3- EMÂNETTE MUTEBER OLAN VE MUTEBER OLMAYAN ŞARTLAR
Emanet sahibi, bir adama: "Bu emaneti, şu evde muhafaza eyle." der; kendisine emanet verilen şahıs da, o emaneti başka bir evde muhafaza ederse; bu durumda istihsanen tazminat gerekmez. Kıyasda ise, tazminat gerekir.
Keza, emanet bırakan adam: "Emaneti, şu odaya koy." der; adam da emaneti başka bir odaya korsa, tazminat gerekmez.
Şayet: "Kesene (= cüzdanına) bırak." der; o da, başka bir kesesine bırakırsa, yine tazminat gerekmez. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Emanetin sahibi, emaneti bırakacağı adama: "Bunu kesene bırak." der; o da, sandığına bırakırsa, yine tazminat gerekmez. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.
Emanet sahibi, emanet bırakacağı adama: "Bunu, kesende muhafaza eyle; sandığında muhafaza eyleme." veya: "Sandıkta muhafaza eyle: evde muhafaza eyleme." dediği halde, o şahıs evde muhafaza ederse, yine tazminat gerekmez, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Emanet bırakan adam: "Emaneti şu evde koru." der; emanet bıraktığı şahıs da, o şeyi, mahallenin başka bir evine korsa, tazminat gerekir. Her ne kadar İkinci ev birinci evden mazbut olsa bile bu böyledir. Kitabü'I-Vedia'da da böyledir.
Keza, emaneti veren: "Şu evde muhafaza eyle; şu evde muhafaza eyleme." der; o da daha başka bir eve korsa, tazminat gerekir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Emanet sahibi, emaneti bıraktığı adama: "Emaneti bu beldede muhafaza eyle; başka beldede muhafaza eyleme." dediği halde, o şahıs men edilen yerde muhafaza etmeye çalışırsa, bu durumda tazminat gerekir. Bu.bi'l-ittifak böyledir.
Şayet emanet bırakan şahıs: "Emaneti, şu sandıkta muhafaza eyle; şu sandıkta muhafaza eyleme." der; sandıklar da aynı evde bulunur ve kendine emanet bırakılan adam bu emaneti, men edilen sandıkta muhafaza ederse, bi'1-ittifak tazminat gerekmez. Giyâsiyye'de de böyledir.
Emanetin muhafazası hususundaki şart, mümkün olduğu zaman kıymet ifade eder. İmkân olmadığı zaman, bu şart, bir kıymet ifade etmez. Bedâi"de de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu emaneti, sağ elinde muhafaza eyle; sol elinde muhafaza eyleme." veya: "Bu emanete sağ gözünle bak; sol gözünle bakma." yahut: "Bu emaneti, Küfe şehrinden çıkarma." veya: "Emaneti evinde, sandıkta muhafaza eyle." derse, onun bu sözlerine itibar edilmez. Timurtâşî'de de böyledir.
Emanet bırakan adam, yer tayin etmez; sadece muhafaza etmesini emreder; emanet bırakılan adam da, yolculuğa çıkarken, emaneti yanına alırsa; eğer yol korkulu ise, emanet zayi olunca bi'1-icma emanet tazmin olunur.
Eğer yol güvenceli ise, tazmin etmez.
Şayet emanet bırakılan adam, yola çıkma mecburiyetinde ise, bu durumda, bi'1-icma emaneti tazmin etmez. Gideceği yer, ister yakın, ister uzak olsun farketmez.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, gideceği yer uzaksa, tazmin eder; yakınsa tazmin etmez. Fetâvâyi Attâbiyye'de de böyledir.
Şayet, yolculukla beraber emanet bırakanın emreylediği şehirde, bu emaneti koruma imkânı varsa (şöyleki: Onun emredildiği şehirde, kendisine emanet bırakılan şahıs, kölesini veya effad-ı ailesinden bir kısmını bıraktığı halde) bu durumda, emaneti yanına alarak yolculuğa çıkarsa, tazminat gerekir.
Eğer gücü yetmez ise (şöyleki: Onun efradı ailesi olmaz veya ailesini de yolculuğa çıkarması gerekirse) bu durumda, emaneti yanına alarak yolculuğa çıkması halinde tazminat gerekmez. Tatarhâniyye'de de hnvledir.
Emanet bırakılan şey, çok miktarda yiyecek olur ve kendisine emanet edilen şahıs, onu alarak sefere çıkar ve bu yiyecek yolda zayi olursa, istihsanen onu tazmin eder. Muzmarât'ta da böyledir.
Bi'1-icma emanet malı ile deniz yolculuğu yapması halinde, kendisine emanet edilen şahıs, onu tazmin eder. Gayetü'l-Beyân'da da böyledir.
Bir baba veya vasî, sabinin (= küçük çocuğun) malı ile yola çıktığında, o mal yolda zayi olursa, bu şahıs, onu tazmin etmez. Ancak, ailelerini orada bırakırlarsa o zaman tazminat gerekir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Satışa vekil olan şahıs, müvekkilinin emanet malını, sefere çıkarsa, zayi olması halinde------şayet emaneti taşıyacak hayvanı ve yardımcısı yoksa, tazminatta" bulunmaz. Eğer bunlar varsa tazmin etmesi gerekir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, başkasına bir emanet verdiğinde, ona: "Bunu karına verme; ben ona güvenemiyorum." veya "...oğluna verme..." yahut "...kölene verme..." der; emanet alan adamın da, bunlardan başka kimsesi olmazsa, bu durumda emaneti bunlara vermesinden dolayı tazminat gerekmez. Eğer bunlardan başka, ailesi efradı varsa, bu durumda, emanet verenin "verme" dediklerine verdiği zaman, tazminat gerekir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Emanet veren adam, emaneti bir dükkâna bıraktığında, dükkân sahibi, ona: "Emaneti dükkâna bırakma; ben zayi olmasından korkarım." dediği halde, bu şahıs emaneti oraya kor ve o, gece çahnırsa, bu durumda dükkân sahibi, onu tazmin etmez.
Eğer dükkândan başka bu emaneti koruyacak yer varsa ve bu emaneti taşımaya gücü yeterse bu durumda onu tazmin eder. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Bir adam, diğerine, su verir ve ona: "Bu su ile, benim arazimi sula; başkasınınkini sulama." der; bu adam da önce emredenin arazisini sular; sonra da başkasınınkini sular ve başkasının arazisini sularken suladığı vasıta bozulursa, onu tazmin eder.
Şayet bu araç, ikinci adamın arazisini suladıktan sonra bozulursa, tazminat gerekmez. Hulâsada da böyledir.
Bir kadın, kiracısına: "Eşyalarını evine koyma." dediği halde, o, eşyaları evine bırakır; sonra da bu kiracı bir cinayet işleyp firar eder; onun evindeki eşya da hükümdara çıkartılırsa, Fakıyh Ebû Bekir el Belhî: "Eğer onun evi kadının evine yakınsa, kiracısına tazminat gerekmez." demiştir. FetâvâyiKâdîhân'da da böyledir.
Emânet bırakan adamın, emanet bırakılan şahsa bir ücret vermeyi şart koşması caizdir. Ve bu şartı yerine getirmek gerekir. Cevâhiru'I-Ahlâtî'de de böyledir.
Bir malı zoraki alan adam, o aldığı malı, bir başkasının yanma ücretle "korumak üzere bıraksa, bu sahihtir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [7]
Keza, emanet bırakan adam: "Emaneti, şu odaya koy." der; adam da emaneti başka bir odaya korsa, tazminat gerekmez.
Şayet: "Kesene (= cüzdanına) bırak." der; o da, başka bir kesesine bırakırsa, yine tazminat gerekmez. Sirâcü'I-Vehhâc'da da böyledir.
Emanetin sahibi, emaneti bırakacağı adama: "Bunu kesene bırak." der; o da, sandığına bırakırsa, yine tazminat gerekmez. Füsûlü'l-Imâdiyye'de de böyledir.
Emanet sahibi, emanet bırakacağı adama: "Bunu, kesende muhafaza eyle; sandığında muhafaza eyleme." veya: "Sandıkta muhafaza eyle: evde muhafaza eyleme." dediği halde, o şahıs evde muhafaza ederse, yine tazminat gerekmez, Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Emanet bırakan adam: "Emaneti şu evde koru." der; emanet bıraktığı şahıs da, o şeyi, mahallenin başka bir evine korsa, tazminat gerekir. Her ne kadar İkinci ev birinci evden mazbut olsa bile bu böyledir. Kitabü'I-Vedia'da da böyledir.
Keza, emaneti veren: "Şu evde muhafaza eyle; şu evde muhafaza eyleme." der; o da daha başka bir eve korsa, tazminat gerekir. Tahâvî Şerhî'nde de böyledir.
Emanet sahibi, emaneti bıraktığı adama: "Emaneti bu beldede muhafaza eyle; başka beldede muhafaza eyleme." dediği halde, o şahıs men edilen yerde muhafaza etmeye çalışırsa, bu durumda tazminat gerekir. Bu.bi'l-ittifak böyledir.
Şayet emanet bırakan şahıs: "Emaneti, şu sandıkta muhafaza eyle; şu sandıkta muhafaza eyleme." der; sandıklar da aynı evde bulunur ve kendine emanet bırakılan adam bu emaneti, men edilen sandıkta muhafaza ederse, bi'1-ittifak tazminat gerekmez. Giyâsiyye'de de böyledir.
Emanetin muhafazası hususundaki şart, mümkün olduğu zaman kıymet ifade eder. İmkân olmadığı zaman, bu şart, bir kıymet ifade etmez. Bedâi"de de böyledir.
Bir adam, diğerine: "Şu emaneti, sağ elinde muhafaza eyle; sol elinde muhafaza eyleme." veya: "Bu emanete sağ gözünle bak; sol gözünle bakma." yahut: "Bu emaneti, Küfe şehrinden çıkarma." veya: "Emaneti evinde, sandıkta muhafaza eyle." derse, onun bu sözlerine itibar edilmez. Timurtâşî'de de böyledir.
Emanet bırakan adam, yer tayin etmez; sadece muhafaza etmesini emreder; emanet bırakılan adam da, yolculuğa çıkarken, emaneti yanına alırsa; eğer yol korkulu ise, emanet zayi olunca bi'1-icma emanet tazmin olunur.
Eğer yol güvenceli ise, tazmin etmez.
Şayet emanet bırakılan adam, yola çıkma mecburiyetinde ise, bu durumda, bi'1-icma emaneti tazmin etmez. Gideceği yer, ister yakın, ister uzak olsun farketmez.
İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, gideceği yer uzaksa, tazmin eder; yakınsa tazmin etmez. Fetâvâyi Attâbiyye'de de böyledir.
Şayet, yolculukla beraber emanet bırakanın emreylediği şehirde, bu emaneti koruma imkânı varsa (şöyleki: Onun emredildiği şehirde, kendisine emanet bırakılan şahıs, kölesini veya effad-ı ailesinden bir kısmını bıraktığı halde) bu durumda, emaneti yanına alarak yolculuğa çıkarsa, tazminat gerekir.
Eğer gücü yetmez ise (şöyleki: Onun efradı ailesi olmaz veya ailesini de yolculuğa çıkarması gerekirse) bu durumda, emaneti yanına alarak yolculuğa çıkması halinde tazminat gerekmez. Tatarhâniyye'de de hnvledir.
Emanet bırakılan şey, çok miktarda yiyecek olur ve kendisine emanet edilen şahıs, onu alarak sefere çıkar ve bu yiyecek yolda zayi olursa, istihsanen onu tazmin eder. Muzmarât'ta da böyledir.
Bi'1-icma emanet malı ile deniz yolculuğu yapması halinde, kendisine emanet edilen şahıs, onu tazmin eder. Gayetü'l-Beyân'da da böyledir.
Bir baba veya vasî, sabinin (= küçük çocuğun) malı ile yola çıktığında, o mal yolda zayi olursa, bu şahıs, onu tazmin etmez. Ancak, ailelerini orada bırakırlarsa o zaman tazminat gerekir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
Satışa vekil olan şahıs, müvekkilinin emanet malını, sefere çıkarsa, zayi olması halinde------şayet emaneti taşıyacak hayvanı ve yardımcısı yoksa, tazminatta" bulunmaz. Eğer bunlar varsa tazmin etmesi gerekir. Hulâsa'da da böyledir.
Bir adam, başkasına bir emanet verdiğinde, ona: "Bunu karına verme; ben ona güvenemiyorum." veya "...oğluna verme..." yahut "...kölene verme..." der; emanet alan adamın da, bunlardan başka kimsesi olmazsa, bu durumda emaneti bunlara vermesinden dolayı tazminat gerekmez. Eğer bunlardan başka, ailesi efradı varsa, bu durumda, emanet verenin "verme" dediklerine verdiği zaman, tazminat gerekir. Tatarhâniyye'de de böyledir.
Emanet veren adam, emaneti bir dükkâna bıraktığında, dükkân sahibi, ona: "Emaneti dükkâna bırakma; ben zayi olmasından korkarım." dediği halde, bu şahıs emaneti oraya kor ve o, gece çahnırsa, bu durumda dükkân sahibi, onu tazmin etmez.
Eğer dükkândan başka bu emaneti koruyacak yer varsa ve bu emaneti taşımaya gücü yeterse bu durumda onu tazmin eder. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
Bir adam, diğerine, su verir ve ona: "Bu su ile, benim arazimi sula; başkasınınkini sulama." der; bu adam da önce emredenin arazisini sular; sonra da başkasınınkini sular ve başkasının arazisini sularken suladığı vasıta bozulursa, onu tazmin eder.
Şayet bu araç, ikinci adamın arazisini suladıktan sonra bozulursa, tazminat gerekmez. Hulâsada da böyledir.
Bir kadın, kiracısına: "Eşyalarını evine koyma." dediği halde, o, eşyaları evine bırakır; sonra da bu kiracı bir cinayet işleyp firar eder; onun evindeki eşya da hükümdara çıkartılırsa, Fakıyh Ebû Bekir el Belhî: "Eğer onun evi kadının evine yakınsa, kiracısına tazminat gerekmez." demiştir. FetâvâyiKâdîhân'da da böyledir.
Emânet bırakan adamın, emanet bırakılan şahsa bir ücret vermeyi şart koşması caizdir. Ve bu şartı yerine getirmek gerekir. Cevâhiru'I-Ahlâtî'de de böyledir.
Bir malı zoraki alan adam, o aldığı malı, bir başkasının yanma ücretle "korumak üzere bıraksa, bu sahihtir. Kerderî'nin Vecizi'nde de böyledir.
En doğrusunu bilen Allah'u Teâlâ'dır. [7]
Konular
- 6- AKRABAYA, EV HALKINA, KOMŞULARA, BİRİNİN OĞLUNA, YETİMLERE, KÖLELERE, İLİM EHLİNE, HADİSCİLERE VE
- 7- MESKENİ, KÖLENİN HİZMETİNİ, AĞACIN MEYVESİNİ, KÖLENİN GELİRİNİ, BAĞ VE BAHÇENİN GELİRİNİ, ARAZİNİ
- 8- BİR ZİMMÎNİN VE BİR HARBÎNİN VASİYET ETMESİ
- 9- VASÎ VE ONUN SAHÎP OLDUĞU HAKLAR
- 10- VASİYET HUSUSUNDA YAPILAN ŞEHÂDETLER
- KİTABÜ'L-VEDÎ'A
- (EMÂNETLER)
- 1- EMÂNET BIRAKMA VE VEDÎA'NIN MÂNASI, RÜKNÜ, ŞARTLARI VE HÜKMÜ
- Emânet (=Vedîa) Ne Demektir
- Vedîa'nın Rüknü
- Delâleten Emanet
- Emânetin Şartları
- Emânetin Hükmü
- 2- EMÂNETİ BAŞKASININ ELİNDE MUHAFAZA ETMEK
- 3- EMÂNETTE MUTEBER OLAN VE MUTEBER OLMAYAN ŞARTLAR
- 4- EMANETİN ZAYİ OLMASI HALİNDE EMANET BIRAKILAN ŞAHSIN. BUNU ÖDEYİP ÖDEMİYECEĞİ
- 5- EMÂNETİN BİLİNMEMESİ (= MEÇHÛLİYETİ)
- 6- EMANET BIRAKILAN ŞEYİ GERİ İSTEMEK VE EMANETİN BAŞKASINA VERİLMESİNİ EMRETMEK
- 7- EMANETİ GERİ VERMEK
- 8- EMANETİ VEREN VEYA ALAN ŞAHSIN AYNI KİMSE OLMAMASI
- 9- EMANET HUSUSUNDA VAKİ OLAN İHTİLAF VE BU KONUDAKİ ŞEHÂDET
- 10- EMANET KONUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'L-VEKÂLET
- (VEKÂLETLER)
- 1- VEKÂLETİN MANASI, ŞER'Î AÇIKLAMASI RÜKNÜ, ŞARTI, VEKÂLET İFÂDE EDEN LAFIZLAR,VEKÂLETİN HÜKMÜ, SIF
- Vekâletin Şeri Manası
- Vekâletin Rüknü
- Vekâletin Şartları
- Zimmînin Vekâleti