ONBİRİNCİ MESELE:

Medine döneminde inen sûrelerin Mekkî sûreler üzeri­ne bina edilerek değerlendirilmeleri, keza Mekkî ve Medenî olan sûrelerin de kendi aralarında nüzul sırasına göre birbi­ri üzerine tertip edilerek ele alınmaları gerekir. Aksi takdirde doğru olmaz. Bunun delili şudur: Medine döneminde gelen sûre­lerin mânâsı çoğu kez Mekkî olanların mânâsı üzerine kurulmuş­tur. Nitekim her iki dönemde, sonra gelen nasslar da, daha önceden gelmiş olanların üzerine tertip edilmiştir. Bu sonucu istikra ortaya koymuştur. Bu ya bir mücmelin beyanı, ya umumun tahsisi, ya mutlakın takyidi, ya detayları getirilmemiş olan şeylere açıklık ka­zandırılması veyahut da tamamlanmamış olan şeylerin tamamlan­ması yoluyla olmuştur.
Bunu teyid eden ilk şahit, şeriatın bizzat kendisidir; çünkü o, ahlâkî güzellikleri tamamlamak ve İbrahim'in [şeriatından tahrife uğrayan şeyleri düzeltmek için gelmiştir,[313]
Bu ilk şahidin arkasından En'âm sûresi gelir. Bu sûre inanç­ların esaslarını ve dinin temellerini açıklamak üzere inmiştir. Alimler, Kelâm âlimlerinin Vâcibul-Vücûd'un (yani Allah'ın) isba-tından başlayarak devlet başkanlığına kadar sıraladıkları tevhid esaslarını bu sûreden çıkarmışlardır. Bu onların söyledikleri. Bir de bizim kitabımızda ortaya koyduğumuz bakış açısından yaklaşıl­dığı zaman, bu sûrede şeriatın bütün küllî kaidelerinin açıklanmış olduğu yakından görülecektir.[314] Bu kaideler öyle bir özellik arze-der ki, bunlardan biri ihlâle uğradığı zaman şeriatın düzeni bozu­lur; onlardan biri bulunmasa genel esaslar eksik kalır.

Sonra Hz. Peygamber  Medine'ye hicret ettikten son­ra kendisine gelen ilk sûre Bakara sûresi oldu. Bu sûre, En'âm sûresinde konulmuş olan temeller üzerine kurulan takvanın esasla­rını belirtmiştir. Çünkü bu sûrede mükellefe ait bütün fiillerin hü­kümleri açıklanmıştır. Eğer başka sûrelerde de ele alınmışlarsa, bu Bakara sûresinde bulunanların tafsilatı mahiyetindedir. Bakara sûresi (mükellefe ait fiillerle ilgili olmak üzere) anahatlarıyla şu ko­nuları içerir: İslâm'ın esasları olan ibâdetler; yemek, içmek vb. ko­nularla ilgili hükümler; alış-veriş, nikâh, talâk ve bunlarla ilgili ko­nular gibi muamelât; ceza hukuku ile ilgili hükümler...Aynı şekilde bu sûre, dinin, nefsin, aklın, neslin ve malın ko­runması gibi zarurî esasları da içerir. Eğer bu sûrede, En'âm sûre­sinde olmayan birşeye temas edilmişse, bu ikmâl esasına mebnî ol­muştur. Daha sonra gelen Medenî sûreler, aynen sonraki tarihli Mekkî sûrelerin En'âm sûresi üzerine bina edildiği gibi, Bakara sûresi üzerine kuruludur. Diğer sûreleri de iniş sırasına göre ele al­dığımız zaman, tıpa tıp onların da kendi aralarında aynı durumda olduklarını görürüz. Bu itibarla Kitap üzerinde değerlendirme ya­pacak kimselerin bu noktayı gözardı etmemeleri gerekmektedir. Çünkü bu, Tefsir ilimlerinin inceliklerindendir ve kişi, bu konudaki bilgisi oranında, Allah Teâlâ'nın kelâmını daha iyi bir şekilde kav­rayabilecektir.

Fasıl:
Aynı durum Sünnet için de varittir. Çünkü o, Kitab'm açıklayı-cısıdır. Dolayısıyla değerlendirme ve açıklama konusunda, mutlaka Kitab'a uygun bir şekilde ele alınacaktır Onlardan hangisinin tarih itibarıyla daha sonra varit olduğunu bildiğimizde, hadislerde mey­dana gelen nâsih ve mensûhlan ayırt edebiliriz. Nitekim Kur'ân'da da durum aynı idi. Henüz İslâm'ın bütün hükümleri konulmadan önce pek çok hadis vârid olmuştu. Bunlarda pekâlâ mutlak ve umûmî ifadeler bulunmuş olabilir ve muhtemelen bunlar bazı şüp­heler de uyandırabilir. Bunlar, eğer tüm hükümler yerleştikten sonra vârid olsaydı, olduğu gibi anlaşılacaktı. (Ancak böyle olmadı­ğı için bazı yanlış anlaşılmalar da olmuştur.) Meselâ şu hadislerde olduğu gibi: "Kim, Allah'tan başka ilâh olmadığına inanarak ölür­se, cennete girer[315]"Kim canugönülden Allah'tan başka ilâh ol­madığına ve Muhammed'in de O'nun rasûlü olduğuna şehadet ederse, Allah ona ateşi haram eder'[316] Bu mânâda daha birçok ha­dis vardır ki, hep bu yüzden İslâm ümmeti arasında, mü'min olup da günah işleyen kimse hakkında ciddî görüş ayrılıkları olmuş­tur.[317] Mürcie fırkası, bu tür hadislerin mutlak ifadeli zahirlerine tutunmuştur. Onlara göre, bu hadislere muarız olan diğer deliller tevil edilirler. Ehl-i sünnet ve'1-cemâat ise onların görüşlerinin ak­sini savunmuşlardır. Nitekim bunlar kitaplarında açıklanmıştır. Onlar da bu hadislerin zahir ifadelerini tevile tâbi tutmuşlardır.
Bu cümleden olmak üzere seleften bazıları, bu hadisler müslü-manların ilk halleriyle ilgilidir; o döneme has olmak üzere söylen­miştir, demişler ve o zaman henüz farzların, emir ve yasakların ko­nulmadığını belirtmişlerdir. Bilindiği üzere o vakitte ölen mü'min birisi, meselâ hiç namaz kılmadığı, oruç tutmadığı ve şeriatta daha sonradan haram kılınan şeyleri de işlediği halde kendisine bir gü­nah gerekmeyecektir. Çünkü henüz bu şeylerden hiçbiri ile mükel­lef tutulmuş değildi. Dolayısıyla o, müslümanlığının gereklerinden hiçbirşeyi zayi etmiş olmuyordu. Nitekim, şarap haram kılınmadan önce, şarap içmiş ve o halde Ölmüş kimselerin de hiçbir günahları olmayacağı bizzat Kur'ân tarafından açıklanmış bulunmaktadır: "inananlara ve yararlı iş işleyenlere daha önceleri tatmış oldukla­rından dolayı bir günah yoktur'[318] Aynı şekilde kıble değiştirilme­den Önce ölen bir kimsenin, Beyt-i Makdis'e (Kudüs) doğru kılmış olduğu namazlarından dolayı herhangi bir sorumluluğu olmayacak­tır. Nitekim, "Allah, ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir"[319]âyeti de bunu beyan etmektedir. Bu kabilden daha birçok şey vardır ki, konumuza açıklık getirecek türdendir. Bütün bunlar, nassların za­man itibarıyla sıraya konmasının Kitap ve Sünnetin anlaşılmasın­da faydalı olacağını göstermektedir. [320]


Eser: El-Muvafakat

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

El-Muvafakat

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..