Sırbiye:<Bosna-Hersek>
meydana çıkan ihtilal ile Karadağ savaşları, Sırplarda birbirlerine yaklaşma istikametinde tahrik vazifesi görmüştü. Bu bakımdan Sırbistan hududunada asker gönderilmesi yoluna gidildi. Bu askerin çoğunluğunu başıbozuklar teşkil etmekteydi. Sırbistanda kurulmuş olan Obranoviç sülalesi, sırp hükümetinin kaidelerine büyük saygı duymakla beraber is-tiklal-i tammeye çalışıyordu. Diğer taraftan Belgrad, Semen-dire, Sokod Oviça, Sabaç kalelerinde Osmanlı askeri bulunuyordu.
Çünkü 1830 senesinde imzalanan bir mukavele mucibince müslüman halka bu, altı tane kale dışında ikamet etmek yasak, bu altı yerden başka yerlerde, Sırpların kanunları geçerli idi. Ecnebi tarihlerin söylediklerine bakarsak: "Osmanlı hükümeti yazılı mukavelelere riayet etmiyor, hatta Belgradda bulunan muhafız paşa bu memleketin işlerine müdaheie ettiği gibi müslüman ahaliyede hristi yanlarla dolu şehirde, bir mahalle kurdurtmuştu. Bundan ayrıda köylerde bulunan Osmanlı halkı sırp kanunlarını takmıyordu. Sırbistan prensliği islav karışıklıklarından istifade edip, Obranoviç hanedanını halkın vanında daha makbul hale getirmek düşüncesiyle ve bu şikayeti için İstanbula Garaşinin'İ saldı. Babıâli bir karma komisyon kurarak tahkikata başladı. Ele geçense; baştan avma bir cevabla iktifa oldu. 1861 senesi aralık ayının 21. nünü Âlî paşa, Sait efendi isimli birinin komiser tayin edildi-öini bildirdiysede, adı geçen zat Sırbistanın prenslik müdür-lüaünden Ristiç'in ısrarına rağmen İstanbul'dan yola çıkmaya bile lüzum görmedi. Bununla beraber Sırpların durumu her aeçen gün vahim vaziyete eğilim gösteriyordu. Sırplarla, müslüman ahali arasında her an münakaşa ve büyümeyen itiş kakış oluyordu. Bu sırada 1 O/haziran 1862 günü Belgrad civarında bulunan, Topçudere isimli yerden, bir Osmanlı askeri çeşmeden su almak için gittiğinde sebebsiz çıkan ani bir kavga esnasında bir Sırplıyı öldürdü. Katili yakalamak için koşmakta bulunan jandarmanın üzerine Osmanlı karakolun dakiler tarafından ateş açıldı. Bu ateşin sonucunda polis tercümanı bir Sırplıda vuruldu. Belgradlılar olayın duyulmasıyla silaha sarılıp Osmanlı karakollarına hücuma geçtiler. Bazı karakolları da zorla ele geçirdiler. Garaşnin, ahaliyi teskine, çalışarak esir edilen Osmanlı askerlerini ve sırp askeri müfrezesi koruyuculuğunda olarak kaleye yolladı. Fakat bu asker kale önüne geldiğinde kendilerini tehlikede görerek, Sırp müfrezesi üzerine ateş açtılar. Bu vaka Belgrad halkını ayağa kaldırdı. Şehirden kalenin kapılarına kadar sipere girdiler.> Sırp idaresi müdürü ile Osmanlı kale muhafızı paşanın arasını ecnebi konsolosların yardımıyla cereyan eden müzakereler neticesinde şehrin Osmanlı askeri tarafından tahliyesiyle bulmaları kabil oldu. *
Graşanin; Osmanlı askerinin kale içine girene kadar, taarruza uğramayacaklarını ve müslüman halkın, can, mal ve nnülklerininde emniyet altında bulunacağının teminatını verdi- Ancak askerler ahali kaleye sığınınca Belgrad şehrini to-pa tuttular. Tabii ki bu hadise avrupaya dehşetli mübalağa ile duyuruldu. Fransa hükümeti yani 3. Napolyon, Rus çarı 2.Aleksandr'a hulus çakmak niyetiyle İstanbul'da bir konferans toplanmasını teklif etti.
Osmanlı hükümeti, Belgrad hadisesi tahkikatına ecnebi konsoloslarınında katılması teklifini istiklalinin aleyhinde görerek kabul etmeyip red eyledi. İstanbul konferansın da Avusturyanın, Belgrad konsolosu mösyö Wasich'in muhafız paşayı şehri bombar dımana teşvik ettiğini öne süren şüpheler dile getirildi. Avusturya zaten Sırpların aleyhinde bulunmaktaydı. Hatta İstanbul sefiri Sir Hanrî Bulver, on maddeden meydana gelmiş bizim bakış açımızdan gayet uygun bir layiha ile tekliflerde bulunduki, bunda hükümetin, Belgrad şehrini bombardıman etemekte haklı olduğunu ileri sürüp, tasdik ettiğini açıklıyordu. Fransa elçisi mösyö Muster ise, bağlı bulunduğu hükümeti adına Belgrad ka leşinin Türkler tarafından terk edilmesini kabul ettiremedi. Velhasıl 1862 senesi Eylül ayının 8. günü düzenlenen protokolde Sokot ve Oviça kalelerinin Sırplara bırakılması müslümanların kale içine çekilmesi, Belgrad dahilinde bulunan karakolların kaldırılması Osmanlı muhafız askerleri tarafından işgali, karma bir komisyon tarafından tensib edilecek yerlerde Osmanlı hükümeti tarafından yaptırılacak istihkamların inşaatında, kullanılacak emlak, sahipleriyle anlaşmak için Sırbistan hükümetiyle antlaşma yapılması, dîni maksatlar için kullanılan binalara dokunulrnaması karar altına alındı.
Siyasi vakalar olduğunda görüldüğü gibi Osmanlı hükümeti 3 sene sonra kale dışında bulunan bütün emlak ve binaları aldığı nakdi tazminat karşılığında Sırbistana terk etme yoluna gitmiştir.
İç meselelere gelince: Sultan Abdülaziz han, askeri işlere ve ticarete çok önem vermekteydi. İzmit'te inşa olunmakta olan ve tamamlanmış bulunan Rehber-i Nusret gemisinin denize indirilmesinde yanında Mısır valisi Said paşa olduğu hal hazır bulunmuştur. Tarih-i Lütfi bu münasebetle diyorki: <Said paşa gezip tozduktan sonra İstanbul'a geldi ve bir müddet sonra yine geze geze Mısır'a döndü. Seyahati sırasında Girid adasına bile uğramış imiş?. Girid'de kaldığı bir kaç gün zarfında vila yet tarafından kendisine yapılan hürmet ve riayete mukabil bazı memurlar ile askeriyeye men-sub kimselere verdiği paraların taksimiyle fakat vali, ekselans İsmail paşaya özür bildirerek, buna karşılık ısrar edildiği 2500 altun irade çıkıncaya kadar yanında bulundurup beklettiğini ve selefi vali paşaya Önce bu yolda 5000 lira verilmiş olduğunu sorması üzerine, adı geçen paranın kabulüne izini bildiren emirname gönderilmiştir. 1279/1862 senesinin mühim vakalarından biri de istanbul sergisinin açılması, Varna, Rusçuk, demiryolunun inşaasına başlanması, Karadağ meselesinin sona erişi, Fuad paşanın sadaretten alınıp, yerine Mısırlı Kâmil paşanın getirilmesi, devlet-i âliyenin bütün kanun ve nizamlarını içine alan Düstur'un neşri, Mısır valisi Said paşanın ölümü üzerine İsmail paşa'nın vezaret rütbesi ile tayini zırhlı donanmanın İngiltereye sipariş edilip, imalata nezaret etmek üzere Ateş Mehmed paşa'nın kaptan-ı deryalığa tayini ve mali ıslahata dair sert bir hattı hümayun çıkarıldı. Bu çıkarılan hattı hümayun az aşağıda sahifelerimizi süsleyecektir. Vaziyetin tahkikatı ve bütün ülke çapında ve anadoiu-ya ve rumeli taraflarına birer heyeti teftiş etme görevi ile gönderildi. Sultan Abdülaziz'in Mısır'a seyahati, Mısır'da angarya usulünün kaldırılması, Süveyş kanalının tarafsızlığının temini Prens Kuze'nin Memleketyn'de icra etmekte olduğu ıstibdad dolu idaresinden dolayı karışıklıklar çıkması. <şimdi burada Ahmed Rasim bey merhumdan; şu alıntıyla süsleye-lim! Bir hattı hümayunda denilmektedirki: hazinenin muvazenesinin sağlanıp yerine konması, yani gelir ile masrafın karşılaştırılması tarafımızca mühim bulunduğundan ve buna apaçık delil olmak üzere ihtiyatlı olmak için ayrılması lâzım gelen aylık 5 bin kesenin iş bu şubat ayı başından sonraya terk olunarak kesilip ve sultanların maaşlarının dahi iptali pusulalar gereğince düşürülmesi irade-i mahsusamizm ica-batından olduğu gibi asla hatır ve gönüle bakiimayarak İstanbul ve taşra'da bulunan lüzumsuz memurların hakkaniyete uygun olarak düzenleyerek sahihlerinin hakiki ihtiyaçları bulunmadığı halde sebebsiz olarak tahsis kılınmış normalden fazla olan maaşların ve kavaim-i nakdiyenin kaldırılmasıyla layık oldukları yere çıkarılıp devletimizin geliri kabil olduğu müsadeye kadar ilerleyiş sebeblerinin elde edilmesi ile hazinenin dengesinin sağlanması...> Rasim Beyden 2. alıntıma Mısır seyahati olup şöyle: <29/şevvalinin cuma selamlığının ifasından sonra, sarayı hümayunda toplanan vekiller ve memurlar padişahın iltifatlarına nailiyete ererek büyük sevinç içinde ve yanlarında genç şehzadelerde bulunduğu halde, serasker Mehmed Fuad paşa ve padişah hocası <AkşehirIi Hasan efendi v. s bendegan ve yakınları bulunduğu halde Fevz-i Cihad isimli vapura binerek Akdeniz istikametlerinde hareket etmişlerdir. İstanbul'a dönüş gecesinde çarşı ve pazarlar açılıp, ahali sabahlara kadar sevinç avaze-leri içinde şenlikler yaptılar. Şehzade Yusuf İzzeddin, kara, Mahmud Celaleddin efendi, deniz askerliği mesleğine kayıt olundular. Mısırdan dönüşte bütün İstanbul ahalisinden olarak 10 bin 47 imzalı bir dilekçe ile Kağıdhane kasrında takdim olunan ve herkesçe görülmesi ve bir yadigar olması için padişahın resminin yayımlanması istekleri ve bununla iftihar etmeleri istikametindeki arzuya, müsaade olunduğuna hatt-ı hümayunla müjde verildi. Serasker kaymakamı, Hüseyin Avni paşa kumandasında olarak, ilk defa askeri talim yapılmaya başlandı. Payitaht dışındaki vezir ve valilerinin ve memurlarının İstanbul'daki kapı kethüdaları kapıçukadarlarının ata mahsus olmayıp resmi devlet memurları arasına alınması bütçe ihdasını Saltanatı seniyenin şân ve şerefli mali-sinin(?) jyj ve kötü durumda olduğu ortaya çıktı. Daha sonra borçsuz yaşanmaz sözü ifade olundu. Çünkü ilk defa hakiki vaziyete vakıf olanlar ileri gelenlerdi. Her ay hazinenin defteri muvazenesi tanzim olunup padişaha gösterilirdi. Durumu padişah ve vekiller heyetide bilirlerdi.(!) Önce İsan-bul sarraflarına el altından bir işaret ile ve duyurulan emirle bir günde tahvilsiz mahvilsiz binlerce kese alınır, verilirdi. Müzakere usulünün kurulmasından sonra bu itibar birdenbire ortadan kalktı. (Lütfi efendi yanılıyor. Yazılan usul evvelki ver-al muamelelerinin itibarımızı bozduğu ortaya çıktı) Ecnebi bankerleri diye ced beced devleti âliye tebasından olduğu halde, Sakızlı Zarifi ve Yanyalı kasap Hristo gibi, bir takım başları şapkalı kimseler hazine-i maliyeye koşuştular. İltizam almaya ve fahiş olarak işlemiş faizlerle hazineye borç vermeye başladılar. Hesabsız paralar kazandılar. Maliye hazinesinin birer kasası durumunda olan yerli sarrafların birer ikişer odaları kapanıp rehinsiz borç alınamamağa başladı. Bu sarraflardan az çok sermayesi olanların çoğu Galata tarafına geçip, muamelelerinde ecnebi bankerleri taklit ile uyma yoluna gittiler (Tarihi Lütfi) Fransa imparatoru 3. Napolyon'un zatı şahaneyi davet edildiğini yazdıktan sonra 1279/1862-63 senesi muvazenesini şu rakam ile gösteriyor.
Kese Küsur umumi gelir:
3.010.539 335 '*
2.969004 492
41.534.843
41534 843 A. Rasim Bey üstad merhumun bir izahatı vardır ki aynen alıyoruz.
"Tarafı padisahiden Fransa imparatoruna yazılan cevabi mektupda: avrupanın hali hazır durumundan bahisle durumu tanzim ve istikbali temin için gerekecek tedbirlerin tedariki hususunda beraberce müzakere ederek seçilmesi için kongre şeklinde toplanma lüzumunu belirten halisanemize göndermiş olduğunuz name-i fahametnamelerini sefirleri elinden aldım. Bu vesile ile hakkımda izhar buyrulan efkâr-ı hahsa-i vedadiyelerinden dolayı zatı haşmet simat fehima-nelerine ansamimi ülbâl teşekkür ederim Bu babda efkârı halisanemizin temame-i tekabülüne ve uzun zamanlardan beri iki devletin arasında kurulmuş bulunan rabıta-i kadime-i vedadiyenin teyid ve tahkimin ne derece gerekli bulunduğunu ispat etmekliğim emel ve arzum bulunduğuna inanmalarını rica ederim. Menfaatler ve saadetler başlıca hal olarak da sulhun devamı ve muhafazasıyla mümkün ve merbuttur. Bu gayelere bağlı bir devletin padişahı bulunduğum cihetle, sulhun bir esas-ı kavi ve sebat üstüne kurulmuş bulunduğunu görmekle hakikaten çok sevinç duyacağım şüphesizdir. Cenab-i haşmeti imparatorlarının teklifi hakkında bilinen düşünceme gelince, bu hususda büyük el-çileriyle vukubulmuş olan sohbetimizden cenab-i fahimane-lerinde bulunan büyük elçimizi devleti fahimanelerine icrasına memur etmiş olduğum tebligat-ı dostaneye müracaat eder, fahameti celbi imparatorilerine olan muvalaat-ı halise-min kabulünü dilerim.>
Çünkü 1830 senesinde imzalanan bir mukavele mucibince müslüman halka bu, altı tane kale dışında ikamet etmek yasak, bu altı yerden başka yerlerde, Sırpların kanunları geçerli idi. Ecnebi tarihlerin söylediklerine bakarsak: "Osmanlı hükümeti yazılı mukavelelere riayet etmiyor, hatta Belgradda bulunan muhafız paşa bu memleketin işlerine müdaheie ettiği gibi müslüman ahaliyede hristi yanlarla dolu şehirde, bir mahalle kurdurtmuştu. Bundan ayrıda köylerde bulunan Osmanlı halkı sırp kanunlarını takmıyordu. Sırbistan prensliği islav karışıklıklarından istifade edip, Obranoviç hanedanını halkın vanında daha makbul hale getirmek düşüncesiyle ve bu şikayeti için İstanbula Garaşinin'İ saldı. Babıâli bir karma komisyon kurarak tahkikata başladı. Ele geçense; baştan avma bir cevabla iktifa oldu. 1861 senesi aralık ayının 21. nünü Âlî paşa, Sait efendi isimli birinin komiser tayin edildi-öini bildirdiysede, adı geçen zat Sırbistanın prenslik müdür-lüaünden Ristiç'in ısrarına rağmen İstanbul'dan yola çıkmaya bile lüzum görmedi. Bununla beraber Sırpların durumu her aeçen gün vahim vaziyete eğilim gösteriyordu. Sırplarla, müslüman ahali arasında her an münakaşa ve büyümeyen itiş kakış oluyordu. Bu sırada 1 O/haziran 1862 günü Belgrad civarında bulunan, Topçudere isimli yerden, bir Osmanlı askeri çeşmeden su almak için gittiğinde sebebsiz çıkan ani bir kavga esnasında bir Sırplıyı öldürdü. Katili yakalamak için koşmakta bulunan jandarmanın üzerine Osmanlı karakolun dakiler tarafından ateş açıldı. Bu ateşin sonucunda polis tercümanı bir Sırplıda vuruldu. Belgradlılar olayın duyulmasıyla silaha sarılıp Osmanlı karakollarına hücuma geçtiler. Bazı karakolları da zorla ele geçirdiler. Garaşnin, ahaliyi teskine, çalışarak esir edilen Osmanlı askerlerini ve sırp askeri müfrezesi koruyuculuğunda olarak kaleye yolladı. Fakat bu asker kale önüne geldiğinde kendilerini tehlikede görerek, Sırp müfrezesi üzerine ateş açtılar. Bu vaka Belgrad halkını ayağa kaldırdı. Şehirden kalenin kapılarına kadar sipere girdiler.> Sırp idaresi müdürü ile Osmanlı kale muhafızı paşanın arasını ecnebi konsolosların yardımıyla cereyan eden müzakereler neticesinde şehrin Osmanlı askeri tarafından tahliyesiyle bulmaları kabil oldu. *
Graşanin; Osmanlı askerinin kale içine girene kadar, taarruza uğramayacaklarını ve müslüman halkın, can, mal ve nnülklerininde emniyet altında bulunacağının teminatını verdi- Ancak askerler ahali kaleye sığınınca Belgrad şehrini to-pa tuttular. Tabii ki bu hadise avrupaya dehşetli mübalağa ile duyuruldu. Fransa hükümeti yani 3. Napolyon, Rus çarı 2.Aleksandr'a hulus çakmak niyetiyle İstanbul'da bir konferans toplanmasını teklif etti.
Osmanlı hükümeti, Belgrad hadisesi tahkikatına ecnebi konsoloslarınında katılması teklifini istiklalinin aleyhinde görerek kabul etmeyip red eyledi. İstanbul konferansın da Avusturyanın, Belgrad konsolosu mösyö Wasich'in muhafız paşayı şehri bombar dımana teşvik ettiğini öne süren şüpheler dile getirildi. Avusturya zaten Sırpların aleyhinde bulunmaktaydı. Hatta İstanbul sefiri Sir Hanrî Bulver, on maddeden meydana gelmiş bizim bakış açımızdan gayet uygun bir layiha ile tekliflerde bulunduki, bunda hükümetin, Belgrad şehrini bombardıman etemekte haklı olduğunu ileri sürüp, tasdik ettiğini açıklıyordu. Fransa elçisi mösyö Muster ise, bağlı bulunduğu hükümeti adına Belgrad ka leşinin Türkler tarafından terk edilmesini kabul ettiremedi. Velhasıl 1862 senesi Eylül ayının 8. günü düzenlenen protokolde Sokot ve Oviça kalelerinin Sırplara bırakılması müslümanların kale içine çekilmesi, Belgrad dahilinde bulunan karakolların kaldırılması Osmanlı muhafız askerleri tarafından işgali, karma bir komisyon tarafından tensib edilecek yerlerde Osmanlı hükümeti tarafından yaptırılacak istihkamların inşaatında, kullanılacak emlak, sahipleriyle anlaşmak için Sırbistan hükümetiyle antlaşma yapılması, dîni maksatlar için kullanılan binalara dokunulrnaması karar altına alındı.
Siyasi vakalar olduğunda görüldüğü gibi Osmanlı hükümeti 3 sene sonra kale dışında bulunan bütün emlak ve binaları aldığı nakdi tazminat karşılığında Sırbistana terk etme yoluna gitmiştir.
İç meselelere gelince: Sultan Abdülaziz han, askeri işlere ve ticarete çok önem vermekteydi. İzmit'te inşa olunmakta olan ve tamamlanmış bulunan Rehber-i Nusret gemisinin denize indirilmesinde yanında Mısır valisi Said paşa olduğu hal hazır bulunmuştur. Tarih-i Lütfi bu münasebetle diyorki: <Said paşa gezip tozduktan sonra İstanbul'a geldi ve bir müddet sonra yine geze geze Mısır'a döndü. Seyahati sırasında Girid adasına bile uğramış imiş?. Girid'de kaldığı bir kaç gün zarfında vila yet tarafından kendisine yapılan hürmet ve riayete mukabil bazı memurlar ile askeriyeye men-sub kimselere verdiği paraların taksimiyle fakat vali, ekselans İsmail paşaya özür bildirerek, buna karşılık ısrar edildiği 2500 altun irade çıkıncaya kadar yanında bulundurup beklettiğini ve selefi vali paşaya Önce bu yolda 5000 lira verilmiş olduğunu sorması üzerine, adı geçen paranın kabulüne izini bildiren emirname gönderilmiştir. 1279/1862 senesinin mühim vakalarından biri de istanbul sergisinin açılması, Varna, Rusçuk, demiryolunun inşaasına başlanması, Karadağ meselesinin sona erişi, Fuad paşanın sadaretten alınıp, yerine Mısırlı Kâmil paşanın getirilmesi, devlet-i âliyenin bütün kanun ve nizamlarını içine alan Düstur'un neşri, Mısır valisi Said paşanın ölümü üzerine İsmail paşa'nın vezaret rütbesi ile tayini zırhlı donanmanın İngiltereye sipariş edilip, imalata nezaret etmek üzere Ateş Mehmed paşa'nın kaptan-ı deryalığa tayini ve mali ıslahata dair sert bir hattı hümayun çıkarıldı. Bu çıkarılan hattı hümayun az aşağıda sahifelerimizi süsleyecektir. Vaziyetin tahkikatı ve bütün ülke çapında ve anadoiu-ya ve rumeli taraflarına birer heyeti teftiş etme görevi ile gönderildi. Sultan Abdülaziz'in Mısır'a seyahati, Mısır'da angarya usulünün kaldırılması, Süveyş kanalının tarafsızlığının temini Prens Kuze'nin Memleketyn'de icra etmekte olduğu ıstibdad dolu idaresinden dolayı karışıklıklar çıkması. <şimdi burada Ahmed Rasim bey merhumdan; şu alıntıyla süsleye-lim! Bir hattı hümayunda denilmektedirki: hazinenin muvazenesinin sağlanıp yerine konması, yani gelir ile masrafın karşılaştırılması tarafımızca mühim bulunduğundan ve buna apaçık delil olmak üzere ihtiyatlı olmak için ayrılması lâzım gelen aylık 5 bin kesenin iş bu şubat ayı başından sonraya terk olunarak kesilip ve sultanların maaşlarının dahi iptali pusulalar gereğince düşürülmesi irade-i mahsusamizm ica-batından olduğu gibi asla hatır ve gönüle bakiimayarak İstanbul ve taşra'da bulunan lüzumsuz memurların hakkaniyete uygun olarak düzenleyerek sahihlerinin hakiki ihtiyaçları bulunmadığı halde sebebsiz olarak tahsis kılınmış normalden fazla olan maaşların ve kavaim-i nakdiyenin kaldırılmasıyla layık oldukları yere çıkarılıp devletimizin geliri kabil olduğu müsadeye kadar ilerleyiş sebeblerinin elde edilmesi ile hazinenin dengesinin sağlanması...> Rasim Beyden 2. alıntıma Mısır seyahati olup şöyle: <29/şevvalinin cuma selamlığının ifasından sonra, sarayı hümayunda toplanan vekiller ve memurlar padişahın iltifatlarına nailiyete ererek büyük sevinç içinde ve yanlarında genç şehzadelerde bulunduğu halde, serasker Mehmed Fuad paşa ve padişah hocası <AkşehirIi Hasan efendi v. s bendegan ve yakınları bulunduğu halde Fevz-i Cihad isimli vapura binerek Akdeniz istikametlerinde hareket etmişlerdir. İstanbul'a dönüş gecesinde çarşı ve pazarlar açılıp, ahali sabahlara kadar sevinç avaze-leri içinde şenlikler yaptılar. Şehzade Yusuf İzzeddin, kara, Mahmud Celaleddin efendi, deniz askerliği mesleğine kayıt olundular. Mısırdan dönüşte bütün İstanbul ahalisinden olarak 10 bin 47 imzalı bir dilekçe ile Kağıdhane kasrında takdim olunan ve herkesçe görülmesi ve bir yadigar olması için padişahın resminin yayımlanması istekleri ve bununla iftihar etmeleri istikametindeki arzuya, müsaade olunduğuna hatt-ı hümayunla müjde verildi. Serasker kaymakamı, Hüseyin Avni paşa kumandasında olarak, ilk defa askeri talim yapılmaya başlandı. Payitaht dışındaki vezir ve valilerinin ve memurlarının İstanbul'daki kapı kethüdaları kapıçukadarlarının ata mahsus olmayıp resmi devlet memurları arasına alınması bütçe ihdasını Saltanatı seniyenin şân ve şerefli mali-sinin(?) jyj ve kötü durumda olduğu ortaya çıktı. Daha sonra borçsuz yaşanmaz sözü ifade olundu. Çünkü ilk defa hakiki vaziyete vakıf olanlar ileri gelenlerdi. Her ay hazinenin defteri muvazenesi tanzim olunup padişaha gösterilirdi. Durumu padişah ve vekiller heyetide bilirlerdi.(!) Önce İsan-bul sarraflarına el altından bir işaret ile ve duyurulan emirle bir günde tahvilsiz mahvilsiz binlerce kese alınır, verilirdi. Müzakere usulünün kurulmasından sonra bu itibar birdenbire ortadan kalktı. (Lütfi efendi yanılıyor. Yazılan usul evvelki ver-al muamelelerinin itibarımızı bozduğu ortaya çıktı) Ecnebi bankerleri diye ced beced devleti âliye tebasından olduğu halde, Sakızlı Zarifi ve Yanyalı kasap Hristo gibi, bir takım başları şapkalı kimseler hazine-i maliyeye koşuştular. İltizam almaya ve fahiş olarak işlemiş faizlerle hazineye borç vermeye başladılar. Hesabsız paralar kazandılar. Maliye hazinesinin birer kasası durumunda olan yerli sarrafların birer ikişer odaları kapanıp rehinsiz borç alınamamağa başladı. Bu sarraflardan az çok sermayesi olanların çoğu Galata tarafına geçip, muamelelerinde ecnebi bankerleri taklit ile uyma yoluna gittiler (Tarihi Lütfi) Fransa imparatoru 3. Napolyon'un zatı şahaneyi davet edildiğini yazdıktan sonra 1279/1862-63 senesi muvazenesini şu rakam ile gösteriyor.
Kese Küsur umumi gelir:
3.010.539 335 '*
2.969004 492
41.534.843
41534 843 A. Rasim Bey üstad merhumun bir izahatı vardır ki aynen alıyoruz.
"Tarafı padisahiden Fransa imparatoruna yazılan cevabi mektupda: avrupanın hali hazır durumundan bahisle durumu tanzim ve istikbali temin için gerekecek tedbirlerin tedariki hususunda beraberce müzakere ederek seçilmesi için kongre şeklinde toplanma lüzumunu belirten halisanemize göndermiş olduğunuz name-i fahametnamelerini sefirleri elinden aldım. Bu vesile ile hakkımda izhar buyrulan efkâr-ı hahsa-i vedadiyelerinden dolayı zatı haşmet simat fehima-nelerine ansamimi ülbâl teşekkür ederim Bu babda efkârı halisanemizin temame-i tekabülüne ve uzun zamanlardan beri iki devletin arasında kurulmuş bulunan rabıta-i kadime-i vedadiyenin teyid ve tahkimin ne derece gerekli bulunduğunu ispat etmekliğim emel ve arzum bulunduğuna inanmalarını rica ederim. Menfaatler ve saadetler başlıca hal olarak da sulhun devamı ve muhafazasıyla mümkün ve merbuttur. Bu gayelere bağlı bir devletin padişahı bulunduğum cihetle, sulhun bir esas-ı kavi ve sebat üstüne kurulmuş bulunduğunu görmekle hakikaten çok sevinç duyacağım şüphesizdir. Cenab-i haşmeti imparatorlarının teklifi hakkında bilinen düşünceme gelince, bu hususda büyük el-çileriyle vukubulmuş olan sohbetimizden cenab-i fahimane-lerinde bulunan büyük elçimizi devleti fahimanelerine icrasına memur etmiş olduğum tebligat-ı dostaneye müracaat eder, fahameti celbi imparatorilerine olan muvalaat-ı halise-min kabulünü dilerim.>
Konular
- Sadarette Değişiklikler
- Padişahın Donanma Gayreti
- Harp Sonrası
- Memâliki Osmaniye'de Kaynama
- Osmanlı Şark Bölgesi Kaynamaları
- Yapılması Gereken
- Şanizâde'nin Görüşü
- Meternichin Mektubu
- Batılılaşmanın Sebebi
- Yeniçeriliğin Kaldırılmasının Safahatı
- İlga Kararının Alınışı
- Sultan 2. Mahmud'cın Hitabı
- Koca Sekbanbaşı'nın Nizâmı Cedid Ve Yeniçeri Mukayesesi
- SULTAN ABDÜLAZÎZ
- Sırbiye:<Bosna-Hersek>
- Diğer İşler
- Cemiyet-İ Tedrisiye-İ İslamiye
- Sultan Abdülaziz Han'ın Avrupa Seyahati
- Avrupa'ya Bir Nazar
- Ordu'nun Dürümü
- Tunus
- Hersek İhtilâli
- İsyanlar
- Mahmud Nedim Paşa Siyaseti
- İç Buhran
- Otluk Köyü Vakası
- Abdülazizin Hal Vakasına Doğru
- Girid'den Seraskerliğe
- Hüseyin Avni Paşa Avrupa'da