5- MARAZ-I MEVTTE KÖLE AZÂD ETMEK; MEHABET VE HÎBE

Hasta bir adam, "kölesinin azad edilmesini*' vasiyet ederse; vârisler azâd etmedikçe, o azâd olmuş olmaz.

Onun için diğer vasiyetler gibi bu vasiyetinden kavlen ve fiilen dönüş hakkı vardır. Zira azad emri, azâdsız vaki olmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, hastalığında, kölesini azâd eder veya satar yahut hîbe ederse; bunların tamamı, malının üçte birinde caizdir. Vasiyet erbabına darb olunur.

Önce muhabbet eder, sonra azad ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre mehabet evlâdır, önce azâd eder, sonra hâki ederse; işte bunun ikiside birdir.

İmâmeyn ise: "Bu iki mes'elede de, azâd eylemek evlâdır." buyur­dular, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.), şöyle buyurmuştur.

Bir adam, önce kölesinin yarısından vazgeçer; sonra onu azadeder; daha sonra da hâbi yaparsa; iki habî yansına müsavi olur. Sonraki mehabet, onunla azâd arasında taksim edilir.

Şayet, önce azad eder, sonra hâbi eyler; sonra yin azâd ederse, üçüncü kısım ıtk ile muhabet arasında taksim olunur. Itk, onunla ikinci ıtk arasında taksim olunur.

tmâmeyn'e göre ise her hâlde, ıtk (= azad etmek) evlâdır. Hidâye'de de böyledir.

Mehabet: Hasta bir şahsın, yüz dirhem değerinde olan şeyi, elli dirheme satması veya elli dirhem değerinde olanı, yüz dirheme satın alması demektir.

Satın almada kıymetini bir kat artırmak; satmakta da kıymetini bir kat noksan etmektir. İhtiyar'da da böyledir.

Bir adam, ölümünden sonra kölesinin azâd edilmesini vasiyet eder; veya: "Onu azâd eyleyiniz." veya: "Benden sonra, o hürdür." der; yahut, bir adama, malının üçte birinden, -hasseten bin dirhem-vasiyet ederse; bu durumda önce, azâd eylemeden başlanmaz. Ancak, onun: "Benden sonra hürdür." dediğinden başlanır. Sonra da, "has­seten bin dirhem"  dediğinden başlanır.  Önce, onu azâd etmekten başlanmaz.

Ancak ''benden sonra hürdür.'' dediğinden başlanır. Veya sağlığında azad eylemişse; yahut: "Hastalığımda benim için bir şey yaparsa; işte o hürdür." demişse, o vasiyetten önceye alınır.

Keza, ölümünden sonra olan ve bir vakitte mukayyet bulunmayan azâd etme, vasiyetten önceye alınır. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, hasta vasiyet ederek: "O benim Öldüğüm gün hürdür." veya "...Bir aya kadar hürdür."  der;  o müddet de geçerse;  İbnü Semâa'nın, İmâm Muhammed (R.A.)'den rivayetine nazaran, o köle ancak vârislerin veya vasinin azâd etmesi ile azâd olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir kimse, hastalığında, cariyesini azâd ettiğinde, o câriye azâd olmadan ve o adam ölmeden, bir çocuk doğurur veya öldükten sonra doğurursa; o çocuk vasiyete dâhil olmaz.

Bir adam, kölesini müdebber eder ve bir  başkasına  da: "Hastalığımda iyi davranırsan, işte sen hürsün" dedikten sonra ölürse; ikisi de -malının üçte birinden- dediği gibi olur.

Bir adam, kölesine belirli bir miktar dirhem veya belirli bir mal vasiyet ederse; işte bu caiz olmaz.

Şayet, bir kısım köleliğini azad ederse; o köle, o nisbette azâd olmuş olur (yarısı, üçtebiri gibi...). Geri kalanını ödemeye çalışır; öderse, hür olur. Bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

Sağlığında bir kısmını bağışlamış gibi olur.

Şayet, tamamını vasiyet ederse; ancak üçte biri azad olmuş olur.

Keza, köleliğini bağışlar veya tasadduk ederse; -hastalık hâlinde-ancak üçte biri bağışlanmış veya sadaka olmuş olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesine, malının üçte birisini bağışlarsa; vasiyeti caiz olur.

Ölümünden sonra kölenin üçte birisi azâd olmuş olur.

Sonra, bakılır: Eğer malı dirhemler veya dinarlar ise, kölenin kıymetine de bakılır. Eğer üçte iki kıymeti, kendine bağış yapılana eşit ise, karşılık olur. Şayet vasiyet yapılan mal, fazla ise; o fazlalık ona verilir.

Eğer kölenin üçte ikisi ziyâde ise, o fazlalık vârislere iade edilir. Eğer tereke urûzise kısas yapılmaz. Ancak -cinsin ihtilafından dolayı-karşılıklı rıza ile yapılır. Ve köle, üçte iki kıymetini Ödemeye çalışır. Diğer malların da üçte biri onun olur. Vârisler üçte biri, ondan satın alabilirler. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur. İmâmeyn'e göre ise, tamamı müdebber olur. Adam ölürse, köle tamamen azad olmuş olur. Onun azadı da, diğer vasiyetlerden öncedir.

Ölenin malının üçte biri, o kölenin kıymetinden fazla ise, vârisler, onu da ona verirler.

Eğer kölenin kıymeti fazla ise, vârislerin o fazlayı almalarına da ruhsat vardır. Bedâi"de de böyledir.

Bir adam, kölesini bir başkasına "onu azad etmek veya müdebber kılmak üzere" vasiyet ederse; bu bir rücû (= vasiyetten dönüş) olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, hastalığında, kıymetleri eşit olan kölesine ve müdebbe-rine:   "Biriniz hürsünüz."  der; sonradan  "hangisinin hür olduğunu açıklamadan ölürse; malının üçte biri aralarında taksim edilir. Bunun üçte birini köle alır; ikisini de müdebber alır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam,  vârislerine:  "Benimle daha Önce sohbet yapanın tamamını azâd ediniz." derse; bir sene içinde, sohbet edenlerin hepsi azâd olunurlar.

Muhtar olan budur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir kimse, oğlunun kölesinin satın alınarak azâd edilmesini" vasiyet edip, kendisi de ölürse; tmâm Ebû Hanîfe (R.A.) : "Bu vasiyet bâtıldır." buyurmuştur.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Bu vasiyet sahihdir. O köle kıyme­tinin karşılığı ile satın alınıp azâd edilir. Eğer adam ölmeden, o köle bir yabancıya satılmış ise, bi'1-icma, satın alırlar ve onu azâd ederler.

Şayet, vârisler, onu, adam öldükten sonra satmışlarsa; tmâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Bu, vasiyet batıldır." demiştir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Kıymeti kadarı ile satın alınır ve azad edilir." buyurmuştur.

Bir adam: "Ben vasiyet ediyorum ki, şu kölem hürdür." dese; işte bu bir azâd olur. O adam ölmeden önce» bu köle azâd edilmiş olur.

Bir adam, filanın kölesi satın alınacak" diye vasiyet ederse; o köle kıymeti kadarla satın alınır; fazla verilmez.

Şayet efendisi o köleyi satmaktan kaçınırsa, onun parası vârislere iade edilir.

Eğer, bir kimse:  "Filanın kölesini satın alın; onu da azâd eyleyin." der; kölenin efendisi de, kölesini satmaya razı olmazsa; onun parası o köle ölene veya azâd olana kadar, elde tutulur.

Bir adam, kölesini bir başkasına vasiyet ettikten sonra, "belirli bir miktarla, bir başkasına satılmasını" vasiyet eder; onun başka bir malı da olmazsa; kendisine satılması vasiyet olunan zat, o köleyi dilerse kıyme­tinin üçte ikisinin altıda birine satın alır veya terk eder. Çünkü, bu vasiyet, bir mehabettir. Ve diğer vasiyetler gibidir. Bu vasiyetlerin ikisi de üçte bir bakımında müsavidir. Üçte birin yarısı kendisine vasiyet edilen şahıs, altıda birine sahip olur; diğeri de altıda bir olunca, ikisi üçte bir olur. Kendisine altıda beşe satılması vasiyet olunan, kıymetinin üçte ikisinin altıda beşini satın alır ve onu satmaya razı olmazsa, aynı kölenin üçte biri kendisine vasiyet edilenin olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, tek bir köle bırakır; başka da bir şeyi olmaz ve bu kölenin kıymeti, bin dirhem olur; efendisi de, "onu filana, bin dirheme satmayı" vasiyet ettikten sonra, onu vasiyet ederse; bunda üç durum vardır:
1) Ya bizzat onu vasiyet eder.
2) Ya mal vasiyet eder.
3) Veya, malının üçte birini vasiyet eder.

Şayet, biaynihî vasiyet etmişse; vârisler, ister izin versin, isterse vermesin, bu kölenin satımı caiz olmaz. Kendisine vasiyet edilen şahsa; altıda bir hisse vardır. Geri kalan, bin dirhemin altıda beş hissesi için satılır. O da vârislerin olur. "Bu, İmâmeyn'in kavlidir .İmâm Ebû Hani-fe (R.A.)'ye göre, ise vasiyet edilene altıda 'birin yarısı vardır. Altıda beşi satılır. Altıda birin yansı diğerine verilir. Geri kalanı da vârislere verilir." denilmiştir.

Şayet, vârisler icazet verirler ve satış sahibi de buna razı olursa; her birisi vasiyetin tamamı ile çarpılır ve yarı yarıya taksim edilir. Yarısı kölenin sahibinin olur; yarısı da vârislerin arasında taksim edilir.

İkinci durum: "Köleyi, bir adama, bin dirheme satmayı vasiyet eder; diğerine de malının tamamını vasiyet eder. Bu mes'elede önceki gibidir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ancak kendisine tamamı vasiyet edilen zat, vârislerden paranın tamamının altıda birini alır.

Birinci mes'elede, parasından birşey yoktur. Çünkü orda mal vasiyet eylemişti. Burda ise, malın parasını vasiyet eyledi. Aynen, -köle gibi-parada vasiyetin geçerliliği de caizdir. Ayn, başka şeydir; para başka şeydir.

Üçüncü durum: Filan için, "bin dirheme satılmasını;" diğerine de "malının üçte birini" vasiyet eylemesidir.

Burda,  İmâm Muhammed  (R.A.)'in kavli İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlinin aynıdır.

Üçte bir sahibi için, on iki hisseden bir hisse vardır. Geri kalanı, kendisine vasiyet edilen için satılır. Bin dirhemin on ikide onbiri, onun olur.

Ancak, üçte bir sahibi, paradan üçte birini alır. Çünkü malın da, parasının da üçte birisi,  ona vasiyet edilmiştir.  İmâm Ebû Yûsuf  (R.A.)'a göre ise, kendisine vasiyet edilen şahıs için, tamamı satılır ve üçte biri, kendisine üçte biri vasiyet edilene verilir. Serahsî'nin Muhıyü'nde de böyledir.

Bir adam, kölesini bin dirhem karşılığında azad eder ve bin dirhemden bir dirhemi zayi olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o bir dirhem sebebiyle azâd olmuş olmaz.

îmâmeyn ise: "Olur" buyurmuşlardır.

Bir adam, "bütün malıyla köle satın alınıp, azâd edilmesini" vasiyet eder; vârisler de, buna razı olmazsa; vasiyet bâtıl olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu böyledir. İmâmeyn ise: "Kölenin üçte biri satın alınıp azâd edilir." buyurmuşlardır,

Şayet, bir kimse vasiyet ederek: "Köle onun için, bin dirheme sat­ılacak  ve  fazlası,  üçte  bire  verilecek."  derse;  İmâm Ebû  Hanîfe (R.A.)'yegöre, bu bâtıl olur.

İmâmeyn   ise:   "Köle   üçte   bir   için   satılır   ve   azâd   olur." buyurmuşlardır.

Şayet, o mal ile kendi yerine, hac yapmasını vasiyet etseydi, ondan da bir dirhem noksanlaşsaydı, geride kalanla yetişe bildiği kadar hacca giderdi.

Eğer, hiç bir şey zayi olmasaydı, onunla hac yapardı. Eğer, ondan bir şey artarsa; onu vârislere geri verirdi.

Eğer, malının üçte biriyle hac yapmasını, vasiyet eder ve ona: "Senin üçte bir malın hacca kâfi gelmez." denilirse; ozaman, o zat diğerlerine: "Ona yardım ediniz." derdi ve onunla hacda fukaraya yardım ederlerdir.

Şayet, kölesini azâd etmeyi vasiyet eden şahıs ölür; köle de bir cinayet işleyip de bu cinayete bedel o köle verilirse; bu vasiyet bâtıl olur.

Eğer vârisler kendilerinden ödeyerek, vasiyeti yerine getirirlerse; bu vasiyet yerine getirilmiş olur.

Bir adam, malının üçte birini Zeyd'e vasiyet ettikten sonra Ölür ve bir köle ve vâris bırakır; kendine vasiyet edilene de: "Onu sağlığında azâd etti." der; vâris de: "Onu hastalığında azad etti." derlerse; bu durumda vârisin sözü geçerli olur. Kendine vasiyet olunan şahsa bir şey gerekmez. Çünkü, o malın üçte birinden fazladır. Kendisine vasiyet edilen şahsın, o kölenin, malın üçte biri makamında olduğuna beyyinesi varsa; azâd etmek, sahih olur.

Bir kimse, geride bir oğlunu bırakarak ölür; bir de kölesi olur ve bir-başka adam da: "Babanda bin dirhem alacağım vardır." der; köle de: "Baban beni sağlığında azâd eyledi." der; oğlu da: "İkinizi de doğruluyorum." derse; kölenin kıymeti olan bin dirhemi, alacaklıya verme selâhiyeti (= ruhsatı) vardır.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise: "Hiç bir şeye selâhiyeti yoktur." buyurmuştur.

Bu hilaf üzerine:

Bir adam ölür; geride bir oğul ile, bin dirhem de para bırakır; bir başka adam da: "Ölen adam da bin dirhem alacağım vardır.* der; bir başkası da: "Bu bin dirhemi, ben babana emânet bırakmıştım." der; oğlu da: "İkinizi de tasdik ediyorum." derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, o bin dirhemi alacaklı ile, emânet bırakan yarı yarıya taksim ederler. İmâmeyn ise: "Emanet bırakan daha haklıdır." buyurmuşlardır.

Bir adam ölüp, iki de oğul bırakır ve bin dirhemi kalır; lcıymeti bin dirhem olan bir de kölesi kalır; onu da hastalığında azâd eylemiş olur; iki oğlu da buna rıza gösterirlerse; bu durumda, bir selahiyetleri kalmaz; köle azâd olmuş olur. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, hastalığında, "köle olan oğlunu, bin dirheme satınahr; ondan başka da, bin dirhemi olursa; oğlu azâd olmuş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir. Diğer vârislerin, onun üzerinde bir hakkı olmaz.

İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.) ise: "O, bir miras gibi, diğer vârislerin malı olur," buyurmuştur.

Bir adam, oğlunu bin dirheme satın alır; onun kıymeti de beşyüz dirhem olur; başka bir köleyi de azâd eder; onun kıymeti de beş yüz dirhem olur; bunlardan başka bir malı olmazsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline göre, oğul takdim edilir. Vârislerin onda bir hakkı olmaz.

Diğer köle de meccanen azâd olmuş olur.

Bir adam, cariyesini azâd ettikten sonra, onu nikâhlar; kendisi de hasta olur; sonra da ona cima eder; mehr-i misli yüz dirhem; kıymeti de mehri kadar olursa; kıymeti de, mehr-İ misli de mîrasdan çıkarılır. Ve ona, mehr-i misli verilir. Ona, başka mîras gitmez.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir.

İmâme> rTe göre ise her haliyle, onun nikâhı caizdir; o hürdür. Şayet borcu varsa; mehr-i mislinden ödenir.

Bir adam, kıymeti bin dirhem olan cariyesini azâd ettikten sonra, ona yüz dirhem borç verir; sonra da onu nikahlayıp, ona cima etmeden ölür; iki bin dirhem de terk ederse; nikah caizdir. Ve o vâris olur; men-, rini de alır. Ölüm sebebiyle, nikâh sona ermiştir. Alacağını alma hakkı davardır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre ise nikâh bâtıldır. Çünkü, malından borcunu ödememiştir. Sonra da ona mehr-i misli -vasiyeti sebebiyle-verilir.

Kıymeti ve mehr-i misli malın üçte birinden fazla olduğu için, nikâhı bâtıldır.

Şayet, o cariyeyi azad eder; ondan başka da hiç malı olmaz; sonra onunla evlenir; onda da iki yüz dirhem borç alıp, nefsi için harcar; sonra da ölürse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bu nikâh bâtıldır. Ona mîras da yoktur; mehir de yoktur. Şayet, ona cima yapamadı ise, alacağından başka üçte bir vasiyetine selâhiyeti vardır.

Eğer, hastalığında azâd eder; sonra da onunla evlenir; ondan başka da malı olmaz; sonra da biraz mal kazanırsa; nikâh caiz olur. Malının üçte birinden mehri verilir. Mirasa da hakkı vardır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, cariyesinin azâd edilmesini vasiyet eder ve ona malının üçte birisinin verilmesini de vasiyet ederse ve o câriye belirli ise,'azadı da, vasiyeti de caizdir.

Eğer câriye belirli değilse, azadı caizdir. Ona, maldan vasiyet yoktur.

Ancak vasiyet eden, vasîye: "Ona verilmesini severim." demişse; caiz olur. Bu durumda o: "Malımı, istediğine ver." demiş gibi olur.

Şayet, hasta bir kimse vasiyet ederde: "Şu kadar buğday satın al; şu kadar dirheme de bir köle satın al ve azâd eyle." der ve kendisinin de bir kölesi olursa; onu azad eylemek caiz olmaz. Çünkü satın alınmasını vasiyet eylemiştir.

"Şu kadar buğday satın al da, fakirlere dağıt." der; kendisinin de buğdayı olur ve vasî o kadar buğdayı fakirlere dağıtırsa; işte bu, -kölenin hilafına- caiz olur.

Bir kimse vasiyet ederek: "Benden dolayı, bir köle azâd ediniz." der veya vasîye, onun ölüm zamanı: "Bunun için, bir köle azâd eyle." denilir; hasta da kölesini birine satar; sonra da, onu vasî satın alıp, azad ederse; bu caiz olur.

Bazıları da: "Öu, ölüm zamanında caiz olmaz." buyurmuşlardır.

Hastanın: "Benim için bir köle azâd eyleyin." demesiyle; "satın alınız ve azâd eyleyiniz." demesi arasında bir fark yoktur. Serahsî'nin Mutaıytı'nde de böyledir.

Bir hasta, "kölesinin azâd edilmesini" vasiyet ettiğinde, o köle, azâd  edilmeyi kabul etmezse', onun malının üçte birinden olmak üzere azâd edilir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam ölür; aynı kıymette üç aded kölesi bulunur ve onlardan birisi, "kendisinin azad edildiğini" iddia eder; o adamın oğluna yemin verilince de o, yeminden kaçınırsa; bu kölenin azad olunduğuna hük­medilir.

îkinci köle de aynı şekilde iddiada bulunur; yine, kendisine yemin verilen, yemin etmekten kaçınırsa; o da azâd edilmiş olur.

Üçüncü de aynısıdır.

Eğer birincisi, hakemlerin huzurunda iddiada bulunur ve yeminden kaçmıhrsa; bu sebeple onun ıtkına (=  azad edilmesine) hükmedilir, îkinci ve üçüncü  köleler de böyledir. Strahsî'nin Muhıytf ndede böyledir.

Bir adam, kölesinin azâd edilmesini vasiyet eder; diğer bir köle­sinin de filana satılmasını vasiyet ederse; satılacak olanın üçte bir kıymeti  ikisinin  arasında  yarı  yarıya  taksim  edilir.  Mebsût'ta  da böyledir.

Bir adamın, iki kölesi olur ve bunların, malının üçte birinden çıkarılmasını vasiyet eder; iki de vârisi bulunur ve onların birine, "o kölelerin ikisi de azâd etmesini" vasiyet eder; sonra da, vârislerin ikisine, "o kölelerden herhangi birisini azâd etmelerini" söylerse; vârislerden birinin, yalnız başına, onlardan birini azâd etmesi hâlinde, O azâd olmuş olmaz.

Ölen bir kimse, "kölelerden birinin azâd edilmesini" vasiyet etmiş olur; vârislerden her biri de onlardan belli birinin azâd edilmesini diler­lerse; her ikisinin, ayrı ayrı köleleri değil de bu iki vâris, kölelerden birini azâd etmeleri hususunda cebredlir.

Eğer, onlardan birisi, Ölenin adına, o kölelerden birini azâd eder; arkasından da diğer vâris, diğer köleyi azâd ederse; her birisi, kölelerin yarı kıymetlerini tazmin ederler. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, "kölesinin satılmasını" vasiyet eder ve başka bir şey söylemez veya "kıymetine göre satılmasını" vasiyet ederse; bu bâtıldır. Zira bu vasiyette, vasinin yapmasını gerektiren hakka yaklaştıncı-bir taraf yoktur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kızım kendi rızası ile, onu kölesine niKâh eder; o köleyi de bir adam için, malının üçte birinden çıkarılmasını vasiyet eder; sonra da o adam ölürse; bu nikâh fâsid olmaz. Kendisine vasiyet olunan da azâd edilmiş olmaz.

Şayet üçte birden çıkmaz ise, nikâh fâsid olur. Çünkü onun raka-besine (= köleliğine) sahiptir.

Eğer, kölenin azâd edilmesini vasiyet eder; başka malı da olmazsa; nikâh fâsid olmaz. Onu, vârisler, azâd ederlerse; bu köle onlara, kıyme­tini ödemeye gayret eder.

Eğer, bu köle azâd olmadan önce ölürse; bu durumda vasiyet bâtıl olur. Çünkü ıtk, mahall-i ıtk'da olmamıştır.

Şayet, bu kız mehrini almazsa; vasiyet bâtıl olur. O köle, satı­larak, kızın mehri alınır. Ve nikâh, yine .fâsid olmaz.

Şayet, kölenin bedeli, mehirden fazla olursa, bu fazlalık mîras olur.

Eğer, kölenin üzerinde mehir borcu olmaz ve ölen zatın, kölenin kıymeti kadar veya daha çok borcu olursa; o borç için, bu köle satılır. Bunun, nikâha, bir zararı olmaz.

Şayet, bir kusurundan dolayı müşteri bu köleyi geri verirse, iş eski hâline avdet eder.

Eğer, müşteri, hâkimin hükmü olmaksızın, o köleyi geri verir; bir sebebden dolayı da ölenin borcu ödenmiş olursa; bu köleyi vasiyet etmek bâtıl olmaz. Ancak, nikâh fâsid olur.

Eğer ölen zatın borcu olmaz da, bu köle bir cinayet işler ve o yüzden, o köle, kendisine karşı cinayet işlenen şahsa verilirse, nikâh fâsid olmaz. Serahsî'nin Muhiytı'nde de böyledir.

Bir adam, kölesinin satılmasını vasiyet ederse; bu vasiyeti sahih olur. Sonra, o satılıp, bedeli, üçte birden düşülür.

Şayet, "bir adama satılmasını" söylediği hâlde, parasının ne olacağını söylemezse; köle, o adama satılır. Kıymetinden bir şey nok-sanlaştırılmaz. O adam da isterse satın alır, isterse terkeder (= satın almaz). Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kıymetleri müsavi olan üç kölesi olduğu halde ölür; bir tek  de vârisi bulunur;  o  kölelerden birine:   "Ölen zat,  seni azâd eylemedi." der; sonra da: "Hayır, seni azâd eyledi." der; sonra da aynı sözü ikinci ve üçüncü kölelere söylerse; üçü de azad edilmiş olurlar.

Keza, önce birine "azad edildiğini" söyler; sonra bunu inkâr ederse; bu inkâr, ikrarı ibtâl eylemez.

Şayet, hepsine birden: "Sizi azâd eylemedi." der; sonrada: "Hayır, hepinizi azad eyledi." derse; istihsânen, bu köleler kıymetlerinin üçte ikisinin ödenmesine, gayret ederler.

Keza, "Ölen zat, sizi azâd eyledi." der; sonra da: "Sizden birinizi azâd  eylemedi."  derse;  her biri  kıymetlerinin üçte ikisini öderler. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir  adam,   "kölesinden  birinin,  tamamen  azâd  edilmesini, diğerinin de üçte birinin azâd edilmesini" vasiyet ederse; dediği gibi yapılır. Mebsût'ta da böyledir.

Bir   adam,   "yüz   dirhem   kıymetinde   olan   kölesinin   azad edilmesini" vasiyet eder ve malının üçte biri de yüz dirhemden az olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu köle azad edilmez.

İmâmeyn'e göre ise, onun, üçte biri azâd edilmiş olur.

Câmiu's-Sağîr'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, "malının üçte birinden bir kölesinin azâd edilmesini" vasiyet eder; vasî de öyle yapar; sonra da bu adamın borcu, malının üçte ikisini kaplıyacak kadar çok olursa; bu durumda da, onun vasiyeti tamamdır.

Vasîyi, hakim tâyin etmiş olsa da, bu böyledir.

Şayet, bu işi hâkim veya onun naibi yapacak olurlarsa; o köleyi nefisleri için satın alamazlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, ölmeden önce vasiyet ederek: "Filan adamın kölesini satın alınız ve azâd eyleyiniz."  derse; bu durumda,  malının üçte birinden, o köle saün alınıp azâd edilir.

Şayet,  o  kölenin  sahibi,  köleyi  satmaya  razı  olmazsa;  bu durumda, malın üçte biri -o adam, köleyi satana kadar- elde tutulur.

Eğer, bu köle Ölürse, -vasiyet mahalli olmadığından- o para vâris­lere taksim edilir.

Bir adam, diğer birine, "belirli bir köleyi, yüz dirheme satın almasını ve onu azâd eylemesini" söyler;'sonra da o yüz dirheme bir hak sahibi çıkar veya bir kısmına bir hak sahibi çıkar; yahut, o adamın borcu meydana çıkar ve o yüz dirhem de malının üçte birinden fazla olursa; vasî, o yüz dirhemi tazmin eder.

Şayet, ölen zatın bilinmeyen yerden malı çıkarsa; ve o takdirde, kölenin bedeli malının üçte biri kadar olursa; bu durumda vasinin taz­minatta bulunması gerekmez. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, "kendi kölesinin satılıp, onun bedeli ile başka bir köle satın alınarak, onun azâd edilmesini" vasiyet eder; vasî de dediği gibi yapar; yani, onun kölesini satıp, parası ile bir köle satın alır ve onu azâd eder; sonra da önceki sattığı köle, onda bulunan bir kusur sebebiyle, iade edilirse; vasî, onun parasını tazmin eder.

Şayet, ikinci defa, başka birine, önceki sattığı fiata satarsa; ölenin yerine yaptığı köle azadı caiz olur.

Eğer, o fıattan fazlaya veya noksana satarsa; o azâd vasî tarafından yapılmış olur. Onun bedeli ile ölen adam adına, yeniden bir köle alıp, azâd etmesi gerekir. Bu, köle hâkimin hükmüyle geri verildiği zaman böyledir. Çünkü, bu umum hakkında geçerli olan bir fesihtir. Ve o köle ölenin mülkine tekrar dönmüş olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de *«yledir.

Bu köle, bir kusuru sebebiyle geri verilmez; fakat, o köleye bir hak sahibi çıkarsa; müşteri, onun parası için vasiye mürâcat eder; vârislere -hisseleri kadar- mürâcat edemez.

Bir adam, malının üçte birinden üçyüz dirheme, bir köle satın alınıp onun azâd edilmesini vasiyet eder; vasî de yüz dirheme bir köle alıp, onu azâd eder ve ikiyüz dirhemini de vârislere verir; sonra da o köleye bir hak sahibi çıkar ve bu köle, o sahibine geri verilir; bu vasî, yüz dirhem daha alıp, ona da bir köle almak isterken, onu zayi ederse; vâris­lere bir yüz dirhem için daha müracaat eder ve onabir köle satın alıp, onu azâd eder.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu hareket bâtıldır. Çünkü, vasi­nin yaptığı iş, vasiyete muhaliftir.

İmâmeyn'e göre ise, vasînin ilk taksimi caizdir. O, vârislere isabet edene, müracaat edemez. Ve, bu vasiyet bâtıldır.

Hasta zat, belirli bir köleyi satm alıp azâd eylemeyi vasiyet ettiğinde; vasî, onu satın alır ve azâd etmeden önce; o adam ölürse; bu vasiyet geçersiz (= batıl) olur.

Keza, satm alınan köle azâd edilmeden önce, bir cinayet işlese de bu cinayetin yerine verilse; vasiyet bâtıl olur. Vârisler, ayrıca bir köle alıp azâd ederlerse; bu ölü adına nafile bir azâd olur.

Bir hasta, "malının üçte birinden bir câriye alınıp, onun azâd edilmesini" vasiyet eder ve o câriye, azâd edilmeden önce doğum yaparsa; çocuk, vârislerin kölesi olur.

Hasta bir kimse: "Eğer eve girersen, sen hürsün." veya "Ben ölürsem, sen hürsün." derse; -söyleyenin ölmesi veya o kölenin eve gir­mesi hâlinde- o'köle müdebber olmaz ve ölenin adına azâd edilmiş olur.

Şayet, vârisler, bir cariyeye: "Bin dirhemi kabul edersen, sen hürsün." der; câriye de kabul ederse; hür olur. Başka birşey gerekmez.

Bir adam, üzerine vacip olan zıhar keffareti yeya buna benzer bir şeyden dolayı, bir köle satın alınıp azad edilmesini vasiyet ederse; bu vasiyet, malının üçte birinden yerine getirilir.

Aynen nafileler gibi... Zekât, ve hac da böyledir.

Bir kimsenin azad edilmesini vasiyet eylediği köle veya câriye, malının üçte birinden azâd edilir.

Şayet, vasiyet edilen köle veya cariyenin üzerinde cinayet diyeti varsa; onun diyetini vermek vereseye aittir.

Bir adam,  bir başkasına  "kölesini satıp, parasını fukaraya tasadduk eylemesini" vasiyet eder; vasî de onu satıp, parasını alır ve o para, onun yanında zayi olur; sonra da o köleye bir sahip çıkarsa; İmâm Ebû Hantfe (R.A.): "Vasî, onu tazmin eder ve kimseye de müracaat edemez." buyurmuştur. Sonra bu kavlinden dönmüş: "Vasî, ölenin malına müracaat eder." buyurmuştur.
Bu, İmâmeyn'in de kavilidir. [9]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..