4- BİR ŞEYE İKİ KİŞİNİN KEFİL OLMASI
Bir kişinin, iki şahıs üzerinde, ona verdiği (sattığı) bir eşyanın bedeli veya verdiği borcun karşılığı olarak, bin dirhem alacağı olduğunda, bu iki kişi birbirlerine kefil olsalar, bunlardan birinin borcunu ödememesi halinde, diğer borçlu, bu borcun yarıdan fazlasını ödemedikçe, ortağına müracaat edemez.
Borcu ödeyen ortak, bu borcun yandan fazlasını öderse, ödediği bu fazla miktar için, ödemeyen ortağına müracaat eder. Kâfi'de de böyledir.
Ödemede bulunan ortak: "bu ödediğim, arkadaşıma kefil olduğum miktar yerinedir. dese bile, ödediği miktar kendi hissesine düşen borcun miktarını geçmedikçe, bu sözü kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimsenin, bin dirhem miktarındaki borcunun tamamına, bir şahıs kefil olduktan sonra, başka bir şahıs da gelip yine bu borcun tamamına kefil olur; bunu takiben, diğer bir şahıs daha gelerek, önceki iki kefilin her birine, bu bin dirhemin tamamına kefil olur ve önceki kefillerden biri borcu öderse; arkadaşının hissesine düşen miktar için, ona müracaat eder.
Ödeyen şahıs, diğer kefilden beş yüz dirhemi ister ve alır. Nafî* Şerbı'nde de böyledir.
Daha sonra da, her iki kefil, asîl'e (- mekfûlün anh'e = asıl borçluya) müracaat ederek, ödediklerini ondan alırlar.
Bin dirhemi, ilk olarak ödeyen şahıs isterse, bu bin dirhemin tamamını, borçludan isteyip alır.
Alacaklı alacağını alıp kurtulunca, kefillerden diğeri de, borçludan, borcunun tamamını alabilir. Hidâye'de de böyledir.
İki kişi, alış-verişten dolayı, bir başka şahsa bin dirhem borçlu oldukları zaman, bu şahıslardan biri diğerine kefil olduğu halde, bu şahıs, kefil olan ortağına kefil olmaz ve kefil olan şhis, bir şeyler öderken: "Bu, benim kefil olduğum miktara karşılıktır." dese, bu sözü kabul edilir.
Keza. iki kişi, bir şahıstan, bin dirheme bir köle satın alırlar ve bu iki kişiden her biri diğerine kefil olurlar, sonra da, satıcı şahıs, bu iki müşteriden hassaten O özellikle) birinin hissesini te'hir eder; bilâhere de, hissesi te'hir olunan müşteri, borcun yansını öder ve: "Bu, benim arkadaşıma kefil olduğum miktarın yerinedir." dese, bu sözü kabul edilir.
Bir kimsenin, başka bir kimsede, ona verdiği borçtan dolayı veya ona sattığı bir malın bedeli olarak, bin dirhem alacağı olduğunda, bunun yarısına bir şahıs, diğer yarısına da, başka bir şahıs kefil olur; asıl borçlu da, borcunun beş yüz dirhemini, alacaklısına, bir şey söylemeden öderse; bu durumda, kefillerin ikisine bedel olarak ödemiş olur.
Ancak bu borçlu, ödeme esnasında: "Bu, filanın kefil olduğunun yerinedir." derse; bu durumda da, borçlunun söylediği gibi olur.
Mekfûlün anh'in (= asîlin = asıl borçlunun) borcu, çeşitli olur. (Meselâ: İki ayrı borç; iki ayrı şeyin satış bedeli gibi...) veya iki ayrı sebeple ödemesi gereken iki mal olur. (Meselâ: Birisi borç parası, diğeri satış bedeli olması gibi...) ve bu durumda, iki kefilden birisi, bu malların ikisine, diğeri de, sadece birine kefil olur; asıl borçlu ise, borcunun beş yüz dirhemini öder ve: "Bu, filan ve filanın yerinedir." derse, borçlunun dediği gibi olur.
İki beş yüz dirhemden birisi kaldığında, asıl borçlu, bunu öderken: "...kefaletten dolayıdır." derse, bu sözü de kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir ahş-verişten dolayı, bir şahsın diğerine bin dirhem ödemesi gerektiğinde, alacaklı, alacağını bir seneye kadar ödenmek üzere, iki takside bağlar ve bu taksitlerden birinin hal-i hazırda (hemen) ödenmesi gerekir, diğer taksit ise, oir yıl vadeli olur; bu borcun her kısmına da ayrı ayrı birer kefil bulunur ve sonradan da, asıl borçlu bu taksitlerden birini, hiç bir şey söylemeden öderse; bu taksit, hâl-i hazırda ödenecek miktara kefil olan kimsenin yerine ödenmiş olur. Zehıyre'de de böyledir.
Ancak, borçlu Öderken: "Bu, vadeli olarak ödenecek miktara kefil olanın yerine bedeldir." derse, bu sözü kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.
İki kişi, bir şahsın bin dirhem alacağına kefil olurlar; ayrıca bunlardan her biri diğerine de kefil olur ye alacak, bunlardan birinden bir1 seneye, diğerinden ise, iki seneye kadar alınacak olursa; bu caiz olur.
Bu bir sene geçince, bir seneliğine kefil olan şahıs, borcunu öder ve mekfûlün anh'e (= asıl borçluya) müracaat eder; diğer kefile müracaat edemez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir müfâveda ortaklığında, ortaklar birbirlerinden ayrıldıktan sonra, bu ortaklıktan alacağı olanlar, alacaklarını, bu eski ortaklardan hangisinden dilerlerse, ondan alırlar.
Bu ortaklardan birisi, borcun yarısından fazlasını ödemedikçe, diğer ortağına müracaat edemez. Ancak, yarıdan fazlasını ödemiş olursa, bu fazlalık için ortağına müracaat eder.
Kıyâsa göre, iki mükâtep kölenin birbirlerine kefil olması caiz olmaz.
Ancak, iki mükâtep birbirine kefil olduktan sonra, bunlardrl birisi, borca mahsuben bir şey öderse, ödediğinin yarısı için, diğerine müracaat eder.
Bu mükâteplerden hiç biri ödemede bulunmaz ve efendileri bunlardan birini azâd ederse; bu durumda, bu ıtk (= azâd ediş) caiz olur. Azâd edilen mükâtep, ödeyeceği şeyin yarısından da, berâet etmiş olur. Bu durumda, efendisi,- azaa ettiği mükâtebin hissesini, azâd edilmeyen mükâtebden alır. Bunu azâd edilenden alması halinde ise, azâd edilen mükâtep, diğer mükâtebe müracaat eder.
Şayet efendi, azâd etmediği mükâtepten almış olursa, o, her hangi bir şey almak için, müracaat edemez. Sadru'ş-Şehîd Hüsamü'd-dîn' in Câmiu's-Sağîr Şerhı'nde de böyledir.
Üç kişi, bir şahsın, bin dirhemine kefil olduklarında, bu kefillerden birisi ödemede bulunursa, diğerlerine müracaat edemez.
Şayet bu kefilller, ayrıca birbirlerine de kefil olmuşlarsa, bunlardan birinin ödemede bulunmuş olması hâlinde, ödeme yapan, bin dirhemin üçte ikisi için, diğerlerine müracaat eder.
Alacaklı ise, bunların her birinden, bin dirhemini isteyebilir. Bu hüküm, kefillerden ikisinin, kefaletten berî olmuş olmaları hâlinde geçerlidir. Berî olan bu kefillerden birisi zafer bulursa, ona yansı için müracaat olunur.
Sonra da, ikisi, üçüncüye, üçte bir için müracaat ederler.
Şayet ikisi, gâib olana-zafer bulurlarsa her birisi, altıda bir için müracaat ederler.
Bu kefillerden birisi zafer bulursa (kefaletten kurtulursa), alacaklı diğer kefillerden her birine alacağının yarısı için müracaat edebilir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:
İki şahıs, bir kimsenin, bin dirhem alacağına, ''alacaklının, kimden isterse, ondan alması şartıyle" kefil olmaları; borçlunun emri ile, iki kefilden her birinin diğerine kefil olması menzilindedir. Serâhsî'nin-Muhıytı'nde de böyledir. [24]
Borcu ödeyen ortak, bu borcun yandan fazlasını öderse, ödediği bu fazla miktar için, ödemeyen ortağına müracaat eder. Kâfi'de de böyledir.
Ödemede bulunan ortak: "bu ödediğim, arkadaşıma kefil olduğum miktar yerinedir. dese bile, ödediği miktar kendi hissesine düşen borcun miktarını geçmedikçe, bu sözü kabul edilmez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimsenin, bin dirhem miktarındaki borcunun tamamına, bir şahıs kefil olduktan sonra, başka bir şahıs da gelip yine bu borcun tamamına kefil olur; bunu takiben, diğer bir şahıs daha gelerek, önceki iki kefilin her birine, bu bin dirhemin tamamına kefil olur ve önceki kefillerden biri borcu öderse; arkadaşının hissesine düşen miktar için, ona müracaat eder.
Ödeyen şahıs, diğer kefilden beş yüz dirhemi ister ve alır. Nafî* Şerbı'nde de böyledir.
Daha sonra da, her iki kefil, asîl'e (- mekfûlün anh'e = asıl borçluya) müracaat ederek, ödediklerini ondan alırlar.
Bin dirhemi, ilk olarak ödeyen şahıs isterse, bu bin dirhemin tamamını, borçludan isteyip alır.
Alacaklı alacağını alıp kurtulunca, kefillerden diğeri de, borçludan, borcunun tamamını alabilir. Hidâye'de de böyledir.
İki kişi, alış-verişten dolayı, bir başka şahsa bin dirhem borçlu oldukları zaman, bu şahıslardan biri diğerine kefil olduğu halde, bu şahıs, kefil olan ortağına kefil olmaz ve kefil olan şhis, bir şeyler öderken: "Bu, benim kefil olduğum miktara karşılıktır." dese, bu sözü kabul edilir.
Keza. iki kişi, bir şahıstan, bin dirheme bir köle satın alırlar ve bu iki kişiden her biri diğerine kefil olurlar, sonra da, satıcı şahıs, bu iki müşteriden hassaten O özellikle) birinin hissesini te'hir eder; bilâhere de, hissesi te'hir olunan müşteri, borcun yansını öder ve: "Bu, benim arkadaşıma kefil olduğum miktarın yerinedir." dese, bu sözü kabul edilir.
Bir kimsenin, başka bir kimsede, ona verdiği borçtan dolayı veya ona sattığı bir malın bedeli olarak, bin dirhem alacağı olduğunda, bunun yarısına bir şahıs, diğer yarısına da, başka bir şahıs kefil olur; asıl borçlu da, borcunun beş yüz dirhemini, alacaklısına, bir şey söylemeden öderse; bu durumda, kefillerin ikisine bedel olarak ödemiş olur.
Ancak bu borçlu, ödeme esnasında: "Bu, filanın kefil olduğunun yerinedir." derse; bu durumda da, borçlunun söylediği gibi olur.
Mekfûlün anh'in (= asîlin = asıl borçlunun) borcu, çeşitli olur. (Meselâ: İki ayrı borç; iki ayrı şeyin satış bedeli gibi...) veya iki ayrı sebeple ödemesi gereken iki mal olur. (Meselâ: Birisi borç parası, diğeri satış bedeli olması gibi...) ve bu durumda, iki kefilden birisi, bu malların ikisine, diğeri de, sadece birine kefil olur; asıl borçlu ise, borcunun beş yüz dirhemini öder ve: "Bu, filan ve filanın yerinedir." derse, borçlunun dediği gibi olur.
İki beş yüz dirhemden birisi kaldığında, asıl borçlu, bunu öderken: "...kefaletten dolayıdır." derse, bu sözü de kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir ahş-verişten dolayı, bir şahsın diğerine bin dirhem ödemesi gerektiğinde, alacaklı, alacağını bir seneye kadar ödenmek üzere, iki takside bağlar ve bu taksitlerden birinin hal-i hazırda (hemen) ödenmesi gerekir, diğer taksit ise, oir yıl vadeli olur; bu borcun her kısmına da ayrı ayrı birer kefil bulunur ve sonradan da, asıl borçlu bu taksitlerden birini, hiç bir şey söylemeden öderse; bu taksit, hâl-i hazırda ödenecek miktara kefil olan kimsenin yerine ödenmiş olur. Zehıyre'de de böyledir.
Ancak, borçlu Öderken: "Bu, vadeli olarak ödenecek miktara kefil olanın yerine bedeldir." derse, bu sözü kabul edilir. Muhıyt'te de böyledir.
İki kişi, bir şahsın bin dirhem alacağına kefil olurlar; ayrıca bunlardan her biri diğerine de kefil olur ye alacak, bunlardan birinden bir1 seneye, diğerinden ise, iki seneye kadar alınacak olursa; bu caiz olur.
Bu bir sene geçince, bir seneliğine kefil olan şahıs, borcunu öder ve mekfûlün anh'e (= asıl borçluya) müracaat eder; diğer kefile müracaat edemez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir müfâveda ortaklığında, ortaklar birbirlerinden ayrıldıktan sonra, bu ortaklıktan alacağı olanlar, alacaklarını, bu eski ortaklardan hangisinden dilerlerse, ondan alırlar.
Bu ortaklardan birisi, borcun yarısından fazlasını ödemedikçe, diğer ortağına müracaat edemez. Ancak, yarıdan fazlasını ödemiş olursa, bu fazlalık için ortağına müracaat eder.
Kıyâsa göre, iki mükâtep kölenin birbirlerine kefil olması caiz olmaz.
Ancak, iki mükâtep birbirine kefil olduktan sonra, bunlardrl birisi, borca mahsuben bir şey öderse, ödediğinin yarısı için, diğerine müracaat eder.
Bu mükâteplerden hiç biri ödemede bulunmaz ve efendileri bunlardan birini azâd ederse; bu durumda, bu ıtk (= azâd ediş) caiz olur. Azâd edilen mükâtep, ödeyeceği şeyin yarısından da, berâet etmiş olur. Bu durumda, efendisi,- azaa ettiği mükâtebin hissesini, azâd edilmeyen mükâtebden alır. Bunu azâd edilenden alması halinde ise, azâd edilen mükâtep, diğer mükâtebe müracaat eder.
Şayet efendi, azâd etmediği mükâtepten almış olursa, o, her hangi bir şey almak için, müracaat edemez. Sadru'ş-Şehîd Hüsamü'd-dîn' in Câmiu's-Sağîr Şerhı'nde de böyledir.
Üç kişi, bir şahsın, bin dirhemine kefil olduklarında, bu kefillerden birisi ödemede bulunursa, diğerlerine müracaat edemez.
Şayet bu kefilller, ayrıca birbirlerine de kefil olmuşlarsa, bunlardan birinin ödemede bulunmuş olması hâlinde, ödeme yapan, bin dirhemin üçte ikisi için, diğerlerine müracaat eder.
Alacaklı ise, bunların her birinden, bin dirhemini isteyebilir. Bu hüküm, kefillerden ikisinin, kefaletten berî olmuş olmaları hâlinde geçerlidir. Berî olan bu kefillerden birisi zafer bulursa, ona yansı için müracaat olunur.
Sonra da, ikisi, üçüncüye, üçte bir için müracaat ederler.
Şayet ikisi, gâib olana-zafer bulurlarsa her birisi, altıda bir için müracaat ederler.
Bu kefillerden birisi zafer bulursa (kefaletten kurtulursa), alacaklı diğer kefillerden her birine alacağının yarısı için müracaat edebilir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:
İki şahıs, bir kimsenin, bin dirhem alacağına, ''alacaklının, kimden isterse, ondan alması şartıyle" kefil olmaları; borçlunun emri ile, iki kefilden her birinin diğerine kefil olması menzilindedir. Serâhsî'nin-Muhıytı'nde de böyledir. [24]
Konular
- Asîl'e Râci Şartlar
- Mekfûlün Leh'e Râcî Şartlar
- Mekfûlün Bih'e Râcî Şartlar
- 2- KEFALET LAFIZLARI KEFALETİN KISIMLARI, HÜKÜMLERİ VE BUNLARLA İLGİLİ KONULAR
- 1- Kefalet Lafızları
- 2- Nefis (= Can) Ve Mal Kefaleti
- 3- Kefaletten Berâet (- Kurtulmak)
- Mehre Kefalet
- Kefaletten Berâeti Şarta Bağlamak
- 4- Kefalette Müracaat
- 5- Kefalette Ta'lîk Ve Te'cil
- Borcun Te'hir Edilmesi
- Vadeli Borca Kefalet
- 3- KEFALETTE DÂVA VE HUSÛMET
- 4- BİR ŞEYE İKİ KİŞİNİN KEFİL OLMASI
- 5- KÖLE VE ZİMMÎ'NİN KEFALETİ
- Köle'nin Kefaleti
- Zimmîlerin Kefaleti
- Mürtedin Kefaleti
- Kefalet Konusu İle İlgili Çeşitli Mes'eleler
- Kefâlet-i Bi'd-Derek
- KİTÂBÜ'L-KISMET
- (TAKSİM)
- 1- TAKSİMİN MÂNÂSI, SEBEBİ RÜKNÜ, ŞARTI VE HÜKÜMLERİ
- Taksimin Mânâsı:
- Taksimin Sebebi:
- Taksimin Rüknü:
- Taksimin Şartı
- Taksimin Hükmü: