Hıdâd ( = Kadının Yas Tutması)

Kocasından ayrılmış (=boşanmış veya kocası ölmüş) ka­dın, bâliğa, müslüman olduğu zaman iddeti içinde yas tutar. Kâfî'-de de böyledir.

Iİıdâd : Güzel koku sürünmek, yağlanmak, sürmelenmek, kına yakınmak saç boyalamak, güzel, sarı ve kırmızı elbise giymek (za'feran ile boyanmış elbise giymek yıkanmış olursa müstesna) ince keten ve ipek elbise giymek, gerdanlık, bilezik gibi takılar takınmak, süslenmek ve taranmak gibi şeylerden kaçınmaktır. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şerasü'l-Eimme : «Bu söylenen elbiselerden murad, taze ve süslü olanlarıdır. Fakat eğer eski olur da, onlarla süslenilmez ise, onları giymede bir sakınca yoktur.» demiştir. Muhıyt'te de böy­ledir.

Tarağın, seyrek dişli tarafı ile taranmasında bir ebis yok­tur. Sık dişli tarafıyla taranmak mekruhtur. Çünkü, bu ziynet olur. Fetâvâyi Kâdîhan'da da böyledir.

Ancak bu kaçınma, serbest haldeyken olur. Şayet zaruret halinde olursa o zaman bir beis olmaz.

Başından şikâyeti olan veya gözü ağrıyan kadının, başını yağ­layıp gözüne sürme çekmesinde sakınca yoktur. Fakat bununla ziynet kasbedilmeyecektir. Kâfî'de. de böyledir.

Şayet, başım yağlanmayı âdet edinmiş ve bunu terk edin­ce, başının ağrıyacağından korkarsa, bu durumda da yağlamasın­da bir beis yoktur. Muhıyt'te de böyledir.

İpek elbise giyinemez. Çünkü onda ziynet vardır. Zaruret hâli müstesnadır. Aşı üe boyanmış elbise giymesi de, helâl olmaz. Siyah boya ile boyanmış elbise giymekde bir beis yoktur. Tebyîn'-de de böyledir.

Kadm fakir olur ve boyalı tek bir kat elbisesinden başka giyeceği olmazsa, zarurete binâen, onu giymesinde sakınca yoktur. Bunuda ziynet kasdiyle giymemelidir. Tahâvî Şerhi'nde de böyle­dir.

Yas tutmak, küçüğe, deliye, yaşlıya, kitab ehline, fâsid nikahdan iddet bekleyene, ric'î talâkla boşanan kadına icab ey­lemez. Bu bize göre bönledir. Bedâi'de de böyledir.

iddet beklerken irndâd eden bir kadın, eğer tekrar müs­lüman olursa; iddetinin kalan günlerinde yas tutar. Cevheretü'n-Neyyire'de de *'Valedir.

Nikâhlı olan Câriye, kocası Ölür veya bâin talâkla kendisi­ni boşarsa, yas tutar. Müdebbire, ümm-ü veled, mükâtebe, müstes'-ât'da bu durumlarda yas tutarlar.

Efendisinin ölümünde veya kendisini azâd etmesi hâlinde, ümm-ü veled yas tutmaz. Şüphe ile cima' olunmuş kadın da yas tutmaz. Fethu'l-Kâdîr'de de böyledir.

Kocası ölen veya boşanan kadm, iddet beklerken, bir ya­bancının açıktan açığa, onunla evlenme talebinde bulunması caiz olmaz. Bedâi'de de böyledir.

k MJda boşanan kadına, kapalı söz söylemek de, bü-icmâ nıemnuaur. Bize göre, bâin talâkla boşanana da memnudur. Kapah söz, yalnız kocası ölen kadına mahsusdur. Gâyetü's-Sürûcf-

de de böyledir.

 (=kapah sözlün şekli: Kadına: «Ben evlenmek isti­yorum.» veya «Şu şekilde olan, kadını seviyorum.» der ve ayin kadmın şeklini söyler; veya «Sen, ne iyisin; ne güzelsin.» «Sana hay­ranım.» «Senin gibisi yoktur.»; «Allahu Teâlâdan, seninle benim aramı birleştirmesini rica ediyorum; eğer AHah takdir eyledi ise, o olur...» gibi sözler söylemekdir. Sirâcül-Vehhâc'da da böyledir.

Kadın, sahili nilcshdan iddet bekliyen, hür, boşanmış, bâ-liğa, akıllı, müslüman hâli de serbest ise; bu kadın, gece ve gün­düz dışarı çıkmaz. Talâk ister üç, ister bâin, isterse ric'î olsun mü­savidir. Bedâli'de de "böyledir.

Kocası ölmüş olan kadm, gündüzleri ve bâzan de gece­leri dışarı çıkabilir. Evinden başka yerde de, geceleyebilir. Hidâ-ye'de de böyledir.

Fâsid nikâhla nikâhlı kadm, iddet beklerken kocasının yasakladığı hariç, dışarı çıkar. Bedâfde de böyledir.

iddet bekleyen kadın, câriye ise, efendisine hizmet için dışarı çıkar. İddetin, ölüm, hulû', boşama için olması da farket-mez. Talâkm, bâin veya ric'î olması da müsavidir.

Eğer, iddeti içinde azâd edilirse, geri kalan günlerini, hür ka­dınlar gibi bekler. Kudûrî'de:«Eğer, o cariyeyi, efendisi çıkarmak istemezse; oda çıkmaz. Efendisinin çıkarması müstesnadır. Mü-debbere, ümm-ü veled mükâtebe, dışarı çıkmada câriye gibidir­ler.» denilmiştir; Muhıyt'te de böyledir.

Müstes'ât, İmâm Ebû Hanîüe (R.A.)'ye göre; mükâtebe gibi­dir.

Ehl-i kitaba gelince, kocasının izniyle dışarı çıkması helâl olur. Başkasının izniyle çıkamaz. Talâk, ister ric'î; ister bâin; ister üç talâk olsun, müsavidir. Ölüm iddetinde de böyledir. Evinin hari­cinde başka bir yerde de geceleyebilir. Mebsûtta da böyledir.

Bu kadın, iddeti içinde müslüman olursa; geride kalan günlerini hür müslüman kadın gibi geçirir. Kocasının da, başkası­nın da izniyle dışarı çıkmaz.

Sabiyeye gelince, eğer talâk ric'î ise, kocasının izniyle dışarı çıkabilir. Başkasının izniyle çıkamaz. Talâk, bâin ise, kocasının izni olsa da olmasa da çıkabilir.

Ancak mürahaka ise, o takdirde, kocasının izni olmaksızın dı­şarı çıkamaz. Muhıyt'te de böyledir.

Efendisi, ümm-ü veledi azâd ederse, o dışan çıkabilir. Mecnûn ve bunak olan kadın da kitabiye gibidir. Gâyetü's-Sürûcî'-de de böyledir.

Mecûsî olan bir kadının kocası, sonradan müslüman olsa, ka­dm ise, İslâm'dan kaçınsa ve araları açılsa, kocası ona dahil ol­muşsa iddet gerekir. Kadın dışarı çıkabilir. Yalnız, kocası ister­se onu, suyunu korumak için, men edebilir. Kadından kocesı böy­le bir istekde bulunursa kadm onu kabul eder.

Müslüman bir kadın, kocasının oğlunu öpse ve kocasıyla araları ayrılsa; bu cima'dan sonra olmuşsa, kadına iddet lâzım olur. Ve kadının evinden çıkmaması îcâbeder. Bedâi'de de böyle­dir.

Bir kadın, iddet nafakası şartı ile kocasından boşansa ve nafaka temini için dışarı çıkma ihtiyacı bulunsa; bu hususta, ba­zı âlimler : «Ölen k anın karısı çıkar.» dediler. Bâzıları da : «Çık­ma hakkı yoktur.» dediler. Muhtar olan da budur. Fetâvâyi Kâdî-hân'da da böyledir.

En doğrusu da budur.  Serâhsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

İddet bekleyen kadın, Ölüm veya ayrılığın vuku bulduğu ve kendine izafe edilen evde, iddetini bekler. Kâfî'de de böyledir.

Kadın, ehli iyâlini ziyaret ediyor olsa veya evinden hariç bir evde bulunsa; boşama zamanı, kocası emrederek, zaman geçmeden evine dönmesini ister. Ölüm iddetinde de böyledir. Gâyetü'l-Beyân'-de de böyledir,

Kadın, ölüm iddetinde evinden çıkmaya mecbur kalırsa; (evin yıkılmasından veya malının zayi olmasından korkması veya evin icâr'i olup icarını Ödeme gücünün olmaması gibi...) bu tak­dirde, evden çıkmasında bir beis yokdur. Eğer, icar vermeye gücü yeterse, çıkmaz. Eğer, ev kocasının olur ve kocası da Ölmüş bulu­nursa; kadın, o evde, kendi hissesinde oturur. Eğer, kendine, otıv masına yetecek bir hisse, isabet ederse, ve mahremi olmayan vâris­lerinden kendisini setredecek halde olursa, öyle yapar, (aynı ev­de oturur). Hidâye'de de böyledir,

Eğer diğer vârisüerin haklarında ücretle oturuyor ve ücret vermeye de, gücü yetiyorsa, yine orada oturur. Başka yere naklet­mez. Mecmâu'l-Bahreyn'de de böyledir.

Özründen dolayı nakleydiği zaman, nakleylediği ev, «on­dan çıkması haram dan ev» menzilinde olur. Bedâi'de de böyle­dir.

Kadın köyde duruyor ve bir korkuyla karşılaşıyorsa; şehre gitmesine, genişlik vardır. Mebsût'ta dr: böyledir.

İddet bekleyen bir kadın, yalnız başına bir evde duruyor; hırsızdan ve komşularından korkmuyor; ancak, orada gecelemek­ten korkuyorsa ve korkusu fazla değilse, o yerden nakleylemez. Eğer, fazla korkuyorsa, nakletme hakkı vardır. Fetâvâyi Kârîîhan'-da da böyledeir.

İçinde iddet beklenen ev yıkılırsa; ölüm ve bâin talâk id-deti hakkında, yer seçmede tedbir lâzımdır. Bu işi, koca gaip ise, kadın yapar. Boşamalarda, koca hazırsa, koca yapar. Muhıyt'te de beyledir.

Bir kimse, karısını, üç talâk veya bâin bir talâk boşasa; tek bir odadan başka da evi olmasa; halvet vâki olmaması için, aralarına bir perde çekmeleri uygun olur.

Koca, fâsık olduğu için, kadın, ondan korkarsa, oradan çıkıp, başka yerde oturur.

Ancak, kocanın çıkıp, o evi karısına terk etmesi daha ev'â el ur.

Şayet hâkim, hür ve güvenilir bir kadım, o kadınla berber bırakırsa; bu en iyisidir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam karısını bâdiyede boşasa, kadın kccası ile bir çadır­da duruyor olsa, kocası et ve su için başka yere gitmek istese, ka­dımda nakledebilir mi? Bakılır eğer o yerde kalmasında kadının nefsine ve malına zarar gelecekse kocası onuda nakleder değilse orda bırakır. (Zehîrei

İddet bekleyen kadın, yolculuğa çıkamaz. "Hacca gide­mez. Kocasıyla da gidemez. Bize göre, böyledir.

Beraber yolculuğa çıksalar bile, kocası ric'at istemedikçe, ric'at etmiş olmaz. Fetâvâyi Kâdîbân'da da böyledir.

İddet beküyen bir kadın, evin salonuna ve balkonuna çı­kar ve evin içinde istediği yerde yatar. Ancak, aynı yerde başkası da oturuyorsa; onun menziline çıkamaz.

Kan—koca yolculuğa çıktıktan sonra, adam, karısını bâin ta­lâkla veya üç talâkla boşasa; yahut, koca Ölse, kadının maksadı, az bir yolcultfksa; dilerse devam eder; dilerse, geri döner. Bu hal, ister şehirde; ister, şehrin dışında olsun değişmez. Yanında mahremi bulunsun veya bulunmasın, yalnız   dönmesi evlâdır. Çünkü, iddet kocanın evinde olacaktır.

Her kişi de, yolculukda olur ve sahra da bulunurlarsa; diler­se kadın, mahremli veya mahremsiz, geri döner; dilerse, devam eder. Dönmesi evlâdır.

Eğer, şehirde iseler, kadın mahremsiz çıkmaz. İmâm Ebû Ha-nîfe (R.A.)'ye göre mahremi varsa, böyledir. İmâmeyn'e göre, çı­kar.

Bu kavil, İmâm-ı A'zam'ın önceki kavildir. İkinci kavli ise daha açıktır.
Talâk, ric'î ise, kadın, kocasına tâbi olur ve ondan ayrılmaz. Kâfî'de de böyledir. [30]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..