1- Müdâribin, Müdârabe Malını Murabaha Ve Tevliye Olarak Başkasına Satması

İmam Muhammed (R.A.), Camiu's-Sağîr'de şöyle buyurmuştur:

Bir müdarip, eşyaları taşıtmak ve sair masraflardan sonra, müda-rabe malını, kârla satarsa; kendi giyimine, yemesine, bineğine, yağına ve elbisesini yıkatmaya yaptığı masrafı, müdârabe hesabına katamaz.
Fıkıhta asıl şudur: Belirli malda fazlalık, hakikaten veya hükmen olsun bu durumda re'sü'1-mal ona ilave edilir.
Ayında hakikaten ve hükmen fazlalık gerekmeyen hiç bir mal, re'sü'1-mâl değildir. Ona bir şey ilave edilmez. İlave etmek gerekirse, müdarip kârlı satışta, yalandan kaçınarak, onu olduğu gibi söyler. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet müdarip, bir eşyayı bin dirheme satın alır ve onun üzerine iki bin dirhemlik etiket kor; sonra da, onun müşterisine: "Ben onu, eti­ketinin üzerine kârla satıyorum."  derse;  müşterinin ona:   "Etiketi kaçtır?" demesi caizdir. Ve, bunda bir beis yoktur. Eğer müşteri, satış fasid olduğunda,, etiketi de bilirse, o zaman muhayyerdir. O malı satın alıp ve sattıktan sonra, etiketini bilirse bu satış batıl olur. Kıymetini ödemesi gerekir. Bu durumlarda kârsız satışta, kârlı satış gibidir.

Eğer müdarip, bir adama kârsız verir, müşteri de, onun etiketini bilmeden başkasına satarsa, satış caiz olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine: "Bu dirhemi, bir dirhem kârla, sana sattım." der; onun bedeli de yirmi dirhem olursa; şayet onu on dirheme satın almışsa, dediği doğrudur. Şayet bir dirhem, iki dirhem ederse, bedel otuz dirhem olur; eğer on dirhem, onbeş dirhem ederse, bedel onbeş dirhem olur.

Keza: "Bir dirhemi, yarım dirheme sattım." derse; on dirhem, onbeş dirhem olur. Keza; on dirhem, (onbirbuçuk dirhem) ederse; kâr birbuçuk dirhem eder.

Şayet: "On dirhem, onbeş dirhem kârladır." derse; parası yirmibeş dirhem olur. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, müdarabe malı ile, yirmi dirheme bir elbise satın aldığında, bu elbise, adamın yanında kıymetini kaybedip üç dirheme düşer; sonra da onları birer dirhem kârla satarsa, parası altı dirhem olur. Şayet adam, (müdarip) bir köle satın aldıktan sonra, o köleyi, bir cariye karşılığında satarak cariyeyi teslim alıp, köleyi de teslim etse, o cariyeyi kârla satamaz; başa başta satamaz. Köleye sahib olan şahıs müstesnadır.

Şayet köleyi satın alan şahıs, onu başka birine satar veya bağış yapıp teslim ettikten sonra da, müdarip bu cariyeyi karla veya başı başına satarsa bu da batıl olur.

Eğer müdarip, cariyeyi köle kendisine bağışlanan şahsa karla veya başı başına satarsa, bu satış caiz olur.

Eğer müdarip, bu cariyeyi, köleye sahib olmayan birisine, ser­mayeye karşılık olmak üzere, on dirhem karla satar; kölenin efendisi de, onun satışına izin verirse, bu da caiz olur. Bu durumda cariye, müda-ripden satın alan şahsın olur.

Şayet müdaribin elinde, müdarabe olarak bir cariye bulunur ve onu da bir köleye mukabil satıp, karşılıklı teslim-tesellümden sonra da, bu kölenin sahibi, onu cariyenin sahibine —on dirhemi, onbir dirhem karla— satarsa, bu satış fasid olur.

Şayet kölenin sahibi, cariye sahibine vedîa olarak on dirhemi, on bir dirheme satsa, bu caiz olur. Cariyeyi ve on dirhemi alır. Eğer: "Sana sermayeden vedîa olarak, on dirheme satıyorum." derse, bu satış batıl olur. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet sermaye, bin Nişâbur dirhemi olur ve onun müdarip, onunla bir köle satın aldıktan sonra, bu köleyi bin merzevî dirheme satar ve: "Ben, bu köleyi, bin Nişâbur dirhemine satm aldım ve sana, yüz dirhem kârla sattım." derse, o zaman müşteri, bin Nişâbur dirhemi ile yüz mer­zevî dirhemi olarak ödeme yapar.

Şayet satıcı: "On dirhemi, onbir dirhem olmak üzere kârla sattım." derse; parası ve kârı Nişâbur dirhemi olur.

Eğer "yüz dirhem vedîa ile sattım." derse, dirhemler INpşâbur dirhemi olur. Serahsî'nin Muhıytf nde de böyledir.

Bir adam, diğerine müdarabe malı verdiğinde, o şahıs, bu mal ile, bir cariye satm alıp, onu da bir köle satar; teslim-tesellümden sonra, bu cariyenin kıymeti, müşterinin yanında artar veya bu cariye bir çocuk doğurur, sonra da, kölenin sahibi, bu köleyi, cariyenin sahibine yüz dirhem kârla satar; cariyenin doğum yaptığını da bilmezse; artışın bedende olması halinde, hem cariyeyi, hem de yüz dirhemi alır

Eğer cariye doğum yapmışsa, bu durumda müdarip dilerse, cariye ile yüz dirhemi alır; dilerse, sözleşmeyi bozar. O çocuğu almaya yolu olmaz.

Bu hususta başa baş satmak da aynıdır.

Şayet müdarabe malı bin dirhem olur; müdarip de, onunla bir cairye satın alıp, o cariyeyi binbeşyüz dirheme sattıktan sonra da, yine bu cariyeyi, bin dirheme tekrar satın alırsa onu bin dirhem kârla sata­bilir.

Bu İmâmeyn'e göre böyledir. İmânı Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise beşyüz dirhem kârla satabilir.

Eğer müdarip, o cariyeyi bin dirhem ile bir kür orta halli buğdaya satar veya yüz dinara sattığı halde, onun kıymeti bin dirhemden fazla olur ve sonra da bu cariyeyi bin dirheme satın alırsa, bu durumda onu, kâr ile satamaz.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'in kıyası budur. Şayet müdarip, bu cariyeyi, tartılan veya ölçülen bir şey veya kıymeti bin dirhemden fazla olan bir yer karşılığında satar; sonra da onu, bin dirheme satm alırsa, onu bin dirhem üzerine kârla satabilir. Mebsût'ta da böyledir. [9]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..