Nesebin Sübûtu

Âlimlerimiz, nesebin şu üç mertebede, sübûta ereceğini ( = açiğa çıkıp, sabit olacağujı beyan etmişlerdir:)
Birinci: Sahih nikâh ve c mânada olan fasih nikâh. Bunda hü­küm : Dı'vesiz[31] nesebin sabit olmasıdır. Sadece, nefyedip, kabul etmemekle, tart edilmez. Ancak, liân sebebiyle tart edilir. Karı— koca arasında lânetleşme olduysa; senep nefyedilir. LâneÜeşme olmadıysa nesep reddedilmez.  Muhıyt'te de böyledir.

İkincisi: Ümm-ü veled. Bunda hüküm : Nesebin dı'vesiz- sabit olmasıdır. Bu, yalnız nefy sebebiyle, reddedilir. Zahîriyye'de de böyledir.

Nihâye'de şöyle zikredümişitr: Hâkim çocuğun reddine hüküm vermez veya aradan uzun müddet geçmezse, koca nefy et­me hakkına sahip olur. Fakat, hâkim hükmeder veya aradan uzun süre geçerse; çocuk, kocaya ilzam edilir Tebyİn'de de böy­ledir.

Âlimler : «Ancak, ümm-ü veledin çocuğu dı'vesiz olarak sâ-hit olur. Ancak, bunun efendisine helâl olması ve onun da buna ci­ma, etmesi gerekir. Fakat, helâl olmadığı zaman, dı'vesiz olarak nesep sabit olmaz.

Ümm-ü veledi, efendisi mükâtebe eyler veya câriye iki kişi arasında ortak bulunur ve onların birinden çocuk doğurursa; bu durumlarda dı'vesiz, nesep sabit olmaz ( — Asıl baba meydana çık­maz.)  Zahûiyye'de de fcöyledir

Keza, cariyesine, babasının veya oğlunun cima'sı sebebiy­le; veya kendisinin, o cariyenin anasına veya kızma cima'sı sebe­biyle; bu cariyeye, cima' yapması haram ise, dı'vesiz olarak, o ca­riyenin doğurduğunun nesebi sâbitolmaz. ( = Ash, belli olmaz.) Ih-tiyâr'da da bejdedir.

Üçüncüsü : Câriye : Bize göre, cariyenin doğurduğu çocu­ğun nesebi, dı'vesiz olarak belli olmaz. Zâhîriyye'de de böyledir.

Müdebbirenin hükmü, cariyenin hükmü gibidir. Efendisi­nin dı'vesi* olmaksızın, doğurduğu çocuğun nesebi belli olmaz. Nihâye'de de böyledir.

Bir kimse, cariyesine, azil yapmaksızın cima' ederse, o cariyenin doğurduğunu reddetmesi, o adama helâl olmaz. Gerçek durum, Allahu Teâlâ ile kendisi arasındadır. O adamın, çocuğu iti­raf etmesi lâzımdır. Eğer, azil yaparsa; reddi caiz olur. İhtiyaride d;j böyledir.

Bir kimse, bir kadın nikâhlar; o kadın da, nikâhdan son­ra, altı ay geçmedan, bir çocuk doğurursa; bu çocuğun nesebi (=ash)   belli olmaz.

Eğer, altı ay veya daha fazla bir müddet geçtikten sonra do­ğurursa, kocası sussa da, itiraf etse de, çocuğun nesebi; ondan olarak sabit dur. Eğer, koca doğumu inkâr ederse; tek bir kadı­nın, doğuma şahit olması kâfi, gelir. Hidaye'de de böyledir.

Bir kadın, doğurduğu çocuğun birini, nikâh vaktinden iti­baren altı aydan birgün noksan, diğerini de, bir gün sonra doğu­rursa, o iki çocuğun aslı belli olmaz. Itâbiyye'de de böyledir.

Burda aslolan: Bir kadın ki, ona iddet gerekmez; bu ka­dının çocuğunun nesebi, kocasından sabit olmaz. Ancak, koca ken­dinden olduğunu yakînen bilirse, o müstesnadır. Kadın, altı aydan daha kısa bir müddette oğursa bile, bu böyledir. .__ Bir kadın ki, iddet ona vâcib olur; işte o kadıma, doğurduğu çocuğun, kocasından olduğu sabit olur. Ancak, koca yakinen bi­lirse ki, bu çocuk, kendinden değildir; o müstesnadır. Boşanmış bir kadının, iki yıldan sonra, doğurması gibi...

İşte, bu böyle olunca biz deriz ki : «Bir adam, ona cima' eyle­meden önce, karısını boşasa; sonra da o kadın talâk vaktinden sonra, altı aydan Önce, doğum yaparsa; neseb sabit olur. Altı ay veya daha fazla bir müddetten sonra oğum yaparsa; nesep sabit olmaz.

Bir kimse, yabancı bîr kadına; «Seni, nikahladığım zaman , işte, sen boşsun.» O kadını nikâhlasa; talâk vâki olur.

Sonra, bu kadın altı ay tamam olunca, bîr çocuk doğurursa, ıesep sabit olur. Şayet, nikâh vaktinden itibaren altı aydan az bir mamanda, doğum yaparsa; nesep sabit olmaz.

Cima'dan sonra boşamış olursa; iki seneye kadar yapılan do­rum, nesebi belli olur. Ve doğumla iddet biter.

Eğer, iki seneden sonra doğum yapar .ve taJâk da rıc'i olursa; /ire nesep 'sabit ulur. Koca o kadına müraacat edebilir.

!"ğer, talak bâin ise, koca di've etmedikçe sabit olmaz.

Eğer koca, dı've ederse; nesebin sabit olması kadının tas­dik edip etmemesine ihtiyaç varandır?

Burada iki rivayet vardır. Rivayetin birinde. Buna ihtiyaç yok­tur, denilmiştir. Bu, karısını boşadığı vakit, duhûlden önce veya sonra, kocanın ölmesi ve karısının da, kocanın ölümünden sonra, iki seneye kadar doğum yapması hâlidir Bu durumda çocuğun, o adamdan olduğu, sabit olur.

Çocuk, ölüm vaktinden sonra, iki senden ziyâde bir zamanda, doğursa; neseb sabit olmaz. Bunun tamamı, birbirine yaklaşma­dıkları, ve kadının büyük olduğu vakittedir. Bu durumda, kadın hayız gören bir kadın oîsun veya olmasın müsavidir.

Fakat, kadın küçük olur. kocası da onu boşar, bu cima' yap­madan önce olur; kadın da talâk vaktinden itibaren, altı aydan az bir müddette çocuk getirirse; nesep sabit olur.

Eğer, altı aydan fazla bir müddette, çocuk getirirse; nesep sa­bit olmaz. Cinıa'dan sonra, boşadığı takdirde, kadm hamile olduğu-, nu iddia eder; talâk da, ric'i olursa; yirmi yedi aya kadar, neseb sabit olur.

Talâk bâin olursa; iki seneye kadar neseb sabit olur.

Kadının, iddetinin sona erdiğini ikrar eder; sonra da bir çocuk getirişe; bu da ikrar vaktinden itibaren, altı aydan az zamanda o-Lursa; neseb sabit olur. Bu müddetten fazlada, olursa; neseb sabit olmaz.

Şayet, dı've etme/, ve susarsa; imam Ebü Hanife (R.A.) ve İmam Muhammed (R.A.)'e göre susması ikrar yerinde olur. İmam Ebü Yusuf (R.A.)'a göre İse, gebelik divesi gibi olur. Tahâvî Şerhi'nde 'le böyledir..

Ka.dm ölüm iddetinde «Ben hamile. değilim.» der; bir gün sonra da.«  Ben hamileyim.» derse kadının  sözü geçerlidir.

Eğer, dört ay on gün sonra : «Ben hâmile değilim» der sonra da:« Ben hamileyim." derse; sözü kabul edilmez. Ancak, kocasının ölümünden sonra, altı aydan az bir zamanda, bir çocuk getirirse; bu sözü kabul edilir. İddetinı bitti, sözü batıl olur.. Fetâvayi Kadi-han'da da böyledir.  

Kocası vefat eden küçük bir kadın, hâmile olduğunu söy­lerse, o, büyük kadın gibidir. İki seneye kadar, doğuracağı çocuğun nesebi sahilidir. Çünkü, kadının sözü mutaberdir.

Eğer, dört ay ongun sonra, iddetinin bittiğini ikrar eder, son­rada altı aydan fazla geçtiği halde doğum yaparsa; nesebi sabit olmaz, ve eğer hâmile olduğunu iddia etmez; iddetinin sona erdiğin­de ikrar etmese, İmam Ebü Hanİfe CR.A.) ve İmam Muhammed (R.A.)'e göre on ay on günden aşağıda doğum yaparsa; neseb sa­bit olur. değilse olmaz. Tebyin'dede böyledir.

Kocasından ayrılmış olan bir kadın, - birini iki seneden az zamanda; diğerini, iki senden çok zamanda; - iki çocuk doğursa; bu iki doğumun arasında da bir gün olsa, İmam Ebü Hanife (R.A.) İmam Ebü Yusuf (R.A.)'a göre, çocukların nesebi sabit olur. Za-hiriyye'de de böyledir.

Çocuğun bir kısmı, iki seneden az müddete; kalan kismı-da iki yıldan fazla müddet içinde çıksa; iki seneden az müddette çıkan kısmın bedenin yarısı ise, neseb sabit olur. Ayak tarafından çıkınca bedenin çocuğu ise, neseb sabit olur. Bunu, İmam Muham­med (R.A.)  söylemiştir. Fethu'l- Kadir'de de böyledir.

İddet bekleyen kadın, bâin talâkla boşanmış veya kocası ü.müş bir kadın olur ve ik" seneye kadar, bir çocuk getirir; kadı­nın kocası veya ölünün veresesi, doğumu inkâr ederler; kadın da bunu iddia eder; kocası hamli ikrar etmez ve hamil de belli olmazsa neseb sabit olmaz. Ancek, iki şahidin şehâdetiyle veya .bir erkek iki. kadının şehâdetiyle nese'b sabit olabilir. Bu, İmam 'Ebü Hanife (R.A.)'nın kavilidir. Eğer, koca hamli ikrar eder veya hami açık olursa; bu durumda, doğurmada, kadının sözü, muteberdir. Ebe kadın, şahit olmasa bile, İmam Ebü Hanife  (R.AJ'nın kaviline gö eğer iddet bekleyen kadın, ric'i talâkla boşanmış bir kadın ise, onun sözü muteberdir. Bedâi'de de böyledir.

Şayet, koca, bunun gayrisini söylerse; sözü kabul edilmez Vârisler, ölüm iddeti bekleyen kadını tasdik ederse; doğan çocuk onlara göre ölenin çocuğudur ve o da vârisdir. Bu, irs hakkında açıktır. Çünkü, o hâlis veresidir. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimse, iddet bekieyen bir kadım nikâhlar; kadın da kendisini boşar veya ölen adamın vefamndan sonra, iki seneden az müddet içinden, veya ikinci kocaya nikâh oluğundan itibaren altı eiydan az müddet, içinde; bir çocuk doğurursa bu çecuk, önceki ko­canındır.
Eğer, kendisini boşayan veyahut Ölen adamdan iki sene sonra veya ikinci adamın nikâhından itibaren, altı aydan fazla bir rnüd-öette  doğurmuşsa; çocuk, ikinci kocanındır; ve nikâh da caizdir. Eğer, kadın, birinci kocasının ölümünden veya boşanmasından itibaren iki yıldan fazla veya ikinci kocasının nikâhından itiba­ren altı aydan az bir müddet içinde doğurursa; çocuk birinci kocanın da ikinci kocanın da olmaz. Bu durumda ikinci koca­nın nikâhı caiz olur mu? İmâm Ebû Hâr-ife (R.A.) ve İmâm Mu­hammedi  (B.A.)'e göre bu caiz olur: Bu hâl evlenmeden, önce iddeti içinde evlenip evlenmediği bilinmediği zamandır. Eğer bu bilinirse; ikinci nikâh    fasiddir. Bu durumda kadın, bir çocuk doğurursa; o çocuk önceki kocasmdandır. Eğer önceki ( ~ kendini boşayan veya ölen) kocasından senra iki senedan aşağı bir za­manda doğurduğunu isbat mümkün olursa   bu böyledir. İkinci kocanın nikâhından sonra, altı aydan fazla bir zaman   geçince, doğurursa yine böyledir. Çünkü, ikinci    nikâh fasiddir. İmkân ölçüsünde, neseb, sahih firaşa[32] mal edilir.

Eğer, nesebin, Önceki kocaya isbâtı mümkün olmaz; ikinciye mümkün dursa; nesebin ikinciden olduğu sabit olur. ŞÖyleki eğer birinci kocasının ölüm veya boşanmasından itibaren, iki seneden fazla bir müddette ve ikinci nikâhtan itibaren altı aydan fazla bir müddette doğurursa-, her ne .kadar nikâh fâsid isede, çocuk ikinci kocanındır.. Bedâi'de de böyledir.

Bir kimsenin nikahladığı bir kadın, hilkati belli bir düşük yapsa eğer bu, dört ayda olduysa, nikâh caizdir. Nesebin sahih ve ikinci kocaya ait olduğu anlaşılır. Eğer, dört aydan bir gün noksan olsa, nikâh caiz olmaz Bahru'r- Râık'ta da böyledir.

Bir adanı, bir kadınla evlenir; kadın da bir çocuk doğurur ve aralarında ihtilaf çıkıp koca : «Ben, seni şu avdan beri nikahla­dım.» karısı ise. «Hayır, şu aydan beri nikahladın» derse: artık ço­cuk sabitü'I - nesebidir ve o kocadandır. Zahiriyye'de de böyledir.

İmâm Muhammed ve Ebû Yûsuf (R.A)'e göre yemin ettirilir. Ebû Hanife (R.A?) buna muhalefet etmiştir. (Kâfi)

Bir şahsın nikahladığı kadın, beş ay sonra, bir çocuk doğu­rur; kocası: Bu çocuk, benimdir, kadın ise Hayır, belkide, o zina­dandır.» derse; bir rivâyyette kocanın sözü geçerlidir. Diğer bir ri-vâyyette ise, kadının sözü geçerlidir. Kadın, nikâh vaktinden iki seneden fazla bir müddete doğurursa; mes'ele hâli üzeredir. Yâni, yine kocanın sözü geçerlidir, Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, bir câriye nikahlanıp boyadıktan sonra onu sa-ün alır; satın aldıktan sonra, altı aydan eksik bir zaman içinde, ca­riye bir çocuk getirse; bu çocuk o cima' etlikten sonradır. Bu hu­susta, talâkın rıc'i veya bâin olmasında bir fark yokur.

Eğer cima' etmeden önce olursa, cariyede çocuğu talâk vak­tinden altı aydan fazla bir zamanda getirirse; çocuk adama il­zam edilmez. Eğer altı aydan eksik olursa ilzam edilir.

Eğer, nikâh zamanından itibaren, altı a}' veya daha fazla bir zamanda doğurursa bu böyledir ve eğer bundan az bir müdddette bo-ğurursa; kocasına ilazım edilmez, eğer câriye olan karısını, onu bo­şamadan Önce satın almış olursa, hükümler bizim söylediğimiz gi­bidir. Tebyİn?de de böyledir.

Bir kimse, cariyenin seni iki talâkla boşar ve kendisine o, ağır şekilde haram olur ve talâk vaktmdan itibaren, iki yıla kadar doğu­rursa; neseb sabit   olur.
Şayet, cima' yaptığı karısı olan cariyesini satın alır; sonra da onu basarsa; câriye de, satın aldıktan sonra, altı' aydan fazla bir müdette doğum yaparsa nesep sabit olmaz. Ancak, kocası dıe ederse, o zaman sabit olur. İmâm Muhammed (R.A.)'e göre, on­dan nesep sabit olur.1 Di'vesiz olsa bile, iki seneve kadar, bu böy­ledir.

Keza, cariyeyi azâd etmez, onu satar; o da, sattığı zamandan itibaren altı aydan fazla bir zamanda, çocuk doğurursa. İmâm Ebû Yusuf (R.A.) 'a göre her ne kadar di Ve etse de, nesebi sâibjiSt olmaz. Ancak, müşteri tasdik ederse; bu müstesnadır. İmâm Mu­hammed (R.A.)'e göre tasdiksiz de, nesebi sabit olur.

Ümm-ü veledin efendisi ölür veya onu azâd ederse; azad tarihinden itibaren, iki yıla kadar doğan çocuğun nesebi belli olur. Itâbiyye'de de böyledir.

Bİr kimse, cariyesine : «Eğer, karnında çocuk varsa; o bendendir.» der; doğumuna da, bir kadın şahit olursa, bu câriye, o adamın ümm-ü veledi t = çocuğunun anası) olur.

Âlimler : «Bu, ikrar vaktinden itibaren, altı aydan az bir müd­det, içinde olursa, böyledir. Eğer, altı ayda veya daha fazlada olur­sa una ilzam edilmez.» demişlerdir.

Bu kimse, cariyesine : «Eğer, karnında çocuk varsa veya eper gebe isen; işte o, bendendir.» derse; durum yukarıdaki gibidir.

Bu şahıs : «Bu, benden hâmiledir.» derse; çocuk ona ilzam edi­lir.

Eğer, câriye altı aydan, iki seneye kadar, çocuk getirirse; ko­ca, onu reddedebilir. Gâyetü'I-BeyânVla da böyledir.

Bir kimse, bir çocuğa : «Bu, oğlumdur.» dedikten sonra, bu şalı ıs ölse; sonra, çocuğun hür bir kadın olan anası gelse ve : «Ben, adamın karışıyım.» dese; o kadın, onun karışıdır. Her ikisi de, Ölen adama vâris olurlar. Bu, o kadının hür olunduğu bilindiği zaman­dır. Fakat böyle olduğu bilinmediği zaman; vârisler, o kadım, öle­nin ümm-ü veledi zanneder; kadın da nikâhlı olduğunu iddia eder­se, vâris olamaz. Câmiu's-Sağîr'de de böyledir.

Bir kimse, karısını üç talâk boşadıktan sonra, onu başkası nikahlamadan, geri alsa, kadın da ondan bir çocuk getirse; ikisi de nikâhın fasid olduğunu bilmiyorlarsa; artık neseb sabit ( = belli) olur.

İkiside, nikâhın fasid(—bozuk) olduğunu bilseler bile İmam Ebii Hanife (R.A.)'ya göre, neseb yine sabit olur. Nâsırînin Tec-nîsİ'nde de böyledir.

Bir adamın nikâhının altında bulunan bir, kadının yanında bir çocuk olsa; ve o kadın : «Sen, beni bu çocuğu, senden önceki ko­cadan doğurduktan sonra, nikahladın.» der; kocası da: «Hayır, sen, onu benim mülkümde doğurdun.» derse; işte o çocuk bu kocanındır.

Şayet, çocuk kadının haricinde kocasının elinde bulunmuş ol­sa; kocası: «Bu benim oğlumdur; senden değildir.» kadında: «O, benim, senden olan, oğlumdur.» derse, kocanın sözü geçerlidir. Ka­dının sözüne inanılmaz. Zahiriyye'de de böyledir.

Çocuk, adamın ve karisinin elinde olduğu halde, koca: «Bu çocuk, benden önceki koçandandır.» Kadın ise; «Hayır, o senden­dir.» derse; bu çocuk, o adamdandır, Muhıyt'te de böyledir

Bir adam, bir kadınla zina yapıp, kadın hâmile kaldıktan sonra, o adam, o kadını nikâhlar ve kadın doğum yaparsa; eğer do­ğum, nikâhdan altı ay fazla bir zaman sonra olmuşsa, çocuğun ne­sebi sabit olur. Ve eğer, altı aydan noksan bir zamanda, doğurmuş-sa, bu çocuğun nesebi sabit olmaz. Ancak, koca di've ederse, veya: Bu, zinadandır, demezse, sabit olur.

Fakat: «Bu gerçekten benimdir; zinadandır.» derse, çocuğun ne­sebi belli olmaz ve o adama vâris olmaz. Yenâbİ'de de böyledir.

Bir adam, bir câriye satın alır; o câriye de o adamdan bir.ço­cuk doğurduktan sonra, bir adam, onun, kendi karısı olduğunu ve onu efendisinin, kendisine nikahladığını belgeîese; kadın, o adamın olur. Çocuk ise, kocanın çocuğu olur. Efendisinin, dı'vesi ile, çocuk azâd edilir.

Bir kadının eli altında bir çocuk olsa, bir adamda o kadı­na :. Bu çocuk, nikâhlı olarak benim senden olma çocuğumdur.» kadın ise : «Bu çocuk, senindir. Zinadandır.» derse; çocuğun nesebi o adamdan sabit olmaz.

Eğer, bundan sonra o kadın: Bu senin nikâhlı karındandır se­nindir.» dese, çocuk ikisinin olur ve nesebi belli olmuş bulunur.

Bir müsüman, mahremlerinden birisini nikahlarsa; o ka­dın da bir çocuk doğursa; imam Ebü Hanüfe'yu ER.AJ göre nesebi onaan sabit olur. (Yani, o adam, o çocuğun babası o çocuk da o adamın çocuğu olur.)   İmâmeyn buna muhaliftir, sebep: İmam Ebü Hanife'ye  (R.A.)  göre, bu nikâh Fasid İmameyn'e göre ise ba­tıldır. Zehiyre'de de böyledir.
Bir kimse, karısı ile halvel-i sahihada, yalnız kaldıktan sonra; onu, açıkça, boşasâ ve: «Ben, cima1 da bulunmadım.» dese; kadın ise, onu doğrulasa veya yalanlasa; kadına, tam iddet ve tam mehır İcap eyler. Koca, bu kadına: «Sann döndüm dese müracaatı sahih olmaz.

Şayet, kadın, iki seneden az müddette bir çocuk getirir ve id-detinin sona erdiğin de itiraf etmese, nesebi belli; müracaatı da sahih olur. Talâktan önce, cima yapmış olduğu meydana çıkmış bulunur. Siracül- Vehhac'da da böyledir.

Fasid nikâhla nikahlanmış olan, bir iimm-îi veledin kocası ona cima etse ve bu kadın çocuk doğursa, bu çocuğun nesebi, bu adamdan sabit olur. Hizânetü-İ Müftin'de de böyledir.

Konuşmaya gücü yetenin imâsı  ( = işareti) ile de ne­sep sabit   ( = belli) olur. Nihâye'dc de böyledir.

Bir kimse, benzeri cima olunmayan ve gebe kalmayan, küçük bir kadınla, oğlunu nikâhlasa; kadında bir çocuk doğursa, o çocuğun nesebi lazım elamaz-. Kocanın babasının, kadına verdiği mehirde.iâde ediımez. Eğer kadın, daha önce nikahlanmış, oldu­ğunu ikrar ederse o takdirde, hami müddeti, altı aylık aldığı na­faka kocasına geri verilir. Zahiriyye'de de böyledir.

Mürahık bir sabinin, kansı çocuk doğursa; nesebi sabit olur. Sirâciyye'de de böyledir.

İmâm Ebû Hanife'ye (R.A.) göre, hicret eden kadının   do­ğurduğu çocuğun nesebi, harbi olan kocasına lâzım olmaz. Tinıur-taşî'de de böyledir.

Ham (—gebelik) müddetinin en çoğu, iki; en azı, altı ay­dır. Kâfİ'de de böyledir.
Alimlerin, annesinin görüşü bu müddet sahih riikâh vak­tinden; itibaren başlar. Bazıları: Sahih nikâhda, dühül ( — Cima etmek) şart değildir. Fakat, halvet elbette lâzımdır. Fetâvâyi Kâdi-hân'da da böyledir. [33]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..