16- HIDÂNE ( = ÇOCUĞA BAKMA VE TERBİYE ETME HAKKI)

Çocuğa bakma ve onu terbiye etme hususunda, insanlar arasında en çok hak sahibi olan nikâhın mevcudiyeti halinde olsun veya ölüm, boşanma gibi, nikâhdan ayrılma halinde olsun anadır.

Ancak irtidât etmir veya fâcire (=günahkar, ahlaksız) ise; kendine güvenilir birisi değilse, o müstesnadır. Kâfi'de de böyle­dir.

İrtidât eden k. .iın dar-i harbe gidip gitmemesi müsavi­dir. Eğer, kadın tevbe ederse, işte o zaman yine hak sahibi olur, Bahru'r Râık'ta da böyledir.

Keza, şayet, ana hırsız veya şarkıcı veya ağıtçı olursa; ço­cuk bakımından hakkı yokdur. Nehrul-Fâikte da böyledir.

Sahih rivayette,   âciz   olan ana, çocuğa   bakması için zorlanamaz.  Ancak, çocuğun zayi olmasından korkulur, çocuğun-' da yakîni olmazsa o zaman zorlanır.

Baba, bunun hi'lâfınadir. Anasına ihtiyacı olmayan çocuğu, brv ba, almak istemezse; cebredilir. Kenz Şerh'inde de böyledir.

Eğer çocuğun anası olmaz, bakmaya lâyık bir ehli de bulun­mazsa; veya babası mahremi olmayan bir kadın nikahlarsa; işte, o zaman herkesten daha evlâ olan, çocuğun anasının anasıdir. Her ne kadar yukarıda, olursa olsun böyledir.

Eğer, anasının anası olmazsa; —her ne kadar yukarda olursa da— en evlâsı, babanın anasıdjr. Fethu'I^Kadîr'de de böyledir.

Hassaf, Nafakât Kiitabı'nda : Küçük kız çocuğunun, —ba­bası tarafından—, büyük annesi olursa; babasının anasının anası gibi...) işte, o, anası tarafından olan, yakîni menzilinde değildir. Bahru'r-Râik'ta da böyledir.

Eğer çocuğun anası ölür veya evlenirse; ona, ana—baba bir kız kardeşi bakar.

O da, ölür veya evlenirse; ona bir kız kadeşi bakar. O da, ölür veya evlenirse, ^na—taba bir kız kardeşinin kızı bakar. O da ölür veya evlenirse; ana bir kız kardeşinin kızı bakar.

Buradaki tertipte, ihtilâf yoktur.

Bundan sonraki rivayetlerde, ihtilâl", yalnız teyze ile halada­dır. Nikâh Kitaibı'ndaki rivayette : «Hala, teyzeden evladır.» denil­miş, Talâk Kitabı'nda ise : «Teyze, haladan evladır." denilmiştir, ve

«Hala kızları, ana baba bir hala olsun veya ana bir hala ol­sun, teyzelerden evlâdır.» denilmiş.

«Baba bir, hala kızları ile teyze hususunda ihtilâf edilmiştir.

Sahih olan, teyze evlâdır.

Baba ve ana bir teyze en evlâ olanıdır.

Sonra, baba bir hala, sonrada ana bir haladır.

Kardeş kızları, halalai'dan evladır. Halalar da tertip, teyzcler-deki olan gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bunlar olmazsa, çocuk, ananın, ana baba bir olan hala­sına ( — teyzesine) soma, baba bir, sonra da ana bir halasına ( = teyzesine) verilir. Sonra da bu tertip üzre amelerine (== halalarına) verilir,

Ananın teyzesi, babanın teyzesinden evlâdır. Bize göre, bu böyledir. Sonra, babanın teyzeleri, sonra halaları, tertip üzre evlâdırlar. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir.

Burda aslolan: Ana cihetinden olan yakınlık, baba cihe­tinden olandan öncedir. İhtiyar'da da böyledir.

Amcanın, dayının, halanın ve teyzenin kızlarının, çocuk bakı­mında, hakları yoktur. Bedâi'de de böyledir.

Bu kadınların bakım haklan, ancak ve ancak, babanın bir kadınla evlenmesiyle bâtıl olur.

Eğer, bu kadınlar çocuğun yakın akrabaları ile evlenirlerse; (Şöyle ki: Çocuğun, anne annesini çocuğun, babasının babası'nm alması veya çocuğun teyzesini çocuğun amcasının alması gibi...) bu takdirde bu kadınların bakım haklan bâtıl olmaz. Fetâvâyi Kâ­dîhân'da da böyledir,

Nikâh sebebiyle düşen hak, onun kalkmasıyla geri döner. Hidâye'dc de böyledir.

Talâk ric'i olursa; zevciyci durdukça, iddet bitene kadar, bakım hakkı geri dönmez. Kenz Şerhi'nde de böyledir.

Eğer, çocuğun anası, başka bir kocaya gider çocuğu da bera­berinde tutarsa; babasının evinde, çocuğun anne annesi varsa, ba­ba çocuğunu anasından alır. Kız çocuğunun, yanında durduğu bü­yük anesi onun hakkında hıyanette bulunursa, çocuğun halası onu, ondan alır. Hiyânet açığa çıkarsa, böyle yapar. Omıye'de de böy­ledir.

Koca,  çocuğun anasının başka kocaya gittiğini iddia eder;

kadın da, bunu inkâr t Jerse, artık kadının sözü geçerlidir.

Fakat, kocaya gittiğini ikrar eder ( = kabul) ve onun kendisini boşadığım iddia eder ve eski hakkına dönerse; şayet, kocası belli değilse; yine kadının sözü muteberdir. Eğer,'koca belli ise; boşan-( ına sözünü o koca kabul etmedikçe, kadının sözü kabul edilmez.

Kadınlardan çekilmek lâzım olduğu veya sabi için kendi eh­linden bir kadın olmadığı zaman çocuk asabesine verilir.

Önce babasına; sonra, babasının babasına, ne kadar yukarı çıkarsa çıksın... Sonra, ana—baba bir, erkek kardeşine; sonra, ba­ba bir kardeşine; sonra, baba—ana bir kardeş oğluna; sonra, ba-bi: bir kardeş oğluna; sonra, baba—ana bir amcaya; sonra, baba bir amcaya verilir.

Amca oğullarına gelince :     Çocuk, önce baba—ana bir amca oğluna^sonra, baba bir amca oğluna verilir.

Kız çocuğu ise, amca oğullarına verilmez.

Eğer, küçük oğlan kardeşlen veya amcaları varsa onların en salih olanları evlâ olur. Eğer bu yönde müsavi iseler, yaşı en bü­yük olanı evlâdır. Kâfî'de de böyledir.
Tuhfetû'l-Fukahâ'da : «Kız çocuğunun asabelerinde, amca oğlundan başka kimsesi yoksa, hâkim muhayyerdir. Eğer, onda iyi bir hal görürse; kızı ona verir; değilse onu emin bir kadına verir.» denilmiştir. Gayetü'1-Beyân'da da böyledir,

Kız çocuğunun asabesi olmazsa; ana bir kardeşine verilir. Sonra, onun evlâdına; sonra, ana bir amcasına; sonra ana—baba I.::, Cu.y.jnu;; ^nra, Lab; bir daysma; sonra, ana bir dayısına tes­lim edilir. Kâfî'de de böyledir.

Dayıdan, ananın babası daha    uygundur. Ananın babası, ana bir kardeşten de, evlâdır. Sirâcü'l-Vehhâc'da da böyledir.   .

Erkek olan çecuk, azâd edilmiş köleye verilir; kız ise, ve­rilir:'-?. Kâfî'de de böyledir.

Çocuk   bakımında, —azâd edilmemişlerse— cariyenin   ve

ümm-ü veledin hakkı yokdur. Eğer, çocukla anası, bir adamın mülk-ü yemininde ise, aralan ayırdedilmez. Tebyîn'de de böyledir.

ÜŞ Kızıp bakımında, mahrem olmayanların, hakkı yokdur. Fasık olan akrabanın da hakkı yokdur. Kifâye'dc de böyledir.

Ana ve büyük ana, erkek çocuğu için, o ihtiyaçsız hâle gelene kadar, bakmaya elhakdırlar.

İhtiyaçsız hâl, yedi yaş olarak takdir edildi. Kudûrî ise : «Yr.!nı/ başına, yeyip içme ve çişini yapma hâline, kadardır.» de­miştir.

Ebû Bekir Râzî : ''Dokuz yaş...» dedi. Fetva en öncekine (ye­di yaşa)   göredir.
Ana ve büyük ana, kı/a bakmakda —bu ki/ hayız görene kadar— daha çok.hak sahihidirler. Hişâm'ın Nevâdiri'nde, İmâm ıv5uhammed (R.A.)'den naklen: «Şehveı haddine kadar, baba her­kes den daha elyakdır.» denilmiştir. Bu, en sahih olanıdır. Tebyîn'-de de  böyledir.

Küçük kız, eğer iştah halinde değilse; onun koçasıda var­sa; çocuk bakma hususunda, analık hakkı düşmez. Erkeklerin bak­ması  elverişli  değildir. Gınye'de de beyledir.

Erkek çocuk, yedi yaşma girince; kız, buluğa erişince ba­kımlarına asabaları haklı olurlar. En önce, en yakını    evlâdır.

Erkek çocuk yetişinceye kadar, asabaları, onu yanların­da tutarlar. Bundan sonra, bakılır: Eğer, nefsinden emin durumu görünürse, yolu açılır; genç. dilediği yere gidebilir. Eğer, onda gü­venilir bir hal görülmezse babası, onu kendi haline bırakır, arlık ona nafaka yoktur. Ancak, yapılan fazladan yapılır Tahâvî Şerhi' nde de böyüedir;

Kucağız, eğer dul ise ve nefsine güvenilir hâlde yoksa serbest bırakılmaz ve nefsine ısmarlanmaz. Eğer, nefsine güvenilir halde ise, onda kimsenin hakkı yoktur. Yolu açılır o sevdiğini yapar; dile­diği  yerde durur. Bedâi'de de böyledir.

Kız, büluğâ erişen bir kız ise; onun yakınları, onunla ilgi­lenirler. Eğer, onun fesad çıkarmasından korkulmaz ise, akrabaları toplanıp onun haline bakarlar, onun iffetini, namusunu mazbut görürlerse; artık, ondan korkmazlar; o, istediğini yapar; istediği yerde durur. Muhıy'te de böyledir.

Kızın baba ve dedesi yoksa, asabasmdan da kimse bulunmaz veya asabası olur da fasık olursa; hakim onun haline bakar: Eğer, güvenilir halde görürse; onu, kız olsun, dul olsun, kendi evinde yal­nız başına bırakır; değilse, emniyetli bir kadının yanma koyar. Çünkü, hâkim, müslümanlarm bakıcısı durumundadır. Kenz Şer-hi'nde de böyledir.

Şayet, bir kadın, bir sabi ile gelir; babasından nafaka is­ler ve «Bu, senden kızımın oğludur; gerçekten, anası öldü, bunun nafakasını ver.» der; baba da : «Doğru söyledin. Bu, benim senin kı­zından oğlumdur; amma, bunun anası ölmedi o benim yanımda-dır.» der ve o çocuğu ondan alırsa; adam da dediği gibi değilse; ha­kim ise, onun anasını bilmek isteyince, bir kadın hazırlayıp : «Bu senin oğlundur ve benim oğlumdur.» der çocuğun büyük anası da «Bu benim kızım değildir; benim kızım öldü. Bunun anası o idi.» derse bu hususta, o adamla yanında olan kadının sözü geçerlidir. Çocuk, o adama teslim edilir.

Keza, büyük ana gelirde. «Bu kızımın oğludur ve bu adamdandır bunun anası öldü.» der, o adam da : «Bu> çocuk benimdir. Senin kı­zından değildir. Benim başka kanılıdandır.» derse, adamın sözü geçerlidir. Çocuğu o kadından alır.

Şayet, adam, bir kadın getirir ve : «İşte bu çocuk benimdir ve bu kadındandır. Senin kızından değildir.» der, büyük ana da: Ha­yır, bu kadın, bunun anası değildir. Bunun anası, benim kızımdııv» der, o gelen kadın : «Sen, doğru söyledin. Ben; bunun anası de­ğilim Bu adam yalan söyledi: «Ben bu adamın, yalnız kansıyim.» derse; baba, o çocuğu yanına alır. Zahirfyye'de de böyledir.

Sirâciyye'de gerçekten, bakım ücretine, en çok hak sahibi olan nikâhlı değilse çocuğun babasından ve iddet beklemiyorsa, anadır. Bu, ücret emzirme ücretinden başkadır: Bahru'r- Râik'ta da böy­ledir.

Baba fakir olur; ana da ücretsiz çocuğa bakmaktan kaçınır çocuğun annesi ise : «Ben ücretsiz bakarım» derse; sahih olan, ger­çekten, anne daha evlâdır.  Fethu'I- Kadrî'de de böyledir.

Çocuk, ana babanın birisinin yanında olduğu zaman, di­ğeri; ona bakmadan, ona teahüdden, çocuğun yanında bulunduğu kimseyi men edmez Hâvî'de de böyledir.
Karı- koca arasında zevciyet devam cdİ3forsa: şayet, koca o yerden çıkmak ve bakımda olan, küçük çocuğunu bakıcısından almak isterse; çocuk ihtiyaçsız hâle gelene kadar buna hakkı yok­tur.

Eğer, kadın, bulunduğu şehirden başka yere çıkmak isterse kocası onu men eder. Yanında çocuk olsun veya olmasın fark etmez

Keza idet bekleyen kadının yanında çocuk olsun veya olmasın başka yere gitmesi caiz olmaz. Kocasının da onu çıkarması caiz ol­maz. Bedai'de  de böyledir.

Karı- koca araşma, ayrılık düşünce; kadın iddeti çıktıktan sonra, çocuğun kendi şehrine götürmek isterse, eğer, nikâh o şehir­de vâki olmuşsa, buna hakkı vardır; değilse hakkı yoktur.

Ancak, ayrıldıkları yere yakınsa (şöyieki: Eğer, çocuğun babası, çocuğun görmek, için gidince, geceye evine dönecek olursa) o müslesnâdır.

Eğer, kadın, kendi beldesi olmayan bir yere gitmek istiyorsa; aralarında da nikâh yoksa, ( bun da hakkı yoktur. Ancak, daha önce söylediğimiz gibi yakınsa, gidebilir. Mufuyt'de de böyledir.

Şayet, kadın, aralan yakın olmayan bir şehirden diğerine nak-letsc; o şehirde, aslında nikâh sözleşmesi yapılan şehir olmasa; bunu yapamaz. Sahih olanda budur. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyle­dir.

Karı ve koca köylü oldukları zaman, kadın, çocuğu ken­di köyüne götürmek ister ve nikâhları da o köyde kıyılmış olur­sa; bunu yapabilir. Eğer, nikâh başka köyde, kıyılmışsa; buna hak­kı olmaz. Eğer, köylerin arası uzak olursa; nikâhı kıyılan köy ve­ya başka köy olsa, oraya gidemez.

Baba, çocuğunu görüp; geri aynı günde evine dönebilecek şe­kilde yakın olursa; o zaman, kadın çocuğunu o köye götürebilir. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.

Eğer koca şehirde yerleşmiş olur; kadın da çocuğu köye götür­mek ister; o köy de kendisinin köyü olur ve orada nikahlanmış bu­lunurlarsa, götürebilir. Şehirden uzak olsa b^c böyledir. Kendi kö-

yü olmadığı halde nikâhı orada vâki olan yakın bir koy olursa ço­cuğu crayada götürebilir. Şehirde olduğu gibi... Eğer, nikâh orda vâki olmamışsa, şehre yakın- da olsa; kadının gitme hakkı yoktur. Berfâi'de de böyledir.

Eğer, kadın, çocuğu köyden şehre götürmek ister, şehir ise nikâhının yapıldığı yer olmazsa götüremez. Ancak, yukarda açık­landığı gibi, şehir yakınsa, götürebilir. IVIııhıyt'e de böyledir.

Kadının, çocuğu harp diyarına götürme hakkı yoktur. Ka­dın, orada nikahlanmış olsa veya kadın harbi bulunsa bile, kocası müsiüman veya zimmî olunca, çocuğu götüremez.

Her ikisi de harbî iseler, o zaman   götürebilir.    Bedâi'de doböyledir.

Ana ölür, çocuk, ananın anasına kalırsa: işte o, çocuğu kendi şehrine, —her ne kadar nikâh o şehirde yapılmış olsa bile— götüremez.

Keza, ümm-ü veled azâd edilse, çocuğu babasının olduğu şehre götüremez. Büyük anneden başkası da, onun gibidir. Brlıru'r-Râik'ta da böyledir.

Müntekâ'da, İbn-i Semâ'a, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)un şöy­le buyurduğunu rivayet emiştir :

Bir adam, Basra'da bir kadm nikâhlar; o da, bir çocuk do­ğurduktan sonra, o adam çocuğunu Küfe Ve götürür ve kadını bo-şar; kadın da, çocuğu hakkında da'va eder, ve çocuğunun kendine verilmesini isterse; koca, o çocuğu daha Önce o kadının müsâde-siyle gotürmüşse; çocuğu geri vermesi gerekmez. Kadına : «Sen, git onu al.» denilir. Eğer, kadının, izni olmaksızın götürmüzse; ken­disinin, o çocuğu kadına getirmesi gerekir. Keza, İbn-i Semâa İmâm- Ebû Yûsuf (R.A) nın şöyle buyurduğunu rivâye etmiştir :

«Bir adam, karısı ve çocuğu ile brlikte Basra'dan Kûfe'ye çık­sa, sonra kadm geri Basra'ya dönse; sonra da, kocası onu boşasa; kocanm, o çocuğu kadına teslim etmesi gerekir.» Zâhîriyye'de de

böyledir.

Karısını boşamrş olan adam, çocuğunu bakıcısından alıp; onu, anasının hakkı olduğundan, yolculuğa çıkıp, ona iade eyleme­si hakdır. Fetâvâyi Sirâciyye'de de böyledir.
En doğrusunu, en iyi bilen Allahu Teâla'dır. 380


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..