7- MESKENİ, KÖLENİN HİZMETİNİ, AĞACIN MEYVESİNİ, KÖLENİN GELİRİNİ, BAĞ VE BAHÇENİN GELİRİNİ, ARAZİNİ

Bir kölenin hizmetini, evlerde oturmayı, kölenin ve evin gelirini, arazinin, bağ ve bahçenin gelirini vasiyet etmek caizdir.

Bu, bütün imamlarımıza göre böyledir.

Hizmet etmeyi vasiyet caiz olunca; bir adam, "kölesinin, başka bir adama, bir sene hizmet etmesini" vasiyet eder; ondan başka da malı olmazsa; burada iki durum söz konusu olabilir:
1) Bu kölenin hizmet edeceği sene, belirli bir sene olabilir:
Şöyle ki: "Ben, şu kölenin 470 senesinde, filan adama hizmet etme­sini vasiyet ediyorum." diyebilir.
2) Kölenin, hizmet edeceği sene belirli olmayabilir. Bunların her birinin iki yönü vardır:

Bu köle, vasiyet eden şahsın malının üçte birinden çıkar veya üçte birinden çıkmaz.

Şayet, belirli bir sene hizmeti vasiyet eylemiş; o sene de vasiyet eden zat Ölmeden önce geçmişse; bu vasiyet bâtıl (= geçersiz) olur.

Eğer vasiyet eden zat, o senenin bir kısmı geçtikten sonra ölmüş; (meselâ: Altı ayı geçtikten sonra ölmüş) ve geride, senenin altı ayı kalmışsa; veya vasiyet eden şahıs, o sene girmeden önce ölmüş; sonra da sene girmişse; köleye bakılır: Eğer, bu köle, o şahsın malının üçte birinden çıkmış ise veya Üçte birinden çıkmış olmadığı hâlde, vârislerin izin verdiği bir kimse ise, işte o zaman, o köle kendisine vasiyet edilen '-zata-teslim edilir. Ve, vasiyet yerine gelene kadar, ona hizmet eder.

Eğer senenin yansı gitmiş de yarısı kalmışsa; bu durumda yarım sene hizmet eder.

Şayet, sene girmeden, vasiyet eden adam ölmüşse; sene girince o köle hizmet etmeye başlar ve bir sene hizmet eder.

Şayet, bu köle, malın üçte birinden çıkma değil veya veresenin izin vermediği biri ise, o takdirde, bu köle, üç günün birisini vasiyet edilen zata hizmet eyler; iki gününü de vârislere hizmet eder.

Sene tamam olana kadar, bu böyle devam eder. Sene tamam olunca, bu köle, vârislere teslim edilh. Bu, sene belirli olduğu zaman böyledir.

Şayet, sene belirli olmaz işe, köle ya üçte birden çıkmıştır veya vârisler ona izin vermiştir. O takdirde köle, kendisine vasiyet edilene teslim edilir ve ona bir tam sene hizmet eder.

Sonra da, vârislere iade edilir.

Şayet, köle üçte bir maldan çıkmaz; vârisler de izin vermez ise, bu durumda köle, bir gün kendisine vasiyet edilene hizmet eder; iki gün de vârislere hizmet eder.

Üç sene, böyle devam eder. Üç sene tamam olunca, vasiyet yerini bulmuş olur.

Vâcib olan, Ölüm senesi ta'yhı etmektir. Muhiyt'te de böyledir.

Bir adam, diğer birisi için kölesinin hizmet etmesini, diğer birinin de başkasına köle olmasını vasiyet ettiğinde; o da, malının üçte birinden çıkınca; o köle, vasiyet olanın kölesi olur; diğeri de hizmet etmesi vasiyet edilenin olur. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, evinin gelirini veya kölesinin gelirini vasiyet eder; vasiyet edilen zat da, o evde kendi oturmayı veya o köleyi kendisine hizmet ettirmeyi isterse; bu sahih olur mu?

Bu, el-Asl kitabında zikredilmemiştir.

Âlimlerimiz, bu hususta görüş ayrıhğındadırlar.

Ebû Bekir el-A*meş şöyle buyurmuştur:

Bu sahih olmaz.

Sahih olanı da budur. Bedâi"de deböyledir.

Bir adam, diğer bir adam için, evinin bir senelik oturma hakkını verir; ondan başka da malı olmazsa; o evin üçte birinde, kendisine vasiyet edilen şahıs oturur. Üçte ikisinde de vasiyet eden şahsın vârisleri oturur.

Bu durumda vârisler, elinde bulunan üçte ikiyi satamaz. Kendisine vasiyet edilen şahıs da, o üçte biri satamaz.

Ancak, böyle bir köleyi, her iki taraf da icara verebilirler.

Böyle bir köle, Kûfe'de ise, bu köleyi Kûfe'den çıkarmak doğru olmaz. Ancak, kendisine vasiyet edilen zat ve onun ehli Kûfe'de değilse, -şayet üçte birden çıkmışsa- o zaman bu köle oradan çıkarılıp, onların oldukları yere hizmet için götürülür. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, evini, birine ariyet olarak vasiyet ederse; bu vasiyet bâtıldır.

Keza, bir kimsenin, kendi yerinden bir mevsimde, bir ay su vermeyi vasiyet etmesi de bâtıldır.

Bu, tmâm Ebû Hanife (R.A.)'nin kavlidir.

Bir adam: "Şu samanı, filan adamın hayvanları için vasiyet ediyorum." dese; bu da bâtıldır.

Eğer: "Filan adamın davarları (hayvanları) yesin." dese; bu caiz ölür. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Müntekâ'da,  Muallâ'mn, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'ım şöyle buyurduğunu naklettiği zikredilmiştir:

Bir adam; diğerinin, evinde oturmasını vasiyet ettiğinde; vakitten söz etmese; bu müddet, onun yaşadığı kadardır.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir  adam:  "Şu  filan için,  kölenin gelirini (kazancını) vasiyet ettiğinde; bir vakit belirtmese; ve o malının üçte birinden çıkmış olsa;, o kölenin, hayatı boyunca kazancı, vasiyet edilen şahsın olur.

Her ne kadar, bu kölenin kazancı, üçte birden fazla olsa bile, bu böyledir.

Bîr kimse, bahçesinin veya evinin yahut kölesinin gelirini vasiyet eylese; o da böyledir.

Bu, İmâmeyn'in kavlidir.

Bişr'in   Nevadiri'nde,   İmâm   EbÛ   Yûsuf   (R.A.)'un   şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir adam, kölesinin hizmetini veya evinde oturmayı, bir adamın kölesine vasiyet eylese; bu caizdir. Ve o köle, kendisine vasiyet edilen köleye hizmet eder; onun efendisine hizmet etmez. Ve vasiyet edilen evde, o köle oturur; efendisi ol tu ram az.

Kendisine vasiyet edilen köle ölürse; bu vasiyet bâtıl olur.

tbnü Semâa'nın Nevâdiri'nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir adam, bir kimseye, -ihtiyaçsız olana kadar- kölesinin hizmet etmesini vasiyet ettiğinde; şayet o filan, küçük ise; o bulûğa erişene kadar, eğer büyük de, fakir ise, o zengin olana kadar; ona hizmet eder.

Şayet, vasiyet edilen zat zengin ise, bu vasiyet bâtıl olur. Muhıyt'te de böyledir.

Kendisine vasiyet edilen zat, oturması için vasiyet edilen evi ve hizmet etmesi için vasiyet edilen köleyi icara veremez.  Serahsî'nin Muhjytı'nde de böyledir.

Bir adam, bahçesinin gelirini (meyvesini) bir adama vasiyet ettiğinde; o sırada mevcut olan geliri, kendisine aittir; gelecekteki geliri ise, vasiyet edilen zata aittir. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, bahçesinin gelirini (meyvesini) bir adama vasiyet ettiğinde; burada iki durum olabilir:

Vasiyet eden şahıs:
1) "Daimî olarak..." diyebilir.
2) "Daimîolarak..." demiyebilir.

Şayet,''daimî olarak...*' dememişse bu da iki durumdadır.

a) Eğer, vasiyet eden zat Öldüğü zaman meyve mevcut ve bu meyve de malının Üçte biri olursa; bu durumda o, kendisine vasiyet edilen zatın olur.

b) Fakat, adamın öldüğü zaman bahçede meyve yoksa; kıyas, bu vasiyetin bâtıl olmasıdır.

Bu durumda vasiyet, Öldükten sonra olacak meyveye âit olmaz.

Fakat, istihsânda, kendisine vasiyet edilen şahıs ölene kadar, o bahçede olacak meyve onun olur.

Eğer o bahçe malın üçte birinden çıkarsa bu böyledir. Bu söyledik­lerimizin tamamı "ebed" (= daimî) kelimesi söylenmediği zaman böyledir.

Fakat, vasiyet eden adam: "Ben, sana bahçemin meyvesini daimî olarak vasiyet eyliyorum." derse; o öldükten sonra, bahçede meydana gelecek meyve, bunun olur.

Müntekâ'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bahçesinin gelirini ebeden vasiyet ettiğinde; o bahçede hurma kökünden bir ağaç meydana gelip meyve verirse; onun meyvesi de, bu vasiyete dâhil Olur.

Bir adam, bahçesinin gelirinin üçte birini, ebediyyen vasiyet eder ve onun ondan başka bir malı da olmazsa; bu vasiyet caizdir.

Kendisine vasiyet edilen zat, bahçenin gelirinin üçte biri bir sene, vârislere bir sene de vasiyet edilene olmak üzere ortaklaşacak olur ve bahçe de onlardan birinin hissesinde iken meyve vermezse; verdiği senenin meyvesi, ikisinin arasında pay edilir.

İmâm şöyle buyurmuştur:

Vârisler, bu bahçenin üçte ikisini satarlarsa; onu satmalan şahıs, kendisine vasiyet edilen şahıs ile, geliri taksim eder.

Şu, bunun hilâfınadır: Sahibleri bahçenin tamamını satarlarsa; kendisine üçte biri vasiyet edilen şahsın hissesinin satışı caiz olmaz.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Şayet vasiyet, vasiyet edilen için evin gelirinin üçte biri ise; o, onundur. Vârislerin olmaz. Bu ev taksim de edilmez. Bu ev taksim edi­lince, gelirinin azalmasından korkarım.

İmâm EbÛ Yûsuf (R.A.) ise: "Bu evi taksim edebilirler. Vasiyet edilenin üçte birini çıkarıp ayırırlar. Geliri olursa, bu onun malıdır. Geliri olmazsa; ona bir şey yoktur.

Vârisler, taksimden Önce veya sonra, hisselerini satabilirler.

Bir adam, başka birisine bir arazisinin gelirini vasiyet ettiğinde; o yerde hurma ağacı veya başka bir ağaç olmaz; ondan başka da bir malı bulunmazsa; orayı icara verir ve bu icarın üçte biri, kendisine vasiyet edilen şahsın olur.

Şayet, o yerin içinde hurma ağacı veya başka bir ağaç bulunursa; o ağaçların meyvelerinin üçte birisi, vasiyet olunanın olur.

O yeri yarıya veya üçte bir hisse ile ziraî ortaklığa veremez.

Bir adam, tarlasının belirli senelerdeki icarım vasiyet ettiğinde; o malının tamamı olursa; onun icarına bakılır: Şayet belirlediği icar, ecr-i misil olursa; bu vasiyetin yerine getirilmesi gerekir.

Eğer, belirlenen icar, ecr-i misilden az ise (şöyle ki: Ölenin malının üçte biri kadarsa) bu vasiyet de yerine getirilir.

Şayet, üçte biri kadar yoksa; o takdirde kendisine vasiyet edilene: "İstersen bu yeri sen icara ver; onun üçte birini sen al." denilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, koyunlarının yününü devamlı olarak vermeyi, veya onların yavrularını vermeyi vasiyet ettikten sonra, kendisi ölür, veya sü­tünü vasiyet ettikten sonra, kendisi ölürse; bu durumlarda; koyunların karnında   olan   yavrular   veya   memelerinde   bulunan   sütler   yahut sırtlarında olan yünler vasiyet edilen şahsın olur. "Ebeden" desin veya demesin bu böyledir. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, diğerine bostanının gelirini vasiyet ettikten sonra; ken­disine vasiyet edilen zat, o bostanı ölenin vârislerinden satın alırsa; bu muamele caiz olur ve bu durumda, vasiyet sona ermiş bulunur.

Keza, vârisler, o yeri satmayıp, o yerin vasiyet edilen geliri için, bir şey karşılığı anlaşma yapsalar bu da caiz olur.

Evin ve kölenin gelirinin vasiyet edilmesi de böyledir.

Bir adam, evinin oturma hakkım veya kölesinin hizmetini yahut hayvanının sırtını (ona binmeyi, yük yüklemeyi) fakirlere vasiyet eylese, işte bu vasiyet caiz olmaz.

Ancak, kendisine vasiyet edilenler belli olursa, o zaman bu vasiyet caiz olur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, bağının üç senelik meyvesini (üzümünü) fakirlere vasiyet edip; kendisi de Ölse; o bağdan, evine üç sene müddetle hiçbir şey taşınmaz.

Bazı âlimler de: "O bağ, üç sene vakfedilir," buyurmuşlardır.
Fakıyh Ebû'1-Leys de: "Bizim âlimlerimize göre, bu muvafıktır." buyurmuştur.

Bir adam, bağının gelirini, bir şahsa vasiyet ettiğinde; o vasiyetin içine, üzümün budanan çubukları yaprakları, meyveleri ve odunları dahil olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, giydiği elbiseyi birisine vasiyet ederse; işte bu da caizdir. Bu vasiyete, vasiyet edenin cübbeleri, gömlekleri, donları, ridâları ve başına giydiği şeyler dâhil olur.

Ayakkabı ve çorapları, bu vasiyetten hâriç; diğer bütün giysileri dâhil olur. Çünkü bu sonrakiler giysi değildirler. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, vasiyet ederek: "Şu elbiselerimi tasadduk ediniz." derse; bu takdirde, vârisler isterse onu satıp parasını dağıtır; isterse, onun kıymetini vererek elbiseyi yanlarında bırakırlar.

Bir adam, diğerine vasiyet ederek -farsca-: "Deh yetimrâ câmeh kün (= on yetimi giydiriniz)." derse; o zaman vasî, on yetimden her birine,  terzi parasını da vererek, birer  kat elbise yaptırır. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Uyûn'da şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, diğerine vasiyet ederek, "onun her sene, on dönüm yerini ekmesini" söylese; o zaman o yerin tohumu, haracı, sulaması kendisine vasiyet olunan şahsa âit olur.

Şayet, vasiyetinde: "Vasiyet edilen için, her sene on dönüm ekil­mesini" söylemişse; o takdirde, tohum da, vergisi de, sulaması da ölenin malından olacaktır.

Bir adam, hurmalığının meyvelerini veya ziraatını, diğer birine vasiyet ettiğinde; onlar olgunlaşıp kemâle erişirlerse; onları toplamak, hasad etmek vasiyet olunana aittir. Haracı da ona aittir.

Bunlar toplandıktan, hasad yapıldıktan sonra vasiyet ederse; haraç vasiyet edene aittir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Şayet, bir adam, çuvaldaki buğdayı vasiyet ederse; o çuval, vasiyete dâhil olmaz.

Bir sepet za'feran, bir küp veya tulum bal veya yağ, yahut zeytin yağı vasiyet eylese, sepet, küp veya tulum, bu vasiyete dahil olmaz. SerahsTnin Muhıytı'nde de böyledir.

Kılıç vasiyet eden kimse onu, kim ile birlikte verir.

Bir adam, bir at eğeri vasiyet eylese; bu vasiyete, o eğere tâbi olan şeyler de dahil olur.

Zâhirü'r-rivâyeye göre, onun keçesi, üzerinin Örtüsü, kayışları, üzengileri ve göğüslüğü -hepsi- dâhildir.

Kur'an vasiyet eden kimse, onu kılıfsız olarak verir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un görüşü budur. İmâm EbÛ Hanîfe (R.A.)'nin görüşü de aynıdır. Kudûrî'de de böyledir.

Bir adam, bir küp sirke vasiyet ettiğinde; sirkesi de, küpü de ken­disine vasiyet edilen şahsın olur.

Bir adam, hayvanların yerini (ahırı) vasiyet ederse; hayvanlar ona dâhil olmazlar.

Keza, bir kimse, bir gemi buğday vasiyet eylese; bu vasiyetten gemi hariç, buğday ise dahildir. Serahsî'nin Muhiyti'nde de böyledir.

Bir adam, diğerine bir terazi vasiyet ettiğinde; o terazi, eğer biay-nîhî ise, tam tekmildir; değilse, kilo ve gıramlan dâhil değildir.

İbrahim, İmâm Muhammed (R.A.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bir adam, kölesini azad eder ve kendisi de ölür; "kölenin kisvesi de kendisinindir." derse; onun ayakkabıları, başının örtüsü, gömleği, izan, donu onun olur. Kılıcı, kalkanı bu vasiyete dâhi! olmaz.

Şayet: "Eşyası da onundur.' derse; o zaman neyi var neyi yok hepsi onun olur.

Bişr'in   Nevâdiri'nde,   İmâm   Ebû   Yûsuf   (R.A.)'un   şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Bir adam, diğerine, koyunlarından bir dişi koyun vasiyet ettiğinde, "bu koyunlarımdan..." demese; vârisler de vasiyet edilene, bir dişi koyun verseler ve o koyun da vasiyet eden zat öldükten sonra doğursa; bu vasiyete, o yavru dahil olmaz.

Şayet vasiyet eden: "Koyunlarımdan şu dişi koyunu vasiyet ediyorum." demiş olursa; o koyunun, o adam öldükten sonra doğurduğu yavrusu da kendisine vasiyet edilen adamın olur.

Ta'yin edilmeden önce, vârisler yavruyu zayi ederlerse; tazminat gerekmez.

Keza, bir adam, köküyle birlikte hurma ağacını vasiyet ederken: "Benim şu hurma ağacım." demezse; bu da -yukarda söylenen- koyun gibidir.

Bu durumda da vârisler, kendisine vasiyet edilen şahsa, her hangi bir hurma ağacını verirler.

Bir adam, vasiyet ederek: "Şu cariyeyi azâd ediniz." dese ve ken­disi de ölse; bu câriye de azâd edilmeden önce bir çocuk doğursa; onun ikisi, malın üçte birinden çıkarılır. Câriye azâd edilir; çocuğu kalır; azad edilmez.

Bir kimse, "Ölümünden sonra, mükâtebesinin azad edilmesini" vasiyet ederse; o da böyledir.

Şayet, satılmasını veya mal karşılığı azâd edilmesini vasiyet eylemiş olur ve o da, vasiyet eden öldükten sonra doğurursa; doğurduğu, bu vasiyetin haricinde kalır. Vasiyet ona infaz edilmez.

Bir adam: "Şu câriye, fakirlere sadakadır." veya "Filana sada­kadır." yahut: "Filâna bağış yapılmıştır." der; bu câriye de adam öldükten sonra doğum yaparsa; vasiyet edilen cariyede olduğu gibi, doğurduğunda da geçerlidir.

Bir adam, "cariyesinin, bin dirheme, filan adama satılmasını" vasiyet ederse; vasiyet eden öldükten sonra câriye bir çocuk doğurursa; bu câriye satıîir; çocuk kalır.

Bir adam: "Şu cariyeyi satın; parasını fakirlere tasadduk edin." veya "parasını, filana tasadduk edin." der; adam öldükten sonra da, bu câriye bir çocuk doğurursa; bu vasiyet, çocukta da infaz olunur (yani, o da satılıp, parası tasadduk edilir).

Bir adam: "Şu cariyeyi, bin dirheme, filâna satın." der; bir köle de gelerek, o cariyeyi öldürür ve köle, o cariyenin yerine verilir; veya elini keser de onun yerine verilir yahut, şüphe ile o cariyeye cima yapılır ve ona karşılık mehir alınırsa; işte bu durumlarda .cariyenin yerine alı­nan köle satılmaz. Diyet ve mehri vermek de gerekmez.

Duruma bakılır: Şayet, câriye ölmüş ise, vasiyet mahalli olmadığından, o vasiyet bâtıl olur.

Eğer eli kesilmişse, o vasiyet edilen şahsa -isterse- yarı fiatına satılır.

Şayet, cima edilmişse ve o da bakire idiyse, kıymetinden bekâreti kadar noksana satılır.

Dul ise, kıymetinden bir düşme yapılmaksızın satılır.

Keza, gözü veya eli semavî bir arıza ile zayi olursa; o -müşteri dilerse- tam bedeli ile satılır.

Bir adam, vasiyet ederek: "Şu câriye, bin dirheme, filana satılsın ve parası fakirlere tasadduk edilsin." der; o filan da, onu satın almaktan kaçınırsa; bu vasiyetin tamamı bâtıl olur.

Keza, vasiyet eden öldükten sonra, cariye öldürülüp, öldüren şahıs, onun kıymetini borçlansa; bu vasiyet batıl olur.

Keza, bir adam, "cariyesinin mükâtebe yapılıp, kitabet bedelinin tasadduk edilmesini" vasiyet eder veya "bizzat satılmasını ve parasının tasadduk edilmesini" vasiyet eder; o câriye de kitabetten veya satımdan geri dönerse; bu iki vasiyet de bâtıl olur.

Bir adam, belirli bir cariyesinin satılmasını ve parasının tasadduk edilmesini vasiyet eder ve adam öldükten sonra da, câriye doğum yaparsa; o câriye yalnız başına satılır; çocuk satılmaz. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, "kölesinin, diğer bir adama, bir sene hizmet etmesini vasiyet eder; "diğer bir adama da, iki sene hizmet etmesini" vasiyet eder; vârisler de buna razı olmazsa; o köle, dokuz seneye kadar, bir gün; bir sene vasiyet edilene, iki gün de iki sene vasiyet edilen adama, hizmet eder. Her altı günün üçünü de vârislere hizmet etmekle geçirir.

Şayet, vasiyet eden zat, ta'yin ederek: "Filan için bu sene; filan için de diğer sene." derse; bu vasiyet dediği gibi infaz edilir (= yerine geti­rilir, uygulanır).

Bir adam, kölesini, bir insana hizmet eylemesi için" vasiyet ettikten sonta; "bir diğeri için daha" vasiyet eder; sonra da yine, "hizmet eylemesini" vasiyet ederse; veya yüzüğünü, bir adam için; kaşını, diğer biri için vasiyet eder; sonra da, kaşıyla beraber, sonraki için vasiyet ederse; yahut, cariyesini, bir insan için; çocuğunu da diğer biri için vasiyet eder ve daha sonra da cariyeyi çocuğu ile beraber vasiyet ederse; işte bu durumlarda asıl ile tab'ı, ikisinin arasında yarı yarıya taksim edilir.

Kölenin hizmetinin yarısı, biri için; yarısı da diğeri için olur. Câriye de, yüzük de aynıdır.

Şayet, ikinci adam için, kölenin yarısını vasiyet ederse; bu köle, ikisinin arasında üçe taksim edilir. İkinci adam için, hizmetinin yarısı vardır.

îbnü Semâa şöyle buyurmuştur:

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.), bu görüşünden rücü eyledi (= döndü) ve şöyle buyurdu:

Bir adam, kölesini başka bir adama hizmete vasiyet eylese, diğerine de köleyi vasiyet eylese; sonra da hizmet etmesini vasiyet eylediği zata, o kölenin kendisini vasiyet eylese; bu köleye ikisi müşterek (= ortak) olurlar. Hizmeti ise, tamamen, hizmet eylemesini vasiyet eylediği adama mahsustur.

Âlimler şöyle buyurdular:

Bir adam, cariyesini, bir adama vasiyet ettiğinde; o, malının üçte birinden çıkarılır.

Onun karnında olanı da, bir başkasına vasiyet edip ve karmndakini vasiyet ettiği şahsa, o cariyeyi de vasiyet eylese; işte bu durumda, câriye ikisinin arasında yarı yarıya ortak olur.

Çocuğun tamamı ise, çocuğu vasiyet ettiği şahsa âit olur. Cariyeye ortak olan, ona ortak olamaz.

Bir adam, diğer bir adama, bir ev vasiyet edip, o evin belirli bir yerini de, bir başkasına vasiyet eylese, o yere ikisi de ortak olurlar.

Keza, bir adam, belirli bin dirhemi, bir adama vasiyet edip, onu yüz dirhemini de başka birisine vasiyet eylese; dokuzyüz dirhemi kendi­sine bin dirhem vasiyet edilenin olur. Yüz dirheme de ikisi ortak olurlar.

Bu, kendisinde ihtilaf olmayan bir mes'eledir.

Ancak, hilaf bunun taksimindedir.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, münazaa yoluyla taksim edilir.

fmâm Ebû Yûsuf (R,A.)'a göre ise, mudârebe yoluyla taksim edilir.

Bir adam, belirli bir binasını, bir adama vasiyet eder ve onun bir bölümünü de başka bir adama vasiyet ederse; o sonraki yere ikisi ortak olurlar.  Yarısı  öncekinin,  yarısı da sonrakinin  olur.  Bedâi"de de böyledir.

Bir kimsenin; hizmetini ve kendini vasiyet eylediği kölesi, cinayet işlerse; onun fidyesi, kendisine vasiyet edilen şahsa aittir.

Onun fidyesini vermek, onu temize çıkarmak demektir.

Şayet, hizmet sahibi ölürse; vasiyet de son bulur.

Sonra, o kölenin rakabesine sahip olan şahsa: "Kendisine hizmeti vasiyet edilenin vârislerine, o fidyeyi öde." denilir. Şayet, vârislere ödemekten kaçınırsa; o takdirde köle sanki, kendi üzerinde borç varmış gibi satılır.

Eğer fidyeden önce hizmet sahibi kaçınırsa; ona karşı cebredilmez.

Kölenin rakabesine sahib olana "ya köleyi ver veya cinayetinin fidyesini ver." denilir. Hangisini yaparsa yapsın, kendisine hizmeti vasiyet edilenin vasiyeti bâtıl olur.

Bir adam, hatâ ile bir köleyi öldürse; onun kıymeti, âkilesinin üzerinedir. Onun kıymeti ile bir köle satın alınır. Ve o köle, kendisine hizmet etmesi vasiyet edilen şahsa hizmet eder.

Şayet, öldürme işi kasden yapılmışsa; ona kısas yapılmaz. Ancak, kölenin sahibi ile hizmetinin sahibi cem olurlar. Eğer aralarında ihtilaf olursa; kısasın ifâsı özürlü olur. Katilin malından, onun kıymeti alınır. O mala, -öncekinin yerine bir köle satın alınır. Kendisine hizmet etmesi vasiyet edilen şahsa; alınan bu hizmet eder.

Bir adam, vasiyet edilen bir kölenin elini keser veya gözünü çıkarır ve ondan, o kölenin sağlam halinin kıymeti alınsa, onun yerine bir köle satın alınır.

Veya, o kölenin eli kesilir yahut gözü çıkarılır veya yaralanır; onu yapan da diyetini verirse; eğer o cinayet hizmete mâni oluyorsa; o kıymet ile bir köle satın alınır; bu köle önceki ile birlikte kendisine hizmet itmesi vasiyet edilen zata hizmet ederler.

Veya, cinayet diyeti alman köle satılıp, onun yerine başka bir köle satın alınır ve hizmet işini o yapar. Bu, her ikisi de ittifak eyledikleri zaman böyle olur.

Şayet, ihtilaf ederlerse, köle satılmaz. Diyetiyle bir köle satın alınir

ve hizmete birlikte bakarlar.

Şayet, o kölenin diyeti yerine, başka bir köle bulunmazsa; o diyet aralarında anlaşma yapana kadar bekletilir.

Eğer aralarında yarı yarıya anlaşma yaparlarsa bu caiz olur mu'?

Şayet, o kölenin cinayet hizmetine bir noksanlık vermiyorsa; bu durumda o diyet, kölenin asıl sahibinin olur

Köleye yapılan bağışlar ve verilen sadakalar veya onun kazancı tamamen asıl sahibinin olur.

Şayet, kölenin yerinde bir câriye olmuş olaydı, onun yaptığı doğum da asıl sahibinin olurdu.

Kölenin yiyeceği ve giyeceğine gelince, o, hizmetini yaptığı zata mahsustur.

Bir adam, küçük bir kölenin, başka birine hizmetini vasiyet edip, onun köleliğini de başka birisine vasiyet eder; o da malının üçte biri­sinden çıkarılmış olursa; onun nafakası, -hizmet zamanına gelene kadar-köleliği kendisine vasiyet edilene aittir.

Hizmete başlayınca, artık onun yiyim ve giyimi, kendisine hizmet  etmesi vasiyet yapılana aittir.

Şayet, bir adam, diğer bir adama, hayvanının üzerini vasiyet eder; menfaatini de başka birine vasiyet ederse; bu aynen köle gibidir. Mânaca her ikisi de müsavidir. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın üç kölesi olmuş olsa; onlardan üç yüz dirhem kıyme­tinde olan birisim, bir adama vasiyet eylese; diğer kölesinin ise, hizmetini vasiyet eylese ve onun kıymeti de beşyüz dirhem olsa; üçüncü köleninde kıymeti bin dirhem olsa; onlardan her birini dörtte üç yapmak caiz olur. Hizmet sahibine üç gün, vârislere de iki gün hizmet eder. Çünkü, vârisler ona izin vermiştir. Zira malın üçte birisi, altıyüz dirhemdir. Vasiyet ise, sekizyüz dirhemdir. Malın üçte birisi, vasiyet olarak dörtte üçtür. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Hizmet sahibi ölürse, kölenin sahibi, kölenin tamamına sahihtir. Köle ölürse yine böyledir.

Bir adam, kölelerinin tamamını bir adama rakabe olarak vasiyet eder; birisini de, bir başkasına hizmet etmek üzere vasiyet ederse; onlardan rikab sahibine, yalnız birin kımetini darb etmek gerekir. Bu kendinden önceki mes'ele gibi olur.

Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavlidir. Ve bu, belirli bir vasiyete binâen böyledir.

Üçte birden fazla olur ve vârislerin de rızası olmazsa; darb da, istihkak da bâtıl olur.

Şayet üçte birden çıkarılırsa; kendine kölelerin rakabesi vasiyet edilen adam, köleleri alır. Kendisine hizmet etmesi vasiyet edilene de genişlik vardır.

Kölenin birinde, hem rakabelik hem'de hizmet toplanmış olur.

Hizmet edeceği zat ölürse, o zaman, rakabesi olduğu adama döner.

Şayet, vasiyet edenin kölelerden başka malı yoksa; ve onlardan her birinin üçte birisini de bir başkasına vasiyet etmişse, belirli birisinin de hizmet etmesini bir başka adama vasiyet etmişse; o kölenin üçte birisi, ikisinin arasında taksim edilir. Onun üçte biri, beş sehim olur. Beşte üç sehim, hizmet sahibine âit olur. Bu köle, üç gün hizmetine tahsis edildiği adama hizmet eder; iki gün de vârislere hizmet eder. Diğer adama ise, geride kalan iki köle hakkında üçte birlerinin beşte bir kölelikleri vardır.

Şayet, bir adam, malının üçte birini rakebe sahibine vasiyet eder; onlardan belirli birinin hizmetini de bir başkasına vasiyet ederse; onlardan başka mah da bulunmazsa; o kölenin üçte biri, onların arasında yarı yarıya taksim edilir.

Bir adam, kölesinin hizmetini bir adama; kazancını da başka bir adama, vasiyet eder ve o da, onun malının üçte birinden çıkarsa; bu durumda, hizmetine tahsis edildiği zata bir ay hizmet eder. Onun, yemesi, giymesi ona aittir. Bir ay da, kârı kendisine tahsis edilene çalışır. Bu bir ayda da yemesi o adama aittir. Giymesine ise, ikisi müşterektirler.

Şayet, bu  köle bir  cinayet işlerse;   "fidyesini  ortak olarak verirler." denilmiştir.

Eğer fidyesini müştereken verirlerse; hâli üzere kalırlar.

Şayet, fidyesini vermeye razı olmazlar ve onu vârisler verirse- her ikisine karşı yapılan vasiyet de bâtıl olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, kölesinin kazancını, her ay bir dirhem olarak, bir başkasına vasiyet eder; diğer bir adama da malının üçte birini vadyet eder; o köleden başka da hiç bir malı olmazsa; bu takdirde, o kölenin üçte birisine, kendilerine vasiyet yapılan adamlar ortak olurlar.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavli budur.

Bu kölenin kazancı hesap edilir ve her ay kendisine bir dirhem kârının verilmesi vasiyet edilene, bir dirhem verilir.

Altıda dört sehmi de vârislerindir.

Kendisine kazancı vasiyet edilen zat ölür; ondan da bakiye kalırsa; kalan o bakiye, rakabesi kendisine tahsis edilene verilir.

Keza, o rakâbe, sahibi için bekletilir ve ona verilir. İmâmeyn'e göre üçte bir, dörtte bire karşı taksim edilir. Kâr sahibi için üçte birin tamamı darb edilir. Rakabe sahibi için de, sehmin üçte birine darb edilir.

Bir adam, evinin gelirim, bir başka adama vasiyet eder; başka birine de kölesini vasiyet eder; bir başkasına dâ, elbisesini vasiyet ederse; burada şu iki durum söz konusu olur:
1) Bu vasiyet ettiği şeyler, malının üçte birinden çıkabilir.
2) Bunlar, malının üçte birinden çıkmaz.

Şayet, üçte birden çıkarsa, vasiyet edilen şeyleri, kendisine vasiyet olunanlar alırlar.

Eğer, üçte birden çıkmaz; fakat, vârisler, bu vasiyete razı olurlarsa; hüküm yukardakinin aynıdır.

Eğer, vârisler razı olmazsa; onlardan her biri, hakkıyle darb olunur. Onlardan hiç birisi, üçte birden fazla olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ziyade sebebiyle darb olunmaz.

Gelir sahibi öldüğü zaman, vasiyeti bâtıl olur. Ve malının üçte biri, kalanlar arasında taksim edilir.

Bir adam, evinin gelirini, bîr başkasına vasiyet eder; oturma hakkını da diğer birine vasiyet eder; kölesinin rakabesini de bir başkası­na vasiyet eder, o da üçte bir olursa; vasiyet eden şahıs öldükten sonra, bir adam o evi yıkarsa; yıktığının kıymetini borçlanır.

Sonra da onu eski haline göre bina eder. Ve o, icara verilir. Geliri kendisine vasiyet edilen şahsa, o evin icarı verilir. Diğeri de, vasiyet edilen evde oturur.

Keza, bir adam, bahçesinin gelirini, bir adama kölesini de başka bir adama vasiyet eder; bir başkası da bahçenin ağacını keserse; o adam, kestiği ağacın kıymetini borçlanır ve o para ile kestiği ağaç gibi bir ağaç satın alır.

Bir adam, malının üçte birini vasiyet eder; bir başkasına da evinin gelirini vasiyet eder ve bu evin kıymeti de bin dirhem olursa; ev kendisine vasiyet edilen şahsa; onun kıymeti olan bin dirhem vardır. Geliri vasiyet edilen adama da, evin gelirinin yarısı vardır. Üçte biri vasiyet edilen adama ise, o üçte birin yarısı vardır.

İmâmeyn'e göre, taksim avl yoluyla yapılır. Tamamının sahibine, tamamiyle darbedilir. Üçte bir sahibi, üçte birle çarpılır.

Şayet, geliri kendisine belirlenen varsa; işte onun için, evin ve malın üçte birisi vardır. Şayet, eve bir hak sahibi çıkarsa; onun geliri, kendisine zikredilen için bâtıl (- geçersiz) olur. Üçte bir vasiyet edilen şahıs, malın üçte birini alır.

Hangisi o binayı yaptırmaya razı olmazsa; o cebredilmez; diğeri de hissesini yaptırmakdan men edilmez. îcâra verir ve oturur. Bedfti'Me de böyledir.

Bir adam, bahçesinin gelirini, bir başkasına vasiyet eder; bir diğerine de, bir kölesini vasiyet eder ve o da malının üçte biri olursa; bu köle, sahibinin kölesi olur. Bahçenin geliri de kendisine vasiyet olunanın olur.

Bu bahçenin bakımı sulaması, haracı, ıslahı için ilaçlaması, -hepsi de- geliri kendisine âit olan şahsa âit olur.

Bir adam, koyunlarının yününü veya sütünü yahut sütün yağını veya yavrularını, dâimi olarak vasiyet ederse; bu vasiyet caiz olmaz. Ancak, o sene üzerlerindeki yün, memelerirideki süt ve sütte olan yağ, karınlarında olan yavru müstesnadır. Ondan sonra meydana gelecekler vasiyet olmazlar.

Bir adam, hurmalığının gelirini, ebeden (- daimî olarak) diğer bir adama vasiyet eder; bir başkasına da kölesini vasiyet eder ve hurmalıkta meyve yetişmezse; onu sulamak, bakmak, köleyi ikâme sahibine aittir.

Şayet, hurmalık meyvesini verirse, masrafı, geliri kendisine vasiyet edilen şahsa âit olur.

Meselâ: Köle, kendisine hizmet etmek üzere vasiyet edilenin nafa­kasının, kendisine âit olduğu gibi... Köle, geceli-gündüzlü vasiyet olunan şahsa hizmet eder. Uykusu müstesnadır.

Şayet, böyle yapmazsa; yâni nafakasını kendisine hizmet eden vermez ve kölenin asıl sahibi verirse; vasiyet bâtıl olur. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adam, diğerine pamuğunu vasiyet eder; bir diğerine de ekinle­rinin hububatını vasiyet eder; veya belirli bir koyunun etini birisine vasiyet eder; derisini de bir başkasına vasiyet eder yahut bacaktaki buğdayları birine vasiyet eder; samanını da bir başkasına vasiyet ederse; her ikisine yaptığı vasiyetler de caiz olur.

O vasiyet olunanlar harmanı beraber sürer, koyunu beraber yü­zerler.
Bir adam, sapında ve kozasında olan pamuğu birine, sapmı ve kozasını   da   bir   başkasına   vasiyet   eylese;   bu   durumda,   pamuğu kozasından çıkarmak; bi'1-ittifak pamuk sahibine aittir.

Bir adam, susam yağını bir adama, onun tortusunu da diğer birine vasiyet eylese, onun yağını çıkarmak, yağı kendisine vasiyet edilene âit olur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğerine bir koyun vasiyet eder; onun derisini de başka birine vasiyet ederse; t mâm Ebû Hanîfe (R.A.): "Eğer o koyun, üçte birden çıkarsa, bu koyun kendisine vasiyet edilenin olur; derisi vasiyet edilene bir şey yoktur." buyurmuştur.

Bununla beraber, bir adam, koyunun budlarım birisine, derisini de bir başkasına vasiyet eylese, İmâm: "Koyun kesilir, budlan kendisine vasiyet edilen şahsa onlar; derisini kendisine vasiyet edilen şahsa da derisi verilir. Kalanı sahibinin olur." buyurmuştur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bir adam, kaymağını birisine, altının yoğurdunu başka birisine vasiyet eylese; kaymağı çıkarmak, kendisine kaymak vasiyet edilene aittir.

Bir adam, yüzüğün halkasını birine, kaşım bir diğerine vasiyet ederse; -her ikisine de- bu vasiyeti caiz olur.

Şayet, kaşı, halkadan ayırmak zararlı olacaksa, bakılır: Halkanın kıymeti kaşından fazla ise, ona: "Kaşın kıymetini tazmin eyle (= öde)" denilir. Ödeyince, kaşı da onun olur.

Şayet, kaşın kıymeti, yüksekse, ona: "Halkanın kıymetini öde." denilir.

İnci yutan tavuk gibi... cevap, aynıdır.

Bir adamın bağı ve bahçesi olur ve onların yerini birine, bağının ve bahçesinin ağaçlarını da bir başkasına verirse; yer sahibi, bağı ve bahçe ağaçlarım söktürür ve yerini düzelttirir.                                   

Bir adam, "kölesini bir adama; onun hizmetini de diğer bir adama" vasiyet ederse; o kölenin nafakası, hizmeti vasiyet edilen adama aittir. Şayet, köle hastalanıp, hizmet edemez hâle gelirse; onun nafakası, kendisine vasiyet edildiği  şahsa âit olur.  Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, bostanının gelirini bir adama dâimi olarak vasiyet edip, kendisi de ölür ve o bostandan başka malı da bulunmayıp, bostanın geliri yüz dirhem, kıymeti ise, üçyüz dirhem olursa; kendisine vasiyet edilen şahsa; bostanın hâli hazırdaki gelirinin üçte biri ile, sonraki sene­lerinde, devamlı olarak gelirinin üçte biri verilir.

Bir adam, bahçesinin gelirinden, her sene olmak üzere, bir başkasına verilmesini vasiyet ettiğinde; senenin birinde geliri çok az; birinde fazla olursa; o gelir elde tutulur ve her sene yirmi dirhem -yaşadığı müddetçe- ona verilir.

Keza, bir adam, diğer bir adama, her ay -kendi malından- beş dirhem verilmesini vasiyet ederse; vârisler, o adamın üçte birini toplar, ve her ay ondan vasiyet edilene on dirhem verir. Mebsût'ta da böyledir.

Hişâm, İmâm Muhammed (R.A.)'den sormuş:

—  Bir adam, iki kişiye, her ay şu kadar dirhem verilecek diye, vasiyette bulunursa ne olur? İmâm, şöyle buyurmuş:

— Malının üçte birinden, onlara vasiyeti mikdarı .verilir.

Sonra da vârisler, kendilerine vasiyet yapılanlarla bir şey karşılığında anlaşma yaparlarsa, artık her ay, onlara vermekten kurtu­lurlar. Sulh olanlar bir daha vârislere müracaat edemezler. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, birisine olan bin dirhem borcu için, evinin satılmasını vasiyet eylese, bu vasiyeti gereğince ev satılır, borcu ödenir. Kalanı vârislerinin olur. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

İmâm Muhammed (R. A.) Câmî"de şöyle buyurmuştur:

Bir adam, vasiyet ederek: "Yaşadığı müddetçe, bir adama ayda beş dirhem; diğer bir adama da malının üçte birinin verilmesini" söyler; vârisler de, buna razı olursa; onun malı altıya taksim edilir; sehmin üçte birisi, kendisine Üçte biri vasiyet edilene verilir. Geri kalandan, her ay kendisine beş dirhem vasiyet edilene, Ödeme yapılır.

Fakat, vârisler bu vasiyete razı olmazsa; üçte bir, vasiyet edilenler arasında, İmâm Ebû Hanîfe (R. A.)'ye göre yan yarıya taksim edilir.

tmâmeyn'e göre ise, üçte birin yansı, kendisine üçte bir vasiyet edi­lene verilir. Geride kalan yanda elde tutulur ve her ay ondan beş dirhem diğerine verilir.

Şayet, kendisine ayda beş dirhem verilmesi vasiyet edilen şahıs, his­sesi tamamlanmadan ölürse; geride kalanı, kendisine üçte bir vasiyet edilene verilir.

Bir adam, vasiyet ederek, "iki kişiye, hayatlan boyunca, her ay, on dirhem verilmesini ve diğer birine de malının üçte birinin verilmesini" söyler, vârisler de buna rıza gösterirlerse; o şahsın malı altı hisseye ayrılır.

Bu, tmftm Ebû Hanîfe (R.A.)*ye göre böyledir.

Şayet, vârisler razı olmazsa; tmflm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, onun malı yan yarıya taksim edilir.

tmftmeyn'e göre ise, dörtte bire taksim edilir.

Kendilerine nafaka vasiyet edilenin birisi ölürse; onun hissesi, ken­disine üçte bir vasiyet edilene verilmez; diğer arkadaşına verilir.

Bir kimse, ölmeden önce: "Malımın Üçte birini, filana vasiyet eyledim. Filan adama da hayatı boyunca her ay beş dirhem vasiyet eyledim. Filan adama da hayatı boyunca beş dirhem vasiyet eyledim.** der; buna da vârisleri razı olursa; tmftm Ebû Hanîfe (R.A.)*ye göre onun malı dokuz sehme ayrılır. Üçte biri, kendisine üçte bir vasiyet edilene verilir. Diğer iki kişi için de, dört hisse elde tutulur.

İmâmeyn'e göre ise, bu mal, yedi sehme ayrılır. Yedide biri, kendi­sine üçte biri vasiyet edilene verilir. Yedide üçü de, nafakaları vasiyet edilenler için elde tutulur.

Bu, varislerin izin verdiği zaman böyledir.

Şayet, varisler, buna razı olmazsa; tmftm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, darb ve istihkak bâtıl olur. Malı, üçe taksim edilerek, üçte biri kendisine vasiyet edilene ve diğer nafakaları vasiyet edilenlere, üçte birli taksim edilir.

Şayet, nafakası vasiyet edilenin ikiside ölürse, bu durumda hisseleri tamam olmadan ikisinin de hissesi üçte biri I t dine vasiyet edilene verilir.

Eğer onlardan birisi ölür; hissesinden de, bakiye kalırsa; onun yansı, üçte biri vasiyet edilene, yansı da diğerine verilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyn'e göre ise, dörtte biri, üçte bir sahibinin olur; dörtte Üçü ise, nafakaları vasiyet olunanların olur.

Bir adam, "yaşadığı müddetçe filana her ay beş dirhem; filan ve filana da yaşadıkları müddetçe her ay on dirhem; her birine beş dirhem, vasiyet ediyorum'* der; vârisleri de buna izin verirse (= razı olursa) iki taraf için, ikiye taksim edilir. Kendilerine on dirhem vasiyet edilenler için, malın yansı tutulur. Yansı da beş dirhem vasiyet edilen için tutulur.

Bu, sanki malın tamamını üçüne vasiyet-etmiş gibi olur.
Malın, bunlar arasında yan yarıya olacağı bi'1-ittifaktır.

Yalnız olarak vasiyet edilen ölürse; geri kalan diğerleri için elde tutulur. Ve onlara, her ay on dirhem verilir. İkisine bin dirhem vasiyet edilenin birisi ölüp, diğeri kalsa; onun kalan hissesi, arkadaşı için bekle­tilir ve ona her ay beş dirhem verilir.

Şayet, bu vasiyete vârisler razı olmazsa; üçte bir ikiye taksim edilir. Yarısı tek olarak vasiyet edilene, yansı da diğer iki kişiye verilir.

Bu da bil-ittifaktır. Çünkü, kendisine beş dirhem vasiyet edilene de, ikisine on dirhem vasiyet edilene de malın tamamından vasiyet edilmiştir.

icazet olmayınca da, üçte bir üçte birle çarpılır. Her iki tarafa da üçte birin yansı isabet eder. Ve onu yan yarıya taksim ederler.
Bir adam: "Filan adama, yaşadığı müddetçe, beş dirhemi her ay; filan adama, hayatı boyunca her ay beş dirhem'* vasiyet eder; vârisler de buna razı olursa; bi'1-ittifak, malı üçe taksim edilir.

Şayet, vârisler bu vasiyete razı olmazsa; üçte bir, onlar için elde tutulur.

Şayet, onlardan birisi ölürse, onun hissesinden kalan diğerinin olur.

Bir adam, diğerine, "malının Üçte birinden, hayatı boyunca, her ay dört dirhem verilmesini** vasiyet eder ve "Filan ve filana da hayatlan boyunca on dirhem verilmesini" vasiyet eder; vârisler de buna razı olursa; malın üçte biri -kendisine dört dirhem vasiyet edilen için- elde tutulur. Diğer üçte biri de, kendilerine on dirhem vasiyet edilen için elde tutulur. Hissesi tamam olmadan kendisine dört dirhem vasiyet edilen zat Ölürse; geri kalan hissesi vasiyet edenin vârislerine verilir.

Şayet, diğerilerinden birisi Ölürse; onun kalan hissesi, arkadaşı için bekletilir.

Ondan sonra diğeride ölürse; geride ne kalmışsa, vârislere iade edilir.

Eğer, bu vasiyete, vârisler razı olmazlarsa; üçte bir ikiye taksim edilir. Üçte birin yarısı, kendisine dört dirhem vasiyet edilen için bekle­tilir. Diğer yarısı da kendilerine on dirhem vasiyet edilen için bekletilir.

İmâm Muhammed (R.A.), Câmî"de şöyle buyurmuştur:

Bir adam: "Ben, malımın üçte ikisini vasiyet ediyorum; hayatı boyunca, filan adama, her ay dört dirhem verilecek ve yine vasiyet ediyorum ki; filan ve filana, hayatları boyunca, on dirhem verilecek." der ve şayet vârisleri buna razı olursa; dört dirhem vasiyet edilene tamam malın üçte biri verilir; o, onu dilediği gibi sarfeder. İkinci üçte bir de, on dirhem vasiyet edilen iki kişiye verilir. Onlar, onu, aralarında taksim ederler. Bunun azı da, çoğuda bekletilmez. Onlardan herhangi birisi ölürse, hissesi ölenin vârislerinin olur.

Şayet, bu vasiyete vârisler razı olmaz ise, o takdirde, üçte birin yarısı, kendisine dört dirhem vasiyet edilene verilir; üçte birin yarısını da diğerleri aralarında taksim ederler.

Keza, bir adam: "Malımın üçte ikisinden, filan adama her ay dört dirhem vasiyet eyliyorum. Filan, filan için de her ay beş dirhem vasiyet eyliyorum ve filana, her ay üç dirhem vasiyet ediyorum." der ve vârisleri buna razı olursa; kendisine dört dirhem vasiyet olunan şahıs, tamam malın üçte birini alır. Diğerleri de üçte ikisini alır. Ve aralarında yarı yarıya taksim ederler. Ve, istediklerini yaparlar.

Şayet, bu vasiyete vârisler razı olmazsa; o zaman kendisine dört dirhem vasiyet olunan şahıs, üçte birin yansını alır. Geri kalan yarıyı da diğerleri aralarında taksim ederler.

Onlardan birisi ölürse, hissesi vârislerine kalır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, vasiyet ederek, "her ay, bahçesinin gelirinden dört dirhem, bir adama verilmesini" söyler; bir başkasına da beş dirhem verilmesini söyler o bostandan başka malı da olmazsa; o bostanın geli­rinin üçte biri, onların aralarında yarı yarıya taksim edilir.

Sonra da bostanın gelirinin altıda biri satılır; onlardan her birine verilmek üzere bekletilir.

Eğer vasi yoksa, her birine, her ay yapılan vasîye ödenir.

Şayet, her ikisi de ölür; geride de bir şey kalırsa; o vasiyet edenin vârislerine iade edilir.

Bu vasiyet, kendilerine vasiyet edilenlerin ölmesi ile bâtıl olur.

Şayet: "Filana dört dirhem; filana beş dirhem." derse; altıda biri yalnız için olur; altıda biri de diğerleri için bekletilir.

Bir adam, bostanının gelirini, bir adam için vasiyet eder; yarısını da bir başkası için vasiyet eder; o da malının tamamı olursa; üçte bir geliri, ikisinin arasında taksim edilir.

tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu her sene böyledir.

Şayet, o bahçe üçte birden çıkmışsa; tamamı kendisine vasiyet edilen şahsa; gelirinin dörtte üçü verilir. Dörtte biri de diğerinin olur.

Bu taksim tmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre münâzaalı olarak yapılır.

İmâmeyn'e göre ise, avl yoluyla taksim edilir.

Şayet, o bahçeden başka malı yoksa; üçte biri, üçte birli olarak taksim edilir. Üçte ikisini, tamamın kendisine vasiyet edilen alır. Üçte birini de diğeri alır.

Şayet, üçte birinden çıkmış ise, tamamı aralarında Üçe bölünür. Tamamı tamamı ile çarpılır; diğeri için de yarısıyla çarpılır.

Bir adam, bostanının gelirini, bir başka adama vasiyet eder; onun kıymeti de bin dirhem olur; diğer birine de kölesinin gelirini vasiyet eder; onun da kıymeti, beş yüz dirhem olur; vasiyet eden şahsın ayrıca üç yüz dirhemi daha bulunursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, ikisinin arasında, vasiyet edenin malının üçte biri on bir sehme ayrılır. Köle sahibine, beş sehim; bostan sahibine ise, altı sehim verilir.

Bir adam, diğerine bir yerinin gelirini vasiyet eder; bir başkasına da oranın müküyetini vasiyet eder ve o da, malının üçte birinden çıkmış olursa; onu, mülküyeti kendisine vasiyet edilen şahıs satıp, geliri kendi­sine vasiyet edilene teslim ederse; bu satış caiz, vasiyet ise bâtıl olur. Onun parasında hakkı olmaz.

Bir adam, diğerine, bostanının gelirini senelerce vasiyet eder ve bu bostan, adam ölmeden önce gelir getirir; sonra da adam ölürse; vasiyet edilene, o gelirden hisse yoktur.

Ancak öldükten sonraki gelirinde hissesi vardır.  Mebsût'ta da böyledir.

Şayet, bir adam: "Şu bin dirhemi filana vasiyet ediyorum; ondan yüz dirhemini de filana vasiyet ediyorum." derse; bu vasiyetten dönme olmaz.

O yüz dirhem, ikisinin arasında taksim edilir. Dokuzyüz dirhemi ise, önceki vasiyet edilenin olur.

Şayet: "Filana vasiyet ediyorum. Ancak, yüz dirhemi onlardan birisinindir." derse; yüz dirhem sonrakinin olur; dokuz yüz dirhem de öncekinin olur.

Bir adam, malının üçte birini, bir adama vasiyet ettikten sonra: "Filana ye filana yüz dirhem vasiyet eyliyorum." derse; üçte bir, hep­sinin arasında taksim edilir.

Bir adam: "Malımın üçte birini filan filana ve filana elli; filan da yüz dirhem almak üzere vasiyet ediyorum." der; malının tamamı da üçyüz dirhem olursa; malının üçte biri, o iki şahıs arasında, üçe taksim olunur.

Bir adam: "Malımın üçte biri, Abdullah ve Zeyd ve Amr içindir. Ve Amr için yüz dirhem vardır." der ve üçte birin tamamı da yüz dirhem olursa; işte o, Amr'm olur.

Şayet, üçte bîr yüzelli dirhem olursa; onun yüz dirhmei, Amr'm, kalanı da Zeyd ile Abdullah'ın olur. Ve onu, yan yarıya taksim ederler.

Bir adam, keza: "Bin dirhem, filanın ve filanındır; ondan yüz dirhemi filanındır." derse; dediği gibi olur. Yüz dirhemi birisi alır; dokuzyüz dirhemi de diğeri alır.

Şayet, onun bir kısmı zayi olursa; o takdirde, on'a taksim edilir; onda dokuzu, birinin, on'da biri de, kendisine yüz dirhem vasiyet edi­lenin olur.

Şayet, adam, üçüncü bir kişiye de, bin dirhem vasiyet eder ve malının üçte biri de yalnız bin dirhem olursa; onun yarısı, bin dirhem vasiyet edilenin olur; kalanı da onda birli nisbetle diğerlerinin olur.

Bir adam: "Bu bin dirhem, filanındır ve filanındır; onun yüz dirhemi de filanındır; baki kalanı da filanındır." derse; önceki adam için, yüz dirhem vardır.

Şayet, bin dirhem zayi olup» ancak yüz dirhem kalırsa; işte ö, öncekinin olur; ikincinin olmaz. Ancak, fazla bir şey artarsa; o ikincinin olur.

Bununla beraber, bir adam, diğerine "bin dirhem" vasiyet eder ve onun malının üçte biri de bin dirhem olursa; ortada olana bir şey verilmez. Bin dirhem on bir sehim olur; on sehmi, öncekine; bir sehmi de yüz dirhem sahibine verilir.

Şayet,  adam:   "Malımın  üçte birini  filan ve  filana vasiyet ediyorum; ondan yüz dirhemi, filanın olacak." der; malının tamamı da üç bin dirhem olur ve onun üçte biri , bin dirhem ederse; taksim vakti ise, beşyüz dirhem olursa; kendisine "yüz dirhem" dediğine; o yüz dirhemi, tamam öder; geride kalanı da diğerine verir.

Bununla birlikte, bin dirhemi vasiyet eder; o da malının üçte birinin tamamı olur ve hiç noksanlaşmış bulunmazsa; yarısını, en son­rakine, diğer yansım da -onda birli olarak- öncekilere verir. Yani, beşyüz dirhemin onda biri  olan elli  dirhemi,  yüz dirhem  vasiyet eylediğine; dörtyüz elli dirhemini de, bin dirhem vasiyet eylediğine verir.

Şayet, adam: "Malımın üçte birinden, filana yüz dirhem; geri kalanını da filana vasiyet ediyorum. Bin dirhem de filan için vasiyet ediyorum." derse; mes'ele hâli üzredir. "Geri kalanını" dediği zata, bir şey yoktur. Malının üçte biri, on bire taksim edilir.

Bir adamın, Üç bin dirhemi olur ve her bin dirhemi, belirli bir kesede bulunur; kendisi de, bir adama: "Bunda olanı sana vasiyet eyliyorum." der; sonra da, bin dirhemi bir başkasına vasiyet ederse; öncekine bir şey verilmez.

Şayet, bir adam: -'Şu bin dirhemi, filana vasiyet ediyorum ve filana vasiyet ediyorum; filan için, yedi yüz dirhem vardır. Filan için de altıyüz dirhem vardır." derse; o bin dirhem, aralarında on üçe taksim edilir. O da on bire taksim edilir.

Şayet: "Ben, bu bini, şu filana vasiyet eyledim; filana da vasiyet eyledim; ondan bin dirhemi filanındır." demiş olsa; onun tamamı onun olur.

Eğer: "Filanın, ondan bini vardır. Filanın da bini vardır." derse o bin dirhemi yarı yarıya taksim ederler. Serahsî'nin Mnhıytı'nde de böyledir.

Eğer: "Filan ve filana, bu bin dirhemi vasiyet ediyorum; filanın, ondan bin dirhemi vardır; filanın da, kendisine vasiyet eylediğimden, bin dirhemi vardır." veya: "Malımın üçte birini, filana vasiyet eyledim; filana da vasiyet eyledim; onlar filanın bin dirhemi vardır; o binden de filanın bin dirhemi vardır." derse her iki durumda da, bin dirhem, ikinci adamın olur.

Bir adam, bir topluluğa vasiyet eder ve onlardan bir kısmı hazır bulunurlar ve beyyine ibrazı ile, haklarını isterlerse; tmâm: "Onların hisselerini ayırır; diğerlerinin hisselerini bekletirim. Şayet, bir zayiat olursa; almıyanlar, alanlara ortak olurlar." buyurmuştur. Muhıyt'te de böyledir.

Bir kimse: "Filana bin dirhem verilecek; o da ona bir esir satın alacak." diye vasiyet edip, ölse, bu da'va onun dediğinin yerine getiril­mesi için hâkime çıkarılır. Hızânetü'l-Müftin'de de böyledir.

Hasta bir şahıs: "Malımdan yirmi bin dirhem çıkarın; onu filana şu kadar verin; filana da şu kadar verin ve onbir bin dirhem olana kadar devam edin. Kalanını da fakirlere verin." der ve Ölür; onun malının üçte biri de dokuzbin dirhem olursa; Fakıyh Ebû Bekir H-Behiî: Her birine, dokuzda biri verilir. Yirmi cüden, o on bir kişiye yaptığı vasiyet bâtıl olur. Veya öncekiler baki kalır. Sanki, o onlara dokuz bin dağıtmış gibi olur.  Çünkü onları önce söylemiştir.  Kalan dediğimiz gibi olur." demiştir.

Bu mes'ele, şuna muhaliftir: Şayet: "Malımın üçte birini filana verin." filana da verin. Kalanı da fakirlere verin." demiş olursa; mes'ele hâli üzeredir. Burada fakirlere bir şey yoktur. Onun tamamı, kendilerine vasiyet edilen şahıslara verilir. Onların her birine, onbirde dokuzu verilir ve iki sehm bâtıl olur.

Bir adam, "evinin satılmasını, onun parası ile, on yük buğday alınmasını, bin menn de ekmek alınmasını" vasiyet ederse, keza, vasiyet ederek, "evinin satılmasını ve onunla da buğday ve ekmek satın alın­masını"   söylerse;  bu  adamın,  başka malı  da  bulunursa;  Fakıyh Ebû'l-Kasim: "Onunla, üçte birni tekmil eylemiş olur. O kimse, on yük buğday ve bin menn ekmek vasiyet etmiş gibi olur." demiştir.

Bir adam vasiyetlerde bulunur ve bu durum yani onun vasiyet ettiği vârislerince duyulur; fakat ne vasiyet eylediğini, onlar bilmezler ve: "Neyi vasiyet eyledi ise, biz razıyız.' derlerse; Müntekâ'da: "Onların izinleri (= rızâları) caiz olmaz. Ancak vasiyetin ne olduğunu bildikleri zaman caiz olur." denilmiştir.

Bir adam, başka bir adama ve fukaralara malını vasiyet eder; vasiyet olunan da muhtaç bir kimse olursa; fakirlerin hissesi, ona verilir mi?

Burda ihtilaf vardır:

Muhammed bin Mukâtil şöyle buyurmuştur:

Halel ve Şeddad'a göre verilir. İbrahim en-Nehâî ve Hasan bin Muti" ise: "Verilmez." buyurmuşlardır. önceki görüş, esahh olan görüştür.

Nevâzii'de şöyle zikredilmiştir:

Bir adam, bir başkasına ve fukaraya, azâd olmuşa yüz dirhem vasiyet eder; ölümünden sonra da azâd edilen köle ölürse; burada vasiyet eylenen arasında, vasiyet eylenen vardır; ölen kişinin hissesi de fukaraya

sarf edilir.

Fakat, her birinin hisseleri vasiyet eden şahıs tarafından belirler-nirse; o takdirde vasiyet edilenin hissesi vârislerine verilir.

Buna binâen, bir adam, vasiyetlerde bulunup, beherine bir mikdar tâyin eylese; fukaralara tasadduk eylenir. Sonra da vasiyetin bir kısmı, vasiyet edenin vârislerine verilir.

Veya kendilerine vasiyet edilenin bir kısmı ölürse; geride kalanı, diğer fukaraya verilir. Şayet, ondan dönüş olmazsa, bu böyledir. Muhıyl'te de böyledir.
En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir. [12]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..