6- AKRABAYA, EV HALKINA, KOMŞULARA, BİRİNİN OĞLUNA, YETİMLERE, KÖLELERE, İLİM EHLİNE, HADİSCİLERE VE

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), bu vasiyete hak sahibi olma hususunda şu dört şarta itibar etmiştir:
1) Hak sahipleri, iki kişi veya daha fazla olmalıdır.
2) En yakın akrabaya itibar edilecektir.

Yakın akraba, uzak akrabayı -mirasda olduğu gibi- mahcub (= mahrum) kılar.
3) Vasiyet edenin zevi'l-erham olması gerekir. Hatta, bu vasiyete amca oğlu hak sahibi olamaz.
4) Mûsâleh (= kendisine vasiyet edilen şahıs) vâris olamayacaktır. Burada kadın ile erkek müsavidir.  Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Vasiyet hususunda, müslüman, kâfir, erkek, kadın, hür, köle, küçük ve büyük müsavidir.

tmâmeyn'e göre, vasiyete -ister baba tarafından olsun, isterse ana tarafından olsun- en uzak akraba da dahil olur. Akrabanın yakını da uzağı da, teki de topluluğu da, inananı da inanmayanı da müsâvîdir.

Yukarıdaki babanın, müslüman olması şart mıdır?

Bazı  âlimler: "Şarttır."  dediler;  bazıları  da  "Şart  değildir." buyurdular.

Fakat İslâm'a idraki ve İslâm'dan sonra tanınması şarttır.

Hatta, Hz.Ali'ye mensup bir kimse, müslüman olması şartıyla, akrabalarına vasiyet eylemiş olsa; bu, Ebû Talib'in evladlarına değil de Hz.Ali'nin evladlarına sarf edilir.
Islâmiyeti şart koşmazsa, o takdirde, vasiyet Ebû Talib'in oğulları olan UkayI ve Ca'fer (R.A.)'in evlâdları da dâhil olur. Bi'1-icma, Abdü'l-Müttalib'in evladlan, bu vasiyete dahil olmaz. Çünkü o, İslâm'a erişmedi. Ve bi'1-icma verasete dâhil değildir. Ziyâdât'ta da böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, şayet yakın akraba tek kişi ise o, vasiyetin yarısına sahip olur. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Bu vasiyete baba ve oğul dâhil olmadığına göre, dede ve oğlun oğlu dâhil olur mu?

Ziyâdât'ta şöyle zikredilmiştir: îkisi de dâhil olurlar. Bunun hilafı da zikredilmemiştir.

Hasan bin Ziyad, İmâm Ebû Hanîfe (R.A-.)'nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bunlar vasiyete dâhil olamazlar. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'da böyle buyurmuştur.

Sahih olanı da budur.

Bir adam ölür ve iki amca ile iki dayı bırakır, onlar da vâris olmazlarsa (şöyle ki: Bir adam Ölür ve bir oğlu ile iki amca ve iki dayısı kalırsa) Ölenin vasiyeti amcalarına olur; fakat dayıların olmaz.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

İmâmeyne göre ise bu vasiyet, dört hisseye bölünür. îki hissesini, iki amcası iki hissesini de iki dayısı alır.

Şayet, bir amcası; iki de dayısı olursa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre malının üçte birindeki vasiyetin yarısını bir amcası; diğer yarısını da iki dayısı alırlar ve aralarında taksim ederler.

İmâmeyn'e göre ise, bu üçte bir, üç hisse olur ve her birisi birer hisse alırlar.

Ölen şahsın, bir amcasından başka zi rahm olan bir yakını olmazsa; malın üçte birinden olan yarısını amcası alır. Yarısı tekrar vârislere verilir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'yegöre böyledir.

İmâmeyn'e göre ise, kalan yarısı vârislere verilmez; zi rahm olmayan akrabasına verilir. Bedâi'de de böyledir.

Bir adam Ölür ve bir amca, bir hala bir dayı ve bir de teyzesi kalırsa; bu durumda, -yakınlıkları müsavi olduğundan- bu vasiyeti amca ile hala aralarında -eşit şekilde- pay ederler. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, yakın akrabalarına veya zî rahm olan akrabasına vasiyet ederse, onun tamamına, birisi hak sahibi olur.

Şöyle ki: Bir adam Ölür, bir amcası ile bir de dayısı kalırsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, bu vasiyetin -vasiyet edenin malının üçte birinden fazla olmaması şartıyle- tamamını amcası alır. Serahsî'nin Muhıytrnde de böyledir.

Bir adam, akrabalarına vasiyette bulunur ve onun da pek çok akrabası olursa; âlimler, bu durumda vasiyetin caiz olup olmadığında ihtilaf ettiler:

Bazıları: <(Bu vasiyet bâtıldır." dediler.

Muhammed bin Seleme: "Caizdir." dedi. Fetva da buna göredir. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, ev halkına vasiyette bulunursa; bu vasiyete İslâm'da en uzak babasına kadar, hepsi dâhil olur.

Şayet, bu vasiyeti yapan zat, Hz. Ali'ye mensup bir kimse olursa; baba tarafından, Hz. Ali'ye varana kadar, Hz.AH'ye mensup olanlar, bu vasiyete dâhil olurlar.

Şayet, vasiyet eden şahıs Abbasî ise, bu vasiyete Hz. Abbas'a mensup olanlar dahil olurlar. Erkek, kadın müsavidirler.

Ana tarafının nisbeti yoktur.

Keza, bir kimse hasebine ve nesebine vasiyet ederse; İslam'da baba tarafından en sonuna varana kadar, hepsi, bu vasiyete dahil olur. Zira nesep ananın dışında babaya nisbet olunur.

Haseb de böyledir.

Haşimî o:.ı bir kimse, bir câriye nikâhlar; ondan da bir çocuğu doğarsa; o çocuk, -anasına değil de- babasına nisbet edilir.

Hasebi de öyledir. Hasebi ve nesebi ananın haricinde babaya nisbet edilir. Keza, bir kimse, cinsine vasiyet ederse; onlar da baba tarafıdır. Lâhmi de cinsinden ibarettir.

Keza, âline vasiyet de böyledir. Bu vasiyete de ana tarafı dâhil olmaz. Bedâi*'de de böyledir.

Bir kadın, kendi cinsine veya ev halkına vasiyette bulunursa; kendi çocukları ona dâhil olmaz. Çünkü onlar, babaya nisbet olunurlar. Ancak,   kocası   kendi   aşiretinden   olursa;   o   zaman   müstesnadır. Ziyâdâl'ta da böyledir.

Bir adam, malının üçte birini, kendi ehline veya filanın ehline vasiyet eylese; bu vasiyet, yalnızca karısına has olur. Diğer bir kimse buna dâhil olmaz.

Bu kıyâsen böyledir.

Ancak biz: "îstihsânen, -o vasiyete köleleri cariyeleri hariç- diğer hane^halkının hepsi dahil olur." deriz.

Şayet ehli, iki beldede veya, iki evde ise, tamamı bu lafza dâhil olur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, üç türlü kardeşlerine vasiyet eder; (Ana baba bir kardeşi, baba bir kardeşi, ana bir kardeşi) bir de oğlu bulunursa; bu vasiyet caiz olur. Ve aralarında müsâvî şekilde taksim ederler. Çünkü onlar, oğlu bulunduğundan dolayı vâris değildirler.

Şayet, oğlun yerinde kızı olsaydı, o takdirde vasiyet baba bir ve ana bir kardeşine caiz olurdu da ana-baba bir kardeşine bâtıl olurdu. Çünkü, o kızıyla birlikte veresedir.

Eğer oğlu da, kızı da olmamış olsaydı, o takdirde, bu vasiyetin tamamı, baba bir kardeşinin olurdu. Zira, o vâris değildir.

Ana-baba bir kardeşi ile, ana bir kardeşi vâris olduklarından, onlara vasiyet bâtıl olurdu.

Bir kadın, geride kocasını terk ederek ölür; malının yarısını da bir yabancıya vasiyet ederse; o yabancı, malın yarısını alır. Kocası için de, malın üçte biri vardır. Altıda biri de beytü'l-mâlin olur. Zira, münazaa yapılmadan yabancı önce üçte birini alır. Geride üçte ikisi kalır. Kocası geride  kalanın yansını alır.  Ve o,  üçte birdir.  Yabancı,  vasiyetin tamamının, altıda birini daha alır. Altıda bir de beytü'I-mâle kalır.

Bir kadın, malının yarısını kendini öldüren şahsa vasiyet ettikten sonra ölür ve geri de  kocası kalırsa;  bu durumda kocası,  malın tamamının yansım alır.

Çünkü mîras, katile vasiyetten öncedir.
Sonra da katil, o malın yarısını alır. Beytü'1-mâle bir şey kalmaz.

Şayet, bu kadın, malının yansım kocasına vasiyet eylemiş olur; başka da bir vasiyeti olmazsa; malının tamamı kocasının olur. Yansı mîras yönünden, yansı da vasiyet cihetinden böyledir.

Bir adam ölür ve bir tek vâris olarak karısı kalır; malının tamamını da bir yabancıya vasiyet etmiş olur ye aynı şekilde karısına da vasiyet etmiş bulunursa; önce, o yabancı -münâzaasız- üçte birini alır. Geride kalanın dörtte birini de karısı alır ve bu, tamamın altıda bîridir. Onu, mîras hükmüyle alır. Geride malın yansı kalır. Onu da yabancı ile, vasiyet yönünden yan yarıya taksim ederler.

Bir kadın,'malının tamamını kocasına vasiyet eder ve ölür; ondan başka da, hiç bir vârisi olmaz ve aynı şekilde, malının tamamını bir yabancıya da vasiyet eder veya her birine malının yarısını vasiyet ederse; önce, yabancı üçte birini alır; geride üçde ikisi kalır; onun yarısını (ki tamamının üçde biri olur) da, kocası alır. Çünkü, yabancıya vasiyet öncelik alır. Geride kalan üçte bir, üçe bölünür ve Üçde birini yabancı alır; üçte ikisini de kocası alır. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam: "Ben, malımın üçte birini yakınlarıma ve başkalarına vasiyet eyledim." derse, vârislere bir şey reddedilmeksizin, üçte birin tamamı onun akrabalarının olur. O, sanki "akrabalarıma ve âdem oğullarına..." demiş gibi olur.

İmâm M uham m e d (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam, malının üçte birini kardeşlerine vasiyet ederse; o vasiyet, ona nisbet olunan ve bilinen kardeşlerinin olur.

Bir kimse, kavim ve kabilesine vasiyet ederse; bu caiz olmaz. Ancak, "onların fakirlerine..." derse, o zaman vasiyeti caiz olur. Köleler buna dahil olmazlar.

Şayet, kudemâsına vasiyet ederse; bu vasiyete, otuz sene önceye kadar olanlar dahil olurlar. Serahsî'nin Muhıyti'nde de böyledir.

Bir adam, "malının üçte birini, filan adamın oğullarına" vasiyet ederse; bunda iki durum vardır:
1) Bu adamın oğulları bir cemaat (== topluluk) olabilirler. Temim oğulları gibi, Esed oğulları gibi...
2) O adamın oğulları bir cemaat olmayabilirler. Bu hususta, önce şu isimlerin bilinmesi gerekir:
1- Şa'b,
2- Kabile,
3- İ mâ re,
4- Baün, 5-Fahz, 6- Fasîle,

Mudar, Kureyş için şa'bdır.

Kinâne ise, kabiledir.

Kureyş imâredir.

Kusa, batındır.

Hâsım Peygamber (S.A.V.)'in dedesinin babasıdır ki fahzdır.

Abbas ise fasiledir.

Şeyhu'l-İslâm böylece zikretmiştir.

Bu cümlenin açıklaması şöyledir:

Bir adam, Kinâne Oğullarına vasiyette bulunursa (ki o, kabîlenin babasıdır); bu vasiyete, mudar oğulları dahil olmazlar; Fasileye kadar, Kinâne Oğulları ve onların Oğullan dâhil olurlar.

Bir adam,  Kureyş Oğullarına vasiyette bulunsa; bu durumda Kureyş, imâredir. Bu vasiyete Mudar ve Kinâne Oğulları dâhil olmazlar. Kureyş Oğullan, Kusa Oğullan, Hâşim Oğulları, Abbas Oğulları ve onun evladlan dâhil olurlar.

Bir  kimse.   Kusa  Oğullarına  vasiyet   etmiş  olsa,  o  kabilenin batınıdır.   Bu   vasiyele.   Mudar   Oğulları,   Kinâne   Oğulları,   Kureyş Oğulları dâhil olma/. Bunun dışında kalanlar dahil olurlar.

Şayet, bir kimse,  Haşim Oğullarına vasiyet eylemiş olsa; (bu fahz'dır); yukarda olanlar bu vasiyete dahil olmazlar. Aşağıda olanlar, dahil olurlar (ki onlar, Fasîle Oğullarındır.).

Bir kimse, Fasile Oğullarına vasiyette bulunduğu zamanda, bu vasiyete Abbas Oğullan dâhil olurlar. Ebû Talib ve Hz. Ali evlâdı dahil olurlar.

Yukarda olanlar dahil olmazlar.

Bu cümleyi anladıktan sonra, mes'elemize gelelim.

Durum şöyledir:
1) Şa'b: Mudar oğulları.
2) Kabile: Kinâne oğulları.
3) Imâre: Kureyş oğulları.
4) Batın: Kusa oğulları.
5) Fahz: Hâşim oğulları.
6) Fasîle: Abdulmuttalib oğullan.
Bir adam,  malının üçte birini,  kabilenin babası filan filan oğullarına vasiyet eder; kendinin de erkek ve kız çocukları olursa; onun malının üçte biri, bi'1-icma müsâvî şekilde taksim edilir.

Tamamı kız iseler; bu durum el-Asıl'da zikredilmemiştir. Uygun olanı, üçte birin onlar arasında taksîm edilmesidir.

Tamamı erkek olsalar yine aynıdır. Fakat, bu adam, vasiyetinde özel olarak, bir babanın oğullarını söylerse; malının üçte biri onların arasında pay edilir.

Şayet, onların tamamı kız iseler, onlara bir şey yoktur.

Fakat, vasiyette, filanın evlâdı, erkek, kız karışiksa; burda ihtilaf vardır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), şöyle buyurmuşlardır:

Vasiyet, kadınlara değil, erkekler için olur.

Şayet, bir kimse, "filânın ve filânın evlâdı için" diyet vasiyet ederse; bu vasiyeti, erkek-kadm eşit olarak paylaşırlar. Erkekler kadın­lardan fazla almazlar.

İmâm şöyle buyurmuştur:

Şayet, vasiyet eden zatın karısı hâmile ise, bu vasiyete o da dâhil olur.

Bu vasiyete, evlâdın evlâdı dahil olamaz. Bu, baba özel olduğu zaman böyledir.
Fakat, vasiyet olunan şahıs Ebû'1-Fahz olursa, onun evlâdının evladı da vasiyete dâhil olur.

Bu, onun sulbünden çocuk olduğu zaman böyledir.

Şayet evlâdının evlâdı yoksa, üçte birin tamamı kendisinin olur.

Bu mes'ele, bir tek çocuğu olana yapılan vasiyete muhaliftir: O vasiyetin yarısına hak sahibidir.

Bir adam, bir başkasının evlâdına vasiyet eder; onun da sulbünden evlâdı olmazsa; bu vasiyete evlâdının evlâdı dâhil olur.  Kızlarının çocukları da dâhil olur mu?

Bu hususta, "dâhil olur/' ve "dâhil olmaz." diye iki rivayet vardır. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, başka birisinin vârislerine vasiyet ederse; onun vasiyeti, onların aralarında kızlar bir, erkekler iki hisse olarak taksim edilir. Hidâye'de de böyledir.

Bir insan, filanın vârislerine vasiyet ettiğinde; bu vasiyete onun oğullarının oğulları dahil olur. Kızlarının oğullan da dahil olur mu?

bu hususta iki rivayet vardır:

Bazı âlimlerimiz: "Onlar da dahil olurlar." buyurmuşlardır.

Fakat, bu vasiyete kızların kızları dâhil olmazlar.

Bu hususta da bir rivayet vardır. Zehiyre'de de böyledir.

Bir adam, filanın kızları için vasiyet ettiğinde; o adamın oğullan da olsa; bu vasiyet, hasseten kızlar için yapılmış olur.

Şayet, vasiyet oğlanlar ve kızların oğullan için yapılmış olursa; bu durumda vasiyet, oğulların kızları için yapılmış olur.

Şayet, kızların kızları ve bu kızlar da olmasalardı; bütün âlimlerin iki rivayetlerinden birine göre onlar vasiyete dâhil olmazlardı.

Bazı âlimler ise: "Bir rivayette, kızların kızları söylenmiş oisalar (şöyleki: "Filanın kızları içindir." deseydi) onların da anaları ölmüş olsaydı, kızlarına vasiyet yapılınca onların kızlarının olurdu. Âlimler arasındaki bütün rivayetlere göre de böyle olurdu. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam: "Ben, malımın üçte birini filanın oğullarına vasiyet eyledim; onlar beş tanedir." der; onlar da üç veya iki tana olurlarsa; bu durumda, o üçte bir, onların olur.

Şayet: "Filanın oğulları içindir." der; onun da bir oğlu olursa; bu üçte birin, yansı onun olur.

Eğer: "Filanın oğlu Zeydve Amr içindir." der ve onun da bir oğlu olursa; üçte birin tamamı onun olur.
Eğ3r: "Filanın oğulları içindir. Onlarda üç tanedir." der ve onlar beş tane olurlarsa; bu vasiyet onlardan üçü için olur ve vârisler onların üçünü seçer.

Onlarla beraber bri başkasına da vasiyet etmiş olsa; dörtte biri de onun olur.

»Şayet: "Malımın üçte birini, filanın oğullarına vasiyet eyledim. Onlar beş tanedir ve malımın üçte biri filanındır." der; öncekinin de üç tane  oğlu  olursa;   sonrakiler  mirasın  dörtte  birine  ortak  olurlar. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bir adam, "belirli birine, malının üçte birini" vasiyet eder; malının üçte birinin de bin dirhem olduğunu haber verir veya: "Üçte biri, bin dirhemden fazladır." derse; bu İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre, malının tamamının üçte biridir; onun ismini söylemesi bâtıldır. Bu malının üçte birinden hiç noksan olmaz. O şahıs, vasiyetten de dönemez. Bu, İmâm Ebû Yûsuf (R. A.)'un da kavlidir.

İmâm şöyle buyurmuştur:

Şayet: "Koyunlarımın tamamını vasiyet eyledim. Onlar da yüz koyundur." der ve koyunlar daha, fazla olursa; o vasiyet üçte birden çıkarılır. O takdirde, tamamı caiz olur.

Eğer: "Ona, koyunlarımı vasiyet eyledim. O da şudur." der ve o şahsın başka koyunları da olursa; malının üçte birinden çıkarılır.
Kıyâs böyledir. Fakat, kıyas bırakılır ve söylediği'koyunlar vasiyet 3İur.

Bir adam: "Gerçekten kölelerimi filana vasiyet eyledim. Onlar da üç tanedir." der; fakat onun beş tane kölesi olursa; onların beşi de vasiyet eden şahsın malının üçte birinden çıkarılır. Bedfti"de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in, o beldedeki yakınlarına vasiyet ederken Ebû'I-Kâsun" dese; kıyâsda bu vasiyet batıldır. Istihsanda ise caiz olur ve fakir olanlara taksim edilir. "Taraftarları" derse; bu onu sevenler olur. Diğerlerinin hâricinde, onların alâmetleri vardır.

Bir adam, malının üçte birini komşularına vasiyet ederse; bazı âlimler: Eğer, onlar sayılabilirlerse; bu vasiyet zenginlerine de fakirlerine de taksim edilir.

Keza, mescid ehline vasiyet edilince de böyledir.
Şayet, malının üçte birini Mekke mücavirlerine tahsis ederse; Şeyhn'1-tmâm Ebû Nasr: "Bu vasiyet caizdir. Eğer, onlar çok iseler, ihtiyaç sahiplerine harcanır. Eğer, az iseler, adam basma taksim edilir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre, çokluğun hududu: Bu mücavirler yaz­madan ve saymadan hesap edilemezlerse çokturlar.

İmâm Muhammed (R.A.) ise şöyle buyurmuştur: Yüz kişiden fazla iseler, çok sayılırlar.

Bazı âlimler  de: Bu, hâkimin re'yine havale  edilir." buyurmuşlardır.

En kolayı, İmâm Muhammed (R.A.)'in kavlidir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir adam: "Filan oğullarının yetimlerine vasiyet ediyorum." dediğinde; eğer onlar sayılacak kadar çok iseler, bu vasiyet sahih olur ve onlara sarf edilir.

Bu, "şu sokaktaki yetimlere vasiyet ediyorum." demek gibi olur. Orda bulunan yetimler, ister fakir, ister zengi olsunlar; farketmez.

Yetimler sayılmayacak kadar çok bile olsalar; yine bu vasiyet caizdir. Bu vasiyet onların fakirlerine harcanır.

Bir adam, "malının üçte birini, filan oğullarının dul kadınlarına" vasiyet eder ve onlar da, sayılacak kadar az veya sayılmayacak kadar çok olurlarsa; (yani, yüzden fazla iseler) bu vasiyet caiz olur. Vasiyet caiz olunca da, o, onlara harcanır.

Bir adam, komşularına veya filanın komşusuna vasiyet ettiğinde, onlar yüz kişiden çok olurlarsa; bu vasiyet bâtıl olur.

Keza, mescid ehline vasiyet ettiğinde; onlar da yüz kişiden çok olur­larsa, bu vasiyet de batıldır. Zindan ehline vasiyet eylemek de böyledir. Yani, onlar yüz kişiden fazla iseler, vasiyet batıldır. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, ölürken, kızlarının kocalarına vasiyet ettiğinde; bu kızlar da boşanmadan dolayı iddet beklemekte olsalar; bâin iseler, bu vasiyet sahih olmaz.

Şayet, "zengin veya fakir yetimlere" vasiyet ederse; bunların sayısı yüzden aşağı ise, vasiyet caizdir; fazla iseler; vasiyet onların fakirlerine verilir.

Körler de böyledir. Zimmiler, borçlular, yolcular, mahpuslar, gaziler ve dullar eğer yüzden aşağı iseler, zengin-fakir müsavidir.

Eğer, yüzden fazla iseler, vasiyet, bunların fakirlerine âit olur.

Körler, dullar, kocası olmayan kadınlar, gençler, yirmi beşten otuz yaşa kadar olanlar veya kırk yaşa kadar olanlar (= kühl); otuz veya kırk yaştan altmış yaşa kadar olanlar (= şeyh); elli yaşından yukarı olanlar; onbeş yaşdan aşağı olanlar, ihtilam olana kadar; babasından sonraya kalanlar; vârisler de böyledir. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, komşularına vasiyet ettiğinde; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Züfer'e göre, bunlar, evine en yakın olanlardır.

Bu, kıyasdır. tstihsanda, tmâmeyn'e göre ise, bunlar vasiyet edenin mahallesinde olanın hepsidir; mescid ehli olanlardır. Erkek olsun, kadın olsun; evde otursun veya oturmasın müsavîdir. Müslim olsun, zimmî olsun, küçük olsun, büyük olsun aynıdır. Yalnız, buna köleler, cariyeler, müdebberler, ümm-ü veledler, mükatebler dâhil olmazlar. Ziyadat'da ve Muhıyt'te de böyle zikredildi; bunun hilafı söylenmedi.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir adamın komşusuna, yüz dirhem vasiyette bulun­duktan sonra, mal da vasiyet etse; vasiyetine bakılır: Az olanı, çok olanın içine dâhil olur. Serahsî'nin Mumytı'nde de böyledir.

Bir adam, "filan oğullarının körlerine veya filan oğullarının mefluçlarına vasiyette bulunsa; eğer sayıları yüzden aşağıda ise, vasiyeti, onlardan fakir, zengin, kadın, erkek müsâvî şekilde dağıtılır.

Eğer sayıları, yüzden çoksa; vasiyet onların fakirlerine âit olur.

Bir adam, filan oğullarının gençlerine veya evli olmayanlarına yahut dullarına veya kızlarına vasiyet yaptığında; sayıları yüzden aşağı ise, bu vasiyet caiz olur; değilse caiz olmaz.    -

Şayet, azâd edilmiş kölelerine vasiyet ederse; bu vasiyet bâtıldır. Ancak sağlığında bir açıklama yaparsa, o caiz olur.

Bu vasiyete; azad eylediği, ister sağlığında, isterse hastalığında olsun cümlesi dâhil olur.

Yalnız müdebberi ve ümm-ü veledi dâhil olmaz.

Bir adam, kölesine: "Eğer, seni dövmezsem, sen hürsün." der ve onu dövmeden ölürse; bu vasiyete o, dâhil olur.

Vasiyet eden adam arab'dan olur ve malının üçte birini mevâlisine vasiyet eylese; buna, mevle'l-müvâlât dahil olmaz. Azâd eylediğinin, azâd eylediği de dâhil olmaz.

Şayet, mevâlîsi ve onların evladı da yoksa, o takdirde, malının üçte biri mevâlisinin mevâlisine âit olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir kimsenin, azâd eylemiş olduğu mevalisi ( = kölelerinden, duran   veya   onların   o   iki   veya   daha   fazla   evlâdı   bulunur   ve mevâli'l-mevâlisi de olursa; malının üçte biri ikisine verilir.

Şayet, vasiyet, onlara umûmi mâhiyette yapılır;    onlardan ve evladlarmdan da tek bir kişiden başka kimse kalmazsa; o vasiyetin yarısı ona verilir; yarısı tekrar vârislere iade edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, filan oğullarının mevâlisine vasiyette bulunur; onların sayıları da yüzden az olursa; azâd olunmuşlar, azâdhların azâdhları ve azadı dövmeye taalluk edenlerin tamamı, bu vasiyete dahil olurlar.

Yalnız müdebber ve ümm-ü veledler, bu vasiyete dahil olamazlar. Kâfî'de de böyledir.

el-FadH'nîn Fetvâlan'nda şöyle zikredilmiştir.

Bir adam, mevâlisine vasiyette bulunur; vasiyet edenin azad eylediği bir câriye de bir çocuk doğurmuş olursa; bu çocuk da vasiyete dâhil olur. Her ne kadar, babası azâd edilmiş olmasa bile bu böyledir.

Azâd edilmiş bu cariyenin çocuğunun babası, arab ise, o, vasiyete dâhil olamaz.

Bunda ihtilaf yoktur.
Şayet, o çocuğun babası, bir başkasının azâdlısı ise, arabda değilse, o takdirde çocuk, mevle'1-mevâli'l-ümm olur.

Bu, tmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)'e göre böyledir.

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.), buna muhaliftir.

Bir adam, malının üçte birini mevâh'sine vasiyet eder ve on**a azad edilmiş   hiç   mevalisi   olmadığı   gibi,   onların   evladı   da   olmaz; mevâli'l-mevalıleri de olmaz, ancak babasının efendisi veya oğlunun efendisi olursa; ona, bu vasiyetten bir nasip olmaz. Tatarhâniyye de de böyledir.

Bişr'in Nevâdİr'inde tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Bir adam, çocuklarının analarına vasiyette bulunur ve sağlısında azâd eylediği çocuğunun anası ile öldükten sonra azâd edilmiş çocuğun anası da bulunsa, bu durumda vasiyet, öldükten sonrakinin olur.

Bir kimse, evlâdlarının analarına bin dirhem vasiyette bulunur; bin dirhemde mevâlileri için vasiyette bulunursa; bu durumda her iki zümreye de itibar edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, asharına (= karısının yakınlarına) vasiyette bulunursa; o vasiyet, karısının zîmahrem sayılan yakınlarına âit olur. bu vasiyete, karısının babası, babasının karısı ve diğer yakınları ve kanlar dâhil olurlar.

Bu vasiyet, vasiyet eden şahsın öldüğü gün, nikahının altında bulunan karısının yakınlarına aittir.

Veya, nc'î talak ile boşadığı karısının yakınları, bu vasiyete dahildir. Hatta, bu adam öldüğü zaman, iddeti bitmemiş olan kadın­larının yakınları da bu vasiyete dâhildir.

Eğer talâk bâin ise veya iddet bitmişse, bu durumda onun yakınları, bu vasiyete dâhil olamazlar.

Bir kimse, dâmad ve eniştelerine vasiyette bulunsa; bu vasiyete, rahm sahiplerinin hepsinin kocaları dâhil olur. Kızlarının kocaları gibi, bacılarının kocaları gibi, halalarının kocaları gibi, teyzelerinin kocaları gibi..

tmâm Muhammed (R.A.)'de böyle buyurmuştur. Çünkü, haten ismi, cümlesine şâmildir. Kâfi'de de böyledir.

Âlimlerimiz şöyle buyurmuşlardır:

Bu, kûfe'nin örf ve âdetine göre böyledir.

Fakat, başka yerlerde haten, yalnız bir kimsenin kocasına denilir, diğerlerine haten denilmez.

Bu durumda, örfe itibar edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adamın, karısının hateni kendisinin hateni olmayabilir. Şöyle ki: Karısının önceki kocasından olan kızının kocası, vasiyet eden zatın hateni (= damadı) değildir. Vasiyetten, ona hisse (= nasip) yoktur. Tatarhâniyye'de de böyledir.

Bir adam, malının üçte birini, filan oğullarına vasiyet eder; onlar da, yüz kişiden fazla olurlarsa; bunlara azâd olmuş köleler dâhil olduğu gibi, onların azâd eyledikleri de dâhil olurlar. Ve bu vasiyet, aralarında müsavi bir şekilde taksim edilir.

tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'a göre hepsine vermek caizdir.

tmâm Muhammed (R.A.) ise: O filan belirli bir kişi olursa "en çok ikisine verilir." buyurmuştur.

O filan, bir kabilenin babası olmaz veya bir fahz'ın babası olmazsa; o takdirde, vasiyet sulbünden olan oğlu için olur. O vasiyete, başkası dahil olmaz. Efendisi de, yardımcısı da dahil olmaz. Serahsî'nin Muhıytı'nde de böyledir.

Fakıyh Ebû Ca'fer'den sorulmuş:

—   Bir adam,  Allah Resulü (S.A.V.)'nün evladlarına ve âline vasiyette bulunsa ne olur?

— Nasıyr bin Yahya şöyle buyurmuştur: Onun vasiyeti, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendimizin (R.A.) evlâdına âit olur. Başkalarına âit olmaz.

Fakat, Ömerîlere vasiyet edilirse; bu vasiyete dâhil olurlar mı? İmâm şöyle buyurdu:

— Bakılır, Hasan ve Hüseyn (R.A.) o nisbet oluyor mu? Ve oraya vâsıl oluyor mu? Eğer oluyorsa, dâhil olur. Şayet olmuyorsa, dâhil olmazlar.

Eğer, Hz. Ali (R.A.)'ye mensup olanlara vasiyet edilirse; Fakıyh Ebû Cafer'in:   "Caiz olmaz."  dediği nakledilmiştir.  Çünkü onlar, sayılmazlar.   Bu   isimde,  fukara  ve   ihtiyaç   sahiplerinden   haber verilmemiştir.

Şayet, "Hz. Ali (R.A.)*nin mensublarmm fakirlerine" denilmiş olursa; bu vasiyet caiz olur.

Bu vasiyete binâen âlim olanlarmada caiz olmaz.

Eğer onların da fakirlerine vasiyet edilirse, bu da caiz olur.

Keza, bir adam, ilim öğrenenlere vasiyet eylese; bu caiz cimaz; fakat, onların fakirlerine vasiyet eylese, bu caiz olur.
Şeyhu'1-İmâm Şerasü'l-Eimme el-Halvânî şöyle buyurmuştur: Buna kıyâsla, bir adam, ilim talebesi için bir kür buğday vasiyet eylese; bu caiz olmaz.

Eğer ilim talebesinden bir fakiri için vasiyet eder veya Hz. AH (R.A.)'ye mensup olanların fakirleri için vasiyet ederse; tmâm Ebâ Yûsuf (R.A.)'a göre, bu caiz olur. tmâm Muhammed (R.A.)'e göre ise, ancak, iki veya daha fazlasına olursa; caiz olur.

Bir adam, âlimlerin fakirleri için vasiyette bulunursa; Fakıyh Ebû Câ'fer: "Bize göre, bu vasiyet fıkıhda en yüksek seviyeye çıkmış olana mahsustur.   Yoksa,   her   fakıyh  için,   bu  vasiyette  hisse  yoktur." buyurmuştur.

Bir adam, bir beldenin ilim ehli için vasiyette bulunursa; bu vasiyete fıkıh ehli ve ehl-i hadis dahil olur.

Hikmet ilmi okuyan dahil olmaz.

Kelâm ilmi okuyan dahil olur mu?

Bu husus, el-Asil'da nassan zikredilmemiştir.

Fakıyh Ebû'l-Kfisun'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Kelâm kitapları, ilim kitabları değildir.

Örf de böyledir. Bunlar mutlak kitaplara dahil olmaz. Buna binâen, kelamcılar, bu vasiyete dâhil olamazlar.

Bir adam, malının üçte birini, ilim talebelerinin hadis ashabından fakirlerine vasiyet eylese; o beldede de, medreseler muhtelif, ayrı ayrı olsalar farketmez.

Keza, fıkıh öğrenenler de bu vasiyete dâhil olurlar.   ' Şâfi'î, hanefî ve diğer mezhep ayırımı yap'Jmaz.

Ancak, hadis ilmi okumuyorlarsa, dirücıiîiyorlarsa, o takdirde, fıkıh okuyanlar bu isme dâhil olamaz ve bu vasiyetten de nasip ala­mazlar. Muhıyt'te de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur:

Bir adam, bir filân için, Temim oğulları için, mallarının üçte birini vasiyet eder; sonra da: "Üçte birin tamamı, filan içindir.'* derse; Temim oğullarına, o vasiyetten nasip kalmaz ve bu şahsın, onlar için olan vasiyeti bâtıl (= geçersiz) olur.

Şayet, bir adam: "Malımın üçte birisi filan ve müslümanlarm erkekleri için vasiyetimdir." derse; o malın yarısını, o fülâna verir; başka bir şey yapmaz.

Keza, bir adam: "Malımın üçte biri, filân ve mü slüm ani ardan on kişi içindir." derse; o malı onbire böler; bir parçasını o filana verir; müslümanlar için yapacağı bir şey yoktur. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.
En doğrusunu bilen Aİlahu Teâlâ'dır. [11]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..