Emânetin Hükmü
Emânetin Hükmü: Emâneti alan şahsın, onu koruması, emanet edilen malın, onun yanında bulunması ve sahibi isteyince, onu sahibine eda etmesidir. Şemnî'de de böyledir.
Emânet bırakılan mal, emaneti olan şahıs tarafından emanet bırakılmaz; ariyet verilmez; icara verilmez; rehin bırakılmaz. Eğer bu şahıs, saydığımız bu şeylerden birini yaparsa, kendisine emanet edilen şeyi tazmin eder.
Bir adamın evine, emri olmadan bir şey bırakılırsa, bu şahıs onu muhafaza etmiyebilir.
O şey zayi olsa, tazmin eylemez. Çünkü, onu korumayı kabul eylememiştir.
Şayet birinin yanına bir şey bırakılır ve bırakan şahıs, yüksek sesle: "Onu koru." der; o şahıs da korumaz ve o şey zayi olursa; Kabul etmediği için onu tazmin eylemez. Kerderî'nin Vecizî'nde de böyledir.
Bir meclis ehlinden, bir kişi kitabını veya eşyasını bırakarak oradan kalkarsa, geride kalanlar, kendisine emanet bırakılmış kimseler olurlar. Hatta o bırakılan şey zayi olsa onu tazmin ederler. Çünkü onların tamamı muhafızdır. Bir mecliste oturan şahıslardan biri kalktıktan sonra, biri daha kalkarsa, tazminat, geride kalanlara aittir. Çünkü geride kalanlar koruyucu durumundadırlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adamın yanında, bir elbise bulunduğunda, başka bir adam, ona: "O elbiseyi bana ver." der; o da, onu verirse, işte bu emanet olmuş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Semerkant ehlinin fetvalarında şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, hayvanını bir hana girdirdiğinde, han sahibi "Nereye bağladın?" der; hayvan sahibi ise: "Orada." karşılığını vererek onu bağlar ve gider; sonra da geri gelir ve hayvanını bulamaz; han sahibi: "Arkadaşın onu sulamaya götürdü." der; fakat götüren şahıs, bu adamın arkadaşı olmazsa; bu durumda han sahibi, o hayvanı tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, hamama girdiğinde, hamam sahibine: "Elbisemi nereye koyacağım?" der; hamam sahibi de: "Şuraya." karşılığını verir; o da, denilen yere elbisesini koyarak hamama girer; sonra, başka bir adam, çıkıp o elbiseyi götürürse; bu durumda hamam sahibi, o elbiseyi tazmin eder. Bu adam, elbiseyi hamamcının göreceği yere koysa ve birşey de söylemese; yine mes'ele hali üzeredir.
Şayet hamamın elbiseliği varsa, tazminat elbiselik sahibine aittir; hamamcıya ait değildir.
Ancak, elbisenin sahibi, bizzat hamamcıya korumasını söylemişse, meselâ: Hamam sahibine, elbise sahibi: "Elbisemi nereye koyayım?" demişse, o zaman hamamcının tazmin etmesi gerekir. Her ne kadar, hamamın elbiseliği olsa bile bu böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.
Eğer elbiseliğin sahibi bulunmaz; hamama gelen şahıs da elbisesini, hamamcının gözü önünde oraya korsa, bu durumda elbisenin hamamcı tarafından korunması gerekir. Zayi olunca da, bu elbiseyi, hamamcı tazmin eder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, hamama girdiğinde, hamam sahibinin huzurunda, elbisesini oraya kor; başka birisi de hamamdan çıkıp, onu giyer; hamamcı da, o elbisenin, onun olduğunu bilmez; sonra da elbise sahibi çıkar ve: "Bu, benim elbisem değildir," der; hamamcı ise: "Bir adam hamamdan çıktı; o elbiseyi giydi. Ben de onu, onun elbisesi sandım." derse; bu durumda hamamcı, o elbiseyi öder. Çünkü adam, elbisesini oraya muhafaza için koymuştur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
EbûM-Leys'in Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:
Bir adam hamama girer ve elbisesini hamamcının gözü önünde oraya kor; sonra da aynı adam çıkar ve hamamcıyı uyuyor olarak bulur; elbisesi de çalınmış olursa; eğer hamamcı oturduğu yerde uyuyor ise, ona tazminat yoktur. Şayet yanı üzerine yatarak uyuyorsa, o zaman, bu i----------"1K««'i ti-jtv.ii-, ^,-w Kfnhıvt'te de bövledir.
Mecmûu'n-Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:
Hamamdan çıkan bir kadın, su kaplarını kız çocuğuna vererek: "Bunu, hamamda kızıma ver." der; hamama geldiği zamanda, kadının kızı, bu kız çocuğuna: "Su ile doldur ve bana getir." der; o da doldurunca, su kabı kırıhrsa; eğer o kadın, onların anası ise, tazminat gerekmez. Anası, ona ariyet vermiş olsa, yine böyledir.
Şayet muhafaza için kıza gönderdiği halde, o, bu kabı kaybederse; bu durumda tazminat gerekir. Hulâsa'da da böyledir. [5]
Emânet bırakılan mal, emaneti olan şahıs tarafından emanet bırakılmaz; ariyet verilmez; icara verilmez; rehin bırakılmaz. Eğer bu şahıs, saydığımız bu şeylerden birini yaparsa, kendisine emanet edilen şeyi tazmin eder.
Bir adamın evine, emri olmadan bir şey bırakılırsa, bu şahıs onu muhafaza etmiyebilir.
O şey zayi olsa, tazmin eylemez. Çünkü, onu korumayı kabul eylememiştir.
Şayet birinin yanına bir şey bırakılır ve bırakan şahıs, yüksek sesle: "Onu koru." der; o şahıs da korumaz ve o şey zayi olursa; Kabul etmediği için onu tazmin eylemez. Kerderî'nin Vecizî'nde de böyledir.
Bir meclis ehlinden, bir kişi kitabını veya eşyasını bırakarak oradan kalkarsa, geride kalanlar, kendisine emanet bırakılmış kimseler olurlar. Hatta o bırakılan şey zayi olsa onu tazmin ederler. Çünkü onların tamamı muhafızdır. Bir mecliste oturan şahıslardan biri kalktıktan sonra, biri daha kalkarsa, tazminat, geride kalanlara aittir. Çünkü geride kalanlar koruyucu durumundadırlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.
Bir adamın yanında, bir elbise bulunduğunda, başka bir adam, ona: "O elbiseyi bana ver." der; o da, onu verirse, işte bu emanet olmuş olur. Zahîriyye'de de böyledir.
Semerkant ehlinin fetvalarında şöyle zikredilmiştir:
Bir adam, hayvanını bir hana girdirdiğinde, han sahibi "Nereye bağladın?" der; hayvan sahibi ise: "Orada." karşılığını vererek onu bağlar ve gider; sonra da geri gelir ve hayvanını bulamaz; han sahibi: "Arkadaşın onu sulamaya götürdü." der; fakat götüren şahıs, bu adamın arkadaşı olmazsa; bu durumda han sahibi, o hayvanı tazmin eder. Muhıyt'te de böyledir.
Bir adam, hamama girdiğinde, hamam sahibine: "Elbisemi nereye koyacağım?" der; hamam sahibi de: "Şuraya." karşılığını verir; o da, denilen yere elbisesini koyarak hamama girer; sonra, başka bir adam, çıkıp o elbiseyi götürürse; bu durumda hamam sahibi, o elbiseyi tazmin eder. Bu adam, elbiseyi hamamcının göreceği yere koysa ve birşey de söylemese; yine mes'ele hali üzeredir.
Şayet hamamın elbiseliği varsa, tazminat elbiselik sahibine aittir; hamamcıya ait değildir.
Ancak, elbisenin sahibi, bizzat hamamcıya korumasını söylemişse, meselâ: Hamam sahibine, elbise sahibi: "Elbisemi nereye koyayım?" demişse, o zaman hamamcının tazmin etmesi gerekir. Her ne kadar, hamamın elbiseliği olsa bile bu böyledir. Zahîriyye'de de böyledir.
Eğer elbiseliğin sahibi bulunmaz; hamama gelen şahıs da elbisesini, hamamcının gözü önünde oraya korsa, bu durumda elbisenin hamamcı tarafından korunması gerekir. Zayi olunca da, bu elbiseyi, hamamcı tazmin eder. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
Bir adam, hamama girdiğinde, hamam sahibinin huzurunda, elbisesini oraya kor; başka birisi de hamamdan çıkıp, onu giyer; hamamcı da, o elbisenin, onun olduğunu bilmez; sonra da elbise sahibi çıkar ve: "Bu, benim elbisem değildir," der; hamamcı ise: "Bir adam hamamdan çıktı; o elbiseyi giydi. Ben de onu, onun elbisesi sandım." derse; bu durumda hamamcı, o elbiseyi öder. Çünkü adam, elbisesini oraya muhafaza için koymuştur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.
EbûM-Leys'in Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir:
Bir adam hamama girer ve elbisesini hamamcının gözü önünde oraya kor; sonra da aynı adam çıkar ve hamamcıyı uyuyor olarak bulur; elbisesi de çalınmış olursa; eğer hamamcı oturduğu yerde uyuyor ise, ona tazminat yoktur. Şayet yanı üzerine yatarak uyuyorsa, o zaman, bu i----------"1K««'i ti-jtv.ii-, ^,-w Kfnhıvt'te de bövledir.
Mecmûu'n-Nevâzil'de şöyle zikredilmiştir:
Hamamdan çıkan bir kadın, su kaplarını kız çocuğuna vererek: "Bunu, hamamda kızıma ver." der; hamama geldiği zamanda, kadının kızı, bu kız çocuğuna: "Su ile doldur ve bana getir." der; o da doldurunca, su kabı kırıhrsa; eğer o kadın, onların anası ise, tazminat gerekmez. Anası, ona ariyet vermiş olsa, yine böyledir.
Şayet muhafaza için kıza gönderdiği halde, o, bu kabı kaybederse; bu durumda tazminat gerekir. Hulâsa'da da böyledir. [5]
Konular
- 4- BİR OĞULUN, HASTA OLAN BABASININ VASİYETİNE İZİN VERMESİ; BİR OĞULUN, BABASININ VEYA KENDİSİNİN B
- 5- MARAZ-I MEVTTE KÖLE AZÂD ETMEK; MEHABET VE HÎBE
- Birden Çok Vasiyetin Bir Araya Gelmesi
- 6- AKRABAYA, EV HALKINA, KOMŞULARA, BİRİNİN OĞLUNA, YETİMLERE, KÖLELERE, İLİM EHLİNE, HADİSCİLERE VE
- 7- MESKENİ, KÖLENİN HİZMETİNİ, AĞACIN MEYVESİNİ, KÖLENİN GELİRİNİ, BAĞ VE BAHÇENİN GELİRİNİ, ARAZİNİ
- 8- BİR ZİMMÎNİN VE BİR HARBÎNİN VASİYET ETMESİ
- 9- VASÎ VE ONUN SAHÎP OLDUĞU HAKLAR
- 10- VASİYET HUSUSUNDA YAPILAN ŞEHÂDETLER
- KİTABÜ'L-VEDÎ'A
- (EMÂNETLER)
- 1- EMÂNET BIRAKMA VE VEDÎA'NIN MÂNASI, RÜKNÜ, ŞARTLARI VE HÜKMÜ
- Emânet (=Vedîa) Ne Demektir
- Vedîa'nın Rüknü
- Delâleten Emanet
- Emânetin Şartları
- Emânetin Hükmü
- 2- EMÂNETİ BAŞKASININ ELİNDE MUHAFAZA ETMEK
- 3- EMÂNETTE MUTEBER OLAN VE MUTEBER OLMAYAN ŞARTLAR
- 4- EMANETİN ZAYİ OLMASI HALİNDE EMANET BIRAKILAN ŞAHSIN. BUNU ÖDEYİP ÖDEMİYECEĞİ
- 5- EMÂNETİN BİLİNMEMESİ (= MEÇHÛLİYETİ)
- 6- EMANET BIRAKILAN ŞEYİ GERİ İSTEMEK VE EMANETİN BAŞKASINA VERİLMESİNİ EMRETMEK
- 7- EMANETİ GERİ VERMEK
- 8- EMANETİ VEREN VEYA ALAN ŞAHSIN AYNI KİMSE OLMAMASI
- 9- EMANET HUSUSUNDA VAKİ OLAN İHTİLAF VE BU KONUDAKİ ŞEHÂDET
- 10- EMANET KONUSUNDA ÇEŞİTLİ MES'ELELER
- KİTÂBÜ'L-VEKÂLET
- (VEKÂLETLER)
- 1- VEKÂLETİN MANASI, ŞER'Î AÇIKLAMASI RÜKNÜ, ŞARTI, VEKÂLET İFÂDE EDEN LAFIZLAR,VEKÂLETİN HÜKMÜ, SIF
- Vekâletin Şeri Manası