SULTAN ABDÜLAZÎZ

Babası: Sultan II. Mahmûd Han

Annesi: Pertevniyâl Vâlide Sultan
Doğum Tarihi: 1830
Vefat Tarihi: 1876
Saltanat Müd.: 1861-1876

Türbesi Istanbul Çemberlitaş
H. 1277-M. 1861 senesinde Osmanlı tahtına cülus etmiş­tir. 24 yaşlanndaydı. Sultan 2. Mahmud'un oğlu olup, Abdüi-me.Cid han merhumun küçük kardeşidir. Taht'a geçen Abdü-laziz han, makamı sadarette, Kıbrıslı Mehmed Paşa'yı bul-muştu. Şeyhülislam Saadeddin efendi idi. Hasan Rıza Pasa ise seraskerlik makamında oturmaktaydı. Devlet içinde vazi­fe yapmakta bulunanlar çıkartılan bir ferman ile bulundukları yerlerde vazifelerinedevamları bildirilirken, bahse konu fer­manda Tanzimat-ı Hayriyenin tasvibe şayan olduğu açıkça görülmekteydi. H. 1272/m. 1856 fermanını kapsadığı gibi. Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın 1270/1854 yılında vermiş bulunduğu lâyihanın üzerine kurulduğu metinden kolaylıkla anlaşılır.
Fermanı aşağıya alıyoruz. "Vezir-i meâl-i semirim Mehmed Emin Paşa. Bu defa Cenab-ı malikül mülkün, irade-i lemye-zeliyesiyle ecda-d-ı İzamımızın taht'ı saaded-i bahtına, cülu­sumuz vukubulmuş olup senin mücerreb olan dirayet ve sa­dakatin cihetiyle hutubcesim-i sadareti uhde-i rüyetinde ifa vesair vükela ve memurlar da yerlerinde bırakılmıştır. Dev-let-i âliyemizin bimennihi Teâla ikmal-i saaded-i hâl ve bila­istisna bilcümlei teb'ai-yi saltanat-ı seniyemizin istihsali refa-hu saadetleri azim emelimiz olduğunu ve bu emniye-i hayri­yenin husulü ve kâffe-i sekene-i memalik-i mahrusemizin (temin-i can ve arazi ve malları zımnında) tesis olunmuş olan kavanin-i esasiye-i adüye tarafı bizden tamamen tekiyd ve te'yid kılındığını cümleye ilân ederim. Saltanat-ı seniye­mizin medarı te'yid vasais-i şevketi olan şeriat-ı şerife ki. adalet-i mahzadır. Onun ahkâm-ı menfaası cümlemize delü'1
k-i selâmet olduğu cihetle umur-u seri7 yeye ziyadesiyle rfkkat olunması matlub-u katiyemizdir. Her devletin bais-i devam-ı ve tezyid-i şevket-i ve asayişi kanunu mevzuaya herkes tarafından tamamiyle mutavaat olunmak ve kibar-i jr ve kübera cümleten hakk ve vazifesi dairesini tecavüz tmemekle olacağından bu yolda hareket edenier tarafımca mazhar-i mükâfat olacakları misillü, hilafında bulunanların­da mücazatını görmeleri muhakkaktır.

Binaenaleyh umur-u mütenevia devlet-i âliyemizde bil­cümle daiyan ve bendegân ve memurin'in istikametle hizmet ve sadıkane ifa-i vazaifle memuriyet etmeleri cümle evamir-j müekkide-i şahanemizdendir. Muazzamatı mesalih-i düveliye hazreti muvafıkul umurun tevfik-ı ve erkân-ı devletin akdem ve ittifakıile kârin-i hasen netice olageldiği müsellemettandır. Devlet-i âliyemizin umur-u mülkiye ve maiiye işleri derece-i matlube-i intizam ve mazbutiyete isali, işte şu kaidei müsel-lemeye kemâli tevesülîe, yâni cümle tarafından halisane ve müstakımane ihtimam ve gayrete menut olup tarafım dan ol babda her türlü, nezaret ve ihtimam olunacağını ve bir müd­detten beri, esbab-ı muhteiifeden nâşi, mesalihe arız olan. müşkülâtın biavn-i Tealâ kariben defi hakkında masruf ola­cak himem-i mahsusai şahanemize her daire ve idare cani­binden hakkıyla ve tamamiyle ittiba olunarak ve zâtımızca, devletimizin iade ve tezyid-i maliyesinden ve teba'mızın refa­hından başka fikir ve emel olmadığı bilinen emval-i devletin istihsali ve sarfında tasarrufat-ı kâmiley-i ve beyhude telefat ve sarfdan vikayesini mucib olacak ıslahatın peyderpey tara­fımıza arzolunmasi ve devleti âliyemizin ahd-ı esbab-ı şevke­ti olan asakirberriye ve bahriyemizin dahi her hal ve mahalde muhafaza-i ni zam ve intizamı İle refahlarına dikkat edilmesi Ve saltanat-ı seniyemizin dost, müttefik olan düveli ecnebi-Vede câri bulunan münasebatı müvalatkâranesinin anbean tekid'ine sarfı mec'hud ve muadehat-ı münakide ahkâmına müstemirren riayet kılınması, velhasıl idarei devletin her ci­het ve fur'unda vazaif-i vaza-if-i nazaifî istikametle, iffet sa­dakat ve gayreti cümlenin kendisine esas hareket ve bais-i felahı selâmet bilmesi irade-i katiyemizdendir.
Şurasını dahi ilan ve ilave ederimkİ, (tebeam'ın asayiş ve refahı hakkında olan arzuyu şahanem istisna kabul etmeye­ceğinden edyan-i akvamı muhtelifeden bulunanları dahi cümleten tarafı hümayunumdan adalet ve himmet ile temin-i hasen halleri emrinde dikkat-i mütesaviye göreceklerdir.) ve Cenab-ı Hakk'ın mülkümüze ihsan buyurmuş olduğu esbab-ı azimeyi servet ve sâman'in tevessü-ü tedriciyesiki, saye-i makderi tevaihi saltanatımızda cümlenin saadet-i halini mucib olacak, terakkiyat-ı sahihedir. Onların ve devleti âliyemi-zin istiklâl hâli kaziye-i mühimmesinin indimizde itirafkâr ol­duğunu dahi tekrar ederim. Hazreti Feyyaz-ı mutlak, Habibi Ekremi hürmetine cümlemizi muvaffak buyura. Amin. fi/23/zilhicce/1277-m. 1861 Görülüyorki, 1277/1861 senesi nihayetinde devletin, siyaset ve dahili idaresi programı yuka­rıdaki satırlarda mevzu edilen maksaddan ibaretti. Hakikaten mali buhran sıkıntıyı son derece çoğaltmış, Karadağ mesele­si büyümüş, Hersek ayaklanmış, avrupada müdehale etme­ye bütün bütün niyetlenmişti. Bilhassa Sırp, Kara dağ sözleri pek kuvvetli olarak ortalıkta konuşuluyordu. Tarih-i Lütfi, Rı­za Paşanın seraskerlikden azliyle ve Namık Paşanın tayini, Valide Sultana bin kese maaş tahsisini ve şehzadelerin hazi-ne-i hassa'dan 419 bin kuruş aylık maaşiarı, sutanlann ma­aşları gibi hazine-i maliyeye naklini yeni yapılacak işierin bi­rincisi olarak gösteriyor.
Abdülaziz Han, tahta çıkışının 3. günü Eyyüb Sultan Ca­miinde kılıç kuşanma merasim ve alayını yerine getirdi. Tah­ta geçmeğe 3 sene kala 1274/1858'de dünyaya gelen vaktin sulu icabı gizli tutulan şehzade İzzeddin efendinin doğum tarihi hatt-ı hümayun ile ilan edildi. Abdülaziz Han, tahta ge-ceCeği zamana kadar, Mekke Mollası Ali Satı Efendizâde Kadri Beyin, Eyübsultandaki evinde gizlenmişti. Hariciye ne­zareti, âli mecalis-i tanzimat, meclis-i vâla İle birleştirilerek, ahkâmı adliye eski adıyla reisliğe Şam'da bulunan hariciye nâzın Dr. Mehmed Fuad paşalara ihale olundu. Ahkâmı adli­ye meclisi, biri mülkiye idaresine ve diğeri tezakir-i ve tanzi­mi kavanin ve nizamata, üçüncüsü ise, hemenceilan olunan cinayet divanları nizamı gereğince, havale olunması ait mah­kemelere mahsus olmak üzere üç kısma ayrıldı. Vakanüvis (resmi devlet tarihçisi) tanzimat meclisinin Damad Mehmed Ali paşa ile sarraf Cezayirlioğlu Mıgırdiç arasındaki, mühür meselesi denilen olaydan münakaşalara vesile olup, dava lâ­zım gelen şekilde hal olundu.
Bundan böyle de adı geçen meclis'in kaldırılmasına lüzum görüldüğünü beyan edip, ilave etmekte olduğu satırlarda di-yorki: Tanzimat meclisinin lağvı ile reisliğine ait 71275 kuruş ile meclisi vâla reisliğinin 60 bin 209 kuruş ve hariciye neza­retinin 67 bin 675 kuruş ve ticaret nezaretinin 49 bin 675 kuruş maaşları birleştirilerek aylık 248 bin 884 kuruşun, 75 bin kuruşu hariciye ve 70 bin kuruşu meclis-i ahkâmı adliye başkanlığına ve 35 bin kuruşu ticaret nezaretinde bulunan Safvet efendiye tahsis olundu. Hazîneye 68 bin 884 kuruş

kaldı. Sultan Abdülmecid merhumun, israf ve mest-i müdam ol­maya yatkın eğiliminden, kâğıd kaymenin meydana getirdiği zararları yüzünden, husule gelen emniyet ve güven eksikliği­nin sonundan dolayı kendisi hakkında ahalinin şikayetleri Çoğalmıştı. Yeni padişahın mizacı, geleneğe, dine bağlılık gösterecek ümidini vermişti. Milletin hakimiyeti adına Os­manlının ilk devir idare usulüne bağlı olacağını ümid etmek
isterken, böyle bir hatt-ı hümayunun okunacağını zannede-miyordu. Bu sırada Londra'da bir borç alım antlaşması imza­lanmıştı. 1862 borçlanması adıyla meşhur olan bu borçlan­ma, Meyres istikrazının (borçlanmasının) başarısızlığını ka­pamak, problem olan kaymeyi ortadan kaldırmak arzusuna dayalıydı. Şam ve Karadağınhadiseleriyse kaymenin kaldırıl­masını değil, fazlalaştırılmasını gerektiriyordu. Kaymenin miktarı 250 milyon frank olarak sanılıyordu.
Nakit olarak ödenebilmesi için 500 milyon franklık, yeni bir borçlanmaya girmek icab etmekteydi. Ancak bunu'yapa bilmek, adeta gayri kabildi. Vaziyet böyle olduğundan dola­yı, %40 nakit ve %60 yeni eshamyani senetlerle değiştirilmek üzere yıllık %6 faiz ve %2 anapara emvartismaniı 200 milyon franklık borç antlaşması yapılıptütün, tuz, damga, patent ge­lirlerinden senelik 16 milyon frank ayrılması gerçekleştirildi. Hazinenin darlığa düşmesi şu kadar had safhaya gelmiştiki, borçların faizlerini ve maaşlarını öde yebilmek mümkün ola­mıyordu. Bu yüzden evrakı nakdiyeye müracat ediliyordu.
Padişahın ihtiyat hazinesinde para olduğu 1277/1861 tari­hine aid taviz olayı meselesi denen, şöyle bir vaka cereyan etmiş: <Bazı çok mühim zamanlar ve olaylar karşısında dev­let işlerinde kullanmak üzere düzenlenmiş olan ihtiyat (ye­dek) hazine çok önemli askeri masraflara harcanmak ve ra-mazan-ı şerif münasebeti ile bütün maaşların tamamen ödenmesi için borç almak suretiyle taraf-ı şahaneden maliye hazinesine 40 bin kese 240 bin lira ulaştırılmıştır. Aradange-çen zaman çok uzamadan alman meblağın maliye tarafından borcu terk ettiği görüldü. O sırada sipariş olarak verilmiş bu­lunan ve inşasına başlanmış olan üç tane kalyon masrafına bırakılması emrolunmuştur. >
1278/1861-62 yılı vakaları içinde Ali paşanın 4. defa ol­mak üzere makamı sadarete getirilmesi önem taşır.  Kıbrıslı Mehmed paşa aklı gidip gelen, dürüst cesur fakat sinirli bir kimse olması hasebiyle görevden alınmıştı. Hariciye nezare-- e Şam'da bulunan Fuad paşa, meclisi vâla reisliğine Ka­mil paŞa tayin ve nasb olundular. Yine bu sene nişan-i Os-mani ihdas ve 23 bendi ve 5 fasıldan ibaret olan nizamna­mesi yayımlandı. Mali işlerin yeniden düzenlenmesine dair makam-i sadarete gönderilen padişah tezkeresinde: <tenki-nat ve tenzilat, devleti âliyenin mevcud kuvvetine zarar ver­meyecek yerlerde aranılmak icabatıyla beraber fazla kısıntı­dan bir parçanın yavaş yavaş mevcud kuvvetinin ikmaline tahsisi ve tersane tahsisatına mikdar-ı yeterli bir şeyin ilave olunması> beyan olunmuştur.
Deniz kuvvetlerimizin mükemmelliğini temin için tahsisatı­na ayda 4 bin kese ilave edilmiştir. Bu devrin tenkihatı (me­mur ücretleri ve maaşlarında indirim) daha sonra yine mali­ye hazinesinden ve rilmek üzere erbabı havale devri yahud az sonra yine aid oldu ğu yere iade muamelesiydi> Bu za­manlarda vekillerin ve memurlar ile kalem memurlarının ta­yınları vardı. Hatta fetva makamının elimize geçen tayınat pusulası şöyledir: <1500 okka ekmek, 350 okka pirinç, 210 okka ot, 300 kilo arpa, 150 kantar saman, 90 çeki kömür, 2700 okka kömür> ki o zamanın fiyatıyla 500 lira tutuyordu. Cemiyeti tabiyyenin kurulması, yeni kurulmuş bulunan İtalya Krallığının tasdiki ve İngiliz Fransız, İtalya devletleriylen, tica­ri antlaşmalar imzalandı. Ticaret nizamnamesinin uygulama alanına sokulması, hatta Ali paşanın azledilip, Fuad paşanın sadarete tayini, bütçe usulünün tesisi, divan-ı muhasebat ku­rumunun faaliyete geçirilmesi bu seneye ait vakalardandır. Kavaim-i nakdiye hakkında deniliyor ki; <O esnada nakit Verine olmak üzere piyasada dolaşmakta olan kavaim-i nak-d|yenin itibarına sekte gelmesine dayanan yüzlük altun, ka- ile yüzseksenİ aşmış olduğundan erzak ve çeşitli eşyalann fiatlarını yükselmişti. Zahirenin kilesinin 65 kuruşa yük­selmesi ekmek fiatının kıyyesinin yüzon, francalanın yüzkirk paraya satılmasına karar alındı. Sonraları altunun değeri yükseldi. Hatta 400'e kadar fırladı.
Memleketeynin birleşmesi gerçekleşti. Kuze Bey'in yöneti­minde olan bu birleşme harekatı, prens 1. Aleksandr Jan adıyla kurulan imaret sandalyesine oturması, CJlah ve Buğ­dan parlamentolarıyla kabinelerinin, tek pa-şamento ve tek kabine şekline dönüşmesi merkezi hükümet n Yaşşehrinden, Bükreş şehrine naklide gerçekleşti. Yunan Meselesi: Tebamiz olan Yunanistan çok büyük bir isyan ve ihtilal karşısında kal­ma emareleri gösteriyordu. Bu sebeble ihtiyatlı olmak bakı­mından tedbirlere baş vurmak icab etti. Rumeli ordusu ko­mutanı Abdi paşa ve Yenişehir'de bulunan ferik Piri paşanın kumandalarında hududa asker yığmayı yerine getirdik. Yu­nanların yeni tarihçilerinden biri diyorkİ:
<Eğer Kırım savaşı sırasında Yunanistanın başında Kont Kavur gibi tecrübeli, liyakatli bir diplomat bulunmuş olsaydı, Piyemon hükümetine benzer bir devlet, Osmanlıların mütte­fikleriyle muhabere kurup büyük ihtimaldir ki;daha kazançlı çıkılırdı.> Yunanlılar 1854 yılında Çar Nikola'nın memurları tarafından Türkler aleyhine yaptıkları haçlı teşviklerinin oyu­nuna gelerek sonu yanlış bitecek bir hesab yapmışlardı. Fa­kat avrupada, kavimcilik anlayışı politikasının geçerli hale gelmiş olması, o devrede onlarında emel ve arzularının ay­nen İtalyan arzula-rına tetabuk etmekteydi. İngilizlerin dü­zenlediği tertip ve iğfalatın sonunda 600 kişilik vatanseverini Kral Oton'un aleyhine kışkırtan partinin reisi Aleksandır Mavro Kordato 1848'de hürriyet düşüncesi ve kavmiyetçilik anlayışında olarak Yunanlılar için bir program düzenleyip ya­yımlamıştı. Bu programlar genişleme ve katılım yani iltihak meselesiniihtiva etmekteydi. Çünkü bu programda Yunanistan

n hangi memleket ve diyarları kendine katabilmesi Ümkündür sorusuvardi. Kısmen dahi olsa yunanlıları bir hükümet altında toplayabilmek için, hükümetin Yunan ırkına it çoğunluğun bulunmakta olduğu Teselya, Makedonya, Foir ve Girit adası gibi ilk adım atacağı yerler olarak göster­mekteydi. Mavro Kordato İngiltere başvekili Lord Palmers-ton'un müttefik ve ortağıdüşünceler taşıdığından bu sayılan memleketlere Cezayir-i sebayı koymamıştı. Yunanistanın di-öer hülyası ise ancak Bizans devketi zamanında toplayıp bir­leştirdiği gözönüne alınırsa İstanbul'a doğru bakmağa başla­dıkları görülür.
Nasıl ki; İtalyanlar Roma'ya göz dikmişlerse... İşte kral Oton da 1855 senesinde Osmanlılar aleyhinde harekete geç­meye bu fikir sebebinden dolayı kalkıştı. Pire'yi üç sene İngi­liz ve Fransız askerlerinin işgalinde bulundurmasına göz yumdu. Paris antlaşması Yunanlıların kabahatlerini ortadan kaldırdıysada Yunanlılar kral Otton'u affetmediler.
1272/1856'da yayımlanan ferman ile müslüman olmayan tebanın can, mal ve ırzı nadesi bütün bütün kızmalarına se­bep oldu. Müslümanlarla müslüman olmayanların barışması yunanlıların ümit bağladığı düşünce tarzına büyük bir darbe olmuş, onları büyük bir mağlubiyete düşürmüştü. Bu yüzden hırslarını zaten az akıllı ve hükümet işinden bıkmış olan kral­larından aldılar. Esasında Otton yunan emellerine lakayıt kalmayıp hissen ve siyaseten onları teşvik edip, yardımcı oluyordu. Ancak onu anlayamayıp hesab edemediler. Kana-r's, Bulgaris gibi Yunan istiklâline emek vermiş kah ramanla-nn kral Otton aleyhine yürüttükleri muhalefet hareketleri bü­tün partiler tarafından desteklendi. Yunanistanda krallık sar­sıntı geçirdi.
1254/1839 senesinden beri, İngiltere devleti Oton'un mensub olduğu Bavyera krallığı sülalesini, Yunanistandan
söküp atmak düşüncesini taşımaktaydı. İtalya kralı Wiktor Emanuel de buna onay vermekteydi. Çünkü Emanuei'in kardeşi Dük Dojen bu işe İngilizler tarafından uygun bulunup ileri sürülmüştü. Ancak bu durum Kont Kavur tarafından müsbet karşilanmayıp net bir tarz içinde red olundu. Diğer taraftan kra!, İngiltereden gördüğü sıkıntı dolu tehditlere, yu­nanlılardan maruz kaldığı hakaretlere 1277/1861 senesinde İtalyan Garibaldi, Kra! Oton arasındaki bir takım müzakereler yapılıp, bundan maksad Yunanlıların kıyamı karşısında, su-küneti temin için ihtilal ordusu getirmek yolunu bulmaktı.
Wiktor Emanuel buna da evet demişti. İş olup bitmek üze­reyken Atapoli ile Şiyre'de bulunan Yunan askerleri ih tiİal hareketini başlattılar. Ruslar ise kral Oton'dan memnun de­ğildiler. Hatta onun yerine 1. Nikola'nın torunu DÖlehtenburg ikame olunmak isteniyordu. Bu vaziyet karşısında her taraf­tan yapılan hücumlar karşısında yardıma muhtaç hale geien kral Ot on, bütün vilayetleri dolaşarak kendisine taraftar top­lamak ve kuvvetlenmeyi esas almıştı. Atina'dan ayrılır ayrıl­maz 1862 yılının Ekim ayında bazı vilayetler halkının, apan­sız payitahta saldıracakları haberleri Atina'da dolaşmaya ve kulaktan kulağa yayılmaya başlandı. Her ne kadar bu husus­ta askerlerin muhalefeti zararlı görülmüş isede, ahalinin kral aleyhine anlaşmış bulunduklarını deklare etti.

Böylece askerler iîe halkın arasında çok hafif, dostlar kav­ga görsün misalinden olarak bir müsademeden sonra kucak­laşma oldu. Vakit geçirmeden meclis azalarından Buigaris, bahriye nazır vekili Kanaris ile sabık vekillerden Rufo'dan meydana gelen, geçici bir hükümet kuruldu. Bu hükümet kral Oton'un tahttan indirilmesine, eşinin ve hanedanının her hangi bir azasının, Yunan hükümeti üzerinde bir hakları kal­madığını ilan vazifesinide yerine getirdi. Kral bu duruma an­cak dönüş esnasında muttali oldu. Atina'ya bir iki saat me-

afede bulunan Pire limanında içinde bulunmuş olduğu Emili simli Yunan gemisinden inip İngiliz gemilerinden olan Sekil adlı savaş gemisine binerek avrupaya gitme yolunu seçti. İn-

|izler Rusların bulduğu INikola'nın torunundan endişeli ol­duklarından, Danimarka kralının oğlu prens Yorgi'yi teklife ve Cezayir-i seba'yı Yunanistana katmaya rıza gösterdiler.
Sözkonusu adalar 1815 yılından beri İngilterenin idaresin-deydi. Perns Jorj; 1863 senesi mart ayının 30. günü kral ila-nolundu. Bu netice Yunan arzu ve emellerine adeta bir bahşi-soldu. Yunanlıların megalo ideallerine hazırlanmış bulunan Girid'e el atmaları, söz konusu gelişmelerden sonra başla­mıştır. Dünyada hemen hemen dünkü tebamsz üzerinde boy le hesaplarla planlamalar yapılıp kuvveden fiile çıkarılırken, bizler neleri gerçekleştiriyorduk? Söyleyelim: esasen 4. veya 5. dereceden meşguliyetten sayılabilecek işlerden olan, usul-u teşrifatiye'ye ait düzenlemeyi, hayli zaman ve şiddet içinde şekle bağlamaya muvaffak olmuştuk.

İşte bu çalışmanın neticesinide aşağıya alalım: Rütbe-i müşiri vezaret, Sudur-u rumeli ve anadolu payesi, rütbe-i bâ­lâ ricali, İstanbul payesi, feriklik rütbesi, rütbe-iula sınıfı ev­veli, Rumeli beylerbeyliği payesi, Mirlivalık rüt-besi, Mirmi-tanlık rütbesi, Rütbeiûla sınıfı sânisi, bilâd-ı hamse mevleviy-yeti, miralaylık, rütbe-i sâniye-i sınıf-ı evvel mütemayizi, mahreç mevleviyyeti, rütbe-i sânii sınıf-ı sânisi, kaymakam­lık, Istablİ amire müdürlüğü payesi, Kİbar-ı Müderrisinler bin­başılık rütbesi, rütbe-i sâlise, Kapıcıbaşılık, Muvassalai ouleymaniye madununda bulunan müderrisler, Alay eminli-gi, Rütbe-i râbi, kolağalık, hocalık, yüzbaşılık.
Dar-ı şurâi askeri reisliği lakab bakımından balâ sırasında olup, mertebece rütbe-i balâ üzerinde, yani o zaman maariftaretinin alt tarafındaydı. Subaylara ve komutanlara, lakabıresmi tahsis kılındı. Osmanlı nişanı (madalya)'nın verilme alanları genişetildi. Hatta bazı kimselere verilen dört kıta mu­rassa Osmanlı nişanlarına 980 bin 475 kuruş sarf olunmuş­tur.
Genç ve yeni padişah Abdülaziz han, Bursa'ya bir seya­hatte bulunarak, devletin kurucusu ve dedelerinin dedesi, Osman Gazinin türbesini ziyaret ederek dualar eda ettikten sonra, İstanbula avdet etmiştir. Galatada Rizeli Sofu baba adı ile tanınmış birinin çırağığı olan, ancak kaderin icabından saraya damad olmuş nice mühim ce makamlara geldiği gibi, bu arada da makam-ı sadarete gelen, Mehmed Ali paşa, üzerinde mabeyn müşirliği olduğu halde defaetler serasker­lik, kaptan-ı deryalık, Tophane ve Sıhhiye nazırlıklarına ve bunların üzerine de hazine-i hassa nezareti verilmesi gibi ga-rib bir saltanat sergilendi. Paşa kanaat sahibi bir zat olduğu için, yalnız kaptanı deryalık maaşını almış ve hazineye bu yüzdende her sene 2500 kese yani 12500 lira istifade etme şansı vermiş bulunmaktadır.
Öte yandan Karadağ savaşı şiddetlenmiş ve Abdül Mecid han merhumun son zamanlarında Bağdad ıslahatına vazife­lendirilen Serdar-ı ekrem Ömer paşa geri gelmiş ve 2. defa olarak Karadağ'ın terbiyesine görevlendirilmişti. 1852'de ya­ni on sene evvel meydana gelen cezalandırma da 4500 şe-hid ve 5 bin yaralı vermiştik. 30 şu kadar milyon kuruş sar-fetmiş ve Avusturyanın verdiği ültimatom üzerine işi yüzüstü bırakmıştık. Fakat bu seferde meydana gelen Garahova sa­vaşında Hersek'te bulunan slav gayreti uyandırılmıştı. Bura­ya gelince bir miktar islav, panslavizmden yani ıslavların bir­leşmesinden bahsedelim. Bu birleşmenin gayesi, ictihadla olmazsa kuvvetle ortodoks mezhebinin bütün gücü ile dini fikr yoluyla birleşmiş olan cinsiyet fikri ile şark dünyasının Rusya niyabeti altında yeniden kurulmasıdır.
1274/1856 senesinde Moskova üniversitesi kurucu ve ko­yucusu Bahmatyef in reisliğinde Poğodin ile Popof'un yar-. mıarı ile slavlar lehine olarak bir yardım komitesi kurul­uştu. Hükümet tarafından da tahsisatla desteklenen Sırplar •ıe Bulgarlar arasında pek muazzam faaliyet göstermiş bulu-an bu komite, on sene sonra üniversitenin yüzüncü yıldönü­mü hasebiyle toplanan Moskova kongresinde takdis oluna­rak Slavların birleşmesi hususundaki nazariyeyi kabul ettirdi. İşte Rusyanın, Hersek taraflarında açdığı isyan bayrağı, bu panislavizmin tesiriyledir. Hersekliler Mostar'daki ecnebi dev­letler konsolosluklarına verdikleri dilekçede <OsmanIi me­murları ile milli hükümetleri arasında kendi menfaatlerini gö­zetecek bir kocabaşı bulunması dinlerine hürmet edilmesini, klişeler ve klişelerine çan kulesi inşa kılınmasını, kendi mil­letlerinden bir piskoposun reisi ruhaniliğinde bulunmalarını, mektebler açabilmelerini, zabtiyelerin hanelerinde ikamet et­memelerini, beylere zirai mahsullerden dörtte birden fazla vermemelerini, verilen dörtte birlerin vekilleri tarafından tah­sil olunması vergilerin hane başına maktu olarak tesbiti ve tahsillerini kocabaşların yapmasını taleb ediyorlardı.
Hükümet Hersek'te kopan patırdıları teskin için serdar-ı ekrem Ömer paşayı yollamıştı. Bu sırada ise Karadağ, Mirko yâni, Garahova galibinin idaresinde bulunuyordu. Eşkiya çe­teleri hududu tecavüz edip, Hersekli asilere yardıma başladı­lar. Sotirina, Nakşik gibi mevkiler ellerine geçti. Osmanlı as-keriyse hudud boyunca bir güvenlik kuşağını tesis etmişti. Donanmamızın gemileri bunların limanlarını ablukaya almış­tı- Karadağ prensi de bu ablukayı protesto etti. Fakat Ömer paşa yeter miktardaki askeriyle Hersek'e gelmişti. Eşkiya C>oga boğazında Diyobu'da başarılı olup toplandılar. Biyava denilen bölgede Ömer paşa'yı beklediler. Ancak; Ömer paşa °unlan pek feci bir hezimete uğrattı. Karadağ beyi, hâlâ bitaraflığmı muhafaza ettiğini ilan ediyordu. Diğer taraftanda as­ker toplamaktaydı. Bu vaziyet karşısında babıâli, askerini dağıtması hususunda ihtarda bulundu ve red ile karşılaşınca bütün sının abluka altına aldı. Tarihler 1278/1861-62 senesi­ni gösterirken, Serdar-i ekrem 60 bin kişilik kuvveti ile yürü­yüşe geçti. Tarih-i Osmani yazarı, Dö La jönkiyere göre: <Karadağ reislerinden devamlı olarak, gerek kuzey batı ge­rekse güney batı yönlerinden Nakşik ve Espoz kalelerinin hakim oldukları vadi ile toplanmış iki müselles (üçgen)'den meydana gelmiştir. Derviş ve Abdi paşa kumandalarında bu­lunan iki kolordu iki noktadan hareket ederek Duga vâ dişi ve boğazını tazyik edecek ve merkezde birleşecek idi. Hüse­yin Avni paşa kolu; düşmanı, Berda tarafına çekerek iki ko­lordunun da hareketini kolaylaştıracaktı. Ancak Hüseyin Av­ni paşa bu vazifeyi yerine getiremedi. Liyn boğazında bozul­du. Böylece prens Mirko tastamam iki ay Derviş ve Abdi pa­şaları tevkifat altında tutmayı başardı. En sonunda Derviş paşa tarafından çok ustaca yapılmış bir manevra ile Doğa boğazı çevrildi. Osmanlı askerini Osteroğ'un altına getirdi. Mirko İki ateşarasında kalarak kaçmadan başka çare bula­madı.
Fakat, Karadağlılar, Osmanlı askerlerinden esir düşenlere reva görüp uyguladıkları vahşet, nefretleri toplayacak bir haldeydi. Burunlarını, kulaklarını kesip salıveriyorlardı. Yara­lılar bu vahşet veren görüntü yüzünden İstanbul hastaneleri­ne getirilmeyip, Kale-i Sultaniye yâni Çanakkalede bulu-nan hastanelere yatırıldılar. Tedaviden sonra İstanbula gönderil-meyip memleketlerine sevk olundular, bunun için peşlerin­den cerrah bile yollanmıştır. Avrupa devlet ve hükümetlerinin hiç birinden ne bir ses nede bîr soluk işitiliyordu. Yalnız Papa 9. Pi, Arnavutlukta bulunan katolik piskoposlarına bir beyan­name göndererek katoliklerin Türklere yardımda bulunmalarını emr eyledi. Zaten Ömer paşa plânını değiştirmişti.

Cernoviçka ile Rika boyunca çıkarak, Rika'da meşhur Mirkopek feci bir mağlubiyete uğrattı. Çetine üzerine yürüyü-Vaziyet bu şekle bürününce, avrupa diplomasisi kendini duyurmaya başladı. Sulh yapılmasına karar verildi. Osmanlı ordusu yapılan sulh sebebi yüzünden Çetine'ye gi­remedi. Kumandan Ömer paşanın ortaya koyduğu şartlar Karadağ'ın devamlı olarak Osmanlı tabiyetinde ka imasını temin eden şartlardandı. Mirko'nun Karadağ'da ikamet ede­memesi, Karadağdcjn geçip, İşkodra'dan Hersek'e giden yol üzerinde Blakhavzlar inşası şartlan müzakerenin başhcala-rından idi. Karadağın kılıcı olduğu söylenen Mirko'nun uzak­laşması şartı, daha sonra ortadan kaldırıldı. Çünkü tenezzül edilmez bir şartidi.
2. şarta Ruslar itiraz ettilersede, hükümet hemen Karadağ toprağı üzerinde bir bina inşa ettirdi. Avusturya ile Fransa yı­kılmasını istediler. Müzakereler sonunda yolun açık kalması meydana gelecek yolcu kaybının, Karadağ tarafından tazmin edilmesi kararı alındı. Yapılmış bulunan ve adına blokhavz denen binanın yıkılmasında anlaştılar. Ancak hudud boyuna böyle binalardan epeyi sayıda inşa edilerek Karadağ kontrol altına alınmış oldu. Karadağın teskini, Hersek'ıe uç veren ih­tilalin teskin olunmasmıda sağladı. Ancak panslavizmin tes­kini artık mümkün olmayacak dereceye varmıştı. Hatta beş ay sonra çıkan Girid isyanı sırasında balkanlarda şu mealde bir nağme-i ittihad yani birleşme türküleri dolaşmaktaydı:

<Ey şahinler, kalkınız, islav namını kemal-i asaletle taşı­nmağa çalışınız. Haydi şimdi ellerimizi şimal (kuzey)'in kartal-lar|na verelim. Bulgar, Rus, Çek, Sırp, Kaaradağ, bunların hepsi aynı ananın çocuklarıdır. Hepsi aynı din ve aynı kanın kardeşleridir^ Bütün bu harekat, bu teşvikler, kavimlere hür­riyet vermek bahanesiyle yürütülen bütün hissiyat Romanof'ların yani Rus imparatorluğu hanedanının menfaati hesa­bına idi. Meşhur Katkof ile dostlarından olan diğer panisla-vizm taraftarları Rus idaresi altında toplanma isteklilerinden olduğundan başka, hakiki islavlar olmadıklarını beyan edi­yorlardı. Bunlar Çarlarının istibdat ve hırsının koru yucuları idiler. Panislavizmi doğrudan doğruya dil ve ırk bakımından ustaca birleştirebilmiş, hukuki bahanelerle sırf istila politika­sına ait bir entrika olmuştu.


Eser: Büyük Osmanlı Tarihi

  • Yeni Ekle
Yorumlar (0)

Büyük Osmanlı Tarihi

 

Son eklenen ruyalar

Sitemizde yer alan soruların cevapları özenle islami eserlerden seçilerek yazılmaktadır.
..