DÖRDÜNCÜ MESELE:
Kendisinde fetva verme ehliyeti için gerekli şartlan bulunduran kimseler iki kısımdır: (1)
Fiilleri, sözleri ve halleri vermiş olduğu fetvanın gereği üzere olanlar. Bunlar ilim sıfatları ile muttasıf ve ilimle birlikte tam örneklik makamında olurlar. Hatta soru sormaksızın ona uymayı arzuladığın zaman, çoğu durumlarda soru sormana gerek bırakmazdı] lar. Aynen Rasûlullah'ın söz, fiil ve takrirlerinden ilim alınması gibi.
Bu kısımdan kimselerin bulunması halinde fetva için bunlar, adalet ehli içerisinde bariz olsalar bile kendileri gibi olmayanlardan ki bunlar da ikinci kısmı oluşturmaktadır daha öncelikli olacaklardır. Bu iki sebepten böyledir:
a) Daha önce yerinde de geçtiği üzere böyle bir hale sahip olan kimselerin vaazları kendileri gibi olmayanlara nis-betle daha etkin, sözleri daha faydalı olur, fetvaları kalplerde daha çabuk yer eder. Çünkü ilmin kaynakları böyle biri üzerinde belirir, camiası onunla aydınlanır, sözü kalbinin derinliklerinden çıkar. Söz de kalpten çıkınca kalbe girer ve etkin olur. Böyle bir özelliğe sahip olanlar, Allah Te-âlâ'nm haklarında: "Kullarından Allah'tan ancak âlim olanlar korkar'[34] buyurduğu kimselerdir. Bu özelliğe sahip olmayanlar ise böyle değildir. Onlar her ne kadar âdil, doğru sözlü ve faziletli de olsalar, sözleri bunlarınki gibi etkin olmaz. Nitekim tecrübelerimiz de bunun böyle olduğunu göstermektedir.
b) Fiilin söze uygunluğu, o sözün doğruluğunun bir delilidir.[35] Nitekim bu konu daha önce açıklanmıştı. Kimin fiili sözüne uyarsa, kalpler onu tasdik eder ve nefisler ona gönüllü tâbi olur. Bu makama ulaşmayan kimsenin durumu ise her ne kadar fazileti ve dininin bütünlüğü malum olsa bile böyle olmaz. Bu mertebelerde meydana gelen farklılıklar ziyade bir faydanın sağlanmasını ya da sağlanmamasını temine yöneliktir. Kim, kişinin adaletini zedelemeyecek tarzda ihtiyaç fazlası şeyler hakkında insanların zahi-dane bir davranışa girmelerini ister ve kendisi de aynı şekilde zühd içerisinde olursa, onun bu teşviki, zühd içerisinde olmayan kimsenin zühde teşvikinden daha yararlı olacaktır. Çünkü ikincinin hareketi her ne kadar caiz ise de, sözüne bir nevi muhalefet olmaktadır. Sözün fiile olan bu muhalefeti, fiili sözüne uygun düşen kimselerin mertebesine ulaşmayı engelleyecek bir unsur olmaktadır.
Fiilin söze uygunluğu konusunda müftîlerin mertebeleri farklılık arzedince, mukallid için tercihi gereken şey, sözü ile fiili arasında çoğunlukla uygunluğun bulunduğu kimseye tâbi olmaktır.
Uygunluğun bulunup bulunmadığı konusunda mesele emir ve nehiylere nisbetle ele alınır. Her ikisine de uygunluk olursa adalet şartlarının dışında kalanları kastediyorum. ağır basan taraf, nehiylere uygunluk tarafının dikkate alınması olacaktır. Meselâ iki müctehid bulunsa, bunlardan biri herhangi bir yasak işlememe konusunda azimli olsa, fakat emirler konusunda aynı şekilde duyarlı olmasa; diğeri isg emrolunan hiçbir konuda muhalefet etmeme konusunda azimli, fakat yasaklar karşısında o kadar duyarlı olmasa, birincisi kendisine uyulma konusunda daha tercihe şayandır.Çünkü adalet şartlarının Ötesinde emirler ve yasaklar konusunda (fiilin fetvaya) uygunluğu, tamamlayıcı unsurlardan va güzel davranışlardan olmaktadır. Bu meyanda yasaklardan kaçınmak, Sâri' Teâlâ'nm katında aşağıdaki sebeplerden dolayı emre uymaktan daha önemlidir: (1)
Mefsedetlerin uzaklaştırılması, maslahatların elde edilmesinden daha evlâdır. Bu, ilim adamları tarafından kabul görmüş bir ilke olmaktadır. (2)
Yasaklara tek bir fiil ile uyulmuş olur; bu da fiilden el çekmedir. İnsanın bunu bir meşakkat olmaksızın gerçekleştirebilmesi imkânı vardır. Emirler ise böyle değildir. İnsanın onların tümünü yapabilme gücü yoktur. Sonra emirler tercih gereği bedelli de yapılmış olabilir.[36]Bu itibarla bazı emirlerin terki, mutlak anlamda bir muhalefet olmaz. Nehiylerde ise durum farklıdır. Çünkü nehyin mücerred işlenmiş olması muhalefet sayılmaktadır. Dolayısıyla yasağa riayet, uygunluğun gerçekleşmesi için daha çok aranacaktır. (3)
Bu konuda naklî deliller vardır. Hadiste şöyle gelmiştir; "Size birşeyi yasakladığım zaman, ondan kaçının. Size birşeyi emrettiğim zaman, gücünüz yettiğince ondan[37] yerine getirin"[38] Hadiste yasaklar, dikkate alınma konusunda daha güçlü bir ifade ile gelmiş ve onlardan kaçınılması herhangi bir istisna ya da kayıt getirilmek-sizin kesin bir tarzda istenmiştir. Aynı üslup emirlerin yerine getirilmesi konusunda gösterilmemiş, "gücünüz yettiğince ondan" ifadesi ile kayıtlı olarak gelmiştir. Bu da, konumuz olan fetvanın yasaklardan kaçınmaya uygunluğunun, emirleri yerine getirmeye olan uygunluğuna tercih edileceğine işaret olmaktadır.[39] [40]
Fiilleri, sözleri ve halleri vermiş olduğu fetvanın gereği üzere olanlar. Bunlar ilim sıfatları ile muttasıf ve ilimle birlikte tam örneklik makamında olurlar. Hatta soru sormaksızın ona uymayı arzuladığın zaman, çoğu durumlarda soru sormana gerek bırakmazdı] lar. Aynen Rasûlullah'ın söz, fiil ve takrirlerinden ilim alınması gibi.
Bu kısımdan kimselerin bulunması halinde fetva için bunlar, adalet ehli içerisinde bariz olsalar bile kendileri gibi olmayanlardan ki bunlar da ikinci kısmı oluşturmaktadır daha öncelikli olacaklardır. Bu iki sebepten böyledir:
a) Daha önce yerinde de geçtiği üzere böyle bir hale sahip olan kimselerin vaazları kendileri gibi olmayanlara nis-betle daha etkin, sözleri daha faydalı olur, fetvaları kalplerde daha çabuk yer eder. Çünkü ilmin kaynakları böyle biri üzerinde belirir, camiası onunla aydınlanır, sözü kalbinin derinliklerinden çıkar. Söz de kalpten çıkınca kalbe girer ve etkin olur. Böyle bir özelliğe sahip olanlar, Allah Te-âlâ'nm haklarında: "Kullarından Allah'tan ancak âlim olanlar korkar'[34] buyurduğu kimselerdir. Bu özelliğe sahip olmayanlar ise böyle değildir. Onlar her ne kadar âdil, doğru sözlü ve faziletli de olsalar, sözleri bunlarınki gibi etkin olmaz. Nitekim tecrübelerimiz de bunun böyle olduğunu göstermektedir.
b) Fiilin söze uygunluğu, o sözün doğruluğunun bir delilidir.[35] Nitekim bu konu daha önce açıklanmıştı. Kimin fiili sözüne uyarsa, kalpler onu tasdik eder ve nefisler ona gönüllü tâbi olur. Bu makama ulaşmayan kimsenin durumu ise her ne kadar fazileti ve dininin bütünlüğü malum olsa bile böyle olmaz. Bu mertebelerde meydana gelen farklılıklar ziyade bir faydanın sağlanmasını ya da sağlanmamasını temine yöneliktir. Kim, kişinin adaletini zedelemeyecek tarzda ihtiyaç fazlası şeyler hakkında insanların zahi-dane bir davranışa girmelerini ister ve kendisi de aynı şekilde zühd içerisinde olursa, onun bu teşviki, zühd içerisinde olmayan kimsenin zühde teşvikinden daha yararlı olacaktır. Çünkü ikincinin hareketi her ne kadar caiz ise de, sözüne bir nevi muhalefet olmaktadır. Sözün fiile olan bu muhalefeti, fiili sözüne uygun düşen kimselerin mertebesine ulaşmayı engelleyecek bir unsur olmaktadır.
Fiilin söze uygunluğu konusunda müftîlerin mertebeleri farklılık arzedince, mukallid için tercihi gereken şey, sözü ile fiili arasında çoğunlukla uygunluğun bulunduğu kimseye tâbi olmaktır.
Uygunluğun bulunup bulunmadığı konusunda mesele emir ve nehiylere nisbetle ele alınır. Her ikisine de uygunluk olursa adalet şartlarının dışında kalanları kastediyorum. ağır basan taraf, nehiylere uygunluk tarafının dikkate alınması olacaktır. Meselâ iki müctehid bulunsa, bunlardan biri herhangi bir yasak işlememe konusunda azimli olsa, fakat emirler konusunda aynı şekilde duyarlı olmasa; diğeri isg emrolunan hiçbir konuda muhalefet etmeme konusunda azimli, fakat yasaklar karşısında o kadar duyarlı olmasa, birincisi kendisine uyulma konusunda daha tercihe şayandır.Çünkü adalet şartlarının Ötesinde emirler ve yasaklar konusunda (fiilin fetvaya) uygunluğu, tamamlayıcı unsurlardan va güzel davranışlardan olmaktadır. Bu meyanda yasaklardan kaçınmak, Sâri' Teâlâ'nm katında aşağıdaki sebeplerden dolayı emre uymaktan daha önemlidir: (1)
Mefsedetlerin uzaklaştırılması, maslahatların elde edilmesinden daha evlâdır. Bu, ilim adamları tarafından kabul görmüş bir ilke olmaktadır. (2)
Yasaklara tek bir fiil ile uyulmuş olur; bu da fiilden el çekmedir. İnsanın bunu bir meşakkat olmaksızın gerçekleştirebilmesi imkânı vardır. Emirler ise böyle değildir. İnsanın onların tümünü yapabilme gücü yoktur. Sonra emirler tercih gereği bedelli de yapılmış olabilir.[36]Bu itibarla bazı emirlerin terki, mutlak anlamda bir muhalefet olmaz. Nehiylerde ise durum farklıdır. Çünkü nehyin mücerred işlenmiş olması muhalefet sayılmaktadır. Dolayısıyla yasağa riayet, uygunluğun gerçekleşmesi için daha çok aranacaktır. (3)
Bu konuda naklî deliller vardır. Hadiste şöyle gelmiştir; "Size birşeyi yasakladığım zaman, ondan kaçının. Size birşeyi emrettiğim zaman, gücünüz yettiğince ondan[37] yerine getirin"[38] Hadiste yasaklar, dikkate alınma konusunda daha güçlü bir ifade ile gelmiş ve onlardan kaçınılması herhangi bir istisna ya da kayıt getirilmek-sizin kesin bir tarzda istenmiştir. Aynı üslup emirlerin yerine getirilmesi konusunda gösterilmemiş, "gücünüz yettiğince ondan" ifadesi ile kayıtlı olarak gelmiştir. Bu da, konumuz olan fetvanın yasaklardan kaçınmaya uygunluğunun, emirleri yerine getirmeye olan uygunluğuna tercih edileceğine işaret olmaktadır.[39] [40]
Konular
- ONUNCU MESELE:
- ON BİRİNCİ MESELE:
- ON İKİNCİ MESELE:
- ON ÜÇÜNCÜ MESELE:
- ON DÖRDÜNCÜ MESELE:
- İKİNCİ TARAF: FETVA
- MÜCTEHİDİN VERDİĞİ FETVAYA MÜTEALLİK KONULAR
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- DÖRDÜNCÜ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ TARAF: İSTİFTÂ VE İKTİDÂ
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- DÖRDÜNCÜ MESELE:
- BEŞİNCİ MESELE:
- ALTINCI MESELE:
- YEDİNCİ MESELE:
- SEKİZİNCİ MESELE:
- DOKUZUNCU MESELE:
- EK:1 TEARUZ VE TERCİH
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE:
- ÜÇÜNCÜ MESELE:
- EK: 2
- CEDEL İLMİ
- (SORU VE CEVABA DAİR HÜKÜMLER)
- BİRİNCİ MESELE:
- İKİNCİ MESELE: