Başkasına İmâm Olması Caiz Olan Ve Olmayan Kimseler
MürgSnânî: «Heva ve bid'at sahibi olan kimsenin arkasında, namaz kılmak caizdir.
Rafızî'nin cüheminin, kaderenin müşebbehenin ve Kur'ân yaratılmıştır, diyenin arkasında, namaz kılmak caiz değildir.
Yalnız, hevâ ve bid'at sahibi olan kimse, bu hallerinden dolayı kâfir olmuyorsa, arkasında namaz kılmak maal - kerâhe (=mekruh olmakla beraber' caiz olur; aksi taktirde caiz olmaz.» demiştir. Tebyin'de ve Hulâsa'da da böyledir. Sahih olan da budur. Bedai'de de böyledir.
Mi'râcı inkar eden kimseye bakılır; eğer o kimse, esrâ'yı yani Mescid-i Haram'dan (Mekke'den) Mescid-i Aksa'yâ (Kudüs'e? kadar olan bölümü inkar ediyorsa kâfir olur; ancak, Beyt-i mukaddesten sonrasını inkâr ediyorsa, kâfir olmaz.
Bid'at sahibinin veya fasıkın ardında namaz kılan kimse, cemaat sevabını alır. Fakat, bu sevap, mütteki bir kimsenin ardında kılan namazın sevabı kadar olamaz. Hulâsa'da da böyledir.
Şaf'i mezhebinden olan bir imâma uymak, muhakkak ki sahihtir. Ancak arkasında, Hanefi mezhebinden olan bir kimsenin namaz kılma ihtimali olan Şafi'î bir imâm ihtilaflı yerlerden sakınmalıdır. Meselâ : Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı; kıble istikâmetinden fazla dönmemen ve bunlar gibi diğer ihtilafı hususlara dikkat etmelidir. Nîhâye'de ve Klfâye'nin Vitr Babı'nda da böyledir.
Namaz kılan kimsenin, batıya yönelmesi fahiş bir hatadır. Fetâvâyî Kadihân'da da böyledir.
Kendisine, Hanefi mezhebinden bir kimsenin uymakta olduğu Şafi'î imâm, inancında (amelinde) mütaasıb, şüpheci olmamalı; az olan ve durgun bulunan bir sudan abdest almamış olmalı; el-bisesine bulaşmış olan meniyi yaş ise yıkamış kuru ise ovala-lamış olmalı; vitrin arasını kesmemeli; geçmiş namazların kazasında tertibe riâyet etmeli; başının dörtte birini meshetmeli ve benzeri husus'ara riâyet etmelidir. Nlhftye'de ve Kifâye'nin Vitir Babı'nda da böyledir.
Bu durumdaki Şafi'î imâm, içine pislik düşmüş bulunan az bir suda abdest almaz. Fetevâyî Kâdıhân'da da böyledir.
Bu imâm, mâ-i müste'meîle (kullanılmış su ile) de abdest almaz. Sîrâciyye'de de böyledir.
İmâm Tlmurtâşî'nin zikrettiğine göre, Şeyhü'l - İslam Hâ-herzâde: «Aslında, bu imâmın, bu gibi durumlarını bilmeyen bir kimsenin, bu imâma uyması caizdir fakat mekruhtur.» demiştir. Kifâ-ye'de ve Nihâye'de de böyledir.
Şâfi'î bir imâma uyanHanefi bir kimse, imâmın Şâfi'î mezhebine göre namazını ifsad eden bir halini bilse ve fakat imâm bu durumu bilmemekte olsa, âlimlerin kavillerine göre, namazı caiz olur; bazıları ise «caiz olmaz» demişlerdir. Sahih olan ise birinci kavildir. Meselâ: Şâfi'î imâmın kadına dokunması, zekere (tenasül uzvuna) dokunması ve benzeri durumlar gibi...
Bu durumda, muktedinin görüşü, (rey'i, mezhebi) imâmın namazının caiz olduğu şekilde ise, kendi görüşüne (mezhebine) itibar olunur ve o kimsenin namazının, caiz olduğunu söylemek gerekir. Tebyin'de de böyledir.
Fazlî : «İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.'in görüşlerine göre, Hanefi mezhebinden oüan bir kimsenin, vitir namazında da Şâfi'î bir imâma uyması sahihtir.» demiştir. Hulâ-sa'da da böyledir.
İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Yûsuf (R.A.) a göre, teyemmümle namaz kılan kimsenin, abdest almış olan kimseye imâm olması caizdir. Hîdâye'de de böyledir.
Şeyü'l - İslâm; «Bu durum, abdestli olarak namaz kılan kimselerin yanında, su bulunmadığı zamandır. Eğer, abdest alan kimselerin, yanında su varsa, bu durumda, teyemmümlü olan kimsenin imamlığı caiz olmaz» demiştir. Nihâye'de de böyledir.
Cenaze namazında, abdesti olan kimsenin, teyemmümlü olan imâma uymasında, hiçbir ihtilaf yoktur. Hulâsa'da da böyledir.
Özürlü bir kimsenin, özürlü diğer bir kimseye uyması, ö-zürleri aynı olduğu takdirde caizdir; özürleri aynı değilse caiz değildir. Tebyin'de de böyledir.
Yellenen kimselerde, idrarını tutamıyan kimselerin arkalarında namaz kılmak caiz değildir. Bahrü'r - Râik'ta da böyledir.
İdrarını tutamıyan bir kimse hem yellenen hem de yarası bulunan bir kimseye uyamaz. Çünkü, bu durumda, mukte-dîniiı Özrü bir, imâmın özrü ise, iki olmaktadır. Cevheretü*n -Meyyire'de de böyledir.
Temiz olan bir kimse, idrarını tutmıyan kimseye uyamaz. Temiz kadınlar da, kendisinden istihâza kanı gelen kadınlara uya- r mazlar. Bu hüküm, hadesin abdeste yakın olduğu zamandadır. Zâhidi'de de böyledir.
Abdest alırken ayaklarım yıkamış bulunan bir kimse, mestleri üzerine meslietmiş olan kimseye veya yarası üzerine mes~ hetmiş bulunan kimseye uyabilir. Keza, neşterle kan aldırmış o-lan kimseye, sağlam kimseler, kanın çıkmasından emin iseler uyabilirler.
Hayvanına binmiş olan bir kimse, kendisi gibi hayvanlarına binmiş olan ve yakınında bulunan kimselere imâm olabilir; bunlar namazlarını imâ ile kılarlar. Çıplak olan bir kimse de, çıplak olan diğer kimselere imamlık yapabilir. Hulâsa'da da böyledir.
Ef'dal olan ise, çıplakların, tek tek ve birbirlerine uzak yerlerde oturup, namazı imâ ile kılmalarıdır. Bunlar şayet, cemaatle namaz kılacaklarsa, kadınlar gibi imâm aralarında durur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir. Bu durumda, imâmın, cemaatin önür.de durması da caiz olur. Nihâye'de de böyledir.
Çıplakların cemaatle namaz kı'malan mekruhtur. Cev-heretü'n - Nteyyire'de ye Sirâcü'î - Vehhâc'da da böyledir.
Ayakta durarak namaz kılan kimsenin, oturduğu yerde, rük-û'lu ve secdeli namaz kılan bir kimseye uyması caizdir.
Rükû' ve secde ile namaz kılan kimseler, imâ ile namaza kılan kimseye uymazlar. Fetâvâyfi Kadîhân'da da böyledir.
Oturan kimsenin imamlığının olduğu gibi, kamburun da, ayakta imamlık etmesi caizdir. Zehıyre'de ve Tatarhâniyye'de de böyledir.
Kamburun ayakta durma hâli ile rükû' hali farklı ise, imâ-metli itifakla caizdir. Bu iki hali arasında fark yoksa, tmâm-ı A'zam (R.A. ve İmâm Yûsuf (R.A.) 'a göre, yine namazı caizdir. Âlimlerin ammesi, bu kavli almışlardır. Bu kavle, İmâm Muhammed (R.A.) muhaliftir. Kîfâye'de de böyledir.
Ayağı aksak olan imâmın ayağının bir kısmına basıp ayakta durarak imamlık yapması caizdir. Fakat, bu durumda, sağlam olan bir kimsenin imamlık yapması evladır. Tebyin'de de böyledir.
Nafile namaz kıTmaktâ olan bir kimse, farz namaz kılanın arkasında kılabilir. HSdâye'de de böyledir. Ancak, bu kimse, son iki rek'atte kur'ân okumaz. Câmiu 1 - Cevâmİ'den naklen Tatarîıâniy-ye'de de böyledir.
Farz kılan bir kimseye uyup, nafile kılmakta olan kimse, namazını bozsa, sonra yine o şahsa uyarak, bozduğu namazın kazasına niyyet etse, bize göre, bu kazası caiz olur. Kâfi'de de böyledir.
Mecnûna ve sarhoşa uymak caiz olmaz. Cinnet getirip, sonra da iyleşen kiseye, bu iylik zamanında iktida etmek (=uymak) caiz olur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Fakih, zahiri1 rivayetlerde: «Cinnetten kurtulmuş olan kimsenin, bilinen bir zamanda iyileşmiş olması ile başka bir zamanda iyleşmiş olması arasında bir fark yoktur. İyleşmiş olduğu zamanda, sağlam kimse durumundadır. Biz de bu görüşü alırız.» demiştir. Tatarhânflyye'de de böyledir.
Mukîmin misafire, vaktin içinde olsun, dışnda olsun uyması caizdir.
Misafirin yerliye uyması ise, vaktin içinde olursa caiz olur; dışında olursa caiz olmaz.
Mukîm (=yerli> ikindi namazının iki rek'atini kılınca güneş batsa ve bu sırada bir misafir gelip ona iktidâ etmiş =-uymuş) olsa, bu misafirin, o mukime uyması sahih olmaz.
Öğle namazım iki rek'at kılan kimsenin, öğleden önce dört rek'at namaz kılan kimseye uyması caiz olur. Hulâsa'da da böyledir.
A'râbi'nin âmânın, kölenin veled-i zinanın, fasikın imametleri caizdir. Hulâsa'da da böyledir. Ancak, bu gibi kimselerin imamlık yapmaları mekruhtur. Mütûn'de de böyledir.
Kadına da imamlık yapmaya niyyet etmesi halinde, erkeğin kadına imameti caizdir. Ancak, imam havlette (=kadınla tek başlarına kapalı bir yerde) olmaması lâzımdır. Fakat, imâm halvette olup, kendisine uyan kadınların tamamına veya bir kısmına mahrem ise, bu durumda bu şahsın imameti, yine caizdir fakat mekruhtur. Tahâvî şerhi'nden naklen NShâye'de de böyledir.
Kadınların cum'a namazında, imâm, kadınlara imamete niyyet etmemiş olsa bile erkeğe uyması caizdir, Bayram namazları için de hüküm aynıdır. Sahih olan da budur. Hulâsa'da da böyledir.
Erkeğin kadına uvması caiz değildir. Hidâye'de de böyledir.
Kadının kadınlara, farz olsun nafile olsun, bütün namazlarda, imâm olması mekruhtur. Cenaze namazı, bu hükümden müstesnadır. Nfihâye'de de böyledir.
Şayet, kadın imâm olursa, kendisine uyan kadınların ortalarında durur. Aslında, böyîe, ortalarında durması da kerâhati gi-dermez. Bu durumda, imâm olan kadın öne geçse bile namazları bozulmaz. Cevheretü'n - Neyy&re'de de böyledir.
Kadınların, tek tek namaz kılmaları daha efdâldır. Hulâsada da böyledir.
Kadınların önlerine geçmesi halinde, hünsa-i müşkil'in kadınlara imameti caizdir. Hünsâ-i müşkil kadınların arasında dururur ve imâm da erkek olursa, hünsâ'nm erkek olma ihtimali bulunduğu için namazı bozulur. Serâhsî'nin Muhiyt'irude de böyledir.
Hünsâ'nm, erkeklere imâm olması caiz değildir.
Mürahik sabinin, kendisi gibi sâbîlere imameti caizdir. Hu-îâsâ'da da böyledir.
Belh îmâmlarmin kavline göre, çocuklara (=sabilere* teravih namazında ve mutlak sünnetlerde iktida etmek (=uymak) sahihtir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Muhtar olan kavil, çocukların bütün namazlarda imamlıklarının caiz olmamasıdır. Hidâye'de de böyledir. Sahih olari da budur. Muhıyt'ta da böyledir. Ammenin kavli de budur; zahirü'r rivâyet'de budur. Bahrür - Râık'ta da böyledir.
Okuyabilen bir kimseye uyma imkânı olan ahrasın = dilsizin) yalnız başına kıldığı namazı da caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Ümmînin diğer ümmîlere imameti caizdir. Slrâciyye'de de böyledir.
Bir, ümmî, ümmî olanlarla güzel Kur'ân okuyabilenlere imâm olmuş olsa, İmâm-i A'zam Ebû Hanife (R JU 'ye göre hepsinin
de namazı fasid olur. Diğer imamlar ise: «Secde kârinin (=Kur'ân
okuyanın) namazı fasid olur.» demişlerdir. Mecma'ul - Bahreyn
Şerhi'nde de böyledir.
«Ümmi namaza başladıktan sonra, Kur'ân okuyabilen bir kimse gelse ümmî'nin namazı bozulur.» denilmiştir. Kerhî ise; «Bu durumda, ümmînin namazı bozulmaz.» demiştir.
Güzel Kur'ân okuyabilen bir kimse var iken, ümmînin, ona uymadan namaz kılması hususunda ihtilaf vardır. Esahh olan kavil ise, o ümmî'nin namazının caiz olmayışıdır.
Mescidin kapısında veya yanında, güzel Kur'ân okuyabilen birisi varken, bir ümmînin yalnız başına mescidin içinde namaz kılması, caizdir ve bu hususta ihtilaf yoktur.
Güzel Kur'ân okuyan kimse ile ümmînin kılmakta oldukları namaz başka başka namazlar ise, ümmînin yalnız başına namaz kılması caizdir. Bu durumda ümmi, güzel Kur'ân okuyanın namazını bitirmesini beklemez. Bu hususta ittifak vardır.
îmâm Timurtâşî: «Gece gündüz çalışarak, namazı caiz olacak miktarda Kur'ân okumayı öğrenmesi, ümrnîye vacib olur. Ümmî kıraatte kusur ederse, Allah indinde mazur sayılmaz.» demiştir. Nihâye'de de böyledir,
0 Kur'ân okuyabilen kimsenin, ümmîye ve ahrasa uyması caiz olmaz. Ümmînin, ahrasa uyması da caiz değildir.
Elbiseli bir kimsenin, çıplak bir kimseye uyması da caiz değildir.
İmama sonradan yetişen bir kimsenin, yetişmediği rek'atleri tamamlamak üzere kalktığı zaman, kendi durumunda, olan kimselere uyması caiz değildir. Fetâvâyî Kâdihân'da da böyledir.
Lâhık ( imâma uyduktan sonra, bazı sebeplerle ondan ayrılan ve sonra yine ona uyan kimse), bir başka lâhık'a; bir şeye bin-ili olmayan, binili olana uyamaz. Huîâsa'da da böyledir.
Öğleyi kılan, ikindiyi kılana; bu günün öğlesini kılan, dünkü öğleyi kılana, cum'ayı kılan öğleyi kılana ve bu saydıklarımızın tersini yapanlar, birbirlerine uyamazîar.
Farz kılan, nafile kılana; nezreden nezredene uymaz. Yalnız, birbirlerine uymayı nezredenler, uyabilirler ve bu hâl sahih olur.
Kılmakta olduğu nafile namazı bozan bir kimse, nafilesini bozan diğer bir kimseye uyamaz. Ancak, aynı nafileyi bozmuş olurlar ve sonra da biri diğerine iktida etmiş bulunurlarsa bu caiz ve sahih
Yemin eden, yemin edene uyabilir. Nezreden, yemin edene uya-elbisellerin ise namazları caiz değildir. Bu, bü-icma böyledir, Hulâ-sa'da da böyledir.
Çıplak bir kimse, çıplak kimselere elbiseli kimselere imâm olduğu zaman, çıplak imâmın ve çıplak cemaatin namazları caizdir; elbiselilerin ise namazları caiz değildir. Bu, bil-icmâ' böyledir. Hul-âsa'da da böyledir.
Elbisesinde necaset bulunduğu halde, onu yıkamaya Özrü bulunan sahih bir kimsenin, devamlı özrü bulunan bir kimseye uyması caiz değildir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Pelteğin (bazı harfleri okuyamryamn> imamlığı caiz olmaz. Ancak, kendisi gibi pelteklere imamlık yapması caizdir.
Pelteğin okuyamadığı harflerini okuyabilen bir kimse bulunursa, imâm olan pelteğin de diğerlerinin de namazları fesada gider. Yerlerinin dışında duran, yerlerinde durana uyamaz.
Namazda çok tenahnuh eden öksürük gibi yapan,) temteme eden ( = dilini te harfine alıştırıp te... te... te... deyip duran), veya fe'fee yapan fe, fe fe... deyip duran) kimseler, imamlık yapmazlar.
Harflerin bazılarını ancak zorlukla çıkarabilen bir kimse, eğer temteme'si ve fe'fee'si yoksa ve zorluk çektiği harfleri de çikarabili-yorsa, o kimsenin imâm olmasında kerahat yoktur. Muhıyt'in Zelle-tü'İ - Kâri Bölümü'nde de böyledir.
Kârî (= güzel Kur'ân okuyan kimse,) ümmîye uyduğu zaman, namaza başlamış olmaz. Ancak, kıldığı namaz nafile bir namaz olursa, kazası icabetmez. Sahih olan budur.
Ümmîye uymakla namazı bozulan kimsenin durumu ile; bir erkeğin, kadına, çocuğa, abdestsize, cünübe uyması ile namazın bozulması durumu, aynıdır.
Bu meselede aslolan: İmâmın hali, müktedînin hali gibi veya ondan daha üstünse, hepsinin de namazı caizdir. Ancak, imâmın hali, müktedînin halinden aşağı ise, bu durumda, imâmın namazı caizdir; fakat, cemaatin namazı caiz değildir. Afuhiyt'te de böyledir.
Ancak, imâm ümmî muktedî kârî (Kur'ân okuyabilen> ise veya imâm ahras ( = dilsiz), muktedî ümmî ise, bu durumda, imâmın da namazı sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdİhan'da da böyledir.
Faldh Ebû Abdullah el - Cürcânî: «...Bu durumda, ancak ümmînin ve ahrasın namazları, Elbû Hanife (R.A.) ye göre bozulur. Diğer iki imamımızın kavillerine göre ise; ümmî eğer arkasında kâ-ri'nin bulunduğunu bilirse, namazı bozulur; fakat bu durumu bilmezse namazı sahihtir.» demiştir.
Zahirü'r - rivâyedeise: «...bilme hali ile bilmeme hail arasında bir fark yoktur.» denilmiştir. Nihâye'de de böyledir.
İki kişi, birbirine imâm olmak niyetiyle, aynı anda namaza başlasalar, ikisinin namazları da caiz olur. Ancak, namaza birbirine uymak niyyeti ile başlarsa, ikisinin namazları da fasid olur. Serâh-sî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Üzerinde, elbisesi ile Örtülmüş resim bulunan bir erkeğin, başka kimselere imâm olmasında bir beis yoktur.
Keza, parmağındaki yüzükte veya cebindeki parada, küçük resim bulunan kimsenin, bu resimlerle namaz kılmasında da bir beis yoktur. Çünkü bunlar, küçük resimlerdir. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Kendi mahallesine imâm olabilecek bir kimse başka bir mahalleye imâm olmuş olursa, o kimsenin, ramazanda', yatsının vakti girmeden önce, imâm olduğu mahalleye gitmesi uygun olur.
Yatsının vakti girdikten sonra, imâm olduğu mahalleye gitmiş olması mekruhtur. Hulâsa'da da böyledir.
Fâsık bir kimse, cum'ada imâm olsa da, cemaatin ona mani olmaya gücü yetmese, bazılarının kavline göre; cum'ada ona uymak ve onun yüzünden cum'ayı terk etmemek gerekir. Cum'a namazından başka namazlarda, ona uymayıp, başka bir mescide gitmeye cevaz vardır. Zahîrîyye'de de böyledir.
Bir kimse, kendisinden hoşnut olmayan bir cemaate imâm olsa, eğer bu hoşnutsuzluk imâmın fesadından veya kendisinden daha evla bir imâmın mevcudiyeti sebebinden kaynaklanıyorsa, o kimsenin, bu cemâate imamlık yapması mekruhtur. Fakat, aynı imâm imamlığa daha müstehak ise, imamlığı mekruh olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
İmâmın namazı uzatması mekruhtur. Tebyin'de de böyledir.
İmâmın, sünnet olan miktardan fazla namazı uzatmaması ve cemaatin haline riayet etmesi münasip olur. Cevheretü'n -Ney-yire'de de böyledir.
Bir kavme, bir aylığına imâm olan bir kimse, bu müddet dolduktan sonra: «Ben mecusî idim.» dese, o kimsenin sözü kabul edilmez; müslüman olmaya zorlanır ve ona iyice bir dayak atı'ır. O kavmin kılmış bulunduğu namazlar, caizdir.
Keza, bir kimse : «Ben size uzun müddet abdestsiz namaz kıldırdım.» dese, o kimsenin de sözü kabul edilmez. O kimsenin cinnet getirmiş olması veya bu sözü ve ramdan söylemiş bulunması muhtemeldir. O adamın arkasında namaz kılmış olanlar, ihtiyaten bu namazlarını iade ederler.
Keza, bu imâm: « elbisemde pislik vardı.» dese, yine yukarıdaki gibi davranıhr. Hulâsa'da da böyledir. [37]
Rafızî'nin cüheminin, kaderenin müşebbehenin ve Kur'ân yaratılmıştır, diyenin arkasında, namaz kılmak caiz değildir.
Yalnız, hevâ ve bid'at sahibi olan kimse, bu hallerinden dolayı kâfir olmuyorsa, arkasında namaz kılmak maal - kerâhe (=mekruh olmakla beraber' caiz olur; aksi taktirde caiz olmaz.» demiştir. Tebyin'de ve Hulâsa'da da böyledir. Sahih olan da budur. Bedai'de de böyledir.
Mi'râcı inkar eden kimseye bakılır; eğer o kimse, esrâ'yı yani Mescid-i Haram'dan (Mekke'den) Mescid-i Aksa'yâ (Kudüs'e? kadar olan bölümü inkar ediyorsa kâfir olur; ancak, Beyt-i mukaddesten sonrasını inkâr ediyorsa, kâfir olmaz.
Bid'at sahibinin veya fasıkın ardında namaz kılan kimse, cemaat sevabını alır. Fakat, bu sevap, mütteki bir kimsenin ardında kılan namazın sevabı kadar olamaz. Hulâsa'da da böyledir.
Şaf'i mezhebinden olan bir imâma uymak, muhakkak ki sahihtir. Ancak arkasında, Hanefi mezhebinden olan bir kimsenin namaz kılma ihtimali olan Şafi'î bir imâm ihtilaflı yerlerden sakınmalıdır. Meselâ : Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı; kıble istikâmetinden fazla dönmemen ve bunlar gibi diğer ihtilafı hususlara dikkat etmelidir. Nîhâye'de ve Klfâye'nin Vitr Babı'nda da böyledir.
Namaz kılan kimsenin, batıya yönelmesi fahiş bir hatadır. Fetâvâyî Kadihân'da da böyledir.
Kendisine, Hanefi mezhebinden bir kimsenin uymakta olduğu Şafi'î imâm, inancında (amelinde) mütaasıb, şüpheci olmamalı; az olan ve durgun bulunan bir sudan abdest almamış olmalı; el-bisesine bulaşmış olan meniyi yaş ise yıkamış kuru ise ovala-lamış olmalı; vitrin arasını kesmemeli; geçmiş namazların kazasında tertibe riâyet etmeli; başının dörtte birini meshetmeli ve benzeri husus'ara riâyet etmelidir. Nlhftye'de ve Kifâye'nin Vitir Babı'nda da böyledir.
Bu durumdaki Şafi'î imâm, içine pislik düşmüş bulunan az bir suda abdest almaz. Fetevâyî Kâdıhân'da da böyledir.
Bu imâm, mâ-i müste'meîle (kullanılmış su ile) de abdest almaz. Sîrâciyye'de de böyledir.
İmâm Tlmurtâşî'nin zikrettiğine göre, Şeyhü'l - İslam Hâ-herzâde: «Aslında, bu imâmın, bu gibi durumlarını bilmeyen bir kimsenin, bu imâma uyması caizdir fakat mekruhtur.» demiştir. Kifâ-ye'de ve Nihâye'de de böyledir.
Şâfi'î bir imâma uyanHanefi bir kimse, imâmın Şâfi'î mezhebine göre namazını ifsad eden bir halini bilse ve fakat imâm bu durumu bilmemekte olsa, âlimlerin kavillerine göre, namazı caiz olur; bazıları ise «caiz olmaz» demişlerdir. Sahih olan ise birinci kavildir. Meselâ: Şâfi'î imâmın kadına dokunması, zekere (tenasül uzvuna) dokunması ve benzeri durumlar gibi...
Bu durumda, muktedinin görüşü, (rey'i, mezhebi) imâmın namazının caiz olduğu şekilde ise, kendi görüşüne (mezhebine) itibar olunur ve o kimsenin namazının, caiz olduğunu söylemek gerekir. Tebyin'de de böyledir.
Fazlî : «İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.'in görüşlerine göre, Hanefi mezhebinden oüan bir kimsenin, vitir namazında da Şâfi'î bir imâma uyması sahihtir.» demiştir. Hulâ-sa'da da böyledir.
İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Yûsuf (R.A.) a göre, teyemmümle namaz kılan kimsenin, abdest almış olan kimseye imâm olması caizdir. Hîdâye'de de böyledir.
Şeyü'l - İslâm; «Bu durum, abdestli olarak namaz kılan kimselerin yanında, su bulunmadığı zamandır. Eğer, abdest alan kimselerin, yanında su varsa, bu durumda, teyemmümlü olan kimsenin imamlığı caiz olmaz» demiştir. Nihâye'de de böyledir.
Cenaze namazında, abdesti olan kimsenin, teyemmümlü olan imâma uymasında, hiçbir ihtilaf yoktur. Hulâsa'da da böyledir.
Özürlü bir kimsenin, özürlü diğer bir kimseye uyması, ö-zürleri aynı olduğu takdirde caizdir; özürleri aynı değilse caiz değildir. Tebyin'de de böyledir.
Yellenen kimselerde, idrarını tutamıyan kimselerin arkalarında namaz kılmak caiz değildir. Bahrü'r - Râik'ta da böyledir.
İdrarını tutamıyan bir kimse hem yellenen hem de yarası bulunan bir kimseye uyamaz. Çünkü, bu durumda, mukte-dîniiı Özrü bir, imâmın özrü ise, iki olmaktadır. Cevheretü*n -Meyyire'de de böyledir.
Temiz olan bir kimse, idrarını tutmıyan kimseye uyamaz. Temiz kadınlar da, kendisinden istihâza kanı gelen kadınlara uya- r mazlar. Bu hüküm, hadesin abdeste yakın olduğu zamandadır. Zâhidi'de de böyledir.
Abdest alırken ayaklarım yıkamış bulunan bir kimse, mestleri üzerine meslietmiş olan kimseye veya yarası üzerine mes~ hetmiş bulunan kimseye uyabilir. Keza, neşterle kan aldırmış o-lan kimseye, sağlam kimseler, kanın çıkmasından emin iseler uyabilirler.
Hayvanına binmiş olan bir kimse, kendisi gibi hayvanlarına binmiş olan ve yakınında bulunan kimselere imâm olabilir; bunlar namazlarını imâ ile kılarlar. Çıplak olan bir kimse de, çıplak olan diğer kimselere imamlık yapabilir. Hulâsa'da da böyledir.
Ef'dal olan ise, çıplakların, tek tek ve birbirlerine uzak yerlerde oturup, namazı imâ ile kılmalarıdır. Bunlar şayet, cemaatle namaz kılacaklarsa, kadınlar gibi imâm aralarında durur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir. Bu durumda, imâmın, cemaatin önür.de durması da caiz olur. Nihâye'de de böyledir.
Çıplakların cemaatle namaz kı'malan mekruhtur. Cev-heretü'n - Nteyyire'de ye Sirâcü'î - Vehhâc'da da böyledir.
Ayakta durarak namaz kılan kimsenin, oturduğu yerde, rük-û'lu ve secdeli namaz kılan bir kimseye uyması caizdir.
Rükû' ve secde ile namaz kılan kimseler, imâ ile namaza kılan kimseye uymazlar. Fetâvâyfi Kadîhân'da da böyledir.
Oturan kimsenin imamlığının olduğu gibi, kamburun da, ayakta imamlık etmesi caizdir. Zehıyre'de ve Tatarhâniyye'de de böyledir.
Kamburun ayakta durma hâli ile rükû' hali farklı ise, imâ-metli itifakla caizdir. Bu iki hali arasında fark yoksa, tmâm-ı A'zam (R.A. ve İmâm Yûsuf (R.A.) 'a göre, yine namazı caizdir. Âlimlerin ammesi, bu kavli almışlardır. Bu kavle, İmâm Muhammed (R.A.) muhaliftir. Kîfâye'de de böyledir.
Ayağı aksak olan imâmın ayağının bir kısmına basıp ayakta durarak imamlık yapması caizdir. Fakat, bu durumda, sağlam olan bir kimsenin imamlık yapması evladır. Tebyin'de de böyledir.
Nafile namaz kıTmaktâ olan bir kimse, farz namaz kılanın arkasında kılabilir. HSdâye'de de böyledir. Ancak, bu kimse, son iki rek'atte kur'ân okumaz. Câmiu 1 - Cevâmİ'den naklen Tatarîıâniy-ye'de de böyledir.
Farz kılan bir kimseye uyup, nafile kılmakta olan kimse, namazını bozsa, sonra yine o şahsa uyarak, bozduğu namazın kazasına niyyet etse, bize göre, bu kazası caiz olur. Kâfi'de de böyledir.
Mecnûna ve sarhoşa uymak caiz olmaz. Cinnet getirip, sonra da iyleşen kiseye, bu iylik zamanında iktida etmek (=uymak) caiz olur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Fakih, zahiri1 rivayetlerde: «Cinnetten kurtulmuş olan kimsenin, bilinen bir zamanda iyileşmiş olması ile başka bir zamanda iyleşmiş olması arasında bir fark yoktur. İyleşmiş olduğu zamanda, sağlam kimse durumundadır. Biz de bu görüşü alırız.» demiştir. Tatarhânflyye'de de böyledir.
Mukîmin misafire, vaktin içinde olsun, dışnda olsun uyması caizdir.
Misafirin yerliye uyması ise, vaktin içinde olursa caiz olur; dışında olursa caiz olmaz.
Mukîm (=yerli> ikindi namazının iki rek'atini kılınca güneş batsa ve bu sırada bir misafir gelip ona iktidâ etmiş =-uymuş) olsa, bu misafirin, o mukime uyması sahih olmaz.
Öğle namazım iki rek'at kılan kimsenin, öğleden önce dört rek'at namaz kılan kimseye uyması caiz olur. Hulâsa'da da böyledir.
A'râbi'nin âmânın, kölenin veled-i zinanın, fasikın imametleri caizdir. Hulâsa'da da böyledir. Ancak, bu gibi kimselerin imamlık yapmaları mekruhtur. Mütûn'de de böyledir.
Kadına da imamlık yapmaya niyyet etmesi halinde, erkeğin kadına imameti caizdir. Ancak, imam havlette (=kadınla tek başlarına kapalı bir yerde) olmaması lâzımdır. Fakat, imâm halvette olup, kendisine uyan kadınların tamamına veya bir kısmına mahrem ise, bu durumda bu şahsın imameti, yine caizdir fakat mekruhtur. Tahâvî şerhi'nden naklen NShâye'de de böyledir.
Kadınların cum'a namazında, imâm, kadınlara imamete niyyet etmemiş olsa bile erkeğe uyması caizdir, Bayram namazları için de hüküm aynıdır. Sahih olan da budur. Hulâsa'da da böyledir.
Erkeğin kadına uvması caiz değildir. Hidâye'de de böyledir.
Kadının kadınlara, farz olsun nafile olsun, bütün namazlarda, imâm olması mekruhtur. Cenaze namazı, bu hükümden müstesnadır. Nfihâye'de de böyledir.
Şayet, kadın imâm olursa, kendisine uyan kadınların ortalarında durur. Aslında, böyîe, ortalarında durması da kerâhati gi-dermez. Bu durumda, imâm olan kadın öne geçse bile namazları bozulmaz. Cevheretü'n - Neyy&re'de de böyledir.
Kadınların, tek tek namaz kılmaları daha efdâldır. Hulâsada da böyledir.
Kadınların önlerine geçmesi halinde, hünsa-i müşkil'in kadınlara imameti caizdir. Hünsâ-i müşkil kadınların arasında dururur ve imâm da erkek olursa, hünsâ'nm erkek olma ihtimali bulunduğu için namazı bozulur. Serâhsî'nin Muhiyt'irude de böyledir.
Hünsâ'nm, erkeklere imâm olması caiz değildir.
Mürahik sabinin, kendisi gibi sâbîlere imameti caizdir. Hu-îâsâ'da da böyledir.
Belh îmâmlarmin kavline göre, çocuklara (=sabilere* teravih namazında ve mutlak sünnetlerde iktida etmek (=uymak) sahihtir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Muhtar olan kavil, çocukların bütün namazlarda imamlıklarının caiz olmamasıdır. Hidâye'de de böyledir. Sahih olari da budur. Muhıyt'ta da böyledir. Ammenin kavli de budur; zahirü'r rivâyet'de budur. Bahrür - Râık'ta da böyledir.
Okuyabilen bir kimseye uyma imkânı olan ahrasın = dilsizin) yalnız başına kıldığı namazı da caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Ümmînin diğer ümmîlere imameti caizdir. Slrâciyye'de de böyledir.
Bir, ümmî, ümmî olanlarla güzel Kur'ân okuyabilenlere imâm olmuş olsa, İmâm-i A'zam Ebû Hanife (R JU 'ye göre hepsinin
de namazı fasid olur. Diğer imamlar ise: «Secde kârinin (=Kur'ân
okuyanın) namazı fasid olur.» demişlerdir. Mecma'ul - Bahreyn
Şerhi'nde de böyledir.
«Ümmi namaza başladıktan sonra, Kur'ân okuyabilen bir kimse gelse ümmî'nin namazı bozulur.» denilmiştir. Kerhî ise; «Bu durumda, ümmînin namazı bozulmaz.» demiştir.
Güzel Kur'ân okuyabilen bir kimse var iken, ümmînin, ona uymadan namaz kılması hususunda ihtilaf vardır. Esahh olan kavil ise, o ümmî'nin namazının caiz olmayışıdır.
Mescidin kapısında veya yanında, güzel Kur'ân okuyabilen birisi varken, bir ümmînin yalnız başına mescidin içinde namaz kılması, caizdir ve bu hususta ihtilaf yoktur.
Güzel Kur'ân okuyan kimse ile ümmînin kılmakta oldukları namaz başka başka namazlar ise, ümmînin yalnız başına namaz kılması caizdir. Bu durumda ümmi, güzel Kur'ân okuyanın namazını bitirmesini beklemez. Bu hususta ittifak vardır.
îmâm Timurtâşî: «Gece gündüz çalışarak, namazı caiz olacak miktarda Kur'ân okumayı öğrenmesi, ümrnîye vacib olur. Ümmî kıraatte kusur ederse, Allah indinde mazur sayılmaz.» demiştir. Nihâye'de de böyledir,
0 Kur'ân okuyabilen kimsenin, ümmîye ve ahrasa uyması caiz olmaz. Ümmînin, ahrasa uyması da caiz değildir.
Elbiseli bir kimsenin, çıplak bir kimseye uyması da caiz değildir.
İmama sonradan yetişen bir kimsenin, yetişmediği rek'atleri tamamlamak üzere kalktığı zaman, kendi durumunda, olan kimselere uyması caiz değildir. Fetâvâyî Kâdihân'da da böyledir.
Lâhık ( imâma uyduktan sonra, bazı sebeplerle ondan ayrılan ve sonra yine ona uyan kimse), bir başka lâhık'a; bir şeye bin-ili olmayan, binili olana uyamaz. Huîâsa'da da böyledir.
Öğleyi kılan, ikindiyi kılana; bu günün öğlesini kılan, dünkü öğleyi kılana, cum'ayı kılan öğleyi kılana ve bu saydıklarımızın tersini yapanlar, birbirlerine uyamazîar.
Farz kılan, nafile kılana; nezreden nezredene uymaz. Yalnız, birbirlerine uymayı nezredenler, uyabilirler ve bu hâl sahih olur.
Kılmakta olduğu nafile namazı bozan bir kimse, nafilesini bozan diğer bir kimseye uyamaz. Ancak, aynı nafileyi bozmuş olurlar ve sonra da biri diğerine iktida etmiş bulunurlarsa bu caiz ve sahih
Yemin eden, yemin edene uyabilir. Nezreden, yemin edene uya-elbisellerin ise namazları caiz değildir. Bu, bü-icma böyledir, Hulâ-sa'da da böyledir.
Çıplak bir kimse, çıplak kimselere elbiseli kimselere imâm olduğu zaman, çıplak imâmın ve çıplak cemaatin namazları caizdir; elbiselilerin ise namazları caiz değildir. Bu, bil-icmâ' böyledir. Hul-âsa'da da böyledir.
Elbisesinde necaset bulunduğu halde, onu yıkamaya Özrü bulunan sahih bir kimsenin, devamlı özrü bulunan bir kimseye uyması caiz değildir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Pelteğin (bazı harfleri okuyamryamn> imamlığı caiz olmaz. Ancak, kendisi gibi pelteklere imamlık yapması caizdir.
Pelteğin okuyamadığı harflerini okuyabilen bir kimse bulunursa, imâm olan pelteğin de diğerlerinin de namazları fesada gider. Yerlerinin dışında duran, yerlerinde durana uyamaz.
Namazda çok tenahnuh eden öksürük gibi yapan,) temteme eden ( = dilini te harfine alıştırıp te... te... te... deyip duran), veya fe'fee yapan fe, fe fe... deyip duran) kimseler, imamlık yapmazlar.
Harflerin bazılarını ancak zorlukla çıkarabilen bir kimse, eğer temteme'si ve fe'fee'si yoksa ve zorluk çektiği harfleri de çikarabili-yorsa, o kimsenin imâm olmasında kerahat yoktur. Muhıyt'in Zelle-tü'İ - Kâri Bölümü'nde de böyledir.
Kârî (= güzel Kur'ân okuyan kimse,) ümmîye uyduğu zaman, namaza başlamış olmaz. Ancak, kıldığı namaz nafile bir namaz olursa, kazası icabetmez. Sahih olan budur.
Ümmîye uymakla namazı bozulan kimsenin durumu ile; bir erkeğin, kadına, çocuğa, abdestsize, cünübe uyması ile namazın bozulması durumu, aynıdır.
Bu meselede aslolan: İmâmın hali, müktedînin hali gibi veya ondan daha üstünse, hepsinin de namazı caizdir. Ancak, imâmın hali, müktedînin halinden aşağı ise, bu durumda, imâmın namazı caizdir; fakat, cemaatin namazı caiz değildir. Afuhiyt'te de böyledir.
Ancak, imâm ümmî muktedî kârî (Kur'ân okuyabilen> ise veya imâm ahras ( = dilsiz), muktedî ümmî ise, bu durumda, imâmın da namazı sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdİhan'da da böyledir.
Faldh Ebû Abdullah el - Cürcânî: «...Bu durumda, ancak ümmînin ve ahrasın namazları, Elbû Hanife (R.A.) ye göre bozulur. Diğer iki imamımızın kavillerine göre ise; ümmî eğer arkasında kâ-ri'nin bulunduğunu bilirse, namazı bozulur; fakat bu durumu bilmezse namazı sahihtir.» demiştir.
Zahirü'r - rivâyedeise: «...bilme hali ile bilmeme hail arasında bir fark yoktur.» denilmiştir. Nihâye'de de böyledir.
İki kişi, birbirine imâm olmak niyetiyle, aynı anda namaza başlasalar, ikisinin namazları da caiz olur. Ancak, namaza birbirine uymak niyyeti ile başlarsa, ikisinin namazları da fasid olur. Serâh-sî'nin Muhıyt'inde de böyledir.
Üzerinde, elbisesi ile Örtülmüş resim bulunan bir erkeğin, başka kimselere imâm olmasında bir beis yoktur.
Keza, parmağındaki yüzükte veya cebindeki parada, küçük resim bulunan kimsenin, bu resimlerle namaz kılmasında da bir beis yoktur. Çünkü bunlar, küçük resimlerdir. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Kendi mahallesine imâm olabilecek bir kimse başka bir mahalleye imâm olmuş olursa, o kimsenin, ramazanda', yatsının vakti girmeden önce, imâm olduğu mahalleye gitmesi uygun olur.
Yatsının vakti girdikten sonra, imâm olduğu mahalleye gitmiş olması mekruhtur. Hulâsa'da da böyledir.
Fâsık bir kimse, cum'ada imâm olsa da, cemaatin ona mani olmaya gücü yetmese, bazılarının kavline göre; cum'ada ona uymak ve onun yüzünden cum'ayı terk etmemek gerekir. Cum'a namazından başka namazlarda, ona uymayıp, başka bir mescide gitmeye cevaz vardır. Zahîrîyye'de de böyledir.
Bir kimse, kendisinden hoşnut olmayan bir cemaate imâm olsa, eğer bu hoşnutsuzluk imâmın fesadından veya kendisinden daha evla bir imâmın mevcudiyeti sebebinden kaynaklanıyorsa, o kimsenin, bu cemâate imamlık yapması mekruhtur. Fakat, aynı imâm imamlığa daha müstehak ise, imamlığı mekruh olmaz. Muhıyt'te de böyledir.
İmâmın namazı uzatması mekruhtur. Tebyin'de de böyledir.
İmâmın, sünnet olan miktardan fazla namazı uzatmaması ve cemaatin haline riayet etmesi münasip olur. Cevheretü'n -Ney-yire'de de böyledir.
Bir kavme, bir aylığına imâm olan bir kimse, bu müddet dolduktan sonra: «Ben mecusî idim.» dese, o kimsenin sözü kabul edilmez; müslüman olmaya zorlanır ve ona iyice bir dayak atı'ır. O kavmin kılmış bulunduğu namazlar, caizdir.
Keza, bir kimse : «Ben size uzun müddet abdestsiz namaz kıldırdım.» dese, o kimsenin de sözü kabul edilmez. O kimsenin cinnet getirmiş olması veya bu sözü ve ramdan söylemiş bulunması muhtemeldir. O adamın arkasında namaz kılmış olanlar, ihtiyaten bu namazlarını iade ederler.
Keza, bu imâm: « elbisemde pislik vardı.» dese, yine yukarıdaki gibi davranıhr. Hulâsa'da da böyledir. [37]
Konular
- I - Namazın Farzı :
- Kıyam
- Kıraat
- Rükû
- Secdeler.
- Ka'deî Ahîre (Son Oturuş) :
- Namazın Vacibleri
- Namazın Sünnetleri:
- Namazın Edebleri:
- Namazın Keyfiyyetî (=Nâmaz Nasıl Kılınır?)
- Kıraat
- Zelletü'l Kârî (Namazda Kur'ân Okuyan Kimsenin Hata Etmesi)
- 5- İMAMET
- Cemâat
- İmamete Kimin Daha Çok Hak Sahibi Olduğu
- Başkasına İmâm Olması Caiz Olan Ve Olmayan Kimseler
- İktidânın Sıhhatine Manî Olan Ve Olmayan Hâller
- İmâmın Ve İmâma Uyan Kimselerin Yerleri
- İmâma Tabi Olunacak Ve Olunmayacak Yerler
- Mesûk :
- Lâhık :
- İmamet Ve Cemaat Konusu İle İlgili Bazı Meseleler
- 6- NAMAZDA İKEN HADES VÂKİ OLMASI (=ABDESTİN BOZULMASI)
- Binanın ( = Namazın Kalan Kısmım Tamamlamanın) Şartları
- İstihlâf
- Bu Konu İle İlgili Bazı Meseleler :
- Namazı Bozan Bazı Haller :
- 7- NAMAZI BOZAN ŞEYLER VE NAMAZIN MEKRUHLARI :
- Namazı Bozan Sözler :
- Namazda Mekruh Olan Ve Mekruh Olmayan Şeyler