2- ÜCRETİN NE ZAMAN LÂZIM OLACAĞI VE MÜLK VE BAŞKA ŞEYDEN BUNA TEALLUK EDENŞEYLERİN BEYANI
Ücret, yalnız akid ile mülk olmaz.
Bize göre, onu aynen veya borç olarak teslim almak da gerekmez. Kâfî'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.), Cami isimli kitabının Taharri Bölümü'nde böylece buyurmuş ve bütün alimler: "Bu şahindir." buyurmuşlardır. Nihâye'de de böyledir.
Ücrete, şu üç ma'nanm biriyle hak kazanılmış olur. Ta'cil şartı veya ta'cil yahut ma'kûdün aleyhin (= üzerine akid yapılan şeyin) istenmesi...
Bu üç şeyden birisi bulunursa o zaman, ücrete müstehak olunur.
Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Ücret samha olursa, menfaatlerinin sabitleşmesi ve faydalarının istenmesi gerekir.
Hatta bir ev veya bir dükkan belirli bir müddetle icara verilir, icara tutan şahıs da bu müddet içinde, gücü yettiği halde, girip oturmazsa, ücret vermesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.
Şayet, bu müddet içinde, icarlanan yerden faydalanmaya mani bir arıza çıkarsa, (icarcıdan evin gasbedilmesi veya icarlanan yer, su basması yahut o yerin suyunun kesilmesi veya icarlanan kölenin hasta olması yahut kaçması gibi...) bu miktar ücreti düşürür. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.
İcâre fesholunur mu?
Hidaye sahibi: "Fesholur." buyurmuştur. Kâdî Fahrü'd-Dîn, ve Fadlî: "Bozulmaz." demişlerdir. Tebyîn'de de böyledir.
Bir adam, evini icara verip, onu teslim ettiğinde, bu ev boş olur ve bir odasında icara veren şahsın eşyası bulunur veya tamamını teslim ettikten sonra, bir odasını ayırırsa, o odanın hissesi ücretten düşer. Her ne kadar, icara veren şahıs, kendisine izafe eylediği o yerden, gücünün yettiği kadar faydalanmayı şart koşmuş olsa bile, bu böyledir. Hulâsa'da da böyledir.
O yerin faydasını temine asla gücü yetmez veya adamın kendi nefsine izafe eylediği yerin haricinden istifade ederse, bu durumda da kendisine izafe edilen yerin ücreti düşer.
Hatta bir adam, bir hayvanı, bir gün binmek üzre icarladıktan sonra, o hayvanı evinde habseyleyip,ona binmez ve o gün geçerse, şayet o hayvanı şehirde binmek için kiralamışsa, kendi nefsine izafe eylediği yere kadar binmeye gücü yeteceğinden dolayı, onun kirasını öder. Eğer şehirin haricinde binmek üzere kiralamış ve onu şehirde tutmuşsa, belirli bir yere kadar ücret gerekmez.
Eğer o hayvanla, o gün, o yere gitmiş, fakat o hayvana binmemişse, yine ücret gerekir.
Şayet, o yere, o günün haricinde gitmişse, ücret gerekmez. Her ne kadar, nefsine izafe eylediği yere, o gün gitmeye gücü bulunsa bile, bu böyledir. Çünkü o yere, o gün gitmeye gücü yetmiştir. Zehıyre'de de böyledir.
Müste'cire, mal sahibine: "Oturacağın yer şurasıdir. Yalnız kapısı açılmıyor." der; müste'cir de bir müddet sonra: "Oturmadim." karşılığını verirse, o yerin kapısını açmanın güç olmaması halinde, kira vermesi gerekir.
Şayet kapıyı açmaya gücü yetmezse, kira vermesi lazım gelmez.
İcare veren şahsın: "Kapıyı kıramadın mı? Eve giremedin mi?" demesine ihtiyaç yoktur.
Şayet ücret muaccel ise, icara veren onu talep eder. Zira, onun için, evini elinde tutmuştur.
Eğer kira va'deli ise, müddeti gelmeden kirayı alamaz.
Eğer kira aylık ise, bir ay dolunca kirasını alır.
Şayet icara veren şahıs, icarını aldıktan sonra, icardan eksiltme yaparsa; ondan düşer. Azalttığı miktarı, icarcıya verir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Bir ev veya arazinin sahibi, icarı, günlük isteyebilir. Temizlikçi, ekmekçi ve terzi ücretini işini yaptıktan sona ister. Eğer, bu şahıslar, iş verenin evinde yapıyorlar ve yapacakları işi bitirmemişlerse bu durumda iş veren şahıs, ev icarı isteyemez.
Hidâye Sahibi ve Tecrîd Sahibi böyle demişlerdir. Mebsût Sahibi, Fahru'l-İslam, Cami Şeriu'nin sahibi, Kâdîhân sahibi: "İcarladığı evde bir kısmını dikmişse, o miktarının ücretini verir." buyurmuşlardır. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, yükünü bir yere götürmek için icarladığı hayvanı, yolun bir kısmına kadar götürdükten sonra, icar sahibi, o mikdarın ücretini istese, buna hakkı vardır. îcarlayan şahsın, o miktarı vermesi gerekir.
Fakat, icarcı, gideceği yere kadar gitmesi hususunda icar sahibini cebreder. İcara tutan şahıs, tam yerine varınca da, tam ücretini öder.
Bir kimse, yükünü bir yerden başka bir yere götürmek için, birini kiralar, o da bu yükün bir kısmını götürürse, zahirü'r-rivayede, o şahıs götürdüğü kadarın hissesini alır. Kalanı da taşımaya cebredilir. Onu taşıyınca da, ücretini tam alır. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Bir evi icarlayan şahıs, onun kirasını peşin öderse, geri isteyemez. Eğer bu ücret, bir ayn ise, o ev sahibinin yanında bir emanet veya ariyet olur. îcarede peşin alınmanın şart koşulmasiyle, ücrette mülküyet olmaz. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Fetâvâyi Ahû'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, diğerine: "Benim için, şu sirke kabımı, kapıya kadar taşı." der; o adam da taşır ve bu kabdaki şeyin içki olduğunu görürse bu durumda ücret alabilir mi?
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, ücret alamaz. İmâm Muhammed (R.A.) de, böyle buyurmuş ve: "Onun içki olduğunu biliyorsa ücret alamaz; değilse alır." demiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir. Bir adam, gelinini süslemek üzre, on günlüğüne ziynet eşyası icar-layıp, onu teslim aldığında gelini süslemese, bile icar gerekir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Hişam, Nevâdiri'nde şöylebayurmuştur: İmâm Muhammed (R.A.)'den sordum:
Bir adam, Mekke'ye kadar binmek üzre, bir binek kiralayıp, onu özürsüz olarak evinde bırakır ve binmezse, durum ne olur?
İmâm şu cevabı verdi:
Faydalanamadığı için, kira gerekmez. Ancak, o bineğe bir zarar isabet ederse, tazmin eder.
Keza, bir kimse, Mekke'ye kadar giymek üzere, bir elbise kiraladığı halde onu giymezse, kira gerekmez.
Mekke'ye gitmek için, bir aylığına hayvan icarlayıp da, ona binmeyen ve götürmeyen kişi de kira ödemez. Zehiyre'de de böyledir.
Faside olan icarede, ücretin vacib olması için, menfaatin hakikaten temin edilmiş olması şart koşulur. Ve gerçekten, icara verilen şey müste'cire teslim edilir. Teslim işlemi olmaz ise, icar da olmaz.
Bunun açıklanması Cami Kitabı'nda yapılmıştır. Şöyleki: Bir adam, diğerinden bir köle satın alır ve onu teslim almadan, bir aylığına, satan zata icara verirse, bu icare batıldır.
Şayet satıcı, onu icar hükmüyle kullansa bile, icar gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.
Ali bin Ahmed'den soruldu:
Bir adam, diğerinden dikili bir ağaç satın alıp, onu beş sene yerinde bırakır; bu müddet içinde de, ağacın kıymeti artar; sonra da satın alan zat, o ağacı kökünden sökmek ister ve yer sahibi: "Bu müddet içerisinde, burda durduğunun kirasını ver." derse, buna hakkı var mıdır?
İmâm:
"Bu müddet için, kira yoktur." buyurdu. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, "şu yere gideceğim." diyerek, giymek üzere, bir gömlek kiralar ve bu gömleği evinde giyip, o yere de gitmezse, Fakiyh Ebû Bekir el-Belhî: "Ona kira yoktur. Çünkü, sözüne muhalefet etmiştir. Gömleği öder." demiştir.
Fakıyh Ebû'l-Leys de: "Bana göre, kira gerekir. Sözünde muhalefet yoktur. Çünkü ücret giyme karşılığıdır; gitme karşılığı değildir." demiştir. Kâdî Fâhru'd-Dîn ise: "Eğer gömleği evinde giymişse, gömleğe zarar verip vermeme noktayı nazarından, aynı mekanda giymiş gibidir." demiştir.
Uygun cevap Fakıyh Ebû'J-Leys'in cevabıdır. Kübrâ'da da böyledir.
Bir temizlikçi, inkar ederek: "Benim yanımda, bu adamın elbisesi yoktur." der; sonra da, olduğunu ikrar ederse, inkardan önce, elbiseyi yıkamış olması halinde kendisine ücret verilir.
İnkârdan sonra yıkamışsa, ücret verilmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Boyacı hakkında ise, inkardan önce boyamışsa ücret lazım gelir.
İnkardan sonra boyamışsa, elbise sahibi muhayyerdir: İsterse elbisesini alıp, boyama ücretini verir; isterse, elbiseyi bırakıp kıymetini ödetir.
Dokuyucu hakkında da, şayet inkardan önce dokumuşsa, ücret lazım gelir. İnkârdan sonra dokumuşsa, dokuduğu kendisinin olur; ipliğin mislini geri verir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, bir hayvan icarladığında, yarı yolda bunu inkar ederse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "İnkârdan önceki mesafenin icarını verir; inkardan sonranınkini vermez." buyurmuştur.
İmâm Muhammed (R.A.) ise: "İcar ondan düşmez; çünkü, icara veren yok ki, yarı yolda, hayvanını ondan geri alsın... Kendi elinde icar hükmünde kalır." buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, bir köleyi, bir seneliğine kiralayıp, onu teslim alır; senenin yarısı geçince de icarı inkar ederek, "o kölenin, kendisine ait olduğunu" iddia eder; inkar eylediği gün kölenin kıymeti ikibindirhem olur ve böylece bir sene geçer ve bu kölenin kıymeti bin dirheme düşer; sonra da o köle, müste'cirin yanında kıymeti de bin dirhem olarak ölürse, bu hususta Hişam, İmâm Muhammed (R.A.)'in: "Müste'cirin, icarı ile bir sene sonraki kıymetini tazmin etmesi gerekir." buyurduğunu nakletmiştir. Zahîriyye'de de böyledir.
Hişam şöyle demiştir:
İmâm Muhammed (R. A.)'e sordum:
Ücretle tazminat nasıl olur?
İmâm:
"İçtima etmezler." buyurdu ve şu açıklamayı yaptı. "Ücret, köleyi bir sene çalıştırdığı içindir. Tazminat ise, sene geçtikten sonradır, zira sene dolar dolmaz, köleyi sahibine vermesi gerekirdi; vermedi. O şahsın üzerine, bu yüzden tazminat gerekti. İkisinin lüzumunun sebebi de ayrı ayrıdır.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kıyası ise: "Uygun olanı, inkardan önceki kirayı ödememesidir; inkardan sonra da kira sakıt olur. Muhıyt'te de böyledir.
Eşyanın hakikatmda san'atının eseri bulunmayan hiç bir san'at sahibi (hamal, gemici ve temizlikçi gibi...) bi'1-icma, ücret sebebiyle, o eşyayı habsedemez. (elinde tutamaz.) Zehıyre'de de böyledir.
Eşyanın hakikatmda amelinin eseri bulunan kimse ise, o ücretine karşılık, o eşyayı habseder. (elinde tutar.)
Ancak ücret, vadeli ise, o zaman habsedemez.
Bez dokuyan, berber, odun kıran ve benzer bir iş yapan ve eşya onun ameli sebebiyle başka hale gelmiş olan herhangi bir kimse (ki, o işi gasbeden şahıs yapsa, o şey kendisinden gasbedilmiş olan şahsın mülkiyetinden çıkar) bu gibi şahısların ücret mukabilinde eşyayı hab-setme hakkı vardır.
Bunların tamamı, o şahsın, bu işi dükkanında yaptığı zamanda böyledir. Şayet bu işler, müste'cirin evinde yapılırsa, habsetme hakkına sahib olamaz. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Çamaşırcı elbiseyi yıkadığında, şayet yaptığı işin eseri elbisede görünüyorsa (sabun ve benzeri şeyler kullanma gibi...) onun da habsetme hakkı vardır.
Şayet amelinde eser yok da, yalnız kirini temizlemişse burda ihtilaf vardır. Esahh olanı, her halde habs hakkının olmasıdır. Nihâye'de de böyledir.
Ücreti için, bir şeyi habs (elinde tutma) hakkı olan bir kimsenin yanında, habseylediği şey zayi olursa, onu tazmin etmesi gerekmez. Bu durumda kendisine de ücret verilmez.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
İcarlanan kimsenin, elindeki şey, kendi sun'î olmadan, ücreti için habsetmeyen kimsenin yanında zayi olduğunda, şayet o şeyde, amelinin eseri varsa; (terzinin dikmesi, boyacın boyaması gibi...) ücret sakıt olur.
Eğer o şeyde amelinin tesiri yoksa, (hamal gibi, yük taşıyıcı gibi...) ücret düşmez. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer o aynı, habs hakkı olmayan bir kimse habseder; ve bu ayın zayi olursa, gasb tazminatıyla ödeme yapar. İcara veren muhayyerdir: Dilerse ma'mul olarak kıymetini Ödetir ve ücretini verir; dilerse ma'mul olmayarak kıymetini ödetir, ücret vermez. Muzmarât'ta da böyledir.
Elbise sahibi, dokuyucuya: "Elbiseyi evine götür, biz cum'adan gelince, evime gelde ücretini vereyim." der; bir hırsız da gelerek onun yanından elbiseyi çalarsa, Fakıyh Ebû Bekir ei-Belhî: "Şayet dokuyucu, sahibine vermiş, o da aldıktan sonra ücretini vermek için geri dokuyucuya vermişse, bu durumda elbise rehin olmuş olur. Zayi olduğu zaman, ücretiyle beraber zayi olur. Şayet elbise sahibi onu emaneten vermişse, dokuyucu onu tazmin eylemez; ücreti, elbise sahibinin üzerinde hali üzere kalır. Eğer dokuyucu o elbiseyi ücretini vermediği için vermemişse, burda alimler ihtilaf eylediler: Aralarında birşey karşılığında sulh yaparlarsa, bu güzel olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Kiralanan zat çamaşırcı olur ve elbise sahibi, ona "ücretini verene kadar, elbiseyi yanında tutmasını" söylemiş bulunur, elbise de zayi olmuş olursa, bu da ihtilaflıdır: Kıyasa göre bu mes'ele, dokuyucunun mes'elesi gibidir. Tafsilat önceki gibidir. Muhiyt'te de böyledir.
Dokumacı, bir adam için bez dokuduğu halde, onu ücretini almak için sahibine vermekten kaçınır, sahibi de onu almak için çekince, bez yırtıhrsa, dokuyucuya tazminat gerekmez.
Şayet her ikisinin birlikte çekmesiyle yırtıhrsa, dokumacıya yan tazminat gerekir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.
Simsar, satmasını emreyleyen bir kimsenin elbisesini satar ve onun parasını, yine sahibinin emriyle, ücretini verene kadar yanında tutar ve o meyanda da, bu para çalınırsa, alimlerimizin kavline göre, tazminat gerekmez.
Keza-, yük sahibi, hamala: "Ücretini verene kadar taşıdığın şey yanında kalsın." der ve taşınan şey de çalınırsa, hamal onu tazmin etmez. (= ödemez)
Çünkü, o aynda simsarın fiili için bir eser yoktur.
Aynda (eşyada) amelinin eseri olmayan kimsenin o eşyayı ücret için habsetmeye hakkı da olmaz. O şey onun yanında emanettir. Rehin değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerinden borç mukabili bir ev icarlar ve müste'cirin, icara verende alacağı bulunursa, bu icare caizdir.
Keza, müste'cir alacağına karşılık bir köle icarlasa, bu da caizdir. Şayet icare feshedilirse, müste'cir önceki alacağı için icarladığı şeyi habseder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, kendisinin alacağı bulunduğu bir adamın evini, icar-layıp, icar sebebiyle de borcunu azaltır; icarın müddeti de biterse, geride kalan alacağı için, evi habsedemez. (elinde tutamaz) Şayet icare müddeti geçtikten sonra, bir müddet daha o evde kalırsa, o müddet için kira ödemez. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir adam, evini icara verip, icarını peşin alır, müste'cire evi teslim etmeden icara veren adam ölürse, bu durumda akid fesholur. Müste'cirin, peşin verdiği ücret mukabili, evde oturma hakkı olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Fasid olan icarede, müste'cirin, peşin verdiği para mukabili evi habsetme (elinde tutma) ve ondan faydalanma hakkı vardır. Hulâsa'da da böyledir.
Hâkim şöyle buyurmuştur:
Bir adam, belirli bir müddet için, bir köleyi icarlayıp, ücretini de peşin ödedikten sonra da köleyi icara veren zat ölse, müste'cir geride kalan müddete kadar, o köleyi hizmetinde kullanır.
Şayet köle ölürse tazminat gerekmez. Geride kalan müddetin karşılığı olan icar bedelim, icara verenden geri alır. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Aîlah'u Teâlâ'dır. [12]
Bize göre, onu aynen veya borç olarak teslim almak da gerekmez. Kâfî'de de böyledir.
İmâm Muhammed (R.A.), Cami isimli kitabının Taharri Bölümü'nde böylece buyurmuş ve bütün alimler: "Bu şahindir." buyurmuşlardır. Nihâye'de de böyledir.
Ücrete, şu üç ma'nanm biriyle hak kazanılmış olur. Ta'cil şartı veya ta'cil yahut ma'kûdün aleyhin (= üzerine akid yapılan şeyin) istenmesi...
Bu üç şeyden birisi bulunursa o zaman, ücrete müstehak olunur.
Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Ücret samha olursa, menfaatlerinin sabitleşmesi ve faydalarının istenmesi gerekir.
Hatta bir ev veya bir dükkan belirli bir müddetle icara verilir, icara tutan şahıs da bu müddet içinde, gücü yettiği halde, girip oturmazsa, ücret vermesi gerekir. Muhıyt'te de böyledir.
Şayet, bu müddet içinde, icarlanan yerden faydalanmaya mani bir arıza çıkarsa, (icarcıdan evin gasbedilmesi veya icarlanan yer, su basması yahut o yerin suyunun kesilmesi veya icarlanan kölenin hasta olması yahut kaçması gibi...) bu miktar ücreti düşürür. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.
İcâre fesholunur mu?
Hidaye sahibi: "Fesholur." buyurmuştur. Kâdî Fahrü'd-Dîn, ve Fadlî: "Bozulmaz." demişlerdir. Tebyîn'de de böyledir.
Bir adam, evini icara verip, onu teslim ettiğinde, bu ev boş olur ve bir odasında icara veren şahsın eşyası bulunur veya tamamını teslim ettikten sonra, bir odasını ayırırsa, o odanın hissesi ücretten düşer. Her ne kadar, icara veren şahıs, kendisine izafe eylediği o yerden, gücünün yettiği kadar faydalanmayı şart koşmuş olsa bile, bu böyledir. Hulâsa'da da böyledir.
O yerin faydasını temine asla gücü yetmez veya adamın kendi nefsine izafe eylediği yerin haricinden istifade ederse, bu durumda da kendisine izafe edilen yerin ücreti düşer.
Hatta bir adam, bir hayvanı, bir gün binmek üzre icarladıktan sonra, o hayvanı evinde habseyleyip,ona binmez ve o gün geçerse, şayet o hayvanı şehirde binmek için kiralamışsa, kendi nefsine izafe eylediği yere kadar binmeye gücü yeteceğinden dolayı, onun kirasını öder. Eğer şehirin haricinde binmek üzere kiralamış ve onu şehirde tutmuşsa, belirli bir yere kadar ücret gerekmez.
Eğer o hayvanla, o gün, o yere gitmiş, fakat o hayvana binmemişse, yine ücret gerekir.
Şayet, o yere, o günün haricinde gitmişse, ücret gerekmez. Her ne kadar, nefsine izafe eylediği yere, o gün gitmeye gücü bulunsa bile, bu böyledir. Çünkü o yere, o gün gitmeye gücü yetmiştir. Zehıyre'de de böyledir.
Müste'cire, mal sahibine: "Oturacağın yer şurasıdir. Yalnız kapısı açılmıyor." der; müste'cir de bir müddet sonra: "Oturmadim." karşılığını verirse, o yerin kapısını açmanın güç olmaması halinde, kira vermesi gerekir.
Şayet kapıyı açmaya gücü yetmezse, kira vermesi lazım gelmez.
İcare veren şahsın: "Kapıyı kıramadın mı? Eve giremedin mi?" demesine ihtiyaç yoktur.
Şayet ücret muaccel ise, icara veren onu talep eder. Zira, onun için, evini elinde tutmuştur.
Eğer kira va'deli ise, müddeti gelmeden kirayı alamaz.
Eğer kira aylık ise, bir ay dolunca kirasını alır.
Şayet icara veren şahıs, icarını aldıktan sonra, icardan eksiltme yaparsa; ondan düşer. Azalttığı miktarı, icarcıya verir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Bir ev veya arazinin sahibi, icarı, günlük isteyebilir. Temizlikçi, ekmekçi ve terzi ücretini işini yaptıktan sona ister. Eğer, bu şahıslar, iş verenin evinde yapıyorlar ve yapacakları işi bitirmemişlerse bu durumda iş veren şahıs, ev icarı isteyemez.
Hidâye Sahibi ve Tecrîd Sahibi böyle demişlerdir. Mebsût Sahibi, Fahru'l-İslam, Cami Şeriu'nin sahibi, Kâdîhân sahibi: "İcarladığı evde bir kısmını dikmişse, o miktarının ücretini verir." buyurmuşlardır. Tebyîn'de de böyledir.
Bir kimse, yükünü bir yere götürmek için icarladığı hayvanı, yolun bir kısmına kadar götürdükten sonra, icar sahibi, o mikdarın ücretini istese, buna hakkı vardır. îcarlayan şahsın, o miktarı vermesi gerekir.
Fakat, icarcı, gideceği yere kadar gitmesi hususunda icar sahibini cebreder. İcara tutan şahıs, tam yerine varınca da, tam ücretini öder.
Bir kimse, yükünü bir yerden başka bir yere götürmek için, birini kiralar, o da bu yükün bir kısmını götürürse, zahirü'r-rivayede, o şahıs götürdüğü kadarın hissesini alır. Kalanı da taşımaya cebredilir. Onu taşıyınca da, ücretini tam alır. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Bir evi icarlayan şahıs, onun kirasını peşin öderse, geri isteyemez. Eğer bu ücret, bir ayn ise, o ev sahibinin yanında bir emanet veya ariyet olur. îcarede peşin alınmanın şart koşulmasiyle, ücrette mülküyet olmaz. Gıyâsiyye'de de böyledir.
Fetâvâyi Ahû'da şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, diğerine: "Benim için, şu sirke kabımı, kapıya kadar taşı." der; o adam da taşır ve bu kabdaki şeyin içki olduğunu görürse bu durumda ücret alabilir mi?
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, ücret alamaz. İmâm Muhammed (R.A.) de, böyle buyurmuş ve: "Onun içki olduğunu biliyorsa ücret alamaz; değilse alır." demiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir. Bir adam, gelinini süslemek üzre, on günlüğüne ziynet eşyası icar-layıp, onu teslim aldığında gelini süslemese, bile icar gerekir. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Hişam, Nevâdiri'nde şöylebayurmuştur: İmâm Muhammed (R.A.)'den sordum:
Bir adam, Mekke'ye kadar binmek üzre, bir binek kiralayıp, onu özürsüz olarak evinde bırakır ve binmezse, durum ne olur?
İmâm şu cevabı verdi:
Faydalanamadığı için, kira gerekmez. Ancak, o bineğe bir zarar isabet ederse, tazmin eder.
Keza, bir kimse, Mekke'ye kadar giymek üzere, bir elbise kiraladığı halde onu giymezse, kira gerekmez.
Mekke'ye gitmek için, bir aylığına hayvan icarlayıp da, ona binmeyen ve götürmeyen kişi de kira ödemez. Zehiyre'de de böyledir.
Faside olan icarede, ücretin vacib olması için, menfaatin hakikaten temin edilmiş olması şart koşulur. Ve gerçekten, icara verilen şey müste'cire teslim edilir. Teslim işlemi olmaz ise, icar da olmaz.
Bunun açıklanması Cami Kitabı'nda yapılmıştır. Şöyleki: Bir adam, diğerinden bir köle satın alır ve onu teslim almadan, bir aylığına, satan zata icara verirse, bu icare batıldır.
Şayet satıcı, onu icar hükmüyle kullansa bile, icar gerekmez. Muhıyt'te de böyledir.
Ali bin Ahmed'den soruldu:
Bir adam, diğerinden dikili bir ağaç satın alıp, onu beş sene yerinde bırakır; bu müddet içinde de, ağacın kıymeti artar; sonra da satın alan zat, o ağacı kökünden sökmek ister ve yer sahibi: "Bu müddet içerisinde, burda durduğunun kirasını ver." derse, buna hakkı var mıdır?
İmâm:
"Bu müddet için, kira yoktur." buyurdu. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Bir adam, "şu yere gideceğim." diyerek, giymek üzere, bir gömlek kiralar ve bu gömleği evinde giyip, o yere de gitmezse, Fakiyh Ebû Bekir el-Belhî: "Ona kira yoktur. Çünkü, sözüne muhalefet etmiştir. Gömleği öder." demiştir.
Fakıyh Ebû'l-Leys de: "Bana göre, kira gerekir. Sözünde muhalefet yoktur. Çünkü ücret giyme karşılığıdır; gitme karşılığı değildir." demiştir. Kâdî Fâhru'd-Dîn ise: "Eğer gömleği evinde giymişse, gömleğe zarar verip vermeme noktayı nazarından, aynı mekanda giymiş gibidir." demiştir.
Uygun cevap Fakıyh Ebû'J-Leys'in cevabıdır. Kübrâ'da da böyledir.
Bir temizlikçi, inkar ederek: "Benim yanımda, bu adamın elbisesi yoktur." der; sonra da, olduğunu ikrar ederse, inkardan önce, elbiseyi yıkamış olması halinde kendisine ücret verilir.
İnkârdan sonra yıkamışsa, ücret verilmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Boyacı hakkında ise, inkardan önce boyamışsa ücret lazım gelir.
İnkardan sonra boyamışsa, elbise sahibi muhayyerdir: İsterse elbisesini alıp, boyama ücretini verir; isterse, elbiseyi bırakıp kıymetini ödetir.
Dokuyucu hakkında da, şayet inkardan önce dokumuşsa, ücret lazım gelir. İnkârdan sonra dokumuşsa, dokuduğu kendisinin olur; ipliğin mislini geri verir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, bir hayvan icarladığında, yarı yolda bunu inkar ederse, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): "İnkârdan önceki mesafenin icarını verir; inkardan sonranınkini vermez." buyurmuştur.
İmâm Muhammed (R.A.) ise: "İcar ondan düşmez; çünkü, icara veren yok ki, yarı yolda, hayvanını ondan geri alsın... Kendi elinde icar hükmünde kalır." buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, bir köleyi, bir seneliğine kiralayıp, onu teslim alır; senenin yarısı geçince de icarı inkar ederek, "o kölenin, kendisine ait olduğunu" iddia eder; inkar eylediği gün kölenin kıymeti ikibindirhem olur ve böylece bir sene geçer ve bu kölenin kıymeti bin dirheme düşer; sonra da o köle, müste'cirin yanında kıymeti de bin dirhem olarak ölürse, bu hususta Hişam, İmâm Muhammed (R.A.)'in: "Müste'cirin, icarı ile bir sene sonraki kıymetini tazmin etmesi gerekir." buyurduğunu nakletmiştir. Zahîriyye'de de böyledir.
Hişam şöyle demiştir:
İmâm Muhammed (R. A.)'e sordum:
Ücretle tazminat nasıl olur?
İmâm:
"İçtima etmezler." buyurdu ve şu açıklamayı yaptı. "Ücret, köleyi bir sene çalıştırdığı içindir. Tazminat ise, sene geçtikten sonradır, zira sene dolar dolmaz, köleyi sahibine vermesi gerekirdi; vermedi. O şahsın üzerine, bu yüzden tazminat gerekti. İkisinin lüzumunun sebebi de ayrı ayrıdır.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un kıyası ise: "Uygun olanı, inkardan önceki kirayı ödememesidir; inkardan sonra da kira sakıt olur. Muhıyt'te de böyledir.
Eşyanın hakikatmda san'atının eseri bulunmayan hiç bir san'at sahibi (hamal, gemici ve temizlikçi gibi...) bi'1-icma, ücret sebebiyle, o eşyayı habsedemez. (elinde tutamaz.) Zehıyre'de de böyledir.
Eşyanın hakikatmda amelinin eseri bulunan kimse ise, o ücretine karşılık, o eşyayı habseder. (elinde tutar.)
Ancak ücret, vadeli ise, o zaman habsedemez.
Bez dokuyan, berber, odun kıran ve benzer bir iş yapan ve eşya onun ameli sebebiyle başka hale gelmiş olan herhangi bir kimse (ki, o işi gasbeden şahıs yapsa, o şey kendisinden gasbedilmiş olan şahsın mülkiyetinden çıkar) bu gibi şahısların ücret mukabilinde eşyayı hab-setme hakkı vardır.
Bunların tamamı, o şahsın, bu işi dükkanında yaptığı zamanda böyledir. Şayet bu işler, müste'cirin evinde yapılırsa, habsetme hakkına sahib olamaz. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Çamaşırcı elbiseyi yıkadığında, şayet yaptığı işin eseri elbisede görünüyorsa (sabun ve benzeri şeyler kullanma gibi...) onun da habsetme hakkı vardır.
Şayet amelinde eser yok da, yalnız kirini temizlemişse burda ihtilaf vardır. Esahh olanı, her halde habs hakkının olmasıdır. Nihâye'de de böyledir.
Ücreti için, bir şeyi habs (elinde tutma) hakkı olan bir kimsenin yanında, habseylediği şey zayi olursa, onu tazmin etmesi gerekmez. Bu durumda kendisine de ücret verilmez.
Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
İcarlanan kimsenin, elindeki şey, kendi sun'î olmadan, ücreti için habsetmeyen kimsenin yanında zayi olduğunda, şayet o şeyde, amelinin eseri varsa; (terzinin dikmesi, boyacın boyaması gibi...) ücret sakıt olur.
Eğer o şeyde amelinin tesiri yoksa, (hamal gibi, yük taşıyıcı gibi...) ücret düşmez. Muhıyt'te de böyledir.
Eğer o aynı, habs hakkı olmayan bir kimse habseder; ve bu ayın zayi olursa, gasb tazminatıyla ödeme yapar. İcara veren muhayyerdir: Dilerse ma'mul olarak kıymetini Ödetir ve ücretini verir; dilerse ma'mul olmayarak kıymetini ödetir, ücret vermez. Muzmarât'ta da böyledir.
Elbise sahibi, dokuyucuya: "Elbiseyi evine götür, biz cum'adan gelince, evime gelde ücretini vereyim." der; bir hırsız da gelerek onun yanından elbiseyi çalarsa, Fakıyh Ebû Bekir ei-Belhî: "Şayet dokuyucu, sahibine vermiş, o da aldıktan sonra ücretini vermek için geri dokuyucuya vermişse, bu durumda elbise rehin olmuş olur. Zayi olduğu zaman, ücretiyle beraber zayi olur. Şayet elbise sahibi onu emaneten vermişse, dokuyucu onu tazmin eylemez; ücreti, elbise sahibinin üzerinde hali üzere kalır. Eğer dokuyucu o elbiseyi ücretini vermediği için vermemişse, burda alimler ihtilaf eylediler: Aralarında birşey karşılığında sulh yaparlarsa, bu güzel olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Kiralanan zat çamaşırcı olur ve elbise sahibi, ona "ücretini verene kadar, elbiseyi yanında tutmasını" söylemiş bulunur, elbise de zayi olmuş olursa, bu da ihtilaflıdır: Kıyasa göre bu mes'ele, dokuyucunun mes'elesi gibidir. Tafsilat önceki gibidir. Muhiyt'te de böyledir.
Dokumacı, bir adam için bez dokuduğu halde, onu ücretini almak için sahibine vermekten kaçınır, sahibi de onu almak için çekince, bez yırtıhrsa, dokuyucuya tazminat gerekmez.
Şayet her ikisinin birlikte çekmesiyle yırtıhrsa, dokumacıya yan tazminat gerekir. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.
Simsar, satmasını emreyleyen bir kimsenin elbisesini satar ve onun parasını, yine sahibinin emriyle, ücretini verene kadar yanında tutar ve o meyanda da, bu para çalınırsa, alimlerimizin kavline göre, tazminat gerekmez.
Keza-, yük sahibi, hamala: "Ücretini verene kadar taşıdığın şey yanında kalsın." der ve taşınan şey de çalınırsa, hamal onu tazmin etmez. (= ödemez)
Çünkü, o aynda simsarın fiili için bir eser yoktur.
Aynda (eşyada) amelinin eseri olmayan kimsenin o eşyayı ücret için habsetmeye hakkı da olmaz. O şey onun yanında emanettir. Rehin değildir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerinden borç mukabili bir ev icarlar ve müste'cirin, icara verende alacağı bulunursa, bu icare caizdir.
Keza, müste'cir alacağına karşılık bir köle icarlasa, bu da caizdir. Şayet icare feshedilirse, müste'cir önceki alacağı için icarladığı şeyi habseder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, kendisinin alacağı bulunduğu bir adamın evini, icar-layıp, icar sebebiyle de borcunu azaltır; icarın müddeti de biterse, geride kalan alacağı için, evi habsedemez. (elinde tutamaz) Şayet icare müddeti geçtikten sonra, bir müddet daha o evde kalırsa, o müddet için kira ödemez. Fetâvâyi Kübrâ'da da böyledir.
Bir adam, evini icara verip, icarını peşin alır, müste'cire evi teslim etmeden icara veren adam ölürse, bu durumda akid fesholur. Müste'cirin, peşin verdiği ücret mukabili, evde oturma hakkı olmaz. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Fasid olan icarede, müste'cirin, peşin verdiği para mukabili evi habsetme (elinde tutma) ve ondan faydalanma hakkı vardır. Hulâsa'da da böyledir.
Hâkim şöyle buyurmuştur:
Bir adam, belirli bir müddet için, bir köleyi icarlayıp, ücretini de peşin ödedikten sonra da köleyi icara veren zat ölse, müste'cir geride kalan müddete kadar, o köleyi hizmetinde kullanır.
Şayet köle ölürse tazminat gerekmez. Geride kalan müddetin karşılığı olan icar bedelim, icara verenden geri alır. Muhıyt'te de böyledir.
En doğrusunu bilen Aîlah'u Teâlâ'dır. [12]
Konular
- 14- GASB HUSUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTABÜ'L-İCARE
- 1- İCÂRENİN MÂNASI, RÜKNÜ, LAFIZLARI, ŞARTLARI, ÇEŞİTLERİ, HÜKMÜ, İCÂRE AKDİNİN
- KEYFİYETİ VE SIFATI
- İcâre'nin Mânası
- İcâre'nin Rüknü
- Îcâre Lafızları
- İcâre'nin İnikadına, Sıhhatine, Geçerli Olmasına Ve Lüzumuna Ait Şartlar
- İcârenin İnikadına Ait Şartlar
- İcâre'nin Sıhhatinin Şartları
- İcarenin Lüzumunun Şartları
- İcârenin Çeşitleri
- İcarenin Hükmü
- İcârenin Akid Keyfiyeti
- İcârenin Sıfatı
- 2- ÜCRETİN NE ZAMAN LÂZIM OLACAĞI VE MÜLK VE BAŞKA ŞEYDEN BUNA TEALLUK EDENŞEYLERİN BEYANI
- 3- İCÂRE AKDİNİN VAKİ OLDUĞU VAKİTLER
- 4- ECÎRİN, ÜCRETTEKİ TASARRUFU
- 6- İKİ ŞARTTAN BİRİ İLE VEYA İKİ YAHUT DAHA ÇOK ŞARTLA YAPILAN İCÂRE
- İcâre Akdinde Vakit İle Yapılan İşin Bir Araya Gelmesi
- 7- MÜSTE'CİRİN İCÂRESİ
- 8- LAFIZSIZ İCÂRE AKDİ YAPMAK VE İCÂREYE MÜNÂFÎ BİR ŞEYİN BULUNMAMASINA RAĞMEN İCÂRE AKDİNİN YAPILMA
- 9- ECÎRİN İŞİ BIRAKMASI HALİNDE TESLİM EDİP ETMİYECEĞİ ŞEYLER
- 10- ÇOCUK BAKICISININ ÜCRETİ
- 11- HİZMET İÇİN İSTİCAR (= ÜCRETLE ADAM TUTMAK)
- 12- İCÂRENİN TAKSİM EDİLME ŞEKLİ
- 13- MÜSTE'CİRİN, KİRAYA TUTTUĞU ŞEYİ, SAHİBİNE VERMESİNE TEALLUK EDEN MES'ELELER
- 14- SAHİH BİR İCÂRE YAPTIKTAN SONRA, BU İCÂREYT YENİLEMEK VE İCÂREDE ARTIŞ YAPMAK
- 15- İCÂREDE CAİZ OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER
- 1- İcâre Akdini Bozan Şeyler