Sübhiye Hanım Vakası
Said Paşa'nın sadaretlerinin birinde çok calibi dikkat bir olay zuhur eder. Hikâyesi şöyledir: Efendim Said Paşa'nın sekiz yaşlarında bir kızı olup adı Subhiye'dir. Bir gün saçlarını taramaktayken her halde saçları uzun olacak, takılı firketelerden biri gözüne batar ve gözde bir hayli hasara se-beb verir. Osmanlı devletinin iki numarasının kız evlâdı gözünden önemli bir yara almıştır. Mevcud doktorlar hadiseye el koyarlar ve izni ilahi ile, göz kör olmaktan kurtarılır. Ancak pek şiddetli ağrılar küçük Subhiye'ye nefes aldırmaz! Uykusuzluk ve gıdasızlık yavrucağı bir deri bir kemik bırakmış, sadnazam babanın şefkati, kendisini yiyip bitirmesine doğru yol almaktadır. Padişah ile devlet işlerini görüşürken sadnazamm mükedder ve bitkin görüntüsü işe de aksetmektedir. Bir akşam Sultan Hamid, Saray'dan bir arabayı Said Paşa'nın konağına gönderip kızı Subhiye hanımı getirmesini irade eder. Küçük Subhiye ve dadısı hemen arabaya bindirilirler. Saray'a gelindiğindede küçük yavruyu huzuruna kabul eden 2. Abdülhamidhân, dudakları kıpır kıpır şifâ dualarını okur. Ondan sonra hadi kızım artık gözün ağrımayacak deyip konağa gönderir. Hakikaten Subhiye hanım bu dayanılmaz ağrıdan kurtulmuştur artık."
Muhterem okurlarım; Abdülhamid Hân ile sadnazam Said Paşa arasında geçen ve yukarı aldığımız iki vak'a yazımızda tesadüfen veya tevafuken alt alta gelmiş değildir. İki ayrı zaman diliminde vuku bulan olayın biribirine zıt davranışı anlatması, nâtık olması devlet işlerindeki ciddiyetle, doğrudan insaniyete müteallik meselelerin o seviyede ki zevatda da ayırıma tâbi tutulduğunu, birinci de ahbab çavuşluğun yer almadığını, ikincide ise insana verilen önemi hatırlatmak düşünülmüştür. Bizim sadrıazamların bazılarının yukarıdaki Mit-had ve Said Paşa misalinde olduğu gibi yabancı ülkeler elçilerinden istianede bulunmalarına, üstelik Said Paşa'ya bu günkü dille sekreterlik yapmış bulunan İbn'ül Emin Mahmud Kemal İnal merhumun mütalaasından şu satırları özetlemeden geçemedik: "İnsan şu satırların ifade ettiği hadiseyi göz önüne alınca adetâ tiyatroda garib bir dram, acaib bir trajedi temaşa ettiğine, padişahın da şayan-i hayret bir trajedi-yen olduğuna hükmeder. Vehim ve vesvese buhranına uğradığı zaman akl-ı selime ve saltanatın sânına muhalif hareketlerde bulunan üç defa makam ve vekâlete getirdiği bir adam hakkında reva gördüğü şu gayr-i layık muameleyi, buhran geçtikten sonra teemmül etse yâni düşünse müte-ezzi olur (..) Bütün bunların yaşanmasından bir buçuk gün sonra aynı sadnazamın o makama dönmesi ise, dramın en mühim kısmıdır!" Diyen İbn'ül Emin Bey şunları da demekten kendini alamıyor: "Hele Osmanlı devletinin başvekili olan zâtın, İngiltere devleti tebasmdan imişçesine bilvasıta elçiye müracaat etmesi, elçinin de İngiltere tebaasından birini muhafaza edercesine, müdehale edip, kurtarılma işlemini gerçekleştirmesi, dramın fecaatini çoğaltan üzücü hadiselerden dir." Said Paşa'ya halef olan Ahmed Vefik Paşa getirildiği sadaret görevinde derhal kadrolaşma yolunu tutdu. Padişahın arzusu istikametindeki Şeyhülislâm Cıryanizâde verine Bursa Valiliğini yürüttüğü sırada bendelerinden olan Rıza Efendi adlı birini, Şeyhülislâm olarak tensib etdi. Bu gün anladığımız kadarıyla Ahmed Vefik Paşa, babıâlî'yi Saray'dan bağımsız, satfnazam ve vükelânın emrine açık bir hâle getirmeyi umuyordu. Ancak bunları kurup ve de, icraya geçtiğinde, padişahın mizacına uygun olmayan davranışlar sonunda derhal tepkiyi gördü ve Ahmed Vefik Paşanın bu seferki başvekilliği, ancak birbuçuk gün sürebilmiş ve mühr-ü hümayun kendisinden istenmişti. Sultan 2. Abdülhamid, Said Paşa'yı saray'a çağırtmış, daha evvel yanına getirttiği Mahmud Nedim Paşa ile Şeyhülislâm Üryanizâde olan Es'ad efendiyle konuşmuş, sadareti Mahmud Nedim Paşa'ya teklif ettirmişti. Ancak temaruz eden Mahmud Nedim Paşa sebeb olara1-.da yaşlılığını ileri sürmüşdü. Davet edilmiş bulunan Said Pa-şa'da gelmiş toplantıya katılmıştı. Bunun üzerine padişah sadareti bir buçuk gün evvel hiç bir şey olmamış gibi Küçük Mehmed Said Paşa'ya teklif etdi. Said Paşa; Mahmud Nedim Paşa'nın sadareti bunun meyaninda kendisinin dahiliye nazın olarak yardımcı olabileceğini beyan eyledi. Padişah hz. leri üçüne birden hitab ederek; "Ben, namazı kılacağım. Efendi hz. lerî siz de, iki paşadan birini sadareti üzerine almaya ikna ediniz!" diyerek salondan çıktı. Mahmud Nedim Paşa ise: "Burası devletin en hürmete şayan yeridir" dedikten sonra yere oturdu. Esad Efendi bu ifade üzerine oturduğu sedirden, yavaş yavaş kayarak yere oturdu. Sadareti Mahmud Paşa'nın alması için beyanda bulunmuş olan Said Paşa'nın kulağına eğiliyor ve: "sadareti buna bırakma! Hepimize olmadık işler yapar" diye tenbihde bulunmuş! Nihayet Mahmud Nedim Paşa: "her sadrıazamın bir kâhyası olurmuş. Bizim de kâhyamız sadr-ı esbak Said Paşa olmak varmış" şeklinde zor yutulur bir söz söyler. Said Paşa bu söze çok içerler, ancak bir şey demez. Fakat Mahmud Nedim Paşa böylece sadareti kabul etdiğini söylemeğe çalışırken, Said Paşa da Ciryanizâde'nin eğer sadaret teklifini kabul etmezsen bundan hepimizin çekeceği var sözlerini kulağına fısıldamakta olduğunu hatırında tutdu. Padişah salona geri döndüğünde olan-iar anlatılır. Sadareti Mahmud Nedim Paşa'ya, şeyhülislamlık Es'ad Efendi'ye, dâhiliye nazırlığı da Said Paşa'ya verildi. Huzurdan çıktıklarında enönde yeni sadnazam Mahmud Nedim Paşa bir kibir abidesi gibi yürümekte şeyhülislâm ve Said Paşa arkasından yürürlerken Kurenadan biri gelip yürümekte olanları durdurup yeniden huzuru hümayuna götürür. Padişah; içinin, bu tâyine ısınmadığını söyleyerek, Mahmud Nedim Paşa'dan mührü hümayunu geri ister. Aldığında hemen orada Said Paşa'ya vazifeyi teklif eder. Gördüğü kibir, nezaketsizlik ve kâhyalıkla tavsifine pek gönül koymuş bulunan Said Paşa birbuçuk önce infisal ettiği görev için evet cevabını vererek mühr-ü hümayunu alır. Padişah dahiliye nazırlığına Mahmud Nedim Paşa'yı tâyin ederken ayrıca mabeyn müşirliğimde uhdesine verir. Said Paşa kabinesinde Harbiye nazırlığı görevinden kabine istifası münasebetiyle infisal eden Gazi Osman Paşa serasker unvanıyla harbiye nazırlığına tekrar getirilir. Huzura giren Gazi Osman Paşa padişahın ayaklarına kapanıp, mabeyn müşirliğinden alınmış olmanın kendini mahzun kıldığını ifade edince, bu görevde diğer görevler üzerine inzimam olunarak Gazi Osman Paşa'ya tevcih olunur. Az önce sadnazam olmayı elinden kaçıran Mahmud Nedim Paşa'nin, mabeyn müşirliğini Gazi Osman Paşa'ya kaptırması yanında Şura-yı devlet reisliğini de bir kaç dakika sonra kendinden kıdemli olan Reşid Akif Paşa'ya kaptırdığında elinde sadece dahiliye nazırlığı kalmıştı. Osmanlı devletinin son vakanüvisi olan Abdurrahman Şeref Efendi merhumda "Tarih Musahabeleri" adlı kıymetli eserinde aşağı yukarı aynı bilgilere nakleder. Said Paşa'nın 4. sadareti olan bu evet de nakkında devrin şâirlerinden Nüzhet Bey şu beyiti inşa
eder
"Hülle-i Sadr-ı Said-ül vüzeraya şaşdık"
Said Paşa bu seferki sadaretine 1 O/zilhicce/1 300-l3/ekim/1883 cuma günü gelmiştir. İnfisali İse; 15/zilhic-ce/1302-26/eylül/1885 cumartesi günü vukubulmuştur. Müddeti ise; 1 sene, 11 ay, 13 gün olmuştur. Vazifeyi bırakmasına sebeb olarakda, Şarkî Rumeli meselesinde padişahla düştüğü hareket tarzı hakkındaki farklı düşünceler olmuştur. Bu farklı görüşleri Said Paşa'nın hatıratından yaptığı beyanla Özetlemeye çalışalım:
Konular
- Durum Tesbiti
- Seraskerin Telgrafı
- Talih Dönüyor!
- Edirne Mütarekesi
- Büyük Tatil Hakkında Mütalaa
- Ali Süâvi Olayı
- Kıbrıs'ın İngiltere'ye İkramı
- Berlin Konferansı
- 1293/1878 Harbi Kayıpları
- Küçük Mehmed Saıd Paşa
- Bir İhtilafın Neşeti!
- Padişahın Mehmed Said Paşa'yı Tanıması
- Hatt-I Hümayun
- Said Paşa'nın 3. Düşüşü
- Said Paşa'nın Hapisten Kurtuluşu
- Sübhiye Hanım Vakası
- Filibe Vak'ası!
- Kapitilasyon İlgaasına Teşebbüs
- Hayatımı Muhafaza Tedbiri
- Hilâl İle Haç Arasındaki Mücadele
- Mektep Ve İlahiyat
- Edebiyat-San'at Ve Kültür
- Düyün-I Ümümî'yenin Te'sisi
- Yıldız Mahkemesi
- Padişah İle Görüşme
- Dış Müdehale Varmı?
- Midhat Paşa'nın Mahkemesi
- Mahkeme Kararları
- Tâif'de Akıbetleri
- İngiltere Mısır'ı İşgal Ediyor!