Vasiyetin Mânası:
Vasiyet: (Lügatte) emir; bir işi bir şahsa ısmarlama, demektir. Vasiyetin çoğulu vesâya'dır.
Şeriatte vasıyyet: Bir malı veya menfaati, ölümden sonra'ya izafe ederek, bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yoluyla (yani, meccanen = karşılıksız olarak) temlik etmektir.
Vasiyet, bu tarifteki Ölümden sonra kaydiyle, hîbe gibi, filhal ( = hemen = hfil'de) vâki olan teberrûlardan; teberru yoluyla kaydiyle de, bir malı satmak veya kiraya vermek gibi karşılığı olan şeylerden ayrılmaktadır.
Mûsâ bin: Kendisi ile vasiyet olunan yani ölümden sonraya izafe edilerek, teberru' yoluyla temlik edilen mal veya menfaat demektir. Mûsâ leh: Kendisine vasiyet olunan şahıs veya bir hayır cihetidir. Vasiyet-i mürsele: Mûsâ bih'in (= vasiyet edilen mal veya menfaatin) miktarı belli olup; sülüs (= üçte bir), rubû' (= dörtte bir) gibi bir kesir ile mukayyet olmayan vasiyettir.
Bir kimseye (meselâ:) bir milyon lira vasiyet edilmesi gibi. .. Vasiyet-i gayr-i mürsele: Mûsâ bih'in miktarı malum (= belli) olmayıp; üçte bir, dörtte bir, altıda bir gibi bir kesir ile mukayyet olan vasiyettir.
Bir şahsa, terekenin üçte birinin vasiyet edilmesi gibi..
Vasiyet-i mutlaka: Muayyen bir hâdise ile veya bir zaman yahut mekan ile kayıtlanmayan vasiyettir.
Bir kimsenin: "Malının dörtte birini, şu cihete vasiyet ettim. demesi gibi...
Vasiyet-i m uk ay yed e: Muayyen bir hâdise veya vakit yahut mekan ile kaydedilen vasiyettir.
Bîr kimsenin: "Şu yolculuğumda veya şu şehirde ölürsem, terekenin dörtte biri, şu cihete vasiyet olsun." demesi gibi.
Vasiyet-i muallaka: Bir şarta bağlanmış olan vasiyettir.
Vasiyet-i muallaka, vasiyet-i mukayyede kabilindendir.
Bir kimsenin: "Şu hastalığımdan dolayı ölürsem; şu malım, filan şahsa vasiyet olsun.'' demesi gibi...
Mûsî: Bir malı veya bir menfaati, vefatından sonraya izafe ederek, bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru' yoluyla tahsis ve temlik eden kimse (= vasiyet eden kimse) demektir.
tsâ: Bu kelime vasiyet mânâsına geldiği gibi; vasî nasbetmek mânâsına da gelir.
Buna, tavsiye de denir ki; bu: Bir şeyin yapılmasını, bir şahsa sipariş etmek, ısmarlamak, demektir.
Vasî: Bir kimse tarafından, kendi mallarında ve çocuklarının işlerinde tasarrufta bulunmak üzere nasbedilen şahıs, demektir.
Vasî'ye, mûsâ ileyh de denir.
Vasî'nin hâiz olduğu sıfata, vesayet denir.
Vasiyy-i muhtar: Bir kimse tarafından, vefatını müteakip terekesinde veya diğer işlerinde tasarruf etmek üzere tayin edilen vasî, demektir.
Vasiyy-i muhtar'a, vasiyyü'l-meyyit (= ölünün vasî'si) de denir.
Vasiyy-i muhtar'a; -ayrıca- vârislerin hallerine bakılarak, vasiyyü*l-eb (= babanın vasîsi); vasiyyü*l-ah (= kardeşin vasî'si) veya vasiyy-i zevi'l-erham (= zevi'l-erhamın vasî'si) de denir.
Vasiyy-i mensub: Bir kimsenin, her hangi bir hususu için, hâkim tarafından nasb ve tayin olunan vasî'dir.
Vasiyy-i mensub'a, vasiyyü*l-kadi da denilir.
Nazır: Vasî'nin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere mûsî (= vasiyet eden şahıs) veya hâkim tarafından tayin edilen kimse, demektir.
Nazır'a, müsrif de denilir. [1]
Şeriatte vasıyyet: Bir malı veya menfaati, ölümden sonra'ya izafe ederek, bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yoluyla (yani, meccanen = karşılıksız olarak) temlik etmektir.
Vasiyet, bu tarifteki Ölümden sonra kaydiyle, hîbe gibi, filhal ( = hemen = hfil'de) vâki olan teberrûlardan; teberru yoluyla kaydiyle de, bir malı satmak veya kiraya vermek gibi karşılığı olan şeylerden ayrılmaktadır.
Mûsâ bin: Kendisi ile vasiyet olunan yani ölümden sonraya izafe edilerek, teberru' yoluyla temlik edilen mal veya menfaat demektir. Mûsâ leh: Kendisine vasiyet olunan şahıs veya bir hayır cihetidir. Vasiyet-i mürsele: Mûsâ bih'in (= vasiyet edilen mal veya menfaatin) miktarı belli olup; sülüs (= üçte bir), rubû' (= dörtte bir) gibi bir kesir ile mukayyet olmayan vasiyettir.
Bir kimseye (meselâ:) bir milyon lira vasiyet edilmesi gibi. .. Vasiyet-i gayr-i mürsele: Mûsâ bih'in miktarı malum (= belli) olmayıp; üçte bir, dörtte bir, altıda bir gibi bir kesir ile mukayyet olan vasiyettir.
Bir şahsa, terekenin üçte birinin vasiyet edilmesi gibi..
Vasiyet-i mutlaka: Muayyen bir hâdise ile veya bir zaman yahut mekan ile kayıtlanmayan vasiyettir.
Bir kimsenin: "Malının dörtte birini, şu cihete vasiyet ettim. demesi gibi...
Vasiyet-i m uk ay yed e: Muayyen bir hâdise veya vakit yahut mekan ile kaydedilen vasiyettir.
Bîr kimsenin: "Şu yolculuğumda veya şu şehirde ölürsem, terekenin dörtte biri, şu cihete vasiyet olsun." demesi gibi.
Vasiyet-i muallaka: Bir şarta bağlanmış olan vasiyettir.
Vasiyet-i muallaka, vasiyet-i mukayyede kabilindendir.
Bir kimsenin: "Şu hastalığımdan dolayı ölürsem; şu malım, filan şahsa vasiyet olsun.'' demesi gibi...
Mûsî: Bir malı veya bir menfaati, vefatından sonraya izafe ederek, bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru' yoluyla tahsis ve temlik eden kimse (= vasiyet eden kimse) demektir.
tsâ: Bu kelime vasiyet mânâsına geldiği gibi; vasî nasbetmek mânâsına da gelir.
Buna, tavsiye de denir ki; bu: Bir şeyin yapılmasını, bir şahsa sipariş etmek, ısmarlamak, demektir.
Vasî: Bir kimse tarafından, kendi mallarında ve çocuklarının işlerinde tasarrufta bulunmak üzere nasbedilen şahıs, demektir.
Vasî'ye, mûsâ ileyh de denir.
Vasî'nin hâiz olduğu sıfata, vesayet denir.
Vasiyy-i muhtar: Bir kimse tarafından, vefatını müteakip terekesinde veya diğer işlerinde tasarruf etmek üzere tayin edilen vasî, demektir.
Vasiyy-i muhtar'a, vasiyyü'l-meyyit (= ölünün vasî'si) de denir.
Vasiyy-i muhtar'a; -ayrıca- vârislerin hallerine bakılarak, vasiyyü*l-eb (= babanın vasîsi); vasiyyü*l-ah (= kardeşin vasî'si) veya vasiyy-i zevi'l-erham (= zevi'l-erhamın vasî'si) de denir.
Vasiyy-i mensub: Bir kimsenin, her hangi bir hususu için, hâkim tarafından nasb ve tayin olunan vasî'dir.
Vasiyy-i mensub'a, vasiyyü*l-kadi da denilir.
Nazır: Vasî'nin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere mûsî (= vasiyet eden şahıs) veya hâkim tarafından tayin edilen kimse, demektir.
Nazır'a, müsrif de denilir. [1]
Konular
- 9- VAKFIN ASBEDİLMESİ
- 10- HASTA OLAN KİMSELERİN YAPTIKLARI VAKIFLAR
- 11- MESCID VE MESCİDLE ÎLGİ MES'ELELER
- 1- Bir Yerin, Nasıl Mescid Yapılacağına Dâir Hükümler
- Mütevelliye Teslim Edilen Mescid:
- 2- Mescid Nâmına Yapılan Vakıflar Ve Bu Vakıflarda Kayyımın Ve Diğerlerinin Tasarruf Yetkileri
- 12- Hudud Karakolları, Kabristanlar, Yollar, Sulama İşleri İle Kabristan Ve Vakıf Arazilerde Biten A
- Kabristan Ve Vakıf Arazilerde Biten Ağaçlar
- 13- FAYDALANILAMIYAN VAKIFLAR VAKIFLARIN GELİRİNİ BAŞKA YÖNE HARCAMA
- VE
- KÂFİRLERİN VAKFI
- 14- VAKIFLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'L-VESÂYÂ
- (VASİYETLER)
- 1- VASİYETİN MÂNÂSI; VASİYETİN CAİZ OLMASININ ŞARTI; CAİZ OLAN VE CAİZ OLMAYAN VASİYETLER; VASİYETTE
- Vasiyetin Mânası:
- Vasiyetin Rüknü:
- Vasiyette Kabul
- Vasiyetin Şartı
- Vasiyetin Hükmü
- 2- VASİYET SAYILAN VEYA SAYILMAYAN LAFIZLAR; KİMLERİN VASİYETİNİN CAİZ OLUP, KİMLERİNKİNİN CAİZ OLMA
- 3- MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET ETMEK; BİR KİMSENİN, OĞLUNUN VEYA KIZININ HİSSESİNİ VASİYET ETMESİ; MAL
- 4- BİR OĞULUN, HASTA OLAN BABASININ VASİYETİNE İZİN VERMESİ; BİR OĞULUN, BABASININ VEYA KENDİSİNİN B
- 5- MARAZ-I MEVTTE KÖLE AZÂD ETMEK; MEHABET VE HÎBE
- Birden Çok Vasiyetin Bir Araya Gelmesi
- 6- AKRABAYA, EV HALKINA, KOMŞULARA, BİRİNİN OĞLUNA, YETİMLERE, KÖLELERE, İLİM EHLİNE, HADİSCİLERE VE
- 7- MESKENİ, KÖLENİN HİZMETİNİ, AĞACIN MEYVESİNİ, KÖLENİN GELİRİNİ, BAĞ VE BAHÇENİN GELİRİNİ, ARAZİNİ
- 8- BİR ZİMMÎNİN VE BİR HARBÎNİN VASİYET ETMESİ
- 9- VASÎ VE ONUN SAHÎP OLDUĞU HAKLAR
- 10- VASİYET HUSUSUNDA YAPILAN ŞEHÂDETLER