İktidânın  Sıhhatine Manî Olan Ve Olmayan Hâller

Bir kimseyi, iktidâdan imâma uymaktan) şu üç şey men eder:
1. Yük taşıyan hayvanların ve arabaların geçtiği umûma afit yol.

Tahâvî'de de böyledir.

İmâm ile muktedî  iinâma uyan kimse) arasında yol bu­lunur ve eğer bu yol dar olur ve araba veya yüklü hayvan geçemezse bu yol, ik'tidâya imâma uymaya' mani olmaz. Ancak, bu yol, ge­niş olur da arabalar ve yüklü hayvanlar geçebilirse, bu yol, iktidâya mani olur. Fetâvâyi Kâdihân'da ve Huîâsa'da da böyledir.

Bu hüküm, yola bitişik saflar olmadığı zamandır. Fakat, saflar yola bitişmiş kavuşmuş) olduğu zaman, bu yol imâ­ma uymaya mani değildir. Yolun üzerinde  namaz kılan  bir ki­şi bulunmuş olsa, onunla ittisal bitişik olma hali) sabit olmaz. İttisal üç kişi ile bil-ittifak sabit olur. iki kişi de ise, görüş ayrılığı vardır. İmânı Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, iki kişi ile ittisal sabit olur; İmâm Muhammed (R.A.) e göre ise, sabit olmaz.

İmam, yolda durmuş cemaat de yolun uzunlamasına imâ­mın arkasında saf tutmuş olsa; imâmla, arkasındakiîerin arasında, yoldan araba geçecek kadar mesafe bulunmazsa, namazları caiz olur.

Keza, sona varıncaya kadar, birinci safla ikinci&i saf arasında, araba geçecek kadar mesafe bulunmasa, namazları caiz olur. Fetâ­vâyi.Kâdihân'da da böyledir.

-üide, imâma iktidâden men eden hâl ise, iki saf miktarın­da olan boşluktur.

Bayram namazlarında ise, bu iki saf miktarındaki veya daha fazla miktandaki boşluk, ik ti daya mani değildir.

Cenaze namazlarında ise, meşâyih arasında, ihtilaf vardır. Nevâ-ziî'de cenaze namazı kılman yer mescid gibi kabul edilmiştir. Huîâsa'da da böyledir.
2. Kendisinden geçmek, ancak kayık gibi bir vaista ile mümkün olan nehir C = Irmak' da, imâma iktidâya manidir.

Tehâvi   Şerhi'nde de böyledir.

Şayet, imâmla muktedirim arasında, içinden gemi veya mo­tor geçen bir nehir varsa, bu nehir, imâma iktidaya, mani olur. Eğer nehir küçük olurda, ondan kayık geçmezse, bu nehir, imâma ikti­daya mani olmaz. Muhtar olan görüş buldur. Huîâsa'da da böyledir. Sahih olan da budur. Cevâhürü'l-EhÜlatiy'de de böyledir.

Eğer, nehir üzerinde köprü bulunur ve onun üzerinde de imâma varana kadar saf bulunursa, bu durumda, nehrin arkasında kalan kimselerin, imâma uymasına mâni bir hal kalmamış olur.

Üç kişinin bir saf oluşturacağı hususunda icmâ' vardır. Tek kişinin saf olmayacağına da icmâ' vardır. İki kişi hakkında ise ih­tilaf vardır.

Eğer, imâmla muktedinin arasında, su vakuru veya havuz bulu­nur ve bunların içinde de bulanan suyun bir tarafına bırakılan ner caset, diğer tarafını dapis'endirirse,bu su veya havuz, iktidaya ma­ni olmaz. Fakat, eğer bir tarafına bırakılan pislik diğer tarafım pis­lendi rmiyorsa, iktidaya mani olur. Muhıyt'te de böyledir.
3.  Kadınlardan meydana gelmiş olan tam bir saf da imâma İk-t'daya mânidir.

Tâhâvî Şerhi'nde de böyledir.

İmâmın arkasında, kadınlardan tam bir saf bulunursa, on­ların arkasında bulunan erkek safların tamamının namazları fesada gider Muhıyt'te de böyledir.

A Mescidde fevkânenm ( = mahfilin) üstünde ve altında, er­kek cemaat namaz kılıyor olsa da, önlerinde, ya kadınlar veya bir yol bulunsa, bu erkek cemaatin, namazları caiz oîmaz.

Bu kadınlar üç'tane İseler, zâhirü'r rivâyede kadınlardan itibaren, geriye doğru erkeklerden, üç safta bulunanların, hepsi­nin namazları fasid olur. Daha geride kalanların namazları sa­hihtir, caizdir. Fakat, eğer kadınlar tam bir saf iseler, bunların arkasında bulunan bütün erkek saflarının namazları fasid olur.

Fovkânede bulunan erkeklerin, tam alt hizalarında kadınlar varsa, fcvkânede bulunanların namazları caizdir. Fetâvâyi Kâdihân-tla da böyledir.

Şeyh Zâhid Ebû'l - Hasen er - Rüstağfinî'nin Fevâid'inde «Bir mescidde bulunan fevkâne'de kadınlar imâma uyarak namaz küsalar fevkânenin altında da erkekler saf tutup namaz kılsalar, bunların namazları fasid olmaz.» denilmiştir.

Bir imâm, erkeklere ve kadınlara namaz kıldırmakta olsa da, kadınların saffı, erkeklerin sarfının hizasında bulunsa, sadece  kadınların saffmm yanında bulunan bir erkeğin namazı fasada gider. Ve bu adam, kadınlarla erkeklerin arasında, bir sütre veya bir duvar gibi olur. Görmüyormusun ki, kadınlarla erkeklerin ara­sında, semerin gerişi kadar bir sütre bulunsa, bu sütre sayesinde, hiç bir erkeğin namazı,fasid olmaz.

Kadınlarla erkeklerin arasında, bir arşın yüsekliğinde bir duvar bulunsa, bu bir sütre sayılır. Şayet bu duvar, bir arşından noksan ise, ondan sütre olmaz.

Eğer, kadınlar, bu auvarm üzerinde iseler, bu durumda da, o duvar, sütre değildir. Fakat, duvarın yüksekliği bir adam boyu ise, o duvar, yerde olan erkekler için sütredir; duvarın üzerinde o-' lan, erkeler için ise, sütre değildir. Muhıyt'te de böyledir.

Muktedi ile imâm arasında bir duvar var ise, iktida, sahih, olmaz. Ancak, bu durumda, iktidâdın sahih olmaması için, duvarın büyük olması ve muktedi imâma varmak isteyince o duvarın mani olması gerekir. îmânım halinin, o adamca, bilinip veya bilinmemesi arasında da bir fark yoktur. Zehıyre'de de böyledir.

Eğer, duvar küçük olur veya duvar büyük olduğu halde, on­da bir deîik, bir pencere bulunur ve bunlar nıuktedinin imâma ulaş­masına manî olmazsa, imama iktida sahih olur.

Keza, duvardaki delik küçük olur, imâma varmaya müsait bu­lunmaz ancak, bu delik imâmın hali ile onu dinleme, görme hususun­da şüphe bırakmazsa, iktida sahih olur.

Duvar küçük olur ve imâma varmaya mani bulunur; lâkin imâ­mın hali, muktedilere gizli kalmaz ise, yine iktida sahih olur. Sahih olan kavil de budur. Muhıyt'te de böyledir.

«Duvarda örtülmüş kapı varsa, iktida sahih oimaz.» denil­miştir. Çünkü o, vusule manidir. «Bu durumda iktida sahih olur.» diyenlerde vardır. Çünkü o   kapı vüsûl için konulmuştur ve onun kapalı olması ile açık olması arasında bir fark yoktur. Serahsî'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Mescid çok büyük olsa bile, içindeki fasıla, ifctidâya mani değildir. Yani, bir mescid içersinde, imamla muktedi arasında, ne kadar boş yer bulunursa bulunsun, iktida sahih olur. Vecizü'î - Ker-derî'de de böyledir.

İmânı mihrabda iken, muktedi, mescid içinde, ne kadar uzakta bulunursa bulunsun, iktisadi caizdir. Tahavî Şerhi'nde de böyledir.

Bir kimsenin, mescide bitişik olan evinin üzerinden imâ­ma uyması  imâmın hâli ona şüpheli ( = meşhûl) olmasa bile caiz olmaz. Hulâsa'da da böyledir. Sahih olan da budur. Yalnız, bu kimse, mescidin duvarının başında olursa, iktidası caiz olur. Serahsi'nin Muhıyt'inde de böyledir.

Bir kimse, eğer mescid ile evinin arasındaki duvarın üze­rinde durur, imâmın hali hususunda da bir şüphesi bulunmazsa,  kimsenin iktidası sahih olur.

Mescide bitişik sekilerden, imâma iktida, seki camin'in dışında bulunsa bile  safların imâma ulaşması şartıyla, caizdir. Hulâsa'da da böyledir.

= Aralarında, umuma ait yol olmadıkça, câmi'e komşu olanın, kendi evinden imâma uyması caizdir. Arada, umuma ait yol bu­lunsa bile, eğer o yolu, saflar kapatmişsa, bu durumda, yine evden camiin imâmma uymak caiz olur. Tatarhanîyye'de de böyledir.

Bir kimse, mescidin damından imâma uymuş olsa; eğer mescidin dama açılan bir kapısı varsa ve imâmın halinden de bir şüpheye düşülmüyorsa, o kimsenin iktidası sahih olur. Eğer, imâmın hali şüpheli bulunursa, o kimsenin iktidası sahih olmaz. Fetâvâyî Kâdİhan'da da böyledir.
Mescidin dama açılan kapısı olmadığı halde, damdaki kim­se, imâmın haline tam vakıf oluyor ve bir şüphesi bulunmuyorsa, o kimsenin, imâma iktida etmesi caiz olur. Keza, bu şekilde mina­reden iktida da caiz olur. Hulâsa'da da böyledir. [38]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..