logo logo

Yeni nesil güncel konularla ilgili sorular ve cevaplar!

Fetvalar.Com

Yeni Nesil Fetvalar

Sistemimize üye olarak sitemizi daha aktif olarak kullanabilirsiniz.

Üyelik için tıkla

Fetvalar.Com

Güncel sorular ve cevapları

Sırbiye:<Bosna-Hersek>

meydana çıkan ihtilal ile Karadağ savaşları, Sırplarda bir­birlerine yaklaşma istikametinde tahrik vazifesi görmüştü. Bu bakımdan Sırbistan hududunada asker gönderilmesi yolu­na gidildi. Bu askerin çoğunluğunu başıbozuklar teşkil et­mekteydi. Sırbistanda kurulmuş olan Obranoviç sülalesi, sırp hükümetinin kaidelerine büyük saygı duymakla beraber is-tiklal-i tammeye çalışıyordu. Diğer taraftan Belgrad, Semen-dire, Sokod Oviça, Sabaç kalelerinde Osmanlı askeri bulu­nuyordu.
Çünkü 1830 senesinde imzalanan bir mukavele mucibince müslüman halka bu, altı tane kale dışında ikamet etmek ya­sak, bu altı yerden başka yerlerde, Sırpların kanunları geçerli idi. Ecnebi tarihlerin söylediklerine bakarsak: "Osmanlı hü­kümeti yazılı mukavelelere riayet etmiyor, hatta Belgradda bulunan muhafız paşa bu memleketin işlerine müdaheie etti­ği gibi müslüman ahaliyede hristi yanlarla dolu şehirde, bir mahalle kurdurtmuştu. Bundan ayrıda köylerde bulunan Os­manlı halkı sırp kanunlarını takmıyordu. Sırbistan prensliği islav karışıklıklarından istifade edip, Obranoviç hanedanını halkın vanında daha makbul hale getirmek düşüncesiyle ve bu şikayeti için İstanbula Garaşinin'İ saldı. Babıâli bir karma komisyon kurarak tahkikata başladı.  Ele geçense;  baştan avma bir cevabla iktifa oldu. 1861 senesi aralık ayının 21. nünü Âlî paşa, Sait efendi isimli birinin komiser tayin edildi-öini bildirdiysede, adı geçen zat Sırbistanın prenslik müdür-lüaünden Ristiç'in ısrarına rağmen İstanbul'dan yola çıkma­ya bile lüzum görmedi. Bununla beraber Sırpların durumu her aeçen gün vahim vaziyete eğilim gösteriyordu. Sırplarla, müslüman ahali arasında her an münakaşa ve büyümeyen itiş kakış oluyordu. Bu sırada 1 O/haziran 1862 günü Belgrad civarında bulunan, Topçudere isimli yerden, bir Osmanlı as­keri çeşmeden su almak için gittiğinde sebebsiz çıkan ani bir kavga esnasında bir Sırplıyı öldürdü. Katili yakalamak için koşmakta bulunan jandarmanın üzerine Osmanlı karakolun dakiler tarafından ateş açıldı. Bu ateşin sonucunda polis ter­cümanı bir Sırplıda vuruldu. Belgradlılar olayın duyulmasıyla silaha sarılıp Osmanlı karakollarına hücuma geçtiler. Bazı karakolları da zorla ele geçirdiler. Garaşnin, ahaliyi teskine, çalışarak esir edilen Osmanlı askerlerini ve sırp askeri müf­rezesi koruyuculuğunda olarak kaleye yolladı. Fakat bu as­ker kale önüne geldiğinde kendilerini tehlikede görerek, Sırp müfrezesi üzerine ateş açtılar. Bu vaka Belgrad halkını ayağa kaldırdı. Şehirden kalenin kapılarına kadar sipere girdiler.> Sırp idaresi müdürü ile Osmanlı kale muhafızı paşanın arası­nı ecnebi konsolosların yardımıyla cereyan eden müzakere­ler neticesinde şehrin Osmanlı askeri tarafından tahliyesiyle bulmaları kabil oldu.              *
Graşanin; Osmanlı askerinin kale içine girene kadar, taar­ruza uğramayacaklarını ve müslüman halkın, can, mal ve nnülklerininde emniyet altında bulunacağının teminatını ver­di- Ancak askerler ahali kaleye sığınınca Belgrad şehrini to-pa tuttular. Tabii ki bu hadise avrupaya dehşetli mübalağa ile duyuruldu. Fransa hükümeti yani 3. Napolyon, Rus çarı 2.Aleksandr'a hulus çakmak niyetiyle İstanbul'da bir konfe­rans toplanmasını teklif etti.
Osmanlı hükümeti, Belgrad hadisesi tahkikatına ecnebi konsoloslarınında katılması teklifini istiklalinin aleyhinde gö­rerek kabul etmeyip red eyledi. İstanbul konferansın da Avusturyanın, Belgrad konsolosu mösyö Wasich'in muhafız paşayı şehri bombar dımana teşvik ettiğini öne süren şüphe­ler dile getirildi. Avusturya zaten Sırpların aleyhinde bulun­maktaydı. Hatta İstanbul sefiri Sir Hanrî Bulver, on madde­den meydana gelmiş bizim bakış açımızdan gayet uygun bir layiha ile tekliflerde bulunduki, bunda hükümetin, Belgrad şehrini bombardıman etemekte haklı olduğunu ileri sürüp, tasdik ettiğini açıklıyordu. Fransa elçisi mösyö Muster ise, bağlı bulunduğu hükümeti adına Belgrad ka leşinin Türkler tarafından terk edilmesini kabul ettiremedi. Velhasıl 1862 se­nesi Eylül ayının 8. günü düzenlenen protokolde Sokot ve Oviça kalelerinin Sırplara bırakılması müslümanların kale içine çekilmesi, Belgrad dahilinde bulunan karakolların kal­dırılması Osmanlı muhafız askerleri tarafından işgali, karma bir komisyon tarafından tensib edilecek yerlerde Osmanlı hükümeti tarafından yaptırılacak istihkamların inşaatında, kullanılacak emlak, sahipleriyle anlaşmak için Sırbistan hü­kümetiyle antlaşma yapılması, dîni maksatlar için kullanılan binalara dokunulrnaması karar altına alındı.
Siyasi vakalar olduğunda görüldüğü gibi Osmanlı hükü­meti 3 sene sonra kale dışında bulunan bütün emlak ve bi­naları aldığı nakdi tazminat karşılığında Sırbistana terk etme yoluna gitmiştir.
İç meselelere gelince: Sultan Abdülaziz han, askeri işlere ve ticarete çok önem vermekteydi. İzmit'te inşa olunmakta olan ve tamamlanmış bulunan Rehber-i Nusret gemisinin de­nize indirilmesinde yanında Mısır valisi Said paşa olduğu hal hazır bulunmuştur. Tarih-i Lütfi bu münasebetle diyorki: <Said paşa gezip tozduktan sonra İstanbul'a geldi ve bir müddet sonra yine geze geze Mısır'a döndü. Seyahati sıra­sında Girid adasına bile uğramış imiş?. Girid'de kaldığı bir kaç gün zarfında vila yet tarafından kendisine yapılan hür­met ve riayete mukabil bazı memurlar ile askeriyeye men-sub kimselere verdiği paraların taksimiyle fakat vali, ekse­lans İsmail paşaya özür bildirerek, buna karşılık ısrar edildiği 2500 altun irade çıkıncaya kadar yanında bulundurup bek­lettiğini ve selefi vali paşaya Önce bu yolda 5000 lira verilmiş olduğunu sorması üzerine, adı geçen paranın kabulüne izini bildiren emirname gönderilmiştir. 1279/1862 senesinin mü­him vakalarından biri de istanbul sergisinin açılması, Varna, Rusçuk, demiryolunun inşaasına başlanması, Karadağ me­selesinin sona erişi, Fuad paşanın sadaretten alınıp, yerine Mısırlı Kâmil paşanın getirilmesi, devlet-i âliyenin bütün ka­nun ve nizamlarını içine alan Düstur'un neşri, Mısır valisi Sa­id paşanın ölümü üzerine İsmail paşa'nın vezaret rütbesi ile tayini zırhlı donanmanın İngiltereye sipariş edilip, imalata ne­zaret etmek üzere Ateş Mehmed paşa'nın kaptan-ı deryalığa tayini ve mali ıslahata dair sert bir hattı hümayun çıkarıldı. Bu çıkarılan hattı hümayun az aşağıda sahifelerimizi süsleye­cektir. Vaziyetin tahkikatı ve bütün ülke çapında ve anadoiu-ya ve rumeli taraflarına birer heyeti teftiş etme görevi ile gönderildi. Sultan Abdülaziz'in Mısır'a seyahati, Mısır'da an­garya usulünün kaldırılması, Süveyş kanalının tarafsızlığının temini Prens Kuze'nin Memleketyn'de icra etmekte olduğu ıstibdad dolu idaresinden dolayı karışıklıklar çıkması. <şimdi burada Ahmed Rasim bey merhumdan; şu alıntıyla süsleye-lim! Bir hattı hümayunda denilmektedirki: hazinenin muva­zenesinin sağlanıp yerine konması, yani gelir ile masrafın karşılaştırılması tarafımızca mühim bulunduğundan ve buna apaçık delil olmak üzere ihtiyatlı olmak için ayrılması lâzım gelen aylık 5 bin kesenin iş bu şubat ayı başından sonraya terk olunarak kesilip ve sultanların maaşlarının dahi iptali pusulalar gereğince düşürülmesi irade-i mahsusamizm ica-batından olduğu gibi asla hatır ve gönüle bakiimayarak İs­tanbul ve taşra'da bulunan lüzumsuz memurların hakkani­yete uygun olarak düzenleyerek sahihlerinin hakiki ihtiyaç­ları bulunmadığı halde sebebsiz olarak tahsis kılınmış nor­malden fazla olan maaşların ve kavaim-i nakdiyenin kaldırıl­masıyla layık oldukları yere çıkarılıp devletimizin geliri kabil olduğu müsadeye kadar ilerleyiş sebeblerinin elde edilmesi ile hazinenin dengesinin sağlanması...> Rasim Beyden 2. alıntıma Mısır seyahati olup şöyle: <29/şevvalinin cuma se­lamlığının ifasından sonra, sarayı hümayunda toplanan ve­killer ve memurlar padişahın iltifatlarına nailiyete ererek bü­yük sevinç içinde ve yanlarında genç şehzadelerde bulundu­ğu halde, serasker Mehmed Fuad paşa ve padişah hocası <AkşehirIi Hasan efendi v. s bendegan ve yakınları bulundu­ğu halde Fevz-i Cihad isimli vapura binerek Akdeniz istika­metlerinde hareket etmişlerdir. İstanbul'a dönüş gecesinde çarşı ve pazarlar açılıp, ahali sabahlara kadar sevinç avaze-leri içinde şenlikler yaptılar. Şehzade Yusuf İzzeddin, kara, Mahmud Celaleddin efendi, deniz askerliği mesleğine kayıt olundular. Mısırdan dönüşte bütün İstanbul ahalisinden ola­rak 10 bin 47 imzalı bir dilekçe ile Kağıdhane kasrında tak­dim olunan ve herkesçe görülmesi ve bir yadigar olması için padişahın resminin yayımlanması istekleri ve bununla iftihar etmeleri istikametindeki arzuya, müsaade olunduğuna hatt-ı hümayunla müjde verildi. Serasker kaymakamı, Hüseyin Avni paşa kumandasında olarak, ilk defa askeri talim yapıl­maya başlandı. Payitaht dışındaki vezir ve valilerinin ve me­murlarının İstanbul'daki kapı kethüdaları kapıçukadarlarının ata mahsus olmayıp resmi devlet memurları arasına alın­ması bütçe ihdasını Saltanatı seniyenin şân ve şerefli mali-sinin(?) jyj ve kötü durumda olduğu ortaya çıktı. Daha sonra borçsuz yaşanmaz sözü ifade olundu. Çünkü ilk defa hakiki vaziyete vakıf olanlar ileri gelenlerdi. Her ay hazine­nin defteri muvazenesi tanzim olunup padişaha gösterilirdi. Durumu padişah ve vekiller heyetide bilirlerdi.(!) Önce İsan-bul sarraflarına el altından bir işaret ile ve duyurulan emirle bir günde tahvilsiz mahvilsiz binlerce kese alınır, verilirdi. Müzakere usulünün kurulmasından sonra bu itibar birdenbi­re ortadan kalktı. (Lütfi efendi yanılıyor. Yazılan usul evvel­ki ver-al muamelelerinin itibarımızı bozduğu ortaya çıktı) Ecnebi bankerleri diye ced beced devleti âliye tebasından olduğu halde, Sakızlı Zarifi ve Yanyalı kasap Hristo gibi, bir takım başları şapkalı kimseler hazine-i maliyeye koşuştular. İltizam almaya ve fahiş olarak işlemiş faizlerle hazineye borç vermeye başladılar. Hesabsız paralar kazandılar. Mali­ye hazinesinin birer kasası durumunda olan yerli sarrafların birer ikişer odaları kapanıp rehinsiz borç alınamamağa baş­ladı. Bu sarraflardan az çok sermayesi olanların çoğu Gala­ta tarafına geçip, muamelelerinde ecnebi bankerleri taklit ile uyma yoluna gittiler (Tarihi Lütfi) Fransa imparatoru 3. Napolyon'un zatı şahaneyi davet edildiğini yazdıktan sonra 1279/1862-63 senesi muvazenesini şu rakam ile gösteriyor.

Kese Küsur umumi gelir:
3.010.539 335                 '*
2.969004 492
41.534.843
41534 843 A. Rasim Bey üstad merhumun bir izahatı vardır ki aynen alıyoruz.

"Tarafı padisahiden Fransa imparatoruna yazılan cevabi mektupda: avrupanın hali hazır durumundan bahisle duru­mu tanzim ve istikbali temin için gerekecek tedbirlerin te­dariki hususunda beraberce müzakere ederek seçilmesi için kongre şeklinde toplanma lüzumunu belirten halisanemize göndermiş olduğunuz name-i fahametnamelerini sefirleri elinden aldım. Bu vesile ile hakkımda izhar buyrulan efkâr-ı hahsa-i vedadiyelerinden dolayı zatı haşmet simat fehima-nelerine ansamimi ülbâl teşekkür ederim Bu babda efkârı halisanemizin temame-i tekabülüne ve uzun zamanlardan beri iki devletin arasında kurulmuş bulunan rabıta-i kadime-i vedadiyenin teyid ve tahkimin ne derece gerekli bulundu­ğunu ispat etmekliğim emel ve arzum bulunduğuna inan­malarını rica ederim. Menfaatler ve saadetler başlıca hal olarak da sulhun devamı ve muhafazasıyla mümkün ve merbuttur. Bu gayelere bağlı bir devletin padişahı bulundu­ğum cihetle, sulhun bir esas-ı kavi ve sebat üstüne kurul­muş bulunduğunu görmekle hakikaten çok sevinç duyaca­ğım şüphesizdir. Cenab-i haşmeti imparatorlarının teklifi hakkında bilinen düşünceme gelince, bu hususda büyük el-çileriyle vukubulmuş olan sohbetimizden cenab-i fahimane-lerinde bulunan büyük elçimizi devleti fahimanelerine icrası­na memur etmiş olduğum tebligat-ı dostaneye müracaat eder, fahameti celbi imparatorilerine olan muvalaat-ı halise-min kabulünü dilerim.>