R.A.)'den  sordum:   Şehir   halkının suyunu içtiği büyük bir nehrin (veya kanalın) üst tarafında bulunan bir toplum, onun suyunu kesip aşağıda olanlara akıtmıyor; habsediyor ve: Bu bizim elimizdedir; bizimdir." diyorlar; nehrin alt tarafında olanlar da: "O bizimdir. Sizin hakkınız yoktur." diyorlar; durum ne olur?

İmâm şu cevabı verdi:

Eğer nehir aşağıdakilerin davalaştıkları günde akıyorsa, olduğu gibi bırakılır. Ve bu nehirden hepsi su içerler. Yukarda olanların onu hap­setme hakkı yoktur.

Eğer dava zamanı nehrin suyu aşağıdakilerden kesilmiş olduğu halde, daha önce aşağıdakilere aktığı ve sonradan yukardakilerin onu haspettiği biliniyor veya aşağıdakiler, —beyyineleriyle— "Nehrin devamla kendilerine aktığını" söylüyorîarsa, o zaman, yukarda olanlara habsi bırakmaları emredilir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir çıkmaz sokakta, bir ev, birde ark bulunur ve ev sahibi, suyu kendi evine akıtmak ister; komşuları da bostanına akıtmak için ona mani olurlarsa; onun da —aynı şekilde— komşuları men etme hakkı vardır.

Bu şahıs, o suyu yeni akıtacaksa, komşular onu men ederler. Fakat eskiden beri akıtıyorsa, men edemezler. Hizânetü'İ-Müftîn'de de böyledir.

Bir eve ortak olan varislerden, bazıları:'Gerçekten, filanın bu yerde yolu..." (veya su arkı) vardı." diye ikrar etseler; o şahıs, bu yerden gidip-gelfnek veya su akıtmak hakkına— varisler ittifak etmedikçe— sahip olamaz.

Fakat ev taksim edilir ve o yol veya su ari:ı,onu ikrar edenlerin his­sesine isabet ederse, o zaman, ordan gelip-geçme ve su akıtma hakkına sahip olur.

Şayet, bu yer ikrar etmeyenlerin hissesine isabet ederse, o ikrar edenlere yolun veya su arkının kıymeti darb olunur.

Eğer ikrar edenin hissesi, yol veya su arkı'nm kıymetine müsavi ise, bu durumda o yere ortak olurlar. Çünkü, o gidip-gelmeyi ve su arkım ikrar eylemiştir.

İmâm Muhammet! (R.A.)'e göre ikrar olunana, yol ve su arkının kıymetinin yarısı darb olunur. İkrar ediciye ise, hissesinin'kıymetinin tamamı, —yol ve su arkının kıyemtinin yarısı müstesna olmak üzere— darbolunur. Serâhsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adamın evinde bulunan su arkı yer altından gççer ve o yer altı menfezinin sahibi de onu oluk yapmak isterse, buna hakkı yoktur. Ancak, ev sahibinin rızası ile bu arkı, oluk yapabilir.

Eğer bu oluk olur ve sahibi, onu, kapalı menfez yapmak isterse, —arkın kenarını yıkmak gibi— ev sahibine zarar verirse, bunu yapmaya da hakkı yoktur. Ancak, sahibinin rızası ile bunu da yapabilir.

Eğer sahibine zararı olmayacaksa, o zaman da yapabilir.

Kerhî şöyle buyurmuştur:

"Zarar bakımından ikiside bir olursa oluğu menfez; menfezi oluk yapabilir.

Müteahhirin alimlerinden bir kısmı şöyle buyurmuşlardır:

Bunu İmâm Muhammed (R.A.) kitap da zikreylememiştir. Ancak su yoluna hakkı olur; başka bir hakkı olmaz ise, yapacağı bir şey yoktur.

Eğer, su yolu kendi malı ise, dilediğini yapar.

Eğer oluk açıkta ise, —yer sahibinin zarar görecek olması halinde— onu kapalı yapamaz.

Eğer, oluğu daha uzun veya daha geniş yahut daha kısa yapacak veya suyu başka yerden akıtacaksa; bunu yapmaya da hakki yoktur.. Ancak,  ev ehlinin rızası olursa,  o zaman yapabilir.  Muhıyt'te de böyledir.

Şayet ev sahipleri, su yolunu kapatmak için duvar örmek veya oluğu yerinden kaldırmak yahut yerini değiştirmek veya aşağı indirmek isterlerse, bunu da yapamazlar.

Eğer hane sahipleri, oluğun suyunun arka tarafa akması için, duvar yapmak isterlerse, onu yapabilirler. Bedâi"de de böyledir.

Bir şahsın diğer bir kimsenin yerinde yolu olduğunda hane sahip­leri, bu evin sahasına, —yolu kesmek için— bir ev daha yapmak ister­lerse; bunu yapamazlar. Uygun olanı, onu terketmektir. Hulâsa'da da böyledir.

Müntekâ'da» İmâm Muhammed (R.A.)'m şöyle buyurduğu nak­ledilmiştir:

Su akan bir menfez, bir adamın evinin sahasında, kuyu şeklinde veya bir adamın yerinde, üzerinde duvar olarak bulunduğunda burayı hem menfez sahibi, hem de ev ve yer sahibi iddia ederse, İmâm: "Kimin elinde olduğu bilinmezse evde bulunan ev sahibinindir." Fakat yerde olan, menfez sahibinindir.

Eğer yer (= arazi) sahibi oraya ziraat yapar ve ziraatını biçip kaldırırsa, bu durumda orası, onundur.

Çünkü, bir yeri, bir kimse ektiği zaman, o yer, onun elinde olmuş olur. Havî'de de böyledir.

Bir adamın, yer altı kanalı üzerinde bir toplumun ağaçları bulunduğunda yer altı kanalının sahibi, kanalını bozup başka yerden kazmak isterse, buna hakkı olmaz.
Bu kimse, yer altı kanalı olan, bu kanalı satarsa, ağaç sahiplerinin şüf'a hakkı olur. Füsûlü'Mmâdiyye'de de böyledir. [30]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..