10- VEKÂLETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER
Satın almaya vekil yapılan bir zat, pahalı olan bir kumaşı satın alır, bedelini de belirterek öder; müvekkili de, buna razı olmaz ve vekile geri verir; o da, vekilin yanında zayi olursa, vekil onun kıymetini satıcıya öder.
Eğer müvekkil, pahalı da olsa almasını emrederse; vekil bedeli için müvekkile müracaat eder. Şayet, bunu emretmemişse, müracaat edemez. Muftıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Sen, benim borcumu ödemeye vekilsin, kimi dilersen, sen de onu vekil yap.'-' der; vekil de böylece başka birisim vekil ederse; birinci vekil, istediği zaman, iknici vekili vekaletten çıkarır.
Şayet müvekkil: "Sen, benim borcumu ödemeye vekilimsin ve filanı ida.böylece sen vekil eyle." derse; bu durumda, birinci vekil, ikinciyi vekaletten çıkaramaz.
Eğer: "Dilersen, filanı vekil yap." der; o da, onu vekil yapar; o takdirde birinci vekil, ikinciyi azledebilir. Havî'de de böyledir.
Bir adam, bir köle satın alır ve onu "filan için aldığına" şahit tutar, o fülan da: "Ben razıyım." derse; müşterinin, o köleyi ona vermeme hakkı vardır.
Şayet verirse, bedelini ondan alır. Bu ikisinin arasında alım-satım olmuş olur, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adamın, başka birisinde bin dirhemi olur ve ona: "Onunla şu köleyi satın al." der; o da onu satm alırsa, işte bu caizdir.
Şayet, "onunla belirsiz bir köleyi almasını" söyler; o adam da, bir köle satın aldıktan sonra ve o köle, emredene verilmeden önce, o adamın yanında ölürse, satın alanın malı olarak ölmüş olur.
Eğer amir, teslim almışsa; kendisinin olur.
Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye aittir. İmâmeyn'e göre me'mur alınca; ölse de kalsa da amire ait olur. Hidâye'de de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: Bir adam, satmak üzere, diğerine dinar verir ve o adam da, kendi dinarlarını .satar ve amirin dinarlarını kendi nefsi dinarlarına sayarsa, bu caiz olmaz.
Şayet bir adam, diğerine, "bir elbise alması için" dinar verri; o adanı da, o elbiseyi kendi şahsî dinarı ile satın alırsa, satm alınan şey amirin olur. Bu caizdir. Onun dinarı da kendisinin olur. Serahsî'nin Muhıyd'nde de böyledir.
Şayet, başkasının dinarı ile satın alır da, sonra da müvkekilinin dinarını verirse; satın alınan vekilin oiur. Müvekkilin dinarını tazmin eder. Hulasa'da da böyledir.
Satın almaya vekil edilen zat* bir şeyi satın alıp, bedelini şahsi malından öder; satın alınanı da amire teslim ederek, ondan bedelini alır; sonra da satın alınan şeye, o amirin elinde iken, bir hak sahibi çıkar; amir de bedeli için, satın alan şahsa müşteri, satıcıdan onun bedelini almadan önce müracaat ederse; buna hakkı yoktur.
Eğer amir, onun bedelini ödememiş ise, vekil onu ondan alır; saucı-dan da, o bedeli geri alınca, amire geri verir.
Bir adam, diğer bir adama, "belirli bir bedelle, bir elbise almasını"emrederek dirhemlerini de öder; vekil de onu alıp nakden o dirhemleri öder; sonra da satıcı dirhemleri müşteriye geri vererek: "Bu dirhemler zayıftır." dediğinde, vekil onu yalanlar veya doğrular; amir ise, onu inkar ederek: "Bunlar benim dirhemlerim değil." derse; bu durumda vekil, o dirhemleri amire reddeder ve satıcının sözü geçerli olur. Dinarlar da böyledir. Fakat, yer böyle değildir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın yanmd,a, birisinin kölesi bulunur ve köle yanında olan zat, "o köleyi efendisinden satın almaya" birisini vekil ettikten sonra bu vekil: "Satın aldım ve bedelini kendi malımdan ödedim." der; müvekkil de buna inanırsa; müvekkile, "onun bedelini, vekile vermesi" emredilir. Ve onun: "Ben korkuyorum; kölenin sahibi gelir de, köleyi elimden alır diye." demesine, iltifat edilmez. Zehıyre'de de böyledir.
Bir adamın nikahının altında, diğer birisinin cariyesi bulunur ve cariyenin kocası, bir vekil tayin ederek; "karısını, efendisinden satın almasını" ister; vekil de onu satın alırsa; eğer zevcesi ona cima etmemişse nikahı batıl olur ve mehri kocasından düşer. Çünkü, bu bir ayrılıktır.
Erkek için, mehir olduğu cihetten gelmiştir. Bu, efendisinin, "cariyesini vekilin, müvekkiline nikahlamak için satın aldığını" bildiği zaman böyledir. Şayet, efendisi, o cariyeyi önce bir başkasına satar; sonra da kocası o cariyeyi o adamdan satın alırsa; o cariyeye cima etmeden önce, onun önceki efendisine, kocasının nısıf mehir (== mehrin yansını) vermesi gerekir. Çünkü, ayrılık kendisi için mehir olan cihetten gelmiyor. İşte bu, efendisi, "müşterinin vekil olduğunu ikrar, eylediğini ve kocası tarafından vazifelendiğini" bildiği zaman veya bunu beyyine ile anladığı zaman böyledir.
Şayet onun vekilliğini bilmez, ancak satın aldıktan sonra vekilin ikrarından bunu anlarsa yemin ile birlikte satıcının sözü geçerli olur. Aksi takdirde, koca onun vekil olduğunu belgeler ve isbat eder.
İ3ir adam, diğer bir adama: "Bir köleye karşılık, filanın kölesini satın al" derse; memur için, bu vekalet sahih olur.
Şayet vekil o köleyi satın alırsa; müşterinin kölesi müvekkilinin olur. Ve müvekkil, kölenin kıymetini vekile öder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam bir köle satın alır ve o köleyi satın almadan önce veya satın alıktan sonra, "onu filanın emri ile, onun için aldığına" şahit tutar; sonra da" gerçekten onu, bir başkası için satın aldığını" söyler ve onun malını verdiğine şahitlik yapar; bilahare de, ikinci adam gelir, birinci adam gelmezse köle o adama hükmedilir. Birincinin hüccet getirmesi gerekir.
Şayet, o da gelip, "o kölenin kendisi için alındığını" isbat ederse; köle onun olur. Ve ona hükmedilir. Keza, önceki adam için, alındığına şahitler bulunurlarsa, yine böyledir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bir cariye almaya" vekil edip, bedelini de söyler; vekil de satın alır ve bu köleye bir sahib çıkarsa, vekil tazminatta bulunmaz.
Eğer aldığı cariyenin hür olduğu açığa çıkarsa; vekil, tazminatta bulunur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerini "un almaya" vekil eder ve ona dirhemlerini de verir; bir adam da. vekile, içinde kireç olan çuvalı gösterince, vekil onu un zanniyle, satın alıp parasını da verirse işte, vekil o zaman, müvekkilin parasını öder.
Emre muhalif olan işler vekil onu bilmese bile hep böyledir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam başka birisini, bir kür buğday almak için, vekil eder, bu vekil onu satın alır ve onu taşıtmak için, birde deve icarlarsa; şayet müvekkil, onu "ayni şehirde olan buğdayı almaya" vekil etmişse, kıyasa göre, onun (= vekilin) verdiği o buğdayı taşıtma ücreti, teberru olur. Ve müvekkiline müracaat edip verdiği icar parasını isteyemez.
İstihsanda ise, verdiği icarı müvekkilinden alır. Ve kendisi tazmin eylemez.
Şayet müvekkil, vekilini şehir içinden kira-için müvekkiline başvuramaz. Kendisi tazmin eder. Bu, hem kıyasda hem de istihsanda böyledir.
Eğer amir, vekilini buğday almaya vekil eder; vekil de bir dirhem bir de dirhemin yarısına (= bir buçuk dirheme) bir deve kiralarsa; kira icarlayana ait olur.
Eğer, deveyi bir dirheme kiralar ve amirin emrine göre hareket ederse; kira amire ait olur.
Vekilin ücret için, buğdayı vermemeye hakkı yoktur. Kirayı vermeden vermemeye hakkı olduğu gibi... Zehıyre'de de böyledir.
Bir adam, diğerini belirli bir cariyeyi almaya vekil ettiğinde, vekil onu, kendi nefsi için satın alıp ona cima ederse; ona, had cezası verilmez. O cariye ve onun çocuğu bu durumda amirin olmaz.
Bu durumda mehir lazım olur mu? Bu zikredilmemiştir.
Alimlerimiz: Duruma bakılır: Eğer vekilin cariyeyi amire teslim etmemesi bedeli içinse, vekil cariyeye mehir borçlu olmaz." demişlerdir.
Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür.
İmâm Muhammed (R.A.)'e göre cariyeye karşı, bedel ve mehir taksim edilir. Eğer mehir efendisinin hissesine düşerse, bedelden düşülür. Yok cariyenin hissesine düşerse, mehir cariye için baki kalır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bin dirheme, bir köle satın almaya" vekil eder; vekil de amire vermek üzere, bir köle satın ahr ve bu köle vekilin yanında ölürse, vekil onun bedelini, kendisi öder. Sonra da amire müracaat ederek ondan alır.
Eğer köle bin dirhemden fazla eder ve bu köle onu, müvekkili azad edene kadar ölmezse, müvekkilin azad etmesi sahih olur. Vekil azad ederse, sahih olmaz.
Şayet vekil, köleyi, müvekkiline vermek üzere, bin dirheme satın alırsa, mes'ele hali üzre kalır. Vekil bedeli için, amire müracaat edemez. Zira, kendi nefsi için almış sayılır.
Hatta, müvekkil, o köleyi azad eylese, azadı sahih olmaz. Fakat, vekil azad ederse, azadı sahih olur. Muhıyt'te d eböyledir.
Bir adam, diğer bir adamı, "bin dirheme, bir köle almaya" vekil eder; vekil de köleyi bin dirheme satın alır; fakat onun değeri iki bin dirhem-olursa, bu vekil, üç gün muhayyerdir. Sonra vekil, müvekkile, beşyüz dirheme kadar müracaat eder ve ister. Köle ise muhayyerdir. Dilerse vekilin kölesi olur.
Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'in görüşüdür. Kıyasda da böyledir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'de aynı görüştedir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, bir köle satın alıp parasını bir adam onu, o köleyi azad etmeye vekil edene kadar vermese, bu vekil azad edince o kölenin bedelini vekil değil de müvekkil öder. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Müntekâ'daşöyle zikredilmiştir:
Bişr'iüy İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'dan rivayefettiğine göre:
Bir adam, diğer birini, sıfatı, cinsi belirli bir köle veya ev yahut bir at almaya, veya emsali bir şey almaya vekil eder; emreylediği zaman, o vasıfta olan şey, amirin malı olsa da, onu satmış bulunsa; sonra da onu vekil satın alsa; işte bu caiz olmaz.
Şayet, vekilin malı olmuş olsaydı; me'mur onu, önce satar, sonra da geri alırsa; işte bu amire karşı caiz olur. Muhıyi^riiH5o>ledir.
Bir adam, diğerini: "Filanın kölesini, bin dirheme al." diye vekil eder; vekil satıcıya gelerek talepte bulununca, o adam da: Ben, o köleyi filana sattım." (yani müvekkile sattım) der; vekil de: "Kabul eyledim." derse; sahih olan, vekil fuzulî olmuş olur. Müvekkilin sözleşmesi beklenilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, cinsini beyan ettiği, fakat bedelini söylemediği, bir cariyeyi satın almaya, birisini vekil yapar; müşteri de satın alıp amire yollar; amir de, bu cariyeye cima ettikten sonra, onu veküe iade eder; vekil de: "Ben, onu senin için satın aldım." derse; vekilin sözü geçerlidir. Ve neseb de amirdendir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, kendi malından, bin diremlik buğday satın atmasını söyler, vekil de öyle yapar; amir bu işi bedelini ödemeye, gücü yetmediği için hakime çıkarırsa, bu durumda hakim, o. buğdayı satar ve bedelini me'murun yanında emanet olarak bırakır. Amire bedelini ödeyene kadar vermez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, "yüz dirhemlik buğdayı almasını" söyler; me'mur da öyle yapar ve yüz dirhemi öder; sonra da me'mur, satıcıya elli dirhemini vererek fazla buğday ister ve satıcı da öyle yaparsa; alimler: Önceki alınan yüz dirhemlik buğday, amirin olur. Sonraki alınan elli dirhemlik buğday da me'murun olur." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerini vekil ederek, "belirli miktarda buğay almasını" söyler; vekilde alıp müvekkiline verirse, aslında buğday vekilin olur. Parası ise, müvekkilde alacak olur. Nihâye'de de böyledir.
Bir adamın, bir yük eşyası olur ve iki kişiye: 'Hanginiz satarsa, işte o caiz olur." derse; onlardan hangisi satarsa satsın caiz olur.
Keza: "Şu iki kişiden hangisi satarsa, caiz." derse; onlardan hangisi satarsa; işte o caiz olur.
Şayet müvekkil, bir adama: "Seni buna", veya "Seni bunu satmaya, vekil eyledim." derse; onlardan hangisi satarsa satsın, istihsanen caiz olur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Kim sana şu kölemi satarsa, işte ona izin verdim." derse; bu durumda ona, kimse vekil olmuş olmaz. Tatarhâ-niyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu köleyi, benim için filana sat." der; o adam da, onu sattıktan sonra, "emreylediğine satmadım." diye inkar eder ve: "Onu filan aldı." derse; önceki sözü, vekaletini ikrar olur. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Bir adam, diğer birine: "Onu sat." veya: "Mükateb eyle." yahut: "Azad eyle." derse; vekil bunun hangisini yaparsa o caiz olur.
Aslolan, bunların hiç birisinin, şarta bağlandığı için ve belirsiz şeyde sözleşme caiz olmadığından sahih olmamasıdır.
Bunun faydası: Şarta bağlanan şeye vekil yapsa, bilinmeyen şeyde, sözleşmenin caiz olmamasıdır. Çünkü fayda vermez.
Bir adam, diğerine: "Şu veya şu kölemi satmaya vekil ettim." veya: "Şunu veya şunu nikaylamaya vekil ettim." dese de: "vekil ikisini birden bir bedel ile saısa veya değişik bedellerle satsa, veya ikisini birden nikahlasa, birinin satışı veya nikahı caiz olmaz. Çünkü akd meçhule karşı yapılmıştır. Münazaaya sebeb olur.
Bir kimse, başka bir şahsı, iki karısından birini boşanmasına veya iki kölesinin birisinin azad edilmesine, vekil yapar; vekil de ikisini birden boşar veya iki köleyi birden azat ederse; bedelli olsun veya bedelsiz olsun, bunlardan ikisinden biri caiz olur. Bu durumda müvekkil muhayyerdir. Çünkü, onlardan birisinin boşanması veya azad edilmesi sahihtir.
Mal mukabili boşamaya vekalet de böyledir.
Bir adam, diğerini iki karısından her hangi birisini, mal karşılığı boşamaya, vekil eder; vekil de ikisini birden bir bedelle veya ayrı ayrı bedellerle boşarsa, denildi ki "Bunlardan birisinin boşanması sahih olur.
Ve kocaya, hangisinin olduğunu açıklaması cebredilir." denilmiştir.
Şayet, bir kimse, "şu veya şu kölemi mükateb yap." diye birisini vekil eder; o da her ikisini de mükateb ederse, bu caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
İki kişi, "bir kölenin azad edildiğine" şehadette bulunsalar; hakim, ithamdan dolayı, ikisini de reddeder.
Bundan sonra, efendi o iki şahitten birisini "o köleyi satmaya" vekil eder; o vekil de diğer arkadaşına satarsa, bu sahih olur.
Köle, müşteriye göre azad edilmiş olur. Satıcı da bedelini amire Öder. Müşteri bedelinden beri olur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammet* (R.A.)'e göre, şayet başka birisine satarsa; sahih olur; bedelini alır. Köle de azad edilmiş sayılmaz. Şayet satın alan zat, satıcı bedelini aldıktan sonra, satıcıyı tasdik ederse; beraatı sahih olur. Köle de azad edilmiş olur. Satıcı kendi malından müşterinin parasını öder. Eğer müşteri, köleyi teslim almadan önce, satıcıyı doğrularsa; müşteri bedelinden berî olur./ Satıcı amirine, o kölenin bedelini öder. İmâmeyn'e göre bu böyle'dîh Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Vekil köleyi sattıktan sonra, bu köleyi efendisi öldürürse, satış batıl olur. Çünkü vekil, satış hakkında naibdir.
Buna göre, efendisi kölenin elini keserse, müşteri verdiği bedelin yarısını geri alır. Onu, bizzat kendisi satmış gibi.... '
Dilerse bedelini tamamen ödeyip köleyi alır. O zaman, kölenin kıymetinin yarısını müşteriye vekil tazmin eder.
Dilerse, satışı fesheder. Vekil, amire kölenin yarı kıymetini tazmin eder. Ve artanım da tasadduk eder. Serahsf nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, diğerini, kölesini satmaya vekil ederek onu, bin dirheme satmasını söyler; vekil de onu satıp, bedelini alarak köleyi nıüşıeriyc ıeslim eder; bundan sonra, müvekkil,müşteri için bir de ziyade ederse, evde, köle de müşterinin olur. Vekil o fazlalıktan için beri olur. Bu evin de bir şefi'si olsa da, o bin dirhemden, hissesi kadarını müşteriden alsa, müşteri bu defa, bin dirhemden şefi'ye verdiği kadarını vekilden geri ister. Vekil de müvekkiline bir şey için müracaat edemez.
Eğer bu köleye bir sahip çıkarsa; o zaman, vekil kölenin bedelinin tamamı için müvekkile müracaat eder. Sonra da onun, kölenin hissesi kadarını müşteriye iade eder. Evin hissesi, vekilde kalır.
Satışa vekil olan zat, satacağını sattığı zaman, müşteri aldıktan sonra, onu müşteriden kendisi satın alır; sonra da o satılan şeye bir hak sahibi çıkarsa; vekil, müşteriye müracaat eder. Sonra da, müşteri vekile başvurur; vekil de müvekkiline, müracaat ederek sattığı şeyin bedelini alır. Feiâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Satış vekili: "Tanımadığım kimseye sattım ve onuda tanımıyorum ve sattığımın bedelini almaya gücüm yetmiyor." derse; kendisinin tazminatta bulunması gerekir.
Satış vekili satılacak şeyi, "onu, sevdiğine arz etmek için," birisine verir o adam da, satılacak şeyi alıp kaçar veya onun yanında zayi olursa, onu vekil tazmin eder. (- öder.) Hızânetü'I-Müftin'de de böyledir.
Esahh olan budur.
Güvenilir birisine verirse, vekile tazminat gerekmez. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine bir çamaşır leğeni verip ona: "Onu satmasını" söyler; vekil de onu kırar sonra satarsa^ satışı caiz olur; fakat değerinin noksan kalan kısmını amire öder. Hızânetü'l-Müftfn'de de böyledir.
Bir elbiseyi satmaya vekil edilen zat şayet elbiseyi temizlikçiye temizletmeye verir, o da temizlerse, vekil onu amirine tazmin eyler; fakat elbise vekilin eline tekrar geçerse tazmınatan kurtulur. Hatta bundan sonra o elbise vekilin yanında zayide olsa yine tazminata bulunmaz. Şayet bundan sonra vekil satarsa satışı caiz olur. Bedelinin tamamı müvekkilinin olur. Vekil müvekkilinden temizlik ücretimde alamaz.
Bir adam, diğerine bir elbise vererek:"Bunu, benim için sat." der; vekil de onu satar da parasını almaz ve amirle karşılaşınca da: "Elbiseni sattım. Filan adama ve onun yerine bedelini ben ödeyeceğim." der ve bedeli de öderse; işte bu fazladan bir iş olur.
Müşteriye müracaat edip de, ondan elbisenin parasını isteyemez. Şayet: "Seı;;n müfteri de olan malın benim olmak üzere bedelini ben ödüyorum." derse, caiz olmaz. Vekil müvekkiline verdiğini geri alır. Müşteriden de elbiseyi alarak, sahibine teslim eder. Eğer vekil, elbise sahibinin bir yerini, müşteride olan dirhemlerin karşılığına ve ağırlığına satar, sonra da "bu dirhemleri filandan olan malına mukabil say." der de, "senin filanda olan, benim malım." için demezse, işte bu caizdir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir cariyeyi satmaya vekil yapılan zat, o cariyeyi, amirin emri üzere, bin dirheme satar, karşılıklı teslim tesellüm yapıldıktan sonra da müşteri onu "katibe veya ekmekçi olmak üzere" aldığım iddia eder veya "bekar olarak aldığını ve onun bekar olmadığını" iddia eder; satıcı da bunu inkar; amir ise ikrar ederse, amirin ikrariyle satış bozulmaz.
Şayet müşteri satıcıya, üç günlük muhayerlik şartı koşmuşsa, bu üç gün içinde, satışı bozabilir.
Satıcı, muhayyerliği inkar eder de, amir ikrar ederse, hakim bu cariyeyi, amire reddeder ve bedelini amirden alır.
Şayet müşteri, cariyeyi teslim almamış ve onu dul bulmuş ve müşteri satıcıya "onun bakire olmasını" şart koştuğu halde onu dul bulmuş ve: "Dul buldursam, bana gerekmez" demişse; bu satış bozulmuş olur. Satıcı bu şartı inkar eder, amir de ikrar ederse; cariye amire hükmo-lunur. Ve müşteri parasını amirden alır.
Keza, teslim almadan önce, onun ekmekçi veya katibe olmasını şart koşmuş ve onu öyle bulamamışsa, ayni şekilde amirden parasını alır ve cariyesini geri verir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bir yük metaını satmaya" vekil eylese, vekil de onu satar; müşteri de görme muhayyerliği üzerine, satıcıya geri verir; amir de: "Bu benim eşyam değildir." derse; vekilin sözü geçerli olur.
Şayet vekil, ona bir elbise satar, başka bir şey satmazsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur.
Imâmeyn'e göre ise bu satış yüke zarar veriyorsa caiz olmaz. Meb-sût'ta da böyledir.
Vekil bir insana, müvekkilin emriyle bakır bir ibrik satar; onu da müşteriye vermeyi unutursa, tazmin eylemez. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine on dirhem verip, "onu tasadduk etmesini" söyler;- vekil de onu harcar; sonra da kendi malından amir için, on dirhem ^asadduk ederse; işte bu caiz olmaz. Bu on dirhemi, amire ödemesi gerekir. Eğer, dirhemler duruyorsa vekilin onu alıp amirin namına tasadduk etmesi istihsanen caiz olur. O on dirhem, kendi dirhemleri yerinde olur.
Bir adam, diğerine, bir miktar mal verir ve "onu tasadduk etmesini" emreder o vekil de, o malı büyük oğluna tasadduk ederse bi'1-icma caiz olur.
Bir adam, vekiline, "filan adama, vekilin yanında bulunan buğdaydan bir kafiz tasadduk etmesini söyier; o filana da emredip, vekilden bu buğdayı alıp, satmasını söylerse; satış, müvekkilin emrine kadar ertelenir. Ve, onu satmaya tayin ettiği vekilin vekaleti sahih olmaz. Çünkü, sadakaya verdikten sonra, geri almak olmaz. Fetâvâyi Kâdîlıân'da da böyledir.
Bir adam, diğerine: "Bana infak eyle." der; o da, infak ederse, müracaatı şart koşmamış olsa bile, amire müracaat eder.
Keza; "Çocuklarıma infak eyle." der; o da infak ederse, müvekkile müracaat ederek, onu geri alır. Her ne kadar müracaatı şart koşmamış olsa bile bu böyledir.
İbnü Semaa'nm Nevadiri'nde, İmâm Muhammed (R.A.)'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Bir adam, ehline "her ay on dirhem" infak edilmesini, emreder; me'mur da: "İnfak ettim." der; amir ise, bunu inkar ederse, me'mur, amire yemin verir. Hakim de amirin "Allah adına; onu her ay ailesie infak ettiğini bilmediği" hususunda yemin etmesini ister; yemin etmesi halinde amire hükmeylemez. Muhıyt'te de böyledir.
Borç almaya vekil edilen şahıs: "Filandan bin dirhem aldım." der; borç veren de: Gerçekten verdim." der; fakat müvekkil bunu inkar ederse; İmâm Muhammed (R.A.): "Müvekkilinin sözü geçerlidir." buyurmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Vekilin sözü geçerlidir." buyurmuştur.
Bir adam, diğerini, "kölesini mükateb yapmaya" vekil eder ve mal bedelini almasını söyler, vekil de: "Gerçekten öyle yaptım." dediği halde, müvekkil bunu inkar ederse; İmâm-ı Muhammed (R.A.): "Kitabet hakkında, vekilin sözü dinlenilir. Çünkü, bunda bir menfaat yoktur. Bedeli alma hususunda ise, sözü dinlenilmez. Çünkü, onda itham olunmalar vardır." buyurmuştur.
Şayet mükateb yaptıktan sonra, kitabetini isbat eder ve: "Bedelini aldım ve sana verdim." derse; işte ona inanılır. Çünkü emin kişidir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.
Bir hastaya ölüm yakın olur; o da, bir vekil tayin ederek ona: "Şu dirhemleri götür ve onları oğluma ve kardeşime ver." desede, bir açıklama yapmasa; bu adam vekildir ve o paraları varislere vermesi helal olmaz. O dirhemleri ancak o adamın borçlarına verebilir. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:
Hasta, vekiline, "kendisine, borçlu olan adamdan bin dirhem almasını ve onu tasadduk etmesini" söyler; o adam da onu alsa ve tasadduk eylese; bu istihsanen caiz olur.
Mualla'da İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Bir kimse, diğer birisine bir köle vererek, onu azad etmesini söyler; o şahsı da, bu köleyi azad eylemez; kölenin efendisi sorunca da, inkar eyler ve: "sen, bana köle vermedin." der; sonra da onu azad ederse; işte bu şekildeki azad, geçerli değildir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam Bel İr e gitmek ve yük götürmek için hammallar kiralayan bir kimse hammaliara, "vekilden kiralarım almalarını" söyier; onlarda kiralarını ondan isterler; vekil de, bunu kabul ederek hammal-lardan bazılarının kirasını verip, bazılarınkini vermezse; bu hammalların vekile borcu bulunup o da alacağını ikrar etse bile, yine de kiralarını vermesi vekile cebredilir. Eğer inkar ederse, hammallar ona Allah adına yemin verirler. Eğer alacağı yoksa, bu vekil cebredilmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Bir vekil, vekaletini kabul etmeden önce: "Allah vekalete la'net eylesin." der; bu-sözü de müvekkilinin yanında söylerse; vekaletten çıkmış olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teala'dır. Dönüş de O'nadır. [35]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/157.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/157-158.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/158-161.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/161.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/162-165.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/165.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/165-167.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/167-170.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/170.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/172.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/172-176.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/176-184.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/184-203.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/203-217.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/218-243.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/243-245.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/246.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/246-252.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/252-255.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/255-258.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/259-263.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/264.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/264-265.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/266-275.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/276-284.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/284-285.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/285-296.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/296-298.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/298-303.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/303-307.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/307-314.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/315-320.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/321-332.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/332-335.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/336-348.
Eğer müvekkil, pahalı da olsa almasını emrederse; vekil bedeli için müvekkile müracaat eder. Şayet, bunu emretmemişse, müracaat edemez. Muftıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Sen, benim borcumu ödemeye vekilsin, kimi dilersen, sen de onu vekil yap.'-' der; vekil de böylece başka birisim vekil ederse; birinci vekil, istediği zaman, iknici vekili vekaletten çıkarır.
Şayet müvekkil: "Sen, benim borcumu ödemeye vekilimsin ve filanı ida.böylece sen vekil eyle." derse; bu durumda, birinci vekil, ikinciyi vekaletten çıkaramaz.
Eğer: "Dilersen, filanı vekil yap." der; o da, onu vekil yapar; o takdirde birinci vekil, ikinciyi azledebilir. Havî'de de böyledir.
Bir adam, bir köle satın alır ve onu "filan için aldığına" şahit tutar, o fülan da: "Ben razıyım." derse; müşterinin, o köleyi ona vermeme hakkı vardır.
Şayet verirse, bedelini ondan alır. Bu ikisinin arasında alım-satım olmuş olur, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adamın, başka birisinde bin dirhemi olur ve ona: "Onunla şu köleyi satın al." der; o da onu satm alırsa, işte bu caizdir.
Şayet, "onunla belirsiz bir köleyi almasını" söyler; o adam da, bir köle satın aldıktan sonra ve o köle, emredene verilmeden önce, o adamın yanında ölürse, satın alanın malı olarak ölmüş olur.
Eğer amir, teslim almışsa; kendisinin olur.
Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye aittir. İmâmeyn'e göre me'mur alınca; ölse de kalsa da amire ait olur. Hidâye'de de böyledir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: Bir adam, satmak üzere, diğerine dinar verir ve o adam da, kendi dinarlarını .satar ve amirin dinarlarını kendi nefsi dinarlarına sayarsa, bu caiz olmaz.
Şayet bir adam, diğerine, "bir elbise alması için" dinar verri; o adanı da, o elbiseyi kendi şahsî dinarı ile satın alırsa, satm alınan şey amirin olur. Bu caizdir. Onun dinarı da kendisinin olur. Serahsî'nin Muhıyd'nde de böyledir.
Şayet, başkasının dinarı ile satın alır da, sonra da müvkekilinin dinarını verirse; satın alınan vekilin oiur. Müvekkilin dinarını tazmin eder. Hulasa'da da böyledir.
Satın almaya vekil edilen zat* bir şeyi satın alıp, bedelini şahsi malından öder; satın alınanı da amire teslim ederek, ondan bedelini alır; sonra da satın alınan şeye, o amirin elinde iken, bir hak sahibi çıkar; amir de bedeli için, satın alan şahsa müşteri, satıcıdan onun bedelini almadan önce müracaat ederse; buna hakkı yoktur.
Eğer amir, onun bedelini ödememiş ise, vekil onu ondan alır; saucı-dan da, o bedeli geri alınca, amire geri verir.
Bir adam, diğer bir adama, "belirli bir bedelle, bir elbise almasını"emrederek dirhemlerini de öder; vekil de onu alıp nakden o dirhemleri öder; sonra da satıcı dirhemleri müşteriye geri vererek: "Bu dirhemler zayıftır." dediğinde, vekil onu yalanlar veya doğrular; amir ise, onu inkar ederek: "Bunlar benim dirhemlerim değil." derse; bu durumda vekil, o dirhemleri amire reddeder ve satıcının sözü geçerli olur. Dinarlar da böyledir. Fakat, yer böyle değildir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adamın yanmd,a, birisinin kölesi bulunur ve köle yanında olan zat, "o köleyi efendisinden satın almaya" birisini vekil ettikten sonra bu vekil: "Satın aldım ve bedelini kendi malımdan ödedim." der; müvekkil de buna inanırsa; müvekkile, "onun bedelini, vekile vermesi" emredilir. Ve onun: "Ben korkuyorum; kölenin sahibi gelir de, köleyi elimden alır diye." demesine, iltifat edilmez. Zehıyre'de de böyledir.
Bir adamın nikahının altında, diğer birisinin cariyesi bulunur ve cariyenin kocası, bir vekil tayin ederek; "karısını, efendisinden satın almasını" ister; vekil de onu satın alırsa; eğer zevcesi ona cima etmemişse nikahı batıl olur ve mehri kocasından düşer. Çünkü, bu bir ayrılıktır.
Erkek için, mehir olduğu cihetten gelmiştir. Bu, efendisinin, "cariyesini vekilin, müvekkiline nikahlamak için satın aldığını" bildiği zaman böyledir. Şayet, efendisi, o cariyeyi önce bir başkasına satar; sonra da kocası o cariyeyi o adamdan satın alırsa; o cariyeye cima etmeden önce, onun önceki efendisine, kocasının nısıf mehir (== mehrin yansını) vermesi gerekir. Çünkü, ayrılık kendisi için mehir olan cihetten gelmiyor. İşte bu, efendisi, "müşterinin vekil olduğunu ikrar, eylediğini ve kocası tarafından vazifelendiğini" bildiği zaman veya bunu beyyine ile anladığı zaman böyledir.
Şayet onun vekilliğini bilmez, ancak satın aldıktan sonra vekilin ikrarından bunu anlarsa yemin ile birlikte satıcının sözü geçerli olur. Aksi takdirde, koca onun vekil olduğunu belgeler ve isbat eder.
İ3ir adam, diğer bir adama: "Bir köleye karşılık, filanın kölesini satın al" derse; memur için, bu vekalet sahih olur.
Şayet vekil o köleyi satın alırsa; müşterinin kölesi müvekkilinin olur. Ve müvekkil, kölenin kıymetini vekile öder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam bir köle satın alır ve o köleyi satın almadan önce veya satın alıktan sonra, "onu filanın emri ile, onun için aldığına" şahit tutar; sonra da" gerçekten onu, bir başkası için satın aldığını" söyler ve onun malını verdiğine şahitlik yapar; bilahare de, ikinci adam gelir, birinci adam gelmezse köle o adama hükmedilir. Birincinin hüccet getirmesi gerekir.
Şayet, o da gelip, "o kölenin kendisi için alındığını" isbat ederse; köle onun olur. Ve ona hükmedilir. Keza, önceki adam için, alındığına şahitler bulunurlarsa, yine böyledir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bir cariye almaya" vekil edip, bedelini de söyler; vekil de satın alır ve bu köleye bir sahib çıkarsa, vekil tazminatta bulunmaz.
Eğer aldığı cariyenin hür olduğu açığa çıkarsa; vekil, tazminatta bulunur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerini "un almaya" vekil eder ve ona dirhemlerini de verir; bir adam da. vekile, içinde kireç olan çuvalı gösterince, vekil onu un zanniyle, satın alıp parasını da verirse işte, vekil o zaman, müvekkilin parasını öder.
Emre muhalif olan işler vekil onu bilmese bile hep böyledir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam başka birisini, bir kür buğday almak için, vekil eder, bu vekil onu satın alır ve onu taşıtmak için, birde deve icarlarsa; şayet müvekkil, onu "ayni şehirde olan buğdayı almaya" vekil etmişse, kıyasa göre, onun (= vekilin) verdiği o buğdayı taşıtma ücreti, teberru olur. Ve müvekkiline müracaat edip verdiği icar parasını isteyemez.
İstihsanda ise, verdiği icarı müvekkilinden alır. Ve kendisi tazmin eylemez.
Şayet müvekkil, vekilini şehir içinden kira-için müvekkiline başvuramaz. Kendisi tazmin eder. Bu, hem kıyasda hem de istihsanda böyledir.
Eğer amir, vekilini buğday almaya vekil eder; vekil de bir dirhem bir de dirhemin yarısına (= bir buçuk dirheme) bir deve kiralarsa; kira icarlayana ait olur.
Eğer, deveyi bir dirheme kiralar ve amirin emrine göre hareket ederse; kira amire ait olur.
Vekilin ücret için, buğdayı vermemeye hakkı yoktur. Kirayı vermeden vermemeye hakkı olduğu gibi... Zehıyre'de de böyledir.
Bir adam, diğerini belirli bir cariyeyi almaya vekil ettiğinde, vekil onu, kendi nefsi için satın alıp ona cima ederse; ona, had cezası verilmez. O cariye ve onun çocuğu bu durumda amirin olmaz.
Bu durumda mehir lazım olur mu? Bu zikredilmemiştir.
Alimlerimiz: Duruma bakılır: Eğer vekilin cariyeyi amire teslim etmemesi bedeli içinse, vekil cariyeye mehir borçlu olmaz." demişlerdir.
Bu görüş, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin görüşüdür.
İmâm Muhammed (R.A.)'e göre cariyeye karşı, bedel ve mehir taksim edilir. Eğer mehir efendisinin hissesine düşerse, bedelden düşülür. Yok cariyenin hissesine düşerse, mehir cariye için baki kalır. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bin dirheme, bir köle satın almaya" vekil eder; vekil de amire vermek üzere, bir köle satın ahr ve bu köle vekilin yanında ölürse, vekil onun bedelini, kendisi öder. Sonra da amire müracaat ederek ondan alır.
Eğer köle bin dirhemden fazla eder ve bu köle onu, müvekkili azad edene kadar ölmezse, müvekkilin azad etmesi sahih olur. Vekil azad ederse, sahih olmaz.
Şayet vekil, köleyi, müvekkiline vermek üzere, bin dirheme satın alırsa, mes'ele hali üzre kalır. Vekil bedeli için, amire müracaat edemez. Zira, kendi nefsi için almış sayılır.
Hatta, müvekkil, o köleyi azad eylese, azadı sahih olmaz. Fakat, vekil azad ederse, azadı sahih olur. Muhıyt'te d eböyledir.
Bir adam, diğer bir adamı, "bin dirheme, bir köle almaya" vekil eder; vekil de köleyi bin dirheme satın alır; fakat onun değeri iki bin dirhem-olursa, bu vekil, üç gün muhayyerdir. Sonra vekil, müvekkile, beşyüz dirheme kadar müracaat eder ve ister. Köle ise muhayyerdir. Dilerse vekilin kölesi olur.
Bu, İmâm Muhammed (R.A.)'in görüşüdür. Kıyasda da böyledir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'de aynı görüştedir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, bir köle satın alıp parasını bir adam onu, o köleyi azad etmeye vekil edene kadar vermese, bu vekil azad edince o kölenin bedelini vekil değil de müvekkil öder. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.
Müntekâ'daşöyle zikredilmiştir:
Bişr'iüy İmam Ebû Yûsuf (R.A.)'dan rivayefettiğine göre:
Bir adam, diğer birini, sıfatı, cinsi belirli bir köle veya ev yahut bir at almaya, veya emsali bir şey almaya vekil eder; emreylediği zaman, o vasıfta olan şey, amirin malı olsa da, onu satmış bulunsa; sonra da onu vekil satın alsa; işte bu caiz olmaz.
Şayet, vekilin malı olmuş olsaydı; me'mur onu, önce satar, sonra da geri alırsa; işte bu amire karşı caiz olur. Muhıyi^riiH5o>ledir.
Bir adam, diğerini: "Filanın kölesini, bin dirheme al." diye vekil eder; vekil satıcıya gelerek talepte bulununca, o adam da: Ben, o köleyi filana sattım." (yani müvekkile sattım) der; vekil de: "Kabul eyledim." derse; sahih olan, vekil fuzulî olmuş olur. Müvekkilin sözleşmesi beklenilir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, cinsini beyan ettiği, fakat bedelini söylemediği, bir cariyeyi satın almaya, birisini vekil yapar; müşteri de satın alıp amire yollar; amir de, bu cariyeye cima ettikten sonra, onu veküe iade eder; vekil de: "Ben, onu senin için satın aldım." derse; vekilin sözü geçerlidir. Ve neseb de amirdendir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, kendi malından, bin diremlik buğday satın atmasını söyler, vekil de öyle yapar; amir bu işi bedelini ödemeye, gücü yetmediği için hakime çıkarırsa, bu durumda hakim, o. buğdayı satar ve bedelini me'murun yanında emanet olarak bırakır. Amire bedelini ödeyene kadar vermez. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine, "yüz dirhemlik buğdayı almasını" söyler; me'mur da öyle yapar ve yüz dirhemi öder; sonra da me'mur, satıcıya elli dirhemini vererek fazla buğday ister ve satıcı da öyle yaparsa; alimler: Önceki alınan yüz dirhemlik buğday, amirin olur. Sonraki alınan elli dirhemlik buğday da me'murun olur." demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, diğerini vekil ederek, "belirli miktarda buğay almasını" söyler; vekilde alıp müvekkiline verirse, aslında buğday vekilin olur. Parası ise, müvekkilde alacak olur. Nihâye'de de böyledir.
Bir adamın, bir yük eşyası olur ve iki kişiye: 'Hanginiz satarsa, işte o caiz olur." derse; onlardan hangisi satarsa satsın caiz olur.
Keza: "Şu iki kişiden hangisi satarsa, caiz." derse; onlardan hangisi satarsa; işte o caiz olur.
Şayet müvekkil, bir adama: "Seni buna", veya "Seni bunu satmaya, vekil eyledim." derse; onlardan hangisi satarsa satsın, istihsanen caiz olur. Muhiyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Kim sana şu kölemi satarsa, işte ona izin verdim." derse; bu durumda ona, kimse vekil olmuş olmaz. Tatarhâ-niyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu köleyi, benim için filana sat." der; o adam da, onu sattıktan sonra, "emreylediğine satmadım." diye inkar eder ve: "Onu filan aldı." derse; önceki sözü, vekaletini ikrar olur. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Bir adam, diğer birine: "Onu sat." veya: "Mükateb eyle." yahut: "Azad eyle." derse; vekil bunun hangisini yaparsa o caiz olur.
Aslolan, bunların hiç birisinin, şarta bağlandığı için ve belirsiz şeyde sözleşme caiz olmadığından sahih olmamasıdır.
Bunun faydası: Şarta bağlanan şeye vekil yapsa, bilinmeyen şeyde, sözleşmenin caiz olmamasıdır. Çünkü fayda vermez.
Bir adam, diğerine: "Şu veya şu kölemi satmaya vekil ettim." veya: "Şunu veya şunu nikaylamaya vekil ettim." dese de: "vekil ikisini birden bir bedel ile saısa veya değişik bedellerle satsa, veya ikisini birden nikahlasa, birinin satışı veya nikahı caiz olmaz. Çünkü akd meçhule karşı yapılmıştır. Münazaaya sebeb olur.
Bir kimse, başka bir şahsı, iki karısından birini boşanmasına veya iki kölesinin birisinin azad edilmesine, vekil yapar; vekil de ikisini birden boşar veya iki köleyi birden azat ederse; bedelli olsun veya bedelsiz olsun, bunlardan ikisinden biri caiz olur. Bu durumda müvekkil muhayyerdir. Çünkü, onlardan birisinin boşanması veya azad edilmesi sahihtir.
Mal mukabili boşamaya vekalet de böyledir.
Bir adam, diğerini iki karısından her hangi birisini, mal karşılığı boşamaya, vekil eder; vekil de ikisini birden bir bedelle veya ayrı ayrı bedellerle boşarsa, denildi ki "Bunlardan birisinin boşanması sahih olur.
Ve kocaya, hangisinin olduğunu açıklaması cebredilir." denilmiştir.
Şayet, bir kimse, "şu veya şu kölemi mükateb yap." diye birisini vekil eder; o da her ikisini de mükateb ederse, bu caiz olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
İki kişi, "bir kölenin azad edildiğine" şehadette bulunsalar; hakim, ithamdan dolayı, ikisini de reddeder.
Bundan sonra, efendi o iki şahitten birisini "o köleyi satmaya" vekil eder; o vekil de diğer arkadaşına satarsa, bu sahih olur.
Köle, müşteriye göre azad edilmiş olur. Satıcı da bedelini amire Öder. Müşteri bedelinden beri olur.
İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammet* (R.A.)'e göre, şayet başka birisine satarsa; sahih olur; bedelini alır. Köle de azad edilmiş sayılmaz. Şayet satın alan zat, satıcı bedelini aldıktan sonra, satıcıyı tasdik ederse; beraatı sahih olur. Köle de azad edilmiş olur. Satıcı kendi malından müşterinin parasını öder. Eğer müşteri, köleyi teslim almadan önce, satıcıyı doğrularsa; müşteri bedelinden berî olur./ Satıcı amirine, o kölenin bedelini öder. İmâmeyn'e göre bu böyle'dîh Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Vekil köleyi sattıktan sonra, bu köleyi efendisi öldürürse, satış batıl olur. Çünkü vekil, satış hakkında naibdir.
Buna göre, efendisi kölenin elini keserse, müşteri verdiği bedelin yarısını geri alır. Onu, bizzat kendisi satmış gibi.... '
Dilerse bedelini tamamen ödeyip köleyi alır. O zaman, kölenin kıymetinin yarısını müşteriye vekil tazmin eder.
Dilerse, satışı fesheder. Vekil, amire kölenin yarı kıymetini tazmin eder. Ve artanım da tasadduk eder. Serahsf nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adam, diğerini, kölesini satmaya vekil ederek onu, bin dirheme satmasını söyler; vekil de onu satıp, bedelini alarak köleyi nıüşıeriyc ıeslim eder; bundan sonra, müvekkil,müşteri için bir de ziyade ederse, evde, köle de müşterinin olur. Vekil o fazlalıktan için beri olur. Bu evin de bir şefi'si olsa da, o bin dirhemden, hissesi kadarını müşteriden alsa, müşteri bu defa, bin dirhemden şefi'ye verdiği kadarını vekilden geri ister. Vekil de müvekkiline bir şey için müracaat edemez.
Eğer bu köleye bir sahip çıkarsa; o zaman, vekil kölenin bedelinin tamamı için müvekkile müracaat eder. Sonra da onun, kölenin hissesi kadarını müşteriye iade eder. Evin hissesi, vekilde kalır.
Satışa vekil olan zat, satacağını sattığı zaman, müşteri aldıktan sonra, onu müşteriden kendisi satın alır; sonra da o satılan şeye bir hak sahibi çıkarsa; vekil, müşteriye müracaat eder. Sonra da, müşteri vekile başvurur; vekil de müvekkiline, müracaat ederek sattığı şeyin bedelini alır. Feiâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Satış vekili: "Tanımadığım kimseye sattım ve onuda tanımıyorum ve sattığımın bedelini almaya gücüm yetmiyor." derse; kendisinin tazminatta bulunması gerekir.
Satış vekili satılacak şeyi, "onu, sevdiğine arz etmek için," birisine verir o adam da, satılacak şeyi alıp kaçar veya onun yanında zayi olursa, onu vekil tazmin eder. (- öder.) Hızânetü'I-Müftin'de de böyledir.
Esahh olan budur.
Güvenilir birisine verirse, vekile tazminat gerekmez. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine bir çamaşır leğeni verip ona: "Onu satmasını" söyler; vekil de onu kırar sonra satarsa^ satışı caiz olur; fakat değerinin noksan kalan kısmını amire öder. Hızânetü'l-Müftfn'de de böyledir.
Bir elbiseyi satmaya vekil edilen zat şayet elbiseyi temizlikçiye temizletmeye verir, o da temizlerse, vekil onu amirine tazmin eyler; fakat elbise vekilin eline tekrar geçerse tazmınatan kurtulur. Hatta bundan sonra o elbise vekilin yanında zayide olsa yine tazminata bulunmaz. Şayet bundan sonra vekil satarsa satışı caiz olur. Bedelinin tamamı müvekkilinin olur. Vekil müvekkilinden temizlik ücretimde alamaz.
Bir adam, diğerine bir elbise vererek:"Bunu, benim için sat." der; vekil de onu satar da parasını almaz ve amirle karşılaşınca da: "Elbiseni sattım. Filan adama ve onun yerine bedelini ben ödeyeceğim." der ve bedeli de öderse; işte bu fazladan bir iş olur.
Müşteriye müracaat edip de, ondan elbisenin parasını isteyemez. Şayet: "Seı;;n müfteri de olan malın benim olmak üzere bedelini ben ödüyorum." derse, caiz olmaz. Vekil müvekkiline verdiğini geri alır. Müşteriden de elbiseyi alarak, sahibine teslim eder. Eğer vekil, elbise sahibinin bir yerini, müşteride olan dirhemlerin karşılığına ve ağırlığına satar, sonra da "bu dirhemleri filandan olan malına mukabil say." der de, "senin filanda olan, benim malım." için demezse, işte bu caizdir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir cariyeyi satmaya vekil yapılan zat, o cariyeyi, amirin emri üzere, bin dirheme satar, karşılıklı teslim tesellüm yapıldıktan sonra da müşteri onu "katibe veya ekmekçi olmak üzere" aldığım iddia eder veya "bekar olarak aldığını ve onun bekar olmadığını" iddia eder; satıcı da bunu inkar; amir ise ikrar ederse, amirin ikrariyle satış bozulmaz.
Şayet müşteri satıcıya, üç günlük muhayerlik şartı koşmuşsa, bu üç gün içinde, satışı bozabilir.
Satıcı, muhayyerliği inkar eder de, amir ikrar ederse, hakim bu cariyeyi, amire reddeder ve bedelini amirden alır.
Şayet müşteri, cariyeyi teslim almamış ve onu dul bulmuş ve müşteri satıcıya "onun bakire olmasını" şart koştuğu halde onu dul bulmuş ve: "Dul buldursam, bana gerekmez" demişse; bu satış bozulmuş olur. Satıcı bu şartı inkar eder, amir de ikrar ederse; cariye amire hükmo-lunur. Ve müşteri parasını amirden alır.
Keza, teslim almadan önce, onun ekmekçi veya katibe olmasını şart koşmuş ve onu öyle bulamamışsa, ayni şekilde amirden parasını alır ve cariyesini geri verir. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, diğerini, "bir yük metaını satmaya" vekil eylese, vekil de onu satar; müşteri de görme muhayyerliği üzerine, satıcıya geri verir; amir de: "Bu benim eşyam değildir." derse; vekilin sözü geçerli olur.
Şayet vekil, ona bir elbise satar, başka bir şey satmazsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre caiz olur.
Imâmeyn'e göre ise bu satış yüke zarar veriyorsa caiz olmaz. Meb-sût'ta da böyledir.
Vekil bir insana, müvekkilin emriyle bakır bir ibrik satar; onu da müşteriye vermeyi unutursa, tazmin eylemez. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam, diğerine on dirhem verip, "onu tasadduk etmesini" söyler;- vekil de onu harcar; sonra da kendi malından amir için, on dirhem ^asadduk ederse; işte bu caiz olmaz. Bu on dirhemi, amire ödemesi gerekir. Eğer, dirhemler duruyorsa vekilin onu alıp amirin namına tasadduk etmesi istihsanen caiz olur. O on dirhem, kendi dirhemleri yerinde olur.
Bir adam, diğerine, bir miktar mal verir ve "onu tasadduk etmesini" emreder o vekil de, o malı büyük oğluna tasadduk ederse bi'1-icma caiz olur.
Bir adam, vekiline, "filan adama, vekilin yanında bulunan buğdaydan bir kafiz tasadduk etmesini söyier; o filana da emredip, vekilden bu buğdayı alıp, satmasını söylerse; satış, müvekkilin emrine kadar ertelenir. Ve, onu satmaya tayin ettiği vekilin vekaleti sahih olmaz. Çünkü, sadakaya verdikten sonra, geri almak olmaz. Fetâvâyi Kâdîlıân'da da böyledir.
Bir adam, diğerine: "Bana infak eyle." der; o da, infak ederse, müracaatı şart koşmamış olsa bile, amire müracaat eder.
Keza; "Çocuklarıma infak eyle." der; o da infak ederse, müvekkile müracaat ederek, onu geri alır. Her ne kadar müracaatı şart koşmamış olsa bile bu böyledir.
İbnü Semaa'nm Nevadiri'nde, İmâm Muhammed (R.A.)'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
Bir adam, ehline "her ay on dirhem" infak edilmesini, emreder; me'mur da: "İnfak ettim." der; amir ise, bunu inkar ederse, me'mur, amire yemin verir. Hakim de amirin "Allah adına; onu her ay ailesie infak ettiğini bilmediği" hususunda yemin etmesini ister; yemin etmesi halinde amire hükmeylemez. Muhıyt'te de böyledir.
Borç almaya vekil edilen şahıs: "Filandan bin dirhem aldım." der; borç veren de: Gerçekten verdim." der; fakat müvekkil bunu inkar ederse; İmâm Muhammed (R.A.): "Müvekkilinin sözü geçerlidir." buyurmuştur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Vekilin sözü geçerlidir." buyurmuştur.
Bir adam, diğerini, "kölesini mükateb yapmaya" vekil eder ve mal bedelini almasını söyler, vekil de: "Gerçekten öyle yaptım." dediği halde, müvekkil bunu inkar ederse; İmâm-ı Muhammed (R.A.): "Kitabet hakkında, vekilin sözü dinlenilir. Çünkü, bunda bir menfaat yoktur. Bedeli alma hususunda ise, sözü dinlenilmez. Çünkü, onda itham olunmalar vardır." buyurmuştur.
Şayet mükateb yaptıktan sonra, kitabetini isbat eder ve: "Bedelini aldım ve sana verdim." derse; işte ona inanılır. Çünkü emin kişidir. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.
Bir hastaya ölüm yakın olur; o da, bir vekil tayin ederek ona: "Şu dirhemleri götür ve onları oğluma ve kardeşime ver." desede, bir açıklama yapmasa; bu adam vekildir ve o paraları varislere vermesi helal olmaz. O dirhemleri ancak o adamın borçlarına verebilir. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:
Hasta, vekiline, "kendisine, borçlu olan adamdan bin dirhem almasını ve onu tasadduk etmesini" söyler; o adam da onu alsa ve tasadduk eylese; bu istihsanen caiz olur.
Mualla'da İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Bir kimse, diğer birisine bir köle vererek, onu azad etmesini söyler; o şahsı da, bu köleyi azad eylemez; kölenin efendisi sorunca da, inkar eyler ve: "sen, bana köle vermedin." der; sonra da onu azad ederse; işte bu şekildeki azad, geçerli değildir. Zahîriyye'de de böyledir.
Bir adam Bel İr e gitmek ve yük götürmek için hammallar kiralayan bir kimse hammaliara, "vekilden kiralarım almalarını" söyier; onlarda kiralarını ondan isterler; vekil de, bunu kabul ederek hammal-lardan bazılarının kirasını verip, bazılarınkini vermezse; bu hammalların vekile borcu bulunup o da alacağını ikrar etse bile, yine de kiralarını vermesi vekile cebredilir. Eğer inkar ederse, hammallar ona Allah adına yemin verirler. Eğer alacağı yoksa, bu vekil cebredilmez. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Bir vekil, vekaletini kabul etmeden önce: "Allah vekalete la'net eylesin." der; bu-sözü de müvekkilinin yanında söylerse; vekaletten çıkmış olmaz. Zahîriyye'de de böyledir.
En doğrusunu bilen Allahu Teala'dır. Dönüş de O'nadır. [35]
[1] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/157.
[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/157-158.
[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/158-161.
[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/161.
[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/162-165.
[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/165.
[7] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/165-167.
[8] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/167-170.
[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/170.
[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/172.
[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/172-176.
[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/176-184.
[13] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/184-203.
[14] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/203-217.
[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/218-243.
[16] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/243-245.
[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/246.
[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/246-252.
[19] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/252-255.
[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/255-258.
[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/259-263.
[22] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/264.
[23] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/264-265.
[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/266-275.
[25] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/276-284.
[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/284-285.
[27] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/285-296.
[28] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/296-298.
[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/298-303.
[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/303-307.
[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/307-314.
[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/315-320.
[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/321-332.
[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/332-335.
[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 7/336-348.
Anasayfaya dön | Kapak Sayfası |
Sadakat.Net © İslami web hizmetleri |
Konular
- 5- REHİN HAKKINDA VEKALET
- 6- NİKÂH, TALÂK VE HULÛ' GİBİ MES'ELELERDE VEKÂLET
- 1- Nikâhta Vekâlet
- 2- Talâk Ve Hulû'da Vekâlet
- 7- DÂVA, SULH VE BENZERİ MES'ELELERDE VEKÂLET
- Dâva Vekilinin Hükümleri
- Borç Alıp-Vermede Vekil Tayin Etmenin Hükümleri
- Alacağın Elçi Île Tahsil Edilmesi
- Borç Ödemeye Vekâlet
- Muayyen Bir Şeyi Almaya Tevkil
- Sulha Vekâlet
- 8- İKİ KİŞİYİ VEKİL TAYİN ETMEK
- 9- VEKİLİ, VEKÂLETTEN ÇIKARMAK
- Vekâletten Azil Ve Diğer Hususlar Hakkında Değişik Mes'eleler
- 10- VEKÂLETLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'L-VELA
- Velâ Ne Demektir:
- Velâ'nın Çeşitleri:
- Velâyi Ataka:
- Velâyi Müvâlat:
- 1- VELÂYİ ATAKA (= AZÂD ETME VELÂSI)
- 1- Velânın Sebebi, Şartları, Şekli Ve Hükmü
- Velânın Şartları:
- Velânın Şekli:
- Velâ'nın Hükmü:
- 2- Velâya Hak Sahibi Olmak Ve Bununla İlgili Meseleler
- Mükâtebe'nin Velâ Şekli:
- Mükâtebin, Mükâtebesinin Şekli:
- Müdebberenin Şekli: