Vasiyetin Hükmü

Vasiyetin hükmü: Kendisine vasiyet yapılan şahsın -bağışa sahib olduğu gibi- yeni bir mülke sahib  olmuş olmasıdır.  Kifâye'de de böyledir.

Bir kimsenin, malının üçte birinden azını vasiyet etmesi, -vârisleri, ister fakir, ister zengin olsunlar- müstehaptır. Hidâye'de de böyledir.

En ef dal olanı, malı az olup, vârisi de bulunan bir kimsenin vasiyet etmemesidir.

Malı çok olan için de, onun üçte birini tecâvüz etmemek efdâldir. Hizânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Vasiyet edilen bir mala, onu kabul etmekle sahip olunur.

Şayet, kendisine vasiyet yapılan zat, vasiyet edenin ölümünden sonra kabul ederse; vasiyet olunan mal, artık onun malı olur.

Onu teslim alsın veya almasın farketmez.

Şayet, kendisine vasiyet edilen şahıs, onu reddedip, kabul etmezse; bize göre, bu reddi bâtıldır. Kâfî'de de böyledir.

Vârislerin izni olmasa bile, bir yabancıya karşı vasiyet yapmak caiz olur. Tebyîn'de de böyledir.

Bir kimsenin, malının üçte birinden fazlasını, vasiyet etmesi caiz değildir.

Ancak, Ölümünden sonra vârisleri rıza gösterirler ve bunların hepsi de büyük olurlarsa caiz olur. Vârislerin, o şahıs hayatta iken gösterdik­leri rızaya da itibar edilmez. Hidâye'de de böyledir.

Bir adam, bütün malını vasiyet eder ve o şahsın vârisi olmazsa; bu vasiyeti geçerli olur.

Bu durumda beytü'I-mâlin iznine ihtiyaç olmaz. Hızânetü'I-Müftîn'de de böyledir.

Bize göre, vârise vasiyet edilmesi caiz olmaz.

Ancak, diğer vârisler rıza gösterirlerse; o zaman caiz olur. Bir adam, vârisi ile birlikte, bir yabancıya da vasiyet eylese; yabancı   * hakkındaki vasiyeti caiz olur.

Vârisin hissesi ise, diğer vârisler izin verene kadar elde tutulur.

Eğer vârisler izin verirlerse; bu vasiyet caiz değilse bâtıldır.

Vasiyet edenin sağlığında rıza göstermelerine de itibar edilmez. Sonra ondan rucû edebilirler (= dönebilirler). Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Onun vârisi olsun veya olmasın, itibar, Ölüm vaktinedir; vasiyet vaktine değildir.

Hatta vârisi olan kardeşine vasiyet eylese; sonra da bir oğlu dünyaya gelse; kardeşi için yaptığı vasiyet sahih olur.

Şayet, kardeşine -kendisinin de bir oğlu olduğu halde vasiyet ettikten sonra; oğlu vasiyet eden ölmeden Önce ölürse; onun, kardeşi için yaptığı vasiyet bâtıl olur. Tebyîn'de de böyledir.

Vârisin izni ile caiz olanın tamamı, o kendisi için -bize göre vasiyet eden tarafından- izin verilene caizdir. Teslim alma işi tamam olmasa bile bu böyledir. Şüyûun, icazetin (= iznin) sahih olmasına mâniliği yoktur.

Vâris için, geri dönmek de yoktur. Kâfî'de de böyledir.

Şayet izin veren hasta olur ve bu hastalığından iyileşip kurtulur; kendi de baliğ olursa; onun icazeti sahih olur.

Aynı hastalıkdan ölürse; onun icazeti, ibtidâen vasiyeti yerindedir. Kendisine vasiyet edilen şahıs, vâris de olsa; hastanın diğer vârisleri izin verdiyse; bu caiz olur.

Şayet yabancı olursa; bu vasiyeti yine caiz olur.

Ancak, bu durumda onun malının üçte birine itibar edilir. Muhıyt'te de böyledir.

Eğer, vârislerin bir kısmı izin verir de, bir kısmı vermez ise, izin verenlerin hissesi kadarı caizdir; diğerlerininki ise bâtıldır. Kâfî'de de böyledir,

İcazete ihtiyaç olan her yerde, gerçekten izin veren, izin vermeye ehil ise, izni caizdir.

Ehil olmasının şartı ise, onun baliğ, akıllı ve sağlıklı olmasıdır. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir mükâtep, vârisine veya kölesine vasiyet ederse; işte bu bâtıldır.

Mefosût'ta da böyledir.

Kasden adam öldüren bir kimsenin veya hatâen adam öldüren bir kimsenin lehine vasiyet caiz değildir. Hidâye'de de böyledir.

İster yaralamadan önce olmuş olsun, isterse, yaraladıktan sonra olsun; katile vasiyet yapmak caiz değildir.

Vârisler katil için izin vermiş olsa bile, böyledir. Bu, İmam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)'in kav­lidir. Mebsût'ta da böyledir.

Şayet katil sabî veya mecnun ise, onun için vasiyet, -vârisler izin vermese bile- caiz olur.

Bir adam, kendi katiline vasiyet eder ve ondan başka da vârisi olmazsa;  İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.):

"Caizdir." buyurmuşlardır.

Bir mükâtep veya müdebber yahut ümm-ü veled, katiline vasiyet eyleseler; bu durumda, vârislerinin icazeti (= izin vermesi) caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir kadın bir erkeğe demirle veya başka bir şeyle vurduktan sonra; ona vasiyet olunsa; sonra da, onu nikâhlasa; ona miras yoktur; vasiyet de yoktur. Ancak, mehri kadarı vardır; fazlası bâtıldır.

Katî işine on kişi ortak olur ve onlardan biriside kendi kölesi olursa; bir kısmı diğerine cinayeti vasiyet ederler; o şahıs da kölesini azâd ederse; vasiyeti bâtıldır.

Bir adam, malının üçte birini, kölesine vasiyet ederse; bu caizdir. Şayet, kölesi onu öldürürse, işte o zaman, vasiyeti bâtıldır.

Buna göre, bir müdebber, efendisini kasden veya hatâen öldürse; vasiyetin reddi (= geri dönmesi) için, kıymetini ödemesine ruhsat vardır. Şayet kasden Öldürmüşse, kısas yapılır.

Bir adama, bir şey vasiyet edilince; ona karşıda beyyine ibraz ederek   "onun   katil   olduğunu"   söyler;   vârislerin   bir   kısmı   bunu doğruladığı hâlde, bir kısmı da yalanlarsa; o yalanlayanların diyetinden kurtulmuş olur. Onların hisselerinin üçte birine de, vasiyet olarak hak sahibi olur. Doğrulu yanların diyetini verir. Onların hisselerinin üçte biri, vasiyette bâtıl olur.

Bir adam, iki kişiye vasiyette bulunduğunda; onlardan her birinin vârisleri, beyyine ikâme ederek "kendilerine vasiyet edilenlerin birisi, arkadaşını hatâen öldürdü." derlerse; onlardan herbirisi için, üzerine beyyine ibraz olan şahsa; beşbin dirhem diyet vardır. Üzerine beyyine ibraz olan şahsa; vasiyet de yoktur. Diğerleri hakkında, hisseleri kadar, vasiyet caizdir.

Bir adam, iki kişiye vasiyette bulunursa; birisi için üçte biri vardır. Diğerine de bir köle vardır. Üçte bir vasiyet olunan, "kölenin, katil olduğunu" söylerse; bu batıldır (= geçersizdir).

Keza, iki şahid, vârise karşı veya yabancıya karşı, "O, hatâ ile kat-leyledi." diye şehadette bulunurlarsa; bu da batıldır.

Bir adam, hastalığında, bir sabiyi (= küçüğü) azâd eder; ondan başka da hiç malı bulunmaz; sonrada, o sabî, efendisini kasden öldü­rürse; ona, kıymetinin iki mislini ödemesi gerekir. Onun için yapılmış olan üçte bir vasiyet de kalkar; geride kalanı ödemeye gayret eder.

Şayet büyük olmuş olsaydı ve hatâ ile efendisini öldürseydi; vâris­lere kıymetinin iki katını Öder ve kendisine de vasiyet hakkı verilmezdi. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre böyledir.

tmâmeyn'e göre ise, diyetini, âkilesi Öderler. Mebsût'ta da böyledir.

Bir adamın, vârisinin oğluna vasiyet etmesi caizdir.

Keza kendi mükâtebine veya müdebberine vasiyet etmesi de caizdir.

Bunlar istihsandır.

Katilin, her ne kadar yukarıda olsa bile- babasına vasiyet etmesi caizdir.

Keza, her ne kadar aşağı inse bile, katilin, oğluna vasiyet etmesi caizdir. Onların kölelerine, müdebberlerine de vasiyet etmesi caizdir. Fetâvâyi Kâdîhân'da da böyledir.

Bir adam, diğer birinin kölesine, "her ay, on dirhem infak eyle­meyi", vasiyet ederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuşlardır: "Köle için, yapılan vasiyete karşı, efen-

dişi, onunla anlaşma yapar; buna köle de razı olursa; bu sulh caiz olur. Şayet, köle azâd oldukdan sonra, izin verirse; işte bu bâtıl olur.

Bir adam: "Filan adamın atı için, ayda on dirhem harcama yapılsın." diye vasiyet ederse; bu vasiyet, atın sahibine âit olur. O, atı satarsa; vasiyet de bâtıl olur. Zahîriyye'de de böyledir.

Bir müslüman bir zimmîye; bir zimmî de bir müslümana vasiyet eyleseler; bu caiz olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir harbî için vasiyette bulunmak sahih olmaz.

ZimmŞerden müste'men olmayanlara vasiyette bulunmak da caiz olmaz. Bedâî'de de böyledir.

Bir müslüman, dâr-i harbde olan bir harbîye vasiyette bulunursa; bu vasiyet de -her ne kadar vârisler izin verse bile- caiz değildir.

Bu, vasiyet eden dâr-i islâm'da bulunup; vasiyet olunanın, dâr-i harbde olduğu zaman böyledir.

Fakat, vasiyet eden dâr-i harbde olursa o zaman âlimler ihtilaf eylediler. Muhıyt'te de böyledir.

Bir adam, dâr-i İslâm'da bulunan güvenceli bir harbîye vasiyette bulunsa; "bu vasiyetin, vârislerin izni olmasa bile caiz olacağı" söylendi.

Ancak, vasiyetin, vasiyet eden şahsın malının üçte birinden olması gerekir; fazla olursa, vârislerin iznine ihtiyaç vardır.

Keza, ona bağışta ona tasaddukda bulunsa; bu tasadduk nafile olunca, caizdir. Zâhirü'r-rivâyede de böyle     zikredilmiştir. Tatarhâniyye'de de böyledir.                                              ,

Bir müslümanın, bir mürtede vasiyeti caiz değiIdir-Fetâvâyi Kâdı-hân'da da böyledir.

Bütün malını kuşatacak kadar borcu olan, bir kimsenin vasiyeti caiz olmaz.

Ancak,  alacaklıları vazgeçerlerse o müstesnadır.  Hidâye'de de böyledir.

Teberrûsu sahih olmayanın, vasiyeti de sahih olmaz.

Mecnun, mükâtep ve me'zun kölenin vasiyetleri de caiz değildir.

Keza, bir mecnun vasiyet eder ye iyileşmeden de ölürse; mübaşeret ehli olmadığından bu vasiyet de caiz olmaz, el-lhtiyâr'da da böyledir.

Mükâtebin vasiyeti -şayet kitabet borcunu ödeyemedi ise- sahih olmaz. Hidâye'de de böyledir.

Mükâtebin vasiyeti üç kısımdır.
1) Bir kısmı, bi'!-icma bâtıldır.

Bir mükâtep, malının a'yanmdan bir aynı vasiyet ederse, bu bâtıldır.
2) Bir kısmı, bi'1-icma caizdir.

Bu da, kendi azad olduktan sonra, vasiyet etme hakkına sahip olduğu zamandır.

Şöyle ki: "Ben azâd olunduğum zaman, malımın üçte biri filana vasiyetimdir." demesi gibi...

Kitabet bedelini, kendisi veya başkası öder ve ölürse; kendisine vasiyet eylediği şahsa; malının üçte birisi verilir.
3) Bir kısım daha vardır ki, oda ihtilaflıdır.

O da: "Malımın üçte birisini, filâna vasiyet ediyorum." demesidir Azâd olduğu zaman, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'ye göre bâtıldır. İmâmeyne göre ise, caizdir. Tebyîn'de de böyledir.

Mürâhık olmadıkça, sabinin vasiyeti caiz değildir. Mürahık olsa da caiz değildir. Fetâvâyi Kâdihân'da da böyledir.

Sabinin me'zun  olması  ile olmaması farketmez;  müsavidir. Bedâi'de de böyledir.

Bulûğa erişmesinden önce ölmesiyle, sonra ölmesi de müsavidir. Kâfî'de de böyledir.

Eğer: "Bulûğa erişirsem, üçte birim filanındır." derse; -ehliyeti olmadığı için- bu vasiyeti bâtıldır. Tencizi de, ta'lıki da mümkün değildir.

Fakat, köle ve mükâtep, vasiyeti azâd olduktan sonraya izafe eder­lerse; bu sahih olur. el-İhtiyar'da da böyledir.

Şaka (= lâtife) yapanın, zorlananın ve hatâen söyleyenin, vasiyeti caiz (= sahih) değildir. Bedâi'de de böyledir.

Hür ve akıllı erkek ve kadının vasiyeti caizdir. Mahcur sabînin vasiyeti caiz olmaz.

Reşid olmadan bulûğa ermiş olsa bile, kıyâsen böyledir. îstihsanen ise caizdir.

Malı   yanında   olmayan   yolcunun   vasiyeti   caizdir.   Fetâvâyi Kâcühân'da da böyledir.

Bir sabî veya mükâtep vasiyet ederler; sonra da sabi bülüğa erişir; mükâteb de azâdedilirse; önceki yol üzre rıza gösterirse; vasiyeti sahih olur.

Hamile bir kadın, hamlini vasiyet eder ve vasiyet vaktinden altı ay geçmeden de doğum yaparsa; bu vasiyeti caizdir.

Bir adam, cariyesini vasiyet eylese de; karnmdakini müstesna kusa; bu vasiyeti de, istisnası da sahihdir. Kâfi'de de böyledir.

Bir adam, kadının karnmdakini vasiyet eder; kadın da vasiyet eden öldükten bir ay sonra, ölü olarak doğum yaparsa; onun için vasiyet olmaz.

Sağ olarak doğsa da, sonra ölse; -malın üçte birinden- vasiyet caiz olur ve o, diğer vârisler arasında mîras olur.

Şayet, kadın iki doğum yapar ve birisi sağ, diğeri ölü olursa; onlardan sağ olan için vasiyet geçerli olur.

İkisi de sağ doğar, sonra da birisi ölürse; vasiyet ikisi için de geçerli olur.

Ölen için, vârisler mirasçı olurlar. Muhıyt'te de böyledir.

Vasînin, vasiyyetinden dönmesi sahihdir. Bundan sonra dönüş, açık ve sabit olur.

Delâleten de sabit olur. Birincisi: "Döndüm.*' demekle olur.
Bi'1-fiil dönerse; o da delâleten dönmek olur.

İnsanın yaptığı bir iş, başkasının mülkünde sahibinin hakkını kat ederse (= keserse) onu vasiyet yapan yapınca; vasiyetten rucû etmiş ( = dönmüş) olur.

Vasiyet edilen şeyde fazlalığı gerektiren ve tesmiyesi onsuz olmıyan her işin yapılması da, vasiyet eden onu yapınca, bir dönüş olur.

Bir tasarruf, mülkün zevalini gerektiriyorsa; işte o da, bunlar sabit olduğu zaman (= meydana çıktığı zaman) bir dönüştür:

Bir adam, bir elbise vasiyet ederek onu kesse ve^dikse veya pamuk vasiyet etse de, onu eğirip iplik yapsa; yahut iplik vasiyet etse de, onu, dokuyup bez yapsa; veya demir vasiyet edince onu, bir kap yapsa; işte bunların tamamı vasiyetten dönüş olur.

Şayet, kavrulmuş un vasiyet eder ve ona yağ katarsa; veya bir yer vasiyet edince, orayada bir ev yaparsa; yahut pamuk vasiyet eder ve onu elbisede kullanırsa; veya çarşaf vasiyet edip, onu yatağa serer veya dışına kaplarsa; işte bu sebebler, vasiyeti bâtıl kılar. Zira, vasiyet eden şahıs, vasiyet ettiği şeyi bizzat kendi tasarruf eylemiştir. Kâfî'de de böyledir.

Vasiyet dört durumdadır:
1) Vasiyet hem söylemek, hem de yapmakla olur. Yani söz ve fiil bir arada cem olur.
2) Yapmaksızın, söylemekle olur.
3) Söylemeksizin yapmakla olur.
4) İkisine de ihtimali olan bir şekilde olur.

Bir kimse belirli bir şeyi vasiyet ettikten sonra", onu sözüyle fesh edip, bozabilir.

Şöyleki: "Vasiyeti bozdum veya vasiyetten döndüm." diyebilir.

Fiil cihetinden ise, ya satar, ya azad eder veya mülkünden çıkarır.

Bu yönlerden biriyle, bunlar sebebiyle fesh mümkün olmaz; bu bir mutlak tedbirdir.

Vasiyeti fiilsiz, -sözle- caiz olan bir kimse; malının üçte birini veya dörtte birini vasiyet eder; sonra da bu vasiyetten rücû' ederse; caiz olur. Şayet, onu mülkünden çıkarmış olursa; vasiyeti bâtıl olmaz; geride kalan malından, vasiyet verilir. Ve bu vasiyet, malının üçte birinden geçerli olur.
Sözsüz, işe gelince, bu da mukayyed vasiyyet olur. Bi'1-fiil rücû ederse, bu dönüşü de sahih olur.

Meselâ, onu satarsa; sözü sahih olmaz. Hızânetü'l-Müfün'de de böyledir.

Bir adam, gümüş yüzük parçalarını vasiyet ettikten sonra, onu mühür, yüzük veya benzeri bir şey yapsa; işte bu dönüş olur.

Bu cevap, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'un ve İmâm Muhammed (R.A.)'in cevabıdır.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)'nin kavline gelince, bunun, dönüş olma­ması gerekir.

Sahih olan da budur. Muhıyt'te de böyledir.

Şayet, vasiyet edilen şeyi, vasiyet eden şahıs satar; sonra onu geri satın alır; veya onu bağış yapar, sonra da bu bağışından dönerse; vasiyeti bâtıl olur.

Vasiyet eden şahıs, vasiyet olunan koyunu boğazlar veya vasiyet olunan çamaşırı yıkarsa; bu bir rücû (= dönüş) olmaz.

Bir kimse, vasiyeti inkâr ederse; onun inkârı dönüş sayılmaz. Mebsût'da: "Dönüş olur." denilmiştir.

İhtilaf: Eğer inkar, kendisine vasiyet yapılan yokken yapılmışsa; rivayetlerin çoğunda: "Bu dönüş sayılmaz." denilmiştir.

Mebsût'a göre: "Eğer inkâr, kendisine vasiyet olunanın huzurunda yapılırsa; o dönüş olur." mes'elesinde iki rivayet vardır.

Câmî kitabındaki rivayet, İmâm Muharamed (R.A.)'den gelen rivâyetdir. Mebsût'ta ise; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)'dan rivayet edilmiştir.

Esahh olan da budur.

Eğer vasiyet eden adam: "Fülan için yaptığım vasiyetin tamamı haramdır." veya "...Ribâdır ( = fâizdir.)" derse; bu sözler, vasiyetten dönüş olmaz. "Bâtıldır." derse; bunun hilafından yani bu vasiyetten dönüş olur. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, birisine bir vasiyette bulunup; ona: "Bu, bir teber-rudur. Vasiyetini tehir eyle." denilince; o da: "Tehir eyledim." derse; bu, vasiyetten dönüş olmaz.

Şayet, ona: "Vasiyeti terk et." denilir; o da: "Terkeyledim." derse; bu, vasiyyetten dönüş olur. Hızânetü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, bir köleyi: "Filan adama vasiyet eyledim." der; o köle de başkasının malı olursa; bu da vasiyet sayılmaz.

Keza: "O, filan varisimindir." derse; bu vasiyetten dönüş olur.

Bundan sonra vârisler muhayyerdir: Dilerse izin verir; dilerse red­dederler.

Bir kimsenin vasiyet eylediği kişi ölürse; vasiyet haliyle kalır. Vasiyet bâtıl olur ve vasiyet edenin vârislerinin olur. Kâfî'de de böyledir,

Bir adam, kölesini vasiyet ettikten sonra, onu rehin bıraksa; bu vasiyetten dönüş olur.

Şayet,  vasiyet eylediği köleyi icara verir veya vasiyet eylediği cariyeye cima ederse; bunlar vasiyetten dönüş olmaz.

Bir adanı, bir demiri vasiyet ettikten sonra, o demiri kılıç veya mızrak yaptırsa; vasiyetten dönmüş olur.

Bir adam, kölesini, başka bir adama vasiyet ettikten sonra, o köleyi mükâtep vâya müdebber eylese veya başka yönlerden mülküye-tinden çıkarsa; bunlar vasiyetten dönüş olur. Hatta, sonradan tekrar kendi mülküyetine geçse bile, önceki vasiyetine itibar olunmaz. Hızâ-netü'l-Müftîn'de de böyledir.

Bir adam, kölesini birine vasiyet ettikten sonra, o köleyi başka birine daha vasiyet eylese; kendilerine vasiyet yapılanlar, o köleye ortak olurlar.

Şayet: "Ben, kölenin yarısını filana vasiyet eyledim." derse; önceki, vasiyetten dönmüş olmaz.

Bir adam, birine bir câriye vasiyet ettikten sonra, o cariyeden bir çocuğu doğsa; bu vasiyetten dönüş olur.

Keza, bir adam, birine buğday veya un vasiyet ettiği halde, onu r..ımur yuğursa; işte bu da vasiyetten rüc'û { = dönüş) olur.

Bir adama: "Filan köleni, filan adama vasiyet ettin mi?" denilir; o da: "Hayır, ben ona, filân cariyeyi vasiyet eyledim." derse; bu köleyi 'asiyetten dönüş olur.

Bir adam, diğerine, bir ev vasiyet ettikten sonra, o evi kireçle badana yapsa veya yıksa; bunlar vasiyetten dönüş olmaz.

Şayet çamurla sıvasa, işte bu da dönüş olur.

Bir adam, bir yerini vasiyet ettikten sonra; oraya sebze ekse; bu bir dönüş olmaz.

Eğer o yere bağ veya bahçe fidesi dikerse; işte o dönüş olur.

Bir adam, hurma ağaçlarmdaki çağlaları vasiyet eder; onlar da, vasiyet eden şahıs Ölmeden önce olgunlaşır veya büsr halinde iken, vasiyet ettiği hâlde, hurma olgunlaşır yahut yaş üzümü vasiyet eder de, o kuru üzüm olur veya başakları vasiyet ettiği halde; onlar buğday dânelerî olur; yahut gümüşü vasiyet eder de; o yüzük olur, veya yumurtayı vasiyet edince; ondan civciv çıkarsa; ve bunlar vasiyet eden Ölmeden önce olursa; vasiyet bâtıl olur.

Çünkü; o şey, vasiyetinden başka şey hâline gelmiştir.

Şayet, bu değişim ölümünden sonra olursa; bu vasiyet geçerli olur.

Büsr (= hurma koruğu) vasiyet edilir ve onun bir kısmı da rüteb (- taze hurma) hâline gelirse; o şahsın vasiyeti bâtıl olur. Bu durumda, taze hurma olan kısma itibar edilir.

Ruteb halinde vasiyet eylese de, vasiyet edenin ölümünden önce hurma olsa; veya bir kuzuyu vasiyet edince, o kuzu koç olsa; istihsânen, bu vasiyet bâtıl olmaz. Kâfî'de de böyledir.

Bir adam, başkasının malından bin dirhem veya onun kölesini yahut elbisesini -ölümünden önce veya sonra- vasiyet eder; malı vasiyet edilen şahıs da buna razı olursa; kendisine vasiyet edilen adam, ona mü­racaat eder. O da verirse caiz olur. Ve bu, hibe (= bağış) yerine geçer.
Aslında, bir başkasının malını vasiyet etmek; onu atıp, teslim etmeden sahih olmaz. Mebsût'ta da böyledir. En doğrusunu, ancak Allahu Teâlâ bilir. [5]


Eser: Fetvayı Hindiye

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Fetvayı Hindiye

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..