KÂFİRLERİN VAKFI
Üzerinde vakıf bir köprü bulunan bir derenin suyu kurur; o beldedeki başka bir dereden de su akmaya başlar ve bunun üzerine yeni bir köprü yapılmasına ihtiyaç hâsıl olursa; önceki köprüye vakfedilmiş bulunan yerin geliri, bu yeni köprüye harcanabilir mi?
Duruma bakılır: Bu ikinci köprü, umûm için yapılacaksa ve oraya yakın başka bir umûmu köprü de yoksa, ilk köprünün gelirinin, bu yeni köprüye harcanması caiz olur. Vâkıât'ta da böyledir.
Şemsü'l-Eimme Halvânî'den soruldu:
Bir mescid veya bir havuz harap olur ve halkın dağılıp gitmiş olmasından dolayı, ona ihtiyaç da kalmazsa; hâkim bu mescidin gelirini, başka bir mescide harcıyabilir mi?
İmâm:
Evet, harcar; buyurmuştur. Yine soruldu:
Halk dağılmış olmasa; geliri bulunan havuzun tamire ihtiyacı olmadığı halde, burada, tamire muhtaç bir mescid bulunsa; veya bunun aksi vâris olsa; hâkimin, imâra muhtaç olmayan şeyin gelirini, imâra muhtaç olana sarfetmesi, caiz olur mu?
İmâm:
Hayır, olmaz; buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.
Kendisinden fayda görülemez hâle gelmiş bir misafirhanenin geliri, yakınında başka bir misafirhane varsa ona harcanabilir. Şayet bu misafirhanenin yakınında başka bir misafirhane yoksa; buranın geliri, bu misafirhaneyi yapmış bulunan şahsın vârislerine verilir.
Bu mes'ele, Ebû'l-Leys'in Fetvâları'nda zikredilmiştir. Zehıyre'de de böyledir.
Nesefi'nin Fetvâları'nda şöyle zikredilmiştir: Şeyhu'l-İslâm'dan soruldu:
Bir köyün halkının dağılıp mescidinin harap hâle gelmesinden sonra, bazıları bu mescidin ağaçlarına el koyup bunları evlerine götür-seler; köy halkından birisi, hâkimin emri ile bu ağaçlan satıp, bedelini başka mescidlere veya aynı mescide sarfedebilir mi?
imâm:
Evet, eder; buyurdu.
Bir kimse, bir hayvanını veya kılıcını bir misafirhaneye vakfettikten sonra; bu misafirhane harap olur ve halk ondan faydalanamaz bir hâle gelirse; bu mallar veya eşyalar bu misafirhaneye en yakın olan başka bir misafirhaneye verilir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mahallede bulunan havuz, tamiri mümkün olmayacak şekilde harap olur, insanlar da ondan bir fayda göremezlerse; bu durumda bu havuz, vakfeden şahıs biliniyorsa ve sağ ise onun; ölmüş ise vârislerinin
olur.
Bu havuzu kimin vakfettiği bilinmiyorsa; bu durumda havuz, mahalle halkının elinde lukata (= buluntu) gibi olur ve fakirlere tasadduk ederler. Fakirler, bunu satıp bedelinden faydalanırlar.
Dükkan da, bu cinstendir.
Sahih bir şekilde vakfedilmiş bulunan bir dükkan, içinde bulunduğu sokakla birlikte yanar; artık fayda görülemez, kira .getiremez bir hale gelirse; bu dükkan, vakıf olmaktan çıkar.
Misafirhane de böyledir. Yanıp işe yaramaz hâle gelirse, vakıfliğı bâtıl {= geçersiz) olur ve bu misafirhane, sahibinin vârislerine miras olarak intikâl eder.
Sahih bir şekilde vakfedilmiş bulunan evler de böyledir.
Böyle bir ev harap olur; bir şahıs da gelip onun yerine kendi malından, kimseden izin almadan bir bina yaparsa; bu durumda, bu binanın yeri, onu vakfeden şahsın vârislerine ait olur. Muzmarat'ta da böyledir.
Bir topluluk nâmına vakfedilmiş bulunan, bir gayri menkûl harap olur; ondan faydalanma imkânı kalmaz ve burası köye de uzak olur; hiç kimse imârına rağbet etmediği gibi kiraya tutan da olmazsa, bu vakıf bâtıl (= geçersiz) olur. Bu durumda, onu satmak caizdir.
Ancak buranın yeri, az bir ücretle de olsa kiralanırsa, o zaman, vakıf olarak kalır. FetâvâyiKâdîhân'da da böyledir.
Bu cevap, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre sahihtir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a gelince, burada biraz dikkatle durmak gerekir. Çünkü vakıf, şartı ile birlikte sahih olunca, ibtâl (= geçersiz kılınmış) olmaz.
Ancak, bunun yerine, başkasının alınmış olması hâli müstesnadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Ebû'I-Leys'in Fetvâları'nda şöyle denilmiştir:
Bir mescid yapmak üzere insanlardan para toplayan bir şahsın, bu paralan kendi ihtiyaçlarına sarfettikten sonra, bunun karşılığım mescide sarfetmesine müsâade yoktur.
Eğer böyle yapar ve parayı da kimden aldığını bilmekte olursa; bu parayı sahibine iade eder. Veya, ondan yeniden izin ister.
Bu şahıs, paranın sahibini bilmiyorsa; onu kullanmak için hâkimden izin ister.
İstihsanda ise, bu şahsın onlar yerine kendi malından mescide harcamada bulunması caizdir. Hâkimden izin istemesi ise, Öyle yapmanın vebalinden kurtulmak içindir.
Başkasından toplayıp, kendi ihtiyacı için harcadığı parayı tazmin etmesi ise vaciptir. Zehıyre'de de böyledir.
Bu gibi mes'elelere ilim ehli ve sâlih kimseler de mübtelâ olmuşlardır.
Bunlardan bir âlim, fakirler nâmına bir şeyler ister; bunları birbirine katar. Böyle yapmakla da, hepsini de zâmin olur. (- ödemesi gerekir.)
Bunu ödediği zaman da, verdiğini kendi malından vermiş olur. (Yani, topladığı şahıslardan almış bulunduğu paraları, fakirlere vermiş olmaz.)
Ve, paralarını almış bulunduğu şahıslara da aldığını ödemesi gerekir.
Bu şekilde, zekâtlarda caiz olmaz. Çünkü, aldığı malları birbirine katmaktadır.
Onun malını, kendi malına katmış bulunduğu için, malım alma hususunda fakirden izin ister. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, kalkıp, bir fakir nâmına, bu fakirin böyle bir talebi olmadan, bir şeyler isterse, bu şâhıs emîn bir kimse olsa bile, verenlerin mallarını, birbirlerine katması halinde, fakire verdiği şeyi kendi malından ödemiş olur.
Ayrıca, bu fakire yardım verenlere de, bu şahıs zâmin bulunur. Bu şekilde, toplanıp, birbirine katılan zekâtlar da caiz olmaz.
Önceden, fakire, böyle olacağını söylemek gerekir.
Eğer fakir, bu şahsa, kendisi için zekât veya yardım toplamasını, almasını söylerse; bu durumda, alma hususunda bu şahıs, o fakire vekil olmuş bulunur.
Bu durumda, bu şahıs tarafından alınmış bulunan zekat veya yardım mallarının birbirine katılmış bulunması da bir zarar vermez. Muzmarât'ta da böyledir. [61]
Duruma bakılır: Bu ikinci köprü, umûm için yapılacaksa ve oraya yakın başka bir umûmu köprü de yoksa, ilk köprünün gelirinin, bu yeni köprüye harcanması caiz olur. Vâkıât'ta da böyledir.
Şemsü'l-Eimme Halvânî'den soruldu:
Bir mescid veya bir havuz harap olur ve halkın dağılıp gitmiş olmasından dolayı, ona ihtiyaç da kalmazsa; hâkim bu mescidin gelirini, başka bir mescide harcıyabilir mi?
İmâm:
Evet, harcar; buyurmuştur. Yine soruldu:
Halk dağılmış olmasa; geliri bulunan havuzun tamire ihtiyacı olmadığı halde, burada, tamire muhtaç bir mescid bulunsa; veya bunun aksi vâris olsa; hâkimin, imâra muhtaç olmayan şeyin gelirini, imâra muhtaç olana sarfetmesi, caiz olur mu?
İmâm:
Hayır, olmaz; buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.
Kendisinden fayda görülemez hâle gelmiş bir misafirhanenin geliri, yakınında başka bir misafirhane varsa ona harcanabilir. Şayet bu misafirhanenin yakınında başka bir misafirhane yoksa; buranın geliri, bu misafirhaneyi yapmış bulunan şahsın vârislerine verilir.
Bu mes'ele, Ebû'l-Leys'in Fetvâları'nda zikredilmiştir. Zehıyre'de de böyledir.
Nesefi'nin Fetvâları'nda şöyle zikredilmiştir: Şeyhu'l-İslâm'dan soruldu:
Bir köyün halkının dağılıp mescidinin harap hâle gelmesinden sonra, bazıları bu mescidin ağaçlarına el koyup bunları evlerine götür-seler; köy halkından birisi, hâkimin emri ile bu ağaçlan satıp, bedelini başka mescidlere veya aynı mescide sarfedebilir mi?
imâm:
Evet, eder; buyurdu.
Bir kimse, bir hayvanını veya kılıcını bir misafirhaneye vakfettikten sonra; bu misafirhane harap olur ve halk ondan faydalanamaz bir hâle gelirse; bu mallar veya eşyalar bu misafirhaneye en yakın olan başka bir misafirhaneye verilir. Zehıyre'de de böyledir.
Bir mahallede bulunan havuz, tamiri mümkün olmayacak şekilde harap olur, insanlar da ondan bir fayda göremezlerse; bu durumda bu havuz, vakfeden şahıs biliniyorsa ve sağ ise onun; ölmüş ise vârislerinin
olur.
Bu havuzu kimin vakfettiği bilinmiyorsa; bu durumda havuz, mahalle halkının elinde lukata (= buluntu) gibi olur ve fakirlere tasadduk ederler. Fakirler, bunu satıp bedelinden faydalanırlar.
Dükkan da, bu cinstendir.
Sahih bir şekilde vakfedilmiş bulunan bir dükkan, içinde bulunduğu sokakla birlikte yanar; artık fayda görülemez, kira .getiremez bir hale gelirse; bu dükkan, vakıf olmaktan çıkar.
Misafirhane de böyledir. Yanıp işe yaramaz hâle gelirse, vakıfliğı bâtıl {= geçersiz) olur ve bu misafirhane, sahibinin vârislerine miras olarak intikâl eder.
Sahih bir şekilde vakfedilmiş bulunan evler de böyledir.
Böyle bir ev harap olur; bir şahıs da gelip onun yerine kendi malından, kimseden izin almadan bir bina yaparsa; bu durumda, bu binanın yeri, onu vakfeden şahsın vârislerine ait olur. Muzmarat'ta da böyledir.
Bir topluluk nâmına vakfedilmiş bulunan, bir gayri menkûl harap olur; ondan faydalanma imkânı kalmaz ve burası köye de uzak olur; hiç kimse imârına rağbet etmediği gibi kiraya tutan da olmazsa, bu vakıf bâtıl (= geçersiz) olur. Bu durumda, onu satmak caizdir.
Ancak buranın yeri, az bir ücretle de olsa kiralanırsa, o zaman, vakıf olarak kalır. FetâvâyiKâdîhân'da da böyledir.
Bu cevap, İmâm Muhammed (R.A.)'e göre sahihtir.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a gelince, burada biraz dikkatle durmak gerekir. Çünkü vakıf, şartı ile birlikte sahih olunca, ibtâl (= geçersiz kılınmış) olmaz.
Ancak, bunun yerine, başkasının alınmış olması hâli müstesnadır. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Ebû'I-Leys'in Fetvâları'nda şöyle denilmiştir:
Bir mescid yapmak üzere insanlardan para toplayan bir şahsın, bu paralan kendi ihtiyaçlarına sarfettikten sonra, bunun karşılığım mescide sarfetmesine müsâade yoktur.
Eğer böyle yapar ve parayı da kimden aldığını bilmekte olursa; bu parayı sahibine iade eder. Veya, ondan yeniden izin ister.
Bu şahıs, paranın sahibini bilmiyorsa; onu kullanmak için hâkimden izin ister.
İstihsanda ise, bu şahsın onlar yerine kendi malından mescide harcamada bulunması caizdir. Hâkimden izin istemesi ise, Öyle yapmanın vebalinden kurtulmak içindir.
Başkasından toplayıp, kendi ihtiyacı için harcadığı parayı tazmin etmesi ise vaciptir. Zehıyre'de de böyledir.
Bu gibi mes'elelere ilim ehli ve sâlih kimseler de mübtelâ olmuşlardır.
Bunlardan bir âlim, fakirler nâmına bir şeyler ister; bunları birbirine katar. Böyle yapmakla da, hepsini de zâmin olur. (- ödemesi gerekir.)
Bunu ödediği zaman da, verdiğini kendi malından vermiş olur. (Yani, topladığı şahıslardan almış bulunduğu paraları, fakirlere vermiş olmaz.)
Ve, paralarını almış bulunduğu şahıslara da aldığını ödemesi gerekir.
Bu şekilde, zekâtlarda caiz olmaz. Çünkü, aldığı malları birbirine katmaktadır.
Onun malını, kendi malına katmış bulunduğu için, malım alma hususunda fakirden izin ister. Muhıyt'te de böyledir.
Bir kimse, kalkıp, bir fakir nâmına, bu fakirin böyle bir talebi olmadan, bir şeyler isterse, bu şâhıs emîn bir kimse olsa bile, verenlerin mallarını, birbirlerine katması halinde, fakire verdiği şeyi kendi malından ödemiş olur.
Ayrıca, bu fakire yardım verenlere de, bu şahıs zâmin bulunur. Bu şekilde, toplanıp, birbirine katılan zekâtlar da caiz olmaz.
Önceden, fakire, böyle olacağını söylemek gerekir.
Eğer fakir, bu şahsa, kendisi için zekât veya yardım toplamasını, almasını söylerse; bu durumda, alma hususunda bu şahıs, o fakire vekil olmuş bulunur.
Bu durumda, bu şahıs tarafından alınmış bulunan zekat veya yardım mallarının birbirine katılmış bulunması da bir zarar vermez. Muzmarât'ta da böyledir. [61]
Konular
- 1- Vakıfta Dâva
- 2- Vakıf Dâvalarında Şehâdet
- Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes'eleler
- 7- VAKFİYE İLE İLGİLİ MES'ELELER
- 8- VAKFI İKRAR VAKFI HABER VERME VE VAKFI KABUL ETME
- 9- VAKFIN ASBEDİLMESİ
- 10- HASTA OLAN KİMSELERİN YAPTIKLARI VAKIFLAR
- 11- MESCID VE MESCİDLE ÎLGİ MES'ELELER
- 1- Bir Yerin, Nasıl Mescid Yapılacağına Dâir Hükümler
- Mütevelliye Teslim Edilen Mescid:
- 2- Mescid Nâmına Yapılan Vakıflar Ve Bu Vakıflarda Kayyımın Ve Diğerlerinin Tasarruf Yetkileri
- 12- Hudud Karakolları, Kabristanlar, Yollar, Sulama İşleri İle Kabristan Ve Vakıf Arazilerde Biten A
- Kabristan Ve Vakıf Arazilerde Biten Ağaçlar
- 13- FAYDALANILAMIYAN VAKIFLAR VAKIFLARIN GELİRİNİ BAŞKA YÖNE HARCAMA
- VE
- KÂFİRLERİN VAKFI
- 14- VAKIFLA İLGİLİ ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'L-VESÂYÂ
- (VASİYETLER)
- 1- VASİYETİN MÂNÂSI; VASİYETİN CAİZ OLMASININ ŞARTI; CAİZ OLAN VE CAİZ OLMAYAN VASİYETLER; VASİYETTE
- Vasiyetin Mânası:
- Vasiyetin Rüknü:
- Vasiyette Kabul
- Vasiyetin Şartı
- Vasiyetin Hükmü
- 2- VASİYET SAYILAN VEYA SAYILMAYAN LAFIZLAR; KİMLERİN VASİYETİNİN CAİZ OLUP, KİMLERİNKİNİN CAİZ OLMA
- 3- MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET ETMEK; BİR KİMSENİN, OĞLUNUN VEYA KIZININ HİSSESİNİ VASİYET ETMESİ; MAL
- 4- BİR OĞULUN, HASTA OLAN BABASININ VASİYETİNE İZİN VERMESİ; BİR OĞULUN, BABASININ VEYA KENDİSİNİN B
- 5- MARAZ-I MEVTTE KÖLE AZÂD ETMEK; MEHABET VE HÎBE
- Birden Çok Vasiyetin Bir Araya Gelmesi