Bir kadın, müslüman, zımmî, fakir veya zengin olsun; ci­ma' etsin veya etmesin; büyük olsun veya —misli cima'edilir— kü­çük olsun; bu kadının nafakasını, kocasının temin etmesi vacip­tir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Kadının hür veya mükâtebe olması da müsavidir. Cev-heretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Âlimler, cima'ya erişmiş ojaıı  kadın    hakkında, söz eyle inişlerdir. Muhtar olan görüş : Kadın,    dokuz- yaşına girmemişse, cima'ya baliğ olup erişmemiştir. Fetva da  bunun üzerinedir. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.

Sahih olan sinne ( = yaşa) itibar yoktur. İtibar ancak ta­hammül ve kudrete ( = güç yetmesine) dir. Kâfî'de de böyledir.

"Bir kadın küçük olur, misli cima' edilme/, ve cima'ya el­verişli olmazsa; bize göre, ona cima'ya takati olana kadar, nafaka yoktur. İsler, kocasının evinde dursun; isler, babasının evinde dursun, müsavidir. Muhıyt'te de böyledir.

Büyük kadın, kocasının evine gitmemiş olsa bile, kocasından nafaka isteme hakkı vardır. Kocası, onun naklini talep etmediği vakit, bu böyledir.

Belli âlimlerinden bazıları: «Kocasının evine eslim edilmeyen kadına, nafaka yoktur.» demişlerdir. Fetva ise, öncekine göredir. Fetâvâyi Giyâsiyye'de de böyledir.

Eğer koca, karısından nakletmesini laleb eder; o da, ko­casının evine gelmeyi reddetmezse; artık ona nafaka vardır. Fa­kat, kocasının evine gitmeden kaçınır ve; kaçınması haklı olursa; (Şöyle ki: Kocasının, mehrini Ödemesinden dolayı imtina ediyor kaçınıyorsa,) o kadına, nafaka vardır. Eğer kaçınması haksız ise (meselâ : Mebrini ödemişse veya muhri geriye bırakılmışsa yahul

mehrini kocasına bağışlarmşsa,)  artık kadına nafaka yoktur.  Mu-hıyt'te de beyledir.

Eğer kadın kocasının evinden çıkmışsa; evine dönene kadar ona nafaka yoktur.

Eğer, kocasının evinde durmaktan imtina ediyorsa, orda ihti-bas olduğu için, bu yukardaki durumun hüâfınadir. Eğer, ev, ken­dinin mülkü olur; kocasını, oraya girmekten men ederse; kadına, nafaka yofcdur. Ancak, onu kocasının menziline' çevirmek istiyor veya onu kiraya veriyorsa ve kocasının evinden gitmeyi terk edi­yorsa, nafaka vardır. Eğer, koca, zoraki alınmış bir yerde oturu­yor; kadında ondan imtina ediyorsa, kadına nafaka vardır. Kâfî'-de de böyledir.

Kadın, nefsini kocasına teslim ettikten sonra, mehrini al­mak için imtina ederse; nâşize sayılmaz. İmâm Ebû Hanîfe' (R.A.) nin kavli budur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse, memleket arzında ( = toprağında) oturuyor ve sul­tandan yer istiyor ve sultandan mal alıyorsa; kadın da; «Ben, se­ninle memleket arzında oturmam ve" senin malını yemem.» diyor­sa; âlimler: «Nafakada hakkı yokdur.»  demişlerdir.

Bu kadın, imtina etmesinden dolayı, günakâr olur. Bazı âlimlerden soruldu :

Bir kadının, namaz kılmayan kocasından , kaçınmaya hakkı var mıdır

Âlimler: «Kadının, böyle yapmaya hakkı yoktur.» demişler dir. Zahîriyye'dc de böyledir.

Bir kadın kocasından gizlenir veya kocasının gitmek iste­diği yerlere gitmekten kaçınır; kocası da, mehrini tam Öderse; o kadının, nafaka hakkı yoktur.

Eğer, mehrini ödernemişse, mesele hâli üzredir ve kadına na­faka hakkı vardır.

Bu, kadma cima' yapmadığı takdirdedir.

Eğer cima' yapmışsa; cevap, olduğu gibidir. İmâm Ebû Hanî­fe (R.A.)nin kavli budur. İmâmeyn ise, «Kadına, nafaka yoktur. Mehrini versin veya vermesin, müsavidir.» demişlerdir.
Şeyhu'1-İmâm Ebû'I-Kâsım es-saffar : «Bu onların zamanında olmuştur. Bizim zamanımıza gelince, herne kadar mehrini ödemiş ölsada onunla yolculuğa çıkması doğru olmuyor.» demiştir. Mu-hiyt'te de böyledir.

Borcu yüzünden habsedilen kadına nafaka yoktur. Kerhî: «Kadın, ödemeye gücü yetmediği borcu için hapsedil-se, artık, ona   nafaka vardır.  Eğer gücü yettiği halde,    borcunu Ödemediği için hapsedilirse; o zaman, ona nafaka yoktur.» demiş­tir.

Fetva : «Her iki halde de, ona nafaka yoktur.» sözü üzerine­dir, Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bu, kocanın kadma bir mecliste erişmeye gücü olmadığı zamandadır. Halbuki, koca, her yerde, ona erişebilir. Böyle olun­ca âlimler: «Kadına nafaka vâcib olur.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâ­dîhân'da da böyledir.

Bir kimse, bir kadım zoraki alıp kaçırsa veya zulmen hap-setse; Hassaf : «Gerçekten, o kadın, nafakaya hak sahibi değildir.» demiş. Sadrü'ş-$ehîd Husânıü'd-Din'de, böyle söylemiştir Fetva da buna göredir. Fetâvâyi Gıyâsiyye'de de böyledir.

Koca habsedilir (borcunu ödemeye gücü yetsin veya yet­mesin) veya kaçarsa; kadına, nafaka vardır. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Kocanın zindana zulmen hapsedilmesi hâlinde, ihtilâf vardır. Sahih olan, kadına nafaka vardır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Koca başka yerde olur; yolculuğa da gücü yeter ve kadına yiyecek, giyecek, hamule yollayıp, onun yanma varmasını isteı-se; kadın ise, bir mahrem bulup varamazsa; nafaka müstehâk olur. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Bu gibi mes'elelerde aslolan : Kadına bakılır: Eğer, ci-nta'ya elverişli değilse, ona nafaka yoktur. Kocanın ister, cima'ya gücü yetsin, ister yetmesin; bu müsavidir.

Eğer kadın, cima'ya takati olan biriyse, artık, ona nafaka var­dır. Kocanın, cima'ya gücü, ister olsun; isterse, olmasın değişmez. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer koca küçük; karısı büyük olursa; teslimiyet olduğu için, kadına nafaka vardır.

Keza, kocanın zekeri kesik veya ınnîn ( — cima'dan âciz) veya cima'ya gücü yetmiyecek kadar hasta ise veya hacca gitmişse, tes-limyef olduğu için, kadına nafaka vardır. Bedâi'de de böyledir.

Eğer, ikisi de (kan—koca) cima'ya güçleri yetmiyecek kadar küçüklerse, kadına nafaka yoktur. Kendi tarafında acz ol­duğu için, cima'dan âciz kocanın karısı, böyîe küçükse, önada na­faka yoktur. Tebyîn'de de böyledeir.

Kadın hasta olur ve hastalığı, kendisini cima'dan men ederse; hasta alarak da, kocasının yanma naklederse; naklinden önce de sonra da, nafaka hakkı vardır.

Böylece, nafakasını istese ve kocasına nakletmekten (ergit­mekten) kaçmmasa, nafaka hakkı vardır. Eğer, kaçınırsa, Csıh-hatta olduğu gibi) o kadına nafaka yoktur. Zâhir~i rivayet budur.

Kadın sıhhatli iken gider; sonra, kocasının evinde cima'ya gücü yetmeyecek kadar hastalanırsa; hilâfsız olarak, nafakası bâ­tıl ( = geçersiz) olmaz. Bedâi'de de böyledir.

Şayet, kadın, cima'dan sonra, kocasının evinde hastalanir;-ark&sından da, babasının evine naklederse; âlimler: «Eğer, bu haMe, kocasının evine nakli mümkün ölür, mahfe ve emsali sey-lede nakletmezse; ona nafaka yoktur, eğer nakli mümkün değilse, nafaka hakkı vardır.» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyle­dir.

Kadın, ratkâ, karna, veya deli ise; yahut, isabet eden bir belâ, onu cima'dan men etmişse; veya çok yaşlandığı için cima' etmesi mümkün olmazsa; nafaka hakkı vardır. Bu arızalar, ister, kocasının evine nakletmeden önce olsun; ister, sonra olsun; far-ketmez. Nefsinden haksız yere men etmedikçe, nafaka hakkı var­dır. Mumyt'te de böyledir.

Kadın, farz olan haccı; nakletmeden önce, yaparsa; eğer, hacci mahremsiz voya kocasız yapmışsa; bu Kadın, nâşizedir.

Eğer kocası ile, değil, kendi mahremiyle yapmışsa; bütün âlimlere göre bu kadına nafaka yoktur.

Eğer, kocasının evine naklederse; İmâm Ebû Yûsuf CR.A.): «Ona, nafaka vardır.» buyurmuştur. İmâm Muhanımed tR.A.) ise: «Ona, nafaka yoktur.» demiştir, czhar ( = en açık) olan da budur. Sirâcüî-Vehlıâc'da da böyledir.

Eğer, kadm kocası ile birlikte hacca gittiyse, bil-icma', ona nafaka vardır. Kocanın, sefer hariç, hazer için, kadına nafa­ka vermesi lâzımdır. Kira gerekmez. Ancak nafile haç yaparsa ve yanında kocası yoksa., nafaka gerekmez. Cevheretü'n-Neyyire'de de böyledir.

Bütün görüşlere göre namaz ve oruç, nafakayı düşürmez. Gâyeüî's-Sürûcî'de de böyledir.

Bir kimse, bir kadını gebelikle itham ettikten sonra, ka­dının babası, o kadını, aynı adama,, nikâhlar; bu defa da, kadının kocası onun gebeliğini inkâr ederse, nikâh caiz olur. Kocanın üze-lüie, nafaka lâzım olmaz. Çünkü, o, o kadından faydalanmaktan men olunmuştur. Bu memnûiyet kadın tarafındandır. Serahsi'nin Muhıylı'nde de böyledir.

Fakat, koca, gebeliğin kendinden olduğunu ikrar ederse, nikâh bil-ittifak sahih olur. O adam, kadına cima' eylemekten memnu değildir. Bütün âlimlere göre, kadın nafakaya hak sahibi­dir. Mulııyt'te de böyledir.

Bir kimsenin, müslüman hür, câriye, veya zimmiyye ka­nlan olursa, bunların hepsi, nafaka bakımından müsavidirler. Ta-tarhâniyye'de de böyledir.

Şüpheli nikâh olanlara, nafaka yoktur. Huîâsa'da da boyitdir.

Fâsid nikâhda, nafaka yokdur. Bundan do'ayı, kadına iddet de yoktur.

Şayet nikâh sahih ve alenen yapılmış; hâkim de kadına, na­faka ayırmış; kadın da onu, bir ay aldıktan sonra, nikâhın fasid-liği meydana çıkmışsa; (şahitlerin, o kadının süt yönünden, koca­sına kardeş olduklarını söylemeleri gibi ) hâkim, hemen aralarını ayırdeder. Koca, kadından bir şey isteyemez, Zehıyre'de de böyle­dir.

Şahitsiz yapılan nikâhda, nafaka olduğu icma' ile sabittir.

Bir kimse yemin eylese veya karısından zihar yapsa; bu kadına, nafaka vardır.

Şayet, bu şahıs, karısının bacısını veya halasını, yahut tey­zesini nikâhlar; bunu da, o kadına cima' edene kadar bilmez; son­ra da araları aynlirsa; o kadının kız kardeşinin, iddeti kadar ka­dından ayrılması vacip olur. Karısı için, nafaka vardır. Kız karde­şi içinse, iddet gerektiği halde, nafaka yoktur. Bedâi'de de böyle­dir.

Kocası zengin oüan bir kadının, hizmetçisi bulunursa; bu hizmetçiye de, nafaka vardır. Bu, kadın hür olduğu zamandadır.

Eğer, kadın câriye ise; onun hizmetçisine nafaka yoktur.

Hür olan kadının, iki veya daha fazla hizmetçisi olursa, İmâm Ebû Haaîfe (R.A.) ve îmânı Mııhamnıed (R.A.)'e göre, birden faz­lasına nafaka yoktur. Âlimler: «Gerçekten; zengin olan için, hiz­metçiye de nafaka vermek vardır. Fakir içinse, karısına bile nafa­ka yoktur. Kâfî'de de böyledir.

Burada, hizmetçi hakkında da ihtilaf vardır. Bâzıları: «Bu,*-satm alınmış câriyedir.» dediler. Eğer, câriye nıemlüke değil­se, o hizmetçi için nafaka yoktur. Zâhir-i rivâyetde: Eğer, koca fakir ise, onun hizmetçiye nafaka vermesi gerekmez. Her ne kadar o, kadının hizmetçisi olsa bile, bu böyledir, bunu Hasan, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'den rivayet etmiştir. Sahih olan da, budur. Tebym'de de böyledir.

Bir adam karısına: «Senin hizmetçilerinden, hiç birine nafaka vermem; yalnız, sana bir hizmetçi veririm.» der; kansı da, buna razı olmazsa; koca, kadının hizmetçilerinden hiç birine, na­faka vermekle zorlanmaz.

Memlûkeleri olan bir kadın, kocasına: «Bunlara benim mehrîmden nafaka ver.» der; kocası da, onlara, nafaka verir; son­ra da kansı: «Ben verdiğin nafakaya, mehrime mahsup eylemem. Çünkü, onları, sen hizmette kullandın.» derse; kocasının yaptığı infak, kadının mehrine mahsup edilir. Fetâvâyi Kübra'da da böy­ledir.

Kadın, hâkimden, kocasının kendisine nafaka vermesini isterse; eğer, adam sofra sahibi değilse, hâkim, kadın için nafaka bağlar ve her ay, onu vermesini kocaya emreder. Muhiyt'te de böy­ledir.

Kadının nafakası; —fiatı ne olursa olsun—, dirhemler ve dinarlar ile takdir edilmez. Belki de, günün narhına ( — piyasa­sına) göre takdir edilir. Piyasanın pahalı veya~ucuz olması duru­mu değiştirir, Bedâî'de de böyledir.

Kadına, aylık nafaka bağlanınca, artık, ona her ay nafa­kalarını veriniz. Eğer, kadın, nafakasını, her gün isterse; akşam üstü istemesi gerekir. Fetâvâyi Kiibrâ'da da böyledir.

Koca, zengin olur da, beyaz buğday ekmeği; kızartılmış et kebabı yerse; kadın da, fakir veya zengin olursa; bu hususda ihtilâf olundu: Sahih olan, her ikisinin hallerine itibar olunması-dır. Fetva da, bunun üzerinedir.

İkiside zengin ise, nafaka zenginlerin   nafakası dır. İkisi fakir ise, nafaka fakirlerin nafakasıdir.

Kadın, zengin , kocası fakir olursa, ona: «Kadına buğday ek­meği ile bir çorba yedir.» veya «İki çorba yedir.» denilir.

Eğer, koca zengin olursa, nafakayı artırır. Kendisi helva, ke-bab, çeşitli yemekler yerse; kadın, her ne kadar fakir olsa ve evin­de arpa ekmeği yese biîe durum böyledir.

Yalnız, kocanın, bizzat kendi yediğini yedirmesi, üzerine vacip olmaz. Fakat, kadına, buğday ekmeği ile bir veya iki çorba yedi-dr. Zâhir-i rivâyetde : İtibar, kocanın haline göredir.

Âlimlerimizin ekserisinin haber verdiğine göre: Tuhfe'de «Sahih alan, budur.» denilmiştir.  Fethu'i-Kadîr'de de böyledir.

Âlimlerimiz buyurdular kî : Koca için nıüstehap o!an : Kendisi zengin olduğu zaman, karısı fâkirse; yediğini, kadınla be­raber yemektir. Kitab'da: Nafakanın tâyini hususunda, itibâr ko­canın haline veya ikisinin hâline göredir. Kisvede C = giyimde) de cevab aynıdır. Zehiyre'de de böyledir.

Koca fakir; kadın, zengin olursa; hâli hazırda fakirlerin nafakası kadarı, kadına teslim edilir. Artanı zimmetinde borç ola­rak kalır. Tebym'de de böyledir.

Bir koca, eğer: «Ben fakirim. Benim üzerime, fakirlerin nafakası gerekir.» derse, onun sözü geçerli olur. Ancak, karısı onun zengin o'duğunu belgelerse, o zaman zenginlerin nafakasını vermesine hükmedilir. Kendisi de, beyyine ibraz ederse; yine ka­dının beyyinesi geçerli olur. Her ikisinin de beyymesi yoksa; ka­dına, hakimden hakkının alınmasmı talep edince, hakimin adam­dan sorması güzel olur. Eğer bir âdil kişi, onun zengin olduğunu, haber verirse; hâkin: onu kabul eylemez. Ancak, iki âdil İçişi, ha­ber verirse, o zaman, hâkim, zenginlerin nafakasını vermesine hükmeder.

Şehâdet sözünü söylemezîerse, bu haberde, âdet ve adalet şart kılındı. Şehâdet sözü şart kılınmadı. Eğer şahitler: «Biz, o adamın zengin olduğunu duyduk.» derlerse; bu sözleri, kabûi edilmez. Fetâvâyi Kâdîhâivda da böyledir.

Hâkim, fakir nafakası hükmettikten sonra; adanı zengin-îeşse ve kadın, dâva etse; hâkim, bu nafakayı zengin nafakasına tamamlar. Kâfî'de de böyledir.

Kadın: «Ekmek, pişirmiyor; yemek, yapmıyorum.» dev-se; bü kadın, yemek pişirmek, ekmek yapmak için zorlanmaz. Ko­canın, ona, kolay hazır yemekler getirmesi ve onu ekmek yapıp, yemek pişirmeden Önlemesi gerekir.. Fakiyh Ebû'I-Leys ; «Kadm. ekmek yapmaktan ve yemek pişirmekten kaçınırsa; kocaya, kolay şeyler getirmesi vâcib olur.»- demiştir.

Kadın, şayet eşraftan birinin kızı olur ve ehline, bizzat hizmet edemezse, veya eşraftan olmadığı halde, bir illet onun, ekmek ya­pıp, yemek pişirmesine mâni oluyorsa, bu böyledir. Böyle değilse; kocanın, hazır yemek getirmesi gerekmez. Zehıyre'de de böyledir.

Âlimler: «Bu işleri, kadının yapması di^âneı yönünden—hâkim cebreylemese bile— vaciptir.» demişlerdir. Bahru'r-Râ-ık'ta da böyledir.

Bir kimsenin, karısını ekmek ve yemek pişirmek için ki­ralaması caiz olmaz. Kadının da, bunun için ücret alması, caiz ol­maz. Bedâi'de de böyledir

Kocanın un eleme, yeme—>içme âletlerini kap ve kaşığı, ibrik, kazan, kepçe ve benzerlerini  temin    etmesi vaciptir. Cevherelü'n

Neyyire'de de böyledir.

Zâhir-i rivayette : «Kadın ile hizmetçisinin nafakası arasında­ki fark : Eğer, hizmetçi, bu işleri görmekden kaçınırsa, hanımı­nın efendisinin üzerine, onun nafakası vâcib olmaz.»   denÜmiştiı.

Vacip olan nafaka : Yenilen, içilen, giyilen ve oturulan şeylerdir. Yenilen : Un, su, tuz, meyve ve yağdır. Tatarhâniyye'dc de böyledir.

Kadına, yiyecekden, kifayet miktarı ve katık takdir olu­nur. Fetîıu'l-Kâdîr'de de böyledir.

Kadına, temizlik yapacağı şey, kirini giderecek tarak ve yağ gibi şeyler, başını yıkayacağı, sabun çöğen ve emsali olan bel­de ehlinin adetleri, lâzımdır. Fakat, kendisiyle lezzet alınan eşya, boya, sürme gibi şeyler lâzım değildir. Bunlar, kocanın dileğine bırakılmıştır. İsterse, alır, hazırlar; isterse, almaz. Eğer, koca, bunları alırsa; kadının kullanması icâbeder. Koku hazırlamak, ko­caya lâzım değildir. Ancak, onunla fena kokuyu giderecekse, o müstesnadır. Onunla, koltuk altı kokusunu kesmek lâzımdır. Has­talığı için ilâç ve doktor ücreti kocaya ait değildir. Sirâcü'İ-Veh-hâc'da da böyledir.

Kadının, gusledeceği ve elbisesini yıkayacağı suyu__temin etmek, kocaya aittir. Cevheretii'n-Neyyire'de de böyledir.

Ebû'l-Leys'in Fevâları'nda: «Gusül suyunun parası, ko­caya aittir. Abdest suyunun ücretide kocaya aittir.» denümişir. İs­ter, zengin olsun; ister fakir olsun, fark    etmez. Fetva da, bunun

üzerinedir.

Ebeyi, eğer kadın icralamışsa ; ücreti kadına; kocası icar-iamışsa; Ücreti, kocaya aittir. Eğer, ebe ücretsiz gelmişse; onun he-dâyesi, kocaya ait olur. «Doktor ücreti gibi, kadının vermesi de caiz olur.» denümişir. Kerderî'nin Veeîzi'nde de böyledir.

Bir kimse, köye gitse; karısını da olduğu yerde bıraksa; hâkim, onun gıyabına, kadma nafaka hükmeder. Bunun için sefer şart kılınmamıştır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kadın, hâkime gelip ona ; «Ben, filanın oğlu, filanın oğlunun kızıyım. Kocam da filan oğlu filanın oğlu filandır. Benden saklandı. Bana nafaka da koymadı.» der ve hâkimden, nafaka bağlamasını ta'ep ederse; eğer gaip olan adamın, hazırda malı varsa; (nafaka cinsinden dirhem gibi dinar gibi, yiyecek ve giyecek gibi), hâkim de, o kadının, o adamın eşi olduğunu biliyorsa, ifratsız, tef-ritsiz, o maldan kadının nafaka almasını emreder. Kadına nafa­kaya mâni bir hâl varmı diye yemin verir. Kadından, bir de ke-fiî alır. Feiâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Eğer malı ye ^sa, bizim üç imamımıza göre de : Borç yollu, nafaka hükmeylenıez.

Şayet, hazırda malı var; fakat, hâkim, onların, nikâhım bilmi­yorsa ve kadın beyyine getirişse İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye güre bu kabul edilmez. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'e göre kabûî edilir ve nafaka hükmedilir.

Şayet adam gelirde, inkâr ederse; hâkim ona kadına beyyine-shıi iade etmesini söyler. Eğer, kadın beyyine getiremezse nafaka geri alınır. Hulâsa'da da böyledir.

Bu günün hâkimleri nafakayı İmâm Züfer (R.A.) 'in yolu­na göre takdir ediyorlar. İnsanların ihtiyacından dolayı, diğer imamın yoluna uyuyorlar. Kerderî'nin Vecfzi'nde de böyledir.
Gaip olan bir kimsenin, başka bir adamın 3'amnda malı bulunsa; ve adamda onu itiraf eylese; bu meyanda adamın karı-sıda olsa, gaib adamın malından hâkim    karısına nafaka takdir

eder.

Keza hâkim, bu durumu bilse de; adam itiraf etmese yine hâ­kim kadına nafaka takdir eder. O mal, o adamın yanında, ister, emânet o'lsun, ister borç olsun, müsavidir. Bir de, kefil alır. Ve yi­ne hâkim, kadına, nafakayı düşürecek bir sebep olmadığına ye­min ettirir. Cevheretüfa-Neyyire'de de böyledir.
0 Eğer hâkim, zevciyet ve maldan birini biliyorsa, bilmediği şey için ikrara ihtij-acı vardır. Sahih olan da budur.

Elinden mal bulunan bunu ikrar eylemez; hâkim de bunu bil­mezse, kadından malın ^eya zevciyetin veya her ikisinin de isbâ-tını ister. Gaip adamın malından, o kadına nafaka hükmetmek için, böyle yapar. Veya, kadına borç etmesini emreder ve ona na­faka hükmetmez, çünkü, o gaybe hükmetmek olur. İmâm Züfer: «ÎCadınm beyyinesini, şahitlerini dinler;  —Gaip adamın malı olsa bile—, nikâhla ve nafaka vermekle hükmetmez. Ancak kadına, borç etmesini emreder buyurmuştur. Bu günün hâkimlerinin ameli, bunun üzerinedir. Fetva da, bununla verilir. Kenz Şerhi'ıv de de böyledir.

Bundan sonra, koca dönerse bakılır ; Eğer, kadmm na­fakası acele cdilmemişse, iş bitmiştir. Eğer acele edilmiş olur; bu­nun üzerine de beyyine getirir veya getirmezse, kadına yemin ettirilir. Kadın, yeminden kaçınırsa; işte o zaman, koca, rnuhey-yerdir. îsterse, kadından, isterse, vekilinden alır Bedâi'de de böy­ledir.

Gaip adam geri gelir ve nikâhı inkâr ederse; yemini ile bir­likle, onun sözü geçerlidir. Yemin ettiğinde, eğer mal emânetse, koca isterse, karıdan; islerse emânet yanında olandan ahr. Borç ise, onuda alacaklıdan ahr. Sonra da, o borç sahibi, kadına mü-râcât eder. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Koca döner ve kadını boşadığınj talâk iddetinin de bitti­ğini belgelerse; veren doğii alan tazmin eder. Ancak, kocanın bey-yinesi : «Gerçekten, veren talâkı ve iddetin bittiğini biliyor.» der­se; bu müstesnadır. Itâbiyye'de de böyledir.

Eğer nafaka bedelini veren : «Ben zevciyet i bildim; talâ­kı bilmedim.» derse, talâkı bilmediğine dâir yemin edince ödeme yapmaz. Gâyetü's-Sürûcî'de de böyledir.

Emânet, kadına nafaka vermede, borçtan evlâdır. Hâkim, borçluya veya emânet bırakılana emreder; yanına mal bırakılan da : «Ben, malı, nafaka olarak kadına, verdim» derse; sözü kabul edilir. Borçlunun sö/ii ise, işba t sız kabul edilmez. Feîâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Emânet bırakılan veya kocanın evinde olan mal, kadının hakkının cinsi hilâfına olursa; o maldan, nefsinin nafakası için, ka­dın bir şey satamaz.

Keza, bütün âlimlere göre : Nafaka hakim de, bir şey satamaz. Ancak, evin ve kölenin icarından verilir. Bu da, gaip için olur. Mu-hıyt'-te de böyledir.

Yiteri de gaip olan   yerindedir.    Fetâvâyi    Kâdîhân'da da böyledir,

Hâkim, kocanın malından kadına, nafaka verdiği zaman, kadının, o maldan, kifayet miktarı alması gerekir.

Kadın hâkime müracâat edip kocasının üzerine nafaka bağ­lanmasını talep eder; kocanın da, kadında alacağı olur ve karısına : «Ondan, nafakana mahsup eyle.»  derse; öyle yapılır. Muhiyt'te de böyledir.

Şayet, hâkim nafakayı, pahaiı veya ucuz hükmetmiş olur­sa; o hâkim, hükmünü değiştirir. Zahîriyye'de de böyledir.

Nafakadan aczi sebebiyle ayrılmaz; ve ona borç etmesi em­redilir. Kenz'de de böyledir.

Nafakadan aczinin meydana çıkması, ancak ve ancak koca­nın hazır olduğu zaman mümkündür. Adam, karısından gaip olur: kadına da, bir nafaka bırakmazsa; kadın, dununu hâkime iletir; hâkim, aczi sebebiyle, bunların aralarının tefrik edilmesini uygun gören bir âîime yazarsa; ayrılık vâki olur mu? Şeyhu'l - İslâm : «Evet nafakadan âciz olunca, tefrik olunurlar.» demiştir. Zehiyre sahibi: «Sahih olan hâkimin, hükmü sahih değildir. Çünkü bu hü­küm içinde içtihad olan bir hüküm değildir.» demiştir. Gerçekten, acz bitmez. Nihâye'de de böyledir.

Kadın, kocasını, nafaka hususunda dâva eder hâkini, hü­küm veı-ene kadar, uzun bir müddet geçerse; hâkim, bize göre, ge­çen zamanın nafakasını, kadına hükmetmez. Muhıyt'te de böyledir.

Hakim takdir etmeden ve kendileri razı olmadan önce, koca, karısına borç edip nafaka verse; kansına müracaat ederek bunu ge­ri alamaz. Bu, fazladan bir infak olur. Koca, hazır olsun, gaip ol­sun, müsavidir. Hakimin takdiri veya kendilerinin rızalarından sonra kadın kendi malından harcama yapsa, müracaat edip bu­nu kocasından alabilir.

Keza kadın, kocasına karşı borçlanırsa, (bu borç etme ister hâ­kimin izni ile olsun, ister izinin hâricinde olsun müsavidir.) —bu­nu kocasına ödemez. — Bedâi'de de böyledir.

Hâkim, kadın için, kocanın üzerine, her ay şu kadar nafaka takdir eder veya her ayın nafakasına, aralarında razı olurlar ve ay­lar geçtiği halde koca nafakadan bir şey vermez; kadın da, borç yapar veya kendi malından harcar; sonra da adam veya kadın ölürse; bize göre, hepsi sakıt olur (= düşer)

Kuza, koca, bu durumda kadım boşarsa; hâkimin takdirinden sonra toplanan nafakanın, tamamı sakıt olur. Bu bizim kavlimizdir. Hâkim, kadına, bir nafaka takdir eder, fakat borçlanmasını emret­mezse bu böyledir. Eğer kadına, kocasına karşıt borçlanmasını em­rederse, kadın borçlanır. Sonra da, ikisinden birisi, Ölürse, bu du­rumda nafaka bâtıl olmaz. Hâkim Şehid de böyle söyledi. Sahih olan da budur.

Peşinen verilen nafaka, geri iade edilmez. Her ne kadar, onlardan birisi ölse veya adam karısını boşasa bile, böyledir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) Fe göre böyle­dir. Fetva da, bunun üzerinedir. Mehru'i   Fâık'ta da  böyledir.
Bir kimse, üç taİâk boşadığı kadının nafakasını, iddeti bi­tince kocaya gitmesi İçin, verse; onu, kendi nefsine nikahlayamaz. Şeyhu'1 - İmâm Ebû Bekir Muhammed bin FadI: «Eğer, dirhemle t verse; istemek vardır. Ancak sıla (- akrabalık) için olursa bu müs­tesnadır.» demiştir. Başka âlimler de : Nafaka vermesi şarttır. Ve şöyle söyler »'Bana nikahlanman üzere, sana infak ediyorum,» is­ter "nikah etsin ister etmesin, kadına müracaat eder. Demişlerdir. Eğer, böyle söylemez; ancak, o, delâletle gerçekten bunun için in-i'âk ettiğini bilirse; bazıları «Müracaat edemez.» dediler. Şeyhu'l -İmâra Üstâz Zahîra'd - Dîn : «Her haliyle müracaat eder. Çünkü, o rüşvettir." elemiştir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Koca, fakir oiur; bunu da, hâkim bilirse; hâkim, onu hab-setme/. Muhiyt'te de böyledir.

Hâkim, onun fakir olduğunu bilmez; kadında hâkime mü­racâatla bahsedilmesini isterse, evvel emirde hâkim onu habsetmez.

Fakat, hâkim infak ile emreder;.ve : «Kadına infak eylemezsen hap­sedilirsin.» diye haber verir.

Ancak, kadın bundan sonra, ikinci üçüncü defa hâkime başvu­rursa, arlık hâkim onu hapseder. Nafakadan hâriç, borç da böyle­dir.

Hâkim, kocayı, iki veya üç ay habsettiği zaman, yine de, ondan, nafaka istenir. Bazı yerlerde, dört ay diye'de zikredilmiştir..

Sahih olan, miktar yoktur. Belki de, o, hâkimin re'yüıc bağlıdır. Eğer hâkimin görüşünün ağırlığı, o adamın, malı olunca, borcun ödemesi şeklinde ise, onun yolunu arar. Talip, onu tasarrufundan men edemez.

Eğer zengin ise nafakasını ve borcunu, rızâsı olmaksızın çıkar­maz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet, hâkim, kocanın vereceği nafakayı takdir eder; koca, ise, zengin olduğu halde, onu vermekden kaçınır; karısı da, onun habscdilmesini isterse, o, hapsedilir. Yalnız, uygun olan, onu evvel emirde hapsetmemek; belki de, onu iki veya üç oturum tehir edip, her mecliste ikaz etmekdir. Yine de, vermezse, o takdirde, diğer borçlarda olduğu gibi, o zaman habsetmek uygun olur. Bedâi'de de böyledir.

Bu kimse, hapsedilmekle, nafaka, ondan kalkmaz. Ona, borçlanması emredilir. Adamın, eline mal geçince, yeniden kendisi­ne müracaat edilir. Eğer, koca, hâkime : «Kadım da benimle bera­ber, hapseyle; yanımda, boş yer vardır.» dese bile, hâkim, kadını, onunla birlikte hapsetmez. Muhayt'te de böyledir,
Koca, nafaka için hapsedildiği zaman, hâkim, nafaka cin­sinden olan şeyini, kadına teslim eder. Adamın rızası olmasa da. Öyle yapar. Eğer, nafaka cinsinden olmazsa; ondan, bir şey satıl­maz. Fakat, adamın bizzat kendisine onu satıp borcunu ödemesi emredilir. Diğer borçlarda böyledir. Bu, îmâm Ebû Hanîfe (R.A.3 ye göredir, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.J'e göre, adamın malı, nafaka cinsinden olmasa bile satılıp, borcunun yerine verilir. Bedâi'de de böyledir.

İmâmeyn'egöre, hâkim satışa, önce taşınır mallardan baş­lar. Eğer, onların parası nafaka borcuna yetişmezse; o zaman da, taşınmaz malları satar. Zehiryre'de de böyledir.

Adamın, yalnız bir sarığı olsa, nafaka için onun satımına zorlanmaz. Çünkü, giyilen şeyler diğer borçlar için de satılmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Şayet geçmiş zamanda, hâkimin ne kadar nafaka takdir eyle­diğinde, ihtilâf ederlerse; kocanın sözü geçerlidir. İsbat kadına ait­tir. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Kadın için, kocaya nafaka takdir edildiği zaman, kadının koca­sı üzerinde mehrinden kalanı varsa; adam da kadına bir şeyler ve­rince; ihtilaf eyleseler; koca: «Bu, mehirdir.» karısı da: «Ha­yır, bu nafakadandır.» derse, kocanın sözü geçerlidir.

Şeyhu'l - İslâm Haher - zade : «Verilen şey, eğer mehir için verilmesi âdet olan şeydense, mehirdir. Fakat, mehir için verilmesi âdet olan şeyden değilse, (et suyu gibi, ekmek gibi bir tabak mey­ve gibi ve emsali söylerse) o zaman kocanın sözü kabul edilmez. Mumyt'te do böyledir.

Nafakanın cinsinde veya miktarında yapılan anlaşma ve­ya verilen hükümde ihtilâf ederlerse; kocanın sözü geçerli olur. Ka­dının, isbr.l etmesi gerekir.

Koca, karısına, bir elbise gönderir; karısı da : «Bu, hediyedir.» der; kocası ise: «Bu, kisvedir.» derse; yemin ile birlikte, kocamı} sözü geçerli oiur. Ancak, kadın, onun hediye olarak gönderildiğini isbat ederse; o müstesnadır.

Bu meyanda, kocası da onun hediye olmadığını belgelerse, ko­can m belgesi muteberdir.

Keza, karı-kocaıun her birî diğerinin ikrarını belgeleseler, iLi bar kocanın belgesincdiı*.

Keza, koca, dirhemler yollar ve : «Bunlar, nafakadır." der; ka­dında : «Hayır, hediyedir.» derse, kocanın sözü geçerlidir. Mebsütia da böyledir.

Koca, infak ettiğini iddia eder; kadın, da bunu ınkaı eder­se; yeminle birlikte, kadının sözü geçerlidir. Mumyt'te de böyledir.

Bir kadın : «Gerçekten, kocam benden uzaklaşmayı istiyor. Nafakam irin, kefil istiyorum, dese; İmâm Ebû Hanîfe CR.AJ'ye göre böyle söylemeye hakkı yoktur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre istihsanen, bir aylık nafaka için, kefil alabilir. Fetva da bunun üze­rinedir.

Şayet, kocanın, seferde bir aydan fazla kalacağı bilinirse İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre bir aydan daha fazla içinde kefil alır. Hulâsa'da da böyledir.

Bir kimse, başka birisinin karısına, kocalının yerine nala-ka   ve mehiı- ödese, bu nafakanın tazmini hâilidir. Ancak, her ay için bir miktar belirlenmesi hâli müstesnadır. Aslında, kan koca­nın, beraberce anlaşıp koca, nafaka her ay, belli bir şey öderse bu güzel clur. Zehıyre'de de böyledir.

Bir adamın, kadının her aylık nafakası için, kefü olması, caiz cimaz; Yalnız, bir ay için kefil olabilir.

Şayet kefil : «Kocandan dolayı, bir senelik nafakana kefil ol­dum.» derse; işte o zaman, bir senelik kefaleti caiz olur.

Keza, eğer : «Senin nafakana, ebediyyen kefil oldum.» ve}'a «sağ olduğum müddetçe.» derse, hayatta oldukça kefildir.

Bir adam, bir aylık veya bir yjlhk nafakaya kefil olsa, kadının kocası da, onu, bâin veya nc'i talakla boşasa, bu kefilden, iddet na­fakası alınır.

Nafaka hakkında, kadın, kocasını hâkime dâva eder; ko­canın babası da kadına : «Nafakanı, ben vereceğim." der ve yüz dirhem de verdikten sonra, kocası bu karısını, boşarsa; baba, ka­dına nafaka için verdiğini, geri alamaz. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Bir kadın kocasına : «Ben, senin karın oldukça, sen benim na­fakamdan ebediyyen uzaksın.» derse; eğer hâkim, ona nafaka tak­dir etmemişse; bu beraat batıl (= geçersizidir. Eğer hâkim, ona her ay için, on dirhem nafaka takdir eylemişse, birinci ayın nafaka­sını ibra caiz olur; diğer aylannki olmaz.

Şayet, bir ay geçtikten sonra : «Giden ayın ve gelen ayın nafa­kasını sana ibra eyledim.» derse; kocası geçmiş ayın ve gelen ayın nafakasından uzak kalır. Daha fazlası olmaz. Mezîd'de de böyledir.

Şayet kadın :«Nafakamdan bir seneliğini sana ibra eyle­dim» dese bile, kocası, yalnız bir aylık nafakadan uzak kalır. Fet-hu'l - Kadîr'de de böyledir.

Bir kadın, kocasıyla, her ay için, üç dirhem nafakaya an­laşma yapsa; bu caiz olur. Sonra, nafakanın bu cins sulh mes'ele-krindc asi olan, gerçekten nafakadan sulh, karı koca tarafından, ne /aman bir şe^u hasıl olursa; hakimin o anlaşmaya göre, koca üzeri­ne naiaka takdir etmesi caiz olur. Bu sulh isler hâkimin takdirin­den önce olsun, ister sonra olsun, iki tarafın rızaları her ay için ne İse, nafaka odur.

Karı - koca bir şey üzerinde anlaşma yapmışlarsa; hakimin ay­rı yatan kocaya, haline göre, nafaka takdir etmesi caiz olmaz. Meselâ : Anlaşma bir köle Veya bir elbise olarak vâki olmuşsa, bakılır : Eğer, aralarında yapılan anlaşma, hâkimin hükmün­den önce ise, kadının  nafakası odur.

Keza, aralarında kendi rızaları ile, her ay için, bir şey tayin ek­ledikten sonra ise, itibar aralarında olan sulha göredir.

Eğer, sulh hâkimin, kadına takdir eylediği nafakadan ve yine aralarında her ay için razı oldukları şeyden, sonra ise; bu sulha iti­bar olunur. Bu takdire itibaren faydası, bunu artırmanın da, eksilt­menin de caiz olduğundandır. İşte, bu asi üzerine, bu meseleler meydana çıkarılır.

Kadın, kocasıyla her ay için, üç dirhem nafakaya, anlaşma yapsa; sonrada kadın : «Bu miktar bana kafi gelmiyor.» dese; eğeı, koca zengin birisiyse, kadının dâva edip nafakasını kifayet mikta­rına çıkartma hakkı vardır.

Keza, kadın, kocasıyla anlaşma yapar da; her ay için üç dirhe­me razı olur; sonra da, kocası : «Benim, buna gücüm yetmiyor.» derse; onun bu sözüne inanılmaz. Kadın, üç dirhemin tamamını alır. Kitab'da denilmiş ki : «Yalnız, hâkim bu adamın durumunu bazı insanlardan sorar. Onlar da hakikaten, bu adamın gücünün yet­mediğini haber verirlerse, nafaka noksanlaştınlıp, gücü yetecek ha­le konur, denilmiştir.

Giyimde de, sulh böyledir. Kadın, yahûdi yapısı bir gömlek; zatiy yapısı bir çar; birde, şam yapısı baş örtüsüne kocasıyla anlaş­ma yapmışsa, bu caizdir. Zehıyre'de de böyledir.

Bir kimse karısıyla, bir senenin nafakasına bedel olarak, bir kat elbiseye anlaşma yapar; onu da, kadına verirse; bu caizdir. Bundan sonra, kadın, yine elbise isterse, bakılır : Elbise üzerine yapılan anlaşma, eğer, hâkimin kadın için takdir eylediği nafakadan veya her ay için, nafaka olarak bir şey üzerinde aralarında anlaşma yaptıktan sonra ise; işte o zaman kadın, hâkimin takdir eylediği nafakaya veya daha önceki aylık anlaşmalarına döner. Fakat, sulh önce elbiseyle yapılmışsa; işte o zaman, kadın elbisenin kıymetine başvurur.

Meselâ : Kadının nafakasından bedel, orta halli bir hizmetçi üzerine anlaşma yapsalar,. onun içinde, bir müddet koysalar veya koymasalar; eğer bu, hâkimin takdirinden daha önce ise caizdir. Bu anlaşma, hâkimin takdirinden sonra ise caiz değildir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adamın iki karısı olduğu zaman, biri hür diğeri efendisinin bir eve yerleştirdiği bîr câriye olsa; koca, bunlarla, na­faka hususunda, anlaşma yapsa ve câriye için hür kadından daha fazla nafaka şart koşsa, bu caizdir. Eğer, cariyenin efendisi, onu bir eve yerleştirmemi şse; bu cariyenin kocası ile nafaka anlaşması yap­ması caiz olmaz.

Keza, bir kocanın nikâhı fâsid olan karısıyla, nafaka anlaşma­sı caiz o'maz. Zehiyre'de de böyledir.

Kadın kocasıyla nafaka ve giyimde, halkın  benzerinde aldar madiği miktardan fazla ile anlaşma yapması caiz olur. Bunun aksi olursa caiz olmaz, fazla olan geri alınır o kadının mislinin nafakası verilir. (Hulâsa)

Bir köle, efendisinin izniyle evlense; karısının nafakasını verir. Köle bunu temin için satılabilir de. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Efendinin fidyesini vermek gerekir. Eğer, köle ölürse; na­faka düşer. Cevheretü'n - Neyyire'de de böyledir.

Müdebbir, efendisinin izniyle evlenirse; kadının nafakası, kazancından ödenir. Mükatep de âciz olmazsa böyledir. Şayet, âciz kalırsa, satılır.

Bunlar, efendilerin izni olmadan evlenirlerse; onlara nafa­ka ve mehir yoktur. Kâfî'dede böyledir.

Bunlardan birisi, azâd edilse; azâd olundukları zamandaki nikâhları caizdir. İstikbâlde, nafaka ve mehir üzerlerine vacip olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) 'ye göre, tamamı azâd edilmeyen kö­le, mükâtep yerindedir. Muhıytt'te de böyledir.

Bir kimse cariyesini kölesine nikâhlasa; cariyeyi hazırlasın veya hazırlamasın, nafakası efendisine âiddir. Kâfî'de de böyledir.

Eğer efendisi : «Ben, ona nafaka vermem.» dese; onun na­fakası, üzerine cebredilir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir kimse, kızını, kölesine nikahlarsa; kızın nafakası kö­lenin üzerinedir. Bedâi'de de böyledir.

Nikâhlı bir cariyeye, eğer efendisi "bir ev hazırlarsa; ona, nafaka vardır; değilse, yoktur.

Müdebbere ile ümm-ü veled de böyledir.

Cariyeyi efendisi hazırlar demek, câriye ile kocasının aralarını beş, tenha bırakmak ve kendisine hizmet  yaptırmamak demektir.

Eğer, cariyeye bir ev hazırlar; sonra da, kendisine hizmet, et­tirmeye başlarsa; nafaka düşer. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir,

Câriye efendisine hizmet ettiği nıüddetçe; kocasının üzeri­ne nafaka yoktur. Şayet efendisi, kocanın evini hazırlarsa; cariye­de bazı vakıtlarda gelip efendisine, kendi kendine hizmet eder, ona efendisi hizmet ettirmezse, âlimler :<'Nafaka düşmez, (yâni; nafaka verilir.)» demişlerdir. Bedâi'de de böyledir.

Şayet câriye, efendisinin olmadığı bir zaman da, onun evine geiir; efendisinin ehli ıyâli de, onu kocasının evine gitmekten men eder ve kendilerine hizmet yaptırırlarsa, bu cariyeye'nafaka yoktur. Mulııyıt'te de böyledir.

Mükâtebe, efendisinin izniyle nikâhlanırsa; o hür kadın gi­bidir. Onun, hazırlanmaya ihtiyacı yokttır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böledir.

Babamdan : «Bir kimse, cariyesini, bir adama nikahladığı halde; uzun müddet, o câriye efendisinin hizmetiyle meşgul bulun­sa, geceleri de kocasına hizmet eylese; bu cariyenin durumu nedir?» diye soruldu.

O, şu cevabı verdi :

- Gündüz nafakası, efendisine; gece nafakası da, kocasına aittir.» Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir köle veya müdebber veya mükâtep efendisinin izni ile evlense; karısı da, çocuk doğarsa, çocuğun nafakası üzerine zorlammaz. Çocuğun anası, ister hür, ister câriye, ister mütlebbere, ister mükatebe, isterse ürom-ü veled olsun, fark etmez.

Eğer, kadın mükâtebe ise, çocuklarının nafakası ona aittir. Ka­dın, müdebbere veya ümm-ü veled ise evladlan kendileri gibidir; na­fakaları, efendilerinin üzerinedir.

Kadın hür olduğu vakit, çocuğunun nafakası,— bu kadının malı varsa— onun üzerinedir. Eğer malı yoksa o zaman çocuğun nafaka­sı, akrabalarından en yakın olan vârisine aittir. Keza, hür bir adam, bir câriye veya müdebbere veya mükâbere veya ümmü veled nikahlarsa, cevap; köle müdebber, mükâteb hakkında verilen ce­vap gibidir. Zehıyre'de, de böyledir

Cariyenin, ümmü veledin veya müdebberenin efendisi fa­kir çocukların babası da, zengin ise; baba onları infak etmekle cmrolunurmu?

Eğer, çocuk cariyeden olmuşsa; baba nafakası ile emrolunmaz. Eğer çocuk ümm-ü veled veya müdebbereden olmuş ise, baba onun nafakası ile emrolunur. Muhıyt'te de böyledir.

Sonra, baba, efendiye müracaat eder ve çocuklara sarfetti-ğini ondan ister. Fetâvâyİ Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kimse kölesini ve cariyesini mükâtebe yapmış ve onla­rı da evlendirmişse, bunların bir çocuküarı olunca, onun nafakası babaya değil, anaya aittir.

Bu, mükâtebin, kendi cariyesine cima' edip ondan bir çocuk doğ­ması halinde rnuhalifdir. îşte burada, o çocuğun nafakası, mükâtebe aittir.

Eğer, mükâtep, başka birisinin cariyesi ile evlenir; ondan da bir çocuk dcğar,"veya mükâtep, o cariyeyi satm alana kadar, çocuk doğ­maz, sonra doğarsa; artık, çocukların nafakası mükâtebin üzerine­dir. Muhıyt'te de böyledir.

Bu durumda, elbise de, yaza ve kışa elverişli olarak, kocanın üzerine vâcibdir. Yenâbî'de de böyledir.

Elbise, senede iki defa, altı ayda bir defa takdir edilir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet kadına altı ayda bir, bir kat elbise takdir edilirse; onun için, o müddet çıkmadan, başka elbise hakkı yoktur.

Eğer, allı ay geçmeden önce, alman elbise yırtilırsa; fakat, bu, âdet üzere giyildiği zaman yırtılmayacak ti ise, kocanın, yenisini al­ması gerekmez; değilse, gerekir. Eğer, altı ay geçtiği halde, elbise ılımıyorsa, durması giyilmediğinden veya başka elbise giyildiğin­den; yahut bir gün onun, bir gün başkasının giyilmesi sebebinden-se; onun için, başka bir kat elbise daha takdir edilir. Cevheretü'n -Neyyire'de de böyledir.,

Eğer elbise veya nafaka zayi olsa, veya çahnsa, -başkada el­bisesi veya nafakası bulunmasa; yeniden temini gerekir. Gâyetti's-Sürûcî'de de böyledir.

Kocanın,  durumuna, göre karısına, üzerine oturacak bir-sergi vermesi vâcibdir.

Eğer, koca zengin ise; kış için tımfese denilen bir yaygı, yaz için de, şantiyen bir yaygı gerekir. Eğer, koca, fakir ise; yaz için ha­sır, kış için de, bir keçe yaygı gerekir. Tunfese ile sahtiyan sergi, hasırdan sonradır. Sirâcü'l - Vehhâc'da da   böyledir.

İmam, Kita'b'da: Hakim, hizmetçinin narasını takdir ettiği zaman, onun elbisesini de takdir eder. Fakire kışın, keten bir göm­lek, bir izâr ve ucuzundan bir üst giyişi; yazın ise; bir gömlek,: bir de izâr gerekir Zengin için de; kışın zatıy denilen bir gömlek; bir izâr ve bir üst giyişi; yaz için de onun aynısıdır. Kış elbisesi yazdan fa/.İadır. Sonra, hizmetçi için baş örtüsü yoktur. Kadın hizmetçi için, yeteri kadar ayakkabı da lâzımdır. Bu durum, beldelerin de­ğişmesiyle, değişir.

Soğuk, veya sıcak yerlerin giyimleri, ayrı ayrıdır.

Hakim, hizmetçinin nafakasında, kifayet miktarını, zaman ve mekânı göz Önüne alarak takdir edt:

Ancak, hizmetçinin kisvesi ( — elbisesi) hanımının elbisesinin dengine yetişmez. Muhıyt'te de böyledir.

En doğrusunu, ancak, Allahu Teâlâ bilir.

Kadının oturacağı yeri temin, kocasının üzerine vaciptir. Bu ev, kadının ve kocanın ehlinden hâli bir ev olacaktır Kadının seçmesi  ise müstesnadır. Keriz Şcrhi'nde de böyledir.

Bir adam, karısını yanında hiç kimsenin olmadığı bir yer­de oturtur; kadın da hâkime şikâyet ederek, kocasının kendisini dövüp eziyet ettiğini söyler   ve   hâkimden, kocasına emrederek, kendisini iyi    kimselerin arasında oturtmasını; onların kocasının yaptığı iyliği de kötülüğü de bilmelerini ister ve eğer hâkim, işini kadının dediği gibi olduğunu bilirse; o zaman, kocasını haksızlık­tan men eder. Eğer, bunu   bilmezse; o vakit, bakar: Eğer, o ev^rn komşuları iyi kimselerse orada oturtur ve komşulardan o adamın ne yaptığını    sorar. Eğer, onlar kadının söylediği   gibi, söylerse, adamı zecreder ve yaptığından men eder Eğer, komşular: Bu ada­mın karısına eziyet etmiyor derlerse hâkim, onları orada bırakır. Eğer komşularında itimad edilir kimseler yoksa veya bunlar koca tarafına meyi ediyorlarsa; hâkim kocaya iyi kimselerin ara­sında oturmasını emreder, onlardan da durumlarını sorar ve haber­lerine göre iş yapar Muhıyt'te de böyledir.

Kadın, kumasıyla veya görümcesiyle oturmaktan kaçınır; ev dar olur, fakat odaları bulunursa onu bir oda da bırakır ve on­dasına kilitlerse ar,tık, kadın kocasından, başka yere gitme isteğin­de bulunmaz. Eğer, o evde başka başka odalar yoksa, kadının bunu isteme hakkı varıdır.

Eğer kadın : Ben cariyen ile bir evde durmam, derse; bunda hakkı yoktur.

Keza, kadın «Ben senin ümmü veledinle oturmam, derse; bun­da da hakkı yoktur. Zahirîyye'de de böyledir.

Bürhânü'l - Eimme  bununla  fetva vermiştir. Kerderi'nin Vecizi'nde de böyledir.

Eğer koca kadının, babasına veya anasını veya ehlinden birisini kadının yanma girmeden men etmek isterse; bunda itilaf oldu: Bazıları: Ana ve babasını her hafta kadının yanma girmeden men edemez dediler. Ancak onların yanında olmasından men eder. Alimlerimiz bunu kabul eylemişlerdir, Fetva da bunun üzerine­dir Fetvâyi Kadihan'da da böyledir.

Bir koca karısını, haftada bir defe ana ve babasının yan­larına gitmekten men edemez denilmiştir. Fetvada bunun üzerine­dir. Gâyetiis- SiirlirlMdır. Gayetüs- Sürüci'de de böyledir.

Bir koca, karısını, ana- babasının dışında ziyaretten men edebilir- mi? Bazı alimler Her ayda, bir defa akraba ziyaretinden men edemez demişler; Belh alimleri ise: Senede bir defa demiş­lerdir. Fetva da bunun üzerinedir.

Keza kadın bacısı, teyzesi halası gibi mahremlerini, ziyaret etmek isterse; yukarda söylenenler gibidir Felvâyî Kâdihan'da da böyledir.

Bir koca, karısını, ana, babasından, başka kocasından olan çocuğundan ehlinin ona bakmasından ve konuşmasından men edemez. Kadınla ne zaman isterlerse; görüşüp konuşurlar. Hidâye-'dc de böyledir.

Mecmüu'n-nevâzil de: «Eğer kadın ebe veya cenaze yıkayıcı ise veya kadının, başkasında veya başkasının kadında hakkı vax*sa; ko­casının izni, olsa da, olmasa da, kadın çıkabilir. Hac da böyledir.

Bunlardan başka, yabancıların ziyaretinden ve onların bay­ramlarından, düğünlerinden için kadına izin vermez. O da izinsiz gidemez.

Şayet, koca izin verir; o da giderse; her ikiside günahkâr olur­lar.

Kadın, hamama gitmekten de men olunur. Fethu'l - Kadîr'de de böyledir.

Eğer, koca, karısına, bid'attan hâli vâız meclisine gitme­sine izin verirse, bunda bir beis yoktur.

Kadın, kölesiyle yolculuk yapamaz. Kölenin husyeleri ol­masa bile, böyledir. Mecûsî olan oğlu ile de, yolculuk yapamaz.
Bu zamanda, süt kardeşi ile de yolculuk yapamaz. Başka bir kadın ile de, yolculuk yapamaz. 12-13 yaşlarında olan mürahik oğ­lan ile de yolculuk yapamaz.

Kadın, kızının kocası ile, kocasının oğlu ile, anasının kocası üe yolculuk yapar. Kerderî'nin Vecîzi'nde de böyledir.

Kadın için, kocasının izni olmaksızın, onun evinden, bir şey vermek yoktur.
Farz orucun dışında, izinsiz, oruç da tutamaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir. [34]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..