Başkasına İmâm Olması Caiz Olan Ve Olmayan Kimseler

MürgSnânî: «Heva ve bid'at sahibi olan kimsenin arkasın­da, namaz kılmak caizdir.

Rafızî'nin cüheminin, kaderenin müşebbehenin ve Kur'ân ya­ratılmıştır, diyenin arkasında, namaz kılmak caiz değildir.

Yalnız, hevâ ve bid'at sahibi olan kimse, bu hallerinden dolayı kâfir olmuyorsa, arkasında namaz kılmak maal - kerâhe (=mekruh olmakla beraber' caiz olur; aksi taktirde caiz olmaz.» demiştir. Tebyin'de ve Hulâsa'da da böyledir. Sahih olan da budur. Bedai'de de böyledir.

Mi'râcı inkar eden kimseye bakılır; eğer o kimse, esrâ'yı ya­ni Mescid-i Haram'dan (Mekke'den) Mescid-i Aksa'yâ (Kudüs'e? ka­dar olan bölümü inkar ediyorsa kâfir olur; ancak, Beyt-i mukad­desten sonrasını inkâr ediyorsa, kâfir olmaz.

Bid'at sahibinin veya fasıkın ardında namaz kılan kimse, cema­at sevabını alır. Fakat, bu sevap, mütteki bir kimsenin ardında kı­lan namazın sevabı kadar olamaz. Hulâsa'da da böyledir.

Şaf'i mezhebinden olan bir imâma uymak, muhakkak ki sahihtir. Ancak —arkasında, Hanefi mezhebinden olan bir kimsenin namaz kılma ihtimali olan— Şafi'î bir imâm ihtilaflı yerlerden sa­kınmalıdır. Meselâ : Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı; kıble istikâmetinden fazla dönmemen ve bunlar gibi diğer ihtilafı husus­lara dikkat etmelidir. Nîhâye'de ve Klfâye'nin Vitr Babı'nda da böyledir.

Namaz kılan kimsenin, batıya yönelmesi fahiş bir hatadır. Fetâvâyî Kadihân'da da böyledir.

Kendisine, Hanefi mezhebinden bir kimsenin uymakta ol­duğu Şafi'î imâm, inancında (amelinde) mütaasıb, şüpheci olmama­lı; az olan ve durgun bulunan bir sudan abdest almamış olmalı; el-bisesine bulaşmış olan meniyi  yaş ise  yıkamış kuru ise ovala-lamış olmalı; vitrin arasını kesmemeli; geçmiş namazların kazasında tertibe riâyet etmeli; başının dörtte birini meshetmeli ve benzeri husus'ara riâyet etmelidir. Nlhftye'de ve Kifâye'nin Vitir Babı'nda da böyledir.

Bu durumdaki Şafi'î imâm, içine pislik düşmüş bulunan az bir suda abdest almaz. Fetevâyî Kâdıhân'da da böyledir.

Bu imâm, mâ-i müste'meîle (kullanılmış su ile) de ab­dest almaz. Sîrâciyye'de de böyledir.

İmâm Tlmurtâşî'nin zikrettiğine göre, Şeyhü'l - İslam Hâ-herzâde: «Aslında, bu imâmın, bu gibi durumlarını bilmeyen bir kim­senin, bu imâma uyması caizdir fakat mekruhtur.» demiştir. Kifâ-ye'de ve Nihâye'de de böyledir.

Şâfi'î bir  imâma uyanHanefi bir kimse, imâmın — Şâfi'î mezhebine göre namazını ifsad eden bir halini bilse ve fakat imâm bu durumu bilmemekte olsa, âlimlerin kavillerine göre, na­mazı caiz olur; bazıları ise «caiz olmaz» demişlerdir. Sahih olan ise birinci kavildir. Meselâ: Şâfi'î imâmın kadına dokunması, zekere (tenasül uzvuna) dokunması ve benzeri durumlar gibi...

Bu durumda, muktedinin görüşü, (rey'i, mezhebi) imâmın na­mazının caiz olduğu şekilde ise, kendi görüşüne (mezhebine) itibar olunur ve o kimsenin namazının, caiz olduğunu söylemek gerekir. Tebyin'de de böyledir.

Fazlî : «İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.'in görüşlerine göre, Hanefi mezhebinden oüan bir kimsenin, vi­tir namazında da Şâfi'î bir imâma uyması sahihtir.» demiştir. Hulâ-sa'da da böyledir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Yûsuf (R.A.) a göre, teyemmümle namaz kılan kimsenin, abdest almış olan kimseye imâm olması caizdir. Hîdâye'de de böyledir.

Şeyü'l - İslâm; «Bu durum, abdestli olarak namaz kılan kimselerin yanında, su bulunmadığı zamandır. Eğer, abdest alan kimselerin, yanında su varsa, bu durumda, teyemmümlü olan kimsenin imamlığı caiz olmaz» demiştir. Nihâye'de de böyledir.

Cenaze namazında, abdesti olan kimsenin, teyemmümlü olan imâma uymasında, hiçbir ihtilaf yoktur. Hulâsa'da da böy­ledir.

Özürlü bir kimsenin, özürlü diğer bir kimseye uyması, ö-zürleri aynı olduğu takdirde caizdir; özürleri aynı değilse caiz de­ğildir. Tebyin'de de böyledir.

Yellenen kimselerde, idrarını tutamıyan kimselerin ar­kalarında namaz kılmak caiz değildir. Bahrü'r - Râik'ta da böy­ledir.

İdrarını tutamıyan bir kimse hem yellenen hem de ya­rası bulunan bir kimseye uyamaz. Çünkü, bu durumda, mukte-dîniiı Özrü bir, imâmın özrü   ise,    iki    olmaktadır. Cevheretü*n -Meyyire'de de böyledir.

Temiz olan bir kimse, idrarını tutmıyan kimseye uyamaz. Temiz kadınlar da, kendisinden  istihâza kanı gelen kadınlara uya- r mazlar. Bu hüküm,   hadesin   abdeste yakın   olduğu   zamandadır. Zâhidi'de de böyledir.

Abdest alırken ayaklarım yıkamış bulunan bir kimse, mestleri üzerine meslietmiş olan kimseye veya yarası üzerine mes~ hetmiş bulunan kimseye uyabilir. Keza, neşterle kan aldırmış o-lan kimseye, sağlam kimseler, — kanın çıkmasından emin iseler  uyabilirler.

Hayvanına   binmiş   olan bir kimse,   kendisi gibi hayvan­larına binmiş olan ve yakınında bulunan kimselere imâm olabilir; bunlar namazlarını imâ ile kılarlar. Çıplak olan bir kimse de, çıp­lak    olan    diğer kimselere imamlık yapabilir. Hulâsa'da da böyledir.

Ef'dal olan ise, çıplakların, tek tek ve birbirlerine uzak yerlerde oturup, namazı imâ ile kılmalarıdır. Bunlar şayet, cema­atle namaz kılacaklarsa, kadınlar gibi imâm aralarında durur. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir. Bu durumda, imâmın, ce­maatin önür.de durması da caiz olur. Nihâye'de de böyledir.

Çıplakların cemaatle namaz kı'malan mekruhtur. Cev-heretü'n - Nteyyire'de ye Sirâcü'î - Vehhâc'da da böyledir.

Ayakta durarak namaz kılan kimsenin, oturduğu yerde, rük-û'lu ve secdeli namaz kılan bir kimseye uyması caizdir.

Rükû' ve secde ile namaz kılan kimseler, imâ ile namaza kılan kimseye uymazlar. Fetâvâyfi Kadîhân'da da böyledir.

Oturan kimsenin imamlığının olduğu gibi, kamburun da, ayakta imamlık etmesi caizdir. Zehıyre'de ve Tatarhâniyye'de de böyledir.

Kamburun ayakta durma hâli ile rükû' hali farklı ise, imâ-metli itifakla caizdir. Bu iki hali arasında fark yoksa, tmâm-ı A'zam (R.A. ve İmâm Yûsuf (R.A.) 'a göre, yine namazı caizdir. Âlimlerin ammesi, bu kavli almışlardır. Bu kavle, İmâm Muhammed (R.A.) muhaliftir. Kîfâye'de de böyledir.

Ayağı aksak olan imâmın ayağının bir kısmına basıp ayakta durarak imamlık yapması caizdir. Fakat, bu durumda, sağlam olan bir kimsenin imamlık yapması evladır. Tebyin'de de böyledir.
Nafile namaz kıTmaktâ olan bir kimse, farz namaz kılanın arkasında kılabilir. HSdâye'de de böyledir. Ancak, bu kimse, son iki rek'atte kur'ân okumaz. Câmiu 1 - Cevâmİ'den naklen Tatarîıâniy-ye'de de böyledir.

Farz kılan bir kimseye uyup, nafile kılmakta olan kimse, namazını bozsa, sonra yine o şahsa uyarak, bozduğu namazın kaza­sına niyyet etse, bize göre, bu kazası caiz olur. Kâfi'de de böyledir.

Mecnûna ve sarhoşa uymak caiz olmaz. Cinnet getirip, son­ra da iyleşen kiseye, bu iylik zamanında iktida etmek (=uymak) caiz olur. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.
Fakih, zahiri1 rivayetlerde: «Cinnetten kurtulmuş olan kimsenin, bilinen bir zamanda iyileşmiş olması ile başka bir za­manda iyleşmiş olması arasında bir fark yoktur. İyleşmiş olduğu zamanda, sağlam kimse durumundadır. Biz de bu görüşü alırız.» demiştir. Tatarhânflyye'de de böyledir.

Mukîmin misafire, vaktin içinde olsun, dışnda olsun uy­ması caizdir.

Misafirin yerliye uyması ise, vaktin içinde olursa caiz olur; dışında olursa caiz olmaz.

Mukîm (=yerli> ikindi namazının iki rek'atini kılınca güneş batsa ve bu sırada bir misafir gelip ona iktidâ etmiş =-uymuş) olsa, bu misafirin, o mukime uyması sahih olmaz.

Öğle namazım iki rek'at kılan kimsenin, öğleden önce dört rek'at namaz kılan kimseye uyması caiz olur. Hulâsa'da da böy­ledir.

A'râbi'nin âmânın, kölenin veled-i zinanın, fasikın imamet­leri caizdir. Hulâsa'da da böyledir. Ancak, bu gibi kimselerin imam­lık yapmaları mekruhtur. Mütûn'de de böyledir.

—Kadına da imamlık yapmaya niyyet etmesi halinde, erke­ğin kadına imameti caizdir. Ancak, imam havlette (=kadınla tek başlarına kapalı bir yerde) olmaması lâzımdır. Fakat, imâm halvette olup, kendisine uyan kadınların tamamına veya bir kısmına mahrem ise, bu durumda bu şahsın imameti, yine caizdir fakat mekruhtur. Tahâvî şerhi'nden naklen NShâye'de de böyledir.

Kadınların cum'a namazında, imâm, kadınlara imamete niyyet etmemiş olsa bile erkeğe uyması caizdir, Bayram namaz­ları için de hüküm aynıdır. Sahih olan da budur. Hulâsa'da da böy­ledir.

Erkeğin kadına uvması caiz değildir. Hidâye'de de böyle­dir.

Kadının kadınlara, farz olsun nafile olsun, bütün namaz­larda, imâm olması mekruhtur. Cenaze namazı, bu hükümden müs­tesnadır. Nfihâye'de de böyledir.

Şayet, kadın imâm olursa, kendisine uyan kadınların orta­larında durur. Aslında, böyîe, ortalarında durması da kerâhati gi-dermez. Bu durumda, imâm olan kadın öne geçse bile namazları bo­zulmaz. Cevheretü'n - Neyy&re'de de böyledir.

Kadınların, tek tek namaz kılmaları daha efdâldır. Hulâsa­da da böyledir.

Kadınların önlerine geçmesi halinde, hünsa-i müşkil'in ka­dınlara imameti caizdir. Hünsâ-i müşkil kadınların arasında dururur ve imâm da erkek olursa, hünsâ'nm erkek olma ihtimali bulun­duğu için — namazı bozulur. Serâhsî'nin Muhiyt'irude de böyledir.

Hünsâ'nm, erkeklere imâm olması caiz değildir.

Mürahik sabinin, kendisi gibi sâbîlere imameti caizdir. Hu-îâsâ'da da böyledir.

Belh îmâmlarmin kavline göre, çocuklara (=sabilere* teravih namazında ve mutlak sünnetlerde iktida etmek (=uymak) sahihtir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Muhtar olan kavil, çocukların bütün namazlarda imamlık­larının caiz olmamasıdır. Hidâye'de de böyledir. Sahih olari da budur. Muhıyt'ta da böyledir. Ammenin kavli de budur; zahirü'r rivâyet'de budur. Bahrür - Râık'ta da böyledir.

Okuyabilen bir kimseye uyma imkânı olan ahrasın = dil­sizin) yalnız başına kıldığı namazı da caizdir. Tatarhâniyye'de de böyledir.                                             

Ümmînin diğer ümmîlere imameti caizdir. Slrâciyye'de de böyledir.

Bir, ümmî, ümmî olanlarla   güzel Kur'ân   okuyabilenlere imâm olmuş olsa, İmâm-i A'zam Ebû Hanife (R JU 'ye göre hepsinin

de namazı fasid olur. Diğer imamlar ise: «Secde kârinin (=Kur'ân

okuyanın)  namazı    fasid olur.» demişlerdir. Mecma'ul - Bahreyn

Şerhi'nde de böyledir.

«Ümmi namaza başladıktan sonra, Kur'ân okuyabilen bir kimse gelse ümmî'nin namazı bozulur.» denilmiştir. Kerhî ise; «Bu durumda, ümmînin namazı bozulmaz.» demiştir.

Güzel Kur'ân okuyabilen bir kimse var iken, ümmînin, ona uy­madan namaz kılması hususunda ihtilaf vardır. Esahh olan kavil ise, o ümmî'nin namazının caiz olmayışıdır.

Mescidin kapısında veya yanında, güzel Kur'ân okuyabilen birisi varken, bir ümmînin yalnız başına mescidin içinde namaz kılması, caizdir ve bu hususta ihtilaf yoktur.

Güzel Kur'ân okuyan kimse ile ümmînin kılmakta oldukları na­maz başka başka namazlar ise, ümmînin yalnız başına namaz kıl­ması caizdir. Bu durumda ümmi, güzel Kur'ân okuyanın namazını bitirmesini beklemez. Bu hususta ittifak vardır.

îmâm Timurtâşî: «Gece gündüz çalışarak, namazı caiz ola­cak miktarda Kur'ân okumayı öğrenmesi, ümrnîye vacib olur. Ümmî kıraatte kusur  ederse,   Allah   indinde   mazur sayılmaz.» demiştir. Nihâye'de de böyledir,
0 Kur'ân okuyabilen kimsenin, ümmîye ve ahrasa uyması caiz olmaz. Ümmînin, ahrasa uyması da caiz değildir.

Elbiseli bir kimsenin, çıplak bir kimseye uyması da caiz değil­dir.

İmama sonradan yetişen bir kimsenin, yetişmediği rek'atleri tamamlamak üzere kalktığı zaman, kendi durumunda, olan kimse­lere uyması caiz değildir. Fetâvâyî Kâdihân'da da böyledir.

Lâhık (— imâma uyduktan sonra, bazı sebeplerle ondan ay­rılan ve sonra yine ona uyan kimse), bir başka lâhık'a; bir şeye bin-ili olmayan, binili olana uyamaz. Huîâsa'da da böyledir.

Öğleyi kılan, ikindiyi kılana; bu günün öğlesini kılan, dün­kü öğleyi kılana, cum'ayı kılan öğleyi kılana ve bu saydıklarımızın tersini yapanlar, birbirlerine uyamazîar.

Farz kılan, nafile kılana; nezreden nezredene uymaz. Yalnız, birbirlerine uymayı nezredenler, uyabilirler ve bu hâl sahih olur.

Kılmakta olduğu nafile namazı bozan bir kimse, nafilesini bo­zan diğer bir kimseye uyamaz. Ancak, aynı nafileyi bozmuş olurlar ve sonra da biri diğerine iktida etmiş bulunurlarsa bu caiz ve sahih

Yemin eden, yemin edene uyabilir. Nezreden, yemin edene uya-elbisellerin ise namazları caiz değildir. Bu, bü-icma böyledir, Hulâ-sa'da da böyledir.

Çıplak bir kimse, çıplak kimselere elbiseli kimselere imâm olduğu zaman, çıplak imâmın ve çıplak cemaatin namazları caizdir; elbiselilerin ise namazları caiz değildir. Bu, bil-icmâ' böyledir. Hul-âsa'da da böyledir.

Elbisesinde necaset bulunduğu halde, onu yıkamaya Özrü bulunan sahih bir kimsenin, devamlı özrü bulunan bir kimseye uy­ması caiz değildir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Pelteğin (—bazı harfleri okuyamryamn> imamlığı caiz ol­maz. Ancak, kendisi gibi pelteklere imamlık yapması caizdir.

Pelteğin okuyamadığı harflerini okuyabilen bir kimse bulunursa, imâm olan pelteğin de diğerlerinin de namazları fesada gider. Yer­lerinin dışında duran, yerlerinde durana uyamaz.

Namazda çok tenahnuh eden öksürük gibi yapan,) temteme eden ( = dilini te harfine alıştırıp te... te... te... deyip duran), veya fe'fee yapan fe, fe fe... deyip duran) kimseler, imamlık yapmaz­lar.

Harflerin bazılarını ancak zorlukla çıkarabilen bir kimse, eğer temteme'si ve fe'fee'si yoksa ve zorluk çektiği harfleri de çikarabili-yorsa, o kimsenin imâm olmasında kerahat yoktur. Muhıyt'in Zelle-tü'İ - Kâri Bölümü'nde de böyledir.

Kârî (= güzel Kur'ân okuyan kimse,) ümmîye uyduğu za­man, namaza başlamış olmaz. Ancak, kıldığı namaz nafile bir na­maz olursa, kazası icabetmez. Sahih olan budur.

Ümmîye uymakla namazı bozulan kimsenin durumu ile; bir erkeğin, kadına, çocuğa, abdestsize, cünübe uyması ile namazın bo­zulması durumu, aynıdır.

Bu meselede aslolan: İmâmın hali, müktedînin hali gibi veya ondan daha üstünse, hepsinin de namazı caizdir. Ancak, imâmın ha­li, müktedînin halinden aşağı ise, bu durumda, imâmın namazı ca­izdir; fakat, cemaatin namazı caiz değildir. Afuhiyt'te de böyledir.

Ancak, imâm ümmî muktedî kârî (—Kur'ân okuyabilen> ise veya imâm ahras ( = dilsiz), muktedî ümmî ise, bu durumda, im­âmın da namazı sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdİhan'da da böyledir.

Faldh Ebû Abdullah el - Cürcânî: «...Bu durumda, ancak ümmînin ve ahrasın namazları, Elbû Hanife (R.A.) ye göre bozulur. Diğer iki imamımızın kavillerine göre ise; ümmî eğer arkasında kâ-ri'nin bulunduğunu bilirse, namazı bozulur; fakat bu durumu bil­mezse namazı sahihtir.» demiştir.

Zahirü'r - rivâyedeise: «...bilme hali ile bilmeme hail arasında bir fark yoktur.» denilmiştir. Nihâye'de de böyledir.

İki kişi, birbirine imâm olmak niyetiyle, aynı anda namaza başlasalar, ikisinin namazları da caiz olur. Ancak, namaza birbirine uymak niyyeti ile başlarsa, ikisinin namazları da fasid olur. Serâh-sî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Üzerinde, elbisesi ile Örtülmüş resim bulunan bir erkeğin, başka kimselere imâm olmasında bir beis yoktur.

Keza, parmağındaki yüzükte veya cebindeki parada, küçük re­sim bulunan kimsenin, bu resimlerle namaz kılmasında da bir beis yoktur. Çünkü bunlar, küçük resimlerdir. Fetâvâyi Kâdihan'da da böyledir.

Kendi mahallesine imâm olabilecek bir kimse başka bir mahalleye imâm olmuş olursa, o kimsenin, ramazanda', yatsının vak­ti girmeden önce, imâm olduğu mahalleye gitmesi uygun olur.

Yatsının vakti girdikten sonra, imâm olduğu mahalleye gitmiş olması mekruhtur. Hulâsa'da da böyledir.

Fâsık bir kimse, cum'ada imâm olsa da, cemaatin ona mani olmaya gücü yetmese, bazılarının kavline göre; cum'ada ona uymak  ve onun yüzünden cum'ayı terk etmemek gerekir. Cum'a nama­zından başka namazlarda, ona uymayıp, başka bir mescide gitmeye cevaz vardır. Zahîrîyye'de de böyledir.

Bir kimse, kendisinden hoşnut olmayan bir cemaate imâm olsa, eğer bu hoşnutsuzluk imâmın fesadından veya kendisinden da­ha evla bir imâmın mevcudiyeti sebebinden kaynaklanıyorsa, o kim­senin, — bu cemâate — imamlık yapması mekruhtur. Fakat, aynı imâm imamlığa daha müstehak ise, — imamlığı — mekruh olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

İmâmın namazı uzatması mekruhtur. Tebyin'de de böy­ledir.

İmâmın, sünnet olan miktardan fazla namazı uzatmaması ve cemaatin haline riayet etmesi münasip olur. Cevheretü'n -Ney-yire'de de böyledir.

Bir kavme, bir aylığına imâm olan bir kimse, bu müddet dolduktan sonra: «Ben mecusî idim.» dese, o kimsenin sözü kabul edilmez; müslüman olmaya zorlanır ve ona iyice bir dayak atı'ır. O kavmin kılmış bulunduğu namazlar, caizdir.

Keza, bir kimse : «Ben size uzun müddet abdestsiz namaz kıl­dırdım.» dese, o kimsenin de sözü kabul edilmez. O kimsenin cinnet getirmiş olması veya bu sözü ve ramdan söylemiş bulunması muh­temeldir. O adamın arkasında namaz kılmış olanlar, ihtiyaten bu namazlarını iade ederler.
Keza, bu imâm: « elbisemde pislik vardı.» dese, yine yukarıda­ki gibi davranıhr. Hulâsa'da da böyledir. [37]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..